çıgarma, 1. eser, telif; cazuuçulardın çıgarmaları : muharrirlerin eserleri; el çıgarması : halk eseri, halk icadı; çıgarmanın cıynağı : eserler topu (mecmuaiasar); 2. üreti, istihsalat, mahsulat.
çıgarmaçılık, icat; el çıgarmacılığı : halkın yaratma kuvveti körküm çıgarmacılık : sanatta yaratma kuvveti.
çıgart-, ı çıkarma, çekme, içeriden alma, çıkarma; közünğdü çıgart kılba; : kendini gözden mahrum etme;
çıgart-, ıı et. çıgar- ıı den.
çıgaruu, çıkarma, çekip çıkarma; karar; mesele çıgaruu mat. : mesele halletme; çıgaruu türü mat. : halletme şekli; kızmattan çıgaruu : işten çıkarma, yol verme.
çıgaşa, ziyan,noksan (hayvanların eksilmesi); çakşıdan caman tuulsa—çıgaşa, camandan cakşı tutulsa—kireşe ats. : iyiden iyi doğarsa ziyandır,kötüden iyi doğarsa kazançtırç
çıgaşaluu, eksilmek üzere bulunan; çıgaşaluu malga eesi baş ats. : hayvanlar sahibinin kusuru yüzünden eksilmeye yüz tutuyor.
çığdan, çiğden yapılan perde (bk. çiy ı); bu gibi perde ( oba methalinin sağ tarafından) kadınlar kısmında bulunur, ki onun arkasında mutfak kap kaçakları ve erzak muhafaza olunur.
çıgıl-, mut. çık-ııı ten; köp colu talkuulanıp çıgıldı : birkaç defa muhakeme edildi.
çığım, 1. masraf, eksilme; baştan çığım boldu : adam öldü; maldan çığım bolgon çok : hayvan eksilişi olmadı; 2. tar. bir memurun ziyafetler için harcadığı masrafları kapatmak için ahaliden para toplaması, yahut bu maksat için toplanılan para (bunu ahaliye manap yükletirdi); çıgım sal- : çığım yükletmek, vergi tarhetmek; çığım tart- : vergiler ve rüsumları ödemek; eki üydün çıgımın tartıp cürgön : iki ailenin vergilerini ödemiş.
çık-, ııı (dışarıya yahut yukarıya hareketiifade eden fiildir) içeriden dışarıya varmak; arkadan öne doğru hareket etmek; yerinden oynayıp görünecek bir duruma gelmek; yukarıya tırmanmak, yükselmek, yayılmak (ses hakkında) : üydön çıktı : evden çıktı; eçege yahut eçe çaşka çıktınğ? : kaç yaşındasın? ; on beşke çıgar-çıkpas çaşında : on beşine ya basmış ya basacaktı; kün çıktı : güneş doğdu; çıgaçka çık- : ağaca tırmanmak, toogo çık- : dağa yükselmek, çıkmak; kıştan çık- : kış geçirmek; mesut bir kış geçirmek; coldon çık- : yoldan çıkmak, sapıtmak; orundan çık : doğru, haklı çıkmak; duşmandarın oylogon oyu orundan oyu orundan çıkan cok : düşmanların düşündükleri, kurdukları doğru çıkmadı; kabinen çıkpayt : onun sözünden çıkmıyor,sözünü dinlemezlik etmiyor; aytkan cerden çık- bk.ayt. ııı; emçekten çık bk. emçek; çır etken ayaldın ünü çıktı : kadının çığlığı duyuldu; çık ! : hoşt ! (köpeğe haykırma); teşkerip çık- : tetkik etmek,yoklamak okup çık- : (başından sonuna kadar yahut muayyen bir miktarı) okuyup bitirmek; karap çık- : (başından sonuna kadar) gözden geçirmek; çıga kalış : çıkış; yola koyuluş; köpüröödön çıga kalıştagı : köprüden çıkış yerinde bulunan; biz dağı bir tilegingizge çıgarbız : bir zaman biz de bir işinize yararız; çıgar : belki, galiba, tahmin etmeli; kelgen çıgar : gelmiş galiba; bar çıgar : var galiba.
çıkçıt, ense kemiğinin nutu halemiye (apophyse mastoide’e) yakın olan kısmı.
çıkçıy ı = çıkçıt.
çıkçıy- ıı şık olmak,parlak olmak.
çıkı, bıkı sözünün tekidir.
çıkılda-, 1. şaklamak; tiz ve keskin ses çıkarmak; takırdamak (diyelim, saat,telgraf aleti hakkında);2. taş çatlamak (çok soğuk olmak); çıkıldagan ızgaar : şiddetli soğuk.
çıkır-, seslenmek, çağırmak.
çıkırçuu, çağıran, çığıran.
çıkıroon, şiddetli ayaz; taş çatlatan soğuk; pek fazla üşümek; kün çıkaroon tartıp turat : hava çok soğuyor, ayaz şiddetleniyor (kışın açık havada).
çıkta ı, 1. tayın yularının aşağı kısmıdır, ki teek (bk. teek ı) onun üzerinde takılı bulunur; 2. ufak tayları teleye (bk. cele ı) bağlamaya yarayan kısa ip ; 3. = çığdan.
çıkta- ıı, bir yiteceğin üzerine et suyu dökmek.
çıktat-,et. çıkta- ıı den; çıktatpayet cedir- : üzerine et suyu dökülmeyen halis et yedirmek.
çıktoo, bir yiyeceğin üzerine et suyu dökmek.
çıla ı, çamur; ötük çıla boldu : çizme çamuru bulaştı; attın çılası : gübre yerinde kullanılmak üzere biriktirilen at idrarı, gübre suyu.
çıla-, ıı karıştırmak, çalkalamak; gizlice, hafifçe karıştırmak; su ile karıştırmak; bok çıla- : tezek karıştırmak (kerpiçler için).
çılaluu, çamurlu, pis; çılaluu cer : çamurlu, gübre suyu ile pislenmiş yer.
çılan-, ıslanmak, adam akıllı ıslanmak; nemlenmek.
çılapçın, (demir) leğen.
çılbır, yular, dizgin; moynuna çılbır saldı mec. : tam bir mutavaat gösterdi, galibin merhametine teslim oldu (harfiyln : kendi boynuna yular taktı).
çılgıy, sepilenmemiş yahut ıslanmış deri; çılgıy kayış : çiğ deriden yapılan adamakıllı ıslanmış kayış; çılgıy kalp : halis yalan.
çılgoo, ayak sargısı ; çılgoobay : hiçbir işe yaramayan,paçavra (insan hakkında).
çılgoobay, bk. çılgoo.
çılık, eski kırgız hayatına ilişişi olan her şey (kırgızcılık sözünden kısaltılmış olmasımuhtemeldir); çılık çolu menen : kırgız adeti üzerine.
çılım, f. nargile; tömbeki.
çılk, halis, mahlut olmayan ; baştan başa, yalnız, munhasıran; çıynalışta çılk ele çaştar boldu : toplantıda munhasıran gençler bulunuyordu; çılk cetim : tam öksüz ( hem anası hem babası bulunmayan yetim); çılk ezilgen gedey : son derece fakir; çılk altın : saf altın, altın külçesi, halis altından olan; el çılk uygura kirgen kezde : herkes uyuduğu zamanda; üydün için karanğlık çılk bastı : odanın içini tam bir karanlık bastı; çılk oron- : baştanbaşa örtülmek; çılk ıldıy tüştüm : dik yokuştan aşağı indim.
çılkılda- = çılpılda-.
çılkıldaş-, müş. çılkılda-dan.
çılmır, (rad.) = çılbır.
çıplak, 1. çapak (gözde); çılpagın aarçıymın dep, közün çukugan ats. : gözündeki çapağını temizleyim derken gözünü çıkarmış; 2.mec. pislik, murdarlık; çılpagın çıgardı : bütün pisliğini meydana çıkardı.
çıplakta-, çapaklanmak (gözler hakkında).
çılpaktat-, et. çıplakta-dan.
çılpılda-, çamura basıldığında “cılp cılp” diye bir ses çıkmak.
çım ı, kesek; çım könğ : bataklıklardaki çürük ot kökleri (bunun mühtelif nevileriaşağıdaki isimleri taşırlar : karagöl kırgızlarında : ormok, çormok, kara şıgay, sarı şıgay, kanıkey balpıldak; cumgal kırgızlarında ise : surançı sakal, barakan başı, sarı şıgay, korolu balpıldak).
çımçık, (karş. : kuş, ilbeesin) her türlü ufak kuş; çımçık özün kuş oyloyt ats. : kuşcağız kendini alıcı kuş sayıyor; ala moyun çımçık : bir kuş adıdır (harfiyen : akboyunlu kuş); albagan kuştan ala moyun çımçık artık ats. : ak boyunlu kuşcağız, avalmayan alıcı kuştan yeğdir.
çımçım, üç parmak ile alma; çımçım çaç : bir tutam saç; çımçım buuma, bk. buuma.
çımçuur, kerpeten; maşa.
çımılda-, 1. hızlı hareket etmek, alabildiğine koşmak; 2. çabalekey (bk.) oyunda para cezası ödemek.
çımıldak, çığırtkan (kuş).
çımıldat-, et. çımılda-dan.
çımıldık = köşögö.
çımın, 1. sinek ; kara çımın : bir nevi sinek (harfiyen : kara sinek); kaşka çımın : bir nevi sinek (harfiyen : kel sinek); tööğö çımın tiydi : deveye sinek saldırdı ( guyaya burun deliğine yahut kulağına sinekgirmesinden husule gelen bir devehastalığı); çımın çakkança bilinbedi : hiçbir ağrı sezilmedi (sinek ısırması kadarağrı bile hissedilmedi); çımın kuyun bk. kuyun ı; çımını bar : şamanlık istidatlarına malik; çımını tüşkön bakşıday burkuldayt : cezbe halindeki saman gibi feryat ediyor; çımınınğdı kagıp alarmın ! : burnumak (şaman hakkında); çımını kakılgan bakşı : şamanlık istidatlarından mahrum kalan şaman ; çımınınğdı kagıp alarmın ! : burnunu kırarım ! ben sana gösteririm ! ; közünün çaar çımın uçtu : gözlerinden kıvılcımlar saçıldı; 2. ruh, can.
çımındık, (rad., v) = köşögö.
çımır, muhkem, dayanıklı; sık; tıknaz, sağlam adam; ımır-çımır bk. ımır.
çımıra-, 1. derinin üzerinde karıncalar yürüyormuş gibi bir kaşıntı, gicişme hissolunmak; butu çımırap ketti : bacağıkarıncalandı; 2. unutmak, mahcup olmak; çımırabay : vicdan azabı duymadan; buga kimdin beti çımırar eken? : bundan kim mahcup olacak acaba ? ; beti çımırabastan akmın deyt : hiç vicdan azabı hissetmeden kabahatsizim diyor.
çımıran-, gerinmek.
çımıranuu, işs. çımıra-dan.
çımırat-, et. çımıra-dan; betin çımırat- c: mahcup etmek (başkasını).
çımırkan-, 1. gergin ve heyecanlı olmak; enerji toplamak; çımırkangan küçtüü bilek : gergin kuvvetli kol; 2. şiddetle dayanmak ; ıkınmak, bürküt kanatın çımırganıp sermeyt : karakuş kanatlarını kuvvetle açtı, gerdi.
çımırkant-, et. çımırkan-dan.
çımıroo, işs. çımıra-dan; çer cılıp, kök çımıroo cakın kaldı : toprak ısındı, otların çimlenme zamanı yaklaştı.
çımıroon, bir melodi adıdır.
çımıyan sık ve iyi evsaflı mata (bk. mata ı); ımıyan-çımıyan : eski püskü, paçavra.
çımkıy = çılk; bütün; baştan başa (renkhakkında); çımkıy ak : apak bembeyaz.
çın, hakikat doğruluk;hakiki,sahici, şe’ni; çın ayt- : doğru söylemek; ciddi konuşmak; çın büt- : iman etmek, inanmak; aytkanına çın bütkönüm cok : söylediklerine pek inanmadım; çınınan : hakikaten, cidden; çınına kelgende : ciddi olarak (konuşmak) gerekse; çınnınğdı ayt ! : doğrusunu söyle ! ; çınınğbı ? : ciddi mi söylüyorsun? ; çınım : evet ciddi söylüyorum; çınınğbı ce oynunğ- bu? : ciddi mi söylüyorsun, şaka mı yapıyorsun? ; çın tiybes : çıt kırıldım.
çınar, f. 1. çınar; dağ kavağı; 2. yüksek yapraklı ağaçlar; 3. (rad.) kızılağaç, alnus; 4.mec. dayangaç arka,sığnak; çınarday kör- : mühim, büyük, dayangaç olmaya layık saymak.
çınçıl, doğruluk seven.
çınçır, f. zincir.
çınçırla-, zincirle bağlamak, zincire vurmak.
çıncırluu, zincirli, zincirle pekitilen, cidden; açuusu çındap keldi : cidden hırslandı, kızdı; çındap ıylasa, sokur közdön caş çıgat ats. : ciddi ağlanırsa körün gözünden dahi yaş akar.
çınğat-, tahkim etmek, pekiştirmek, gerginleştirmek, germek.
çınğda- = çınğa-.
çınğdal- = çınğal -.
çınğdat- = çınğat-.
çınğdık, sağlamlık, pişkinlik.
çınğdoo, tahkim etme, sağlamlaştırma.
çınğgır, (rad.) çember.
çınğgırduu, (rad.) çemberli.
çınğılda-, çınlamak, acı acı bağırmak, bağırıp çağırmak; çınğıldap ünü çıktı : çınlayan sesi çıktı; kulagım çınğıldap turat : kulağım çınlıyor.
çınğıldat-, et. çınğılda-dan.
çınğıltır, canlı, uaynık.
çınğır, can tırmalayan bir şekilde bağırmak, acı acı bağırmak, keskin ve gıcırdayan ses çıkarmak
çınğırduu, (rad., v) çınlayan.
çınğırık, acı ses.
çınğırt-, acı acı sesler çıkarmak (icbar ya da müsaade etmek); herhangi bir şeyden acı acı sesler çıkarmak; çoçkolordu çınğırtıp aydayt : domuzları sürüyor, ve onlarda acı acı bağırıyorlar.
çınğk =çılk.
çınğkı, çınğkı boyu : insan bedeninin üst kısmı (kafa ve göğüsün üst kısmı).
çınıgı, hakiki, fiili reel; çınıgı cibek : hakiki ipek; anık-çınıgı : en hakiki; çınığı kızmat akı aynıbay ösüp çatat : hakiki hizmet ücreti durmadan artıyor.
çınık-, sağlamlaşmak, pekişmek.
çınıktır-, et. çınık-tan.
çıp ı, çı sesiyle başlayan sözleri takviye için katılır(ör. bk. çırga).
çıp ıı, bir onomatope (taklitlik söz) dir : ter çıp- çıp etet : ter iri iri damlalar şeklinde dökülüyor; çıp –çıp kamçı ur- : kamçı çalmak.
çıpalak, serçe parmak.
çıpçı, r. kömür için maşa.
çıpçırga = çıp çırga (bk. çırga).
çıpılda-,küçük habbeler, küçük damlalar şeklinde belirmek (diyelim, ter hakkında)
çıpılda- ıı= şıpılda-; rahat oturmayıp, boyuna hoplamak, zıplamak; çıpıldap ter aktı : damla damla , bol bol ter aktı.
çıpka, süzgeç (süt süzmek için kullanılan birtutam at kılı); çıpka elek yahut çıpkalek : süt süzmek için kullanılan küçük elek.
çıpkala-, süzmek.
çıpkalat-, süzmeye icbar yahut müsaade etmek.
çıpkalek bk. çıpka.
çıptama, göğüsün yuvarlaklığını gizlemek için kızların taşıdıkları göğüslük.
çır ı, diyelim, kaynayan yağ üzerine su döküldüğü zaman çıkan çıtırtıyı taklit; bala çır dey tüştü : çocuk ansızın acı bir ses çıkardı; eneden, çır etip, cerge tüşköndön beri : doğduğu ilk günden beri (harfiyen. anasının karnından acı ses çıkararak, yere düştüğü günden itibaren); çır etken ayaldın ünü çıktı : keskin kadın sesi çıktı.
çır ıı, 1. cidalci; çabuk kızan; 2. huysuzluk, hırçınlık; kavga; nizalı; çırsal- : kavga aramak, direnerek münazaa etmek; çır-çatak : niza, münazaa; bır-çır bk. bır ; çır çıkpay turgan kıluu kerek : niza cıkmayacak tarzda yapmalı; eç kandayçırçatak çıkan çok : hiçbir kavga ve münakaşa çıkmadı.
çırak, f. mum, kandil, çırağ ; şeytan çırak : camsız lamba; çıragım okş. : nurum; atınğ cakşı bolsa – coldun ıraagı, uulunğ cakşı bolso- könğül çıragı ats. : atın iyi olursa - uzun yol (hoştur) ; oğlan iyi olursa can rahattır (harfiyen : gönül nurudur).
çırayluu, güzel, sevimli; ay çırayluu kız : ay çehreli kız, dilber; kan çırayluu : açık al (yüz hakkında).
çırga, tuzağa veya oltaya konulan yem; karakuş için yem; çırga tart- : karakuşu çağırarak, yemi sürüklemek; çıp çırgası koroboy, barı esimde : bütün tafsilatıyla birlikte hepsi hatırımda; çıp çırgasın kororotpoy, saktap cürdüm : hepsini bütün olarak ve el sürmeden muhafaza ettim.
çırgala-, bir parça aksama; (art) ayağını sürüklemek.
çırgoo, alıngan; kendisiyle anlaşmak güç olan (kimse) ; çırgoo bala : ağlayıcı, hırçın çocuk.
çırılda-, cıvıldamak, yaygara etmek; cırıldap bakırıp : acı acı bağırarak.
çırıldat, et. çırılda-dan.
çırım ı, : çırım al- yahut çırım et- : uyuklamak, uyku kestirmek; çırım edip aldım : uyukladım, uyku kestirdim; çırım etpey çıktım : asla uyumadım ; çırım etse,, közgö bayda, çımçıp içse—tamakka bayda ats. : bir parça uyku kestirmek göze faydadır; küçük küçük lokmalarla yemek boğaza faydadır.
çırım ıı = çıtır ı 3.
çırımtal, yeni doğan yavrunun vucudundaki tüy; civcivlerin vucudundaki tüy yahut ilk yelekler; çırımtal cünü tüşölök kezde : çocukluk yıllarında, hayatın ilk günlerinde.
çırıs, ( bir otun adıdır, kiruscası “şiriaş” miş: m.)
çırk, onomatope (takliklit söz) : çırk avlan- : hızlı dönmek.
çıkra-, (rad.) = çura- ıı.
çırkıra-, bağırıp çağırmak, yaygara etmek.
çırkıraş- , müş. çırkıra-dan.
çırkırat-, et. çırkıra-dan.
çırkıroo, bağırıp çağırma.
çırma-, yumak şeklinde komak; bükmek, sarmak; çiy çırma- : çiy sarmak (çiğdenyapılan hasırın ayrı ayrı sapları, bk. çiy ı); saat çirmasın ! : başına bir fenalık gelsin ! : anı meret çırınası : fena duruma düştü, felakete uğradı; ekçini menet çırmasa, kotur bolup kaşınat folk. : keçiye felaket gelirse, uyuz olur ve kaşınıyor.