> mücadelesini andıran bir çocuk oyunu; 2. mec. münazaa ; alar muştaşpaganı menen arı-beri cöölöş bulup kalgan emeler : onlar dövüşmediler ise de, aralarında bir parça münazaa olmuştur.
cöölöş- II, birbirine dayanmak, birbirine dokunmak; eki nar cöölöşse, ortosunda kara çımın kırılat ats. : efendiler dövüşür, uşakların perçemi kopar (harfiyen : iki hecin devesi birbirine sürtünmeye başlarsa, arada kara sinek mahvolur.)
cöölü- II, abuk sabuk söylenmek. herze savurmak; sayıklamak; cöölüp kalıptır : saçmalıyor (bunamış olan ihtiyarlar ve kocakarılar hakkında böyle söylerler.)
cöölüt-, şaşırtmak; baştan çıkarmak; saçmalatmak.
cöölüü, attuu- cöölüü : atlılar ve yayalar; kimi atlı, kimi yaya.
cörgölö-, hızlı koşmak; ufak adımlarla yürümek (fare, kuş hakkında); sürünmek (böcekler hakkında); gizlenerek yürümek; kâh bir ayakla, kâh öteki ayakla basıp durmak.
cörgöm, (uzunca parçalar şekliden doğranmış ve bağırsaklarla sarılmış olan) ciğerden ve işkenbeden yapılmış olan aş.
cörgömdö-, cörgöm (bk.) yapmak.
cörgömüş, örümcek; cörgömüş çöp : Plantago denilen ot.
cörmö-, çırpma dikişle dikmek.
cörmölö-, emeklemek, sürünmek (diyelim, elleri ayakları bulunan varlıklar hakkında : çocuk, kaplumbağa, örümcek gibi..; ancak yılan hakkında böyle denmez).
cörmölöt-, et. cörmölö-den.
cörö, örö II, sözünün tekidir.
cörölgö, âdet, itiyat, örf; ata enenğdinğ cörölgösü es. : senin dedelerinin âdeti (gelinin kızlık kalpağını çıkarıp, başına ilk defa başörtüsünü bağladıkları zaman böyle söylerler).
cöröp, keçe çorap.
cötkür-, öksürmek; kan cötkürdü : öksürükten kan çıkardı, tükürdü.
cötkürt-, et. cötkür-den.
cötöl- I, öksürük; kök cötöl : boğmaca.
cuba, 1. son (dölesi); 2. kad. kürk.
cuban I, f. genç kadın; taze; dilber; küygöndön sözdü kuradım, küygüzböçü, cubanım folk. : aşktan ben sözleri kafiyeledim, beni yakma, güzelim.
cubarmek, f. gençlikte, ömrünün çiçek açtığı bir çağda helâk olan; cubarmek bolup caşığnda, böödö ölüp kalasınğ folk.: ömrünün çiçek açtığı çağda mahvolursun, beyhude yere ölürsün.
cubat I = cup I; cubat tüştü: çift, denk düştü (aşık oynarken çocukların kullandığı tâbir.)
cubat- II, avutmak; okşamak.
cubay, 1. bir çiftin teki; 2. yavuklu; koca; karı (zevce); cubayınan acıradı : kocasından yahut karısından mahrum kaldı.
cuguylan-, müdahane etmek, yaltaklanmak; yaranmak.
cuguz- = cuktur.
cuk I, herhangi yapışan bir nesne (meselâ, kabın kenarlarına yapışan aş kalıntıları); cuk-cabur : kalıntı, artık; cuk-cuburun kaltırbay cıyıp terip aldı : hiçbir şey bırakmadan topladı; cuurat tögülsö, cugu kalat ats. cuurat (bk.) dökülürse (herhalde kapta) bir şey kalır.
cuk- II, yapışmak; catkanga caan cukpayt ats. : <> (harfiyen: yatana yağmur değmez); suu cukpagan : suya düşerse de kuru çıkan kimse.
cuka, yufka (kalın olmıyan); cuka kagaz : ince kâğıt; cuka kiyim : yufka (hafif ve sıcak olmıyan) giyim.
cukala-, inceltmek, ince yapmak.
cukalat-, et. cukala-dan.
cukalatuu, işs. cukulat-dan.
cukalık, yufkalık, incelik.
cukar-, incelmek.
cukart-, et. cukur-dan.
cukta-, aş kalıntısını kazımak.
cuktur-, yapıştırmak.
cul-, yolmak; koparmak; ulup-culup : şurasından burasından çekerek; ulup-culup ookat kılgan : şuradan buıradan kapmak, koparmak suretiyle yaşadı.
culk-, yolmak, koparmak, kökünden koparmak; bulkup aldı çıldırdı, culkup aldı tizgindi folk. : yuları kaptı, dizgini kopardı.
culktur-, et. culk-tan.
culku- = culk-; kagaz terezeni cel üzük culkudu : yel kâğıt pencereyi parçaladı ve kopardı.
culkula- culgula-.
culkulda- anî ve keskin hareketler yapmak; mec. direnmek (bir işi yerine getirmekten imtina etmek).
culkuldat-, yakalamak ve silkmek; kapmak; culkuldatkandın üstünö aldı : onu amansız bir surette tartakladı.
culkun-, çırpınmak, kurtulmak için çalışmak.
culkunt-, çırpınmaya yahut kurtulmak için çalışmaya zorlamak veya müsaade etmek; buuruldu minip, bulkuntup, eri ölgöndöy culkuntup folk. : demir kırı renkli ata bindi ve kocası ölmüş kadın gibi çırpınıp atılmaya zorladı.
culkuntuu, işs. culkunt-tan.
culkunuş-, müş. culkun-dan; beelerdi eerçip, celedegi kulundar culkunuşat : kazıklara bağlanmış taylar, kısrakların peşinden gitmek için çırpınıyor.
culkunuu, işs. culkun-dan.
culkuş, birbirini yakalamak ve tartaklamak.
culma, yolunmuş; culma-culma yahut calma-culma : yırtık, pırtık; yırtılıp parça parça olmuş.
culmala-, eliyle yakalamak.
culmalaaş-, 1. birbirinin elini tutmak yahut hep beraber tutmak; 2. dövüşmek (kadınlar hakkında).
culmalat-, et. culmala-dan.
culmuguy, sakalsız, köse.
culmunğda-, telâşlıca, acele hareketlerde bulunmak, telâş etmek (ihtiyarlar hakkında).
cumur II, 1. = cumuru; 2. kırkbayır, Spalterium yahut Oncasus geviş getiren hayvanların üçüncü midesi; bul cumurubuzga cuk bolboyt : bununla doymıyacağız; cumurdagı sır mec. : kudsî sır.
cumuray, cumuray curt : bütün ahali, cümbürcemaat.
cumurtka, yumurta; cumurtkaday mes. : değirmi (semiz); yumurta gibi.
cumurtkala-, yumurtlamak (kuş hakkında).
cumuru, yumru; üstüvanî, silindir; kolu cumuru : elleri kalın ve yumru; cumuru baş yahut cumuru baştuu : yumru başlı; mec. insan; cumuru baştuu mendede cok er : insanlar arasında eşi bulunmıyan yiğit.
cumuşçu, işçi; too cumuşçusu : maden işçisi; cumuşçu ayal : işçi kadın.
cumuşker, k-f. irgat, işçi; cumuşker at : iş atı.
cumuşsuz, işsiz.
cumuşsuzduk, işsizlik.
cumuşta-, (yalnız geçen zaman gerondifi şeklinde) cumuştap kelis ile (iş için) gelmek.
cumuştuu, şu veya bu işle meşgul olan, iş güç sahibi insan.
cumuuruyat, a. cümhuriyet.
cunğ cenğ I sözünün tekidir.
cup I, f. çift, çifte, çift sayı; cup kündör : çift günler.
cup II, cu hecesiyle başlayan sözlere takviye için katılır; cup-cuka : incecik; cup-cumşak : çok yumuşak; cup-cumuru : yusyuvarlak, yusyumru.
cup III, henüz; ancak; mn cup cetkende ele camgır caap iydi : ben henüz yetişmişken yağmur yağmaya başladı; işke cup kirişebiz : hepimiz birden işe başlıyacağız.
cup IV, bir kumaşın adıdır.
cupanğ, capanğ sözünün tekidir.
cupka, yufka, sütte pişirilen ve yağla yenen bir nevi aştır, hamur işi.
cupta-, çift haline koymak; çift teşkil eylemek.
cuptat-, et. cupta-dan.
cuptu, f. = cup I; adal cuptu : meşru karı (zevce).
cupun, cupunu, sade, basit; mütevazi yahut hafif, sıcak olmıyan (giyim hakkında); cupun kiyim 1) sade, günlük ve ucuz yahut hafif giyim; 2) hafif giyinmiş; yufka; cupun kiyinip alıptır 1) hafif giyinmiş; 2) kötü giyinmiş; sade giyinmiş; cenğil-cupunu kiyindim : hafif giyindim; cupun kiyimdüü : hafif giyinmiş.
cupunu, bk. cupun.
cur, kiyimdan curday bolgon : büsbütün giyimsiz kalan; giyime aşırı derecede mutacolan.
curaat, tukum-curaat : hısım akraba.
curat = curaat.
curday, bk. cur.
curdu, kalıntı, bakiye, artık; tabeteyinin curdusu ele kalgan : kalpağa büsbütün örselenmiş; kalpağından yalnız bir hatıra kalmış.
curi = jüri.
curk, cark sözünün tekidir.
curnal = jurnal.
curnalçı = jurnalist.
curt, 1. halk; tabaa; cıyılgan curt : toplu halk; eli menen curtun cıydı : halkını topladı; 2. ülke, öz memleket, vatan; ata curtu : baba yurdu, öz vatan; 3. okuu curtu : es. yüksek mektep.
curtçu, ak curtçu : lâtince Neophron denilen yırtıcı kuş.
curtçuluk, 1. cemiyet, topluluk; curtçuluk kuruluşu : cemiyet nizamı; 2. aynı cemiyet, birlik üyeleri arasındaki birlik; tesanüd duygusu; curtçuluk kıl-: birlikte, vifakla iş görmek; curtçuluk kılgıla : (bir cemiyet üyesine yakışacak tarzda) muzaheret et!; 3. tar. yakının masraflarını kapatmak için toplanılan para; 4. tar. (hassaten seçimönü mücadelesi sırasında) kendi kabilesi mümessilini tutmak, ona muzaheret etmek.
curtkerçilik = curtçuluk 2.
curut = curt.
cut I, kırgın (dondan ve yem kıtlığından kütle halinde hayvan kırılması); cakşı kelse—kut, caman kelse—cut ats. iyi (adam) gelirse—bahttır, fena adam gelirse—kırgındır.
cut- II, yutmak; cuttu, imdat!; öldürüyorlar! aldım-cuttum bk. al- IV 1.
cuta-, açlıktan, <> tan ıstırap çekmek; zayıflamak; cutkan cutabayt ats.: yutan acıkmaz; el cutadı : halk <> tan mustarıp oldu (hayvanlarından ayrıldı); mal kıştan cutap çıktı : hayvanlar kışı fena geçirdi (zayıfladı ve eksildi); çöptön cuta-: ot yemi kıt olmak; kolxozdun malı cutabayt : kolxozun hayvanları <> tan ıstırap çekmez.
cutalanğ, ihtiyaç, zaruret.
cutanğkı, aç, açlıktan bitap düşmüş.
cutat-, et. cuta-dan; maldı cutatpay aman saktayt : hayvanlara iyi bakıyor, onları aç bırakmıyor.
cuttuk, bir tek <>a yetecek kadar olan (refahın temeli olmak sıfatiyle hayvan hakkında); bk. cut I).
cuttuu, cut geçiren (bk. cut I); cuttuu kış : yem kıtlığıve hayvan kırgını ile birlikte geçen şiddetli kış.
cutuluş, 1. yutuluş; 2. db. temsil (assimilation); ilgeri cutuluş : ileri temsil (assimilation progressive); tetiri cutuluş : geri temsil (assimilation regressive).
cutum, yudum; açkalıkta altından bir cutum carma artık ats. açlık zamanında bir yudum tirit (bk. carma 2) altından yeğdir.
cutun-, (başla göğde ile) yiyeceğe, içeceğe uzanmak, ileri atılmak, meyletmek; ilgeri cutunup, söz baştadı : ileri atılarak, söze başladı.
cutunt-, et. cutun-dan.
cutunu-, işs. cutun-dan.
cuu- I, yıkamak; su eşmek; çamaşır yıkamak; (ölüyü) yıkamak; cuuyt : yıkıyor; bet kol cuu-: el yüz yıkamak, yıkanmak; suuga (yahut seyrek olark suu menen) cuu-: su ile yıkamak; suda yıkamak; kol cuu-: 1) elleri yıkamak; 2) mec. (ablatif ile) mahrum olmak, elden çıkarmak; al aybın cuudu: suçunu sildi.
cuu- II, yaklaşmak.
cuuçu, dünür; kılavuz (evlenme işlerinde aracılık eden); cuuçu tüş-: kılavuzluk etmek, kız istemeye gitmek; cuuçu ciber-: kılavuzlar göndermek.
cuuçuluk, kılavuz vazifesi yahut durumu.
cuugan, sütle terbiyelenmeyen aş, yavan.
cuuguç, yıkamak için kullanılan nesne; kıl cuuguç: kazan, tencere yıkamak için lif yerine kullanılan bir tutam at kılı.
cuurat, halis (su karıştırılmamış ve üstü alınmamış) yoğurt; üyündö kaşık ayranı cok, kızının atı Cuuratbek ats.: evinde bir kaşık ayranı yokken kızının adı Cuuratbektir: <>.
cuurkan, yorgan.
cuurul-, mut. cuur-dan.
cuuruluş-, müş. cuurul-dan; ak buudaydın ununday cuuruluşup turdu deyt folk.: (sevgililer) beyaz buğdayın unu gibi yuğruldular, birleştiler.
cuuş- I, hep beraber yıkamak.
cuuş- II, yaklaşmak, yakın gelmek, birbirine yakın gelmek.
cuuşa-, 1. tam sükûn ve rahat içinde bulunmak; (karnını doyurduktan sonra tam bir sükûnet içinde ve ımızganarak yatan hayvan hakkında); 2. mec. ölüvermek.
cuuşanğ, (koyun kırkmak için kullanılan) makas, sındı, kıptı, kırkı.
cuuşat-, et. cuuşa-dan; koylorun iyripcuuşatıp salıptır : koyunlarını bir araya yığdı ve onları dinlemeye başladı.
cük, 1. yük, hayvana yükletilen ağırlık; kızıl cük : kızıl katar; cük taşuuçu maşına : yük taşıyan makine; 2. keçe evin bir köşesine toplanılmış olan yorganlar, yastıklar vs.; cük sanar es. : güveyin köyüne gönderilmeden önce gelinin çeyizini sayma.
cüktö, 1. yüklemek, hayvanın sırtına ağırlık koymak; 2. bir iş ve vazife tevdi etmek, yükletmek.
cüktöl-, mut. cüktö-den.
cüktölüü, yüklü, üzerine yük konulmuş.
cüktömö, yükletme.
cüktön-, yüklemek (diyelim, kendisi için kendi atının sırtına yük koymak).
cüktönt-, yükletmek, yüklenmeye zorlama; moyunga anttı cüktönttü : andiçerek söz vermeye zorladı.
cüktöt-, yüklemeye zorlamak, yüklettirmek; ak çatırdı büktötüp, ak dönöngö cüktötüp folk. : beyaz çadırı dürdürerek ve onu beyaz taya yüklettirerek.
cündöş, dondaş, renkdeş (başkalariyle aynı donda, aynı renkte olan.)
cündüü, yünlü; tüylü, tüyle kaplanmış olan.
cünsüz, tüysüz.
cür-, 1. hareket etmek, harekette bulunnmak; yürümek; vasıta ile gitmek; cürü!: yürü!, haydi!, gidelim!; esen-coo cüröbüz : sağ eseniz; cürüp ketti : hareket etti, yerinden kımıldadı; gitti; 2. niyet etmek; ... ye yakın olmak; ölgönü cüröt : çıkmamış canı var, ölüme yaklaşmıştır; at alganı cüröm : at almayı düşünüyorum, at almak niyetindeyim; 3. hizmet etmek; ücretle çalışmak; al bayga cürgön : o, bay yanında çalıştı; malay cür yahut malaylıkka cür- : ırgat olarak çalışmak; 4. birisi yahut bir nesne olduğu anlaşılmak; ay manunğ Karabay bolup cürbösün?: vay bu Karabay olmasın?; 5. yardımcı fiil olmak üzere, baş fiilin işine süreklilik ve devam mahiyeti verir; usul bakka ceyin tekserilbey cüröt : tâ şimdiye kadar teftiş edemiyor; sen mından arı tentek bolbov cür! : sen bundan böyle sersemliği bırak!