Beck ve diğerleri (1985), 50 depresif hasta ile yaptıkları psikoterapi çalışması sonucunda şu bulguları elde etmişlerdir: Hasta intihardan önce kendi durumunu savunmasız ve umutsuz olarak değerlendirmektedir. Süregiden acıya dayanamayacaklarına ve sorunları için hiçbir çözüm yolunun olmadığına inanmaktadırlar. Bu yüzden intihar eden kişiler genellikle çaresiz ve umutsuz durumlarının tek çözümü olarak intiharı görmektedirler. Umutsuzluk, şimdiki olumsuz algıların geleceğe yansımasıdır. Kişi uzun süre yansıtmalar yaptığında, şimdiki güçlüklerinin sonsuza dek devam edeceğini düşünür.
Beck ve diğerleri (1985), 50 depresif hasta ile yaptıkları psikoterapi çalışması sonucunda şu bulguları elde etmişlerdir: Hasta intihardan önce kendi durumunu savunmasız ve umutsuz olarak değerlendirmektedir. Süregiden acıya dayanamayacaklarına ve sorunları için hiçbir çözüm yolunun olmadığına inanmaktadırlar. Bu yüzden intihar eden kişiler genellikle çaresiz ve umutsuz durumlarının tek çözümü olarak intiharı görmektedirler. Umutsuzluk, şimdiki olumsuz algıların geleceğe yansımasıdır. Kişi uzun süre yansıtmalar yaptığında, şimdiki güçlüklerinin sonsuza dek devam edeceğini düşünür.
Umutsuzluğa eğilimli kişi, gelecek için belirli bir bilişsel örüntüye sahiptir ve bu örüntü geleceğin hiçbir iyi olasılığı içermediğini yineler. Kişi geleceği hakkında düşünmeye başladığında bu bilişsel yapı uyarılır ve kişi hoşlanmadığı deneyimlerin etkisi ile umutsuzluğun tipik duygusal ve motivasyonel belirtilerini göstermeye başlar .
Bu modele göre, ilk yaşam deneyimleri, bireylerin kendileri ve dünya hakkında bazı şema ya da inançlar oluşturmalarına yol açar ve bunlar da sonradan davranışı değerlendirmede ve yönetmede kullanılırlar. Bu inançlardan bazıları da katı, aşırı ve değişmeye dirençlidirler. Bu yüzden de işlevsel olmayan inançlar olarak adlandırılırlar. Örneğin,”eğer birileri benim için kötü düşünürse, ben mutlu olamam”. Ancak işlevsel olmayan inançlar tek başına klinik depresyona yol açmazlar. Bireyin yaşamında bazı kritik olaylar olduğunda ve bunlar da bireyin inançlarını aktive ettiğinde problem oluşur. İşlevsel olmayan inançlar bir kez aktive olduğunda olumsuz otomatik düşüncelerin oluşmasına yol açarlar.
Bu modele göre, ilk yaşam deneyimleri, bireylerin kendileri ve dünya hakkında bazı şema ya da inançlar oluşturmalarına yol açar ve bunlar da sonradan davranışı değerlendirmede ve yönetmede kullanılırlar. Bu inançlardan bazıları da katı, aşırı ve değişmeye dirençlidirler. Bu yüzden de işlevsel olmayan inançlar olarak adlandırılırlar. Örneğin,”eğer birileri benim için kötü düşünürse, ben mutlu olamam”. Ancak işlevsel olmayan inançlar tek başına klinik depresyona yol açmazlar. Bireyin yaşamında bazı kritik olaylar olduğunda ve bunlar da bireyin inançlarını aktive ettiğinde problem oluşur. İşlevsel olmayan inançlar bir kez aktive olduğunda olumsuz otomatik düşüncelerin oluşmasına yol açarlar.
Olumsuz otomatik düşünceler, amaçlı bir sürecin ürünü olmaktan çok aniden bireyin kafasından geçerler ve bu düşüncelere olumsuz duygular eşlik eder. Bu düşünceler, mevcut yaşantılara, gelecekteki olayların tahminine ya da geçmişteki bir olaya ilişkin olabilir ve sonuçta depresyonun gelişmesine yol açarlar: Davranışsal belirtiler (aktivite düzeyinde düşüş, geri çekilme v.b.), motivasyonel belirtiler (ilgi kaybı, tembellik v.b.), duygusal belirtiler (kızgınlık, suçluluk v.b.), bilişsel belirtiler (yoğunlaşma güçlüğü, kararsızlık v.b.), fiziksel belirtiler (iştah kaybı, uykusuzluk v.b.). Depresyon bir kez oluştuğunda olumsuz otomatik düşünceler giderek daha çok ve daha yoğun meydana gelir ve işlevsel inançlar giderek azalır. Böylece kısır döngü oluşur .
Olumsuz otomatik düşünceler, amaçlı bir sürecin ürünü olmaktan çok aniden bireyin kafasından geçerler ve bu düşüncelere olumsuz duygular eşlik eder. Bu düşünceler, mevcut yaşantılara, gelecekteki olayların tahminine ya da geçmişteki bir olaya ilişkin olabilir ve sonuçta depresyonun gelişmesine yol açarlar: Davranışsal belirtiler (aktivite düzeyinde düşüş, geri çekilme v.b.), motivasyonel belirtiler (ilgi kaybı, tembellik v.b.), duygusal belirtiler (kızgınlık, suçluluk v.b.), bilişsel belirtiler (yoğunlaşma güçlüğü, kararsızlık v.b.), fiziksel belirtiler (iştah kaybı, uykusuzluk v.b.). Depresyon bir kez oluştuğunda olumsuz otomatik düşünceler giderek daha çok ve daha yoğun meydana gelir ve işlevsel inançlar giderek azalır. Böylece kısır döngü oluşur .
Davranışsal Motivasyonel Duygusal Bilişsel Fiziksel
Şekil 4. Depresyonun Bilişsel Modeli .
Beck’e Göre Bilişsel Terapinin Temel İlke ve Özellikleri
1) Bilişsel terapiler, duygusal bozuklukların bilişsel modeli üzerine durulmuşlardır. Belirli bir sorunun çözümünde, bir dizi müdahale tekniğinin kullanımından daha öteye anlam taşıyan bu yaklaşımda terapist düşünce duygu ve davranışlarla, bunların altında yatan semalar arasındaki ilişkiyi dinamik bir çerçeve içinde ele alır. Ancak böylesine bir formülasyon sonrasında uygun müdahale teknikleri seçilir.
2) Bilişsel terapiler sorun odaklı, zamanla sınırlı, kısa terapilerdir. Kısa terapiler, hem hasta hem de terapistin sorun üzerinde odaklanmalarını ve hastanın terapi ya da terapiste bağımlılık geliştirmesini önler. Bağımlılık sorunu, uzun süreli tedavilerin önemli sorunlarından biridir