kunar : kunarı çok : 1 ) az süt veren ( hayvan hakkında ) ; 2 ) mec. çirkin , suratsız.
kunas : kara kunası : leylek ; laçın – kuştun uçkunu , bir tepkende ödtüröt kara kunas buttunuunu folk .: doğan kuşların en hızlı uçanıdır , o , bir darbeyle uzun bacaklı leyleği öldürüyor ; kara kunas tanbağay folk. kanatlarını geren leylek ; kara kunastay tarbalanğdap : biçimsizce yürüyerek ( sırık gibi uzun kimse hakkında) .
kuncur : kuncrday bol- : yırtık pırtık olmak , elbisesi olmamak ; kuncurday bolğon kiyim cok : hiç elbisesi yoktur.
kunduz, 1. su samuru : lutra ; 2. atın tırnağının üstünde dar tüy çizgisi, iklili; kunduzunan kan alıptır: atın ) tırnak iklilinden kan almış: 3. dostara kunduz : yıldız adıdır, ( ki tefeüllerde uğursuz sayılır ).
kunduzda- , elbisenin kenarlarını su samuru kürkiyle çevirmek (süslemek).
kunduzdat-, su samuru derisiyle çevirtmek.
kunkor , 1. tar. kan pahasına ödemeye mahkûm olmuş:
kunsuz, 1. tar. öldürüldüğü takdirde onun için kan pahası ödenmiyen kimse; cezaya çarpmaksızın öldürülmesi yahut sakatlanması caiz olan adam; 2. paha biçilmiyen, kıymetli.
kupul: kupulama toldu: ben tamamile tatmin edildim; arzularımın en yüksek derecesine erdim; kupuluna tolboğondoy, sakalın sılağıladı: memnuniyetsizliğin, onamadığını anlatır gibi sakalını sıvazladı; kupulğa toltur-: bütün umudunu bağlamak; abışka kupuluna tolturup, cakış körüp kele catkan caş abdiş kim?: ihtiyar adamın sevdiği ve bütün umutlarını ona bağladığı genç abdiş kimdir?
kupuya, a. sır, saklı, hafi, gizli, mahrem; gizlice, mahremce; kupuya sır: en mahrem sır; kupuyada ayt- : gizlice, mahrem olarak söylemek.
kur ı, 1. yağlı, semiz, besili; kur at: semiz, besili at; 2. sırtına eğer konulmamış; neçen semiz kur beeni soyuşuna berdi ele folk.: kesmek için nice-nice semiz ve binilmemiş olan kısraklar verdi.
kur ıı == kurul; kur alakan bk. alakan ; kur tekke: büsbütün boşuna; kur kaldım: nail olamadım; muvaffık olamadım; kur kol kaldı: eli boş kaldı; enğ kur degende, bk. enğ ı.
kur ııı, a. yahut kur kızı mit. : cennet kızı hûrî.
kur ıv,1. kuşak, kuşak yerine kullanılan büyük mendil; cazı kur : geniş kuşak; moyunğa kur saltam bir teslimiyet göstermek ( harf. : boyuna kuşak salmak ) ; 2.vakit, defa bir kur baldar: yaşıt çocuklar; üç kur keldim: üç defa geldim.
kur v == karakur.
kur – vı , kurmak, dikmek, tanzim eylemek; çarba kur- : ev- bark ( iktisadiyatı ) kurmak; anğeme kur- : sohbet etmek, tatlı- tatlı görüşmek, muhabbet etmek.
kura- , 1.ufak parçalardan düzmek, eklemek yoliyle yapmak; 2. toplamak, biriktirmek; mal kura-: hayvan biriktirmek, zengin olmak; başın kura-: bir şeyi birleştirmek, tanzim etmek, yoluna komak; maldın başın kuradı: hayvan topladı, servet kazandı; kol kura- : asker toplamak.
kurağış, ( rad. ) takallus. adelenin çekilmesi.
kurak ı, 1. kumaş parçası; cöntögündö ar türdüü kurak, cip, kiyimdin ööndörü cürüçü: onun cebinde her zaman türlü kumaş parçaları, iplikler, kesintiler bulunuyordu: 2. ayrı- ayrı parçalardan terkip edilen; kurak cuurgan: parçalardan dikilen yorğan.
kurak ıı, zaman ; yaş; kurağı cıyırmağa cetpey: yaşı henüz yirmiyi bulmamışken; men cıyırma beştegi kurağımda: ben yirmi beş yaşımada iken; men kurağında öldü: benim yaşımda öldü; kay kuraktağı kişi ?: bu adam kaç yaşında?
kural ı, silâh, teçhizat, alet, cihaz.
kural- ıı, pas. kura- ‘ dan.
kuraldan-, silâhlanmak; tacriyba cana bilimder menen kuraldanğan kişiler: tecrübe ve bilgiler ile silâhlanmış olan adamlar.
kuraldandır- , silâhlandırmak.
kuraldadıruu, silâhlandırma, silâhla teçhiz etme.
kuraldant- == kuraldandır- .
kuraldanuu işs. kuraldan- ‘ dan.
kuraldaş, silâh arkadaş.
kuralduu, silâhlı.
kuralszdan- , silâhsızlandırmak, silâhtan tecrit etmek, silâhı bıraktırmak.
kuralsızdaduruu, ( birisini ) silâhsızlandırma.
kurama, 1. ufak parçalardan toplanarak yapılan, mürekkep,halita; kurama söz gram. : müştak kelime; kurama etiş: müştak fiil; 2. tar. muhtelif boyların mümessillerinden kurulmuş birlik; türlü türlü unsurlardan terekküp eden kalabalık; kullaalı bağıp, kuş kıldım, kurama cıyıp, curt kıldım folk.: çaylağı besliyerek onu alıcı kuş yaptım, muhtelif kabilelere mensûp kimseleri toplayıp onlardan bir millet yaptım; 3. tar. yabancı kabileye katılan, intisap eden adam; kulaalı keter cerine, kurama keter eline folk.: çaylak kendi yerine uçar, yabancı da kendi halkına gider.
kuramçı, kombinezon, takım- takım tertip etme.
kuran ı, a. kur’an; kuran tüsür es. kur’an hatmetmek ( bir ölünün ruhuna bağışlıyarak ).
kuran ıı, 1. bir vahşi hayvanın adıdır; 2. kırgız halk takviminde bir ayın adıdır (ki bunlar iki tanedir: calğan kuran ve çın kuran ) .
kurandı, 1. mürekkep; ufak parçalardan teşekkül etmiş olan; kırk kurandı muhtelif renklerden olan kırk parçadan teşkil edilmiş olan; kurandı eer ( destanda) bir nevi eğer; 2. gram. kelime düzme affiksı; canduu kurandı: canlı affiks; cansız kurandı: ölü affiks; teris kurandı: nefiy affiksi
kurandıla- , ufak parçalardan düzmek.
kurandıluu 1. == kurak 1, 2; 2. gram. kelime düzmeye yarayan affikse malik olan; kurandıluu söz: affikse malik olan kelime.
kuranğ, karanğ sözünün tekidir.
kuraştır- 1. toplamak, birleştirmek; mal kuraştır-: hayvan toplamak; hayvan cihetinden zengin olmak; 2. tanzim eylemek.
kurday == kur ıv, 2; eçen kurday : 1) kaç defa ; 2) birkaç defa.
kurdur- , kurdurmak, diktirmek.
kurduu: çonğduğu sen kurduu: boyu (yaşı) seninki kadar.
kurğa- , kurumak.
kurğak, kuru, kurumuş olan; kurğak kişi mec. boş adam.
kurğakçıl, kuru yerleri seven.
kurğakçılık, yağmursuzluk, kuraklık.
kurğan-, kurulanmak.
kurğant- , kurumaya zorlamak.
kurğat-, kurutmak: kurulamak.
kurğur, mahvolası, kahrolası.
kurk: kurk-kurk: çaylak ve kuzgun sesini taklittir.
kurkulda- == = korkulda- .
kurkuldat, et. kurkulda- ‘dan.
kurkulday, paridae cinsinden bir kuş: parus pendulinus.
kurkura-, gurlamak, guruldamak ( mes. karın ) .
kurkurat-, gurlatmak, guruldamayı mucip olmak.
kurkuy- : uzanmak, dışarıya doğru uzanmak, çıkık durmak ( uzun ince nesne hakkında ) ; kurkuyğan uzun boyluu: kurumuş uzun boylu kimse ; moynu içke kurguyğan neme: ince boyunlu ve kurumuş.
kurman, a. kurban, kurban kesme; kurman kıl-: kurban etmek; kurman çal- : kurban kesmek.
kurmandık, kurbanlık hayvan.
kurmat == urmat.
kuroo, işs. kura- ‘dan.
kurort, r. kür yeri, kaplica.
kurp, karp sözünün tekidir.
kurs, r. ‘ 1. borsa fiatı: 2: kurslar, dersler.
kursak, karın, kursak, iç; kursağı çığa toydu karnı şişinceye kadar doydu; catar kursak carmadan aylansın ats.: yatacak ( uyumaya hazırlanan ) karın kavutu bile hakketmez; atasınan kursakta kalğan: babası ölürken annesinin karnında idi; kursak açır- : acıktırmak (acıkmaya zorlamak) ; kalınğ kursak : şişman karınlı; kara kursak: 1) coro toplantısında tufeylî ( bk. coro 1) ; coro azasından olmadığı halde, coro toplantısına boza içmek için gelen kimse; kara kursaktı coroğo colotpo: tufeylîleri coro’ya yaklaştırma; 2) kışlıktan yaylaya (bk. cayloo ) kımız içmek için gelen adam; kursaktan urğan, bk. ur- ııı, 2.
kursaktaş, karındaş, ayni anadan doğmuş.
kursaktuu, gebe kadın.
kursant, r. talebe, askerî mektep talebesi.
kursant, f. sevinen, memnun, şen (hursend) .
kurt ı, kurt, solucan; kızıl kurt: atın makadında bulunan solucan; kıl kurt: solucan envaından birinin adıdır; ala kurt : bir koyun hastalığının adıdır; kara kurt = = kara kurt; kuş-kurt = = kuşkurt; kurttu kandırdık: ekşi yiyip doyduk (hrf.: kurdu tatmin ettik) ; murdunğan eşek kurtunğ tüşö eleksinğ: daha senin görmediklerin çoktur, sen henüz toysun.
kurt ıı == kurut ı.
kurtta, 1. kurtlanmak, kurt tutmak; 2. kurtlardan ayıklamak.
kurttuu, 1. kurtlu; 2. mec: cinsî heyecanı yüksek olan ( kadın hakkıda) .
kuru ı, 1. kuru ( yaşın karşıtı ) ; 2. boş, hiçbir şeysiz ; kuru söz: ( işle birlikte yürümiyen ) kuru lâf; kuru çay: boş (yiyeceksiz ) çay; kuru kal- : boş elle kalmak, hiçbir şeye nail olmamak; kuru bar-: boş elle gitmek; kuru kol kaldı: boş elle kaldı ( hiç bir şeye nail olmadı) ; kuru degende: en fena takdirde, en azı; kün kuru emes: gün geçmiyor, ki … - masın … ; kuru ayakka bata cürböyt ats.: “ kuru kaşık ağız yırtar ” ( harfiyen : boş çanağa dua edilmez) .
kuru- ıı, 1. kurumak; 2. ortadan kalkmak, yok olmak; lâşe haline dönmek: atım kurusun ! : adım ortadan kalksın (eğer… !) ; kuruğan söv.: mahvolası! ; 3. kuruğanda == kuru degende (bk. kuru ı, 2 ).
kurul- ı mut. kuru- ıı ’ den ; kaçar ceri kuruldu: kaçacak yeri kalmadı; bütün kaçmak imkânlarından mahrum oldu.
kurul- ıı, dikilmek, tesis edilmek, inşa edilmek, teşkilâtlanmak.
kurulay, boşuna, beyhude.
kurulda-, guruldamak, gurlamak; içi kuruldayt: karnı gurluyor.
kuruluş, kurulma, yapıcılık, tertip; es. konstrüksiyon, formasyon; söz kuruluşu gram. söz (kelime) teşekkülü; koom kuruluşu, bk. koom; kuruluş materyaldarı: yapı malzemeleri.
kurut ı , suyu sıkılmış ve kurutulmuş kesmikten yapılan kürecikler, kurut.
kurut- ıı, 1. kurutmak; 2. imha etmek, yok etmek.
kurutap, k-f. ılık suda ezilmiş kurutla (bk. kurut ı ) yapılan yemek.
kurutuu, imha etmek yok etmek ( yer yüzünden kaldırma ).
kuruu ı , inşa, yapma, kurma; kuruu materyaldarı: yapı malzemeleri; kayra kuruu : yeniden inşa: rekonstruksiyon; parovoz kuruu zavodu: lokomotif yapan fabrika.
kuruu ıı , ortadan kaybolma, ortadan kalkma, kökü kuruma.
kuruuçu, kurucu.
kusa, a. 1. gussa, hasret, tasa; özünö kusa kılat: kendini özletiyor, kendinin hasretini çektiriyor; 2. şiddetli arzu; atka kusa boldu: atı özledi ( can ve yürekten atlı olmayı istedi ).
kusadar, a-f = = kusaluu; kösömbü dep cürgömün, kusadar bolup özünğö folk.: hasretini çekerek, seni nasıl göreceğimi düşündüm.
kusalan- , özlemek, tasalamak.
kusalandır-, tasalandırmak.
kusaluu, kederli, küskün, özliyen gussalı.
kusmat, a. husumet, düşmanlık.
kustur-, kusturmak, kusmaya sebep olmak; kan kustur- mec.: “ canını çıkarmak” ; adamakıllı tedip etmek.
kusuk, kusma.
kusul, kusuldaarat, a. dn. bütün vücudu yıkamak; gusül; kusuldaarat alasınğ : gusül edeceksin; gusül aptesi alacaksın.
kusundu, kusmuk, kusuntu ( kusulan nesne).
kusur, a. ( kendi başına kullanılmaz ): eksiklik, kusur; kusuruna kal-: (birisine karşı) mücrim, suçlu olmak; seni kusurum urar: sana gözyaşım düşer; kusur ursun! : kahrol !
kuş ı, ( karş. çımçık, ilbeesin)1. yırtıcı kuş, alıcı kuş; et cebegen kuş bolboyt ats.: et yemiyen yırtıcı kuş yoktur; kuş sal-: alıcı kuşu bırakmak salıvermek, alıcı kuşla avlanmak; kuştun alğanınan salğanı kızık ats.: kuşun avı yakalamasından ziyade, kuşla avlanmak zevklidir; kara kuşu : 1) step kartalı; kara kuş kardına karayt, şumkar çabıtına karayt ats.: kartal kendinin karnına bakar; songur (falco candicans denilen ak doğan ) ise avına bakar; 2) ense kemiği; (başın) tepesi; it kuş bk. it ı; kuş-kurt == == kuşkurt; 2. atmacanın astur palumbaius denilen nevi ( dişisi ) ; 3. kuş; töö kuş: devekuşu; alp kara kuş: bir kuşun adıdır; ala kuş: bir kuşun adıdır; kuş atar: saçma tüfeği; kuş uykusu; kuş tilindey kabar:( kuş dili gibi haber) habercik; kuş tilindey kağaz caz!: ( kuş dili gibi kâğıt yaz!) küçücük olsa da, bir mektup yaz!.
kuş ıı, f.: kuş-kat: güzel yazış, hoş hat, temiz yazı, calligraphie; kuş ubak = = kuşubak.
kuşkana, f. salhane.
kuşkat == kuş-kat (bk. kuş ıı ).
kuşkurt, hayvanlar,hayvanlar âlemi; diri varlıklar ( insan ve evcil hayvanlardan başka); cersuu, kuşkurt: toprak, su ve hayvanlar (yani canlı cansız tabiat).
kut ı, 1. mit. koyu- kırmızı renkte peltemsi bir nesne parçasıdır, ki gûya tündük’ ten (bk.) geçerekkolomto (bk.) ya düşer ve bu nesneyi yakalayabilene talih getirir ( ancak onu yalnız iyi, temiz adam yakalayabilir; kötü adamın elinden ise, o bir gait parçasınadöner); 2. hayatî kuvvet, ruh, can; kutum uçtu: fena halde korktum, ödüm koptu; kutu ketti: pek fazla arıkladı; kut ursun!: kahrol!; 3. talih, baht; 4. gûya hayvanları koruyan muska (içinde bir kurşun parçası bulunan keseye dikilen yedi tane sedef düğme ) ; 5. == kuttuu; taksır kanım amanbı! kut bolsun altın tağınğız folk.: han hazretleri afiyetteler mi?! kutlu olsun altın tahtınız; coruğan tüşüm kut bolsun folk. (iyiliğe) yorduğum düş kutlu olsun!
kutan ı, es. (mutat olduğu üzre kul söziyle çift olarak) hademe; kulkutan: köleler ve hademeler, birine tâbi olan fakir kimseler, başkalarının bakımı altında yaşayan kimseler.
kutpa ıı, a.dn. hutpe( cuma namazı sırasında imam tarafından okunan hususî dua).
kuttukta-, kutlamak, kutlulamak, selâmlamak.
kuttuktaş-, hep beraber kutlamak, birbirini tebrik etmek, selâmlaşmak.
kuttuktoo, 1. kutlama, tebrik; orun kuttuktoo: yeni vazifeye tayin münasebetile kutlama; 2. es. bu kutlama sırasında sunulan hediye.
kuttuu, uğurlu, bereketli; at kuttuu bolsun; at kutlu olsun! (yeni) atın kutlu olsun!; kunaydın kuttuu künü: kuttuu üydön kuru çıkpa! : eve girince bir şey ye! (hrfn.: uğurlu evden boş elle çıkma!).
kutu, f. kutu, çekmece, şişecik.
kutuçu, kutu yapan marangoz.
kutul-, kurtulmak.
kutuldur-, kurtulmak, halâs etmek, salıvermek.
kutult-, kurtulmaya yardım etmek veya kurtulma imkânını vermek.
kutur-, 1. kudurmak, taşkınlık etmek, kuduz olmak; 2. azmak, heyecan ve tehevvüre gelmek, zaptolunmaz bir hale gelmek; 3. alkolleşmek ( içkiler hakkında)
kuturt-, kudurtmak, azdırmak, heyecan ve tehevvüre getirmek; balanı kuturpa!: çocuğu hırslandırma!; arak kuturt-: rakıyı pek fazla sert, alkollü yapmak.
kuturun-, müş. kutur-‘dan.
kutuş, canlı ve dim-dik duruş ( alıcı kuş hakkında).
kuu ı, kurnaz, sokulgan, her yere burnunu sokan; çıçkanğa kebek aldırbağan kuu: fareye kepek çaldırmayan kurnaz.
kuu ıı, yahut ak kuu: kuğu kuşu; ala kuu yahut alağuu: bir çeşit güvercin: columbidae palumbus.
kuu ııı, ak, beyaz ( köpek ve bazan da başka hayvanlar hakkında) ; soluk, soluk sarı; kuu ingen: beyaz dişi deve; kuu murut: ak bıyıklı; sakalı kuuday: sakalı büsbütün aktır; samandan sarı, çöptön kuu bolup ketti: benzi uçtu (korkudan, hiddetten hastalıktan benzi soldu).
kuu ıv, 1. kuru, kurumuş; kuu söök: kuru kemik; kuu karağay: kabuğu iğneleri dökülmüş köknar ağacı; kuu tezek: kurumuş at tezeği; kuu kuuray bk. kuuray; kuu talaa: büsbütün ıssız çöl (ki orada ot ta bulunmaz, hayvanlar da bulunmaz) ; kuu şıyrak: kuru bacak, ince bacak; kuu turmuş: mel’un hayat, sefalet hayatı; kuu baş yahut kuubaş: 1) kurumuş kafatası; 2) çocuksuz ihtiyar, ihtiyar ve kimsesiz adam; kuu baş bolçu ciğitke tuubas katın coluğat ats.: çocuksuz kalmak mukadder olan delikanlıya kısır karı rastgelir; düynödön kuu baş örttü: hayatını çocuksuz geçirdi; kanattın kuusu: kanatların kurumuş kemikleri; kuu kulak: sövüp-saymakla yola gelmiyen kimse ( her türlü nâhoş şeyleri işitmeye alışık olan kulak), vurdum duymaz; kuu tüz: ıssız ova; kuu kötön bk. kötön 2; kuu çiren bk. çiren ı; 2. felce uğramış meflüç; kuu dalı 1) meflüç kürek kemiği; 2) mec. kart kız: 3. kav.