A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə39/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   90

instruksiya, r. talimati direktif.

inşaalla, a. Allah isterse, Allahın emri olursai inşallah.

intelliğent, r. münevver, aydın (kimse), entelektüel; intelligenter: münevverler; atdınlar zümresi.

internat, r. yatı mektebi, yurt.

internatsional, brynelmilel, arısıulusal; Kommunistik internatsional: Komunistik Enternasyoneli.

internatsionaldaştır-, beynelmileleştirmek.

internatsionaldık, beynelmilele ait, müteallil, mensup.

internatsionalist, r. enternayonalist.

internatsionalizm, r. enternasyonalizm.

intevent, r. müdehaleci.

interventsiya, r. müdahele.

ip, «i» ile başlıyan kelimelere takviye için katılır (örnek bk. içke).

ir I, yahut iri: ir aldında: evvelce, önce, daha çabuk; iride men keldim: her kesten önce geldim; ben birinci geldim.

ir- II, baş fiili ifade ettii manaya katiyet ve kesinlik veren bir yardımcı fiildir; çaap irdi: kesiverdi; ırgıta koyup irdi: şiddetle atıverdi.

irazanke= rezinke.

irbit (karş. irbit şehri, irbit panayırı) : bazardınğ irbit kezinde: alışverişin en hararetli anında.

irde I bk. ir I.

irde- II, irisini seçmek, övürtlemek.

irden-, (hacimce) büyümek.

irdüü= iri I.

irege, irge, eşik yanındaki yer; iregesi kötörüp, köçüp konboğon el: hiçbir zaman göçüp- konmayan, oturduğu yerini değiştirmeyen halk.

iregeleş, I, birisile eişk- eşiğe, kapı komşusu; sınırdaş; iregeleş kon: birisile komşu olarak konmak menzile inmek.

iregeleş-, II (birisile) düşünüp kalmak.

iregeleşüü, işs. iregeleş- II’den.

ireket, a. dn. (namaz

kılarken) beli bükmek suretiyle iğilmek: rükû.

irenğ= ıranğ; irenği caman: benzi fena (marazî) dır; irenğ- baranğ= ürünğ- baranğ (bk. ürünğ).

irenğden-, 1. bir renge girmek; (bir şeye yahut bieisine) benzemek; 2. tazeleşmek (yüz renği hakkında) ; irenğdenip kalpsınğ: yüz renğin tazelenmiş.

irespüblike, kon. = respublika.

iret, 1. saf, sıra, dizi; iretke tizilmiş: sıraya diziliş; irette tur: sırada durmak; 2. nizam; ireti menen: intizamla; manalıca; uygunca; ireti cok söz: manasız, karışık söz; ireti kelbedi: ahval müsait olmadı; muvaffak olunmadı; ireti kelgende: sırası (münasip zamanı) geldikte; bsşkaruu ireti menen: idarî yolla; 3. defa, kere; eki iret: iki defa; eçen iret: kaç defa; birkaç defa; bir neçe iret kemitüü: birkaç defa eksiltme.

iretsiz, intizamsız, karışık bir halde, manasızca.

iretsizdik, intizamsızlık, manasızlık.

irette-, 1. suraya koymak; 2. tanzim etmek.

irettel-, 1. sıraya konulmak; 2. tanzim edilmek.

irettelüü, işs. irettel- ‘den.

iretteş-, 1. sıra ile iş görmek; sıra ile (növbetleşerek) biri- birinin yerini tutmak; 2. tanzim edilmiş olarak.

iretteşüü, işs. iretteş-‘den.

irettöö, işs. irette-‘den.

irge I, bk. irege.

irge- II, irisini yahut iyisini seçerek silkmek.

irgel-, mut. irge_ II’den; irgelip teril- : dikkatla derilmek; irgelip maydası kaldı: övürtlenerek, ufakları kaldı.

irgeleş= iregeleş I, II.

iri I, iri, büyük.

iri- II, 1. ekşimek, kesilmek (süt hakkında) ; kımız iridi: (fışnamayıp) , koyulaşıp bozuldu; 2. çürümek; irigen oozdon irigen söz çığat ats. bozuk ağızdan çürük söz çıkar.

iride, bk. iri I.

irik, I, 1. iri; 2. üç yaşında olan (enenmiş) koç.

irik II= tögörök 2.

irikte-, irisini seçmek, övürtlemek.

irilen- I, 1. iri olmak; irileşmek; 2. mec. azamet satmak, gururlanmak.

irilent-, irileştirmek; iri yapmak.

irilentüü, irileşirme, büyütme.

irilenüü, işs. irilen-‘den.

irilet-, irileştirmek.

iriletüü, işs. irilet-‘ten.

irilenüü, işs. irilen-‘den.

irilet-, irileştirmek.

iriletüü, işs. irilet-‘ten.

irim, 1. girdap; su çevrintisi; karının ırımı caman, suunun irimi caman ats. ihtiyarın afsunu fena, nehrin girdabı fenadır; 2. koy.

irimcik, peynir.

irimçil, kendisini girdap, çevrinti, koy çeken; balık irimçi ats. balık suyun derin yerini arar.

irinğ, irin; içkeni irinğ, cegeni celim ele: büyük ihtiyaç ve ıstırap içinde yaşadı.

irinğd-, irin toplamak.

irinğidet-, et. irinğde-‘den.

irinğdöö, işs. irinğde-‘den.

irinğdüü, irinli.

iriş-, 1. özenmek; çabalamak; irişip cürüp, aranğ taptım: özenle arayıp zor buldum; cokko irişpe! : boşuna uğraşma! ; 2. meşgul olmak.

irişüü, işs. iriş-‘ten.

irit, - et. iri- II-‘den; söz irit- : karma- karış konuşmak.

iritki, karğaşalık; ihtilâf; kavga; iritki sal- : karğaşalık, ihtilâf sokmak.

iritüü, 1. maya koymak suretile ekşitme; 2. inhilâl ettirme, çözme.

irkil-, küme halinde toplamak, irkilmek, toplanmak.

irkilt-, küme halinde yığmak; itelgi tiygen taanday irkiltip sayıp kirdi deyt folk. : Falco laniarus denilen doğanın, Colaeus denilen kargaları küme halinde toplar gibi, toplayıp, (insan kalabalığına) saldırdı ve kılıç çaldı.

irme-, 1. göz kıpmak; göz yummak; köz irmegenim cok: gözümü kapadığım yok, hiç uyumadım; közün irmebeyt: gözünü bile kıpmıyor; caş irme- : göz yaşını silmek; kanat irme- : kanat germek; silkmek; 2. çekmek (tüfeğin tetiğini) ; irmegenin cazbağan: (tüfek) kurşun (hedefe doğru vırıyordu) ; 3. nişan almak; irmegenin ciberbeyt: nişan aldığı hedefini kaçırmaz; irmegeni ilbirstey, kaysağanı kamanday folk. : pars gibi nişan alıyor (sıçramaya hazırlamıyor), yabani domuz gibi kapıyor.

irmem: bir irmem çöp:hayvanın birden koparabileceği mikdar ot.

irüü, 1. ekşime; 2. çürüme.

is, marsığın havaya dağıttığı zehirli koku; bışıma is tiydi: başıma marsık vurdu.

isirkekten-, çıkıvermek (küçük çıban hakkında).

isirkektenüü, işs. isirkekten-‘den.

iskek, yüzdeki yahut tenasül aletlerindeki kıllar yolmak için kullanılan cımbız.

iskekte-, 1. yüzdeki yahut tenasül aletlerindeki kılları cımbız ile yolmak; 2. ufak nesnelerin içinden daha irilerini üğürtlemek (diyelim yün içinden kılları).

iskektet-, et. iskekte-‘den.

iskektöö, işs. iskekte-‘den.

iskitke, r. tenzilât.

iskusstvo, r. sanat.

ismen, ismene, kon. = semena.

ismendel-, kon. değişmek, biri arkasından biri gelmek (nöbetler hakkında).

ismete, kon. = smeta.

ispirapke, kon. = spravka.

ispirt, kon. = spirt.

iş, iş; çalışma; işi kılıp: hulâsa,sözün kısası; ne olursa- olsun; işi kılıp işteyt; üstünkörü çalışıyor; eçteme menen işi cok: hiçbir işle alakası yok, hiçbir şeye karışmıyor; işinğ bolbosun; : senin işin değil, karışma! ; kılmış işi bk. kılmış; iş ordu. sınai müessese, iş yeri; iş cürgüzüü: iş yürütme, tesviyei umur; iş cürgüzüçü: mübeyyiz, kâtip; iş taştoo: iş bırakma, grev.

işarat, a. işaret; ima; adamğa- işarat, aybanka- kaltek ats. : insana- ima hayvana- kötek.

işçötkö, r. fırça.

işek= şişek.

işembi, f. cumartesi.

işembilik, cumartesi çalışmaları, hep beraber toplanarak görülen iş.

işen-, inanmak; itimat etmek; birisine güvenmek; işengen kişim: inandığın itimat ettiğim, güvendiğim adamım.

işenbestik= işenbööçülük .

işenbööçülük, inanmamazlık, inançsızlık; itimat etmemezlik.

işençilik, itimat işençilik coy- : itimadı katbetmek.

işençiliktüü, itimat edilebilir; itimada değer.

işendir-, inandırmak; temin etmek; itimat telkin etmek, umut vermek; oynoşçul katın ıylap işediret ats. oynak (çapkın) kadın ağlamak suretiyle inandırıyor.

işendirüü, temin etme; inandırma; inan telkin etme; umut verme.

işengiç, çabuk inanan, herkese itimat eden.

işeniçtüü= işençiliktüü; işeniçtüü bas- : emin olarak adım atmak: yürümek.

işeniçtüülük, saflık, çabuk inanma, herkese itimat etme.

işenim itimat, inan.

işenimdüü= işençiliktüü.

işenimdüülük, kendisine itimat edlen adamın hususiyetleri ve evsafı.

işeniştik, emniyet; işeniştik menen: emin olarak.

işent- = işendir-.

işenüü, itimat: inan.

işkana, k-f. imalâthane, atölye.

işkep, r. dolap.

işker, k- f. 1. faal; gayretli (enejik) ; 2. cemiyet işleriyle meşkul olan; bu gibi işlerde aktif olarakl çalışan.

işkerdüü= işker.

işkerlik, faaliyet, aktivite, gayret; azimkârlık.

işkiliktüü 1. faal; işkiliktüü katışka: faal bir surette iştirat etmiş; 2. müessir; işkiliktüü çara körülgön emes: müessir tedbirler alınmış değildi.

işköl r. mektup, okul.

işmer 1. becerikli, mahir; 2. iş adamı.

işmerdik, ustalık.

işte-, işlemek; iştesenğ, tiştersinğ ats. : «işlersen, dişlersin» : çalışırsan yersin; munu men sokur it bok calağıça iştep salamın: ben bunu bir çırpıda yaparım; iştepçığaruu: imâl; iştep çığaruu norması: istihsal miktarı (payi) ; iştep çığuu: işleyip bitirme.

iştel-, mut. işte-‘den.

iştermen= işker.

iştet-, 1. çalıştırmak; 2. işletmek.

iştetil, işletilmek.

iştettir-, et. eştet-‘ten.

iştiktüü, becerikli, makul; işbilir, pratik; iştiktüü sunuş: uygun işe yarayan teklif.

iştüü, çalışkan.

it 1. köpek, it; itçesinen; köpekçe, it gibi; üyü cakın ittin kuyruğu uzun ats. : evi yakın olan köpeğin kuyruğu uzundur; itin murdunan tüşköndöy: darağacından kurtulmuş gibi kaçıtorsun (harf. : köpeğin burnunda düşmüş gibi) ; itkemingender al. : «köpeğe binenler» ! baldırı çıplak serseriler; oozunan ak it kirip kara it çıktı: «ağzına beyaz köpek girerek, siyah köpek çıktı» : sövüp- saydı, söylemediğini bırakmadı; it- kuş: yırtıcı hayvanlar, kurtlar; it baldak: bir nevi yüzme tarzı; 2. on iki senelik hayvan devrî taviminde on birinci yılın adıdır.

itaalı, efsanî bir varlıktır, ki erkekleri köpek, dişleri kadındırlar.

itatay= itetay.

itçilik= ittik.

itelgi, bir nevi doğan, Falco laniarus.

iten-, bir ileri geri hareket etmek suretile tek durmamak.

itenğde-, 1. kanburunu çıkararak, sekerek yürümek (zayıf ve arkası çıkık adam hakkında); 2. sallanmak, bir ileri geri hareket etmek (atlı hakkında).

iter-, itmek.

iteriş-, biri- birini itmek, itişmek.

itert-, itmeye zorlamak.

iterüü, itme itiş.

itetay: itetayım tutulup turat. hırslanıyorum; hiddetten kendimi zaptedemiyorum.

itey- it oğlu it olmak, hiçbir şeye yaramaz olmak.

iterey-, sıska, çelimsiz olmak: kap itireygen! : vay seni suratsız!

itirke-, = itirken-.

itirken-, irkilmek, tiksinerek titremek, ürpermek.

itirkey: itirkeyim kelip turat: nefret hissediyorum; fenama gidiyor (tiksinme, yahut korku hissi yüzünden) ; vücudum ürperiyor.

itiy, raşitizm; itiy boğon baladay: raşitik çocuk gibi cılız kurumuş.

itkel, yağlı et suyu üzerindeki köpükler.

itkeldüü, köpükle ve yağla örtülü (et suyu hakkında) ; itkeldüü sorpo: yağlı çorba.

ittik, itlik, köpeğe has olan evsaf; ittik kıldı: kancılık etti.

iy I, memnuniyetsizlik, tevbih, taacup ifade eden nida: iy, atanğ körü! : ey, kahrolası!

iy II, debagat; sepi (deriyi işleme) ; iyi cetken: (deri) gereği gibi sepilenmiştir; iyge geldi yahut iyge köndü: uymuşadı, yola geldi; bir iştinğ sonğuna tüşkördö, iyin cığara tüşöbüs: eğer bir işin peşine düşersek, biz onu gereği gibi başarıyoruz.

iy III, iğmek; bükmek; baş iy- baş iğmek.

iy IV, 1. adamakıllı yumşamak (hayvan memesi hakkında) ; 2. bırakmak, vermek (sütünü) ; beeiybedi: kısrak süt vermedi; emçegi sütkö tolup, iyip ketti folk. . memesine süt doldu ve aktı; 3. cömertlik göstermek; iyilik göstermek; kaygısına ortoktoş buluuğa könğülü iydi: kederine candan iştirak etti.

iy- V= ir- II; muştap iydi: yumrukla vurdu; sögüp iydi: sövüp- saydı; şiltep iydi: salladı; atkarıp iydi: ata bindiridi.

iya, ha? : emne dedinğ, iya? : sen ne dedin, ha?

itabat, a. yahut taat- iybadet: Allaha tapma, ibadet.

iybarat= ibret; ibarat al- : ibaret almak.

iydi, tahtadan kapkacak yapılırken oymak için kullanılan bıçak.

iydir-, et. iy-III’ten; baş iydir- : iğdirmek, ram etmek; tuunun başın iydir: bayrakların başını iğdirmek.

iydiş= idiş.

iyet= niyet.

iygilik, 1. iyi iş; hayırlı iş; iygiliktin erte- keçi cok ats. : iyilik yapmak içi erken veya geç denmez: iyilik her zaman yapılabilir; 2. verimlik; muvaffakiyet; başarı.

iyegiliktüü-, et. iy- II’ten; baş iggiz: baş iğdirmek; itaat ettirmek.

iyi, evet; iyi, andan kiyin: evet, sonra?.

iyilik iğ; iyik iyiz- : ip iğirmek.

iyil-, iğilmek; bükülmek; caş çıbıktır, iyilgeni- sınğanı, caş cigittin uyalğanı- ölgönü ats. : taze çubuk büküldü mü, kırıldı demektir, genç delikanlı rüsva oldu mu, öldü demektir.

iyiliş-, müş. iyil- den.

iyilüüçülük, sis. sapkınlık.

iyin I, omuz; iyininğdi tozdurba: yırtık- pırtık giyimle dolaşma; iyin iç: gömleğin arkasına iç taraftan konulan kumaş parçası.

iyin II, in.

iyindüü, inleri olan, inli; iyindüü cer: inleri çok olan yer.

iyinğki, hafifçe iğilmiş olan.

iyir-, 1. iğirmek; bükmek; cün iyir: yün iğirmek; 2. sürerek küme haline getirmek; çevirmek (kendi sürüsünü çevirip istikameti değiştiren aygır hakkında) ; koy iyir- : koyunları ağıla sürmek.

iyiril-, mut. iyir-den.

iyirt-, iğirtmek, iplik büktürmek.

iyirüü, işs. iyir- den; cibek iyirüü fabrikası: ibrişim fabrikası.

iyke-, sallanmak; silkmek; baş iyke- : (muvafakat işareti olmak üzere) baş sallamak, muvafakat eylemek.

iykegile-, it. iyke- den; başın iykegilep: başını sallayarak.

iykem temayül; marifet; intibak; cumuşka iykemi cok kişi: iş becermiyen kimse.

iyle-, serpilemek, debagat etmek (deriyi).

iylen-, serpilmek (deri hakkında).

iylenüü, işs. iylen- den.

iylet-, serpiletmek (deriyi).

iyletüü, işs. iylet- ten.

iylöö, serpileme (deriyi).

iymek, küpe; iymek- çiymek yahut iymekey- çiymekey: resimlerle, nakışlarla örtülmüş; muntazam bir şekilde olmıyan hatlar.

iymekey, bk. iymek.

iymen-, sıkılmak; utanamk.

iymenğde-, kanburunu çıkarak yürümek (zayıf, kurumuş hakkında).

iymeniş-, müş. iymen-‘den.

iymey-, zayıf ve kanburu çıkık olmak.

iyne iğne; cürögüne iyne sayıldı: kalbine iğne saplandı (incitilmiştir).

iyneçelik, hacimce iğne kadar; küçücük; iyneçelik iştegen işi körünböyt: (zerre kadar işlediği işi görünmüyor) iş başardığının bir nişanesi yoktur.

iynelik, yusufçuk böceği.

iyrek 1. yiv; zikzak; hattı münkesir, kırık çizgi,; yılankavi; yivli; 2. deri temizlemek için bir aygıt (iri- iri dişleri olan, demir yahut ağaç tahtacık).

iyrekte-, iyrek’le (bk.) kazımak.

iyrelenğde= iyrenğde; iyrelenğdep uzata ketken col: uzaklara giden yılankavi yol.

iyrenğde-, kıvrıl- kıvrıla gitmek.

iyrenğdet-, et. iyrenğde- den; iyrenğdetip tart- : yılankavi çizgi boyunca çekmek.

iyrey-, iğrilmek.

iyreyt-, iğriltmek.

iyri I, iğri; yılankavi; iyri oturup, tüz kenğeşeli: iğri oturup, doğru müşavere edelim; kol iyrisine tartat ats. : harf. : el kendi iğriliğine doğru çekiyor; iyri- miyri: iğri- büğrü.

iyri- II= iyir.

iyril-, mut. iyir- den.

iyriliş-, müs. iyril- den; koylor çoğulup iyrilişti: koyunlar yığın halinde bir araya toplandılar.

iyrilt-, yığın halinde bir araya toplamak; küme haline koymak.

iyrim, 1. yumak; bir iyrim cip: bir yumak iplik; bir iyrim cün: bir tane iğe sarılabilecek kadar yün; 2. dernek; sakmat iyrimi; satranççılar kulübü; asker iyrimi: askerî dernek; sayısı iyrim siyasî kulüp.

iyriy-, iğrilmek; çarpılmak.

iyse-, hiddetle baş sallamak. kol iyse- . hiddetle el sallamak.

iysenğde-, hareketlerinde zayıf ve çelimsiz adama benzemek.

iysin-, 1. sütünü tutmak, vermemek (kısrak hakkında); bee iyisinip kaldı. kısrak sütünü tuttu , vermedi; 2. umsanmak, gevşemek (cüsseli, iri- yarı erkek gören kadın hakkında).

iysiniş-, müs. iysin- den.

iysint-, et. iysin- den; kulundu salabağa kişi iysintip koyot. tayı (kısrağa) yanaştırmasını bimiyen kimse, kısrağın sütünün kesilmesine sebeğ olur.

iyul, r. Temmûz.

iyun, r. Haziran.

iyüü, 1. iğme, bükme; 2. sis. sapma.

iyzat= izat.

iyzatuu= izatuu.

iz, iz, eser; iz caşırıp cüröt: izini kaybettiriyor; sırrını gizliyor; izine tüştü: onu takip ediyor; baskan izim artımda kalsın! : (yalan söyledimse) bastığım izim gerimde kalsın! ; sarı iz bk. çöp; izin suutpay; izini kaybetmeden.

izat a. hörmet; izzet.

izattu, (eski inşa uslûbunda) : muhterem, izzeli.

izbene, kon. = zveno.

izde-, aramak araştırmak.

izdel-, aranmak; araştırılmak.

izden-, araştırmada bulunmak.

izdenüü entrika; dolap; duşınandardın izdenüü lörü: düşmanların entrikaları, desisleri.

izdeş-, hep beraber aramak.

izdet-, aratmak; camandık izdetpey ele tabılan; kötülük martmadan bulunuyor.

izdetüü, işs. izdet-‘ten.

izdöö, araştırma; arama.

izilde- = izüüldö-.

izikkekten- = isirkekten-.

iznek r. kon. alâmet, işaret, beldek toka.

izüül= izüüldö.

izüüldö-, 1. peşinden takibetmek; izinden yürümek; 2. es. tetkik etmek.

izüüldöö 1. takip etme; 2.es. tetkik etme; bilim izüüldöö institutu es. ilmî tetkik enstitüsü.

izüüldööçü, 1. takip edici; 2. es. tetkik edici.

J

jandarm, r. jandarma.

juri, r. jüri heyeti.

jurnal, r. mecmua.

jurnalist, r. gazeteci.

K

kaada, â. âdet; itiyat; kaide; merasim, tören; teşrifat; kaadasınça: mutat olduğu üzere; konok kaadası: misafirperverlik kaideleri.

kaakım, yabanî hindiba.

kaala- , f- k. istemek; kaalağanınğdı al! : istediğini al; hoşuna gideni al!

kaalaş- , müş. kaala- dan.

kaalğa- , (karş. eşik) obanın iki kanatlı kapısı.

kaalgı- , 1. uyuklamak; yarı uyumuş durumda bulunmak; mec. pineklemek; kaalğıp uktap oturat: oturuyor ve uyukluyor; 2. tenbelce ve gayet ağır hareket etmek; kaalğıp bastırıp keldi: ağır ve tenbel yürüyüşle yanaştı.

Kaalğıt- , et. kaalğı- ’dan; uyku kaalğıt- : uyuklamayı mucip olmak.

kaaloo, isteme; arzu etme.

kaalooçu, isteyici.

kaamıt, r. hamut; kaamıttın çığaçı: hamutun ağacı; kaamıt ayak. iğri bacaklı.

kaamıtta- , hamutlamak: hamut geçirmek.

kaap I, a. korku; dehşet; ıstırap, havif.

kaap II, kap V’ten gerund.

kaapçılık, korku; tehlike; kaapçılık keltir- : korku salmak; tehlikeye sokmak.

kaar, a. gazap, hiddet, kahır tehevvür, kudaydın kaarı: Allahın belâsı, mel’un; alçak herif.

kaarda, sövmek; tahkir etmek, kahretmek.

kaardan- , kızmak; gazaba gelmek.

kaardant- , et. kaardan- ’dan.

kaarduu, kızmış; gazaplı, gözü dönmüş.

kaarı- , kızgın demirle yakmak; kızgın demirle damga basmak; yakmak; kavurmak; tili cön turbay, köründöngü kaariy beret: dili rahat durmuyor, rastgelen herkesi iğneliyor; suuk betti kaarıdı: soğuk hava yüzü çimdikledi; carğakşım köttü kaarıdı: deri don kıçı yara içinde bıraktı.

kaarıl- , mut. kaarı- ’ dan; çet elderdeği emgekçilerdin turmuşuna cürögüm kaarılıp çıdabayım: yabancı yurtlardaki emekçilerin hayatına kalbim acıyor ve sabrım tükeniyor.

kaarlan- = kaardan- .

kaarman, f. kahraman.

kaarmandık, kahramanlık; cesaret.

kaaruçu, elde beliren karhadır (ki onu sahte tabipler kızgın demirle yakma suretiyle tedavi ederler; bk. karı) ; koluna kaaruçu çığıptır: eline çıban çıkmış.

kaasıl, a. ele geçen; hasıl; muratı kaasıl boldu: muradına erdi; tamamiyle tatmin edildi.

kaat, a. kıtlık; kahtu galâ; kuraklık.

kaatçılık, 1. kuraklıktan, kahtu galâdan ileri gelen bütün şartların ve neticelerin topu; 2. es. buhran, kriz; ünom kaatçılığı: iktisadi buhran.

kabaağan, saldırgan (köpek) .

kabaanak= = kabaağan.

kabak I, 1. gözkapağı; kabağı carık yahut kabağı açık: şendir, keyiflidir; kabağım- kasım debeyt bk. kaş I; kabaktan kar caadır: «gözkapağından kar yağdırmak» somurtkan ve muzlim bir suratla bakmak; kabağına kar caap kalıptır: keyfi yerinde değildir; kabağı biyik yahut car kabak: kaşları çatıktır; kabak bürkö yahut kabak tüy- : kaşlarını çatmak; surat asmak; somurtmak; kabağı cabık: kaşları çatık; abûs; 2. oyuk; kazıntı; çukur; derin dere.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin