A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə25/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   90

çalagayım, bk. çala.

çalap, ayran,

çalbar, şalvar.

çalcakta-: çaicanğda-.

çalcanğda-, çocuk diliyle konuşarak. sahte tavır takınmak.

çalcanğdat-, et. çalcanğda-dan.

çalcanğdoo, işs. çalcanğda-dan.

çalçık, gübre suyu; çamur, bataklık, suunu köp keçse. çalçık bolot; sözdü kop süylösö, tantık bolot-ats. : (geçit yerinden) su çok ge-çilirse çamur peyda olur; söz çok söylenirse, saçmaya döner.

çaldı, çaldı - kuydu : karmakarışık. müşevveş, zor halledilen; çok izdegendin colu çaldı - kuydu : yitik arayanın yolu karışıktır.

çaldıbar, f. l. harabe; 2. yırtık pır­tık, büsbütün Örselenmiş giyim;kivimdin çaldibarı çıktı : giyim (yamamak bile kabil olmıyacak de­recede) örselendi; çaldıbarı çigıptır meç. : büsbütün perişan oldu. iflas etti.

çaldık-, 1 (bîr nesneye) çarpmak; (bîr şeyle) çarpışmak: ooruga çaldık- : haslık almak; közgö çal­dık- : göze çarpmak, dikkati çek­mek, gözükmek; 2. yarı yanmak, bir parça yanmak.

çaldıktır-, et. çaldık-tan.

çaldır-, l. et. çal- II den; nokto çaldır : yular ördürmek; çöp çaldır . (hayvanı) bir parça otlatmak; 2. yenilmek.

çaldu, çaldu – kuydu: çaldı - kuydu (bk. çaldı).

çaldubar = çaldıbar.

çaldur, çaldur - çuldur : kaz ve benzerlerinin bağırması.

çalgay, yol üstünde değil bir kenar da bulunan.

çalgı, tırpan (k. - ik.).

çalgıç, l. sıkıştırmak, bağlamak için küçük bir ip, kınnap; kerege çal­gıç : kerege (bk.) nın parçalarını birbirine bağlamak için kullanılan ip; 2. karıştırma aygıtı.

çalgıçı, ot biçen kimse; iyi ot biçen adam.

çalgın I l. kuvvetlice gerilmiye, açılmıya müstait olan (kanatlar hakkında); hızlı uçan; 2. kanat: 3. kanatların gerilişi, açılışı.

çalgın II, l. tırpanla biçme; ot biçimi; çalgın çal- : tırpanla biçmek kök çalgın : yüksek, yeşil ot; 2. araştırma, taharri, keşif açılma: Çalgınca ketti : taharriyata, keşfe gitti; kontr - çalgın : mukabil ta harri. mukabil casusluk.

çalgınçı t. - çalgıcı; 2. araştıran. keşif, istikşaf ile uğraşan.

çalgınçılık, taharriyatçi durumu ya­hut mesleği

çalgında-, l, dolaşmak, araştırmak, keşif maksadıyla yaya yahut vası­ta ile gezmek; 2. daha iyi otu seç­mek (hayvan hakkında); at çaigındap ottoyt : at otu seçerek otluyor.

çalgirt çalır.

çalgırtta-, muvafakat etmemek, direnmek; (umumun fikrine) muha lif olmak; tamırı çalgırttap kalıp­tır : nabzı normal değildir.

çalgırttoo, karşı koyma, inat, diren­genlik.

çalıluu, ilmik yaparak bağlanmış; altın kılıç ay balta bileğimde çalıluu folk. : altın kılıç ve savaş baltası (acak) koluna bağlıdır.

çalım, mahlut; çalımı çok argımak: temiz kanlı argamak (at); kıtayga çalım çeri bar : Çinliye çalıyor.

çalın-, mut. çal- II den: kemer çalın- : kemer kuşanmak: arkanga çalın- : ipe takılıp kalmak; selde çalın- : sarık sarınmak: karızga çalın- : borca batmak; çaman işke çalın- : nahoş bir ise karışmak.

çalır, l. eğri; çalır bet mat. : eğri yüzey (sathı münhanı); 2. şaşı; şa­şılık; çalırı turat közündü folk. (hoş görmeyerek) yan bakıyor.

çalırakay, şaşı.

çalıranğda-, hareketlerinde. işlerin de şaşıya benzemek.

çalış I, l. .... şekline malik olan; ... ye benziyen; ... ye çalan; buudan çalış.: yürük at eskal ve evsafına malik olan; 2. yarı cins olan: ça­lış cılkı : yan cins olan at.

çalış- II, elbirliğiyle istikşaf yapmak çalgındı birge çalıştık folk. : hep beraber taharriyat, istikşaf yaptık.

çalış- III, ağır bir şey suya düşmek ve ses çıkarmak; çalkalanmak

çalışta-, dolanmak; buttan çalıştadı : ayakları dolandı, dolaştı.

çalıyar=r çaryar .

çalka, çalkasınan catkız- yahut çalkadan catkız- : her iki küreğim yere diğdirmek suretiyle arkaüstü yere sermek; çalkasınan ketti : arka üstü düştü.

çalkak, dik olmıyan dağ yamacı.

çalkakta-=: çalkala.

çalkala-, göğsü ve karnı öne çıkar­mak; çalkalap otur- : göğüsü öne çıkararak, başı hafifçe geriye atarak kurulup oturmak; atka minip çalkalap folk. : at üstünde kuru­lup oturarak.

çalkalat-, et. çalkala-dan.

çalkaloo, göğüsü ve karnı öne çıkar­ma.

çalkan, ısırgan otu.

çalkanda-, çalkandap taşta- (Rad, V) : arka üstü atmak.

çalkar, yahut çalkar köl : kocaman göl.

çalkı-, l. geniş yayılmak; 2. ağır ve süzülerek hareket etmek.

çalma I. lav; ak çalma : (su taşkını zamanında) balçıklı, bulanık su, boz çalma : bir bitki adıdır.

çalma II, atı yakalamak için kement çalma çal- yahut çalma ur- : ke­ment atmak.

çalımıkey, bulamaç: kımızga taklan dan çalmakey kılıp içti : kımıza ka­vut katarak bulamaç yapıp içti.

çalmala-, karıştırmak (mayileri):

çalmalan-, karışmak, çalkanmak (mayi hakkında).

çalmaloo, kanştırma. Çalkalama (mayileri)

çalpılda-, (suya elayalarile vurarak) şaplatmak.

çalpıldaş-, muş. çalpılda-dan.

çalpıldat-, et. çalpılda-dan; maldın şıyragı suunu çalpıldatıp çaçıratat: hayvan suyu ayaklarıyla şaplatıyor ve sıçratıyor.

çalpıldoo, işs. çalpılda-dan.

çalpoo, (kars. çaypoo) : harın, az binilen (at).

çam, adım.

çama I, l. kuvvet, kudret; çaması kelebi? : yapabilir mi?; gücü ye­ter mi?; çamam kelbeyt : gücüm yetmiyor; ben yapamıyorum; ca­madan tışkarı : ölçüden üstün, aşın; 2. göz karan; takriben takdir; saat on bir çamalarında : saat on bir sularında, raddelerinde

çama II, içilmiş çayın çöpü.

çamala-, takriben takdir etmek; çamalap eseptöö : takribi hesap.

çamalaş I, kuvvetçe denk.

çamalaş- II, müş. çamala-dan.

çamaluu, l. takriben; cüz çamalun kişi : takriben yüz kişi;vüz kişi kadar; 2. ortaca; pek o kadar bü­yük değil; pek o kadar îvî değil; bayda çamaluu : payda orta : pek o kadar büyük değil; pek o kadar mana yoktur.

çambıl, alnı ak olan doru (at); çambıl ala : kirli benekli (diyelim; tozda ağnamış olan at hakkında); kirli alaca.

çamda-, 1 adım atmak, yürümek; 2, ivmek, acele etmek; çamdap erterek bütürgülö : çabuk davranınız ve erkence bitiriniz!

çamdal- = çamdan: ak colborstoy çamdalıp folk. : beyaz kaplan gi­bi, sıçramaya atılmaya hazırlanarak.

çamdan-, l. sicramaya. hücüma ha­zırlanmak; 2. maç. kendini tahkir edilmiş saymak; küsmek; sen anın aytkanına çamdanbay ele koy sen onun sözlerinden muğber ol­ma!

çamdanuu, işs. camdan-dan.

çamdaç-, muş. camda-dan.

çamdat-, tezletmek ivdirmek.

çamdatuu, tezletme, acele ettirme

çamdoo, adım atma, adımları hır­latma; tempoyu arttırma.

çamgarak, tündük'ün altında kesişen bir şekilde konan ve obanın ağaç iskeletini tamamlayan bükük değnekler; kara çamgarak : baba obası (harfiyen : siyah çamga­rak).

çamın-, atılmak, saldırmak.

çamındı, yonga.

çamınuu, atılma, saldırma

çamırkan-, kin beslemek.

çamırkanuu, kin besleme.

çampa - campa.

çampan, çin. konuşma melekesi kö­tü olan (diyelim, henüz konuşmaya başlıyan çocuk yahut yabancı dille kötü konuşan adam).

çan I, kılış kabzası.

çan- II, küçümseyerek, hakir görerek muamelede bulunmak; kendine müsavi saymak; erin çangan katın : kocasına on paralık kıy­met vermiyen karı; katının çamp cüröt : karısiyle (ev hayatı) ya­şamıyor.

çanaa. kızak.

çanaala-, kızakta taşımak.

çanaaluu, kızaklı, kızakta giden.

çaraç, l. tulum ; çanaçı carıldı al. (şöhreti afaki tutup da birdenbire kepaze olan adam hakkında) fena halde muvaffakiyetsizliğe uğradı (harfiyen tulumu patladı):2. çanak, tulumba

çanaçta-, çanaçtap : çanakla (dökmek veya koymak).

çanak, göz çukuru; közü çanagınan çıgıp ketti : gözleri çukurundan alnına fırladı.

çancuu, Çançı, çin. afyon haşhaşı tarlasındaki otları gidermek için kullanılan birnevi küçük kürek.

çancuula-, çancuulagan kebinğdı koy! : lakırdıyı başka tarafa çevirme!

çanç-, sançmak; bir yandan öbür yana delmek, saplamak.

çançkak, sancı (hastalık); belime çançkak turup kaldı : belimde sancı vardır.

çancuu, sancıma

çanda, nadiren; nadiren rasgelen, sevrek: canda biröö tabılat : seyrek düşüyor (rasgeliyor): nadiren tesadüf olunuyor: çanda biri bolboso : meğer ki onlardan biri ola: nadiren onlardan birisi.

çandan I, f. bir çokları, çok, olduk­ça.

çandan II, = çanda

çandır, karnın aşağı kısmı

çandırla-, (karş. şalanğda) : kuskunu arka kolana, kuyruğun mebdei­ne dokunmayıp kalçaya sarkacak tarzda bağlamak.

çandırloo, işs. çandırla-dan.

çandırmaluu, çıngıraklı; çandırmalun köökör (Rad., V) : çıngıraklı kü­çük kova.

çang, toz, budunğ - çanğ yahut çanğ - çunğ budunğçanç

çanğda-, tozlanmak.

çanğdat-, l. toz kaldırmak, toz ko­parmak; 2. toza döndürmek, toz haline getirmek.

çanğdatuu, toz kaldırma.

çanğduu, tozlu.

çanğgı, bir çeşit kayak (çubuklardan örülen ve dağlarda kayak ye­rine kullanılan kareler.)

çanğgıl, ak çanğgrıl too : karlı dağ, kök çanğgıl : hafifçe beyaz: hafifçe boz.

çangır-, alabildiğine bağırmak; ca­nı tırmalıyan bir sesle bağırmak, acı acı bağırmak; yaygara etmek; çarğırgan ün : acı ses; kımız çanğırıp kalıptır : kımız fazla ekşimiş (bozulmuş).

çanğırt- et. çanğırt-dan.

çanğıruu, işs. canğırdan.

çanğıt-, ayran (çalap'tan fariu şudur ki çanğıtta çalaptakine nisbeten su mikdarı fazla olur); ayranda su koşup, çanğıt kılıp ber : yoğurda su katarak çanğıt yapıp ver!

çanğıtta-,bozumtırak, donuk renge girmek; kün çanğıttap turat : hava bir parça kararıyor.

çanğk, çanğk - çanğk : yaygara, bağırıp çağırma.

çanğkay, tamamen, mutlaka, tam; çanğkay tuş : tam öğle zamanı; çargkay açık tün : büsbütün açık (bulutsuz) gece; çanğkay boz at :açık boz at.

çanğkılda-, l. bağırıp çağırmak (çocuklar, kadınlar hakkında); 2. acı sesle havlamak (köpek hakkında).

çanğkıldaş-,muş.çanğkılda-dan.

çanğkıldat-,et.çanğkılda-dan.

çanğkıldoo, işs. çanğkılda - dan.

çantuu, çin. (destanda Çinli veya Kalmak ağzından söz söylenirken) :müslüman.

çan I. l. kaşık : eçkinin çabınday al. : kızıl (saçlı); açık kızıl (insan hakkında); dağ eteği; üzerinde seyrek bitkiler bulunan veya hiç bulunmiyan bayır; 3. (Rad.) : uzun, uzamış, yayılmış; çap caak elmacık kemikleri çıkık olmıyan. dar olan.

çap II. çap et : süratli, çevik hareket yapma; alakanın çap koydu : el çırptı.

çap III, öp I sözunun tekidir.

çap- IV, l. hızlı koşmak; at çap- :at yarışları, at koşulan tertip et­mek; atasına at çaptı es. : babası için olan yoğası sırasında at yarışları tertip etti; atka çap : ata binerek koşturmak; atı doludizgin koşturmak; atka çaap kalgan ba­la : artık ata binerek koşturmasını bilen oğlan; atka çaap keldim • ata binerek koşturarak geldim; 2. kesmek; balta çap- : balta ile kes­mek; ketmen çap- : bel ile çalış­mak (toprak kazmak); çöp çap- :ot biçmek; kümüş çap : gümüş çerçeve yapmak; canımdı kurman çabayın! folk : canımı feda ede­yim! başka çapkanday : bir şey düşünmeksizin; Kaşgardı çaap alganda folk. : Kaşgan yağma ettiğinde; 3. atılmak; öz baydasına çaap : şahsi menfaati, şahsî gaye­leri peşinden koşarak.

çapa, çapa - cup yahut sapa - sup : çabucak, çeviklikle.

çapan, çapan, kaftan; çapan - çap-kıt kollektif isim : üst giyim.

çapançan üzerinde yalnız çapan olarak (çapan üzerinden hiç bir türlü giyim giymeden).

çapçak, fıçı; yoğurt, kifir ekşitmek ve s. için kullanılan ağaç kova.

çapçan- çapçang.

çapçanğ, çabuk, çeviklikle, hızlı, ha-reketlerinde süratli, çevik.

çapçanğdık, sürat, çeviklik, eline ayağına çabukluk; ustalık; çapcanğdık menen : çabucak, çevik­likle; ustalıkla.

çapçı-, ön ayağivle, tırnağiyle yere vurmak (at, yabanî hayvan hak­kında); bee balasın çapçısa da bert kılbavt ats. : kısrak yavrusunu ön ayağıyla vursa dahi. onu sakatlamaz.

çapçıla-, it. çapçı-dan.

çapçuur, kazandaki eti çevirmek iç kullanılan üç dişli çengel.

çapkı- çalgı.

çapkıç, kesen aygıt (alet): çapkıç maşina : ot biçen makine

çapkıçı- çalgıcı.

çaplala-, it. çap- IV ten; kir çapkıla-:çamaşırı (yıkarken) tokmakla döv­mek.

çapkınçıhk, l. katliam, toptan öldür me, imha; 2. akınlar zamanında huzur ve rahatın bulunmadığı zaman.

çapkıt, çapan sözünün tekidir.

çapma, l. yürük at; çapma corgo :yürüklük derecesine yaklaşan yor­ga; 3. oyma, kazma çapma kaşık: adî, elişi kaşık.

çapmaluu, kakmalı: çapmaluu mıltık- (Rad., V) kakmalı tüfek.

çapta-, l. tıkamak; sımsıkı kapat­mak; ok çapta-: silahı doldurmak; oktu çaptap, hayza aştap folk. :silahı doldurarak, süngüyü göndere takarak; 2. zamkla yapıştırmak;bir nesneyi diğer bir şeye yapış­tırmak, bir şeyi başka bir nesne­nin üzerine yapıştırmak.

çaptal-, mut. çapta-dan.

çaptat-, et. çapta-dan.

çaptık-, aşın derecede kızmak, ga­zaba gelmek.

çaptır-, et. çap- IV ten; kümüş tögüp çaptır-: gümüş kaktırmak, gü­müş çerçeve yaptırmak; eer çap­tır-: eğer sipariş etmek; at çaptır-:at yarışları yapmıya müsaade veya icbar eylemek; köz çaptır-göz gezdirmek.

çaptoo, işs. çapta-dan. l

çar I, çöp sözünün tekidir; çar uçkanday : manasızca; sistemsizce;darmadağınık; çar uçkanday içteşet : elbirliğiyle çalışmıyorlar, biri o yana, biri bu yana çekiyor.

çar II, f. çar cayıt = çarcayıt; çar tarap = çartarap.

çar III r. tar. kon. (seçim zamanın­da kullanılan) «şar» (yuvarlak, kürecik); çarga sal- : (küreciler atarak) seçmek, intihabetmek.

çar IV, yahut car karga : ekin kargası.

çara I, l. büyük çanak; közdün çarası : göz çukuru, gözevi; 2. kabir çukuru (hars. kaznak).

çara II. f. ölçü, vasıta, çare; çara çok : çare yok; imkansız; çara kör-: çaresini görmek; tedbir araştırmak; çara körböö : tedbir al­mama.

çarabzal- çarapzel.

çaraçı, yardım, müzaharet eden.

çarakta-= şarakta..

çaraıı, çoğun- çaran : hepsi birlikte, hepsi birden.

çaraça, l. sümük kabilinden muhatî madde; yeni doğan çocuğun tenini örten ince zar.

çarapzel, f. çakı.

çarasız, zaruret yüzünden, mecbu­ren; carasız kondu : çaresiz, mec­buren muvafakat etti.

çarasızdık, mecburiyet, çaresizlik; çarasızdıktan : mecbur olara. ça­resizlikten

çaray, (oroy sözıyle birarada) : oroy kozübüz çaray oturganda aytkın: hepimiz bir arada, toplu halde iken söyle.

çarayna, i.. f. zırh, cebe; nayza kirdi mılk' etip, çaraynası şılk etip folk. süngü şiddetle saplandı, zırh. (yani onun süngü saplanan kısmı) sarktı; altından sokkon çarayna folk. altından dövülmüş zırh.

çarayna, II = çarana.

çarba I, l. iğelik (ekonomi); ayıl çarbası: köy iktisadiyatı; şaar çarbası : şehir iğeliği; tovar çarbası: çarbaçıhgı : köy iktisadiyatı, 2. da-varcılık iğeliği; 3. davarcı, hayvan yetiştiren kimse; dıykan bolsonğ basında bol; çarba bolsonğ, kaşında bol ats. : çiftçi isen ekin ekilirken orada bulun, davarcı isen, hayvanlarının yanında bulun!

çarba, II = çorbo.

çarbaçı, ekonomi sahibi.

çarbaçıl, ekonomisiyle alakadar olan kimse.

çarbacılık, l. iğelik, ekonomi; ayıl çarkçılığı: köy iktisadiyatı 2 davarcılık iktisadiyatı; davarcılık.

çarbadar, f. davarcı.

çarbak f. kale, etrafı hisarla çevri­len meskun mahal.

çarbı, ufak; çarbı mal : ufak hay­van.

çarcayıt, f. intizamsızlık; anarşi; mal carcavıt ketti : hayvanlar her tarafa dağılıp gittiler.

çarca-, l. yorulmak; 2. meç. ölmek (9-10 yasma kadar olan çocuklar hakkında

çarçanğkı, bir parça yorulmuş, ha­fifçe yorgun.

çarçaş-, muş. çarça-dan.

çarçat-, yormak.

çarçatuu, işs, çarçat-tan.

çarçı, f. yahut tört çarcı : kare, mu­rabba; çarcı metr : kare metre;çarçı boyluu : şişman ve kısa boy­lu; el çarcısın bil-: halkın haleti ruhiyesini bilmek; can tört çarçı bolup catkan kez : büyük meşgu­liyet ve uğraşma zamanı, harfiyen: canın murabbalaştığı zaman).

çarçıla-, boyunu, enîni denk olarak bükmek (diyelim, köşeleme bukii len mendil).

çarda-, l. kurbağa bağırmak; 2. ku­ğu kuşu ötmek; 3. malumat almak. vaziyeti yoklamak maksadiyle git­mek; el için çardap keldi : müşa­hede maksadiyle halk arasında do­laştı.

çardak I, (Rad.) baraka.

çardak H, ak çardak : martı (kuş).

çardanğda-, l. hareketlerinde şişmana benzemek: 2. meç. memnun, keyifli halde bulunmak.

çardanğdas-,muş.çardangda-dan

çardanğdat-, et. cardanğda-dan.

çardarı, f. türlü ilaçların halitası, mü­rekkep ilaç.

çardat-, et. çarda-dan.

çardav-, kabarmak, şişmek; çardaygran kursak : şişkin karın.

çardoocu. tar. vazifei. halkın refahı hakkında malumak edinmek üzere köyleri dolaşmaktan ibaret olan kimse.

çargıt I, samimiyetsizlik; iğfal; doğru cevaptan kaçınma; çalırı turaf közündö, çargıtı turat sözündö folk, : yan bakıyor, sözünde aidatma vardır.

çargıt- 11 : söz çargıt- : lakırdısıyle insanın başını ağrıtmak; lakırdıyı başka mevzua çevirmeye çalışmak; çargıtpakm lafı başka taraf çevir­me!

çarı (kınnapla, şeritle) sararak bağlamak.

çarık I == çarık l. çarık cip bk. cip.

çarık II == çarke.

çarıkta- I, bileği taşı çarkında bile­mek.

çarıkta- II, nallanmamış atın tırnak­larını bir nesneye bağlamak, sarmak (taşlı yerde gezerken böyleyaparlar).

çarıktat-, et çarıkta- I, II den.

çarıktoo, bileği taşı çarkında bile­me.

çarılda-, cıvıldamak; yaygara ko­parmak.

çarıldaş-, muş. çarılda-dan.

çarım, l. hayvan derisinin iç tarafın dairi elyaf lı tabaka 2. ufak veterler (adalelerin kalın sinirleri); (ette) sinirimsi elyaf; et çarım eken, tiş ötpöyt : et sinirli imiş. diş kesmi­yor.

çarıt- et. çarı-dan.

çarıyar=: çaryar.

çark I, f. çark: daire; bileği taşı çar­kı; arabanın çarkı : araba teker­leği; çarkınğ kelbevt : gücün yet­mez; hakkından gelemezsin; çark ur- es. (dervişler hakkında) : Al-lahın adım zikrederek dönmek (yakarış şekilleriden biridir)

çark II, çark toktogon irik : büyü­müş koç.

çarkar, f. l. kepek saklamak için bina; 2. (destanda) ev, mesken.

çarke, tek bir parça deriden dikil­miş olan ayakkabı.

çarkılda-, cıvıldamak; bağırıp çağır­mak; şuur çarkıldayt : dağ sıçanı acı acı ses çıkarıyor.

çarkıldoo, cıvıldama; bağırıp çağır­ma.

çarkıra-, bağırmak (diyelim, bağı­rarak ağlayan çocuk veya Colaeus denilen kuş hakkında).

çarkırat-, et. çarkıra-dan.

çarpı-, çarpmak; at çarpıp başat : at önayaklarını ileri atarak gidi­yor; at ayaklarını dik tutarak, ayakları dolaşmadan gidiyor; calın çarpıganday : alev tutuşmuş gibi.

çarpıl-, mut. çarpı-dan; azıraak cutka çarpıldık : bir parça cuttan (kırgından) mutazarrır olduk; (bk.cutl).

çarpış-, muş. çarpı-dan.

çarpışuu, çarpışma, müsademe (harp meydanında).

çarpıt I, çala sözünün tekidir.

çarpıt-II, et. çarpı-dan.

çart, çatırtı; çatlama ses^'ni taklit; keskin, enerjik hareketi ifade eden taklit: cart tüv- : sağlam düğüm yaprak bağlamak; cart keş- : keserek koparmak.

çartarap, f. dört cihet; civar, yöre

çartılda-, gümbürdemek, gürlemek; kün çartıldap turat : gök gürlüyor

çartıldak, patlıyan ;çartıldak zatar : patlayıcı maddeler.

çartıldoo, gümbürdeme ; gürleme.

çaryar,f. yahut tört çaryar dn. : ilk dört halife.

çasaboy, r. kon. “çasavoy” : nöbetçi.

çasaboyçu = çasaboy.

çaştaş=çaçtaş.

çat, 1. (iç taraftan) bacakların birleştiği yer;çatınğdı kere-kere bas : bir parça çabuk yürü ! ;sunun çatı :nehrin mansabı (daga ör. bk. suurul) ; 2. adım ; 3. dağın bir kısmının adıdır,el törgö çatka köçüp ketti : halk yukarıya, dağlara göçtü.

çata, kıyalı çata : hiddetli,öfkeli, çabuk kızan kimse.

çatak, niza,kavga,ihtilaf,nifak,şikak; çır-çataktı süygön kişi : kavgacı, talaşman kimse ; çatak konuşsiyasi es. : ihtilafları halleden komisyon.

çatakçıl, talaşman, kavgacı.

çataktaş-, lafla takılmak, muhalefet etmek; münazaa etmek, kavga, niza çıkarmak.

çataktaşuu, sözle birbirine takılma, çatışma.

çataş ı,içinden çıkılmaz bir durum,karışık iş.

çataş ıı, 1. karışmak,karmakarışık olmak;intizamsız bir hale gelmek; 2. sayıklamak; tüşündö köp çataştı : rüyasında pek fazla sayıkladı.

çataştır-, karıştırmak,karmakarışık etmek,intizamsız bir hale komak;zihni teşviş etmek; ipin ucunu kaybettirmek.

çataşuu, 1. içinden çıkılmaz durum; 2. sayıklama

çetekte-, katmerleştirmek; karmakarışık etmek ; işti çatektep aldı : işi karmakarışık etti.

çatektöö, mudilleştirme, karıştırma.

çatına-, çatırtı ile çatlamak.

çatınat-, et. çatına-dan

çatır i f. 1 : çadır; [*] ; kol çatır : el çadırı,şemsiye; 2. çatı ; saçak.

çatır ıı,çatırtı ; kov çatır dep ürktü koyunlar bağrışarak, ürektüler; çatır-çatur : devamlı çatırtı; gümbürtü.

çatıra-, çatırdamak ; takırtı yapmak.

çatıraş, f. satranç.

çatırat-, et. çatıra-dan

çatıray-, muhteşem bir görünüşe malik olmak ; parlamak; çatıraygan ak üy : muhteşem beyaz oba; çatıraygan kişi : mükellef elbiseler giymiş,kibar tavırlı adam.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin