A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə32/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   90

dır (taklit sözdür): dır berip ürk-: ürkerek, kendini bir yana atmak; dır koyup cönödü: taban çekti; tabana kuvvet vererek kaçtı; attı kiçine dır dedirip alalı! : atları bir parça koşıuralım! ; dırday cınğalaç: çırıl-çıplak.

dırama= drama.

dırdık-, yığılmak (insan kalabalığı ve hayvan sürüsü hakkında); koy dırdığın ürktü: koyunlar ürkerek bir yana yığıldılar.

dırdıy-, şişmek; kabarmak (diyelim, hava ile doldurulan tulum hakkında).

dırğayakta-, kaymak.

dırğayaktat-, et. dırğayakta-dan.

dırğı-, ürküp bir yana yığılmak (kütle hakkında); koydunğ bir çeti dırğıp ürküp kaldı: koyunların bir kısmı ürküp bir yana yığıldı.

dırğır-, et. dırğı-dan.

dırılda-, titreyen ses çıkarmak; çımın dırıldap uçat: sinek vızıldayıp uçuyor; darıldap cügür-: hızlı koşmak; uçarcasına koşmak.

dırıldat-, et. dırılda-dan; attınğ oozun koyo berip, dırıldatıp cetip baram: atı dörtnala koşturarak çabukça yetişeceğim.

dırıya= dürüyö.

dırkıra-, param-parça olmak; köpürmek, kudurmak; dırkırap kaç-: çil yavrusu gibi dağılmak; şamal dırkırap turat: rüzgâr şiddetli esiyor ve kuduruyor.

dırkırat-, et. dırkıra-dan.

dıydar= dıdar.

dıykan, f. köylü; kedey dıykan: fakir köylü; orta dıykan: orta halli köylü; baba dıykan mit. çiftçilik hâmisi (harfn: köylü dede); baba dıykan başına çıçtı es. mec. (mahsûl hakkında) bereketli harfn. : dıykan baba başına sıçtı

dıykançı= dıykan.

dıykançılık, çiftçilik: köy iktisadiyatı.

diagrama, r. diagram.

dialekt r. lehçe, ağız, diyelek.

dialektika r. diyalektik (bir nevi felsefî muhakeme usulü).

dialektikalık: dialektik’e ait, mütaallik; dialektikalık materializm; dialektik maddîcilik.

diametr, r. kutur.

dibiziye, kon.= diviziya.

didaar= dıdar.

diğer f. 1. gündelik namazlardan üçüncüsü (günün ikinci yarısında), ikindi; 2. güneş batmadan biraz önce ki zaman; kündigerden ıldıyladı: güneş batmaya yüz tuttu.

dik: dik-dik: tık-tık; cürögüm tık-tik etet: kalbim şiddetle ve sık-sık çarpıyor.

dikar r. vahşî insan.

dikilde-= düküldö; dikildep cürögü kaktı: yüreği sık-sık çarptı.

dikildek, çevik, atik, tetik; atılgan.

dikildet-= düküldöt-.

dil f. kalp (karş. cürök, könğül); can-dili menen: canü dilden; büyük memnuniyetle, dilinğdi suutpa memnuniyetle; dilindi suutpa yahut dili boyundu suutpa: sukuta hayala uğrama; can-dilimdi berip işteymin: uzenle, dikkatla canlamaşla çalışıyorum.

dilde f. altın sikke; altın.

dildirem, kon. 1.= telegramma; dildiren ur-: telgraf çekmek. 2.= telegraf.

dilgir f. şiddetle arzu eden; antuzi ast; baruuğa ötö dilgir: gitmeyi şiddetle arzu ediyor.

dilgirdik, şiddetli arzu; antuzi azm.

dimi: can dimi (candimi): (katiyen işitmedim, hiçbir zaman görmedim; namussuzum böyle bir şey olmamıştır ve olamazdı da ve s. gibi sözler söyleyerek), aksi hakkında emin olduğu halde bir şeyi inkâr ederek türlü türlü ibarelerle yemin eden kimse.

din, a. din; meshep; din ilmi: ilâhiyat; dini kara: namussuz; dini karardı: fena şeyler tasarlıyor; ondan her şey beklenilebilir.

dinamika r. dinamik.

dinamit r. dinamit.

dinastiya r. sülâle.

dinçil, dindar.

dinçildik, dindarlık.

dindeş, dinleri bir olan, dindaş.

dindüü: adal dindüü: hak dinli.

dinğke, takat; sabır; dinğkem kurudu: bıktım; takatım kalmadı.

dinğse= tinğse.

dinsiz, dehrî; zındık, allaha inanmayan.

dinsizdik, dehrîlik, zındıklık.

diplomat r. diplomat.

diplomatçılık, diplomat mevkii; diploması.

diplomattık, diplomasiye mütaallik, ait.

diputat= deputat.

dir, (taklitlik söz): dir-dir kak-: titremek.

direktiva r. direktif, talimat.

direktor r. direktör, müdür.

direktsiya r. direksiyon, müdürlük.

dirijabl r. yolcu balonu (kabilisevk balon).

dirijor r. orkestra şefi.

dirijorluk, orkestra şefi vazifesi; dirijorluk kıl-: orkestrayı idare etmek.

dirilde-= dirkire-; tooşu dirildedi: sesi titredi; üşüp dirildep turam: üşüyüp titriyotum; dirildep kan çığıp turat: kan fışkırıp duruyor.

dirildet- et. dirilde-’den; tooşun diril-detti: sesini titretti. .

dirkire-, 1. titremek; 2. ince,kuvvetli ve titrek creyan halinde akmak; bütkön boyu dürküröyt, emçekten sütü dirkireyt folk. bütün vücudu titriyor, memesinden süt akıyor.

dirkiret- et. dirkire-den.

dirt, (taklidlik söz): kan dirt dey tüştü: kan (aşağıya doğru) sıçradı.

disput r. mubahase, ilmî münakaşa.

dit f. düşünceler, tasarlar; arzu; dikkat; ditim cıyırma beşte: gözüm (arzum) yirmi beşte, yirmi beşi almak istiyorum; ditinğe kelse-sat, ditinğe kelbese-sappa: işine gelirse-sat, işine gelmezse-satma! ditinğde sakta: kalbinde sakla, aşkâr etme! ditimenen (yahut ditin salıp) uğup turat: dikkatle dinliyor.

divindent r. temettü hissesi.

diviziya r. tümen.

diykan= dıykan.

doboger a-f. davacı.

dobul 1. şiddetli dolu; dobul kağıp ketti: dolu vurdu: 2. firtına.

dobulbaş= doolbaş.

dobuş, ses; dobuşka saluu: reye koyma; caşırı dobuşka saluu: gizli reye koyma; çeçüüçü dobuş: kat’î rey; kengeş berü dobuşu: istişarî rey.

dodo 1. yığın; küme; dodo kılıp üğdük: yığın, küme halinde topladık yığdık; külü dodo bolboğun: külü yığın olmamış (yaşama yerini sık-sık değiştirmeyi seven); 2. kalabalık (halk yığını).

dodolo- yığın, küme halinde toplamak; dodolop koygon kül: yığın halinde toplanmış kül.

doğdoy- tıknaz ve sağlam gözükmek.

doğdur, kon, = doktor.

doğo, r. iğri ağaç (araba koşumunda).

dok, f. istira; tevbih, serzeniş, göz dağı, tehdit; dok urun-: korkutmak; göz dağı vermek.

dokçu, iftiracı.

doklad r. rapor.

dokladçı, doklatçik, rapor veren, rapor okuyan.

doktor r. doktor, tabip.

doktorluk 1. tababet; 2. doktorluk mesleği yahut mevkii.

doktur= doktor.

dokturluk= doktorluk.

dokument r. belge, vesika, doküman.

dolboor= dolbor.

dolbor, plan; proje, tasar.

dolbordon- projesi yapılmış olmak.

doldoy-: şımım dal-dal bölünüp, kiri muzday doldoyup folk: donum parça-parça olmuş, kiri katmer katmer duruyor.

dolo (rad. V) hanım; kadın.

dolono f. apdiken ağacı, crataegus; ukuruğun dolono, uuru-börü colobo! kement sapım akdiken ağacındadır, hırsız kurt bana rast gelme!

dolu, hırçın, betuy; vyrdun-duymaz; dikkafalı; takılgan; dolu toklun: fırtınalı dalgalar.

dolulan- muziplik etmek; direnmek.

doluluk, hırinlık, bedhuyluk; inat; muziplik; dalaşmanlık.

dombu= dombul.

dombul: ombul kelimesinin teki.

dombult-, öne doğru yürütmek, hızlı koşturmak.

dombur, f. iki telli bir çeşit saz.

domburaçı, bu sazı çalan kimse.

domçu, emçi sözünün tekidir.

dominion, r. dominyon.

donma, r. yüksek fırın.

donğkultak= donğkultak.

donğuz, 1. yabanî domuz; donğuz kop-: söv. (mahşer gününde) domuz şeklinde dirilmek; ölmöktön donğuz kop- söv. geber de, domuz şeklinde diril! donğuzdunğ tügün döy köröm: bütün ruhumla nefret ediyorum (harfn: bana domuz kılı gibi görünüyor) donğuz rırtı: bir bitkinin adıdır; donğuz aybat, bk. aybat; 2. hayvan devrî takviminde son yılın adıdır.

doo, a. dava; talep; iddia: kara doo: uzun süren dava; doo-doomayım cok: hiçbir dava, iddiam yoktur, ooru aştan, doo karındaştan ats.: hastalık yemekten, dava ise, akrabadan, kardeşten.

dooçu= doboger.

dool I= dobul.

dool II, a. davul; dool kak-: davul çalmak.

doola-, dava etmek, hak iddia etmek; mahkemede duruşmak.

doolaş-, biri-birini dava etmek.

doolaştır-, (üçüncü eshası) karşılıklı davaya, mahkemeye kadar gitmeye sebep olmak.

doolat-, et. doola-dan.

doolbaş, davul, alıcı kuşla avlanırken kullanılan küçük davul.

dooluu, munazaalı.

doomay, doo sözünün tekidir.

doomat, a. töhmet, iftira.

door, a. 1. asır; devir; door sür-: hüküm sürmek; anın dooru cürgön çakta: onun hüküm sürdüğü devirde; 2.= dooron.

dooran= dooron.

doorloş, muasır; çağdaş.

dooron, a. 1. dn. ıskat: ölünün kaldırılmasından önce, onun ruhunun kurtulması, yani azaplarının afedilmesi ve kaldırılması için bir resmi mahsusla verilen sadaka; dooron ber- yahut dooron bayla-: dooron tertip etmek; dooron ötköz-: dooron ayınını idare etmek; 2. dn. cenaze namazından sonra hocalara dağıtılan sadaka; dooron al-: ölünün istirahati ruhu için yapılan ayin sırasında sadaka almak; 3. mec. hüküm sürme; ubağında dooron sürüp aldı: kendi zamanında hüküm sürdü, hakimiyetinin tadını aldı; dooronu cürüp turat: hükmü yürüyor, hüküm sürüyor.

dooruk, hadise; yaşama (baştan geçirme); 16-nçı cılı kırgızdınğ başınan ötkön dooruktadır: 1916 yılından beri Kırgızların geçirdiği hadiseler.

dooş= dobuş.

dootay, çin. bir vilâyetin âmiri, vali (şarkî Türkistan’da).

dorbo, kad.= baştık II.

dorbool= dolbor.

dordoğoy= dordok; oozu dordoğoy: kalın dudaklı.

dordok, kabarık; şişlik; şişkin; şişirilmiş; kalın; baatır dordok yahut baatır dordonğ: kartal nevinelerinden biridir (ki onun gagası şişmiş gibi görünmektedir); oozu dordok: dudakları kalın ; dordok bed: şişkin yüzlü ablak.

dordonğ= dordok.

dordoy- kabarık, şişkin, şişman olmak; dordoyğon, kalınğ ootu: kaba, kalın çuha; oozu dordoyup şişip kalıptır: dudakları pek fazla şişmiştir.

dos, f. dost; dos bol-: dost olmak.

dosçuluk, dostluk duyguları; dostluk münasebetleri; ahbaplık.

doske, r. tahta (sınıftaki); kızıl doske: kırmızı tahta; kara doske: kara tahta.

dosondo, I. dost; yakın ahbap; dosondonun canı bir kudandanın malı bir ats. ahbapların canı bir gönüllerin malı bir.

dosondo, II. dostlaşmak.

dost= dos.

dostoş-, dostlaşmak; ahbap olmak.

dostu= dos; dostusu: onun dostu.

dostuk, dostluk.

dotatsiya, r. hibe, dotation.

doybu, paytak; doybu oyno-paytak oynamak.

doyur, dediği dedik olan kimse; inatçı.

doyurduk, direngenlik; inat.

dozok= tozok.

dozoktol-= tozoktol-

dozor, r. devriye, uç.

döbö, tepe; ak döbö: tabaktaki ufak doğranmış olan etin üzerine konulan yağ parçası.

döböçük, küçük tepe, tepecik.

döböl= töböl.

döbölü-, yığın, küme şeklinde toplamak; yığmak; bir nesneyi tepe şeklini alırcasına dökmek; bir şeyi çok ve bol vermek yahut ikram etmek.

döbölön-, mut. döbölö-den.

döböö= döbö.

döböt, büyümüş erkek köpek; erkek kurt.

dödöy, budala; beceriksiz, sünepe.

dödöylük, budalalık; becereksizlik.

dögdür I, tepecik.

dögdür II, kon.= doktor.

dögöçü (destan’da) bir bitkinin adıdır.

dögürsü-, kibirlenmek; caka satmak; gururlanmak; farfaralık etmek, övünmek.

dögürsüü, farfaralık; gururlanma; caka satma.

dömör, bataklıkta kararmış tümsek.

dömpögöy, kalkık; hafifçe çıkık duran.

dömpöy- hafifçe kalkık durmak (tümsek şeklinde):

dömpöyt-, et. dömpöy-den.

dömpöytüü, işs. döüpöy-den.

dönğ, tepe; yüksek yer.

dönğgöç= dönköç.

dönğgölö, (tekerlek gibi) yuvarlanmak.

dönğgölök, tekerlek.

dönğgölön= dönğgölö-.

dönğgölöt-, (tekerlek gibi) yuvarlatmak.

dönğgölötüü, işs. dönğgölöt-’ten.

dönğgül, dönğgür, tepecik, tümsek.

dönğköç, kütük; balta kötör güçö, dönğköç dem alat ats.: baltayı kaldırıncaya kadar kütük dinlenir.

dönğkölök= döngkölök.

döö I, f. dev; son derece iri insan; döö şaalar bk. şaalar.

döö II, işs. de-den.

döödürö-, dırlanmak (can sıkacak bir tarzda bir tarzda ve durmadan konuşan kimse hakkında).

döödüröt-, et. döödürö-den.

döökör, cesûr; atılgan; döökör bakşı bk. baskı.

döökürsü-= dögürsü-.

döölöt, a. 1. servet; devlet; çıkan menet, kirgen döölöt ats. her çıkan şey (ki ondan mahrum oluyorsun) azaptır; her giren, gelen şey- devletir; döölöt küt-: zengin olmak; 2. devlet; ulu döölöt şovinizmi: büyük devlet şovenliği.

döölöttüü, zengin.

döölük, döö I’den mücerret isim.

döömöt, a. nöbet; sıra; döömöt kütöt: sıra bekliyor; al döömöt kütüp kalıptır: caka sattı, kuruldu.

döömötçü, nöbetçi.

dööperes= dööpörös.

dööpörös, f. saf; bön (saflığı yüzünden hakikatı söyleyim derken gaf yapan).

döörö- saçmalanmak; sayıklamak.

döörök, 1. geveze; boş boğaz; 2. gevezelik.

döörüt-, et. döörü-den.

döörüü, işs. döörü-’den.

dööt, a. hokka, divit; dööt-kalem: hokka ve kalem.

döötü I= dööt.

dööt II, es. (zanaatlar hâmisi sayılan Davut has isminden alınmıştır) zanaat sahibine verilen ücret; döötünün coluna emne alıp kelesinğ:iş hakkı olarak ne getireceksin! (esnafın müşterisine nezaketle sorduğu sual).

döp, dö ile başlayan sözlere takviye için katılır; döp-dönğkölök: yüs-yuvarlak.

dördögöy= dördök; erdi dördögöy: kalın dudaklı.

dördök, kabarık; kalın (dudak hakkında).

dördöy-, kabarmak; şişmek.

dörö, f. kamçı, kırbaç (cezalandırmak için).

döröölö-, kamçı ile cezalandırmak.

döröölöt-, et. döröölö-den.

döşü, örs.

drama, r. ed. dram.

dramaturg, r. dram yazan.

duba, a. 1. dua; dubası konboy kaldı: duası kabul edilmeden kaldı, dubay salam: mektup; 2. kese; keseye dikilen dua: muska.

dubakan, a-f. es. sahta tabip; üfürükçü.

dubal, f. duvar; çit.

dubala-, 1. dua ile tazarru etmek, yakarmak; 2. dua okuyup üfürmek (diyelim, deva olmak üzere, suyu üfürmek).

dubalat- et. dubala-dan.

dubaluu, dualı.

duban, tar. kaza; sancak; bölge (inkılâptan önceki ıslahattır);karakol dubanı: 1) karakol kazası; 2) karakol kazasının kırgız ahalisi; bir duban erge danğkı çıkkan: ünü bütün bir kazaya yayılmış.

dubana, f. 1. divane; meczup; kaçık; deli; menğ dubana: banğ otu: Hyosciamus niger; bengilik otu; 2. dilençi.

dubay, bk. duba.

dublikat, r.suret; ikinci nüsha, düplikata.

dubulda-= dulda.

dubur, dabır sözünün tekidir.

ducna, r. kon. düzine; cartı ducna piyba: yarım düzine bira.

ducurke= tucurke.

duçar= duuçar.

duduk; dilsiz; dülöy-duduk bk. dülöy.

duğa= duba.

duğduy- (iriyarı adam hakkında) somurtmak, surat asmak; duğduyup unçukpay olturdu: o (iriyarı adam) suratını asarak konuşmadan oturdu.

duh, r. ruh; duh kötör-: maneviyatını yükseltmek, neşelendirmek.

duhoboy, r. duhovoy orkestr: üflemek suretiyle çalınan aletlerden teşekkül eden orkestra.

duka, deke sözünün tekidir.

dukaba, f. kadife.

dulay, 1. keçeden yahut koyun derisinden yapılmış olan kış ayakkabısı; 2. alıcı kuşun ayaklarında kösteklerin yaptığı şiş.

duldak, daldak sözünün tekidir.

duluguy, geniş yüzlü (suratlı) ve muzlim çehreli ablak ve suratsız.

duluy-, 1. (başlıca, geniş suratlı kimse hakkında) somurtmak; surat asmak; unçuk pay ğana duyulup oltura berüçü: o, adeti olduğu üzere, somurtarak oturuyor ve susuyordu; 2. direnmek, inat etmek.

dum: em-dum: her nevi tedavi usulleri ve muhtelif emler, ilaçlar.

duma, r. tar. meclis; memelekettik duma: devlet duması (eski Rus parlementosu).

dumana= dubana; dumananın asasınday silkilde: divanenin asası gibi silkinmek; keçi kuyruğu gibi titremek.

dumba, r. 1. tabure: arkası ve dayangaçları bulunmayan yüksek iskemle; 2. araziyi ayıran sınarlara dikilen alâmet.

dumabala-, sarmak.

dumbalan-, sarılmak; dumbalanıp cat-: başından örtünerek yatmak.

dumbaloo, işs. dumbala-dan; köz dumbaloo; göz boyamak; igfal, aldatma.

dumbul, sarı asma kuşu.

dumuk-, havasızlıktan, nefes darlığından muzdarip olmak; iç sıkılmak.

dumuktur-, boğmak; abadumukturup turat: hava sıkıntılıdır.

dunğ, danğ sözününün tekidir.

dunğçu, çin. dilmaç, tercüman.

dunğda-, bir işi gizlice, sezdirmeden yapmak; arı-beri dunğdap ele cok kıldı: gizlice hepsini harcadı.

dunğğan: ala dunğğan yahut dunğğa: küçük saksağan (bazı dağ florcinleri de böyle tesmiye edilir).

duruçma, r. kon. «drujina» : milis, asker, müfreze, muhafız takımı.

durus, f. dürüst, doğru; münasip; işe yarayan; kaideye uygun olan.

durusta-, düzeltmek; tashih etmek; yoluna koymak; durustap: gereği gibi, iyice.

durustal-, mut. durusta-dan.

durustoo, yoklama; düzletme.

durustuk, doğruluk, dürüstlük.

duşar= duuçar.

duşman, f. düşman; el düşmanı: halk düşmanı.

duşmançılık= duşmandık.

duşmandaş-, düşmanlık etmek.

duşmandık, düşmanlık; husumet.

duu, gürültü; patırtı; şamata; duu dep: gürültü ile gürültülüce; el duu külüp ciberdi: halk kahkahayı koyuverdi; kalınğ duu: şiddetli gümbürtü; uu-duu; şiddetli gürültü; gürültüyle karışık intizamsızlık.

duuçar, f. karşılaşan; rast gelen; çarpan; balağa duçar bol-: belâya duçar olmak, çatmak; okko duuçar bol-: kurşuna rastlamak.

duula-, 1. gürültü yapmak; uğuldamak; 2. mec. meşhur olmak; 3. çok mebzul olmak.

duulan-, gürültü etmek; uğuldamak.

duulda-, patırtı yapmak; uğuldamak; yaygarayı basmak; çok canlı konuşmak; ot duuldap küydü: ateş büyük alevle yandı; duuldap mas boluştu: adam akıllı sarhoş oldular.

duuldaş-, müş. duulda –dan.

duuldat-, et. duulda-dan; Sotsialistik meldeşti duuldatalı! ; susyalist yarışı daha geniş inkişaf ettirelim! ; kalemperdi aşka salıp içkende oozdu duuldatat: yemeğe kırmızı biber konup yenirse, ağzı fena surette yakıyor.

duutar, f. dutar (bir musiki aleti).

duvay= dubay (bk. duba).

dübür= dabır.

dübürö-, ayak patırdısı, araba gürültüsü çıkmak.

dübüröt-, ayak patırtısı, gürültü takırtı çıkarmak.

dübürt-= dabırt-; attınğ dübürtü: atın ayak patırtısı.

dücürnay, r. «dejurnıy» : nöbetçi.

düğdünğdö-, kuvvetli ve gayretli olmak; yorulmak bilmemek.

dügdüy-, çıkık ve kocaman görünüşte bulunmak; kanburlaşıp durmak (diyelim, atın sağlam boynu hakkında); moynu düğdüygön at: sağlam ve pek boyunlu at; dügdüygön cigit: sağlam delikanlı; dügdüygön kalınğ kol: hesapsız asker.

dükön, a. dükân; magaza; anğgeme dükön sal-: sohbet etmek; lâf atmak, çene çalmak.

dükönçü, dükkâncı.

dükönçülük, dükkâncı işi yahut mevkii.

dükört, f. bıyık ve tırnak kesmek için kullanılan küçük makas.

düküldö-, 1. çarpmak (korkudan kalp hakkında); cürögün dülüldöp turat: kalbim şiddetli çarpıyor; ben pek korkuyorum; 2. emreder gibi bir eda ile konuşmak.

düküldöt-, et. düküldö-den.

düküy-, 1. kabarmak; şişmek; çıkık durmak (tümsek hakkında); 2. sık ve karanlık olmak (bulut, orman, bahçe hakkında); dükügön bak: ağaçları sık bahçe; düküygön ak bulut: koyu bulut.

düküyt-, et. düküy-den.

düküyüü, işs. düküy-den.

dülöy, 1. sağır; dülöy-dudak: sağır-dilsiz; dülüygö salam bersenğ, «atandınğ başı» deyt ats.: sağıra selâm verirsen, o seni sövmeye başlar; eti dülöy: kalın derili (ağrıya hessâs olmıyan); 2. kulak kiri; 3. güya hayvanların yüreğinde peyda olan küçük artık etler (lâymi zaidler (bu gibi etlerin bulunmaması bir koşu atı için iyi nişane imiş); tuyagında tura cok, cürögöndö dülöy cok folk.: tırnağında kemik yok (bk. tura 1), yüreğinde artık et yok; 4. alay-dülöy 1) tipi; 2) karışıklık; alt-üst olan durum; alay-dülöy boroşo soktu: tipi çevrinti yaptı; alay-dülöy boroon bolup turat: şiddetli tipi, kasırga vardır; 5. cer dülöy (yahut sadece dülöy): kurt mantarı (içi tozla donmul olan bir nevi mantar).

düm I, f. kuyruk; mıltıktın dümü: tüfek dipçiği.

düm II, korkunç; azametli görünüş (manzara); azamet; dümünön ele adam korkut: yalnız görünüşü bile insanı korkutuyor.

dümbö, f. harbi ucu.

dümbölö-, silahı doldurmak.

dümbül, f. olmamış (meyvalar ve taneler hakkında).

dümbürçök, kon. makpuz; makpuzun koçanı.

dümök, göz dağı; tehdit; felâket; dagdagalı durum; ağa bir dümök körsötöyün (yahut salayın): ben onu bir parça korkutayım: ben ona göstereyim! ; Talastağı çonğ dümök kan Manaska kaçılba folk.: beni Talas’taki korkunç Manas’ın yanına sürme, koğma! ; dümögön tarttım: onun yüzünden çektim (zahmete katlandım).

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin