A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə23/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   90
> mücadelesini andıran bir çocuk oyunu; 2. mec. münazaa ; alar muştaşpaganı menen arı-beri cöölöş bulup kalgan emeler : onlar dövüşmediler ise de, aralarında bir parça münazaa olmuştur.

cöölöş- II, birbirine dayanmak, birbirine dokunmak; eki nar cöölöşse, ortosunda kara çımın kırılat ats. : efendiler dövüşür, uşakların perçemi kopar (harfiyen : iki hecin devesi birbirine sürtünmeye başlarsa, arada kara sinek mahvolur.)

cöölöş- III, hep beraber yaya yürümek.

cöölöt-, (birisini) binek hayvanından mahrum etmek; yaya bırakmak : yayan salıvermek.

cöölü I = cöölüü.

cöölü- II, abuk sabuk söylenmek. herze savurmak; sayıklamak; cöölüp kalıptır : saçmalıyor (bunamış olan ihtiyarlar ve kocakarılar hakkında böyle söylerler.)

cöölüt-, şaşırtmak; baştan çıkarmak; saçmalatmak.

cöölüü, attuu- cöölüü : atlılar ve yayalar; kimi atlı, kimi yaya.

cörgölö-, hızlı koşmak; ufak adımlarla yürümek (fare, kuş hakkında); sürünmek (böcekler hakkında); gizlenerek yürümek; kâh bir ayakla, kâh öteki ayakla basıp durmak.

cörgölöş-, müş. cörgölö-den.

cörgölöt-, et. cörgölö-den.

cörgölötö, (cergelete yerine) sıraya; cörgölötö koy- : sıraya dizmek, koymak.

cörgöm, (uzunca parçalar şekliden doğranmış ve bağırsaklarla sarılmış olan) ciğerden ve işkenbeden yapılmış olan aş.

cörgömdö-, cörgöm (bk.) yapmak.

cörgömüş, örümcek; cörgömüş çöp : Plantago denilen ot.

cörmö-, çırpma dikişle dikmek.

cörmölö-, emeklemek, sürünmek (diyelim, elleri ayakları bulunan varlıklar hakkında : çocuk, kaplumbağa, örümcek gibi..; ancak yılan hakkında böyle denmez).

cörmölöt-, et. cörmölö-den.

cörö, örö II, sözünün tekidir.

cörölgö, âdet, itiyat, örf; ata enenğdinğ cörölgösü es. : senin dedelerinin âdeti (gelinin kızlık kalpağını çıkarıp, başına ilk defa başörtüsünü bağladıkları zaman böyle söylerler).

cöröp, keçe çorap.

cötkür-, öksürmek; kan cötkürdü : öksürükten kan çıkardı, tükürdü.



cötkürt-, et. cötkür-den.

cötöl- I, öksürük; kök cötöl : boğmaca.

cuba, 1. son (dölesi); 2. kad. kürk.

cuban I, f. genç kadın; taze; dilber; küygöndön sözdü kuradım, küygüzböçü, cubanım folk. : aşktan ben sözleri kafiyeledim, beni yakma, güzelim.

cuban, II, avunmak; müsterih olmak.

cubanıç, teselli.

cubanış-, müş. cuban- II den.

ccubar, 1. tertemiz; bembeyaz; 2. mec. : sevgili (erkek veya kadın).

ubarımbek = cubarmek.

cubarmek, f. gençlikte, ömrünün çiçek açtığı bir çağda helâk olan; cubarmek bolup caşığnda, böödö ölüp kalasınğ folk.: ömrünün çiçek açtığı çağda mahvolursun, beyhude yere ölürsün.

cubat I = cup I; cubat tüştü: çift, denk düştü (aşık oynarken çocukların kullandığı tâbir.)

cubat- II, avutmak; okşamak.

cubay, 1. bir çiftin teki; 2. yavuklu; koca; karı (zevce); cubayınan acıradı : kocasından yahut karısından mahrum kaldı.

cubur, cabır-cubur bol-: telâş etmek; canlanmak; cuk cubur bk. cuk I.

cuda, pek, son derece, büsbütün, gayet.

cuduruk, yuruk; coon cuduruk = çonğ gamçı (bk. kamçı); cıgılgandın üstünö cuduruk ats. : vur abalıya (harfiyen: düşmesi kâfi değilmiş gibi üzerine bir yumruk).

cugum, yapışma; yarama; cugumu cok tamak : beslemiyen aş; iliminin cugumu cok mugalım: öğretiminin verimi olmıyan öğretmen; moldoroldun cugumun cogotuu üçün küröşüü kerek : hocaların nüfuzunu kaldırmak için güreşmek (mücadele) gerek.

cugumduu, yapışkan, sâri.

cugumsuz, yapışkan olmıyan, sâri olmıyan; sabagı cugumsuz : dersi (talimi) kafaya girmiyor, netice vermiyor.

cugumtal. yapışkan; geçen (sâri), cugumtal dart yahut cugumtal ooru : sâri hastalık.

cugun = cuk I; tabaktagı cugun : çanağa yapışan aş artığı.

cugundu, yapışan nesne (diyelim, çanağa yapışan aş kalıntısı); eskinin cugungusu : eski zamandan kalma, geçmişin mirası.

cuguş I, yapışma, yapışkan, sâri; cuguş ooru : sâri hastalık.

cuguş- II, müş. cuk II den.

cuguştuu, sâri, yapışkan; cuguştuu ooru : sâri hastalık.

cuguu, işs. cuk- II den.

cuguylan-, müdahane etmek, yaltaklanmak; yaranmak.

cuguz- = cuktur.

cuk I, herhangi yapışan bir nesne (meselâ, kabın kenarlarına yapışan aş kalıntıları); cuk-cabur : kalıntı, artık; cuk-cuburun kaltırbay cıyıp terip aldı : hiçbir şey bırakmadan topladı; cuurat tögülsö, cugu kalat ats. cuurat (bk.) dökülürse (herhalde kapta) bir şey kalır.

cuk- II, yapışmak; catkanga caan cukpayt ats. : <> (harfiyen: yatana yağmur değmez); suu cukpagan : suya düşerse de kuru çıkan kimse.

cuka, yufka (kalın olmıyan); cuka kagaz : ince kâğıt; cuka kiyim : yufka (hafif ve sıcak olmıyan) giyim.

cukala-, inceltmek, ince yapmak.

cukalat-, et. cukala-dan.

cukalatuu, işs. cukulat-dan.

cukalık, yufkalık, incelik.

cukar-, incelmek.

cukart-, et. cukur-dan.

cukta-, aş kalıntısını kazımak.

cuktur-, yapıştırmak.

cul-, yolmak; koparmak; ulup-culup : şurasından burasından çekerek; ulup-culup ookat kılgan : şuradan buıradan kapmak, koparmak suretiyle yaşadı.

culak, alak sözünün tekidir.

culba, calba sözünün tekidir.

culbur, celbir veya calbır sözünün tekidir.

culdur-, et. cul-dan.

culgula-, it. cul-dan; kolum menen culgulap aldım : elimle yolarak (diyelim, otu).

culk-, yolmak, koparmak, kökünden koparmak; bulkup aldı çıldırdı, culkup aldı tizgindi folk. : yuları kaptı, dizgini kopardı.

culktur-, et. culk-tan.

culku- = culk-; kagaz terezeni cel üzük culkudu : yel kâğıt pencereyi parçaladı ve kopardı.

culkula- culgula-.

culkulda- anî ve keskin hareketler yapmak; mec. direnmek (bir işi yerine getirmekten imtina etmek).

culkuldat-, yakalamak ve silkmek; kapmak; culkuldatkandın üstünö aldı : onu amansız bir surette tartakladı.

culkun-, çırpınmak, kurtulmak için çalışmak.

culkunt-, çırpınmaya yahut kurtulmak için çalışmaya zorlamak veya müsaade etmek; buuruldu minip, bulkuntup, eri ölgöndöy culkuntup folk. : demir kırı renkli ata bindi ve kocası ölmüş kadın gibi çırpınıp atılmaya zorladı.

culkuntuu, işs. culkunt-tan.

culkunuş-, müş. culkun-dan; beelerdi eerçip, celedegi kulundar culkunuşat : kazıklara bağlanmış taylar, kısrakların peşinden gitmek için çırpınıyor.

culkunuu, işs. culkun-dan.

culkuş, birbirini yakalamak ve tartaklamak.

culma, yolunmuş; culma-culma yahut calma-culma : yırtık, pırtık; yırtılıp parça parça olmuş.

culmala-, eliyle yakalamak.

culmalaaş-, 1. birbirinin elini tutmak yahut hep beraber tutmak; 2. dövüşmek (kadınlar hakkında).

culmalat-, et. culmala-dan.

culmuguy, sakalsız, köse.

culmunğda-, telâşlıca, acele hareketlerde bulunmak, telâş etmek (ihtiyarlar hakkında).

culmunğdaş-, müş. culmunğda-dan.

culmuv-, sakalsız gözükmek (başlıca ihtiyarlar hakkında).

cult, cılt sözünün tekidir.

culuk, 1. (ayakkabının) kenarı; 2. avm. fercin kenarları.

culukçu, kunduracı (küçümseme edasiyle söylenir) <> kunduracı.

culun-, ileri atılmak; culunun ordunan tura kaldı : birden yerinden fırladı.

culunuş I, atılış, fırlayış.

culunuş- II, 1. birbirine doğru atılmak; 2. hep beraber atılmak; fırlamak; hep birlikte kasdetmek, niyet etmek.

culunuu, işs. culun-dan.

culuş-, 1. karşılıklıca yahut hep birlikte yolmak, koparmak; 2. dövüşmek, saç saça, baş başa.. (başlıca kadınlar hakkında).

culuu I, koparma, yolma.

culuu II = cıluu.

culuuluk cıluuluk.

cum, yummak (gözleri); (yumruk) yapmak; köz cumdu bk. köz.

cuma, a. 1. cuma günü; 2. hafta; tınımsız iş cuması : arasız iş haftası.

cumal = cuumal.

cumalak, yuvarlak.

cumalık, tar. talebenin öğretmene cuma günü getirdiği hediye.

cumalan-, yuvarlanmak, tekerlenmek; cumalangan çal : (sürçen takatten düşmüş) ihtiyar.

cuman, caman-cuman : her türlü kıymetsiz nesneler; kötü; külüstür.

cumarla-, buruşturarak sıkmak.

cumdur-, et. cum-dan.

cumekey, açılekey-cumekey : bir çocuk oyununun adıdır.

cumru = cumuru.

cumşa-, 1. yumuşamak; 2. birisine bir yumuş (vazife) vermek; birisini bir işte kullanmak; anı suuga cumşadı : onu suya gönderdi; maartınıp kelgen bulu cok, cumşap kelgen kulu cok folk. : sürüp getirecek hayvanı yok; kullanacak kölesi yok.

cumşak, yumşak.

cumşakta-, yumuşatmak.

cumşal-, mut. cumşa-dan; işke cumşal : işte kullanılmak; bir işe istimal edilmek.

cumşal, mut. cumşa-dan; işkem.

cumşar-, 1. yumuşamak; 2. yumuşak tabiatlı olmak.

cumşart-, yumuşatmak, yumuşaklık vermek.

cumşartuu, yumuşatma, yumuşaklık verme.

cumşat-, et. cumşa-dan.

cumşoo, bir iş tevdi etme; (birisini) bir işte kullanma; malay cumşoo : hizmetçi kullanma.

cumul-, yumulmak (gözler hakkında); yapılmak (yumruk hakkında); cumula tüştü mec. : gayet sevindi, sevinçten donakaldı.

cumulunğku, hafifçe yumulmuş, kapanmış (gözler hakkında).

cumur I, kamır sözünün tekidir.

cumur II, 1. = cumuru; 2. kırkbayır, Spalterium yahut Oncasus geviş getiren hayvanların üçüncü midesi; bul cumurubuzga cuk bolboyt : bununla doymıyacağız; cumurdagı sır mec. : kudsî sır.

cumuray, cumuray curt : bütün ahali, cümbürcemaat.

cumurtka, yumurta; cumurtkaday mes. : değirmi (semiz); yumurta gibi.

cumurtkala-, yumurtlamak (kuş hakkında).

cumuru, yumru; üstüvanî, silindir; kolu cumuru : elleri kalın ve yumru; cumuru baş yahut cumuru baştuu : yumru başlı; mec. insan; cumuru baştuu mendede cok er : insanlar arasında eşi bulunmıyan yiğit.

cumurula-, yumru yapmak; silindir şekline sokmak; cumurulap calgan nokto : silindir şeklinde örülmüş yular.

cumuş, hizmet, iş.

cumuşa- cumşa-.

cumuşçu, işçi; too cumuşçusu : maden işçisi; cumuşçu ayal : işçi kadın.

cumuşker, k-f. irgat, işçi; cumuşker at : iş atı.

cumuşsuz, işsiz.

cumuşsuzduk, işsizlik.

cumuşta-, (yalnız geçen zaman gerondifi şeklinde) cumuştap kelis ile (iş için) gelmek.

cumuştuu, şu veya bu işle meşgul olan, iş güç sahibi insan.

cumuuruyat, a. cümhuriyet.

cunğ cenğ I sözünün tekidir.

cup I, f. çift, çifte, çift sayı; cup kündör : çift günler.

cup II, cu hecesiyle başlayan sözlere takviye için katılır; cup-cuka : incecik; cup-cumşak : çok yumuşak; cup-cumuru : yusyuvarlak, yusyumru.

cup III, henüz; ancak; mn cup cetkende ele camgır caap iydi : ben henüz yetişmişken yağmur yağmaya başladı; işke cup kirişebiz : hepimiz birden işe başlıyacağız.

cup IV, bir kumaşın adıdır.

cupanğ, capanğ sözünün tekidir.

cupka, yufka, sütte pişirilen ve yağla yenen bir nevi aştır, hamur işi.

cupta-, çift haline koymak; çift teşkil eylemek.

cuptat-, et. cupta-dan.

cuptu, f. = cup I; adal cuptu : meşru karı (zevce).

cupun, cupunu, sade, basit; mütevazi yahut hafif, sıcak olmıyan (giyim hakkında); cupun kiyim 1) sade, günlük ve ucuz yahut hafif giyim; 2) hafif giyinmiş; yufka; cupun kiyinip alıptır 1) hafif giyinmiş; 2) kötü giyinmiş; sade giyinmiş; cenğil-cupunu kiyindim : hafif giyindim; cupun kiyimdüü : hafif giyinmiş.

cupunu, bk. cupun.

cur, kiyimdan curday bolgon : büsbütün giyimsiz kalan; giyime aşırı derecede mutacolan.

curaat, tukum-curaat : hısım akraba.

curat = curaat.

curday, bk. cur.

curdu, kalıntı, bakiye, artık; tabeteyinin curdusu ele kalgan : kalpağa büsbütün örselenmiş; kalpağından yalnız bir hatıra kalmış.

curi = jüri.

curk, cark sözünün tekidir.

curnal = jurnal.

curnalçı = jurnalist.

curt, 1. halk; tabaa; cıyılgan curt : toplu halk; eli menen curtun cıydı : halkını topladı; 2. ülke, öz memleket, vatan; ata curtu : baba yurdu, öz vatan; 3. okuu curtu : es. yüksek mektep.

curtçu, ak curtçu : lâtince Neophron denilen yırtıcı kuş.

curtçuluk, 1. cemiyet, topluluk; curtçuluk kuruluşu : cemiyet nizamı; 2. aynı cemiyet, birlik üyeleri arasındaki birlik; tesanüd duygusu; curtçuluk kıl-: birlikte, vifakla iş görmek; curtçuluk kılgıla : (bir cemiyet üyesine yakışacak tarzda) muzaheret et!; 3. tar. yakının masraflarını kapatmak için toplanılan para; 4. tar. (hassaten seçimönü mücadelesi sırasında) kendi kabilesi mümessilini tutmak, ona muzaheret etmek.

curtkerçilik = curtçuluk 2.

curut = curt.

cut I, kırgın (dondan ve yem kıtlığından kütle halinde hayvan kırılması); cakşı kelse—kut, caman kelse—cut ats. iyi (adam) gelirse—bahttır, fena adam gelirse—kırgındır.

cut- II, yutmak; cuttu, imdat!; öldürüyorlar! aldım-cuttum bk. al- IV 1.

cuta-, açlıktan, <> tan ıstırap çekmek; zayıflamak; cutkan cutabayt ats.: yutan acıkmaz; el cutadı : halk <> tan mustarıp oldu (hayvanlarından ayrıldı); mal kıştan cutap çıktı : hayvanlar kışı fena geçirdi (zayıfladı ve eksildi); çöptön cuta-: ot yemi kıt olmak; kolxozdun malı cutabayt : kolxozun hayvanları <> tan ıstırap çekmez.

cutalanğ, ihtiyaç, zaruret.

cutanğkı, aç, açlıktan bitap düşmüş.

cutat-, et. cuta-dan; maldı cutatpay aman saktayt : hayvanlara iyi bakıyor, onları aç bırakmıyor.

cutkuç, ustalıkla yutan, yutucu; çonğ cutkuç : obur.

cutkur-, cutkuz-, et. cut- II den.

cuttuk, bir tek <>a yetecek kadar olan (refahın temeli olmak sıfatiyle hayvan hakkında); bk. cut I).

cuttuu, cut geçiren (bk. cut I); cuttuu kış : yem kıtlığıve hayvan kırgını ile birlikte geçen şiddetli kış.

cutuluş, 1. yutuluş; 2. db. temsil (assimilation); ilgeri cutuluş : ileri temsil (assimilation progressive); tetiri cutuluş : geri temsil (assimilation regressive).

cutum, yudum; açkalıkta altından bir cutum carma artık ats. açlık zamanında bir yudum tirit (bk. carma 2) altından yeğdir.

cutun-, (başla göğde ile) yiyeceğe, içeceğe uzanmak, ileri atılmak, meyletmek; ilgeri cutunup, söz baştadı : ileri atılarak, söze başladı.

cutunt-, et. cutun-dan.

cutunu-, işs. cutun-dan.

cuu- I, yıkamak; su eşmek; çamaşır yıkamak; (ölüyü) yıkamak; cuuyt : yıkıyor; bet kol cuu-: el yüz yıkamak, yıkanmak; suuga (yahut seyrek olark suu menen) cuu-: su ile yıkamak; suda yıkamak; kol cuu-: 1) elleri yıkamak; 2) mec. (ablatif ile) mahrum olmak, elden çıkarmak; al aybın cuudu: suçunu sildi.

cuu- II, yaklaşmak.

cuuçu, dünür; kılavuz (evlenme işlerinde aracılık eden); cuuçu tüş-: kılavuzluk etmek, kız istemeye gitmek; cuuçu ciber-: kılavuzlar göndermek.

cuuçuluk, kılavuz vazifesi yahut durumu.

cuugan, sütle terbiyelenmeyen aş, yavan.

cuuguç, yıkamak için kullanılan nesne; kıl cuuguç: kazan, tencere yıkamak için lif yerine kullanılan bir tutam at kılı.

cuuk, yakın; keçke cuuk: akşama doğru; keçke cuuk bolgondo: akşam yaklaşırken; cuukta: yakında.

cuukta-, yaklaşmak.

cuuktat-, yaklaştırmak.

cuuktatuu, işs. cuuktat-dan.

cuuktoo, işs. cuukta-dan.

cuuktuk, yakınlık.

cuukunda = cuukta.

cuumal, ak cuumal 1) beyaz, soluk (yüz hakkında); soluk yüzlü; 2) sarışın.

cuump, cum-dan gerundif.

cuun I, caan I sözünün tekidir.

cuun- II, yıkanmak; suuga cuun-: su ile yıkanmak.

cuundu, yıkandıktan sonra dökülen su.

cuundur-, et. cuun- II den.

cuur-, yuğurmak; karıştırmak; kamır cuur-: hamur yuğurmak yahut açmak; mayga cuurup tokoç kıl-: (hamuru) yağda yuğurarak, ekmek pişirmek.

cuuran, bal cuuran = balcuuran.

cuurat, halis (su karıştırılmamış ve üstü alınmamış) yoğurt; üyündö kaşık ayranı cok, kızının atı Cuuratbek ats.: evinde bir kaşık ayranı yokken kızının adı Cuuratbektir: <>.

cuurkan, yorgan.

cuurul-, mut. cuur-dan.

cuuruluş-, müş. cuurul-dan; ak buudaydın ununday cuuruluşup turdu deyt folk.: (sevgililer) beyaz buğdayın unu gibi yuğruldular, birleştiler.

cuuş- I, hep beraber yıkamak.

cuuş- II, yaklaşmak, yakın gelmek, birbirine yakın gelmek.

cuuşa-, 1. tam sükûn ve rahat içinde bulunmak; (karnını doyurduktan sonra tam bir sükûnet içinde ve ımızganarak yatan hayvan hakkında); 2. mec. ölüvermek.

cuuşanğ, (koyun kırkmak için kullanılan) makas, sındı, kıptı, kırkı.

cuuşat-, et. cuuşa-dan; koylorun iyripcuuşatıp salıptır : koyunlarını bir araya yığdı ve onları dinlemeye başladı.

cuuşatıl-, mut. cuuşat-tan; koylor suunun boyuna cuuşatuldı : koyunlar nehir kıyısına dinlenmeye bırakıldı.

cuuşoo, işs. cuuşa-dan.

cübke, r. kon. <> : fiston.

cübür, cün sözünün tekidir.

cüdö-, kuvvetten düşmek, arıklamak, zayıflamak.

cüdönğkü, bir parça zayıf, arıkça; önğü sargayınğkı, cüdönğkü : yüzü sararmış, zayıflamış.

cüdöö, kuvvetten düşme, dermansız kalma.

cüdöt-, kuvvetten düşürmek, bitap bırakmak.

cüdötüü, işs. cüdöt-ten.

cügön, oyan; cügön kat-: oyan geçirmek.

cügöndö-, 1. oyan geçirmek; 2. gem vurmak (zaptetmek, yavaştırmak).

cügöndölüü, oyanlı; cügöndölüü at : oyanlı at.

cügöndöö, 1. oyan geçirme; 2. gem vurma.

cügöndöt, oyan geçirtmek.

cügöndötüü, işs. cügöndöt-ten.

cügöndüü, oyanlı, başına oyan geçirilmiş olan.

cügönsüz, 1. oyansız; 2. mec. : keyfince giden.

cügörü, f. mısır (bitki).

cügün-, diz çökmek.

cügündür-, eğmek; diz çöktürmek.

cügündürüü, işs. cügündür-den.

cügünt-, emk, diz çöktürmek.

cügünüü, işs. cügün-den.

cügür-, koşmak.

cügürt-, koşturmak.

cügürtmö, cügürtmö kapital : işliyen sermaye.

cügürük, yürük at; kızıl cügürük : romatizma.

cügürüş-, hep birlikte koşmak; kaçmak.

cügürüü, işs. cügür-den.

cük, 1. yük, hayvana yükletilen ağırlık; kızıl cük : kızıl katar; cük taşuuçu maşına : yük taşıyan makine; 2. keçe evin bir köşesine toplanılmış olan yorganlar, yastıklar vs.; cük sanar es. : güveyin köyüne gönderilmeden önce gelinin çeyizini sayma.

cüktö, 1. yüklemek, hayvanın sırtına ağırlık koymak; 2. bir iş ve vazife tevdi etmek, yükletmek.

cüktöl-, mut. cüktö-den.

cüktölüü, yüklü, üzerine yük konulmuş.

cüktömö, yükletme.

cüktön-, yüklemek (diyelim, kendisi için kendi atının sırtına yük koymak).

cüktönt-, yükletmek, yüklenmeye zorlama; moyunga anttı cüktönttü : andiçerek söz vermeye zorladı.

cüktöt-, yüklemeye zorlamak, yüklettirmek; ak çatırdı büktötüp, ak dönöngö cüktötüp folk. : beyaz çadırı dürdürerek ve onu beyaz taya yüklettirerek.

cüktüü, 1. yüklü; cüktüü ögüz : sırtına yük konulmuş öküz; 2. gebe kadın; cüktüü katın : hâmile kadın.

cülgür, lâtince Eqpisetelas denilen bitki nevi.

cülük, r. kon. <> I. Son derece alçak; 2. mec. : hafifmeşrep (hem erkek hem kadın hakkında).

cülüktük, alçaklık, hainlik.

cülün, nuhai şevkî, mundar ilik; kuban cülün : beyaz yüzlü, cülünü üzülöt : rahatsızlık götseriyor, rahatsızlıktan kıvranıyor; cülün boşot-: gayreti gevşetmek.

cün, yün; kıl (saç); tüy (kuşların); sarı cün: tülerken dökülmiyen tüy (dir, ki atın hasta olduğunun belgesidir); tülöndü cün : (at, inek) gibi hayvanların tüledikleri zaman döktükleri- tüy; çırımtal, cün bk. cırımtal; cündörü cata kaldı : ferahladı; başıma cün cıkkandan beri: <> hayatımın ilk günlerinden beri; erken çocukluğumdan beri; cün çiyleş : hasır üzerine yün yayma ve yuvarlama (keçe dövme vetirlerinden biridir); cün-cübür : her nevi yün; kozucün: kuzu yünü; cündöy sabadı : öyle dövdü ki anasını ağlattı harfiyen: yün gibi ditti.

cündön-, yüne yahut tüye benzemek; samsaalagan saamayı totunun cünü cündönöt folk. : dalgalanan örgüleri papağan tüylerine benziyor.

cündöş, dondaş, renkdeş (başkalariyle aynı donda, aynı renkte olan.)

cündüü, yünlü; tüylü, tüyle kaplanmış olan.

cünsüz, tüysüz.

cür-, 1. hareket etmek, harekette bulunnmak; yürümek; vasıta ile gitmek; cürü!: yürü!, haydi!, gidelim!; esen-coo cüröbüz : sağ eseniz; cürüp ketti : hareket etti, yerinden kımıldadı; gitti; 2. niyet etmek; ... ye yakın olmak; ölgönü cüröt : çıkmamış canı var, ölüme yaklaşmıştır; at alganı cüröm : at almayı düşünüyorum, at almak niyetindeyim; 3. hizmet etmek; ücretle çalışmak; al bayga cürgön : o, bay yanında çalıştı; malay cür yahut malaylıkka cür- : ırgat olarak çalışmak; 4. birisi yahut bir nesne olduğu anlaşılmak; ay manunğ Karabay bolup cürbösün?: vay bu Karabay olmasın?; 5. yardımcı fiil olmak üzere, baş fiilin işine süreklilik ve devam mahiyeti verir; usul bakka ceyin tekserilbey cüröt : tâ şimdiye kadar teftiş edemiyor; sen mından arı tentek bolbov cür! : sen bundan böyle sersemliği bırak!

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin