çırmıkta-, sık sık hastalanmak (çocuklarhakkında).
çırmook,yabani keten, cuscuta europaea; yabani kara buğday; öksüz urganı; convolvulus (ot) pyrola rotinofolia ; sarı çırmook : convolvulus arvensis.
çırp, çırp et- = çırım et- (bk. çırım ı).
çırpı-, ince tabakaya ilişmek ve onu çıkarmak; bir nesneyi ince tabaka şeklinde kesip almak; çetinen çırpıp ketti : ince tabakayı ayırdı (diyelim, keskin bir bıçakla öyle kesti , ki ince bir parçakopuverdi).
çırpık, ufak dallar, çrpı; çubuklar, kuru dal; çırpık özün tal oyloyt ats. : kurumuş dal kendini söğüt zanneder.
çıykan, çıban; çıykandan caman ooru cok, anı suraar kişi çok ats. : çıbandan daha kötü hastalık yokken, kimse hal sormaya gelmiyor; al menin çekeme çıykan boldu : o bana baş ağrısı oldu (harfiyen : o bana şakaktaki çıban oldu).
çıykılda- = çıyılda; menden suraybı dep, canım çıykıldap turdum : bana soracak diye ödüm koptu.
çıyrak, sağlam, dayanıklı, cesur çevik, mahir (başlıca, ata binerek, cesurca ve ustalıklakoşturan çocuklar hakkında); atka çıyrak bala : iyi süvari çocuk; çıyrap çıp : sağlam iplik.
çıyral-, 1. kıvrılmak, bükülmek (ince iplikhakkında);2. pişmek, kuvvetlenmek katılaşmak; taramıştarı taştan katuu bolup çıyralat : veterleri gerginleşerek, taştan daha sert oluyor; 3. kendini beyenmek, kurulmak; sen köp çıyrılba ! : pek o kadar kurulma !
çikit, çelik çomak, bir çocuk oyunudur, ki bunda iki tane değnek kullanılıyor : biri bala yahut bala çikit-tir, ki uzunluğu çeyret,k arşın kadar olur; ötekiside ene yahut çigittir. ki uzunluğu bir arşın kadar oluyor.
çil, boz keklik : çildey tara - : her yana dağılmak, kaçmak, çil yavrusu gibi dağılmak; çildey tarat- : her tarafa dağıtmak, çil yavrusu gibi dağıtmak; çıçkaçtagan çil közdöngön (hastalıkyüzünden aşırı zayıflamış adam hakkında) : gözleri çapaklanmış, gözlerinin feri kaçmış.
çilbarça f. çilbarçası çıkan : yıkılmış; ufak parçalar şeklinde doğranmış.
çilde f. : kışkı çilde : kışın en soğuk çağı, zemheri; caykı çilde : yazın en sıcak zamanı.
çildigiy, çelimsiz adam, sünepe.
çilen, r. kon. : aza, üye ; çilen partiya kon. (komünist) partisi üyesi; soyuzga çilen (meslektaşlar) birliği üyei.
çilgir, f. = çaykı çilde (bk. çilde)
çilgirin, (rad.) bir kumaş adıdır.
çilmerden, f.1. = çitlen; 2. dümbelek, küçük trampete; kerkke koş artılıp, çimlerden çalınıp, çırak otu cağılıp folk. : gergedana yük yükletildi, dümbelek çalındı, çıra yakıldı.
çirele-, 1. ayaklarını uzatarak, yatmak (hayvan hakkında) yahut kollarını, bacaklarını uzatarak yatmak; tuugan koy catıp alıp çireleyt : kuzulayan koyun yatıyor ve bacaklarını uzatıyor; 2. mec. gururlanmak, caka satmak.
çiren ı, kuu çiren : haylaz.
çiren- ıı, 1. gerinmek, gerginleşmek ; üzöngünü çirene tep : üzengiye, dizleri bükmeden gergin bacaklarla dayanmak; aşıgıç cumuştar çirengende gana : yalnız bun amüstacel işler zorladığı taktirde; 2.mec. kurulmak, övünmek.
çiri-, çürümek, bozulmaya başlamak.
çirik, çürük, bozulmaya yüz tutmuş; çirik liberalizm : çürük libarelleşme.
çirit-, et. çiri-den.
çirke-, takmak : birini ötekisine bağlamak; töö çirke- : devreleri katar şeklinde dizmek( birinin başını ötekinin gerisine bağlamak); töögö; çirke- : deveye yük yükletmek.
çirkeş-, katar halinde uzamak.
çirkey, sivrisinek.
çirkin, 1. menfur, murdar; 2. bu kelime sık sık teessüf, pişmanlik ifadesi için hizmet eder.
çiy ı, 1. çiğ ( yüksek,sert bir ottur ki saplarından hasır yapılır); çiydey bolup katıp ketti : yonga gibi kurudu; çiy but 1) ince bacaklar; 2) ince bacaklı 2. bu ottan yapılan hasır; 3. keçe evi kafesinin etrafındaki bu kabil hasır; kız—çiyden tışkarı ats. : kız-kesip atılan parçadır.
çiyirdüü, patikalarla alacalanmış; çiyirdüü col : (kar üzerinde) birkaç tane patikalardan meydana gelen yol ; çiyindüü-iyindüü : patikalarla ve inlerle alacalanmış.
çiyki, çiğ, ğişmemiş;gereği gibi pişmemiş; henüz olmamış, çiyki buyum yahut çiyki mal : ham maddeler.
çiykil, kırmızımtrak renkli (diyelim, yarı çiğ etin rengi); çiykil çükö : çiğ etten koparılan aşık; sarı çiğit : yanağı kırmızı olan delikanlı; kızıl çiğkil caş bala : yüzünden kan damlayan parlak çocuk.
çiyleş-, cün çiyleş- bk. cün.
çiymay, karşılıklıca kesişen hatlar.
çiymayla-, karşılıklıca kesişen hatlar çizmek.
çiyme-, 1.tersim edilmiş; oymo-çiyme bk. oymo, 2.kon. resim sanatı.
çiymek, çizgi, hat.
çiymekey, iymekey sözünün tekidir.
çiymele-, çizmek, çabuk çabuk yazmak.
çiype, iki tane müvazi sırıktan ve bunların arasına enine konulan değneklerden teşekkül eden gayet basit ve iptidai kızak.
çobur, adi, cins olmayan( hayvan).
çoçko, 1. domuz; 2. domuz eti.
çoçmor = çokmor.
çoçogoy, çıkık duran.
çoçonğdo-, hareketleriyle bir çıkık, yüksek ve ince nesneyi hatırlatmak.
çoçonğdot-, et. çoçonğdo-dan
çoçoy-, çıkı duran şekilde bulunmak; topusu töönün örköçündöy bolup çoçoyup turat : tepesindeki takası devenin hörgöcü gibi duruyor; çoçoyup otur : çömelmek (insanhakkında) ; kıç ile oturmak (diyelim,köpek hakkında)
çoçoyt-, çıkık duran bir şeyin şeklini vermek; üymöktün töbösün çoçoytup çıgar- : ot yığınının tepesini sivrilterek çıkarmak.
çoçu-, 1. ürkmek; korkmak; 2. şişmek (şiş hakkında); bez çoçudu : bez kabardı, şiş belirdi.
çoçuu, korku; ürkeklik; bez çoçuu şişme; bezin kabarması.
çoduray- = çuduray-
çogol = çogool.
çogoyno çogono, deve dikeni (bitki).
çogul-, toplanmak, yığılmak.
çogult-, toplanmak, yığmak; altı sözdün baş ayagın çogulta albayt : iki kelimeyi bir araya bağlamasını bilmiyor (harfiyen : altı sözün başını ve sonunu bir araya toplayamıyor).
çogultul-, toplanmak, yığılmak.
çogultuş-, müş. çogult-tan.
çoguluş-, yığılma, toplanma.
çoguu, beraber, toptan; çoguu barabız : hepimiz beraber gideceğiz.
çok ı, 1. tayların yelesi kırkılırken bırakılan perçem, püskül; çok koy- : (yeleyi kırkarken) püskül, perçem bırakmak ; 2. püskül saçak; çok belboo es. : saçaklı kuşak (eskiden kırgızların hatırı sayılırlarıbu gibi kuşak kuşanırlardı) kızıl çok 1) mec. çin memuru; 2) es. mec. büro, kalem yanındaki atlı kavas.
çok ıı, yanan kömür : kor; çokko baylap öz canın folk. : canına acımayıp.
çok ııı, çok-çok et- : hakkını istemek; itaatsizlenmek.
çokço, tümsek : tümselen her hangi bir nesne : çokço sakal : sivri sakal.
çokçogoy, tümselip duran; çıkık kalkık duran.
çokçonğdo-, birisinin üzerine yumruklerını saldırır gibi dövmek isteyerek vucuduyla zıplar gibi hareketler yapmak.
çokçoy- = çoçoy-
çokmor, topuz, ucunda top bulunan değnek, sopa; ura albagan çokmor öz başınğa tiyet ats. : vurmasını bilmeyenin topuz kendi kafasına iner.
çokmorokto-, yığın halinde yoplanmak, kalabalık teşkil etmek; bulut çokmorotkop, uyup turat : bulutlar toplanıyor.
çokmoroktoş-, müş. çokmorokto; el çokmoroktoşop çogulup turat : halk yığın yığın toplanıyor.
çoko = çoçogoy.
çokon, ordo oyununda kaybedene verilen mütemmim vuruş hakkı (bk. ordo 3).
çokondo-,çokondop kal (ordo oyunundakaybeden kimse hakkında) : az vuruş mikdarına malik olmak yahut başka oyuncudan ilave vuruşlar hakkını elde etmek.
çokonğdo- = çoçonğdo-.
çokoy ı, tek parça deriden dikilen bir çeşit ayakkabı, ayak sarmaya yarayan işlenmiş deri parçası.
çokoy-, ıı = çoçoy-.
çokoyluu,1. çokoy taşıyan adam bk. çokoy ı) : 2. mec. fıkara.
çokto-, ı, saçakla süslemek.
çokto-, ıı, kızdırmak (diyelim, fitilli tüfeği).
çoktolun ı = çoktu ı.
çoktoluun ıı, (karş. çok ıı) bir parça yıkılmış; mıltıktarı oktoluu, milteleri çoktoluu folk. : tüfekleri kurulmuş, fitilleri kızdırılmış.
çoktuk = çok ı 2.
çoktuu ı, kalkık; tümseldi.
çoktuu ıı, korlu.
çoku ı, 1. kafatepesi kemiği; tepe; dağ tepesi; enğ çokusunda : tam tepesinde; burç çokusu mat. : açının (zaviyenin) tepesi; kök çoku mec. : koca serçe : görmüş geçirmiş (harfiyen : gök tepe); çokum barda mal cokpu ? ats. : baş sağ olursa, ekmek bulunur (harfiyen : bende tepe bulundukça mal bulunmaz mı hiç ? ); 2. dağ sırtı.
çol-, yolmak, koparmak, kazımak; közün çolup alam : gözünü çıkaracağım; çolup söylöyt : kesik kesik konuşuyor (uzun bir sözden rastgele çıkarılmış kesik, saçık cümleler söylüyor).
çolçonğdo-, sarhoş ağzı gibi dolaşmak (dil,dudaklar hakkında).
çolçonğdot-, et. çolçonğdo-dan; masbolup, oozun çolçonğdotup, birdemelerdi kıykırıp : sarhoş olarak rabıtasızca dilini döndürerek, bir şeyler bağırıyordu; oozunğdu çelçonğdotpoy otur : saçmalamadan otur!
çolo, 1. firsat; boş vakit, serbest zaman; ara çoloda cazat: arada, işten boş kaldiği zamanlarda yaziyor; çolo tiybeyt: vakit yok; boş vakit yok; çolo tiyse: vakit olursa, boş vakit bulunursa; bekerdin çolosu cok ats. : işsizin boş vakti yoktur; 2. aralikli olan; çolosu cok aydalgan cer: baştan başa sürülmüş olan, araliği bulunmiyan toprak; bulut ala-cer çolo ats. : bulut aralikli olursa (seyrek olursa) toprak da alaca olur (baştanbaşa otla örtünmez); tulu boyuman çolo kaltirbay karap aldi: o beni tepeden tirnağa kadar süzdü.
çolok 1. tek kollu, çolak, tek bacakli; 2. kuyruksuz; kisa kuyruklu; çolok kiyim: kisa (avrupa biçimi) giyim; çolok ton bk. ton i; çolok caş bk. çaş 5: 3. kötü ve gayet arik at.
çoloo= çolo.
çoloolo- : çoloolop barip bir cibitka baş katti: bir parça uzaklaşarak (bir yana çekilerek) bir çukurda saklandi; ara- çoloolop arada bir; firsat buldukça.
çoltonğ sarkık duran (her hangi bir kısa nesne hakkında); kısa giyim: kesik uzuv: coltonğ at: kuyruğu kesik at; çoltonğ teminip: ayakları ile kesik kesik tepinerek (diyelim,süvarinin atın böğürüne tepmesi gibi).
çoltonğdo- hareketlerinde kütüğe benzemek; kütük gibi sallanmak (diyelim, atın kesik kuyruğu, dirseğe kadar kesilen kol gibi).
çoltonğdot- et. çoltonğdo-dan.
çoltoy- kısa kuyruksuz (güdük) gözükmek, çoltoyğon beşmant: kısa etekli (avrupa biçimi) palto
çolu ı= çulu
çolu- ıı: çolup öt: temas etmek, arada bir fikir söylemek, tenkit etmek: çolup ötmö: fıkra (gazetede); söz arasında söylenen rasgele fikir; kılğan işterinen azıraak çolup ötölü: yaptığı işlere bir parça temas edelim; çolup kir- çullanmak. hiddetle üzerine atılmak.
çomul= çömül-
çomun r. kon. körü-körüne (kağıda bakmadan) oynamak (iskambil oyunuda).
çonğ 1. büyük ulu: çonğ kuban- pek fazla sevinmek, kıvanmak: közün çonğ açtı: gözlerini faltaşı gibi açtı; 2. büyük (yaşça) 3. amir.
çonğbut uyuz develeri tedavi ederken kullanılan zehirli bir bitkinin adıdır.