A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə53/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   90

kolonka, r. küçük sütun.

koloo, topallık.

kolos, (bazılarının anlattığına göre) büyük, kocaman; (başkalarının anlattığına göre ise) doğru, düz; kolostoy bolğon baltır: kaim bal­dır; sözü eki emes kişini kolos dep ay tat: kararlarım değiştirmiyen a-dama «kolos» diyorlar.

kolot, iki tümsek yer arasındaki uçukur yer; dar dağ deresi, çukur.

koloy-, çıkık durmak (kocaman ve biçimsiz nesne hakkında); koloyğon :kocaman, dızman (şey).

koloyt-, et. koloy-'dan.

kolsoboy r-: kolsoboy baştoo tar.: de­veran eden posta.

koltoy-, kısa boylu şişman kılığında bulunmak, tıknaz olmak koltoyğon coon kol: kalın ve sağlam el, kocaman el.

koltuk, kolun üst kısmiyle böğür a-rasmdaki mahal, koltuk, koltuk altı; kitepti koltukka kısıp aldı: kitabı koltuk altma sıkıştırdı; kol­tuğu soğot: nobzı tepiyor, o daha diridir; takır koltuk: koltukaltı çukuru (burasına süngü saplamak ölümü mucip oluyormuş); takır koltuk, öpkö dep, Konokbay kılıç saldı deyt folk.: burası koltukaltı ve akciğer diyerek Konokbay kılıç çaldı diyor; koyun koltuk (bazarı da koyon koltuk): çaprazlama ku­caklaşma (bu durumda kucakla­şanlar bir kollarını omuza ve öteki kollarını ise, koltukaltına atarlar); koyun-koltuk alıp karmaş- (karşı­laştıkta) çaprazlama kucaklaşmak; koyun-koltuk alıp küröş-: ellerile haçvarî tutuşarak güreşmek; koyun-koltuk alışkan, taanış: can-ciğer ahbap; koyun-koltuk alışıp, alım-berim kılışıp folk.: can-ciğer ahbap olarak ve alış-veriş yapa­rak; bir koltuk otun: bir koltuğa sıkıştırılan odun; koltukka suu burk-: kışkırtmak, tahrik etmek; koltuğuna suu bürküp cüröt: «kol­tuğuna su püskürüyor» (kışkırtı­yor, tahrik ediyor).

koltukta-, koluna girmek, koltuk al­tında taşımak, koltuklamak.

koltuktaş-, birbirinin koluna girmek.

koltuktat-, et. koltukta-'dan; mağ.'i taardı koltuktatıp: kol tukal tınıa torbayı sıkıştırarak.

kolturmaç, çocuk eyerinde yan kor kuluklar.

kolturmaş = kolturmaç.

kolturmaşta-: ayırmaçka kolturmaş-tap mingizip: yan korkuluklu ço­cuk eğerine bindirerek.

kolu bala = kalu bala.

koluktuu, nişanlı kız.

koluktuuluu, nişanlanmış! delikanlı

kom, havut; kom cığaç: havutta yan değnek; kom sal-: havut vurmak, kom çeç-: (deveden) havutu al­mak.

komanda r. kumanda.

komandaçı = komandir.

komandala-, kumanda etmek.

komandaloo, kumanda etme.

komandir, r. kumandan, komutan.

konıandirovka, r. memuriyetle gön­derme; vazife ile yollama.

komdo-, havut vurmak.

komdol-, havut vurulmuş olmak (de­ve hakk..)

komdon, 1. havut vurulmuş olmak (deve hakkında) 2. sırtına almak; 3. (yırtıcı hayvan ve köpek haknıkda) art ayaklarım bükerek ve burnunu öne doenı uzatılmış ön ayaklarının üzerine koyarak yat­mak.

komissariat, r. komiserlik; el komis-sariatı: halk komiserliği.

komissiya, r. komisyon.

komitet, r. komite.

kommuna, r. komün.

kommunist, r. komünist.

kommunistik, komünistliğe ait, men­sup, müteallik.: Kommunistik în-ternasional: Komünist Enternasyo­nali.

kommunizm, r. komünistlik.

kompartiya, r. komünist partisi firkası).

kompleks, r. mecmu; kompleks sisteması: complexe sistemi.

komplekt, r. takım.

kompoy-, kabarmak, şişmek, sivrilip durmak, tek başına sivrilip dikilip durmak, uzum boyu ile temeyyüz etmek; 2. mec. kurulmak, caka sat­mak.

kompozitör, r. bestekâr.

komsomol, r. 1. komünist gençlik birliği 2. komünist gençlik birliği azası.

komsomolduk, komsomola ait, men­sup, müteallik; komsomolduk uyum: komsomol teşkilâtı.

komsomolets, r. komünist gençlik teşkilâtına mensup bir genç.

komsomolka, r. genç komünist kız.

komsoo, 1. mütevazi, sade, basit; ki­vimi komsoo: fakirce giyinmiş olan; 2. az.

komsun-, teveccüh göstermemek, .sempati beslememek.

komur: komur bol! folk. cehennem ol!

komus = komuz.

komut güceniklik. küsme. memnuniyetsizlik, teessür; komutta kal-: incinmek, kederlenmek; komutu tolbodu: tatmin edilmedi; caman erge kor bolup, komutta kalıp, küygönç, arka çaçım tarayın: folk. kötü kocadan hakaret görüp de, üzülmektense, en iyisi saçlarımı tarayım (yani kız olup evde kala­yım). Ibu nebat knıcnak adiyle maruftur);

komuz, üç telli musiki âleti, kopuz, balalayka; temir komuz (yahut sade komuz) ağız tamburası; ko­muz hak- yahut komuz çert-: ko­puz çalmak.

komuzçu, kopuz yahut ağız tambu­rası çalan.

komuzçuluk, kopuzculuk.

komvuz r. komünist yüksek okulu.

kon- 1. konmak, inmek, yere yahut aığaca oturmak; (kuş hakkında): kanat menen uçkan kuyruk ine-nen konat ats. kanatla uçan kuy­rukla konar; 2. durmak, yaşamak için yerleşmek; 3. gecelemek için tevakkuf etmek; bir konup keldik: yolda bir gece yatarak geldik; 4. al. oturmak, kurulup oturmak; a-tının caydak soorusuna konup a-iıp:- atının çıplak sağrısına bine­rek; 5- atka kon-: şöhret kazanmak, tanınmak.

konç, çorap, çizme gibi nesnelerin baldıra gelen kısmı, konç; eki but bir konçka batkan ubak: iki baca­ğın bir konca sığdığı zaman (kü­çük çocukken) .

konçuluk: ara konçuluk cer: arada bir gece yatmak suretiyle varıla­cak yer; ara konsuluk cerge sapar tartpadı: yolda bir gece yatmak suretiyle varılacak yere bile seya­hat etmiş değildir.

koncurğa = kondurğa.

kondüktör, r. kondüktör.

kondur-, et. kon-'dan; misafiri gece­lemeye zorlamak yahut bırakmak, konuğuı gece kalmaya çağırmak; bak kondur-: mes'ut eylemek; ca­man erge mal bütsö canına konğşu kondurbayt ats.: kötu adama ser­vet düşerse yanma komşusunu bi­le kondurmaz.

kondurğa, atın omurga kemkileri ipe geçirilmekle meydana gelen bir halkadır, ki bu arkası yağır ol­muş atın boynuna takılır (ve buı halka atın yaraya ilişerek onu kur­calamasına mâni olur).

konduruu, işs. kondur-'dan.

konferentsiya, r. konferans.

konfiskatsiya, r. müsadere.

konfiskatsiyala-, müsadere etmek.

konfiskatsiyaloo, müsadere,

konğ, buttaki kaba et; konğ karga, hk. karga I.

konğdev, kuş yaleğinin kof kısmı.

koıığguroo, çan, kampana, zil.

konğguroolo-, çan, zil çalmak:

konğguroolot-, et. konğgturoolo-'dan.

konğkoy = konğkıy .

konğkuldak, ağaçkakan kuşu.

konğorçok. bir otun adıdır.

kongress, r. kongre.

konğşu, 1. komşu; 2. tar. iktisatça zengine bağlı olan fakir komşu; birinğ konğşu, birinğ malay' cürdüngör: biriniz konğşu, biriniz ise ırgat idi; konğşu-kolonğ: zengine doğrudan doğruya iktisatça bağlı olan adamların umıuımî adıdır.

konğşulaş, 1, komşuda bulunan; konglsulas el: komşu millet, ulus.

konğşulaş- II, komşu bulunmak.

konğşuluk, 1. komşuluk; 2. komşu­luk münasebetleri.

konğtor-, alt-üst etmek, kazmak, eş­mek; cer konğtor-: yer kazmak; çift sürmek, toprağı eşmek.

konğtorul-, alt-üst edilmek, aktarıl­mak, kazılmak.

konğul, 1- küçük çukur, oyuk, 2-mesnedin iç yanındaki oyuk (eyerde).

konğulçul, çukurlara, oyuklara çe­ken; teke-tooçul, koyon-konğulçul ats. teke dağı, tavşan dereyi sever.

konğult, siper, perde; konğultta kal-: bir şeyin arkasında gizlenmek.

konğultak, yalınayak; konğultak kiy-: yalınayağa giymek.

konğur, kumral, esmer; konğur kurğak: yarı yaş; konğur cel, bk. cel II, konığur salkın: hafif ve hoş se­rinlik; konğur ün: hoş, göğüsten çjkan ses; konğur küz: sık-sık gü­zün sıfatı olmak üzere koııllanılır; konğur mirza: karakuş nevilerin­den biridir; konğur çeçen: iyi hatip.

konğursu-, fena koku (ter kokusu) dağıtmak.

konğursut-, et. konğursu-'dan.

konğuruk, hırıltı, horlama; konğurruk tart-: horlamak; uktap catkandardın ğana konğuruk tartkandarı uğulat: uyuyanların horuldamaları ancak duyuluyor.

konğuz, sertkanatlı gübre böceği.

konkurs, r. müsabaka.

konkurstuk, müsabakaya ait.

konok I, 1. misafir, mihman; konok konoktu süybeyt, eesi baarın da süybeyt ats.: misafir misaiiri sevmez ev sahibi ise, hiç birini sev­mez; mildettüü konok es-: «mec­burî» misafir (kabildik teşrifat icabı kabul ve ikram edilmesi mec­buri olan misafir,); mildettüü ko­nok al-: «mecburî» misafiri kabul etmek; 2. akşam yemeği; 3. ikram; konoğu caysız boldu: ikram şöyle-böyle oldu; 4. sozgö konok ber-meç.: birisine konuşma hakkını vermek, söylemesine müsaade et­mek.

konok II, italyan darısı (*) (Orta Asyada yaşayan Ruslar arasında bu nebat kunak adiyle maruftur) ; it konuk: bir nevi ot.

konokçul, misafirliğe gitmeye, misa­fir olarak dolaşmayı seven kimse; kırgız halkı - konokçul: kırgızlar konuksever - misafirperverdirler (misafir kabul etmesini ve kendi­leri misafirlikte bulunması severler).

konoksu-, misafirlik taslamak; caman kişi özüyündö konoksuyt ats. kötü adam kendi evinde misa­firlik taslar.

konokto-, 1. = konokton-; 2. bir yer­de gecelemek için kalmak, gece­lemek; kaz konoktoğon cer: kaz­ların gecelediği yer; 3. ikram etmek; koy soyup konoktodu: koyun keserek misafir etti.

konokton-, misafir olmak, misafirlik­te kalmak.

konolgoluu, gecelemek için uygun olan; konolgoluu cer: gecelemek, konmak için elverişli olan mahal.

konserva, r. konserva.

konservatizm, r. muhafazakârlık.

konservator, r. muhafazakâr.

kontitutsiya, r. anayasa, Stalindik: Konstitutsiya: Stalin Anayasası.

konstitutsiyalık, anayasalık.

konsül, r. konsolos.

konsultant, r. müşavir.

konsultatsiya, r. müşavere.

kontrabanda, r. kaçakçılık.

kontrabandist, r. kaçakçı.

kontrakt, r. kontrato.

kontraktaştıruu =r kontraktatsiya.

kontraktatsiya, r. kontrato'ya bağ­lamak.

kontrol, r. kontrol, murakabe.

kontroldük, kontrola ait, müteallik; kontroldük uçuş: kontrol uçuşu.

kontrrazvedka .— kontrçalğın (bk-çalgın).

kontrrevolütsiya, r. inkılâp aleyh-darlığı.

kontrrevolütsiyaçı, inkılâp düşmanı.

kontrrevoliitsiyaçıl, inkilâp aleyhtar-lığına mensup.

konsert, r. konser.

kontsessiya, r. imtiyaz:

kontukçul. 1. başkaları tarafmdan kendisine emanet bırakılan hay­vanlar hakkında insafsızca hare­kette bulunan kimse (kendisinin binek hayvanı varken, başkasının emanet ettiği hayvanın biner); 2. ikirlerin. kendi sürüsüne bıraktıkları hayvanları 'binmek veya iş için kullanan zengin adam.

kontukta-, başkasının emanet bırakı­lan atma binmek.

konuş, 1. durma; gecelemek için dur­ma; 2. obanın konduğu, yerleştiği mahal; ata konuş: baba ocağı, va­tan.

konuştan-, mola vermek için dur­mak; yaşamak için yerleşmek, gö­çebelikten oturaklık hayatına geç­mek.

konuştandır-, 1. mola vermek içi" durdurmak, yaşamak için yerleş­tirmek; 2. oturaklık hayatına geç-çirmek.

konuştandırıl-, pas. konuştandır-'dan.

konuştaş. (birisile) ayni konuşta bu­lunan (bk. konuş).

konuu işs. kon-'dan.

konuuçu, gecelemek için kalan.

konventsiya, r. mukavele.

konvert, r: mektup zarfı:

koo, 1. derin sel kazıntısı, derin çu­kur, derin hendek; koo oozunan çöp albağan mec: mütevazi çekin­gen; 2. oyuk üzerinden sar geçir­mek için konulan oluk;3. ağıl, çit; koo karma—: çitle kuşatmak; çıl­gının koosu: atları kapatmak için çit; koo buzğan külük: «çit kıran yürük at» (ileri gelen koşu atı); koo buzup, bayge alıp turğan kü­lük at: ileri gelen ve öndül alan yürük at.

koodura-, hışırdamak, zıngırtı yap­mak, tıkırdamak

koodurat, et koodura-'dan.

kooğa, f. kavga, sövüş; kooğa-çata-ğınğardı kayğula!: kavga-çekişmeyi bırakın!

kooğlanğda-, gürültü yapmak, köpürmek-gürlemek, endişe göster­mek.

kook: kir-kook: kirli çamaşır, kirli şeyler.

koolu, a. karar.

koom, a. 1. cemiyet; sotsialistik ko-om: sosyalist cemiyet; kerek-carak koomu: yoğaltım (istihlâk) cemi-yeti-şirketi; koom kuruluşu: içti­maî kuruluş; 2. cemaat; meçit ko omu: mahalle halkı.

koomay, tevahhuş eden, insanlar dan kaçan, münzevi; açuuluu koomay bokıp aldı: gazaplı ve münzevi ol­du; koomay oltur-: sandalyanm ucunda kuşkulanarak oturmak; koomayraak koy-: ayrı, münferit koymak.

koomayla-, yadırgama, yakınlık his­setmemek.

koomçul, içtimaî işlerle uğraşan adam.

koomçuluk, cemiyet, topluluk; ko~ omçuluk uyuktan: içtimaî teşki­lâtlar; koomçuluk kamsızdıği: içti­maî teşkilât.

koomdoş-, 1. bir işi elbirliğile, cemi­yet halinde yapmak; koomdoşup işte-: kollektif olarak çalışmak: 2. cemiyetleştirilmek; koomdoşkon sektör: cemiyetleştirilmiş bölge; koomdoşkon öndüriiş: cemiyetleş­tirilmiş üretim (istihsal).

koomdoştur-, cemiyetleştirmek.

koomdoşturul-, cemiyetleştirilmek.

koomdoşturuu, cemiyetleştirme.

koomdoşuu. işs. koomdoş-'tan.

koomduk, cemiyet, cemiyete ait, mensup, müteallik; sosyal, içtimaî; koomduk iş: cemiyet, memleket işi; koomduk öndürüş: cemiyete ait üretim: koonduk alcay: sosyal vaziyet; koomduk kamsızdandıruu: sosyal teminat.

koon, kavun; koon üzmöy (harf.: kavun koparma): gruplar halinde çekişmeden ibaret olan ıbir oyun.

koonduk, kavuniuık, kavun bostanı.

koop I, a. korku; kabunğ kaydan bolso, katarmğ oşondon ats.: korkun nereden ise, tehlike de oradan olur.

koop II, gerundif kop- H'den.

kooperativ, r. kooperatif.

kooperativdeş-, kooperatif şeklinde birleşmek.

kooperativdeştir-, kooperatifleştirmek.

kooperativdeştirüü, işs. kooperativdeştir-'den.

kooperator, koperatifçi.

kooperatsiya, r. kooperatifçilik, bir­likte iş görme.

koopsuz, tehlikesiz.

koopsuzduk, emniyet.

koopton-,' korkmak, kuşkulanmak. kooptuu, tehlikeli, korkruınç.

koorsuz, (kars. kor I) bakiyesiz, tam olarak; oorusu koorsuz ayıktı: has­talığı tamamiyle geçti.

kooş I: anı menen kooşum cok: onun­la yakın münasebetim yoktur.

koos-, II, yakınlık peyda etmek, yak­laşmak kavuşmak.

kooştur-, yaklaştırmak, kavuştur­mak.

kooz, 1. güzel, nefis, sanatkârane; kooz adabiyat: bedi' edebiyat; 2. şık; kooz kiyinndim: şık giyindim; 3. kooz bolup kalıptırmın mec-: yatırırken boynumu acıtmışım (ve omı çeviremiyorum); 4. ilişiği ol-tmayan, suçsuz; koy ceğen börü çuulda. kooz börü çuulda ats.: koyunu yemiş olan kurt çukurda (izlenmiş); işe ilişiği olmryan kurt ise, felâket içinde.

koozdo-, bezemek.

koozdol-, bezenmek, tezyin edilmek-koozdon-, 1. süslemek; 2. kurulmak, caka satmak.

koozdonmo, bezeme, ziynet; kümüş koozdonmolar: gümüş tezyinat.

koozduk, güzellik, nefaset, foediîlik.

kop I, ko hecesiyle ıbaşlıyan sözlere takviye için ilâve edilir; kopkoyuu: pek koyu.

kop-, (gerundifî koop'tur) kalkmak; (bazı bölgelerde uygunsuz bir mâ nâ aldığı için edebî lisanda kulla­nılmaz) :

kopiya, r. kopya, suret.

kopo, meyve verdikten sonra kuru­yan bitkilerin bir çeşidi.

kopoluu, kopo otu olan (bk. kopo).

kopşo-, rendelemek, kazımak, traş etmek.

kopşu-, gevşemek.

kopşut-, gevşetmek, sallamak (mes., çıkarılması kolay olsam diye kazığı oynatmak).

kopulda-, kuşkulanmak, mütered­dit olmak.

kor I, 1. sıcak kül, içinde ateşli kö­mür parçaları bulunan kül: 2. ih­tiyat sermaye, fond; toyıurt koni: yem ihtiyadı.

kor II. f. hor, hakir görülmüş, ken­disine küçümsiyerek bakılan şahıs veya nesne; kor kıl-: tahlil ve tezlil etmek; kor kör-: küçümsiyerek, hor görerek muamele etmek.

korbaşı, tar. 1. bir zabıta memuru; el başkarğan (yahut biyleğen) korbaşı folk.: halkı idare eden korbaşı;2 . basmacı uıüirezesinin ba­şı- (*)

korcoğoy = kocoğoy .

korconğ, yüksek, sivrilip duran.

korconğdo-, r. (karş. kortoruğdo-) ha­reket etmek, yürümek (yüksek ve sivrilip duran nesne hakkında); korconğdoğon can kalbay folk-: hiçbir diri varlık kalmadan.

korcoy-, sivrilip durmak, öne doğru çıkık durmak.

korcoyt-, et. koreoy'dan.

korculuk = korduk; korçuluk tüştü başuna: folk. rezil oldum.

korcun, (Rad„ V) = kuroutn.

korçuy-, (Rad.) kızmak, hiddetlen­mek.

kordo I, sütle tertbiyelenmiş olan pirinç çorbası; taş kordo: 1) içine kızgın taşlar atmak suretiyle ye­mek pişirmek için kullanılan ve at derisinden yapılmış olan kap; 2) bu usulle pişirilen yemek; 3) bü­tün halinde, kızartılmıiş olan ko­yun veya keçi göğdesi.

kordo- II, hor görmek, hakaret gözile bakmak, terzil etmek, tahkir et­mek .

kordo- III, (boza, kımız hakkında) tazelik vermek (eski bozaya yeni­sini katmak).

kordol-, hor ve hakir görülmek.

kordoluu, Kordo I e malik olmak (bk. kordo I); kordoluu bay. bk. bay 1.

kordoo, hor görme, tahkir etme.

kordooçul, çekiştirmeyi seven, zem­meden; alı cetpegen akıretçil, ko­lu- cetpegen kordooçul ats-: halsiz olan ahrete güvenir, elinden iş gelmiyen ise, her şeyi zemmeder.

korduk, rezalet, horluk, hakaret; kü­çümseme, küçüklük; korduk kör-yahut korduk tart-:horluk görmek; hakarete uğramak, küçümsenmiş olmak; otun-olco, suu korduk ats.: odun-ganimet, su ise-rezalet (odu­na rastgelmek iyidir, suya düşmek ise-kötüdiir).

korğo-, korunmak, müdafaa etmek; müdafaa eylemek.

korğol-, (koyun, keçi, deve) tezeği; korğol toktok-: aşığın alçı (bk.) ve­ya taa (bk.) üzerinde cantık (bk.) vaziyetinde durduğu sırada onun üst kısmına koyun yuvarlağını koymak; toğuz korğol: bir oyunun adıdır.

korğolo-, kurtulmaya çabalamak, hi­maye aramak, saklanmak.

korğolonuu. kendi-kendini koruma; kendi kendini müdafaa etme.

korğolot-, kurtulmaya zorlamak, hi­maye aratmak, takip etmek; itelgi karganı korğolotot: şahin kargayı takip ediyor (kaçırıyor).

korğon I, 1. kale, müstahkem mevki; 2. çit, duvar, mezarın etrafında parmaklık 3. koyun ağılı.

korğon-, II, korunmak, kendini mü­dafaa etmek, takibattan saklanmak.

korğonçu, tar. şehir, kale kapısı ya­nındaki nöbetçi.

korğonuu, korunma; korğonuu ça-ramduluğu: korunma istidadı.

korğoo, 1. koruma; 2. müdafaa, sa­vunma; Korğoo El Romissariatı: Savunma Halk Komiserliği.

korğooçu, müdafaacı, koruyucu.

kurğool = korğol.

korğoşun, kurşun; uu korğoşuın: ze­hirli Aconitumnapellus bitkisi; sö­zü okuuçulardın kökürögünö kor-ğoşunday cabıştı: sözleri talebe­nin kalbine yerleşti.

korğoşunda-, içine kurşun dökerek doldurmak.

kork-, korkmak, dehşete kapılmak; korkso da, koy ölöt, korkposo da. koy ölöt ats.: koyun korksun, kork­masın, ölecektir (onu kesecekler).

korkoğoy, uzun boylu ve zayıf; kor-koğoy kişi: uzun boylu ve zayıf adam (ki uzun boyu ile başkala­rından ayrılır).

korkok, korkak; köz korkok, kol baatır ats.: göz korkak, el cesur.

korkoktuk, korkaklık.

korkoy-, yüksek ve bası göklere çık­mış bir görünüşte budunmak.

korkulda-, 1. hırıldanmak; çoçko bö­lüp korkuldap folk-: domuz gibi, hırıldanarak; 2. (kaz hakk.), öt­mek (kuğu kuşu hakk.).

korkuldak, 1. hırıldayan; 2. kazca bağıran.

korkuldat, et. korkulda-'dan.

korkunçaak, korkak.

korkuunç, korku, dehşet, tehlike; korkunuçka tüşür-: korkuya dü­şürmek, tehlike altında bırakmak.

korkunuçtuu, tehlikeli, korkunç.

korkura-, horlamak horuldamak (mes-, uyuyan iıuuuı hakkında); hırlamak (mes., kesilmiş boğaz hakkında).

korkurat-, et. korkuta Man.

korkuratma, nargile.

korkuroo işs. korkura-'dmı.

korkut-, korkutmak, r vermek.

korkuttur-, et. korkut-'tan.

korkutuu korkutma, gösdağı; biz korkutuudan korkpoybuz: bir teh­ditten korkmayız.

korlo- — kordo- II.

korluk = korduk.

koro-, eksilmek; az.almak, boşuna harcanmak; senin ağa uçuk ciciıbinğ korop cataibı? ona senin tek bir ipliğin boşuna harcanıyor mu?

koroğoy = korkoğoy.

korok: korok et: bir şeyin içinden sarkmak, gözükmek, dikil ip dur­mak.

korokto- = soronğdo-.

korol, r. kıral.

korolo-: koroloğon koy, koroloğon dan: ağıl-ağıl koyıutn, sarpm-sarpın hububat.

koromcu, zarar .•kilime, boşuna har­canma, israf; konuncu boldu: ek­sildi, harcandı, sarf edilip bitti.

koromcula-, israf etmek.

koromculuk == koromcu.

koronğ: koronu et bir şeyin içinden çıkarak gözükmek; koronğ etip çı­ğa tuştu: başını yukarıya çıkardı ve gene daldı (mes., suda boğulup batmakta olan adam hakkında).

koronğdo-, bir parça çıkmak ve tek­rar içeriye dalmak (bir nesnenin ucu hakkında); nayzanmğ uçu koronğdoyt folk.: mızrağın ucu kımıldıyor.

korkonğdot-, et. koronğdo-dan.

koroo I, eksilme, harcama, sarf etme.

koroo II, 1. 'koyun ağılı, hayvan av lusu; koroo tolğon koyum bar folk.: ağıl dolu koyunlarım var; koroonun çeti saman bol, kaytar-ğan koroom aman hol (yakarış-şarkı): ağılın kenarlarında saman bulunsun, koruduğum sürü sağ olsun; 2. koyun sürüsü; bugün ko­roo küzöttüm yahut bugün koroo kay tardım: bugün (gece) koyun bekledim; taş koroo: 1) taştan ko­yun ağılı; 2) karakuş avlamak için tuzak; sarı koroo: hayvanlariyle birlikte obanın ıuzun zaman kal­dığı yerdir, ki orada ot namına hiçbir şey kalmaz ve bundan do­layı hayvan otlatmaya yaramaz; otlarmm çiğnenmiş ve ezilmiş ol­duğun mahal.

korooçu: korooçu it: avlu ve ağıl kö­peği.

koroolo-, aydın diare ile kuşaltılmak; ay koroolodu: ayın çevresinde ay­dın daire (ay ağılı) peyda oldu; ay korooloso, ayağmğdı kamda (ya­hut belende), kün korooloso, küıögünğdü kamda (halk inancı): ay halelenirse, gerdelini hazırla (süt bol olur), güneş ağıllanırsa, küre­ğini hazırla (ekin mahsulü bol olur).

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin