266 rcshn, 67 plâ, terfta; -ve metin AfiDd* is yaprak renfcsâs, I yap h



Yüklə 5,51 Mb.
səhifə15/91
tarix27.12.2018
ölçüsü5,51 Mb.
#86796
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   91

Bibi. : REK ve Saim Turgud, Gezi Notu.

ALİFAKİH CAMİİ SOKAĞI — Alifakih ve Hacı Hamza mahalleleri sınırındadır; kaba taş döşeli bozuk bir yoldur. Kaydedilmiye değer bir hususiyeti yoktur. Evleri, mütevazı gelirli aile meskenleri ahşap yapılardır (Mayıs 1946).

ALİFAKİH ÇEŞMESİ SOKAĞI — Hacı Hamza mahallesi sokaklanrındandır; kaba taş döşeli, bozuk bir yoldur. Kaydedilmiye değer bir hususiyeti yoktur. Evleri, mütevazı gelir-



ALİ FAKİH, ÇOBAN ALİ

— 664 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

665 —

ALİ FERRUH BEY





alçak, âdeta büyükçe bir yer odası halinde biraz daha geriye yeniden yapılmış, eski camiin yeri bahçe olmuştur ki, duvarının alt kısmı ve alt pencereleri, bahçe duvar ve pencereleri halinde kalmıştır. Taş minareli, minaresi ile basık cami pitoresk bir tezad teşkil eden şirin bir yapıdır. Kaydedilmiye değer başka bir hususiyeti yoktur.

Bibi. : Hadikatülcevâmi, l; REK ve Saim Tur-gud, Gezi Notu

ALİ FERRUH BEY — Şair, muharrir, diplomat; (H. 1282) 1865 de İstanbulda doğdu; babası mutasarrıflıklarda bulunmuş Kayazâde Reşad Paşadır; yüksek tahsilini Mektebi Mülkiyede yaptı, (H. 1300) 1883 de Parise giderek Siyasî Bilgiler m e k t e bini bitirdi;

Türkiyenin Paris el- aıi Ferruh Bey

çiliği Üçüncü kâtipli- (Resim: H. Çizer)
Ü ailelerin oturduğu ahşap yapılardır. (Myıs 1946).

ALİ FAKİH, ÇOBAN ALİ -— Hadikatü-1 Cevamiin kaydına göre Fâtih Sultan Mehmed-le beraber İstanbul çenginde bulunmuş gazilerden; Mevlevihane Yenikapısı civarında Tarsusî mescidinin banisi; hayatı hakkında başka bir kayda rastlanamadı. Bibi.: Hadikatülcevâmi

ALİFAKİH MAHALLESİ — Samatya civarı mahallelerindendir; adım bu isimdeki mescitten almıştır. 1934 belediye şehir rehberine göre, Abdi Çelebi, Koca Mustafapaşa, Arabacı Bayazıt, Canbaziye, Hacı Haraza mahalleleri ile çevrilmiş olup sınırı Hoca Kadın caddesi Kocamustafapaşa caddesi, Ağaçayırı sokağı, Koçdibek sokağı, Saka sokağı, Alifakih camii sokağı, Alifakih caddesinin bir parçası ve Dana sokağı ile çevrilmiştir. İç sokakları şunlardır:

Alifakih çıkmazı, Fırın çıkmazı, Mastura çıkmazı, Duhaniye sokağı, Canbaziye çıkmazı, Canbaziye sokağı, Koca Mustafapaşa medrese sokağı, Alifakih sokağı, Ağızlık sokağı, eski Fıstıklı sokağı, Ağaçkakan sokağının bir parçası, İskenderpaşa camii sokağı, Saatçi çıkmazı, Kadınnine sokağı.

Mahalle, hemen düz sayılacak pek az dalgalı bir arazi üzerinde kurulmuştur. 1946 da tesbit edilen notlara göre 300 - 350 hane

Alifakih Mahallesi (1934 Belediye Şehir Rehberinden)

kadardır. 4 bakkal dükkânı vardır. Mahalle kahvesi yoktur; halkı, Kocamustafapaşa kahvelerine çıkar. Birkaç tane küçük sebze bostanı vardır.

Mahalle halkının' ancak yüzde onu memurdur. Geri kalanının bir kısmı tabak esnafıdır, Kazlıçesme tabakhanelerinde işlerler; bir kısmı Zeytinburnu fabrikasında ameledir, bir kısmı da Kazlıçesme iplik fabrikasında işçidir. Bir zamanlar, İstanbulu süsli-yen sanat eserlerinden biri olan Sünbülefen-di Hamamında kurulmuş olan bir bez dokuma fabrikası da iplik buhranı yüzünden kapanmış bulunmaktadır; bu tarihî hamamın içi bozulmadığı rivayetleri doğru ise, âbidenin kurtuluşu bakımından bu ticaret müessesesinin kapanması bir lütfü mahsustur, Sün-bülefendi Hamamının, hamam olarak ihyası bir millî vecibedir. Sünbülefendi türbesi ve Koca Mustafapaşa camii ve tarhî Koca Mustafapaşa askerî rüştiyesi (1946 da ilkokul) de bu mahallenin hudutları içindedir. Alifakih mahallesi halkının, Millî Mücadele yıllarında, kelimenin has mânasiyle kahramanlık denilecek büyük hizmetleri olmuştur. Anadolu-ya silâh kaçırma teşkilâtının en faal merkezlerinden biri de, büyük şehrin bu kenar mahallesinde kurulmuştur. Emniyet âmirlerinden merhum Mazlum Bey, motorcu Ali Bey, mezbaha müdürü merhum İlhami Bey, Millî Müdafaa Vekâleti kalemi mahsus müdürü Selâmi Tolunay Aüfakih mahallesinin vatanperver halkına önayak olmuş simalardır.

1293 de İstanbulda ilk mebus seçimi münasebetiyle tanzim edilmiş bir defterde bu mahalle, daha küçük 199 hane olarak gösterilmiştir.

ALİFAKİH MESCİDİ — Koca Mustafapaşa civarında, kendi adına nisbetle anılan mahallede, Alifakih sokağı üzerindedir. Hadikatül Cevami, banisi Aîifakihin, Fâtih Sultan Meh-medin Çobanbaşısı olduğunu kaydeder. Cami, vaktiyle kesme taştan imiş, 1310 daki büyük zelzelede yıkılmış, sonra, yine kârgir olarak, fakat gayet

Kocam«stafapa«ada Alifakih Mescidi, 1946. (Resim: Nezih)

ğine tayin edildi; bir müddet sonra ikinci kâtip oldu; mesleğinde yükselmeğe başlıyarak Londra elçiliği birinci kâtibi, Petersburg elçiliği müsteşarı, (H. 1313) 1895 de Vaşington elçisi, (H. 1317) 1899 da Bulgaristan komiseri oldu; ve 6 birinciteşrin 1320 (M. 1902) de Sofyada öldü; Naşı îstanbula getirilerek Ka-dıköyünde Mahmudbaba türbesinde babasının yanına gömüldü.

Vakitsiz ölümü, İstanbul basınında derin teessürlerle karşılandı; hemen bütün gazeteler, gayet zeki, hoş sohbet, kalem sahibi, malûmatlı ve çok kıymetli bir diplomat olduğunu belirttiler. Bir doğuş kabiliyeti ile mizaha maildi, en yüksek makamlara yazdığı resmî mektuplarında bile kendisini bundan alamazdı; Sofyadan İkinci Abdülhamide gönderdiği bir arızada, Türkiyeye husumeti ile tanınmış Bulgar Başvekili ile yaptığı bir mülakattan bahsederken:

«İnşallah ömrü resmisi kısadır. Zaten mmaileyh üzerine birkaç defa (İzâ vekaat) sûrei celilesini okuyup üfledim. Artık o adam için muvaffakiyet mutasavver midir?» diye yazmıştı.



ALI FUAD BEY

666 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 667 —

ALİ HAYDAR BEY




Ali Ferruh Beyi yakından tanımış olan Ahmed Rasim, «Muharrir, Şair, Edib» de şunları yazıyor:

«Ali Ferruh merhumu, tâ Mektebi Mülkiyeye devam ettiği gündenberi tanırım. Koca baş, açık alın, yüzü çilli, ablak çehreli, sarı ela veya hafif mavi gözleri zekâyı fıtrisini fıldır fıldır anlatır, lâtifegû, meşyi va-kurane sahibi idi.



Başımda dönmede âteş nisâr bir tokmak Bu böyle olmıyaeak, bu böyle olmıyacak!

beyti nevheves hafiyeleri hayli uğraştırmış idi. Abdülhalim Memduh, Ferruh Beyin peyki idi» (B. : Abdülhalim Memduh).

Bibi. : Ahmed Rasim, Muharrir, şâir, edib; M.K. İnal, son asır Türk sairleri.


Âlipaşazâde Ali Fııad Bey (Resim: Nezih)

ALÎ FUAD BEY — Sadırazam Âlî Pa-şanm büyük oğlu; İstanbulda doğdu, doğum talihi tesbit edilemedi; 1885 de İstanbulda öldü; Babıâli kaleminden yetişmiş, türkçe kitabeti son-derecede kuvvetli, fransızca bilirdi; 1868 de baş mütercim, 1869 da sadâret müsteşarı oldu; 1878 de Mâbeyini hümâ-y u n başkâtipliğine tâyin edildi, 1881 de altı ay kadar Maa-

rif Nazırlığı yaptı; bu kısa hizmetinde de biri iyi biri kötü iki hâtıra bıraktı: Galatasa-rayı Sultanisinde bir rasadhâne tesis etti ki istanbul Rasathanesinin temelidir; kitapları yayından evvel tetkik ile sansür edilmesi için «Encümeni Teftiş ve Muayene» onun zamanında icâd edilip -kuruldu (B. : Encümeni Teftiş ve Muayene).

Bibi. : İnönü Ansiklopedisi; PrA. Gövsa Türk meşhurları.

ALİ FUAD BEY — İmparatorluğun son devri ricalinden; 1867 de doğdu, Babıâli tercüme müdürü Cemal Beyin oğludur; hususi tahsil gördü, arabca', farsca, fransızca öğrendi, 1881 de Babıâli kâtipliği ile memuriyet hayatına atıldı, bir yandan da Hukuk Mektebine devam ederek 1893 de birincilikle diploma aldı. Yolu ve liyakati ile yükselerek Dâ-

h i l i y e mektubcusıı, Sedâret mektubcusu, Dâhiliye müsteşarı, meşrutiyet de Sultan Mehmed Reşada Mabeyin başkâtibi, Şû-râyi devlet Maliye ve Nâfia daireleri reisi oldu ve Sadâret müsteşarlığından emekliye ayrıldı; yaşadığı devrin tarih kaynağı


Ali Fuad Bey (Resim: Nezih)

kıymetinde siyasî hâtıralar bırakmıştır. 1935 de vefat etti.

Bibi. : İnönü Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa Türk meşhurları.

AL! FUAD BEY — İtalya ve Balkan harbleri ile Birinci Cihan Harbi yıllarının hemen yegâne mizah gazetesi «Karagöz» ün müessis, sahibi imtiyaz ve baş muharriri; hayatı hakkında maalesef bilgi edinilemedi.

Şunu kaydetmek lâzımdır ki, Karagöz ile Hacıyvâdı bir mizah gazetesinin sayfalarında konuşan iki şirin tip olarak kullanma bu Ali Fuad Beyin karihası eseri değildir; daha evvel sahibi imtiyazı Kirkor Efendi olup A. Sami Beyin başmuharrirliği yaptığı Geveze, Yeni Geveze ve Perde mizah gazetesinde kullanılmıştır (B. : Geveze Gazetesi; Yeni Geveze Gazetesi; Perde Gazetesi; Karagöz Gazetesi).



ALİ GALİB BEY — (B.: Türkkan, Ali Galib).

ALİ GALİB PAŞA (Damad) — Sadırazam Mustafa Reşid Paşanın üçüncü oğlu, 1829 da doğdu, hususî tahsil gördü, fransızca öğrendi, sadâret mektubî kaleminde iken Sultan Abdül-mecidin büyük vezir devlet adamı Reşid Paşaya teveccühü eseri damadlığa kabul edildi, pâdişâhın | kızı Fatma Sultanla evlendi ve emsalsiz himaye ile vezir oldu, Ali Giüib Pa§a türlü yüksek memu- (Resim: Nezih)

riyetlerde bulundu, 1856 da henüz yirmi yedi yaşında iken Hâriciye ve Nafia Nazırı oldu; 1858 de denizde boğularak öldü:

Gece -kayıkla yalısına giderken bir römorkörün kayığına çarpacağından korkarak denize atlamış ve sulara kaynayıp gidivermişti; bulunan cesedi babasının Bayazıddaki türbesine defnedildi. Devrinin en zarif ve şık genci olarak tanınmıştı; resmi kitabette çok kuvvetli bir kaleme sâhibdi; musikîye âşîna, gördüğü himayeye lâyık bir sima idi.

Bibi. : İnönü Ansiklopedisi: İ.A. Gövsa Türk meşhurları.

ÂLİ GAZİ BABA (Erenköy Fatihi) — İçerenköyünde Kozyatağmda bir yatırdır; kabir taşında kitabesi şudur:

«Yahu! Fâtihi Erenköy Ali Gazi Sultan aleyhürrahmetü velgufran tarihi beldetü tay-yibe» (?).

Evvelce; etrafı demir parmaklıklı, zemini malta taşı döşeli mâmur bir açık türbe imiş; civarda rencberlik eden köylülerin rivayetine göre 1942 kışında buraya bir takını cüretkâr hırsızlar dadanmış, demir parmaklıklardan büyük bir kısmı ile malta taşlarını söküp götürmüşlerdir. Türbenin içinde bir büyük çitlenbik ağacı vardır. Asırlardanberi devam edegelen bir inan ile, çocuk ve ev is-tiyenler Ali Gazi Babayı ziyarete giderler, oradaki küçük taş parçalarından türbenin içine evceğizler yaparlar; kâğıt ve bez parçala-

İçerenköyünde Ali Gazi Baba Türbesi (Resim: Nezih)

rından da salıncaklar yapıp çitlenbik ağacının dallarına asarlar; öyle ki bu ağacın dalları rengârenk bezlerden yapılmış küçücük, içine taş yahut dal parçalarından kundaklı bebekler yatırılmış salıncaklarla donanmıştır (1946).

ALÎ HÂK (Derviş) — On altıncı asır sonlarında İstanbulun büyük şöhretlerinden bir Hind şelızadesidiı* Kişmir padişahı İslâm Hanın oğlu idi, babası, Şah Abbas elinde şehid olunca, yanına yükte hafif pahada ağır bir hazine alarak kaçmış, bir müddet kıyafetini tebdil ederek İranda dolaşmış, oradan Ara-bistana geçmiş, Hacca gitmiş, Üçüncü Mehmed zamanında da İstanbula gelerek yerleşmişti. Atikalipaşa medresesinin bir odasında oturur, günün birçok saatlerini odasında, Büyükşehrin cami kütüphanelerinde ve ekseriya da Alipaşa kütüphanesinde mütalâa ile geçirirdi. Kibar ve rical kapılarına gitmez, kimseden ihsan ve hediye kabul etmez, ne ile geçindiğini de kimse bilmezdi. Odasına gelen misafirlerine karsı fevkalâde riayet ve hizmet eder, onlara zengin sofralar çıkarır, kendi eliyle pişirdiği paluzeler, Hind pilâvları, an-berli kahveler miskli tütünler ikram ederdi, odasında bir buhurdan içinde geceli gündüzlü ve anber yakardı. Tertemiz giyinirdi; hırkası-üzerine kıymetli bir şal sarardı, fakat sokağa da baş acık yalın ayak çıkardı; «padişah meş-reb, âli himmet» bîr zat idi; Birinci Ahmed saltanatının son yıllarında öldü. Oturduğu medrese civarına defnedildi. Bibi.: Kâtib Çelebi, Fezlike, I.

ÂLİ HALİFE (Seyyid) — Ha-dikatül Cevâmiin kaydına göre, Fâtih Sultan Mehmedle beraber İstanbul çenginde bulunmuş gazilerden; Kızahmedefendi tekkesi mescidinin banisi, ölümünde bu mescidin mezarlığına gömülmüş. Bibi. : Hadikatül Cevâmi, I.

ÂLİ HAYDAR BEY — Babıâli ricalinden, edib ve tiyatro yazarı, 1836 da Mihaliçde doğdu, sadırazam Mahmud Nedim Paşanın kardeşi posta ve telgraf nazırlarından Sağır Ahmed Beyin oğludur; küçük yaşda İstanbula gel-

ALİ HAYDAR BEY

— 668


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

669

ALİ HAYDAR EFENDİ (Fethiydi)





di, hususî ibtidâî tahsilinden sonra kalemden yetişdi, bir ara tahsilini tamamlamak için Pâ-rise gönderildi Şûrayı devlet de, muhtelif mahkeme azâlıklannda, rüsumat nazırlığında bulundu ve 1914 de Babıâli evrak müdürü iken Yeni-köydeki yalısında öldü; kabri Eyub-sultandadır. «Beyânı Hakikat» adındaki eseri zama-


Ali Haydar Bey (Resini: Nezih)

nmda çok şöhret kazanmış, okunmuştu. Piyesleri basit sahne eserleri olup şunlardır: Sergüzeşti Pervîz, Rüya oyunu, Goncei Cîn yahud bir ağlamanın bir gülmesi, Hekimlerin hazakati yahut Tiyatro içinde tiyatro.

Bibi.: İnönü Ansiklopedisi; Î.A. Gövsa Türk
meşhurları. ' Burhan Olker

ALİ HAYDAR BEY (Melekpaşazâde to


runu) — Geçen asrın seçkin hattatlarından,
talik yazı üstadı, bu yazıda ibdâkâr dehâ olan
Yesârîzâdenin en mümtaz çırağı; bilhassa ta
lik celisi denilen yazıda rakibsiz ele sahibti.
Geçen asır sonlarının büyük hattatlarından
Sami Bey yazının inceliklerini bu zâtden öğ
rendiğini söylemiş. Üsküdarda Aziz Mahmud
Efendi Camiinin mihrab yazısı ile Selimiye
kışlasının büyük kapısı üstündeki kitabenin
yazısı Ali Haydar Beyindir; Bayazıd Camiin
de de bir levhası vardır; Yesârîzâdeden aldı
ğı hattatlık icazetnamesi de Necmeddin Ok-
yay'ın baha biçilmez yazı koleksiyonundadır.
1870 de öldü. '

Bibi. : İnönü Ansiklopedisi.

ALÎ HAYDAR BEY (Müzikali) — Türk musikîsine batı tekniği getirmeğe çalışmış
Melekpasazâde Ali Haydar Beyin bir yazısı (M.K. İnal'ın Son Hattatlarından)


Mızıkalı Ali Haydar Bey (Resim: Nezih)

musiki bilgini ve bestekârı; 1846 da İstanbulda doğdu, Enderunu hümâyun ve Muzikai hümâyunda yetişti; sarayda iken üstad bir kemânî ve flütçü olarak tanınmıştı, bir ara Enderunun muzika çocuklarına baş muallim tayin edilin i ş, mabeyinci, ikinci mabeyinci olmuştu.

Devrin Ahmed

Vefik Pasa, Mehmed Âlî Bey, Namık Kemal ve Ahmed Midhat Efendi gibi şöhretleri ile dostluğu İkinci Abdülhamid tarafından bir saray mensubu için hoş görülmemiş, Ali Haydar Bey binbaşılıktan emekliye ayrılmıştır. Ali Haydar Beyin mûsikî târihimizde rakibsiz mevkii ilk Türk operet bestekârı olmasıdır; ermeni asıllı Çuhacıyamn yanında mûsikîmizi sahneye getirenlerden biridir; Ahmed Midhat Efendinin «Çengi» piyesini bestelemiş, «Pembe Kız», «Allak Kız», «Binbirdirek» o-peretlerini yapmış, bir «Muhacir Marşı» ile bir de «Türk - Macar Marşı» bestelemiştir. Çengi ile Pembe Kız İstanbul tiyatrolarında yüzlerce defa oynanmıştır. 1904 de Üsküdarda öldü, Selimiye Tekkesi karşısındaki mezarlığa defnedildi.

Bibi.: İnönü Ansiklopedisi; İ.A. Gövsa, Türk


meşhurları. s B. Olker

ALİ HAYDAR EFENDİ (Fethiydi Yorgancı — İstanbul esnafının ananevi hususiyetleri ile son efendi simalarından biri, «Yorgancı, döşemeci ve mobilyacı esnafı cemiyeti» nin son reisi; 1867-1868 senelerinde İstan-bulda doğmuştur; babası Trabzonlu Halil İb-

rahim Ağa yelkenin son devrinde gemici idi.

Çocukluğu, türlü mahrumiyet, ıstırap, ve mücadele içinde geçmiştir. Üç yaşına henüz basmamış olduğu sıralarda, birbirine çok yakın bir zaman fasılasiyle evvelâ babasını ve sonra anasını kaybetmiş küçük, kızkarde-şi ile beraber Otakçılarda mütevazı bir evde oturan dayısına sığınmıştır.

Çocuk, tab'an çok haşin ve o nisbette de cahil olan bu dayının elinde horlanıp hırpalanmış; mektep çağı gelince, yengesi tarafından civardaki mahalle mekteplerinden birine gönderilmiştir. Bu mektepte, o günün tarzı gereğince tahsilini ikmal eden Ali Haydar, arkadaşları arasında zekâ ve çalışkanlığı üs muhitin nazarı dikkatini üzerine çekmiş, yengesinin himayesi ve hayırsever komşuların delâletile Bahriye Rüştiyesine kaydedilmiştir. Bu mektepde de sınıfının birincisi iken, bir hâdise tahsiline sed çekmiştir; sınıf arkadaşlarından çok güzel bir çoğun bir muallim tarafından muhitçe yadırganacak aşırı bir iltifata muhatab olması sınıfta asebî bir hava uyandırmış, çocuklar bu zâti, hep birden üzerine yürüyerek, ölüm derecesinde döğmüş-ler, mektep idaresi de vak'aya katılan talebeler arasında Ali Haydara tard cezası vermiştir.

Tahsil hayatı bu hâdise ile kapanan ve o sırada onbes yaşlarında bulunan Ali. Haydar Kapalıçarşıda bir yorgancı yanına çırak verilmiştir. Devrin en tanınmış ustaları yanında senelerce çalışmış, bu işte de seçkin bir kalfa olmuştur. İşine güvenen usta-1 a r ı tarafından, Abdülâziz devrinde inşaları birbirini takip eden bü-y ü k sarayların, sultan ve şehzadeler yalı ve köşklerinin tefrişi işlerine götürülmüştür. Bu arada bilhassa

Çırağan sarayı üe FetMyeü AI| Haydar
Hatice ve Âdile Efendi

Sultan yalılarının (Resim: Behçet)

ve Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa yalısının tefrişleri işinde çalışmıştır.

Çok tatlı konuşur bir meclis adamı idi; hafızası da son derece kuvvetli olduğu için, yaşadığı devri pek canlı anlatırdı; yakın geçmişin fıkra kaynağı halinde idi. Meselâ bugün çalışmakta oldukları sultan yalılarından birisine gitmek için Şirket vapurlarından biriyle Çırağan sarayının önünden geçmekteler iken, sarayın birdenbire yanmağa başladığını görmüşler; arkadaşlariyle birlikte, geminin süvarisine çıkarak kendilerinin döşemiş oldukları bu sarayı yanmaktan kurtarmak istediklerini, bu münasebetle, vapuru saray rıhtımına yanaştırmasını rica etmişler, vapurun bütün yolcuları da bu arzuya iştirak edince kaptan, dümeni saray istikametine kırdığı zaman, rıhtım üzerinde, yanmakta olan sarayı âdeta söndürmek isteyenlere karşı korumakla vazifelendirilmiş olan silâhlı nöbetçilerin mümanaatile karşılaşmışlar... Ve koskoca saray, vaktiyle kendisini ihtimam ile döşemiş olan isçilerin gözleri önünde alev dalgalarına gömülü vermiş..

Sultan Hamid devrinde, bir cuma günü çarşı arkadaşlarından Yorgancı Zihni ile birlikte, Kuzguncukta oturmakta olan bir ahpa-bın ziyaretine gidilmiş. Ev sahibi dürbün yapmakta maharet sahibi amatör bir sanatkâr imiş.. Sehpa üzerinde yeni yapılmış bir gemici dürbününü görmek için evin taraçasına çıkılmış.. Yorgancılar bir müddet Boğazı, karşı tepeleri ve sahilleri' seyretmişler. Aradan iki saat kadar bir zaman geçmiş ev birdenbire atlı zaptiyelerle sarılmış, ev sahibi ile misafirlerini mahut sehpalı dürbinle beraber alarak bir kayığa bindirmişler ve doğruca karşıya geçirmişler ve Yıldız sarayına götürmüşler. Meğer saraydan da padişah etrafı dürbinle seyrediyormuş.. Karşı sahilden bir takım adamların Yıldızı tarassud ettiklerini görmüş imiş. Ev sahibi, kendisinin bir sanatkâr olduğunu, dürbinlerini d'e zatı şahaneye takdim etmek üzere imâl ettiğini söyliyerek sarayın tarassud edilmediğine inandırmcaya kadar bir hayli, uğraşmış... Dürbünü bizzat tetkik eden İkinci Abdülhamid fevkalâde takdir ederek sanatkârı ile iki yorgancı ahbabını, birer kese altın ihsaniyle, yerlerine göndertmiş...

îstanbulun tarihî âfetlerinden biri olan 1310 zelzelesinde Kapalıçarşının da mühim



ALİ HAYDAR EFENDİ (Nasûhizâde)

670


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

671 —

ALI HOCA



bir kısmı yıkılmış, bütün esnaf dehşet içinde kalmış, uzunca bir zaman birçok kimse korkudan çarşıya girememişti. Bunlardan biri olarak yorgancı ve döşemeci kalfası Ali Haydar Efendi de bu çarşıdan ayrılmış, mobilyacı ve yorgancı esnafı tarafından henüz rağbet görmeğe başlamış olan Mısırçarşısına nakletmiştir.

İşte, bu tarihlerden sonradır ki, Mısır-' çarşısında yorgancı ve mobilyeci ustası olarak, oturduğu semte nisbetle: «Fethiyeli Ali Haydar Efendi» namiyle tanınmış; namuskâr bir is adamı olarak da birçok hayır cemiyetlerinin âzalıklarına ve reisliklerine seçilmiştir. Birinci Cihan Harbi içinde Müdafaa! Milliye Cemiyeti Fâtih mmtakası reisi, Sultan-selim civarında Cebecibası mahallesi muhtarı evveli olmuş, harbin buhranlı günlerinde, muhitinin bir fıkara babası olarak tanınmış, birçok günlerinde, bizzat omuzuna varduğu zenbil ile* yoksul ailelere ekmek dağıttığı görülmüştür.

İstiklâl Harbi sırasında «Yorgancılar ve Mobilyeciler Cemiyeti» reisliğine seçildi. Eski «Yorgancı Esnafı Loncası» teşkilâtı üzerinde uzun müddet tetkiklerde bulunmuş, eskilerin meslek tesanüd ve ahlâkına karşı gösterdikleri dikkati muhafaza ederek bütün yorgancı ve mobilyeci esnafını bir araya toplıyan «İstanbul ve bilâdı selâse Yorgancılar ve Mobil-yecileri Cemiyeti» namı altında yeni bir cemiyet kurmuştur. Senelerce reisliğini yaptığı bu cemiyette, esnafın hudutsuz sevgisini kazanmış ve o cemiyetin icabettirdiği bütün ananevi merasim ve âdetlerine riayet ve bağlılık göstermişti. Nihayet, senelerce çalışmanın vücudunda yarattığı arızalar yüzünden ve doktorların: kat'î tavsiyeleri üzerine 1930 senesinden sonra bu cemiyetin reisliğinde ve ticaret hayatından çekilmiştir.

Ömrünün son on senesini, memuriyette bulunan oğlu Sabahaddin Volkanla beraber Anadoluda dolaşmakla geçiren Ali Haydar Efendi tab'an çok şakacı, halim, selim bir insandı, şayanı hayret denilebilecek bir natıka kudretine malikti.

Henüz bir yorgancı kalfası olduğu senelerde, ekseri akşam yemeklerinden sonra zevcesi, çocukları ve evin diğer işleri ile meşgul bulunurken Haydar Efendi yarım kalmış tahsil hayatından, içinde hiçbir zaman sönme-

miş ilim aşkı il° -kitap okur, gazeteleri gözden geçirir ve bazı aksamlar da, Fethiyedeki, , Âşık Razinin kahvesinde yapılmakta olan arifler ve sairler toplantısına giderdi. Bestekâr Şevki ve Rahmi Beylerle o devrin en güzel sesli okuyucusu Nezihi Bey de o civarda oturmaları dolayısile bu kahveye gelirler, geç vakitlere ve hattâ birçok geceler sabahlara kadar saz ve edebiyat âlemleri yaparlardı..

O günlerin, en ince teferruatına kadar musiki hareketlerine sahne olan bu kahvenin sahibi Âşık Razi de hakikaten âşık ve mutasavvıf bir saz sairi idi. Bu kahveye birçok defalar bestekâr Hacı Arif Bey de gelirdi. Âdeta bir musiki cemiyeti manzarası arzeden kahvehanenin muhit üzerindeki musiki • terbiye ve feyzi çok büyük olmuştur. Nitekim, güzel bir sese malik olmamakla beraber, toplantıların hiçbirisini kaçırmamış olan Yorgancı Ali Haydar Efendi, bütün o geçilen eserleri senelerce sonra dahi, kusursuz okuyabilmekte idi. Oğlu Sabahaddin Volkan da, bu atmosfer içinde musiki ile uğraşmış, zamanımızın amatör kıymetlerinden biri olmuştur (B. : Volkan, Sabahaddin).

Yorgancı Ali Haydar Efendi 1941 de Göztepedeki evinde öldü; kabri Merdivenköy mezarlığındadır.

ALÎ HAYDAR EFENDİ (Nasûhizâde) —-
Geçen asır sonlarının ilmiye ve hukuk men-
subları arasında «Büyük Haydar Efendi» di
ye anılır; islâm hukukunda derin âlimlerden
idi; 1837 de Istanbulda doğdu, Rumeli eşra
fından ve Seraskerlik dâiresi kâtiblerindeıl
Numan Efendi adın
da bir zâtin oğludur.
Pek küçük yaşda Fâ
tih Camiinde Şeyh
Mustafa Efendiden fı
kıh ve tefsir okumuş,
bir taraftan da rüş-
diye tahsili görmüş,
Mustafa Efendi ölün
ce, Tikveşli Yusuf
Efendinin cami ders
lerine devam etmiş
ve devrinin bu namlı
hocasından icazetna
me almıştı; rüşdiye- Büyük Ali Haydar


Yüklə 5,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin