A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə54/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   90

korooloş, bahçe, avlu komşusu, biri­si le ayni avluda yaşıyan; ayıl ara-laş, koy korooloş oturabız: yanyana yaşıyoruz (köylerimiz karışmış, ağıllarımız müşterektir).

koroolu, (lâtince adı Sylvia olan bir kuş; M.) sarı koroolu: (lâtince Phylloscopus denilen kuş; M.).

korot-, küçültmek, .zarar yapmak eksiltmek, malü mülkü israf eyle­mek, harcamak; çöptü korotup ketti: kuru otu fazla harcadı.

korotul-, harcanmak, sarfedilmek; usul isterdin baarma 75 adam künü korubuılat: bütün bu işler için 75 adam günü sarfediliyor.

koroy-, sivrilip durmak, öne doğru çıkık durmak; kokosu koroydu: ademelması sivrilip duruyor, mec. adamakıllı zayıfladı.

koroyt-, et. koroy-'dan; kokolorun koroyttu mec.: onları zayıflattı.

koroyunğku, hafifçe sivrilip duran, bir parça öne doğru çıkık daıtran.

koroz f. horoz

korozdon-, horozlanmak, kunuım sat­mak.

korozdonuu. kendini beğenme, te­kebbür, azamet.

korpus, r. gövde

korrektor, r. musahhih.

korrektura, r. tashih provası, tashih,

kors, 1. çatırdı ve kıtırdıyı taklittir; kors-kors külot: kahkaha ile gülü­yor; 2. başkalarına karşı kaba ve patavtsız; korş kişi: kaba ve pata vatşız adam.

korsulda-, 1. davudi ses çıkarmak; 2. hırlamak;3. gümbürdemek; 4. mec. kaba konuşmak .

korsuldak, (ses hakkında) alçak, da­vudiye çalan.

korsuldoo, işs. korsıulda-'dan.

korsun-, hakarete duçar olmak, hor görülmek.

korto (= kende) kısa 'boylu, cüce.

kortoğoy — korto.

kortonğdo-, hareketlerinde kısa boy­lu şişmana, cüceye benzemek.

kortoy-, kısa boylu şişman ve cüce görünüşünde bulunmak.

kortuk, 1. tesadüfen enenmeden ka­lan koç; koydu kortuk fomzat ats. koyunu kortuk bozuyor; 2. = kor­to.

kortuy- = kortoy.

koru-, korumak, muhafaza etmek, çitle çevirmek; katın camanı er koruyt ats.: kötü karı kocasını gözet­ler (peşinden ayrılmaz).

koruk I, l. çit, çitle çevrilmiş mahal, çitle kuşatılmış arsa (mülk), ko­runmuş mera: otlak çerine koruk salıp, bak tikti: toprağını çitle çevirerek bahçe yaptı; 2. çiftlik; 3. koru (içine girmek ve ilişmek yasak olan orman vs.)

koruk- II = kork-.

korulda- korkulda-.

koruldat- = korkuldat-.

korum 1. moloz; korum aydağır yahut konim bolğur: kahrol; (koyunlara tercih edilen ilenç); 2. büyük, değermi düz çakıl taşı.

korumda-, moloz dökmek.

korun-, 1. kendini sıkışık durumda hissetmek; kendini küçülmüş his-seylemek; sıkılmak (mes., kendisi­nin fakirliğinden); 2. içtinap et­mek, sakınmak, kurtuluş yolu a-ramak, saklanmak, gizlenmek; koronğon çığıp sen kelsenğ, korunup kalçu men emes folk: (benimle görüşmek için) avlundan çıkarsan, ben saklanıp kalacaklardan deği­lim.

korut-, et. koru-'dan; çımçık koru-(ekinleri bekliyerek) serçeleri korkutmak; korkutup ayt-: hülasa etmek, netice çıkramak, fezleke yapmak .

kortundu, fezleke, çıkarılan netico; korutundu söz: son söz; korutunduğa kel: bir neticeye, fezlekeye varma.

kosek, f. koza (pamuk kozası).

kosmopolit, r. bütün cihanı kendisi­ne vatan sayan, kozmopolit.

kostüm, r. elbise, kisve, esvap takı­mı.

koş I, sağesen, iyi durumda mes'ut, hoş; koş: Allaha ısmarladık, hoş­ça kalın!; koş bol-: sevinmek, ne­şeli bir durumda bulunmak; ubaktı koş: vakti hoş, memnun, sevinç içinde; şen-neşeli; koş könğüldük: halîm-selîm olmaklık.

koş II, 1. çift, çifte, iki katlı; koş ooz: iki namlılı tüfek; koş söz: mürek­kep kelime; koş biylik: hâkimiyet­te ikilik; korkonğo koş körünüt ats-: korkana bir şey çift olarak gö­rünür; koş koldop: iki elle; koş attabay kılbaysmğ: yanına birisini yardımcı olarak almadan hiç bir iş yapmıyorsun; 2, koşum takımla-riyle. (mutat olduğu üzere çift olan) hayvanlariyle birlikte sapan yahut pulluk; koş çıktı: çift sür­meye başladılar; çift sürme başla­dı; koş çığar-: çift sürmeye başla­mak; calğız öğüz koş bollboyt, caaktaşkan dos bolboyt ats.: tek öküz çift olmaz (koşum teşkil et­mez) çekişenler dost olmaz.

koş III, iğreti keçe ev:, işçilerin nuuj-vakkat olarak oturdukları yahut uzun göç ve sefer esnasında kulla­nılan küçük keçe ev.

koş IV, haykırış = çay II (fakat tek bir koyun hakkında); koş-koş; de­se, kuyanğı koy koşokko koşulat ats.: «koş-koş» diye ibağırılırsa, di­rengen koyun dahi bağlanacak ye­re yanaşır.

koş- V, 1. katmak, birleştirmek, ilâ­ve etmek, çift yapmak, çiftleştir­mek; er Kurmanbek baatırğa Kanışaydı koşomun folk.: Kanışay (kızı) 'bahadır Kurmanbekle bir-leştiriyorum; baş koş-, bk. baş I; koşo: beraber, hep birlikte, buna ilâveten; sen menen koşo baram: seninle birlikte gideceğim; tanğ menen koşo oyğon-: şafak söker­ken uyanmak; 2. es. hediye etmek (mihir ödeyen delikanlıya yahut ziyafet-şölen tertip eden kimseye yardım olmak üzere); aldubız ka­radan, artıbız koydon koşumçabızdı koştuk: ileri gelenlerimiz, bi­rer inek, servetçe geri olanlarımız ise, birer koyun hediye ettik; ak­ça koş-: para ile yardım etmek; 3. emretmek, tevdi eylemek; 4. şiir söyliyerek sağu sağmak (ölü için ağlarken, yahut kızı kocasının kö­yüne yollarken); şarkıda anmak; 5. taklit etmek (öykünmek); küküktünğ tooşuna öz tooşun cakşı koşot: guguk kuşunum sesini iyi taklit ediyor.

koşamat = koşomat.

koşayak, çöl sıçanı, cırboğa, Dipodi-dae.

koşçu, 1. yolda refakat eden, maiyet; at koşçu: vazifesi yolda at bakmak olan yoldaş; 2. çift sürücü; camanğa başçı boîğonço, cakşığa koşçu bol ats.: kötü adamlara âmir ol­maktansa, iyi adama çift sürücü olmak yeğdir.

koşkur-, hırlamak (ürken at hakkın­da); attan kulaktarın tikirdeytip. koşkurup, tura kaldı: atlan kulak­larını dikerek, tıksırıp dıuruverd: ler.

koşkuruk, tıksırma, hırlama (ürken at hakkında); koşkuruk at = koş-kur.

koşmo, 1. birleşik; koşmo cıynalış: birleşik toplantı; 2. fedaratif-birleşik manasında da kullanılıyordu; koşmo respuJblika: federatif cum­huriyet; 3. gram. mürekkep; koş­mo süylöm: mürekkep cümle.

koşmon, itelgi (bk.) nevilerinden bi­ridir (bu kuşun göğsünde baştan­başa beyaz bir yol vardır).

koşmok, 1. deve cinslerinden biridir; 2. koşmok söz gram.: mürekkep söz (belboo, colbaşçı gibi).

koşo, bk. koş- V.

koşok, 1. biribirinin boyıunlarınu bağlanmış olan koyunlar, keçiler dizisi; 2. (ölü için yahut kocasının köyüne geçirilen kız için) şiir soyliyerek ağlamak.

koşokçul, koşok (bk. koşok 2) uy­durmasını ve onu söylemesini seven kimse,

koşokör, f. = kosomatçı.

koşokto-, 1. (koyunları) birifoirinhı boynuna bağlamak;2. (Rad.) ırlamak, şarkı söylemek veya bestele­mek.

koşoktoluu, biribirinin boyunlarına bağlanmış olanlar.

koşolont-: koşolontup ırda-: güzel, hoş ve değişen ahenklerle şarkı söylemek.

koşomat, f. hoşamedî, kompliman, koltuklama, mürailik, yaltaklan­ma.

kosomatçı, mürai, yaltak, yüze gü­len, yaranan.

kosomatçıl, mürailiğe yatgın olan, yaltaklanan yüze gülen.

koşomatçılık. mürailik, yaltaklık.

koşomatta-, mürailik etmek, yaltak­lanmak.

koşomattık = koşomatçüık.

koşto- I, onamak, tasvip etmek, hoş görmek.

koşto- II, 1. (atı) yedek olarak almak; 'bir at koştop. bir at minet: bir atı yedek olarak alıyor, bir ta­nesine de 'biniyor; 2. bir atı yedeğe .lirken, onun başını bindiğin atın başı hizasına gelmek suretile yü­rütmek; 3. koştop: çift çift olarak.

koştol-, pas. koşto-'dan.

koştoluş-, çifte dahil olmak, biri-birine refakat etmek.

koştoo, yedek (at).

koştoş I, güçe, kervana iştirak eden. al meninğ koştoşum: o benimle aynı kervanda bulunuyor, o benimle birlikte göç ediyor.

koştoş II. I. veda etmek, vedalaşmak; tüböllükkö koştoşup kaldık: ebediyen vedalaştık; 2. iyilik dincakşı menen dos bolsonğ. ölgüçöktü koştoşot ats.: eğer iyi (adam) ile dostlaşırsan, o sana ölünceye kadar iyilik diler.

koştoş- III, müş. koşto II'dan; at koş-toş-: atı yedekte götürmek.

koştoştur-, vedalaştırmak.

koştoşuu, vedalaşma, ayrılaşma, ay­rılık.

koştot-, atı yedeğe aldırmak; attarın mağa koştottu: atlarını bana ye­değe aldırdı; bir külüktü mingizdi, bir külüktü koştottu folk.: bir yürük ata bindirdi ve bir tanesini de yedek olarak verdi.

koştuk, çift olmaklık.

koştur-, ilâve, ilhak ettirmek; baş koştur: birleştirmek.

koşul I: koşul-taşıl: karışmış, karma­karışık olmuş, hepsi birlikte; koşul-taşü bol-: karışmak; karma­karışık olmak; mağa baarı koşul-taşıl bolup kelip, taasirletip, cürö-ğümdü kozğop ciberdi: bütün bun­lar bana karma-karışık gözükerek, tesir etti ve kyüreğimi oynattı.

koşul- II, katılmak, birleşmek; ek: too koşulbayt, eki el koşular ats-: iki dağ birleşmez, iki kavim birle­şir.

koşuluu, katılma, birleşme.

koşuluuçu, 1. katılan; 2. mat. topla­nan adet.

koşumça, 1. ilâve, katım, ulama, mü­temmim, üstelik, katma, zam, ko­şumca cemiş: katma mahsul; ko­şumca emgek: fazla emek; koşum­ca nark: fazla kıymet: 2. es. mihir verene yahut şölen tertip edene yardım (ör. bk. kaş V, 2).

koşumçala-, il'âve etmek: tamamla­mak.

koşumçalaş-, katım sıfatile ilhak edilmek, ilâve, ulama olmak.

kosumçaloo, işs. koşıumçal-'dan.

koşun = koşuun.

koşuna, komşu olan; komşu; koşuna uluttar: komşu uluslar (milletler)

koşundu, mat. es. hasılı cem, top­lam.

koşuu, 1. ulama, ilâve etme; 2. mat. cem, toplama; toptop koşuu: grup­lar halinde toplama; 3. emretme, tevdi etme.

koşuuç, avuç dolusu.

koşuuçta- avuç dolusu almak.

koşuun, asker, ordu.

kotolo-, yığılışmak, kalabalık halin­de toplanmak; pek çok olmak.

kotoloş-, müş. kotolo-'dan.

koton, yahut koton cara: frengi ille­ti

kotor-, 1. çevirmek, yerini değiştir­mek; 2. çevirmek (bir dilden başka bir dile terceme etmek):

kotormo, çevrilmiş, terceme. kotormoçu, mütercim.

kolort-, 1. çevirtmek, yerini değiş­tirtmek; 2. terceme ettirmek.

kotortuu, işs. kotort-'tan.

kotorul-, 1. çevrilmek, yeri değişti­rilmek; 2. terceme edilmek.

kotoruluş I, işs. kotorul-'dan; cer kc-toruluşu es.: toprak İslâhatı.

kotoruluş- II, müş. kotorul-'dan.

kotoruş I, 1. çevirme, yerinden oy­natma; 2. şeklini değiştirme, yeniden inşa etme; 3. terceme.

kotoruş- II, müş. kotor-'dan.

kotoruştur-, altını üste çevirmek, ye­rini değiştirmek, bir mahalden başka bir mahalle göçürmek; kotoruşturup sebüü: hububatı değiş­tirmek suretile ekim.

kotoruşturuu, altını üste çevirme, ye­rini değiştirme, bir yerden baskı bir yere göçürme, bir yerden başka bir yere atma; cege kotoruştu iuu başkarması: muhaceret idare:.

kotoruu, 1. yerini değiştirme, bir yerden başka bir yere geçirme; 2-şeklini değiştirme, yeniden inşa etme.

kotoruuçu, mütercim.

kotur, oyuz (hayvanlarda); kotur koldon, coor-coldon ats.: oyuz el­den (geçer), yağır ise, yoldan (ha­sı İ olur).

koturlan-, oyuz olmak;

koy I. 1. koyun, koy sarı koysan; koy köz: büyük güzel gözler; koydoy: halim, koyun gibi; koy oozunan çöp albağan: yavaş, ses.;ı , kendi halinde olan, sıkılgan; kök ala koydoy soyup: mec. vücudunu mosmor, edinceye kadar döverek; koy tekey bk. tekey; koypoy: koç­lar-koyunlar; 2. Hayvan devri tak viminin sekizinci yılının adıdır.

koy II: koy çağır = koy çağır.

koy- III, 1. koymak, yatırıp koymak, bırakmak; koy, tiy.be: bırak, iliş­me: cerge koy!: yere koy!; oyu-nunğdu koyup, çmmğdı ay t folk.: şakanı bırak da, ciddî konuş!; koy!; yeter; vazgeç!; at koy-, bk. at I, II; kol koy-: imza atmak: imzalamak; birin koyboy: hiç birisini bırak­madan, istisnasız; birin koyboy çakırğm!: istisnasız hepsini çağırJl ecğine sakal koyboğon folk-: sakal bırakmadı; al kelgenin koydu gelmez oldu; arak içkenin koydu; rakı içmeyi bıraktı; kulak koy kulak vermek; dinlemek; koyçu bıraksana' ondan vazgeç!; koyçu emi, bir üydö kaptağan on tört kişi bolduk!: bırak Allah aşkına, bir evde on dört kişi toplanmış­tık; 2, bırakmak, müsaade etmek, tecviz etmek; oyundu sağa kim ko-yuptur-: oynamaya sana kim mü­saade etti?; 3. çarpmak, vurma* at menen koyup ketti: atın göğsile çarptı (atı tevcih etti, at ise göğsü ile çarptı); 4, defnetmek; 5, yar­dımcı fiil rolünde, ibareye kuvvet ve ânîlik verir; körö koyup: an­sızın görerek; kelıbey koysun: var­sın, gelmesin; albay koysun: var­sın, almasın; anda-sanda kele ko-yot: arada-sırada geliveriyor; 6. eğer baş fiille koy fiili menfi şekil­de iseler, bununla işin kaçınılmaz­lığı ifade edilir; kelbey koybot: gelmeden kalmaz (mutlaka gelir); albay koybot: almadan kalmaz (muhakkak alır).

koyçağır, eski zaman tüfeğinin adı­dır.

koyçu, koyun çobanı; koyçu- kolonğ kon.: çobanlar; koyçu-kolunğ cerge ee boldu: çobanlar-züğürtler toprağın sahipleri-efendiler oldu­lar.

koyçuman — koyçu.

koydur-, et. koy- III'den; at koydur-: isim koydurmak, tesmiye ettir­mek; kol koydur-: imza ettirmek, imzalatmak; çaç koydur-: saç bı­raktırmak; uruştu koydıur-: dövüş­meyi menetmek; arak içken in koydur-: rakı içmesini terkettir-mek; at menen koydurup ketti ~ at menen koyup ketti (bk. koy III 3): daha ör. bk. ayttır-.

kuyduruş-, müş. koydur-'dan.

koyğonsu-, koyar bırakır gibi gözük­mek.

koyğula, it. koy.- III 3'ten.

koyğulak, 1. sık-sık darbeler; 2. şid­detli gerginlik.

koyğulan-, mükerreren çarpmai:; kat-kat vurulmak; taştan taşka koygulanıp: bir taştan o bir taşa çarparak.

koyğulaş-, birbirini döverek; tos vuruşmak; (mes., koçlar halanda).

koyğulat-, et. koyğula-'dan.

koyğuz-, et. koy- III'ten.

koykonğ, dilber, zarif kadın.

koykonğdo-, hareketlerinde zarif ve nefis olmak; cılandmğ başı koykonğdoyt: yılanan kafası zarif bir surette sallanıyor; koykonğdoğon suluu: zarif dilber.

koykonğdot-, et. koykonğdo-'dan.

koykoy-, ince ve zarif gözükmek; koykoyğon sulıuıu, koykonğdoğon suluu (bk. koykonğdo).

koykoyt-, et. koykoy-'dan; kazday (yahut suksurday) moynun koykoytup folk. kaz (yahut bahrî ör-d.eğti) gibi nefîs boynunu uzata­rak.

koyluu, koyunlu, koyun sahibi.

koymo, (kumarda) ortaya konulan para; sala koymo = salağoymo.

koynot, (Rad.. V) çukur. dere.

koyo, küçük kürecikler şekline kon­muş keçe parçasıdır (ki alıcı kuş­lara mide temizlemek için verilir).

koyon I, 1. tavşan; koy on izi col: da­racık patika; zor gözüken keçi yo­lu; or koyon: tavşan nevilerinden biridir; sur koyon: boz tavşan; koyondon okşoş: tıpkısı, tam ken­disi (çok benziyen); 2. ada tavşa­nı ;3. oniki senelik hayvan devri takviminde dördüncü yılın adıdır.

koyon II: koyun-koltuk, bk. koltuk.

koysarı (bk. sarı II): cerdinğ koysarısı köldö eken. adamdın koysarısı sen ekensinğ ats.: en iyi top­rak gölde (Isık-Kölde), imiş, insanların en iyisi sen imişsin.

koyşolonğdo- = koyşolokto-.

koyşolokto-, oynak ve canlı olmak, kırıtmak.

koyşoloktoğonsu- = koyşolokto-.

koyşonğ, muzip, yaramaz, patırtıcı.

koytonğdo-, hareketlerinde lutfak-te-fek şişman kimseye benzemek.

koytoy-, küçük ve şişman kimse gö­rünüşünde bulunmak.

koyul-, I, mut. koy- IlI'ten.

koyul- II, koyulaşmak.

koyuluu, işs. koyul- I'den; koyuluuğa kerek: koyulmalı.

koyun, 1. göğüsle, göğüs üzerine ka­vuşturulmuş olan ellerin arasın­daki yer. koyun, koltuk, kucak, göğüs; kubançı koyunğa batbayt: sevinci koynuna sığmıyor; ışık caş koyunuma tolot: sıcak gözyaşı koy­numa doluyor (bol bol gözyaşları dökmek); koyıum-koltuk, bk. kol­tuk; iç koynuna gir-: birisinin ru­huna hulul etmek (itimadını ka­zanmak); 2. ürkör (bk.) ile aym biriıbirinin yanından geçtikleri za­man.

koyundaş-, birbirini kucağında tut­mak; koyundaşıp cat-: kucak-kucağa yatmak.

koyuş, müş. koy-III'ten; kol koyuş-: 1) hep beraber imza atmak; 2) dö­vüşmek; kol koyuşuip kalıştı: on­lar bir parça dövüştüler; unutup koyuşat: unutuyorlar.

koyuu I, koyu. kesif, sık; koyuu çang: kesif toz; koyuıuı tün: karan­lık gece; koyuu tınçtık: tam bir sükûnet.

koyuu II, işs. koy-III'ten; dabışka koyuu: reye koyma.

koyuuçuluk, koyuu'dan mücerret isim; kızmatka çıkpay koyuoiçuluk: işe çıkmamaklık.

koyuulan-, koyulaşmak, kesif olmak:

kozğo-, 1. harekete getirmek; kımıl­datmak, sallamak; ordunan kozğobo: yerinden oynatma; kep kozğo: söz açmak; 2. galeyana getir­mek; rahatını kaçırmak; çeçenderdi kozğoğon çeçilbes kara doo beken?: akıllı adamları galeyana ge­tiren sürekli dava mıdır bu, aca­ba?

kozğol-, hareket etmek, kımıldamak.

kozğolmo, müteharrik, menkul; koz-ğolmo mülk: emvali menkule.

kozğolonğ, ayaklanma, isyan, karga­şalık, münazaa; kozğolonğ sal-: kargaşalık, münazaa koparmak.

kozğolonğçu, âsi, ayaklama.

kozğolt-, kımıldatmak, harekete ge­tirmek.

kozğoltuu, işs. kozğolt-'tan.

kozğoluş, hareket.

kozğoluu, işs. kozğol-'dan.

kozğoo, 1. kımıldatma; 2. ikame et­me; kılmış işin kozğooğo negiz bolğıon: (bu) cinaî dava ikame etmek için esas olmuştur.

kozo = ğozo.

kozu I, kuzu; kozu bala: kuzu çoba­nı; kozu karın: mantar; kozu ko­çum bk. küçüm; kozu uyğak bk. tııyğak.

kozu- II. ikame edilmek, uyandırıl­mak.

kozula-, kuzulamak.

kozulat-, et. kosula-'dan; koylordu kozulatıp küçöbüz: koyunları ku-zıılattıktan sonra göçeceğiz.

kozut-, tahrik etmek, teşvik etmek, kışkırtmak, harekete getirmek, boştan çıkarmak; caş balanı kozutpa!: küçük çocuğu kışkırtma!

kozutuu işs. Kozut-'tan.

köbmö = köpmö.

köbönğ, şişkinlik, kabarıklık, boş ve mesamatlı olmaklık (çabuk kayb-olabilen semizlik); at köbönğ tar­tıp kaldı: at bir parça topladı (an­cak bu yağ bağlama esaslı değil­dir).

köböö, eteğe dikilen parça.

köbööl, sahildeki in, suyun kazdığı çukur; cardın 'köböölündö caşırmıp: kıyıdaki çukurda saklanarak.

köböörü-, kabarmak, şişmek.

köböörüt-, et. köböörü-'den.

köbööt == köbööl.

köböy-, çoğalmak, adetçe artmak, kemmiyetçe büyümek (hacimce değil).

köböytül-, çoğaltılmak, kemmiyetçe büyütülmek.

köböytülüü, isş. köböytül-'den.

köböytülüüçü: köböy tülüüçülör mat-: çarpanlar.

köböytündü, mat. hasılı zarp, çarpım.

köböytüü, çoğaltma.

köböytüüçü, mat. çarpan; tüpkü kö-böytüüçü mat.: baş çarpan.

köböyüü, işş. köböy-'den.

köbük, köpük, posa; çiy köbük: et suyundaki yağ tabakası.

köbüktö-, köpüklenmek, kaynamak vo köpüklenmek; at köbüktöp turuptur: at köpük içinde duruyor.

köpüktön-, köpüklenmek, köpürmek, köpükle, yağ tabakasile örtülmek.

köbüktöt-, köpükletmek, köpürtmek.

köbünçö, en ziyade, ekseriya.

köbür-, köpürmek; süt köpürüp - cabırıp taşıp ketti: süt köpürdü ve taştı.

köbürgön, yabanî sarımsak.

köbürt-, et. köbür-'den.

köcö, darı yarması yahut bulgur ko­nulmak suretiyle yapılan bir nevi tirit; uuz köcö: kavut karıştırılmış ve ;bir parça tuz konulmuş kayna­tılmış ağız (yeni buzağılayan ine­ğin ilk sütü).

köç I, göç, göçme, yer değiştirme; köç baysalduu bolsun, konuş olcoluu bolsun (göçenler için iyi di. lek): göç rahat olsun, konuş ka­zançlı (şikârlı) olsun!; köç cüro -cürö tüzölöt ats.: her iş yavaş ya­vaş tamamlanır (harf-: göç yürüye yürüye düzelir).

köç- II, göçmek, bir yerden .bir yere gitmek, göçüp gitmek, hicret eyle­mek; dünüyödön köç-: ölmek, irti-hal etmek; bölök meselege köç-: başka meseleye geçmek; köçüp kel-: göçüp gelmek; köçüp ket-; göçüp gitmek: köçüp cür: göç et­mek; üyünğdünğ baylığın köçkön-dö körösünğ ats.: evinin zenginli­ğini göç ederken görürsün.

köçkü, heyelan, çökme, kar çökün­tüsü.

köçmö, göçebe, bir yerden bir yere taşınabilen.

köçmön, göçebe hayat süren adam.

köçmöndük. göçebelik, göçebelik ha­li.

köçmöndüü, göçebeli; carım göçmön-düü: yarı göçebe.

köçmöölüü == köçmöndüü; köçmö-ölüü kino: seyyar sinema.

köçö I = = köçö.

köçö II, f. sokak.

köçöbak, muhaceret, bir yerden çıkarma, nefi etme, sürme.

köçögü = = keçeeki; köçögü küngü: dün vukua gelen, dünkü.

köçök: aylan köçök, bk. aylan.

köçökü = = keçeeki.

köçöögön, sık- sık göçmeyi, yer değiştirmeyi seven; bir yerde oturmaz olan adam.

köçörmön, göçüp gitmeye, kendi uyruğundan ebediyen ayrılmaya ve başka yere hicret etmeye karar veren kimse; köçörmön bolso, curttu camandayt ats. : yerini değiştirmeye karar veren adam halkı (beraber yaşadığı adamları) kötüler.

köçöt, 1. dikilecek, dikilmek için ayrılan ağaç dalı; 2. es. hastayı üfürük usuliyle tedavi; köçöt köçür- : köçöt usuliyle tedavi etmek; 3. dokulmuş nakış.

köçöttö- , nakış dokumak, dokulmuş nakışla kaplamak, süslemek.

köçöttöl- , nakışla bezenmiş olmak; nakışlarla tezyin edilmek.

köçöttüü, menkuş, sırma ve ipekle işlenmiş.

köçtür- , göçürmek, göçmeye, hicret etmeye zorlamak.

köçük, insanın kaba etleri, kıç; köçügümdü cer bastırbay cumşayt: çalıştırmakla canımı çıkardı (harf. : kıçımı yere değdirmeden çalıştırıyorlar) ; segiz köçük: kalça kemiği, kuyruk sokumu kemiği; köçük söögü: kuyruk sokumu; cöp köçük mec. (insan hakkında) sünepe, hımbıl (mes. silâh kullanmasını, at üstünde oturmasını ve s. bilmiyen adam) .

köçül- , geçilmek, geçilmiş olmak.

köçüm, göçme; kozu köçüm: yakın yere taşınma.

köçür- , 1. göçürmek, muhaceret ettirmek; ayıldı köçür- : obayı göçürmek; 2. kopyasını almak, istinsah etmek.

köçürmö, 1. kitaptan alınmış parça, çıkarılan nusha; 2. kopya, suret.

köçürt- , et. köçür-’den.

köçürüş- , 1. hep birlikte göçürmek, hicret ettirmek; 2. hep beraber kopyasını çıkarmak.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin