A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3


ele- II, (karş. e III) olmak manasına gelen yardımcı fiildir; saitle biten sözden sonra ele I (bk.) de olan hali burada da görürüz



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə34/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   90

ele- II, (karş. e III) olmak manasına gelen yardımcı fiildir; saitle biten sözden sonra ele I (bk.) de olan hali burada da görürüz; kıştınğ künü ele: kış idi; kışın olmuştu; tün ele: gece idi; özünğ kayda turgan elenğ?: (o zaman) sen kendin nerede yaşıyordun? ; al kezde men çaş elem: o sırada ben gençtim; murun da bilet elem: evelce de biliyordum; biz kim elek, kim bolduk!: biz kim idik, şimdi kim olduk! r-li, s-li gerundif ile birlikte conjonetif ekil yapar: berer belenğ (bi + elenğ) yahut beret belenğ: verir mi idin? ; uşunday bolor belem- yahut uşunday bolot belem?: böyle olur mu idim? ; eç bir manisi bolbos ele: (bunda) hiçbir mana olmazdı; ğay-lı fiille birlikte dilek ifade ettiği gibi, fiil menfi şekilde olduğu zaman korku-şüphe ifade eder: kelgey ele: gelse idi, iyi olacaktı; bugün boroon bolboğoy ele: korkarım ki bugün bora olmasın.

ele- III, 1. elemek (kalburla, elekle); 2. çikit (bk.) oyunu sırasında küçük değneği büyük değnekle vurup defetmek.

ele- IV, farkına varmak; dikkat etmek; tepkimek (aksülâmelde bulunmak); elebeptir: hiç aldırmadı.

eleçek, f. evli kadının sarığı; tokol eleçek: aynı sarıktır, ancak bu, daha alçak olur; kaz eleçek: kocaman hacimdeki sarık; kiymeleçek (kiyme + eleçek): Kazah kadınlarının başına giydikleri şey.

elek I, elek: kıldan yapılan elek; cez elek yahut torko elek: tel elek; süzgü elek: süzgeç; çıpka elek bk. çıpka; etegi elek, cenği celek: yırtık pırtık giyim hakkında; harf.: eteği elek, kolları bayraktır, eteği elek, cenği celek bolup iştedi: durmadan-dinlenmeden ve büyük şevkle çalıştı.

elek II, «şimdilik henüz…» manasına gelen ve fiile menfi mana veren bir ektir; yalnız esas fiilin hal zaman gerundifi ile birlikte kullanılır: kelelek (kele + elek): henüz gelmedi; körölökmün (körö + elek + min): daha görmedim; çay içeleğinde keldim: ben onun henüz çay içmediği anda geldim; caan caaleginde (caay eleginde) barınğar: henüz yağmur yağmamışken gidiniz; Lenindinğ carıya kılına elek katı: Leninin henüz neşredilmemiş olan mektubu; karıy elek: o daha kocamamış; körö elekter: henüz görmemiş olanlar; bk. ele.

elekten-, ufak pürüzlerele örtülmek; köl üstü elektendi: gülün yüzü ufak pürüzlerle örtüldü; köz aldı ımırcımır bolup elektene tüştü: göz önü kararır gibi oldu.

elektr, elektir, r. elektrik; elektriğe ait.

elektrleş-, elektiriklenmek: memlekette elektrik tesisatı yayılmak.

elektrleştirüü, elektrikleştirme: memlekette elektrik tesisatını yayma.

elektron, r. elektiron.

element, r. eleman: unsur; cat element sis. yabancı unsur.

elementardık, iptidaî ilkel, basit.

elen-, elekten geçirilmek, elenmek.

elenğ, dikkat; köp elenğ da kıybayt: ayrıca dikkat etmiyor; ona vız gelir; ehemmiyet vermiyor; elenğ-elenğ et- yahut elenğ-bulanğ et-: korka korka etrafa, bakınmak elenğ-elenğ etip, kılçaktap art cağın karayt: kuşkulanarak arkasına bakınıyor.

elenğde-, bakınmak; başını süratla çevirerek, korkarak,bakınmak; telâş etmek; kulağı korkkon koyondun kulağınday lenğdey tüşkön: kulakları korkmuş tavşanın kulakları gibi kımıldadı.

elenğdeş, müş. elenğde-den.

elenğdet, et. elenğde-den; at kulağın elenğdetet, bir deme körüp turat ko: at kulaklarını kımıldatıyor: bir şey görüyor, galiba.

elep: elep-celep bol-: heyecan içinde bulunmak, sabırsızlıkla beklemek; cürögü elep-celep bolup alıp uçup toktolbodu: kalbi endişe ile çarptı ve o, sükûnet bulamadı.

eles, silüet; vazıh olmayan çizgiler; hayalet; timsal (image); eles-bulas közümö körünö tüştü: bana bir lahza için hayalmeyal gözüktü; eles-bulas bilem: hayalmeyal hatırlıyorum; elesi çok elder: çok uzaklarda bulunan halklar; kağeles (kak + eles) yazıfça (insan hakkında).

eletse-, hayalmeyal görünmek; tahayyül edilmek; közünğö elestey kalat: gözünün önüne geliyor (hatırlanıyor); tün içinde attın elesteginen kişinin kele catkanın bilgen: karanlıkta atın silüetinden bir adamın gelmekte olduğunun farkına varıyordu.

elestel-, mut. eletse-den.

elestet-, et. eletse-den; köz aldıma elestettin: hayalmeyal göz önüme getirdim: köz adlına kelecek künün elestetti: geleceğini göz önüne getirdi; al kündördü tüşümdöy elesteten: o günleri bir rûya gibi hatırlıyorum.

elestetüü, işs. elestet-ten.

elestöö, işs. eletse-den.

elet I, (karş. Moğol. ölöt): göçebe ahali (oturak ahaliye karşı konuluyor); eleten kelgen: ucra meleketten gelmiş.

elet II, hayvanlara tevci edilen sövme sözüdür (=ölöt); kayda kurgur ketti elem elet!: nerede battı bu geberesi!

elet- III, 1. elekten geçirtmek: eletmek; 2. (hastalanmış eti, sarkıtıp tutarak) ufak doğramak.

eletçi, step, bozkır adamı.

elettik, kır adamına, göçebeye taalluk eden her şey; «sahraîlik»; taşralık.

elevator, r. silo.

elge-= ele-III.

elgek= elek I.

eli, parmak genişliği (uzunluk ölçüsü); eki eli: iki parmak genişliği; anın kiri bir eli: üzerindeki kir bir parmak kalınlığındadır; kazısı üç eli çığıttır: (tabakanın kalınlığı hakkında) karın yağı üç parmak kalınlığındaymış.

elik, karaca: Capreolus; öödökaçkan elik murundanğan: ucu yukarıya doğru kalkık duran burunlu.

elikme, hırs.

elikte-, maskaralık yapmak (başlıca dudaklar ile); yüzü ekşitmak, buruşturmak; birisini kızdırmak maksadı ile taklidini yapmak.

eliktet-, et. elikte-den.

eliktöö, birini takipm etme; taklit eyleme, birini kızdırmak için yüzünden buruşukluklar uyapmak.

elir, 1. kuvvet, enerji toplamak; 2. şiddetli temayüle malik olmak; 3. heyecana gelmek; taşkınlık etmek: kudurmak; cin tiygendey elirip: cin çarpmış gibi kudurarak 4. somnambulisme (uykuda dolaşma) hastalığından muztarip olmak; daha ör. bk. elirme.

elirme, somnambulisme; elirmesi bar, tün içinde elirip ketet: somnambulisme’den muztariptir, geceleyin uykuda dolaşıyor.

elirmelüü, somnambulisme’le mushap: lunatique: uykuda dolaşan.

elirt-, et. elir-den.

elkim= elkin 1.

elkin I, tek; eşi olmayan; bakiye kalan; sen elkinsin (çocuk oyunları): sen ebesin, senin tekin yoktur; elkin tooğa men çıksam, el karaanı körün böyt folk.: tek başına duran dağa çıkarsam, -insan hayaleti bile görünmez.

elkin II, kuşkurtulmuş; heyecana tutulmuş.

elkindik, yalnızlık.

elöö, işs. ele-III-’ten.

elöölü, göze çarpan; gözüken; dikkati çeken; dikkate değer.

elöörü-, büyük i,lgi göstermek; aşırı temayül göstermek.

elöösüz, 1. sezilmeksizin; kün battı, elöösüz tün cattı: güneş battı; sezinmeden gece bastı; 2. dikkatsizce; kayıtsızca; ehemmiyet vermeksizin; elöösüz ötüp kettim: ehemmiyet vermeden dikkat etmeksizin geçip gittim; 3. bakımsız.

elöösüzdük, dikkatsizlik; kayıtsızlık; kayıtsız muamele.

elpek, 1. hamarat çevik; atik; elpek cigit: çevik, atik delikanlı; atınan elpek tüşüp: atından çeviklikle inerek; 2. itaatli: söz dinliyen, lutufkâr, hatır şinas; mülâyim.

elpektik, 1. hamaratlık; 2. hizmete amade olmaklık; mülâyimlik.

elpenğde-, hizmet etmek maksadı ile telâş etmek.

elpeşte-= alpeşte-.

eltey-: elteyip kara: tahassürle bakmak (uzaklaşanın arkasından).

eltelenğde-= eltenğde-.

eltenğde-, başını döndürerek, korka korka bakınmak; elep-celep bolup eltenğdedi: korka-korka başını döndürdü.

eltenğdet-, et. eltenğde-den.

elüü, elli.

em I, 1. es. üfürükçü ileçları; 2. (hastalığa karşı) aşı.

em II= emi.

em- III, emmek (emziği, memeyi); kısır emdi bk. kısır.

emçek, meme (kadın memesi); emçek bala: meme emen çocuk. emçekten çığarmak (çocuğu) memeden ayırmak; emçekten çıkan bala: memeden ayrılmış çocuk;bala ıylabay emçek kana! ats.: ağlamayan çocuğa mama vermezler: (harf. : çocuk ağlamazsa meme nerede?); beemçek’ (bee + emçek) 1) kökü dereni yabani bir bitki; 2) yabani ağaç çileği.

emçekteş, süt kardeşler.

emçi, 1. tabip; emçi - domçu tabip; 2. çocukları tedavi eden üfürükçü kadın.

emçil, sahte tababete mütemayil.

emde-. 1. es. üfürükçü ilaçlarıyla tedavi etmek; emdep - domdop her nevi üfürüklerle, afsunlarla tedavi ederek; 2. (hastalığa karşı) aşı yapmak.

emtel-, mut. emde - den.

emdet-, et. emde - den.

emdetiş-, miş. emdet - ten.

emdi ı= emi; emdigeçe yahut emdige: şimdiye kadar; bu ana değin.

emdi ıı: kısır emdi bk. kısır.

emdigi, ı. şimdiki; 2. ilerideki; gelecekteki; emdigi cılı: gelecek sene.

emdöö, ı. es. üfürükçü ilaçlarıyla tedavi etme; 2. (hastalığa karşı) aşı.

eme ı (rad.), kocakarı.

eme ıı = neme; bir eme: bir nesne; bir şey.emegende (e ıı + me + gen + de ) = emey; kiçine emegende. çonğ turabı?- : elbette küçük, yoksa büyük mü olacak?

emen ı, meşe.

emen ıı = emes (fakat yalnız 1 - nci şahıs için) alğan emen: almış değilim.

emerek,- ev eşyası.

emes. ( e ıı + me + s ) değil (isimlerin nefyi için kullanı1ır); al emes: o değil; çakşı emes; iyi değil; toğuz cıldan kem emes: dokuz seneden eksik değil; emes bolso kerek: öyle değil olsa gerektir; ceke ğana bul emes: yalnız bu değil; kişi emes kişi söz emes sözdü süylöyt ats. : adam olmamış adam uygunsuz söz söyler.

emese, (e ıı + me + se) eğer öyle ise; o takdirde; meğer öyle imiş; aksi takdirde.

emestik, emes - ten mücerret isimdir; tenğ emestik: denk değillik, müsavisizlik.

emey (e ıı + me + y): eğer değilse; sen emey, kim ele? : sen değilsen, kim olacak? (muhakkak sen); meniki emey kimidiki? : benimki değil de, kimin ki olacak? (asıl benimkidir).

emgek, 1. imik. bıngıldak; (yeni doğan çocukların kafasının yumuşak olan yeri); 2. emek; koşumça emgek: ulama emek; mildettüü emgek: iş mükellefiyeti; emgek singen: emektar; emgek singen artist: yahut emgek sinğirgen artist:

emekli artist.



emgekçi emekçi; çalışan.

emekçil, emeksever; çalışkan.

emgekte-, emeklemek (çocucuk hakkında); dört ayak yürümek; bala emgektep kaldı: çocuk emeklemeye başladı (muayyen bir yaşa geldi); emgektegen çaşım bar: küçük çocuklarım var.

emgekten-, emek sarf etmek; çalışmak; zahmete katlanmak.

emgekteş- emekdaş; iş ortağı. emgekteştik, emekdaşlık.

emgektüü, çok mahrumiyetlere katlanan.

emgi = emki; emgiçe yahut emgiçekti 1) şimdiye kadar; bu zamana değin 2) şimdi artık.; emgiçekti okumuştuu azamat bolor ele: şimdi o artık okumuş bir delikanlı olurdu.

emgiçe, emgiçekti. bk. emgi.

emi 1. şimdi; şu zamanda; emgiçeşimdiye kadar; bu zanıana değin; 2. ondan sonra; emi dağı emine kerek? : şimdi daha ne lazım?

emigrant, r. siyasi mülteci.

emidratsiya, r. siyasi mülteciler zümresi.

emiki, bk. emki.

emin erkin sözünün tekidir; emin - erkin caşa- : bolluk ve rahat içinde yaşamak.

emine, emne, ne?; emine deyt? : ne diyor?; emine üçün? : niçin?; neden?; emine sebepten? : ne sebep- ten?; emine üçün dür : nedense; bul eminesi? bu neden böyle!; daha ne uydurdu?; işinğ emine? sana ne?; eminesi bolso da : ne olursa - olsun; anda emineler cok!: orada neler - neler yok!

eminelikten, neden; niçin; ne seh2p- ten.

emiş = imiş; emiş emiş söz köböy dü: her türlü laflar, lakırdılar yayıldı, çoğaldı; kelet dep emişten uzun kulaktan uğam : ,duyduğum lakırdılara ve yayıntılara bakılırsa, o gelmelidir; kulalı degen kuş emiş. tomoloğop almak kıyın iş emiş (tekerleme) : çaylak yırtıcı kuş imiş, ona kalpak giydirmek güç imiş.

emiz-, çocuğu meme ile, beslemek emzirmek.

emizdik, emzik.

ersizdir-, emdirmek.

emizgi = emizdik.

emiziş, emizüü, işs. emiz - den.

emki, yahut emiki, 1. şimdiki; 2. ilerdeki; sonradan gelen ayağa em ki sanda: sonu gelecek nüshada.

emne, bk. emine.

emnelikten = eminelikten..

emotsiya, r. heyecan; emotion.

emprizm, r. empirisme (bir felsefi sistem).

emşey-, dişsiz görünüşte bulunmak (dişler döküklükten sonra altçene öne doğru çıkık durduğundan); emşeyden kempir: dişsiz kocakarı; pepeleyen kocakarı,

emşiy - = emşey-,

emşing ağlamasa sızlanma;

emşinğ – enşing et – ağlamsamak sız1anmak,

emşinğde-, ağlamsamak; sızlanmak; şimdi ağlayacak gibi durmak (başlıca, kocakarılar hakkında).

emtikan, a. es. imtihan.

en ı, genişlik: en; eni bir metr: eni bir metredir; oozunun eni menen koyo berip tildedi : gözünü yumdu; ağzını açtı adamakıllı sövüp - saydı; eni - ceni cok : ölçüsüz ; ölçülmez; kocaman.

en ıı, (hayvanların) kulaklarına yapılan damga, ini; bakan en yahut solok en kulağın ucunda uzunca yarık şeklinde yapıla damga, ini; oyuk en : im çeşitlerinden birinin adıdır.

en ııı, sıraca.

en ıv, (başlıca, ufak hayvanlarda) hayalar, yumurtalar.

ençi, mirastan hisse; hakkedilen, verilmesi lazım olan pay, hisse; tört ençi kıldı : dört kısma ayırdı, böldü; ençisin berüü kerek : 1) hissesini vermeli; 2) hakkatdiğini vermeli; onu tedip etmeli; cer ökü möt ençisine ötkön : toprak hük» met mülküne geçmiş; cer ençi malikane.

ençikte-, herkesin istihkakını vermek üzere, hisselere bölmek.

ençile -, birisinin hissesini ayırmak; birine tahsis eylemek, ithaf etmek; birinci mayga ençilep bir mayısa ithaf ederek.

ençileş, varis; mirastan başkaları ile müsavi hisse alan.

ençilet-, et. ençile - den.

ençilüü, 1. hissedar; 2. ençilüü at gram.: has isim.

ende-, (kumaşı giyimi) karışıklarını düzeltmek için çekmek; ak cooluğum endedim folk. : beyaz başörtümü düzelttim.

endekey serbestçe; sıkıntısızça; düşüncesizce kaygısızca; een talaa, erkin too arasında endekey cürö bergen : geniş sahrada, serbest dağlarda serbestçe dolaşıyordu.

endeş ı başkalarile aynı ime (damgaya) malik olan (hayvan hakkında); endeş koy : aynı ıme malik olan koyunlar.

endeş - ıı, müş ende - den.

endeştir - , birkaç tane kumaş parçasını biri - biri üzerine enleri denk olacak tarzda koymak; kumaşların enlerini karşılaştırmak.

endeştirüü, işs. endeştir - den.

endey: endeyinen ıdırap ketiptir (giyim) dikiş yerlerinden sökülmüş; endeyinen ketti : (mes. öksüz hakkında) bakımsız, hamisiz kaldı; endey köynök alıp keldim: elbise için bir kumaş parçası getirdim; endey etek : yukarıdan aşağıya kadar yırtmaçlı (entari gömlek hakkında); endey ayant : geniş, vasi meydan.

endi =. emi.

endik, allık kadınların yanaklarına sürdükleri al düzgün; endik - upa: allık ve ak düzgün; kosmatik ilaçların topu; eri süybös.. katınğa endik - upa ne payda? ats. : kocası sevmeyen kadına allık - aldıktan ne fayda?

endire - 1. gevşemek, hoş bir rehavet duymak; hafif tertip ve hoş bir sarhoşluk durumunda bulunmak; çakır keyif olmak; kımız içip alıp, endirep kaldı : kımız içerek, çakır keyif oldu; 2. şaşırmak; şaşalamak; emine kıların. özün kayda koyorun bilbey, endireyt : afalladı ve kendini nereye koyacağını (nereye gideceğini) bilmedi.

endiret -. ct endire - den.

endöölö - (çift olan veya takım halinde eşya hakk.) ayırılmak; şuraya - buraya dağılmak

endöölöt -, et. endöö1öden.

endüü., enli, geniş.

endülüülük, enlilik; genişlik.

ene, 1. ana, anne; tuuğan ene : öz anne; tutulğan ene yahut tutunğan ene : anne yerine olan; tuubasa da, tutunan enem : öz annem değilse de, o benim annemdir (ben onu anne biliyorum); tuuğan enenğ men edim, tutdnğan enenğ akkanış folk. : öz annen ben idim, anne yerine tuttuğun kadın ise, akkarnş’tır; körğön ene bk. kör ııı 1; kötörgön ene bk. kötör – 1; çonğ ene : (baba tarafıdan) büyük anne. baba - anne; enemdi alayın! : (bir yemin etme tabiridir) : annemle evleneyim!; lanet o1ayım 2. çikit (bk.) oynarken kullanılan değnek.

eneçi, annesile yahut övey annesile cinsi münasebette olan.

encke. annecik.

eneleş, kardeş : karındaş.

enelik, analık

enelüü analı, anası bulunan; enelüü cetim : annesi olan öksüz.

enesin- analık taslamak; enesinip söz aytsam folk. : anne gibi söz söylersem.

enğ ı, pek; en; eıığ cakşı: en iyi: enğ murunku: en eski; çoktanki; enğ ele kıyın: en güç; enğ ele caman : çok fena; en berbat; enğ bolbogondo: hiç olmazsa; enğ ele akımak; en ahmak; enğ kur degende : yahut enğ cok degende: yahut hiç olmazsa, en azı, en fenası düşünülürse dahi.

enğ ıı: enğ-zenğ yahut enğ senğ yarı baygın bir durum; eng - zenğ bolup tura albay, kayda oturup kaldı: başı döndü. kalkamadı ve tekrar oturdu.

enğ - ııı, eğilerek, yere dokunmak (atlı ve bazı yırtıcı kuşlar hakkın da); enğip al -: yerden bir şeyi elle kapmak (atlı hakkında); pençesile kapmak (yırtıcı kuş hakkında).

enğçeger, kamburu çıkmış olan; kamburlaşmış olan.

enğçegey = ençeger.

enğçer = enğçeger; boyu alaça, bel ençer (rad., v) kısa. boylu ve kamburu çıkık.

enğdir-, et. enğ - ııı’ ten ; tıyın enğdir -: bir yarış tertip etmektir, ki bu yarışta atlı eğilerek elile yerde yatan parayı alacaktır.

enğdirüü - , iss. enğdir - den.

enğge: enğge - denğge: çabucak; enğğe - denğge celet deyt, ombu - dombu celet deyit (rad., v): kah ağır, kah hızlı rahvan gidiyor.

enğgeçey, (kars. enğçegey) yılankavi; iğri; enğgeçey boyluu kenğ arık (rad., v): yıankavi, geniş kanal.

enğgezer: enğgezerdey: kocaman; büyük.

enğgi: enğgi - denğgi (rad. v) = eğge - denğge (bk. enğge).

enğgire, - acı - acı ağlamak: bağırmak; hıçkırmak,

enğgiret—, et. enğgire den.

enğil -, eğilmek; enğilip eşik açtı folk.: eğilerek kapı açtı; enğilip kara aşağı bakmak; eğilerek bakmak.

enğilçek, yosun cinsiden bir nebattır (lichecıes), ki taşlar üzerinde biter ve boya imaline yarar.

enğiliş iss. enğil - den.

engilt = enğgeyt -.

enğirekey, 1. burun kanatları kabarık olan adam; mec. : hiddetli; gaddar.

enğirenğde-, 1. burun kanatlarını kabartmak; 2. mec.; hiddetle bir şeyin üzerine atılmak; ateş püskürmek, taşkınlık etmek; enğirenğdep kuban -: aşırı derecede sevinmek.

enğirenğdet -, et. enirenğde - den; mununğdu enğirenğdetpey alip ketçi!: şunu yakala da götür ki gürültü - patırdı yapmasın!

enğirey - ı. burun kanatları kabarık olan insan şeklinde olmak; 2. mec. horozlanmak.

enğireyt -, et. enğirey - den.

enğiş ı, 1. yokuş, iniş (dağ eteği); dalısı enğiş: omuzu basık, kamburlaşmış; 2. atlıların yarışıdır, ki bu yarışa iştirak edenler at üzerinde biri - birini çekerler ve eyer üzerinden düşürmeye çalışırlar; 3. dört nala koşan at üzerinden yerde yatan parayı elle almaktan ibaret olan bir nevi yiğitlik.

enğiş -, ıı (atlılar hakkında) birbirini at üzerinde çekmek ve eyer. den düşürmeye çalışmak.

enğişte -, 1. dağ yamacı boyunca inmek; 2. mail hat boyunca aşağıya doğru inmek (kuş hakkında).

enğiştöö işs. enğişte - den.

enğişüü, işs. enğiş - den.

enğke dağ koyununun aşığı (bk. çükö): enğke atkanday bolot: «enğke atmış gibi oiuyor» :insana büyük bir zevk veriyor; enğkesin kesti: bütün imkanlarından mahrum etti, onu tam dermansız, bitap bir hale düşürdü; akça izdep cürüp tabalbay, enğken kesildi: boşuna para aramakla ellerim büğrümde kaldı.

enğkey -, bükülmek; eğilmek; üç cığactan bek da, kan da enğkeyip ötöt (bilmece): üç değnek arasından bey de han da eğilerek geçer (bosoğo tayak - keçe evin süvesi.)

enğkey -, eğmek; meylettirmek.

enğkilde -, acele ederek koşmak.

enğküü, iniş meyil; yamaç.

enğrekey = engirekey.

enğse l kuvvet; derman; hayat enerjisi; enğsesi kesildi : dermanı kesildi; maneviyatı kırıldı; ebin tapkan eki içet, enğsesi katkan bir içet ats.: kolayım bulan iki defa yer, beceriksiz ise - yalnız bir de- ta

enğse ıı (rad.) 1. yarı, yarım; 2. kapının üst süvesi.

enğse -, ııı şiddetle arzu etmek; kımızdı enğsedim: kımızı özledim.

enğsen -. (manaca) = enğse ııı.

enğset -, şiddetli arzu uyadırmak: hoş bir şeyi hatırlatmak ve onu daha bir kere tatmak arzusu uyandırmak.

enğsetüü, işs. enğset - ten.

enğsöö, 1. şiddetli arzu; 2. iştah.

enğşer -, eksiltmek; ziyana uğratmak; it etegimdi enğşerip saldı: köpek eteğimin bir parçasını çekip kopardı.

enğşeril -, mut. enğşer - den; üydün bir cağı enğşerilip kaldı: evin bir yanı yıkıldı; üydünğ içi enğşerlip kaldı: (eşyasının önemli bir kısmı çıkarıldıktan sonra) evin içi boş kaldı; kün keç beşimge enğşerildi : güneş ikindiye doğru meyletti; tolkundar carğa kagılıp, kayta enğşerildi: dalgalar dik kıyıya çarparak geri çekildi.

enğşerilt -, et. enğşeril - den; kabağın enğşeriltti: gözkapaklarını indirdi; somurttu.

enğşey -, kuvvetten düşmek; tkin bir halde bulunmak.

enğter -, çevirmek; yana doğru devirmek.

enöö dalgın; ağzı açık: beceriksiz; gabi, enayi.

enöölük dalgınlık: alıklık; gabilik.

ensiz, dar, ensiz (herhangi bir şeyin ölçüsü hakkında). ensizlik, darlık, ensizlik (bir şeyin ölçüsü hakkında).

entele -, şaşkın bir hale düşmek; afallaşmak; telaş göstermek.

entelet -, et. entele - den.

entelöö, işs. entele - den.

entenğde -, acele ve şaşkın hareketler yapmak.

entik -, ağır - ağır soluniak; nefes darlığından muzdarp olmak.

entiktir -, et. entik - ten; attarın entiktirip kelişti: ağır - ağır solu- yan atlar üzerinde geldiler (fazla sürmekten atları ağır - ağır soludular).

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin