kuur- ıı, 1, kavurmak, kızartmak; 2. mec. bitkin bi hale komak, perişan etmek; zamanasın kuurayın folk.: ben onun hayatını altüst edeyim.
kuura-, kurumak, tükenmek, yok olmak; kuurağan kedey: , büsbütün fakir; murunku kuurağan turmuş: eski berbat hayat.
kuural, 1. mutlak hazır bulamayız; üç uktasa, kuural tüştö cok: hatıra hayale gelmedi (harfiyen: üç defa uyusan dahi rüyaya girmez); 2. müzmin hastalık.
kuuraş-, müş. kuura-‘ dan.
kuurat-, 1. kurutmak; 2. mec. imha etmek.
kuuray, kuray (içi kof bir bitkidir) ; sarı baş kuuray: sisymbrium bitkisi; sağız kuuray: bir nevi kuuray (!); kara kuuray: peygamber çiçeği; tütük kuuray: civan perçemi (achillea millefolium) ; kuu kuuray: misotu , artemisia vulgaris; süt kuuray: sarı sütlüğen otu (euphoribia) çay kuuray: koyunkıran otu (hypericum) ; dan kuuray: ağaççileği ahududu; kuuray san: ince bacaklı.
kuurçak, bebek, kukla.
kuurdak, kızartma, kavurma (yiyecek).
kuurğuç , (arpa, darı v.s gibi) kazanda kavrulan hububat karıştırmak için kullanılan değnek.
kuurma, kavrulmuş, kızartma; kuurma çay bk. çay 1.
kuurmaç, kavrulmuş hububat (buğday, arpa v.s ).
kuursun, kuş yeleğinin sapı.
kuurt-, et. kuur ıı’ den.
kuuru- = = kuur- ıı.
kuurul-, kavrulmak, kurumak, kırışmak; buruşmak, büzülmek; zamanası kuurulğan yahut künü kuurulğan: eski refahından mahrum oldu.
kuyanğkı, inatçı, dik kafalı, harin: huysuz, hilekâr, ( mes. yalnız korktuğu kimseleri yanına yaklaştıran ve başkalrını tepen ve ısıran at hakkında ); kuyanğkı kişi: görmüş- geçirmiş adam; kuyanğkı cün: ayıklanmamış olan (koyun ve keçi yünü.
kuyruktaş-, birbirinin peşinden yürümek, katar halinde gitmek; kündör kubalaşıp, kuyruktaşıp ötüp catat: günler birbirini kovalayıp geçip gitmektedirler.
kuytan: kuytan oynot-: insanın başını ağrıtmak, taciz eylemek.
kuytkula kışkırtmak, fesat karıştırmak.
kuytuy-, çok kısa boylu, bodur olmak (insan hakkında) ; kuytuyğan kiçine neme köptün içinde körünböy, topolonğdo coğoldu da ketti: cüce kalabalık içinde gözükmedi ve kargaşalık esnasında gözden kayboldu – gitti.
kuyuk-, 1. sürüden ayrılmak; 2. kar tipisi esnasında yolu şaşırmak ve helâk olmak ( insanlar ve hayvanlar hakkında); boroon küçtüü boğon, mal kuyuğup kişi adaşkan ele: tipi şiddetli olup, hayvanlar ve insanlar yolu şaşırdılar; 3. kaybolmak, belli olmayan bir semte kaçmak; it kuyuğup ketti: (kuduz) köpek kaçtı ve gizlendi.
kübünğdö-, yavaş konuşmak, fısıldamak, fısıldaşmak; alar birine biri kübünğdöyt: onlar biri- birine fısıldıyorlar.
kübür ıı, 1. buzlar arasında açık kalan ve ufak buz birikintisi ile örtülen yer; kübürgö tüşüp ketti: kübür’e düştü, battı; 2. ufak buz birikintisi; suunun üstündö kübür turup, kübürdün üstü kar bolup, astında suu küldüröp catıptır: su üstünde ufak buz birikintisi, bu birikinti üzerinde kar var ve bütün bunların altında su şırıl şırıl akıyor.
kübürö-, fısıldamak, fısıltı ile konuşmak.
kübüröö, işs. kübürö-‘den.
kübüröt-, et. kübürö-‘den; oozu başın kübürötüp tildedi: homurdanarak küfür ediyordu; içinen kübürötüp aytıp catat: kendi – kendine mırıldanıyor.
kübüt-, et. kübü-‘den.
kücü, yahut köörültün kücüsü: demirci körüğünden ocağa geçen boru.
kücüldö-, hararetlice, hiddetle söylemek,sövmek; kücüldöğön kişi: gayretli, ateşin adam (bilhassa, şişman adamlar hakkında); kücüldöp süylö-: hareretle, hiddetle söyle.
küç 1. kuvvet, güç, kudret, güçlü kuvvetli; küçkö kel- yahut küç al-: kuvvetlenmek; ayaz kırçıldap küçünö keldi: soğuk çatırdadı ve kuvvetlendi; boroon dağı küç aldı: tipi daha ziyade şiddetlendi; buludun küçünö salıp: para kuvvetine güvenerek, para kuvvetinden istifade ederek; küç keltir- yahut küç kıl-: zulmetmek, tazyik etmek; manap katın olsada bizge keltirgen, çığım çıksa da, bizge küç keltirgen: manap evlense de, para harcamıya muhtaç olsa da, bizi sıkıştırıyor (soyuyor) du; sen mağa küç kılba;: sen bana zorbalık etme; beni zorlama; kara küçkö: 1) boşuna; 2) yalandan, calî olarak; kara küçkö katuu katkırıp küldü: yalandan ve kahkaha ile güldü; kara küçkö bışanğ-başanğ ıyladı; yalandan ağladı; küç at: iş atı; küç unaa: iş hayvanı; 2. tar. bir hizmet mukabilinde eğreti alınan iş hayvanı; bir künü apiyimin ottoşup bermek bolup, küçün mindim: haşhaş tarlasındaki zararlı otları ayıklamak mukabilinde binmek için onun atını almıştım; bir attın küçük alıp bereyin: kullanmak için kira ile sana bir at bulayım; şaarğa barıp keleyin, atınğın küçün bere tur.: şehre varıp geleyim, atını bana iğreti olarak ver.: küç akısı: binek hayvan kirası, ücreti.
küçala, f. aconitum, kurtkökü otundan çıkarılan zehir.
küçö-, kuvvetlenmek, şiddetlenmek, kuvvet almak.
küçön-, kendini zorlamak, ıkınmak, bütün gücünü sarfetmeye çalışmak, kuvvet göstermek.
külkü, gülüş, gülme; külkü kıl-: alaya almak, alay etmek, içi ooruluu külkü süyböyt ats. kaygısız olan – uykucu – dur, divane adam – gülegendir.
külküçü = = külküçül.
külküçül, gülegen ( çok gülen ); sana ası çok – uykuçul, akılı cok – kül – küçük ats. dertli olan gülme sevmez.
külkülüü, gülünç, komik; külkülüü pyesa: komedi.
külmöksön, güler gibi gözüken, gülüyormuş gibi görünen; külmöksön bolup: gülüyormuş gibi gözükerek.
külöögöç, gülmeyi seven, çok gülen.
külpönğ, parıltı, parlama, parıldama.
kültük, 1. pisliklerin akması için çocuk beşiğinin altına konulan teneke, kutu, çömlek yahut bir parça keçe gibi şey; 2. vicdan, haya; kültüğü cok: hayasız.
kültüksüz, hayasız, vicdansız.
kültüldö-, titremek (şişman kimsenin sarkık, yumuşak vücut kısımları hakkında).
kültüy-, sarkık ve titrek karınlı şişman görünüşünde bulunmak.
külüstön-, f. 1. çiçeklik, gülistan (bu manayla gayet seyrek kullanılmaktadır); balaluu üy külüstön, balasız üy körüstön ats.: çocuklu ev – gülistandır, çocuksuz ev ise – mezar- lıktır; 2. şen, neşeli, iyi, mükemmel; 3. sagu sagarken (ölü için ağlarken) kadınlar ölüyü, adet olduğu üzre, böyle adlarlar, anarlar.
külüş ı, gülüş gülme.
külüş- ıı, hep beraber gülmek, gülüşmek; külüşüp kalğan bala: gülmeye başlıyan çocuk.
küm : küm- cam yahut küm- talkan: tahrip edilmiş, mahvedilmiş, paramparça edilmiş.
kümböz, f. kubbe, kümbet, türbe.
kümön, f.1. şüphe, güman, işkil; alarğa kümön keltir-: onlardan şüphelenmek; 2. mec cenin ( ana karnında); üç ay kümön boyunda folk.: karnında üç aylık cenin vardır, üç aylık gebedir; üç aylık kalğan kümönüm folk.: ( karımın karnında) üç aylık ceninim kaldı.
kümöndüü, şüpheli.
kümönsüz, şüphesiz.
kümp! güm!
kümüröy, memnuniyetsizlik, ilenç ifade eden bir farsça kelimedir [ fars. gümrah- sapıtmış, m.] ; kümüröy bol! : lanet olsun sana! mahvol!.
kümüş, gümüş, gümüşten olan; kümüş cügön: gümüş süslerle bezenmiş olan oyan.
kümüştö- : gümüşlemek, gümüşle kaplatmak veya işlemek.
kümüştöt-, gümüşletmek, gümüşle kaplatmak veya işletmek.
kümüştüü, gümüşle tezyin edilmiş, gümüşlü.
kün, 1. güneş; kün çıktı, güneş doğdu; kün çığış: güneşin doğması, doğu , şark: kün çığa: güneş doğar- doğmaz; kün battı: güneş battı; kün tiye: güneş doğunca, sabah erkenden; kün batış: güneşin batışı, batı, garp; kün cak yahut kün cürüş murdu cayıldı: güneş nurunu saçtı; kün karama yahut kün bağış: ayçiçeği; kününğ tuudu: güneşin doğdu,sana gün doğdu ( rahat yaşayacaksın, bahtiyar olacaksın), talihin açıldı;kün es = = künös; 2. gün; eki kün : iki gün içinde; otuz künü: otuz gün zarfında; bul künü: bu günde ; künü bugüngö çeyin :bu güne kadar ;kündördün bir künündö: günün birinde ;künügö : hergün ; künü bugün ;bugün tam gün künü keçee : dün,tam dünkü gün ;bürsü kün = = bürsügünü ;künügö yahut kündö: hergün ;künün barıp ,künün kelet : bir gün içinde varıp gelir;künü- tünü bk. tün ;künü –tünü yahut kündür-tündür: gece –gündüz , geceli-gündüzlü ; cıyırma segizi künü : ayın 28 inde ;bugün ekinci ölgün künü: bugün ölümünün birinci yıl dönümüdür; cumuş künü: iş günü; emgek künü: emek günü; adam künü: insan günü ( bir gündelik) ; ögüntön (o + kün + tön ): o zamandan beri, o günden beri; kün öttü, iş büttü: gün geçti iş bitti ( işte o kadar! ) kün sura bk. sura; ayı – künü bk. tanğ ı; attuu kün bk.attuu ı; 3. zaman, zamanlar, devir; künündö kürkürögön : zamanında gürlemişti (meşhur idi) ; kün sal-: vakıt zayi etmek; külükkö kün salğıça, baytalğa bak bersin ats.: koşu atı için vakıt zayi etmektense, kısrağa şans dilemeli ( yani yalnız koşu atiyle meşgul olmaktansa, bütün sürüye bakmak daha kârlıdır); kün saldır- yahut kün salğız: tâbi bir vaziyete koymak; sağa kün saldırıp ( yahut salğızıp) koydum: sana tabi bir duruma konulmuşum; anday bolboğan kündö: aksi takdirde; 4. hava durumu; kün açık: hava açıktır; kün caap turat: yağmur yağıyor; kün seldedi: yağmur bir parça dindi; 5. hayat; kün kör- : yaşamak , var olamak; öz kündörün özdörü körüp cürüştü: kendi geçineceklerini kendileri kazandılar, kimseye yük olmadılar; köröyün değen künüm bar: ben daha bu dünyada bir parça yaşamak istiyorum; mensiz körür künü cok: bensiz yaşayamıyor; kün körsöt- : yaşamak imkânı vermek; kün öt: yaşamak, gün geçirmek; kez kelgen cerde kön öttüm: rast gelen yerde gün geçirdim; çetimçilik künün öz başınan keçirgen: öksüzlük hayatı yaşadı; külö turğan kün barbı ? : gülmenin sırası mı? ; attın künün al kördü: attan o istifade etti ( attan zevkini aldı ).
küncara = = külcara.
künçü = = künüçü.
künçülük ı = = künüçülük.
künçülük ıı, ( karş. ayçılık , cıçılık ): bir günün uzunluğu ; künçülük sayğan işime ayçılık sayıp cetpegen folk. : benim bir günde işlediğimi o kadın bir ayda işliyemiyordu.