A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3


çıçkı, sabırsızlık, sabırsızlanma. çıçkılan-



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə27/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   90

çıçkı, sabırsızlık, sabırsızlanma.

çıçkılan-, gayet sabırsızlık göstermek, sabırsızlıkla beklemek.

çıçkılık, ıyğılık sözünün tekidir.

çıçkıluu, sabırsız, acül, ivecen.

çıçkuluu = çıçkıluu.

çıda-, tahammül etmek, katlanmak, dayanmak ; çıdap turğusuz : tahammül edilmez dayanılmaz.

çıdam, sabır, tahammül ; çıdamı çok : tahammülsüz, dayanılmaz.

çıdamduu, sabırlı, tahammüllü.

çıdamkay, tahammüllü, sabırlı; tahammül, sabır; ısıkka çıdamkayı çok : sıcağa tahammülü yok.

çıdamkaylık, sabırlılık, tahammüllülük; metanet, kendine hakim olmak : bolseviktik çıdamkaylık : bolşevik metaneti.

çıdamsız, 1. tahammülsüz; 2. dayanıksız ; taşınmaz; 3. tahammül edilmez; çıdamsız aval : tahammül edilmez vaziyet,ahval.

çıdamsızdan-, sabırsızlanmak.

çıdamsızdant-, et. çıdamsızdan-dan.

çıdamsızdanuu, sabırsızlanma.

çıdamsızdık, sabırsızlık, tahammülsüzlük.

çıdat-, et. çıda-dan ; çıdatpay ooruyt : tahammül edilmezcesine ağrıyor; ooru çıdatpadı : ağrıya tahammülü yok ; kayratım çıdatpadı : sabredemedim, dayanamadım.

çıgaan, mümtez, tanınmış, ileri gelen : çıgaan çeçen : ileri hatip.

çıçala ı, yanan odun kütüğü.çıgaan külük : belli başlı yürük at.

çıgan, çıkılır yer.

çıgar-, ı bk. çık ııı.

çıgar-, ıı sürüp çıkarmak ; yükleyip çıkarmak ; salıvermek ; çıkarıp almak; işten çıgar. : işe yaramaz hale koymak; kitep çıgar- 1) kitap yazmak; 2) kitap yaymak (neşretmek) ; kızmattan çıgar- : işten çıkarmak, yol vermek ; bölüp çıgar- : ayırıp çıkarmak; emçekten çıgar- : bk. emçek; uruş çıgar- : dövüşe önayaklık etmek.

çıgarıl-, sürüp çıkarılmak, atılmaya mahkum olmak. atılmak; yol verilmek_ partiyadan çıgarıldı : partiden atıldı; ekinçi otodan çıgarılgan : zararlı otlardan ikinci defa ayıklanmış.

çıgarılış, ortaya koyuluş; prıtsentsiz çıgarılış : faizsiz çıkarılış (istikraz hakkında).

çıgarma, 1. eser, telif; cazuuçulardın çıgarmaları : muharrirlerin eserleri; el çıgarması : halk eseri, halk icadı; çıgarmanın cıynağı : eserler topu (mecmuai asar); 2. üreti, istihsalat, mahsulat.

çıgarmaçılık, icat; el çıgarmacılığı : halkın yaratma kuvveti körküm çıgarmacılık : sanatta yaratma kuvveti.

çıgart-, ı çıkarma, çekme, içeriden alma, çıkarma; közünğdü çıgart kılba; : kendini gözden mahrum etme;

çıgart-, ıı et. çıgar- ıı den.

çıgaruu, çıkarma, çekip çıkarma; karar; mesele çıgaruu mat. : mesele halletme; çıgaruu türü mat. : halletme şekli; kızmattan çıgaruu : işten çıkarma, yol verme.

çıgaşa, ziyan,noksan (hayvanların eksilmesi); çakşıdan caman tuulsa—çıgaşa, camandan cakşı tutulsa—kireşe ats. : iyiden iyi doğarsa ziyandır,kötüden iyi doğarsa kazançtırç

çıgaşaluu, eksilmek üzere bulunan; çıgaşaluu malga eesi baş ats. : hayvanlar sahibinin kusuru yüzünden eksilmeye yüz tutuyor.

çığdan, çiğden yapılan perde (bk. çiy ı); bu gibi perde ( oba methalinin sağ tarafından) kadınlar kısmında bulunur, ki onun arkasında mutfak kap kaçakları ve erzak muhafaza olunur.

çıgıl-, mut. çık-ııı ten; köp colu talkuulanıp çıgıldı : birkaç defa muhakeme edildi.

çığım, 1. masraf, eksilme; baştan çığım boldu : adam öldü; maldan çığım bolgon çok : hayvan eksilişi olmadı; 2. tar. bir memurun ziyafetler için harcadığı masrafları kapatmak için ahaliden para toplaması, yahut bu maksat için toplanılan para (bunu ahaliye manap yükletirdi); çıgım sal- : çığım yükletmek, vergi tarhetmek; çığım tart- : vergiler ve rüsumları ödemek; eki üydün çıgımın tartıp cürgön : iki ailenin vergilerini ödemiş.

çığımdan-, para harcamak, masrafa katlanmak.

çığımdar, k-f. sarfedip bitirmiş harcayıp tüketmiş (servetini harcayıp bitirmiş)

çıgımsız, gamsız, kaygısız; bir parça tembel; enğele çıgımsız ciğit ekensinğ : pek fazla gamsız delikanlı imişsin.

çığımsızdık, gamsızlık, kaygısızlık.

çığın = çığım.

çığındı, ihracat, export.

çığırık, pamuk temizlemeye yarar el makinesi, çıkrık.

çıgış ı, 1. çıkış; çıgış jurnalı : çıkan evrak defteri (sadire); çıgış ulandı : gram. ablatif (mefulün anh); 2. doğru (şark); çıgış taanuu : şarkı öğrenme (tetkik); 3. tabası (tabı); 10_ çı çıgış : 10 uncu tabı; 4. huruç (muhasara altında bulunan askerin hucum maksadıyla çıkışı); tap duşmandarının çıgışı : sınıf düşmanlarının çıkışı (hurucu).

çıgış-, ıı müş. çık- ııı ten.

çıgışuu, uzlaşma (compromis).

çıguu, çıkış, yukarı çıkış; eski adatan çıguuga ubakıt cetti : eski adetlerden vazgeçme zamanı geldi.

çık ı, 1. nem; 2. kuşbaşı et parçaları üzerine dökmek için hazırlanmış olan et suyu; 3. yemeğe çeşni vermek için kullanılan tuzlu et suyu.

çık ıı, onomatope (taklitlik söz) dir : çık et- : çıt etmek.

çık-, ııı (dışarıya yahut yukarıya hareketi ifade eden fiildir) içeriden dışarıya varmak; arkadan öne doğru hareket etmek; yerinden oynayıp görünecek bir duruma gelmek; yukarıya tırmanmak, yükselmek, yayılmak (ses hakkında) : üydön çıktı : evden çıktı; eçege yahut eçe çaşka çıktınğ? : kaç yaşındasın? ; on beşke çıgar-çıkpas çaşında : on beşine ya basmış ya basacaktı; kün çıktı : güneş doğdu; çıgaçka çık- : ağaca tırmanmak, toogo çık- : dağa yükselmek, çıkmak; kıştan çık- : kış geçirmek; mesut bir kış geçirmek; coldon çık- : yoldan çıkmak, sapıtmak; orundan çık : doğru, haklı çıkmak; duşmandarın oylogon oyu orundan oyu orundan çıkan cok : düşmanların düşündükleri, kurdukları doğru çıkmadı; kabinen çıkpayt : onun sözünden çıkmıyor,sözünü dinlemezlik etmiyor; aytkan cerden çık- bk. ayt. ııı; emçekten çık bk. emçek; çır etken ayaldın ünü çıktı : kadının çığlığı duyuldu; çık ! : hoşt ! (köpeğe haykırma); teşkerip çık- : tetkik etmek,yoklamak okup çık- : (başından sonuna kadar yahut muayyen bir miktarı) okuyup bitirmek; karap çık- : (başından sonuna kadar) gözden geçirmek; çıga kalış : çıkış; yola koyuluş; köpüröödön çıga kalıştagı : köprüden çıkış yerinde bulunan; biz dağı bir tilegingizge çıgarbız : bir zaman biz de bir işinize yararız; çıgar : belki, galiba, tahmin etmeli; kelgen çıgar : gelmiş galiba; bar çıgar : var galiba.

çıkanak, dirsek; çıkanak söögü : dirsek kemiği.

çıkanakta-, dirseklerle dayanmak.

çıkanaktoo, işs. çıkanakta-dan.

çıkçırıl-, kabarmak (kurulmak) mağrur bir tavırla gezmek; tebeteydi çekege şilep koyup, çıkçırılıp cüröt : kalpağını şakağına indirerek, kabararak dolaşıyor.

çıkçıt, ense kemiğinin nutu halemiye (apophyse mastoide’e) yakın olan kısmı.

çıkçıy ı = çıkçıt.

çıkçıy- ıı şık olmak,parlak olmak.

çıkı, bıkı sözünün tekidir.

çıkılda-, 1. şaklamak; tiz ve keskin ses çıkarmak; takırdamak (diyelim, saat, telgraf aleti hakkında); 2. taş çatlamak (çok soğuk olmak); çıkıldagan ızgaar : şiddetli soğuk.

çıkır-, seslenmek, çağırmak.

çıkırçuu, çağıran, çığıran.

çıkıroon, şiddetli ayaz; taş çatlatan soğuk; pek fazla üşümek; kün çıkaroon tartıp turat : hava çok soğuyor, ayaz şiddetleniyor (kışın açık havada).

çıkırt-, çağırtmak, çığırtmak.

çıkıy, ense kemiğiyle şakak kemiğinin birleştiği yer.

çıkıyla-, (şakaktan bir parça yukarı) kafatasına vurmak.

çıkkın, hiyanet, ihanet.

çıkkınçı, 1. hedefi gösterici (hırsızlarda); 2. hain.

çıkkınçılık, ihanet.

çıkkıs, çıkmayan; asla çıkmayan; köngüldön çıkkıs oy : fikrisabit, idee fixe.

çıksız, (karş. çık ı) çıksız söz : manasız söz, saçma; çıkısz sözdü aytat : saçmalıyor.

çıkta ı, 1. tayın yularının aşağı kısmıdır, ki teek (bk. teek ı) onun üzerinde takılı bulunur; 2. ufak tayları teleye (bk. cele ı) bağlamaya yarayan kısa ip ; 3. = çığdan.

çıkta- ıı, bir yiteceğin üzerine et suyu dökmek.

çıktat-, et. çıkta- ıı den; çıktatpayet cedir- : üzerine et suyu dökülmeyen halis et yedirmek.

çıktoo, bir yiyeceğin üzerine et suyu dökmek.

çıla ı, çamur; ötük çıla boldu : çizme çamuru bulaştı; attın çılası : gübre yerinde kullanılmak üzere biriktirilen at idrarı, gübre suyu.

çıla-, ıı karıştırmak, çalkalamak; gizlice, hafifçe karıştırmak; su ile karıştırmak; bok çıla- : tezek karıştırmak (kerpiçler için).

çılaluu, çamurlu, pis; çılaluu cer : çamurlu, gübre suyu ile pislenmiş yer.

çılan-, ıslanmak, adam akıllı ıslanmak; nemlenmek.

çılapçın, (demir) leğen.

çılbır, yular, dizgin; moynuna çılbır saldı mec. : tam bir mutavaat gösterdi, galibin merhametine teslim oldu (harfiyln : kendi boynuna yular taktı).

çılbırda-, (başkasının binek hayvanını) dizgininden yakalamak.

çılbırdaş-, müş. çılbırda-dan.

çılbırdoo, işs. çılbırda-dan.

çılbırla = çılbırda-.

çıldırat-, (rad) = şıldırat.

çılga = çırga.

çılgıy, sepilenmemiş yahut ıslanmış deri; çılgıy kayış : çiğ deriden yapılan adamakıllı ıslanmış kayış; çılgıy kalp : halis yalan.

çılgoo, ayak sargısı ; çılgoobay : hiçbir işe yaramayan,paçavra (insan hakkında).

çılgoobay, bk. çılgoo.

çılık, eski kırgız hayatına ilişişi olan her şey (kırgızcılık sözünden kısaltılmış olması muhtemeldir); çılık çolu menen : kırgız adeti üzerine.

çılım, f. nargile; tömbeki.

çılk, halis, mahlut olmayan ; baştan başa, yalnız, munhasıran; çıynalışta çılk ele çaştar boldu : toplantıda munhasıran gençler bulunuyordu; çılk cetim : tam öksüz ( hem anası hem babası bulunmayan yetim); çılk ezilgen gedey : son derece fakir; çılk altın : saf altın, altın külçesi, halis altından olan; el çılk uygura kirgen kezde : herkes uyuduğu zamanda; üydün için karanğlık çılk bastı : odanın içini tam bir karanlık bastı; çılk oron- : baştanbaşa örtülmek; çılk ıldıy tüştüm : dik yokuştan aşağı indim.

çılkılda- = çılpılda-.

çılkıldaş-, müş. çılkılda-dan.

çılmır, (rad.) = çılbır.

çıplak, 1. çapak (gözde); çılpagın aarçıymın dep, közün çukugan ats. : gözündeki çapağını temizleyim derken gözünü çıkarmış; 2. mec. pislik, murdarlık; çılpagın çıgardı : bütün pisliğini meydana çıkardı.

çıplakta-, çapaklanmak (gözler hakkında).

çılpaktat-, et. çıplakta-dan.

çılpılda-, çamura basıldığında “cılp cılp” diye bir ses çıkmak.

çım ı, kesek; çım könğ : bataklıklardaki çürük ot kökleri (bunun mühtelif nevileri aşağıdaki isimleri taşırlar : karagöl kırgızlarında : ormok, çormok, kara şıgay, sarı şıgay, kanıkey balpıldak; cumgal kırgızlarında ise : surançı sakal, barakan başı, sarı şıgay, korolu balpıldak).

çım ıı= çılk; çım ak : halıs ak.

çım ııı, çimdik; etim çım ele dey tüştü : çimdikten etim acıdı.

çımçı-, çimdikleme; çımçıp is- : azar azar içmek (yemek); yemek hususunda tutumlu olmak.

çımçıla-, çimdiklemek.

çımçılaş-, birbirini çimdiklemek.

çımçılat-, et. çımçıla-dan.

çımçıloo, çimdikleme.

çımçık, (karş. : kuş, ilbeesin) her türlü ufak kuş; çımçık özün kuş oyloyt ats. : kuşcağız kendini alıcı kuş sayıyor; ala moyun çımçık : bir kuş adıdır (harfiyen : ak boyunlu kuş); albagan kuştan ala moyun çımçık artık ats. : ak boyunlu kuşcağız, avalmayan alıcı kuştan yeğdir.

çımçım, üç parmak ile alma; çımçım çaç : bir tutam saç; çımçım buuma, bk. buuma.

çımçuur, kerpeten; maşa.

çımılda-, 1. hızlı hareket etmek, alabildiğine koşmak; 2. çabalekey (bk.) oyunda para cezası ödemek.

çımıldak, çığırtkan (kuş).

çımıldat-, et. çımılda-dan.

çımıldık = köşögö.

çımın, 1. sinek ; kara çımın : bir nevi sinek (harfiyen : kara sinek); kaşka çımın : bir nevi sinek (harfiyen : kel sinek); tööğö çımın tiydi : deveye sinek saldırdı ( guya ya burun deliğine yahut kulağına sinek girmesinden husule gelen bir deve hastalığı); çımın çakkança bilinbedi : hiçbir ağrı sezilmedi (sinek ısırması kadar ağrı bile hissedilmedi); çımın kuyun bk. kuyun ı; çımını bar : şamanlık istidatlarına malik; çımını tüşkön bakşıday burkuldayt : cezbe halindeki saman gibi feryat ediyor; çımınınğdı kagıp alarmın ! : burnumak (şaman hakkında); çımını kakılgan bakşı : şamanlık istidatlarından mahrum kalan şaman ; çımınınğdı kagıp alarmın ! : burnunu kırarım ! ben sana gösteririm ! ; közünün çaar çımın uçtu : gözlerinden kıvılcımlar saçıldı; 2. ruh, can.

çımındık, (rad., v) = köşögö.

çımır, muhkem, dayanıklı; sık; tıknaz, sağlam adam; ımır-çımır bk. ımır.

çımıra-, 1. derinin üzerinde karıncalar yürüyormuş gibi bir kaşıntı, gicişme hissolunmak; butu çımırap ketti : bacağı karıncalandı; 2. unutmak, mahcup olmak; çımırabay : vicdan azabı duymadan; buga kimdin beti çımırar eken? : bundan kim mahcup olacak acaba ? ; beti çımırabastan akmın deyt : hiç vicdan azabı hissetmeden kabahatsizim diyor.

çımıran-, gerinmek.

çımıranuu, işs. çımıra-dan.

çımırat-, et. çımıra-dan; betin çımırat- c: mahcup etmek (başkasını).

çımırkan-, 1. gergin ve heyecanlı olmak; enerji toplamak; çımırkangan küçtüü bilek : gergin kuvvetli kol; 2. şiddetle dayanmak ; ıkınmak, bürküt kanatın çımırganıp sermeyt : karakuş kanatlarını kuvvetle açtı, gerdi.

çımırkant-, et. çımırkan-dan.

çımıroo, işs. çımıra-dan; çer cılıp, kök çımıroo cakın kaldı : toprak ısındı, otların çimlenme zamanı yaklaştı.

çımıroon, bir melodi adıdır.

çımıyan sık ve iyi evsaflı mata (bk. mata ı); ımıyan-çımıyan : eski püskü, paçavra.

çımkıy = çılk; bütün; baştan başa (renk hakkında); çımkıy ak : apak bembeyaz.

çın, hakikat doğruluk;hakiki,sahici, şe’ni; çın ayt- : doğru söylemek; ciddi konuşmak; çın büt- : iman etmek, inanmak; aytkanına çın bütkönüm cok : söylediklerine pek inanmadım; çınınan : hakikaten, cidden; çınına kelgende : ciddi olarak (konuşmak) gerekse; çınnınğdı ayt ! : doğrusunu söyle ! ; çınınğbı ? : ciddi mi söylüyorsun? ; çınım : evet ciddi söylüyorum; çınınğbı ce oynunğ- bu? : ciddi mi söylüyorsun, şaka mı yapıyorsun? ; çın tiybes : çıt kırıldım.

çınar, f. 1. çınar; dağ kavağı; 2. yüksek yapraklı ağaçlar; 3. (rad.) kızılağaç, alnus; 4. mec. dayangaç arka,sığnak; çınarday kör- : mühim, büyük, dayangaç olmaya layık saymak.

çınçıl, doğruluk seven.

çınçır, f. zincir.

çınçırla-, zincirle bağlamak, zincire vurmak.

çıncırluu, zincirli, zincirle pekitilen, cidden; açuusu çındap keldi : cidden hırslandı, kızdı; çındap ıylasa, sokur közdön caş çıgat ats. : ciddi ağlanırsa körün gözünden dahi yaş akar.

çından-, (manaca) = çında-.

çındaş-, müş. çında-dan; çındaşıp menet kıl- : özenle çalışmak.

çındık, hakikat, doğruluk,geröeklik; çındagında : hakikatta, filhakika, gerçekten; çındıkka çık- : varlığa gelmek, bir hakikat olmak; kıyalım çındıkka çıktı : hayalim bir hakikat oldu.

çındırma, (rad.) şarap tulumunda çıngırdayan küçük demir çubuklar.

çındırmaluu, (rad.) çındırması bulunan (bk. çındırma).

çınğ ı, açık muteviyatlı bir şarkıdır, ki onu gençler, gelinin güveyin evine geldiği zaman söylerlerdi; çınğ ayt- : bu şarkıyı söylemek.

çınğ ıı, 1. dik dağ uçurumu, yanaşılmaz dağ, (dikliğinden dolayı) dağlarda yanaşılmaz mahal, genelce yanaşılmaz yer; 2. kad. sağlam, kuvvetli, sağlıkla, şiddetlice; çınğ kaçır- : kat’i saldırış, enerjik akın; bulçunğu çınğ : sağlam adeleleri vardır : çınğ bayla (bek baylayerine) : pek bağlamak.

çınğ-, ııı, çınğ et : vızıldamak (diyelim, uçan sinek hakkında).

çınğa-, tahkim eylemek, sağlam ve metin yapmak; çalgı çınğa- : tırpanı eğelemek.

çınğal-, tahkim edilmek, sağlamlaşmak, pekişmek, gerginleşmek.

çınğat-, tahkim etmek, pekiştirmek, gerginleştirmek, germek.

çınğda- = çınğa-.

çınğdal- = çınğal -.

çınğdat- = çınğat-.

çınğdık, sağlamlık, pişkinlik.

çınğdoo, tahkim etme, sağlamlaştırma.

çınğgır, (rad.) çember.

çınğgırduu, (rad.) çemberli.

çınğılda-, çınlamak, acı acı bağırmak, bağırıp çağırmak; çınğıldap ünü çıktı : çınlayan sesi çıktı; kulagım çınğıldap turat : kulağım çınlıyor.

çınğıldat-, et. çınğılda-dan.

çınğıltır, canlı, uaynık.

çınğır, can tırmalayan bir şekilde bağırmak, acı acı bağırmak, keskin ve gıcırdayan ses çıkarmak

çınğırduu, (rad., v) çınlayan.

çınğırık, acı ses.

çınğırt-, acı acı sesler çıkarmak (icbar ya da müsaade etmek); herhangi bir şeyden acı acı sesler çıkarmak; çoçkolordu çınğırtıp aydayt : domuzları sürüyor, ve onlarda acı acı bağırıyorlar.

çınğk =çılk.

çınğkı, çınğkı boyu : insan bedeninin üst kısmı (kafa ve göğüsün üst kısmı).

çınğkılda-, yaygara etmek, acı acı bağırmak.

çınğkıldaş-, müş. çınğkılda-dan.

çınğkıldat-, et. çınğkılda-dan.

çınğkıldoo, acı acı bağırma.

çını, f. porselenden mamul; çını çööçök : porselen fincan; 2. piyale (çay fincanı).

çınıgap, çay fincanı kutusu.

çınıgı, hakiki, fiili reel; çınıgı cibek : hakiki ipek; anık-çınıgı : en hakiki; çınığı kızmat akı aynıbay ösüp çatat : hakiki hizmet ücreti durmadan artıyor.

çınık-, sağlamlaşmak, pekişmek.

çınıktır-, et. çınık-tan.

çıp ı, çı sesiyle başlayan sözleri takviye için katılır(ör. bk. çırga).

çıp ıı, bir onomatope (taklitlik söz) dir : ter çıp- çıp etet : ter iri iri damlalar şeklinde dökülüyor; çıp –çıp kamçı ur- : kamçı çalmak.

çıpalak, serçe parmak.

çıpçı, r. kömür için maşa.

çıpçırga = çıp çırga (bk. çırga).

çıpılda-, küçük habbeler, küçük damlalar şeklinde belirmek (diyelim, ter hakkında)

çıpılda- ıı= şıpılda-; rahat oturmayıp, boyuna hoplamak, zıplamak; çıpıldap ter aktı : damla damla , bol bol ter aktı.

çıpka, süzgeç (süt süzmek için kullanılan bir tutam at kılı); çıpka elek yahut çıpkalek : süt süzmek için kullanılan küçük elek.

çıpkala-, süzmek.

çıpkalat-, süzmeye icbar yahut müsaade etmek.

çıpkalek bk. çıpka.

çıptama, göğüsün yuvarlaklığını gizlemek için kızların taşıdıkları göğüslük.

çır ı, diyelim, kaynayan yağ üzerine su döküldüğü zaman çıkan çıtırtıyı taklit; bala çır dey tüştü : çocuk ansızın acı bir ses çıkardı; eneden, çır etip, cerge tüşköndön beri : doğduğu ilk günden beri (harfiyen. anasının karnından acı ses çıkararak, yere düştüğü günden itibaren); çır etken ayaldın ünü çıktı : keskin kadın sesi çıktı.

çır ıı, 1. cidalci; çabuk kızan; 2. huysuzluk, hırçınlık; kavga; nizalı; çırsal- : kavga aramak, direnerek münazaa etmek; çır-çatak : niza, münazaa; bır-çır bk. bır ; çır çıkpay turgan kıluu kerek : niza cıkmayacak tarzda yapmalı; eç kandayçırçatak çıkan çok : hiçbir kavga ve münakaşa çıkmadı.

çırak, f. mum, kandil, çırağ ; şeytan çırak : camsız lamba; çıragım okş. : nurum; atınğ cakşı bolsa – coldun ıraagı, uulunğ cakşı bolso- könğül çıragı ats. : atın iyi olursa - uzun yol (hoştur) ; oğlan iyi olursa can rahattır (harfiyen : gönül nurudur).

çırakçı, meşaleci.

çırakpaya, f. şamdan, çırakma.

çıraktan, aydınlanmak, yıldıramak, parlamak.

çıraktant-, et. çıraktan,dan; közün çıraktandıp : gözünü parlatarak.

çıray, yüzün çizgileri, yüzün güzelliği, suret (image) ; arık çıray : zayıf suratlı; çıraydı çılap içpeyt ats. : surattan su içilmez ; cıluu çıray : sevimli, gökçek yüzlü, yakışıklı.

çırayluu, güzel, sevimli; ay çırayluu kız : ay çehreli kız, dilber; kan çırayluu : açık al (yüz hakkında).

çırga, tuzağa veya oltaya konulan yem; karakuş için yem; çırga tart- : karakuşu çağırarak, yemi sürüklemek; çıp çırgası koroboy, barı esimde : bütün tafsilatıyla birlikte hepsi hatırımda; çıp çırgasın kororotpoy, saktap cürdüm : hepsini bütün olarak ve el sürmeden muhafaza ettim.

çırgala-, bir parça aksama; (art) ayağını sürüklemek.

çırgoo, alıngan; kendisiyle anlaşmak güç olan (kimse) ; çırgoo bala : ağlayıcı, hırçın çocuk.

çırılda-, cıvıldamak, yaygara etmek; cırıldap bakırıp : acı acı bağırarak.

çırıldat, et. çırılda-dan.

çırım ı, : çırım al- yahut çırım et- : uyuklamak, uyku kestirmek; çırım edip aldım : uyukladım, uyku kestirdim; çırım etpey çıktım : asla uyumadım ; çırım etse,, közgö bayda, çımçıp içse—tamakka bayda ats. : bir parça uyku kestirmek göze faydadır; küçük küçük lokmalarla yemek boğaza faydadır.

çırım ıı = çıtır ı 3.

çırımtal, yeni doğan yavrunun vucudundaki tüy; civcivlerin vucudundaki tüy yahut ilk yelekler; çırımtal cünü tüşölök kezde : çocukluk yıllarında, hayatın ilk günlerinde.

çırıs, ( bir otun adıdır, kiruscası “şiriaş” miş: m.)

çırk, onomatope (takliklit söz) : çırk avlan- : hızlı dönmek.

çıkra-, (rad.) = çura- ıı.

çırkıra-, bağırıp çağırmak, yaygara etmek.

çırkıraş- , müş. çırkıra-dan.

çırkırat-, et. çırkıra-dan.

çırkıroo, bağırıp çağırma.

çırma-, yumak şeklinde komak; bükmek, sarmak; çiy çırma- : çiy sarmak (çiğden yapılan hasırın ayrı ayrı sapları, bk. çiy ı); saat çirmasın ! : başına bir fenalık gelsin ! : anı meret çırınası : fena duruma düştü, felakete uğradı; ekçini menet çırmasa, kotur bolup kaşınat folk. : keçiye felaket gelirse, uyuz olur ve kaşınıyor.

çırmak, dürülmüş, sarılmış; çırmak çiy : taneleri yünle sarılmış olan çiy.

çırmal-, mut. çırma-dan.

çırmalış-, birbirini sarmak.

çırmanğda-, kıvrılmak.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin