A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə56/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   90

köp- III, 1. kabarmak, şişmek; 2. burun şişirmek, kurulmak, farfaralık etmek, caka satmak; caman uul atası ölgöndö köböt ats. : kötü evlât babası ölünce kabarmaya, kurulmaya başlar; murdunan köpkön: burun şişiren, kibirli.

köpçük, eyerde yastık yerini tutan döşek.

köpçül, (özümçül’ün karşıtı olarak) kollektif yaşayış taraftarı olan; estüü köpçül, eselek tuuğançıl ats. : akıllı cemiyete temayül gösterir, ahmak ise – akrabaya.

köpçülük, halk kütlesi, cemiyet, topluluk; köoçülükkö paydaluu emgek: topluluğa faydalı emek; köpçülük işi: kütlevî iş.

köpkök = = köp- kök ( bk. köp I) .

köpkölönğ, kurulan, caka satan; köpkölönğ tart- : caka satmak.

köpmö, kabarık, şişmiş; kürüçtü çınığa boor köpmö kılıp saldı: pirinci çanağa tepeleme olarak koydu.

köpölök, 1. kelebek; 2. küçük cins kelebeklerin genel adıdır (karş. kaldırkan) ; cetim köpölök yahut şaytan köpölök: (kelebeğin halk ağzında kullanılan adı olsa gerektir; çünkü burada bu kelimenin karşısındaki rusça “motılyok” sözü kelebeğe halk tarafından verilen isimlerden başka bir şey değildir; M.) ; çar köpölök aylan- : (topaç gibi) çok hızlı dönmek.

köpös, köpöş, (r. “kupest”) tacir, tüccar.

köpsün- , kendisinsn çok taraftarı bulunduğunu sanmak ve bundan dolayı, caka satmak ve övünmek.

köpşök, gevşek, kof; köpşök kar: gevşek, mesamatlı kar.

köptö- , çoğalmak, miktarca artmak, top halinde iş görmek; köptöp cenğip ketti: toptan, hep beraber hareket ettiklerinden galebe çaldılar.

köptük, 1. çokluk, kalabalık; bul mağa köptük kılat: bu benim için çoktur; 2. gram. cemi.

köptür- , et. köp III’ten; taruu köptür-: darıyı ıslatarak şişirmek; anı dünüyö köptürdü: dünya malı, servet yüzünden burun şişirdi (harf. : onu zenginlik şişirdi ) .

köpüröö, köprü; kıl köpüröö mit. “kıl köprü” : cehennem üzerindeki köprü (o, kıldan ince, kılıçtan keskindir) .

köpüyö kon. = = kopiya.

kör I, f. kör, ama; kör ayğır mec. : beceriksiz, hımbıl.

kör II, f. mezar, kabir; kör oozunda: kabir yakasında (ölüm döşeğinde) ; kördöy: siyah, siyahlık; kördön suurup, körgö salıp tildeptir: alabildiğine sövüp- saydı (harf. : mezardan sürükleyip çıkarak, mezara yeniden koyarak küfür etti) ; körbögönü kör boldu: görmediği kalmamış, görmüş- geçirmiş (harf. : o yalnız kabiri görmemiş) ; atanğdınğ (veya atanğ) körü!: sövme tabiridir (harf. : babanın kabri) ; körü küysün! söv. : kabri yansın! ; meni kör cerge cumşay beret: beni her işte kullanıyor, benden hıncını çıkarıyor; kayda barsa da, Mamaydın körü: nereye gidersen Mamayın kabrine rastlarsın; kör bayge: ölüyü hatırlama dolayısiyle tertip edilen at koşuları; teltoru attı berbeymin, kör baygege çarptıram folk. doru atı vermiyorum, ben onu yoğaşı koşusunda koşturacağım; kördön çığa kalğanday: (kabirden çıkıvermiş gibi) ansızın, birden- bire.

kör- III, 1. görmek; körö alboo: kin, husumet; uyku körböyt: uyku görmüyor (uyumuyor, uyumak imkânını bulamıyor) ; körbös töönü körböyt ats. : görmiyen deveyi bile görmez; “kördüm” degen köp söz, “körbödüm” degen bir söz ats. : “ gördüm” demek – çok sözdür, “ görmedim” demek ise – bir sözdür (göreni çok soruşturuyorlar; görmedim diye cevap ise, soruşturmalardan kurtulmuş olur) ; cakşı kör- : birisine karşı teveccüh veya sevgi beslemek; caman kör- : sevmemek; nefret etmek; maakul kör- : tasvip etmek, onamak; bala kör- : çocuk sahibi olmak; körgön ene: öz anne; körgön enenğ men edim, kötörgön enenğ Akkanış folk. : öz annen bendim, bakan annen ise Akkanış idi; baydanğdı körbödüm: senin hayrını görmedim; 2. görmek geçirmek; körbögönü kalbağan: başından geçirmediği şey kalmamış, görmediği kalmamış; men erte körö cürgön kişimin: (ben) bunu daha evvel geçirmişim; bu iş, benim için ilk başıma gelen şey değildir; 3. bir şey saymak, bir şey yerine kabul etmek; köp kör- : çok görmek; çok saymak; az kör- : az görmek; kifayetsiz saymak; mingeninğ cakşı at bolso, alıstı cakınday kör ats. : bindiğin iyi at olursa, uzağı yakın gör! ; atımdı at körböyt: benim atımı at yerine koymuyor; 4. (önce gelen ablatif ile) ( birisini, bir nesneyi) kabahatlı, müsebbip saymak, senden gördüm, seni kabahatlı saydım; caman katın başın cuubay, bitten köröt ats. : kötü karı başını yıkamaz, biti kabahatlı çıkarır; 5. (önce gelen geçen zamandan gerundifi ile birlikte) denemek, sınamak; kılıp kör! : deneyip bak! ; kötörüp kör! : kaldırıp bak! ; 6. (önce gelen hal zaman gerundifi ile ise, emrin kesinliğini yahut ricanın kuvvetini ifade eder) : körgözö körgün közümö folk. : onu gözümün önüne getir! ; kara narğa cüktöy kör! folk. : onu kara deveye yüklet! belinen karmap büktöy kör! folk. : belinden kavrayıp bük! ; mine kör! : al da, bin! ; cinime tiye körbö! : sakın beni kızdırma! .

kördük, körlük.

kördür- , göstermek; kördürömün dep alıp ketti: göstereyim diye aldı, götürdü.

körgönsüz, görgüsüz, terbiyesiz, nezaketsiz.

körgönsüzdük, görgüsüzlük, terbiyesizlik, nezaketsizlik.

körgöz- = = kördür-.

körgözmö, 1. sergi; 2. gösterme.

körgüç, iyi gören, uzağı gören, basiretli.

körgülük: mununğdu koybosonğ, menden körgülüktü körösünğ: eğer bundan vaz geçmezsen, benden görmediğini göreceksin; körgülüktü dal seninğ dosunğ körsötüp catat: asıl senin dostun can sıkacak işler yapıyor.

körk = = körük I.

körkoo, f. 1. çakal; 2. mit. cadı, koncolos.

körköm, güzel, san’atkârane.

körkömdük, güzellik; san’atkâranelik.

körktöl- , güzelleşmek, şirinleşmek.

körktüü = = körüktüü.

körktüülük = = körüktüülük.

körkü, moğolca selâm sözüdür, ki yalnız Destanda rastgelinir.

körmöksön, görmemezlikten gelmek; körsö da, körmöksön bolot: görse de, görmemezlikten geliyor.

körmüş, (görülmesi kabil olup da, duyulması mümkün olmıyan) yenilik, yeni şey; uktunğ bele ukmuştu? kördünğ bele körmüştü folk. yeni haber duydun mu? , yeni şeyi gördün mü?

körnök, levhâ, tabelâ.

körö, (önce gelen ablatif ile) nisbeten; … olacak yerde… ; andan körö mektepte bar: bunun yerine (bunu yapmaktansa en iyisi) sen mektebe git!

körögöç, iyi gören; uyanık.

körögöçtük, uyanıklık; göregenlik.

körök = = körökçö.

körökçö: bul körökçö yahut mından körökçö (memnuniyetsizlik ifade ederken) eğer böyle olursa, böyle olmaktansa daha iyi; bul körökçö kelbey ele koysomçu: o halde en iyisi ben gelmiyeyim.

körönğgö, kımız mayası.

körönğgölüü, mayalı (kımız hakkında) körönğgölüü kımız: bol kımız.

köröögöç = = körögöç.

körösön, güzellik, parlaklık, san’atkâranelik.

körösöndüü, güzel, nefis, san’atkârane.

körpö, 1. kuzu derisi; körpö karma- : giyimin kenarlarına kuzu derisi dikmek; aydama körpö: sun’î karaköl, astragan derisi; 2. daracık yorgancık.

körpöçö, eyer üzerine konulan dar yorgancık.

körsöt- , 1. göstermek; 2. birisine yahut bir nesneye karşı bir şey izhar eylemek: zapkı körsöt- yahut zobun körsöt- : birisini hor görmek, tezlil etmek, tazyik ve zulüm etmek.

körsötküç, gösterici; işaret edici; daraca körsötküç mat. üs; sapat körsötküçtörü: vasıf göstericileri.

körsötmö, gösterişlik, göstermeye mahsus, gösterici, işaret edici, endeks, cetvel, sergi, gösterme; emgek öndürüşününğ körsötmölörü: emeğin üretim kuvvesinin endeksleri; sapat körsötmölörü: evsaf endeksleri; körsötmö koldonmo yahut körsötmö şayman: tatbikat alât- edevatı; körsötmö sot: ibretlik mahkeme, muhakeme.

körsötül- , gösterilmek.

körsötüü, gösterme, işaret etme, yol gösterme.

körü = = körö.

körük I, güzellik, nefaset.

körük II = = köörük.

körüktüü, güzel, nefis, san’atkârane; körüktüü adabiyat es. : güzel edebiyat, bediî edebiyat.

körüktüülük, nefaset, san’atkâranelik.

körül- , 1. görülmek; 2. alınmak, ittihaz edilmek (tedbirler, hazırlıklar hakkında) .

körümdük, yeni doğan çocuğu (karş. centek) yahut güveyin köyüne gelen gelini görmeye gelenler tarafından getirilen yiyecek yahut hediye.

körün- , görünmek, görünür olmak, gözükmek; emine körünböy kettinğ? : neden görükmez oldun? neden çoktan görünmüyorsun? ; biröönün katını biröögö kız körünöt ats. başkasının karısı kız gibi görünür.

körüngüs, görünmez; közgö saysa körüngüs: gözünü çıkarsalar bile göremezsin (öyle karanlık).

körünmöksön: körünör- körünmöksön bolup: görünür- görünmez olarak.

körünö, 1. ayan, zahir, açık, aşikâr; körünö dalil: açık delil; körünö al- : açıkça almak; abıdan körünö boldu: tamamiyle vazıh oldu; 2. zahiren, görünüşe göre, resmen; men körünö konok eesi bolğonum menen, konok kamın Saadat kördü: resmen ben ev sahibi olmamla beraber, misafirlerle Saadet meşgul oldu.

körünöö = = körünö.

körünt- , et. körün- ’den.

körünüktüü, görülen, gözüken; közgö körünüktüü: göze gözüken; körünüktüü iygilikter: göze görünen başarılar.

körünüş I, manzara, perde (piyeste) ; zuhurat.

körünüş- II, müş. körün- ’den.

körünüü, işs. körün- ’den.

körüstön, f. mezarlık, kabristan.

körüş- , biri- birini görmek, karşılaşmak, selâmlaşmak; koş koldop körüş- : her iki eli verek selâmlaşmak; ölbögen körüşöt ats. hayatta olanlar biri- birileriyle görüşürler; aykalışıp körüş- : arka- arkaya durarak selâmlaşmak.

körüştür- , et. körüş- ’ten.

körüü, işs. kör- III’ten.

körüüçü, temaşa eden, seyirci.

kösö- = = közö; menin töş etimdi kösöp öttü ele folk. : (ok) benim göğsümü delerek geçti.

kösöl = = közöl.

kösöm, 1. koyun sürüsünde kılavuz vazifesini gören teke: kösemen; 2. rehber, kılağuz; köptü körböy, kösöm bolbos ats. : bir çok şeyler görüp geçirmeden kılavuz, rehber olunmaz; kösöm at: ayakları sağlam olan, yolunu şaşırmayan at.

kösömdük, kılavuz vaziyeti, mevkii, önderlik, rehberlik.

kösömsün- , kılavuzluk, rehberlik taslamak.

kösönök = = közönök.

kösöö I, ölçer, gelberi (ocaktaki ateşi düzeltmek için kullanılan değnek) ; körgön- körgönön kılat, kösöö- türtkönün kılat, ats. : gören gördüğünü yapar: gelberi dürttüğünü; kara kösöö: birnevi ekin hastalığı, yenürce illeti; kösöö kuyruk: kısa kuyruklu.

kösöö II, köse, yüzünde tüyü, kılı olmıyan kimse; kösöönün akıllı tüştön kiyin ats. : kösenin aklı sonradan gelir (harf. kösenin aklı öyleden sonra) ; aldar kösöö: Kazah masallarındaki şahıslardan biridir, ki büyük kurnazlıklarla temeyyüz eder) .

kösöölön- , kara kösöölön- : kurumla, isle örtülmek; pek fazla karamak.

köş I, f. et; kam köş, bk. kam I; ötük butumdu kızıl köş kılıp cooruttu: çizme etimde yara açılıncaya kadar ayağımı vurdu; açtan ölböyt, köştön kalbayt: şöyle- böyle (ortaca) geçiniyor.

köş II: köş- köş! : deve puduğunu çağırmak için nida.

köşögö, 1. perde, yeni evlilerin yahut genç karı- kocanın yataklarını başkalarınınkinden ayıran perde; 2. (piyeste) perde; tört köşögö: dört perdelik tiyatro temsili.

köşögölön- , örtü ile örtülmek.

köşökör, dalkavuk, yaltak.

köşökörlön- , dalkavukluk etmek, yaltaklanmak.

köşölünğkü = = köşülünğkü.

köşönök (Rad.. V) = = köşögö I.

köşör- , direnmek, inat etmek, karşı koymak, israr etmek.

köştük: kam köştük, bk. kam I.

köşö- , tam bir rahatlık ve sukûnet içinde bulunmak, sukûnet bulmak, rahatlamak; köşüp uykuğa kirgen: dağdagasız uykuya dalmış.

köşül- (manaca) = = köşü- ; köşülüp uktaba! : gamsız uyuma!

köşült- , et. köşül- ’den.

köşülünğkü, dağdagasız, rahatlık, tam sükûn; köşülünğkü tart- : rahatlık ve sükûnet içinde bulunmak.

köşüün, sükûn, rahatlık haleti; köşüün tart- : rahat etmek, sükûnet bulmak.

köt, 1. avm. kıç, geri kısım; koy kötünö saldı folk. : koyun gütmeye icbar etti; kötünön: onun peşinden, arkasıra; kötümön kele atat: peşimden geliyor (şimdi gelir) ; 2. göt, mak’at; közüm körbösö, kötümdü börü cesin ats. : isterse kıçımı kurt yesin, gözüm görmezse zarar yok (kaygısız adam söylüyor) ; köt kıs- : yelkenleri indirmek, sükûnet bulmak; kötönğdü kıs! ; rahat otur! sus! ; kötü kıska: (götü kısa) hiç bir türlü kesin karar vermiyen kimse; kötünö kıspayt: on paralık kıymet vermiyor; kötünö ketençiktey baştadı: kıçın- kıçın gitmeye başladı; 3. tenasül aygıtları (erkeğin ve kadının) ; 4. kuvvet, kudret, cesaret, becerik; köttü sağa kim berdi? : sana bu cür’ et nereden geldi? bu hakkı nereden aldın? ; kötü kança! : cür’et edemez! nasıl cür’ et eder! ; kuday kulum dese, bayğambar ümbötüm debey, kötü kança! ats. Tanrı kulum derse, peygamber ümmetim değil demeye nasıl cesaret eder? ; kötü çak, yahut kötü çaktuu: daha toydur, eli kısadır, gücü yetmez; 5. kötü boş: karamuk (bitki) .

kötkü, arkadaki; kötkü but: art ayak; kötkü kaş: eğerin arka kaşı; acıraşar tamır eerdin kötkü kaşın surayt ats. : ayrılmak isteyen ahbap eğerin arka kaşını (bile) ister.

kötön, mak’ at, dünür, göden, kalın bağırsak; kötönü tüşkön ayuuday bakırat: kalın bağırsağı düşmüş ayı gibi bağırıyor; somoordunğ kötönü: semaverin alt deliği; kara kötön (çocuk oyunlarında) kur’a çekme 1) değnek üzerinde; kara kötön karma- : kur’a çekişmek; 2) üç tane kibrit üzerinde (bir kibritin ucu yakılmış olur) ; may kötön: (yağ göden) (çocuk hakkında) uğurlu (talih, saadet getiren; öyle bir çocuk, ki doğduğu günden itibaren babasiyle annesinin hayatında iyiliğe doğru bir değişiklik hasıl olur) ; kuu kötön: (kuru göden) (çocuk hakkında) : şanssız, talihsiz (may kötön’ ün karşıtı) .

kötör- , 1. kaldırmak; bala kötör- :çocuğa dadılık etmek; kötörgön ene: çocuğu karnında taşıyan, doğduktan sonra ona dadılık eden kadın; attan kötör- : (bir hürmet eseri olmak üzere) attan indirmek; könğül kötör- : neşelendirmek, gönül açmak, sevindirmek; kol kötör- : (el kaldırmak) açık surette rey vermek (karş. : dobuşka saluu: bk. dobuş maddesinde) ; kol kötörgö sal- : açık surette reye koymak; üy kötör- : bk. üy; 2. katlanmak, dayanmak; al oyun kötörböyt: o, şaka kaldırmıyor, lâtife kabul etmez; zakun kötörböyt: (bunu) kanun kaldırmıyor, kanuna aykırıdır; bazar kötörböyt (bu fiatça) piyasaya uymuyor; tentektiginğdi kötörböyt: senin hoppalıklarına tahammül etmiyor.

kötörgüç, bocurgat, vinç; kötörgüç maşina: (kaldıran makine) asansör.

kötörgüs, kaldırılması kabil olmıyan; at kötörgüs zor: şöhret kazanan.

kötörlülüş- II, hep beraber kalkmak.

kötörmö, 1. su bendi, mendirek; 2. kısa ip; 3. ödünç; kaytpas kötörmö: iade edilmiyen malî yardım; kötörmögö akça ber- : (ham madde mukabilinde) avans vermek.

kötörmöçü: kötörmöçü soodager: çerçi, seyyar satıcı.

kötörmölö- , 1. yardım etmek, desteklemek; 2. ileri sürmek, namzet göstermek (yüksek bir vazife için) .

kötörmölöö, 1. yadım etme, destekleme; 2. ileri sürme.

kötöröm, kötürüm, başkalarının yadımı olmaksızın ayağa bile basamıyacak mertebeye girmiş olan (hayvan hakkında) .

kötört- , 1. kaldırtmak; 2. es. (zor doğurma sırasında) diri hayvanın, daha ziyade koyunun bacağını tutturmak (doğurmayı kolaylaştırmak için kullanılan kocakarı çarelerinden biri) .

kötörül- , kaldırılmak, kalkmak, kalkınmak, maneviyatı yükselmek, gurur ruhunun yükselmesini hissetmek; tömöndön coğoru kötörülgön (yahut sadece kötörölgön) : sivrilmiş, birdeb- bire yükselmiş olan kimse.

kötörült- , kalkmaya zorlamak yahut bırakmak.

kötörültüş- , müş. kötörült-’ ten.

kötörülüş I, kıyam, isyan, ayaklanma.

kötörülüü, işs. kötörül-’ den.

kötörüm, götürüm, tahammül ve hürmet (mes. başkalarının mutalâalarına ve tenkitlerine karşı) .

kötörümdüü, götürümlü ve hürmetkâr olan; söz kötörümdüü: kendi hakkındaki mütalâalara tahammül eden ve şakaları kaldıran.

kötörünğkü, kalkık; köönüm kötörünğkü: neşe ve sevinç içindeyim, canlı ve neşeliyim, keyifliyim, şenim; kötörünğkü baa: yüksek fiat; baası kötörünğkü: fiatı (bir parça) yüksek.

kötörüş I, kaldırma, çıkarma.

kötörüş- II, hep birlikte kaldırma, kaldırmaya yardım etmek; mağa kötöşürüp ber! : bana kaldırmaya yardım et!

kötörüü, 1. kaldırma; tüşüm kötörüü: mahsul vermeyi yükseltme; 2. sis. ileri sürme.

köttük, kuskunun doğrudan- doğruya kuyruk altına gelen kısmı.

köy I: emgek köy: çalışkan; köy külük: tanınmış, sivrilmiş koşu atı; köy başka: başkalarından iyi vasıflarıyla ayrılan, bir çoklarının arasında sivrilen (mes. : pehlivan, hazır cevap, iyi hatip) .

köy II = = kör; II; ata köyü! : vay, kahrolası!

köygök: közümö köygök bolboy ket! : can sıkıntısını verip durma, git! .

kötkap, f- a. mit. yer küresini çevreleyen dağlar: Kuhi, Kaf, Kafdağı.

köyköl- , titremek, oynamak (mes. : civa hakk.) ; ağır akmak (koyu, pıhtılaşmış bir şey hakkında) ; korğoşunday köykölüp: (eritilmiş) kurşun gibi, bir yandan bir yana akarak, oynayarak; köygölgön cer: iyi otla örtülen düz mahal; köykölö basat: süzülerek yürüyor.

köykölt- , et. köyköl-’ den.

köykölüş- , müş. köyköl-’ den.

köynök, gömlek; kadın elbisesi, entarisi; kırk köynök: çocuğa doğduğundan kırk gün geçtikten sonra giydirilen gömlek; kök köynök: 1) sığır hayvanı yumrucağı, taunu; 2) sığır hayvanlarına tevcih edilen ilenç sözü; köynök- könçök bk. könçök 3.

köynökçön, tek bir gömlek giyinmiş halde (üzerine hiçbir şey giymeksizin) yahut yalnız entari giymiş halde.

köyrönğ, övüngen, farfara.

köyrönğdük, övüngenlik, farfaralık.

köyrönğsü- , övünmek, bir parça övünmek.

köyüt- , oyalanamak; bir mevzuu uzaklaştırmak maksadiyle lakırdıya tutmak.

köyütüş- , müş. köyü-’ den.

köz, 1. göz; közdün karası: göz bebeği; közdün ağı: göz akı; közünün ağı menen karadı: göz akını döndürerek baktı; közmö- köz: karşı- karşıya, şahsan, muvaccetten; anı menen közmö- köz süylöştüm: onunla şahsan konuştum; közünçö: göz önünde; kendisinden saklamayıp; köz körünö: göz göre, açıkça; közünğö kara! : gözlerinle bak! , önüne bak! ; onğ közü folk. :onun sağ eli; köz coosun al- : nazarı okşamak; kolhozdun malı köz coosun alğanday şay boldu: kolhozun hayvanları öyle bir intizama konmuştur, ki insanın nazarını okşuyor; köz kıs- : göz kıpmak; közü tik: keskin bakışlı; köz karaş: bakış, görüş, noktai nazar; köz sal- : gözlemek, bakmak (itina etmek), gözetlemek; men ölsöm, menin eneme köz sal! : ben ölürsem, benim anneme bak! ; köz bol: göz- kulak olmak; atınğa köz bol! : atına dikkat et! ; özün köz kılıp turup: kendisinin huzurunda, kendisinin şahsan göreceği tarzda yaparak; közgö basar: göze çarpan, dikkati çeken, göz alıcı nazara hoş gelen; közgö basar calğız boz üy cok ele: göze çarpacak tek bir beyaz ev yoktu; közü cetti: kanaat hasıl etti; közü cetet: onun için vazıhtır; közü cetpeyt: emin değil, kani değil; köz cetkirbey: tamamiyle emin olmıyarak; köz menen bolcop: göz kararıyla ölçerek; köz cum- : 1) gözleri yummak; 2) (Abl. ile) : nihaî olarak vedalaşmak; Narınla vedaaştık, ondan vazgeçtik; köz cumdu: igfal, aldatma, kafese koyma; köz bayla- : göz boyamak: köz baylanğan kez: alaca karanlık, akşam karanlığının çöktüğü zaman; köz baylanıp kalğanda folk. : alaca karanlıkta, akşam bastığında; eki közüm tört: dört gözle bekliyorum; közdön uç- : büyük, şiddetli arzu mevzuu olmak; balası közünön uçtu: çocuğunu sabırsızlıkla bekliyor, oğlunu özlüyor; közümön uçtunğ: pek fazla seni göreceğim geldi; tarbız közünön uçtu: canı karpuz istedi; köz art- : göz atmak, göz dikmek; çolokko köz artıp kalğan: lâgar beygire göz dikmiş; közü öttü: 1) öldü; 2) hırsla bakıyor, gözleri parladı; cakşı kitep körsöm, közüm ötöt: iyi kitap görürsem, gözlerim parlıyor; kursağı aç kişi tamaktan közü ötüp turat: karnı acıkmış olan adam yemeğe hırsla bakıyor; közüm toydu yahut közümdün kurtu öldü: gördüm ve tatmin edildim; köz booçu: göz boyayan; közü açık: 1) gözü açık; 2) açık göz, basiret sahibi, açık gören; 3) doğru düşünen; köz açık öt- : hayatını arzu ettiğine ermeden geçirmek; közü açık öttü: iyi hayat görmeden arzularına ermeden öldü. gözü arkada kaldı; (3 üncü şahsın bitişik zamiri birinci şahıslar için de muhafaza olunur) ; dünyödön közü açık ötömbü- ay? : bana hayatımı rahat yüzü görmeden geçirmek mi mukadderdir? ; közü vok: hazır bulunmıyan; közü cokto yahut közü cok cerde: gıyaben, onun gıyabında; aç köz: aç gözlü, tamahkâr, haris; közümdü açkandan: doğduğum günden beri; balık köz: altın veya gümüşten ince pul; sorponun balık köz mayı bar: çorbanın üstünde pul, pul yağ var; közü kızarıp ketti yahut közü kızıl boldu: kibirlendi; köz çaptır- : gözden geçirmek; közünğ akkır! : gözün çıksın! ; közün kara- : birisine tabi ve ona bağlı bulunmak; köbü alardın közün karaşat: birçokları onlara tabidirler; köz akı, bk. akı; köz karandı, bk. karandı; köz karandılık, bk. karandılık; körör köz: görüp doyulmaz, gözümün içi; közünön çıksın! : kahrolsun! ; közgö atar: iyi nişancı; 2. delik, ilmik; iyneninğ közü: iğne gözü, deliği; iynenin közündöy ğana cumuş kalğan: iğne gözü kadar ancak (yani gayet az) işi kalmış; kurcun közü: heybedeki ilmik; kurcun közü nan aldı; hurcun ilmiğine kadar doldurup ekmek aldı; 3. heybenin bir gözü; kurcunumdun eki közü tenğ şıkay tolup çıktı: heybenin her iki gözü ağızlarına kadar dolu; 4. kaş (mes. , yüzükte) ; 5. tuzak ilmiği

közdö- , bakmak, gözetlemek, istikamet almak, hedef edinmek; kompartiya köpçülükten talamın közdöyt: komünist partisi kütlenin menfaatını müdafaa ediyor; Karakol közdöy; Karakola doğru yönelerek; közdögön maksat: göz önünde tutulan maksat; mal közdö- : hayvanlara bakmak.

közdön- , (birisine yahut bir nesneye) gözce benzemek; kılmışker közdönüp turasanğ ğo, emine üçün moynunğa albaysınğ? : cani olduğun gözlerinden belli, o halde niçin itiraf etmiyorsun? ; ürkkön töö közdönüp: gözleri ürkmüş deve gözüne benziyerek (fena halde korktuğunu gözlerinden belli ederek) .

közdöö, işs. közdö-’ den.

közdööçülük, gözetleme.

közdöş- , müş. közdö-’ den.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin