A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə44/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   90

karılık ıı, es. hafızlık mesleği.

karıluu, ihtiyar adamı olan; karıluu uy: ihtiyar adamı olan ev; karıluu üy ırımsız bolbos ats. ihtiyar adamı olan ev tefeülsüz teşeümsüz kalmaz.

karın, 1. karın, mide, kursak; kardı (bazan:karını) karnı; deni-kardınğ soobu?: sıhhatın nasıl? afiyette misin?; karında urğan: yola geleceği umulmıyan aptal; bite karın: cimri; 2. tulum (yağ muhafaza etme kabı olarak kullanılan inek yahut koyun karnı); bir karın may: bir tulum yağ.

karındaş ı, 1. erkek kardeş tarafından yeğen kız (amcadan küçük olmak şartıyle); 2. (büyük erkek kardeşe nisbeten, hemşireye nisbeten değil) küçüm kız kardeş; 3. akraba.

karındaş ıı, r. kurşun kalem.

karıp ı, a. yersiz-yurtsuz, garip, yalnız, kimsesiz; kimsenin iltifatına mazhar olamıyan, herkes tarafından küçümsenen, fakir; zaman dışı bolboso, karıya bolor bez karıp folk. ihtiyarın yaşıtları olmazsa, o pek çabuk yalnız başına kalır.

karıp ıı: karıp kurup = karp kurp (bk. karp).

karıpçılık, 1. bakımsızlık; 2. fakirlik.

karış ı. (karş. sööm, ukum ıı) uzunluk ölçüsü: açılmış başparmakla ortaparmağın uçları arasındaki mesafe, arşının dörtte biri; kere karış: gerilmiş karış; mergen karış (= sööm): uzunluk ölçüsü: açılmış başparmakla şehadetparmağının uçları arasındaki mesafe.

karış-ıı, 1. takallusa uğramak, kolum karışıp kaldı: elimin adeleleri çekildi; caağınğ karışkır: çenen tutulsun! (sus allah aşkına); 2. gevşemek, kuvvetten düşmek; at açlıktan kuvvetten düştü: terdep catınsınğ, ter karışat: terliyorsun; 3. mec. inat etmek, direnmek; köp karışkan cok: fazla inat etmedi.

karışkır, kurt (şahsi isimlerde ve müsbet vasıf olmak üzere, destanda kullanılmıyor.; krş. börü)

karışta-, 1. avuca almak; 2. karışla ölçmek. (bk. karış ı).

karıştat-, et. karışta-‘dan.

karıt-,kocatmak, ihtiyarlamasına sebep olmak; baspas at, ötpös bıçak erdi tez karıtat: ats. yürümiyen ait kesmiyen bıçak yiğitin çabuk ihtiyarlamasına sebep oluyor.

karıya, ihtiyar; aksakal.

karız, a. istikraz, borç, borçlanma, itibar, kredi; karız arasına suu cürböyt ats. su karz sayılmaz. (su ödünç verilecek eşeyler arasında sayılmaz.)

karızda-, borçlanmak.

karızdan-, borca girmek; borç almak.

karızdar, a-f. borçlu.

kark ı, a. bolluk, gark; etke kark bolduk: ete garkolduk, etimiz boldur; kark toydum: boğazıma gelinceye kadar doydum.

kark ıı, baştan başa, fasılasız, katıksız, halis kark altın: halis altın, halis atından olan.

kark ııı: kark aldıman (yahut karğaldıman ) cığıldım: yüzü koyun düştüm; kark aldıman çıktı: tam karşıma çıktı.

kark ıv, adım atış; atımdın karkı küçtüü (yahut çonğ): atımın adımı geniş yahut adım atışı kuvvetli.

karkanğda-, sekerek koşmak (dörtayaklı hayvanlar hakk.) .

karkay-, sivrilip durmak; karkayğan sööktör: sivrilip çıkık duran kemikler.

karkıbar, okşama hitaplarından biri; oşondoy kıl, karkıbarim: böyle yap, azizim.

karkılda-, karga gibi ötmek, kaz gibi ötmek, bağırmak (turnalar hakkında); karğa. karıldap uçup, kaz bolboyt ats.: karga öterek uçmakla kaz olmaz.(*)

karkıldat-, et. karkılda’dan.

kalkıra-1. bir çeşit turna; 2. turna tüylerinden süs; karkırasın sayınıp folk. turna tüyleri takınarak.

karkıraluu, turna tüyleriyle süslenmiş olan.

karkıt, deve derisinden yapılan ve deliği gümüşle süslenmiş olan küçük tulum; kara karkıtım, içindegi carkınım: (bilmece) siyah tulumcuğum, içinde benim sevgilim (tulumdaki kımız).

karkıtta-, 1. (tulumu, gerdeli) kıymetli metallerle süslemek; karkıttağan köökör: süslü kova; öz canı karkıttay-: yalnız kendini düşünüyor; 2. kıymetli saymak, üzerine titremek.

karkıttan-, mut. karkıtta- 1’den.

karma-, 1. kapmak, yakalamak, tutmak; otko karma-: ateşe tutmak; orozo karma-; oruç tutmak; 2. elbiseyi bir şeyle süslemek; kunduz kürkile süslemek; barkıt karmam-: kadife tutmak körpö karmağan ak ton: kenarlarına kuzu derisi tutulmuş olan beyaz kürk.

karmaak, eline geçen her şeyi kapan.

karmak = kayırmak.

karmal-, pas. karma-‘dan; uurur karmaldı: hırsız yakalandı; hırsız ele geçirildi.

karmala-, mükerreren kapmak; yakalanmak.

karmalaş, müş. karmalada-‘dan; koyçular karmalaşat, küröşöt: koyun çobanları kapışıyorlar ve güeşiyorlar.

karmalaş-, tutuşmak, biri birini yakalamak.

karman-, birisine tutunmak, birisinden yardım aramak, birisine güvenmek; karanıp karmağanım uşul: bu benim biricik dayangacım ve umut bağladığım kimsedir; oozun karmandı: (teessüfüün ifade ederek) ağzını avucu ile örttü; sözün karmanıp: sözlerine takılarak.

karmanış-, müş. karman-‘dan.

karmaş ı, tutuşma; karmaş kılıp alp menen folk. dev ile tutuşarak.

karmaş – ıı. hep beraber yakalamak, hep birlikte tutmak, birbirini tutmak, kapışmak; kol karmaşıp: biribirinin elinden tutarak; el ele vererek.

karmat-,1. yakalatmak, tutturmak; at mağa karmatpayt: at bana kendisini yakalatmıyor; adat karmat-; âdeta riayet etmek; tamır karmat-, bk. tamır 2; 2. eline vermek; mağa bir köynök karmattı: benim elime bir gömlek tutturdu.

karmattır-; et. karmat-‘tan.

karmoo, 1. tutma; 2. yakalama; balık karmoo: balık avlama.

karmooçu, 1. tutucu, tutan; zayım karmooçu: istikrarsız tahvillerini tutan; orozo karmooçu: oruç tutan; 2. avlanan; balık avlıyan.

karoo ı, 1. bakma, muayene; doktor karoosu: tabib muayenesi; 2. nezaret.

karoo ıı, müptela düşkün haris; malğa karaoo: mal, servet düşkünü; tamakka karoo: yemeğe düşkün, balağa karoo: çocuklarına düşkün, çocuklarına itina eden; katınğa karoo: kıskanç; közü karoo: gözleri açık duran, fakat görmiyen (adam).

karoo ııı., müdafaa koruma.

karool, 1. bekçilik; karakol; 2. nişangah, arpacık; karoolgo cetkir -; nişan almak; karoolğo ilin: nişangahta gözükmek (hedef hakk.)

karoolçu, bekçi.

karooldo-, beklemek; karanlık olmak; tokoç karoolonup baştı: ekmek bir parça kararıp pişti; ay karoolondu: ay tutuldu; kün karoolondu: güneş tutuldu.

karooldot-, et. karooldo-‘dan.

karoolonuu, 1. karanlık olma; kararma; 2. tutulma (güneş ay hakk.).

karoosuz, bakımsız, bakımsız kalan. (çocuk hakk.)

karoosuzduk, bakımsızlık.

karözgöy = kara özgöy (bk. özgöy).

karp: karp-kurp: birdenbire, beklenmeden; karp-kurp aldıman çığa düştü: ansızın karşıma çıkıverdi; karp-kurp kezigip kaldık: ansızın karşılaştık.

karpı-: karpıy tişte-: ağızla kapmak, büyük bir parçayı dişle koparmak.

kars- çatırdıyı, keskin sesi ve keskin vuruştan doğan sesi taklittir; kars-kars külüp ciberdi: kahkaha ile güldü; baarı tenğ kara canın kars uruuda: hepsi canla başla uğraşıyorlar.

karşak, bozkır tilkisi: canis corsac.

karsılda-, 1. çatırdamak; 2. vurmak, pataklamak, dövmek.

karsıldak-, 1. çatırtı; pataklama; karsıldak adına al-: pataklamak.

karsıldaş-, 1. hep beraber çatırdamak; 2. birbirini patakladılar.

karsıldat-; çatırdamak; karsıldatıp saba: adamakıllı pataklamak.

karşı, karşı, karşıya; karşı al-: karşılamak; kim karşı yahut karşı barbı? kim muhalif yahut muhalefet eden var mdır? ; öz sözünö karşı kelet yahut özünö özü karşı aytat: kendi kendine karşı gidiyor, tenakuz yapıyor; partiyağa karşı: partiye muhalif; karşı kezigip kaildı: (birisiyle) burun buruna geldi; özgörüşkö karşı es.: inkılâba karşı; aksiinkılâpçı;ti-tırmak menen karşı çık-: bütün gayretiyle muhalefet etmek; karama karşı; tam karşıda, taban tabana zıt, mütenakız; karılık karşı keldi: ihtiyarlık bastırdı; saatka karşı ay (halk inancına göre): hayırsız ay; karşı terşi: çaprazlama, haçvari ; birbirini yanlamasına kesen.

karşık-, karşı durmak, karşı çıkmak, karşı komak, kindarlıkla direnmek.

karşıktır-, et. karşık-‘tan.

karşılaş-ı, birbirine karşı çıkmak, çarpışmak, muhasamata başlamak.

karşılaştık, 1. hasmane münasebetler durumu; 2. zıddıyet.

karşılaşuu,iss. karşılaş’tan.

karşılık, karşı koma, muhalefet, karşı harekete geçme; karşılık körsöt veya karşılık keltır-: karşı komak, karşı harekette bulunmak; karşılığım cok: muhalif değilim, karşı söyliyecek hiç biir sözüm yok, itiraz etmiyorum; tap karşrılıktarı: sınıf zıddiyeleri; karama karşılık: tabanatabana zıddiyet, tenakuz.

kart ı == kakarat.

kart ıı = karta ıı 2; kart bol-; kağıda uymak (koz hakkında).

kart ııı, ihtiyar; kart ayuu: ihtiyar ayı.

kart ıv: kart kekir-: yüksek sesle değişmek, yüksek sesle balgam çıkarmak; tükürmek; kart kart kül-: kahkaha ile gülmek: kart semirgen: pek fazla semirmiş.

karta,r. harita.

karta ı, atın kalın bağırsağı (lezzetli bir parça sayılır); kötön karta: kalın bağırsağın mak’ada yakın olan kısmı.

karta ıı, r. kon. 1. coğrafi harta; 2. oyun kağıdı; beş karta: beş kağıtla «aptal bırakma» oyunu.

kartanğ, kocamıya yüz tutmuş olan, kocamıya başlamış olan; kartanğ tartıp kaldı: kocamıya başladı; karı kartanğ: ihtiyarlar, ihtiyar adamlar

kartay-, kocamak.

kartayınğkı, ihtiyarımsı, bir parça kocamış olan; kartayınğkı tartıptır: bir parça kocamış.

kartayt-, et. kartay-‘dan.

kartayuu, kocama, ihtiyarlama.

kartık, (inek boynuzundan yapılmış olan) hacamet şişesi.

kartılda- = = karsılda-.

kartıldat- = = karsıldat-; kartıldatıp kekir-: yüksek sesle geğirmek; kartıldatıp çayna-: çatırdatarak çiğnemek.

kartmak, ihtiyarımsı, ihtiyara benziyen; caşına karağanda, al kartımak: hakiki yaşından fazla gösteriyor.

kartoçka, r. kart fiş, vesika.

kartöşkö, r. patates.

karuu, kuvvet; kudret; karuusu bar kişi: kuvvetli adam; bey karuu = = beykaruu; karuu-carak: silâh, mühimmat; eç karuu albadı: hakkından gelmedi, hiçbir iş göremedi.

karuulaş-, boy ölçüşmek, mübarezeye tutuşmak, savaşmak, karıp ketip baramın, karuulaşar çama cok folk. kocamaktayım, savaşmıya kuvvetim yoktur.

karuuluu kuvvetli; karuuluu kişi: güçlü kuvvetli adam; karuuluu kol: kuvvetli, kudretli el.

karzinğke, r. sepet.

kas ı, a. düşman, düşmanlık eden, düşmanca münasebette bulunan, fena düşüneli, düşman; anı menen kasmın: onunla düşmanlığımız vardır; kas tik-: fenalık tasarlamak; öz üyünğdö aşınğ bolso, kişi üyündö kasınğ barbı? ats. kendi evinde yiyeceğin varsa, başkasının evinde düşmanlığın mı var? (başkasının evinde açgözlülük eden insan için kullanılır).

kas ıı, a. mahlut olmıyan, halis, salt; kas buudan folk. saf kan yürük at.

kasa ı = = kaza.

kasa ıı, (karş. kuuluk ı) 1. husye (torbasiyle birlikte); 2. tenasül aleti yumurtalarla birlikte (tek tırnaklı hayvanlarda).

kasa ııı, a. mümtaz, has, en iyi, haki, kasa şumkar: hakikî doğan.

kasa- ıv (rad.), tedarik etmek, idare etmek, tasarruf etmek (temellük eylemek).

kasaba, bir tarafı sarp olan kar yığını.

kasakana, suiniyet, kötü niyet, kasten, hiçbir zaruret yokken, başkasının zararına tevcih edilen hareket; alayın degen nerseme kasakana kıldı: almak istediğim şeye o da hak iddia etti.

kasap ı. a. 1. = = kasapçı; kasap enesine söök satat ats. kasap anasına bile kemik satar; 2. mec. gaddar; malğa kasap: hayvanlara fena, merhametsiz.

kasap ıı = = kazap.

kasapçı, kasap et satan.

kasapçıl, gazaplı, öfkeli, küfürbaz.

kasapta-, öfkelenmek, gazaba gelmek.

kasar-, hırsızlanmak, tehevvüre gelmek, kudurmak.

kasır, a. (seyrek kullanılır) kısa, kasîr.

kasıyat = = kasiyet.

kasiret = = kasıret.

kasiyda, a. (seyrek kullanılır) kaside (15-20 beyitten fazla olmıyan manzume).

kasiyet, a. iyi sıfat, hasiyet, liyakat.

kasiyettüü, hasiyetli; kutsal.

kaskak, 1. mızrağın günderi; keyesinde temiri cok, calanğ kaskak: bazılarında temreni yok, yalnız gündesi vardır; karağay kaskak önğörüp, kalmakka kirer alınğ cok folk. senin, çam günderi öne doğru tutarak, kalmıklara saldracak halin yoktur; 2. mızrak; kaskağımdı önğörüp, kalkanımdı kim tağar? folk. mızrağımı eline alarak, kalkanımı kim takınır?.

kaskan, buharla mantı pişirmek için kullanılan cihaz.

kaskanatta-, pek çok bulunmak, sel veya katar halinde yürümek; el kaskanattayt: çok halk var; halk kalabalık halined gidiyor.

kaskatar, (rad.) dik, dik duran; üydü kaskatar kılıp tiginğer! (rad, v): evleri dik kurunuz.

kasa, r. kasa, vezne; saktık kassası: tasarruf sandığı.

kassir, r. veznedar.

kastar, gizli; kastar tik-: fenalık tasarlamak: mağa kastarın tigip kaldı: bana karşı bir fenalık tasarladı, bana karşı bir fena niyeti vardır.

kastarla-, korumak, muhafaza etmek, saklamak; kastarlap aytkan sözüm:(benden sonra yaşayanlar için) öğüt olmak üzere söylediğim sözüm; can kastarla-: canı, hayatı için titremek; canın kastarlayt: hep kendi canını düşünüyor.

kastarluu, tutumlu; ihtiyatlı.

kastaş-, düşmanlık etmek; biri birine karşı fenalık tasarlamak.

kastık, düşmanlık, fena niyet, suikast; kastık kıl-: fenalık tasarlamak; suikast yapmak; öz canına özü kastık kıldı: kendi kendine fenalık etti.

kastorke, r. (kökünden bir müshil çıkarılan ve lâtince adı ricinus olan bir nebattır, m.) hintyağı.

kaş ı, 1. kaş; kerme kaş yahut kıyma kaş: yay gibi kaş; yay kaşlı, kara kaş: kara kaşlı; kaş karaydı yahut kaş karardı: kararlık çöktü, akşam oldu; kün batıp, kaş karayğanda: güneş batıp, karanlık çökmeye başladığında; kaş karayıp, el cattı: karanlık çöktü, halk uyumaya yattı, kırğız brigadası köz menen kaştın arasında öskön: kırgız livası bizim gözümüzün önünde büyüdü; kaş kabaktarın kaykap, içki sırların tartıp koy: hareketlerini dene ve iç sırlarını öğrenmeye ç alış; kaşında: üzerinde, yanında; kaşıma: yanıma; baş kaşında bol-: yakından iştirak ederek bir şeyin yanında hazır bulunmak; kirpigim kaşım (yahut kabağım kaşım) debeyt: “kirpiğim kaşım yahut gözkapağım kaşım demiyor yani, aldırmıyor; mından tap taza kutulat, kirpigim kaşım debeyt: bundan ter temiz kurtulur, ona vız gelir; kas serp- (yahut kaş ur-): (kırıtarak) kaş seğirtmek, oynatmak; kaş tartpay: göz kıpmadan, cesaretle, atılganlıkla; 2. eyer kaşı; eyerdin kaşın taanıttı: hakkından geldi (harf.: ona eyer kaşını tanıttı); mından eyerdin kaşın taanıp cürsün: bundan böyle hatırında tutsun;

kaş ıı. (seyrek kullanılır) taş.

kaş ııı: kaştay (yahut kaş-taştay) tunuk suu: çok duru su.

kaşaa, 1. çitle kuşatılan sığır yahut koyun ağılı; 2. mat. parantez; çonğ kaşaa: büyük parantez; ayçık kaşaa: müdevar parantez; çarçı kaşaa: köşeli parantez; kaşa açuu: parantezleri açma; kaşaağa aluu: parantez içine alma.

kaşak ı. (karş. suuğarek; başlıca kad.) kör (gözleri akmış olan).

kaşak ıı. (rad.) 1. başka; 2. kaşağı:

kaşanğ, tembel, ağır üşengen, ihmalci; kaşanğ at: tembel at; aranğ kaşanğ: üstünkörü, güç hal ile.

kaşanğdık, tembellik, yavaşlık, üşeniklik, ihmalcilik.

kaşat 1. yüksek kıyı, yar, tepe; 2. şalvarın yan kısmıdır, ki güreşirken orasından tutarlar; ıçkır kaşat: şalvar kemerinin en üst kısmı.

kaşatta-, kaşat boyunca gitmek (bk. kaşat 1).

kaşay-, akmak (gözler hakkında); bir göz kör olmak; kaşayğır!: kör olası; kara közü kaşaydı: kara gözleri aktı (büyük oğullarını kaybeden baba anneler böyle söylerler); anı kaşayğan: tehevvüre geldi, kudurdu; canı kaşayğan kişidey tabaktı ırğıtıp ciberdi. aşırı kızdı ve tabağı fırlattı.

kaşayt, et. kaşay-‘dan.

kaşek ı, f. ot yemin kalıntıları (döküntüleri).

kaşek ıı, (r. “kosyak”) kapı söğesi.

kaşı-, kaşımak, tırnakla yahut sert bir şeyle kaşınan yeri oğmak.

kaşık, kaşık; sır kaşık: boyalı (sırlı) tahta kaşık; çapma kaşık: evde yapılmış ağaç kaşık; kalay kaşık: alüminyum kaşık; bal kaşık yahut çay kaşık: çay kaşığı; kaşık murun: leylek cinsinden mısır turnası denilen kuş (platalea); asmanda kaşıktay bulut cok: gökte kaşık kadar bile bulut yok.

kaşıla-, a-k. 1 = = karcıla-; 2. bir nesneyi tedricen, kenarlarından, almak.

kaşın-, kaşınmak; arkasın kaşınıp oturat: arkasını kaşıyıp oturuyor.

kaşınt-, et. kaşın-dan.

kaşınış-, müş. kaşın-‘dan; kaşnışat: atlar biri birini kaşıyorlar.

kaşıt-, et. kaşı-‘dan.

kaşka 1. akıtmalı (hayvan,) alnında beyaz lekesi olan; toru kaşka: akıtmalı doru at; kök kaşka ı) akıtmalı kır at; 2) (süt hakkında) mavi (mes. kaymağı alınmış yahut makineden geçirilmiş süt hakkında); attın kaşkasınday: atın akıtmalısı gibi, yani, vazıh, hiç şüphesiz; kaşka çımçık: arıkuşu; kör kaşka: gabi, anlayışsız; kara kaşka 1) es. makpuz; 2) bir oyunun adıdır; 2. ak, beyaz, temiz; kaşka suu: şeffaf, duru su; kaşka tiş: ön dişleri (icisives); kaşak col menen: kestirme yoldan; 3. terbiyesiz, saygısız, sıkılmaz, olmıyan; boş saçma adam 4. say kaşka: şuurlu, ileri adam (müterakki).

kaşkaldak, su tavuğu, rallus.

kaşkanğda- = = kaşkay-.

kaşkay-, 1. ağarmak; ak olmak; kaşkayıp kül-: sırıtarak (dişlerin aklığını göstererek) gülmek; kaşkayğan ciğit: yakışıklı, güzel delikanlı; tanğ kaşkayıp sürgöndö folk. şafak sökerken; 2. görülmek, göze çarpmak, temeyyüz etmek.

kaşkayt-, et. kaşkay-‘dan.

kaşkaytar-, karşı durmak, karşı komak, defetmek; padışa ubağında kedeyler manaptarğa kaşkaytara aluçu emes: çarlık devrinde fakirler manaplara karşı koyamıyorlardı.

kaşıkr = = karışkır.

kaşkulak, porsuk; kaşkulak ötü: porsuk ödü (şifalı sayılır); kaşkulak semiz, karta cok ats. porsuk semizse de, kartası (bk. karta ı) yoktur.

kat ı, a. mektup, ayız; col kat: yol vesikası (hareket emri); til kat: imzalı makbuz; işenim kat yahut elçilik kat: itimatname; kat-çot kon. okur yazarlık; tahsil görmüş olmaklık; al kat bilet: o, okuma yazma biliyor; katka sal: haciz koymak, eşyayı müfredatiyle kaydetmek; maldı katka saldır: hayvanları bir bir kaydettir; kat taşuuçu: mektupları dağıtan müezzi; tuyak kat bk. tuyak; 2. çöp kat: kitap içine konulan beldek.

kat ıı, tabaka, sıra; cer kulağı ceti kat: ats. dünya yayıntı ile doludur (harf.: yerin kulağı yedi kattır).; kat kat: tekrar tekrar; birkaç kat; kat buyuruk etiş gram. fiilin ettirme (causatif) şekli.

kat ııı: kat kat kül- = = kart kart kül- (bk. kart ıv).

kat-, ıv sertleşmek, katılaşmak, kabalaşmak; aldı katkan: bitap düşmüş, miskin; kalğan-katkan: kalıntılar döküntüler; emine kılarına başı kattı: şaşırdı ve ne yapacağını bilmedi.

kat- v gizlemek, ilâve etmek. ilhak etmek, katmak; bek cerge kat-: uzak bir yer gizlemek; baş kat-: saklanmak, kendine sığınacak bir yer bulmak; koynuma katıp aldım: koynumda sakladım; ak albarstı kınına kaytıp katıp aldı folk. parlak kılıcını tekrar kınına soktu; ün katpastan: sesini çıkarmadan, hiçbir şey söylemeden, susarak; söz katpay: tek bir kelime söylemeden; cügön kat: oyanlamak; okto kat- yahut nokto kat- yular takmak; coldu kata: bütün yol boyunca; coldu kata söylöşüp keldik: bütün yol boyunca konuştuk; tün kat-: bütün gece gitmek; geceleyin gitmek; uyuktağan uyku alât, tün katkan cılkı alat, tün katkan cılkı alat ats. uyuyan uyku alır, geceleyin yürüyen ise, at kazanır.

kata ı, a. yanlış, hata; kata ketirip süylö-: yanlış söylemek; menden ketken kata: benim yaptığım hata.

kata ıı, bk. kat v.

kataa = = kata ı.

kataal, 1. gaddar, sert; 2. çok güç olan; aşuulardın enğ kataalı: dağ geçitlerin en çetini.

kataala-, tehevvüre gelmek; hırslanmak.

katal = = kataal.

katala- = = kataala-.

katalaş-, hata etmek, yanılmak.

katalaştır, yanıltmak; yanılmıya sebep olmak.

katalık, yanlışlık, hata.

katanğ, 1. gaddar, sert; biraz katı, kabalaşmış; 2. sert ve gaddar kimse; katanğ kişi: gaddar adam.

katar ı, sıra, dizi; 10 uncu katar 4 ncü orun: onuncu sıra, 4 ncü yer; katar tart: sıraya dizilmek; partiya katarının çığarıldı: fırka katarından çıkarıldı; erkekter katarı: erkekler sırasında, erkeklerle bir sırada; katarı menen: götürü; katarı menen üç kün: arka- sıra üç gün; cok katarı: yok hesabı, yok denilebilir; bir katarı: onlardan bazıları, mühim bir kısmı; bir katar cerlerde: bazı yerlerde, bir çok yerlerde; … menen katar:.,, ile bir sırada; munu menen katar: bununla bir sırada; eki ooru katar keldi: arka arkaya iki hastalık geldi; katarınan: birden bire; katardan katarga turup: sıraya dizilerek; kulaktardı tap katarında coğotuu: “kulakları” (ağaları) bir içtimaî sınıf olmak üzere yok etme; ötmö katar bk. ötmö.

katar ıı: coldu katar = = coldu kata (bk. kat v).

katar ııı a., 1. korku, hatar, tehlike, muhatara; katar kıl-: korkmak; 2. mec. = = müçöl (halk inancına göre, hayvan devrî takviminde yıldönümünde hayat için tehlike vardır); kataarı keldi: yıldönümü geldi; bıyıl anın katarı ele, korkup cürdüm ele: buyıl onun hayatında yıldönümüdür, ben (onun için) korkuyordum.

katarda-, sıraya koymak, yan yana dizmek.

katardan-, yan yana durmak, sıraya dizilmek, sıra sıra olmak.

katardant-, et. katardan-’dan.

katardaş-, sıraya dizilmek; yan yana durmak; katardaşıp bastır: yan yana gitmek.

katarduu, bir sırada; memleket malın uurdağandar katarduu cazağa tartılıp otursun: hazine malını çalmış adamlar gibi cezaya çarpsınlar; erkek katarduu: erkeklerle bir sırada, yani erkekler gibi; altı katarduu: altı sıralı.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin