GABYAR BEDELİYESİ (Bak. Gabyar)M.Sertoğlu.
GABYE (Bak. Gırandi)M.Sertoğlu.
GACA Orta oyunlarında kadın rollerine çıkan ve zenne denilen aktörlerin başka adıM.Sertoğlu.
GADDARE Ağzı tamamen ve uç tarafının sırtı yaryıa kadar keskin, irice ve iğri bir cins kesici silâhM.Sertoğlu.
GAGAUZ Hıristiyan Ortodoks mezhebinde bir Türk kavmi. En çok Besarabya'-da, Tuna ağızlarında, Romanya'da, Dob-ruca'da ve Bulgaristan'da, bir de dağınık olarak Serez ve Karaferya ile Edirne vilâyetinin bazı kısımlarında otururlar. Gagauzlar, Karakalpaklarm ahfadı ve Osmanlılar gibi Oğuzların neslindendirler. Esasen bu kelime Gök - Oğuzdan bozmadır. XI. Yüzyıl ortalarında Tuna kıyılarına geldikleri tahmin olunmaktadır. Bunlar, putperest dininde idi. XIII. Yüzyılda ise, Moğol yayılıgı dolayısiyle Hıristiyan Gagauzlar da aynı bölgelere geldi. Osmanlı istilâsı sırasında putperest Gagauzar Müslüman dinini kabul edip Türker arasında eridilerse de, Hıristiyan olanlar, Türkçe konuşmakla beraber, dinlerini muhafaza ettiler. Bugün Besarabya ve Romanya'da yaşamaktadırlarM.Sertoğlu.
GALATA İstanbul şehrinin karşısında Sarayburıra'nun karşı köşesinde mevcut mahalle. Kelt'lerin bir şubesi oan Golva-lar muhaceretlerinden birinde buradan geçerken bir kısmı yerleşip kalmış ve bu kasabaya kendi isimlerini vermişerdir. Golva'lara Rumlar Galat, derlerdi. Bu yüzden mahalle bu isimle anıldı. Burada, 1303 yılından beri sağlam surlarla çevrilmiş olarak Cenevizlilerin bir mahallesi vardı ve bazı imtiyazlara sahipti. Fatih İstanbul'u muhasara ettiği sırada tarafsız kaldıkları takdirde bu imtiyazlarına kendisinin de riayet edeceğini vaadetmiş-ti. Lâkin onlar tarafsızlığı bozduklarından imtiyazları ilga olunarak burası da Türkler tarafından işgal olundu. Galata, ayrı bir kadılıkla idare olunurdu. Galata kadıları terfi edererse İstanbul kadısı olurlardı. Galata vaktiyle boydan boya surlarla çevrili idi. Bu surlar, bir kattı. Kalenin içinde ise ayrıca üç kat bölme hisar duvarı bulunurdu. Dış surlarda on bir kapı vardı. Bunlar sıra ile şunlardı: Batıda, Kasımpaşa tarafında Meyyitkapısı, güneyde deniz kıyısında Azapkapısı, Kürekçikapısı, Yağkapankapısı, Balıkpa-zarıkapısı, Karaköykapısı, doğuda deniz kıyısında Kurşunlumahzen veya aya-Niko-la kapısı, denize karşı Kireçkapısı, denize açılan Demirkapısı, kara tarafında Tophanekapısı, kuzey tarafında Küçükku-lekapısı, Büyükkulekapısı, kalenin içindeki bölmelerin kapıları ise şunlardı: Karaköykapısı, Mihalkapısı, Meydancıkkapısı, Kilisekapısı, îçazabkapısı, Savakkapısı, Surun boydan boya uzunluğu on bin adım, yani on sekiz bin mimar arşını karşılığı 13544 metre idi. Duvarların yüksekliği ise yer yer 10-20 metre arasıydı. Bu sur, 1864 yılında yıktırılmıştır. XVII. Yüzyılda Ga-lata'da 18 Müslüman, 70 Rum, 3 Firenk, l Yahudi ve 2 Ermeni mahallesi vardı. Nüfusu ise 200 bin Hıristiyan ve 60 bm Müslümandan mürekkepti. Galata kadılığı beş yüz akçe yevmiyeli Mevleviyet'di. Ka-dı'dan sonra gelen idare ve inzibat âmirleri ise şunlardı: Büyük bir kısmı Sultan Ahmed Camii vakfına ait olduğundan bu vakfın Mütevellisi, Galata Voyvodası, Yağ ve Balkapanı gümrük emini, Kalafatçı-başı, Ayak naibi, Çöplük Subaşı'sı, Hamir emini, Muhtesib, beş altı yüz Yeniçeri'nin başında olarak bir Çorbacı, bilhassa fazlaca olan meyhaneleri ve bunların müdavimlerini zapturapt altında tutmak üzere Yeniçeri Ocağı mumcularından ihtiyar bir Mumcu ve Karaköykapısmda saray için odun çeken acemilerin başında olarak İstanbul AğasıM.Sertoğlu.
GALATA ClBAYETİ II. Bayezid'in Galata'da olan vakıflarının câbilik vazifesi. (Bak. Câbi). Bu vazife babadan oğu-la geçerken Evkaf nezareti'nin kurulması üzerine zamanla tasfiye edilmiştirM.Sertoğlu.
GALATA KADISI (Bak. Kadı)M.Sertoğlu.
GALATA KULESİ İstanbulda Galata tarafındaki meşhur kale. İlk banisi, rivayete nazaran, imparator Zenon (474-491) dur. Bulunduğu mahalli müdafaa maksadiyle yapılmıştır. Cenevizliler 1352 de zaptederek yükselttiler ve Galata kalesinin içine aldılar. 1446 da bir miktar daha yükseltildi. Osmanlılar devrinde, III. Selim zamanında, 1798 senesinde çıkan bir yangından sonra hemen tamir olunmuş, 1824 de, II. Mah-mud devrindeki bir yangında hasara uğ-uğradığından tekrar tamir edilmiştir. Evvelce üzerinde mevcut olup Batı şatolarının kulelerine benzeyen mahrut şeklindeki çatı. 1877 yılında çökmüş, yüz sene kadar sonra tekrar eski haline konmuştur. Cenevizliler zamanında adı Hristos kulesi idi. Yüksekliği deniz yüzünden 130, bulunduğu yerin toprak yüzünden 50 metre kadardırM.Sertoğlu.
GALATA PAYESi (Bak. Paye).
GALATASARAY Galata'da ve vaktiyle bugünkü Galatasaray lisesinin yerinde bulunan Acemi Oğlanı kışlası. Enderun ananesine göre bu kışlayı II. Bayezid Gülbaba ismi verilen ve orada gömülü olan bir velînin işaretiyle yaptırmıştır. Bir cami, her biri ikişer yüz kişi alacak üç koğuş, her koğuşta bir hamam ve zabit dairesi ve mutfaktan mürekkepti. Buranın başı olan Galatasaray ağası Yeni saraydaki saray kethüdalığından terfian gelir veya bunun bir derece aşağısında bulunan ve Köşebaşı denilen beş. kişinin birinden seçilirdi. Ayrıca her koğuşun Oda kethüdası. Odabaşı, Ha-mamcıbaşı ve Başeskisi vardı ki sıra ile o koğuşun âmirleriydi. Yeni saray hizmetine namzet olan acemiler burada tahsil ve terbiye görürlerdi. Çıkmalarda Yeni saraya alınmayanlar Kapıkulu Süvari bölüklerine verilirlerdi. Bu saraya ait hizmetleri gören baltacı, ekmekçi, aşçı, çamaşırcı halkı ise zamanı gelince Yeniçeri Ocağına çıkarlardı. Bu ocak, 1675 yılında, IV. Mehmed zamanında tasfiye olunarak ilga edilmiş ve medreseye tahvil olunmuş, kırk sene sonra ise Sadrı-âzam Şehit Ali Paşa zamanında mükemmel şekilde tamir edilip tekrar Acemi oğlanlarına tahsis olunmuştur. Bundan sonra itibarı çok artmış, saraya yegâne intisap vasıtası olduğundan kibar ailelerin evlâtları kaydolunmaya başlamışlardır. I. Mahmud 1753 yılında buraya bir kütüphane ile desrhane ve iki çeşma ilâve etmiştir. 1868 yılında ilk Avrupa-i lise olarak Galatasaray Sultanisi burada açılmış, lâkin bir müddet sonra binası yanmış ve yerine şimdiki yapılmıştır. Cumhuriyetten sonra adı Galatasaray lisesi olmuşturM.Sertoğlu.
GALATASARAY AĞASI (Bak. Galatasarayı)M.Sertoğlu.
GALATASARAY BALTACILARI Galatasaraymda gerek muhafaza ve gerekse Haberci, Odun yarıcı vesair dış hizmetlerde kullanılan ve Galatasarayı Ağası'na tâbi olan bir sınıf olup Acemi Ocağına mensuptular. (Bak. Galatasarayı)M.Sertoğlu.
GALATA VOYVODASI Galata cihetinin inzibat işlerinden mesul olanlardan biri. (Bak. Galata)M.Sertoğlu.
GALATYA Ankara bölgesinin eski çağlardaki adıM.Sertoğlu.
GALEBE DİVANI Kapıkulu Ocaklarına ulufe tevzii ve elçi kabulü dolayı-siyle aktolunan fevkalâde divan. Celebe divanları salı günlerine rastlardı. O gün saray mutfağında çorba, pilâv, zerde pişer ve divana gelen askere tevzi olunurdu. Ulufe tevziinden sonra elçiler evvelâ Sadrıâzam ve icabında Hünkâr tarafından kabul olunurlar, gene bu divanda hediyelerini takdim ederlerdi. Galebe divanları öbürlerinden daha parlak olurdu. Bir adları da Ulufe divanı idi. (Bak. Divan-ı Hümayun)M.Sertoğlu.
GALİ Altı düz, havalesiz bir cins gemi. XV. Yüzyıldan sonra tedricen terkolunan bu cins gemiler bilhassa Ce-nevizlirler tarafından kullanılırdıM.Sertoğlu.
GALİYE Eskiden kadınlar tarafından saça veya kaşlara sürülmek için yapılan siyah renkli ve kokulu bir macun. Pahalılarına misk veya amber de konurduM.Sertoğlu.
GALLE Zahire, mahsulM.Sertoğlu.
GALLİPOLİS Gelibolu'nun Bizans zamanındaki adıM.Sertoğlu.
GALYOT Başı ve kıçı birbirinin aynı olan eski cins bir gemiM.Sertoğlu.
GAMBOT Küçük kıtada, az su çeken, lâkin cüssesins nazaran top kudreti ve ateş kabiliyeti fazla olan bir gemi. Meze korvet'ten küçük beşinci sınıf bir harb gemisi idiM.Sertoğlu.
GAMMAZ Tersane kethüdalarına mahsus altı çifte kayıkM.Sertoğlu.
GANAİM Ganimet kelimesinin çoğulu. (Bak. Ganimet)M.Sertoğlu.
GANEM KİTABETİ Bâb-ı defter'-inin, Mevkufat kalemine bağlı dört halifelikten biri olup Âdet-i ağnam'ın tahsiline ve sonraları bu verginin iltizama verilmesi işleriyle meşgul olurdu. (Bak. -Mevkufat kalemi, Âdet-i Ağnam)M.Sertoğlu.
GANİMET Harplerde, askerin kılıcı, hakkı olarak düşmandan aldığı mal, para, esir vesaire. Ganimet'in beşte biri devlet hazinesi için alınırdı. Zaptedilen arazi ise ganimet değil, Fey addolunurdu. (Bak. Fey). Kur'an-ı Kerim, ganimet maldan alman beşte birin Allaha, Resulüne, onun ailesine, yetimlere, muhtaçlara ve yolda kalanlara ait olduğunu bildirir. Diğer beşte dört ise, bil fiil savaşa iştirak etsin veya etmesin, muharebede bulunanlar arasında taksim olunurdu. Atlılar, yayalara nazaran iki misli hak talep edebilirlerdi. Ayrıca eliy-e bir düşman öldüren üzerinde bulunan bütün teçhizatı alırdıM.Sertoğlu.
GARB OCAKLARI (Bak. Cezayir-i garb, Trabluslusgarb, Tunus)M.Sertoğlu.
GARDİYANBAŞI Vardiyan başı da denir. (Bak. Bahriye Azabları, Forsa)M.Sertoğlu.
GARET Yağma, çapulM.Sertoğlu.
GARİP YİĞİTLER Kapıkulu Süvari Ocaklarının beşinci ve altıncı bölükleri. Bunlara Gureba da denirdi. Beşinci bölük Sağ garipler veya Gureba-i Yemin, altıncı bölük Sol Garipler veya Gnreba-i yesar diye anılırdı. Garip yiğitlerin bir adı da Aşağı bölükler idi. Bu bölüklere Galata, ibrahim Paşa, Edirne saraylarındaki acemiler, bir de kapıkulu askeri olmayanlardan harbde pek büyük yararlık ve fedakârlık gösterenler alınırdı. Sefer zamanlarında merkez kolundaki otağ ve ağırlıkları ve Sancağı şerifi muhafaza etmek bunların vazi-fesiydi. Gene sefer zamanı ordugâha lâzım olan odunu nakletmek de bunların vazif esiydi. Sağ ve sol garipler yüzer bölüktü. Sağ gariplerin bayrakları sarı ve beyaz, sol gariplerin ki ise yeşil ve beyazdı. (Bak. Kapıkulu Süvarileri)M.Sertoğlu.
GAŞİYE Ekseriya sırma şeritli ve sahibinin servet derecesine göre mükellef ve bazan murassa eyer örtüsüM.Sertoğlu.
GAZA Müslümanlığı yaymak veya yüceltmek uğruna Müslüman olmayanlarla yapılan harbM.Sertoğlu.
GAZ BOYAMASI Muhtelif renklerde sertçe ince tülbend. Gazze'de yapılırdıM.Sertoğlu.
GAZi Gazaya iştirak eden (Bak. Gaza). Bu tâbir harblerde büyük muvaffakiyetler kazanan kumandanlara unvan olarak tevcih olunurduM.Sertoğlu.
GAZlYAN-I RUM Osmanlıların ilk fütuhat devirlerinde muvazzaf yaya ve atlı kuvvetlerden başka muharebelere katılan Anadoluda mevcut bâtını kuvvetler. Bunlar, Gaziyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum, Ahiyan-ı Ram ve Baciyan-ı Rum adlı dört zümre olup hepsi Kalenderiye tarikatına mensup dinî - askerî bir zümre idilerM.Sertoğlu.
GAZZAZ Saray terzileri arasında bulunan ipekçiler. Arapça Kazzaz kelimesinden bozmadırM.Sertoğlu.
GEBR Aslında kitap ehli olmayan putperest ve ateşperestlere verilen bir isim iken Osmanblar tarafından bütün Müslüman olmayanlar hakkında kullanılmıştırM.Sertoğlu.
GEÇtM Harblerde düşman tesirinden
GEÇlTBAN Daha çok Ege adalarında denizden gemilerin geldiğini gözleyen kimseler olup bu görev karşılığında haraç ve ispençe dışındaki vergilerden muaf bulunurlardıM.Sertoğlu.
GEÇİT RESMi (Bak. Ağnam Resmi), muhafaza için atlara giydirilen zırhM.Sertoğlu.
GEÇİT YERi Eskiden yangınlara giden veya dönen tulumba takımlarının kendilerini en mükemmel surette gösterdikleri yerler. Başlıca geçit yerleri şunlardı: Yenicami kemeri, Tophane, Saraç-hanebaşı, Acıçeşme, Defterdar, Taksim, Beyazid, Yeşiltulumba, Unkapam, Fatih,
GEDİK Efradı belli ve değişmez sayıda olan bir toplulukta vazife gören kimselerin işgal ettikleri yer. Münhal olan yere derhal başkası tâyin olunurdu. Efradı belli ve değişmez sayıda olmayan hizmetlerin hiç birisine gedik denmez. Hudut vilâyetleri gönüllü, neferaltı, müteferrika ve çavuşların bir kısmı, hisar erleri, bir kısım esnaf ustaları ilh. hep gedik idi. Bunlar arasında en mühimleri esnaf gedikleriydi. Bu, bir nevi imtiyaz ve inhisar usulü idi. Her cins esnaf için muayyen adette iş ytri ve dükkân tesbit edilmişti. Bunların sattığını başkası satamaz ve işlediğini başkası işleyemezdi. Bir gedik birisine tevcih olunurken kendisinden muayyen bir para alınır ve eline ferman verilirdi. Gedikler müstekâr ve havaî olmak üzere iki çeşitti. Muayyen ve belli bir iş yerine bağlı ve sanatın orada icrası şart olanlara müstakâr gedik denirdi ki ilâmetleri tezgâh ve aletti. Havaî gedik ise şahsa ait olup sahibi sanatını istediği yerde icra ederdi. Müstakâr gedikler bulundukları mülkün sahibine kira vermekle mükelleftiler. Lâkin kira bedelleri dondurulmuş olduğu gibi mal sahibi tahliye dâvası dahi açamazdı. Bu âdeta mülke bir nevi iştirak demekti. Gedik sahiplerinden biri ölür veya sanatı terk ederse, gedik inhilâl eder ve aynı şartlarla kalfalardan birisine tevcih edilir. O zaman kendisi usta ve çıraklarından en kıdemlisi kalfa olurdu. Bu usulün XVL Yüzyıldan itibaren carî olduğu biliniyorsa da ilk vaz'ı tarihi meçhuldür. O zar manlar gedik tâbiri kullanılmaz ve bu imtiyaz sahiplerine usta denirdi. Gedik tâbiri ise 1727 tarihinden sonra kullanılmıştır, îlk zamanlarda gedikler yalnız ihtiyaç maddeleri ticaretiyle meşgul esnafa tahsis olunmuşken bilâhare her çeşit esnaf gedikleri hâsıl olmuştur, ilk defa III. Seim bunları ıslah ile yine yalnız zarurî ihtiyaç maddeleri ticaretiyle meşgul esnafa inhisar ettirmeğe çalışmışsa da, ü. Mahmud devrinde gedikler büsbütün genişletilerek yeniden bir çok esnaf çeşitleri gedik usulüne bajğlanmıştır. 1860 senesinde gedikler hakkında bir nizamname vücuda getirilmiş ve nihayet 1913 senesinde tamamen ilga olunmuşlardırM.Sertoğlu.
GEDİKLİ AĞALAR (Bak. Kapı halkı)M.Sertoğlu.
GEDiKLi CARİYE Saray cariyeleri içinde bir derece. Saray cariyeleri: Acemiler, Cariyeler, Şagirtler, Ustalar ve Gedikliler adiyle beş sınıftı. Gedikliden sonra gelen derece en yüksek olup buna Kadın denirdi. Gedikliler mutlak surette çamaşırcı, çaşnigir gibi muayyen bir vazife sahibi olup kendilerine Usta unvanı verilirdi. (Bak. Çamaşırcı, Çaşnigir). Bunların içinden en genç ve güzel on ikisi Padişahın şahsî hizmetlerinde bulunurlar, hünkârın gönlünü çelmiye muvaffak olana Has odalık, Gözde veya İkbal denirdi, ikbal birkaç tane olursa en gözde olanına Başikbal adı verilir, Padişahın hanımlarından birisi vefat eder veya gözden düşüp eski saraya gönderilirse onun yerine geçerek Kadın unvanını alırdı. Yalnız Padişahtan hâmile kalan ikballer defaten Kadın olurlardı. Bunlar, hükümdarların zevcesi addolunur, sayılan dörtten yediye-kadar olurdu. En sevilenlerine Haseki, çocuk doğuranlarına Haseki Sultan denirdi. Kadın derecesine yükselen cariye, Padişahın eteğini öperek samur kürk giyer, kendisine bir daire ve müteaddit cariyeler tahsis olunurdu. Mamafih, Padişahın ilk zevcesi, yani birinci kadın daima öbürlerinden üstün olurdu. Gedikli cariyeler, ucu yerde sürünen uzun elbiseler giyerler, bellerine altın işlemeli ve bazan mücevherli kemer takarlardı, ikballer ise kışın kürkle kaplı elbise giymek hakkına maliktiler. Hükümdar vefat edecek olursa, çocuk doğurmamış, kız çocuk doğurmuş veya doğurduğu erkek çocuk ölmüş olan kadın ve hasekileri, devlet ricalinden biriyle evlendirilirlerdiM.Sertoğlu.
GEDiKLi ÇAVUŞ (Bak. Divan ı Hümayun Çavuşları)M.Sertoğlu.
GEDİKLİ EFENDİLER XVIII. Yüzyıldan sonra iç hazine kayıtlarını tutan dört memura verilen isim. içlerinden biri diğer üçünün âmiri olup buna Başefendi denirdiM.Sertoğlu.
GEDİKLİLER KÂTİBİ Hademe-i bab-ı asafî'den ve Hacegân rütbesini haiz olan yüksek bir memur olup her çeşit gedikli hizmet erbabının maaş ve künye kayıtlarını tutmakla mükellefti. (Bak. Hademe-i bab-ı asafî, Hacegân).
GEDİKLİ MEHTERLER (Bak. Ağa gediklileri)M.Sertoğlu.
GEDİKLİ MÜTEFERRİKA (Bak. Müteferrika)M.Sertoğlu.
GEDİKLİ SOLAKLAR (Bak. Solak)M.Sertoğlu.
GEDİKLİ TELLÂL İstanbul bedesteninde bulunan sayıları muayyen, muvazzaf tellâllar. Halkın aklanmaması ve esnafın haksızlığa uğramaması için devlet tarafından kullanılırdı. Bunların azil ve tâyinleri Çavuşbaşmın arziyle bizzat Sad-rıâzamlar tarafından yapılırdıM.Sertoğlu.
GEDİKLİ ZEAMET Devlet merkezinde vazife gören bazı kimselere gördükleri vazife karşılığı cebeliden muaf olmak üzere verilen zeamet. Umumiyetle Divan-ı Hümâyun kâtipleri, Müteferrika ve .Çavuşlardan bir kısmı gedikli zeamet sahibi idiler. (Bak. Zeamet, Cebeli)M.Sertoğlu.
GEDİK TIMAR Bir hizmet karşılığı olarak ayrılmış belli ve değişmez sayıda tımar. Daha ziyade kal'a muhafızlarına mahsustu. Gedik tımar sahiperi Cebeli ile mükellef değillerdi. (Bak. Tımar)M.Sertoğlu.
GELİBOLU ACEMİ OCAĞI I. Murad Bey zamanında ilk defa olarak Gelibolu'da kurulan Acemi Ocağı. O zamanlar buraya sadece harbde elde edilen esirlerden münasipleri alınırdı. Bunlar, bir akça yevmiye ile Gelibolu ile Çardak arasında işleyen gemilerde hizmet edip türkçeyi ve Türk - islâm âdet ve ananelerini öğrenirlerdi. Beş on sene sonra da Yeniçeri Ocağına alınırlardı. Fetihten sonra İstanbul Acemi Ocağı kurulunca eski ehemmiyetini kaybetmekle beraber mevcudiyeti devam etmiştir. Sonraları Devşirme ve Kuloğullariyle de münhalleri tamamlanan bu ocağın mevcudu dört ile beş yüz arasında değişmiş olup sekiz bölük itibar edilmişti. (Bak. Acemi Ocağı)M.Sertoğlu.
GELİBOLU AĞASI Gelibolu Acemi Ocağının Ağası. Bu memuriyet, bir yolsuzluk görülmediği takdirde, kaydı hayat şartiyle devam ed?rdi. Ağa vefat ederse yerine Acemi Ocağı Başyayabaşısı olan Birinci çorbacı veya İstanbuldaki Yeniçeri Ocağının ihtiyar ve emektar Yayabaşıla-rından biri tâyin olunurduM.Sertoğlu.
GELİBOLU TERSANESİ XIV. Yüzyılın .sonunda, Yıldırım Bayzid'in emriyle Saruca Paşa tarafından yaptırılan ilk Osmanlı tersanesi. Osmanlılar daha evvel Karamürsel, Edincık ve İzmit'te bundan başka Riva deresi ağzında gemiler yapmış iseler de bu yerler bütün şartları, levazımatı ambar ve mahzenler vesair te-sisatiyler mükemmel birer devlet tersanesi sayılamazlardı. Yıldınm'ın İstanbul muhasarası sırasında kullandığı altmış kadar gemiden mürekkep donanma burada yapıldığı gibi Fatih devrinde ehemmiyeti büsbütün artmıştı. Bu hal, Yavuz devrine kadar devam etmiş, İstanbul tersanesi bundan sonra birinci plâna geçmiştirM.Sertoğlu.
GELİN ALAYI Padişah kızlarının evlenmeleri dolayısiyle yapılan alay. Bu alay, gelinin buunduğu yere göre, Eski-saraydan veya Yenisaraydan itibaren tertib edilirdi. Sultan, Osmanlı hanedanına mahsus olan kırmızı atlas cibinlik altında, araba ile naklolunurdu. Bu alaylarda Sadrıâzam, Vezirler, devlet erkânı ve sultanlara mahsus olarak yaptırılan nahil veya nakil adlı balmu-mundan büyük, süslü ağaç biçiminde tezyinat önde giderdi. Sultan kocasının konağına varınca orada zevci tarafından karşılanır ve harem dairesine götürülürdü. (Bak. Damad)M.Sertoğlu.
GELİN ÇIKARMASI Eskiden gelinlerin yanaklarına yapıştırılan bir cins süs. Bir buçuk santimetre kadar çapta, altı zamklı, kıymetli taşlarla süslü ve ekseriya gül biçiminde olurduM.Sertoğlu.
GELİN PARASI Eski düğünlerde gelin kocasının evine geldiği zaman, güvey ve güveyin annesiyle sair yakın kadın akrabaları tarafından karşılandıktan sonra içeriye girince kocası tarafından başından serpilen uğur ve bereket parasıM.Sertoğlu.
GEMİ ARSLANI Eskiden bazı gemilerin baş tarafında bulunan tahtadan kabartma hayvan resimlerine verilen isim. Görünüşü, kalıp ve kıyafeti yerinde olup şahsan değersiz ve işe yaramaz kimseM.Sertoğlu.
GEMİ AZABLARI (Bak. Bahriye azabları)M.Sertoğlu.
GEMİ BAŞREİSİ Bir gemide mevcut azab reislerinin en kıdemlisi ve başı olan zat. Kapudanebaşreisliği en büyük başre-islikti. Terfi ederse Mttlâzımkaptan olurdu. (Bak. Mülâzımkaptan). Onun yerine de Riyalebaşreisi geçerdiM.Sertoğlu.
GEMİ REİSİ Gemi azabları Bölük-başısına verilen isim. (Bak. Bahriye Azabları). İçlerinden gemi sahibi olanlara Kaptan denirdi. Devlete ait gemilerin kaptanlarına Fenerli reis veya Hassa reisi denirdiM.Sertoğlu.
GEMİ ÜCRETİ Kırk altı kuruş yani takriben 3630 akça karşılığı bahriyeye ait bir ücret ünitesi. Donanmanın en büyük üç kaptanına maaşlarından başka oğullarına mahsus olmak üzere her birine on gemi ücreti verilirdiM.Sertoğlu.
GERMANYA Eski çağlarda Malatya mıntıkasının ismi olup Germeyan beyliği adının bununla alâkalı olduğu zannedilmektedirM.Sertoğlu.
GERMEYANOĞULLARI 1300 yılında Alişiroğlu Yakup Bey tarafından merkezi Kütahya olmak üzere kurulan Anadolunun en meşhur Türk beyliklerinden biri. Mevcudiyetine Osmanlılar tarafından 1427 de son verilmiştirM.Sertoğlu.
GEŞTİYAN-I ESB Atların nakline mahsus gemi. (Bak. At gemisi)M.Sertoğlu.
GEVARE RESMİ Rüsum-ı Örfiyenin tekâlif cinsinden olup yaş meyva ve sebzeden her eyalette o eyaletin kanunnamesine göre alınan bir verginin adı. (Bak. Tekâlif)M.Sertoğlu.
GEVHERİN (Bak. Tarih Düşürmek)M.Sertoğlu.
GEZ Okun çileye takılan yeri. Tahta tâlim oku. Ok atıcıların mesafe ölçmek için kullandıkları 66 santimetrelik bir uzunluk ölçüsü. Tahta tâlim oku çam ağacından ve ucu temrensiz, yani madenî kısımdan mahrum olursa buna Hava gezi, gürgen ağacından ve ucu temrenli olursa Torba gezi adını alırdı. İlk tâlim okları Akılgın ağacından yapıldığı ve bu ağaca da Gez denildiği için tahta oklar sonradan hep bu adla anılmıştır. Farsça kelime manası ise, arşın ve ölçü ipidirM.Sertoğlu.
GEZİ Sert dokumah, hareli bir cins ipek kumaş. Daha ziyade açık renkli olanları makbuldü. Halep'de, Şam'da ve Bağdad'da da dokunursa da en makbulü Hind'de dokunan Hind gezi idiM.Sertoğlu.
GEZ YERİ Gerek okun yay çilesine takılan yerine ve gorekse çilenin oka takıldığı noktaya verilen isim. (Bak. Gez)M.Sertoğlu.
GILMAN Genç çocuk manasına Farsça bir kelime olup çoğul şekli Gılmanan'dır. Bu tâbir, daha ziyade saray hizmetlerinde bulunanlar hakkında kullanılırdı. Meselâ, Enderun oğlanlarına Gîîmanan-ı Enderun, Edirne bahçesi oğlanlarına Gılmanan-ı bağçe-i Edirne denildiği gibiM.Sertoğlu.
GIRAJOVA ATEŞİ Eskiden kale müdafaalarında hücum edenlere karşı ve deniz savaşlarında düşman gemilerini tutuşturmak için kullanılan ve su ile sönmeyen bir cins ateş. Balmumu, kükürt, ispirto, kâfuru karmasından ibaretti. Bu, ya doğrudan doğruya tutuşturulur veya buna batırılmış yuvarlak yün parçaları ateşlenerek atılırdıM.Sertoğlu.
GISANDİ Geminin ortasındaki en büyük direk, yekpare olmayıp dört parçadan, yani üst üste dört direkten mürekkepti. Yukarıdan aşağıya, doğru isimleri şöyle idi: Kontra, babafingo, gabye, anadirekM.Sertoğlu.
GİDİŞ ALAYI Padişahların saray dışına yaptıkları gezintiler münasebetiyle tertib olunan alay. Bu alaylar hususi mahiyette olursa halka ilân olunmaz. Lâkin geno bazı merasime tâbi olurdu. Başçuhadar Padişahın yağmurluğunu taşıyarak atının sağında, ikinci Çuhadar kırmızı çuha kese içinde papuçlarını taşıyarak sol tarafında yürürdü. Başçuhadarın arkasından hükümdarın çizmelerini taşıyan ve bu yüzden Çizmeci diye de anılan Üçüncü Çuhadar giderdi. Bunu ise Dördüncü Çuhadar takib eder, ayrıca lüzumu kadar Çuhadar ve Solak da bulunurdu. Yolda bir köprüye rastlandıkça Solakbaşı Padişahın atının başını tutardı. Ata biniş vs inişlerde de bu vazife ona aitti. Padişah kayıkla giderse dümeni Bostancıbaşı tutardı. Tanzimattan sonra bu merasim ilga olunmuş ve hususi gidişlerde daha sade bir usul kabul olunmuştur. Gidiş alayının tertip ve idaresine memur olan kimseye Gidiş Müdürü denirdiM.Sertoğlu.
GİDİŞ MÜDÜRÜ (Bak. Gidiş alayı)M.Sertoğlu.
GİRAY XV. Yüzyıl başlarından 1783 yılına kadar Kırım'da hüküm sürmüş olan Kırım hanlarının ve han sülâlesine mensup olanların unvanı. Bu hanlar, Cengiz'in cğlu Cuci Han evlâdın-dandılar. XV. Yüzyıl ortalarında Kırım hanı bulunan Hacı Giray'ın babası Gıya-süddin, Giray-Kiray kabilesi içinde büyümüş olduğundan oğluna bu ismi koymuş, bundan sonra gelen hanlar bu yüzden Giray unvanını kullanmışlardır. Kelima moğolca olup kuvvetli, kudretli manasınadır. Giray ünvaniyle anılan 49 kişi Kırım'da hanlık etmiştir. Kırım girayları 1475 tarihinden itibaren de Hacı Giray'ın oğlu Mengli Giray zamanında Osmanlı hâkimiyetini tanımışlardırM.Sertoğlu.
GİRDAB AĞASI Tuna'dan geçecek zahire ve mühimmat gemilerini emniyet içinde sevketmek ü?ere tâyin olunan memur. Umumiyetle deniz ve nehirlerde hâsıl olan girdaplardan deniz taşıtlarını selâmetle geçirmeye memur kimseM.Sertoğlu.
GİRİFT Motifleri iç içe geçme olan tezniyat. Arap memleketlerinden gelmiş olduğu için Avrupalılarca Arabesk diys anılır. Ney cinsinden sesi nefesle çıkan bir saz. Ney boyuna yakın, ondan daha kalın ve bir perde fazladır. (Bak. Ney)M.Sertoğlu.
GİRİFT YAZI Nesih, talik, sülüs gibi muhtelif yazı nevilerinin iç içe veya karşılıklı geçme olarak yazılan bir tarzı. Daha ziyade levhalarda kullanılırdıM.Sertoğlu.
Dostları ilə paylaş: |