EHL-İ TERTİB Dinen ve şer'an mükellef olduğu çağdan beri farz olan beş vakit namazını hiç terketmeden ve kaçırıp kazaya bırakmadan kılmış olanlarM.Sertoğlu.
EHL-İ VUKUF Bilir kişiM.Sertoğlu.
EJDERDEHEN XVI. Yüzyılın son yansiyle XVII. Yüzyılda Türkler tarafından kullanılan bir cins top. Kelime mânası ejder ağızlı demektir
EKALİM-İ SEB'A Yedi iklim demektir. Eskiden dünyanın yedi ayrı iklime ayrıldığı farzolunur ve bu tâbir kullanılırdı. Bazan da farscası olan heft iklim adı söylenirdi. Eskiler bundan başka yeryüzünü dört müsavi kısma ayırırlar ve insanların bunun dörtte birinde oturduğunu, öbür kısımların boş ve ıssız bulunduğunu farz-ederlerdi. insanların yaşadığı kısma ibü rab'ı meskun veya rub'ı mamur derlerdi. Halk arasındaki yedi iklim ve dört bucak sözü buradan gelirM.Sertoğlu.
EKİNLİ BENNÂK (Bak. Çift)M.Sertoğlu.
EKMEKÇİBAŞI (Bak. Ekmekçiler)M.Sertoğlu.
EKMEKÇİLER Sarayda harcanan ekmeği hazırlayıp pişiren bir sınıf. Bunların âmirine Ekmekçibaşı denirdi. Ekmekçiler, Pişirici, Hamurkâr, Elekçi, Fodlacı .gibi sınıflardan mürekkepti. Bunlara Matbah emini nezaret eder, teşkilât itibariyle ise Enderundaki Kilercibaşıya bağlı bulunurlardı. Ekmekçilere Habbazin-i hassa dendiği gibi Ekmekçibaşıya Ser habbazin-î hassa da denirdi. Ekmekçiler terfi ederlerse Kapıcı bölüklerine verilirlerdi. Bundan başka sekban fırınında av köpekleri için ekmek hazırlayan acemilere Ekmekçi ve bunların başına Ekmekçibaşı, acemilerin eskilerine Halife, bir küçüğüne Hamurkâr, daha küçüğüne Simitçi denirdi. Bunlar, zamanı gelince Yeniçeri olurlardı. (Bak. Sekban Fırını)M.Sertoğlu.
EKSARH Rum patriklerine mukabil Bulgar kilisesi ruhanî reislerine verilen isim. Bulgarlar evvelce Rum kilisesine bağlıyken ilk defa olarak 1849 yılında müstakil bir kilise teşkillerine müsaade olunmuş ve 1860 yılında ise mszhep hürriyetlerini tamamen ilân etmişlerdir. Bulgar kiliselerine de Eksarhâne denirdiM.Sertoğlu.
ELBİSE PARASI Saray halkına senenin muayyen zamanlarında verilen bir paraM.Sertoğlu.
ELÇİ HANI Vaktiyle İstanbul'da, Çemberlitaş'ın karşısında bulunan elçilerin ikametine mahsus han. Sonraları sipahi zorbalarına mekân olan bu yere Balyos hanı da denirdiM.Sertoğlu.
EL KUMBARASI El ile atılan bir cins bomba. (Bak. Kumbaracılar)M.Sertoğlu.
ELİFİ ŞALVAR Pantolana en ziyâde benzeyen şalvar. Pantalona nazaran kalça kısmı daha bol, paça kısmı biraz daha dar olurdu. Bunu en çok ilmiye sınıfından olan gençler, ilmiyenin zadegan sınıfı ve şeyhler giyerlerdi. Muhtelif renk kumaştan yapılırdıM.Sertoğlu.
ELKAB Devlet tarafından herhangi cinsten olursa olsun bir rütbe tevcih olunan kimseye, bu rütbenin cinsine ve derecesine göre verilen resmî unvan. Bu unvanlar, an'aneye göre teşekkül etmiş, Padişahtan en küçük devlet memuruna, ve saraya mensup herkese ait unvan meydana gelmişti. 1863 yılında bu hususta bir reform yapılmış, elkab yeniden ve muntazam bir şekilde resmen ve kanunen tâyin edilmiştir. 1908 inkılâbından sonra birtakım karışıklıklar olmuş, nihayet Cumhuriyetin ilâniyle hepsi ilga olunmuşturM.Sertoğlu.
ELLİ ALTI Yeniçerilerden intisap, yani belediye işlerine bakan bir kısım. En mühim vazifeleri Yemiş iskelesindeki çardakta oturup şehre gelen muhtelif cins erzakın icabeden yerlere muntazam şekilde şevkine nezaret etmekti. Lâkin Yeniçeri teşkilâtı dejenere olduktan sonra bunlar esnafın başına belâ kesilmişler, rüşvetsiz ve eziyetsiz iş görmez olmuşlardı. Ocağın ilgasiyle beraber bunlar da ortadan kalkmıştırM.Sertoğlu.
ELLİBAŞI Ulûfeci humbaracıların yüz kişilik bölüklerinde bulunan ve O'dabaşı-dan sonra gelen iki âmir. (Bak. Kumbaracı)M.Sertoğlu.
ELVİYE-t SELÂSE Üç liva demektir. Eskiden Kars-Ardahan ve Artvin bu isimle anılırdıM.Sertoğlu.
ELVİYE-t SULTANİ Padişah sancaklarına verilen isim. (Bak. Sancak)M.Sertoğlu.
ELYAĞI Badem yağı, Limon suyu ve gülsuyunun müsavi miktarda karışmasından hasıl olup kışın çatlamaması için ellere sürülen bir cins yağ olup Hazine odası efradı tarafından yapılıp Padişaha takdim edilirdi. Buna karşılık kendilerine bahşiş verilirdiM.Sertoğlu.
EMANAT-I MUKADDESE Kelime mânası mukaddes emanetler demektir. Topkapı sarayında. Hazine dairesinde Hz. Peygambere, Kabe'ye ve mukaddes tanınmış bazı zevata ait olarak saklanan eşya hakkında kullanılan bir tâbirdir. Bu eşyalar şunlardır: Hırka-i Saadet denilen Pevgamberimizin hırkası, Peygamberimizin bir dişi, Peygamberimizin ayak izlerini havi bir taş, Peygamberimizin bir çift nalını, bir seccadesi, sancağı, yayı, teyemmüm tası, iki âsâ (biri Hazreti Şuayb'ın), Hz. Nuh'un tenceresi, Hz. ibrahim'in kazam, Hz. Yusuf'un gömleği, Hz. Dnvud'un kılıcı, Hz. Ebubekir'in seccadesi, Hz. Hüseyin'in gömleği, Hazreti Hatice'nin gömleği, Dört Halifenin sarıkları, teşbih ve kılıçları, Cafer Tayyar'ın kılıcı, Halid bin Zeyd'in kılıcı, Hz. Osman'ın el yazısiyle bir Kur'an-ı Kerim, Kâbenin anahtarı, altın oluğu ve daha bazı zevata ait eşya ve silâhlarM.Sertoğlu.
EMARET Osmanlı Devletine tâbi ve Emîr, Bey, Voyvoda-gibi isimlerle anılan prensler idaresinde bulunan memleketler. (Bak. Eyalet-i Mümtaze)M.Sertoğlu.
EMEKTAR KOĞUŞU Ağakapısında bulunup Yeniçerilerin eski, ihtiyar ve e-mektar olanlarına mahsus olan koğuşM.Sertoğlu.
EMİN Kelime mânası kendisine itimat olunan ve olunabilecek olan kimsedir, imparatorluk teşkilâtında muhtelif cins memuriyetlere mahsus bir unvan olarak kullanılmıştır. Sarayda başlıca beş emin vardı ve sarayın Bîrun, yani dış hizmetlerine bakanlar arasındaydılar. Bunlar da Arpa emini, Matbah emini, Darphane emini, Şehremini ve Kâğıt emini idiler. Yeniçeri Ocağında da Emin adlı bir memur bulunduğu gibi yapılan binaların hesabım tutan ve gören kimselere Bina emini denirdi. Defteri hakan! emini, Rüsumat emini, Şehremini gibi memuriyetler son zamanlara, yani cumhuriyet öncesine kadar devam etmiştirM.Sertoğlu.
EMİN HASEKİSİ Kanuni devrinde ihdas olunmuş bir saray memuriyeti. Bir adı da Sofahlar palûzecisi olup silâhtarın maiyetinde bulunan Enderun sofa ocağının subayı idi. Asıl vazifesi saray muhafızlığı ve ulufe divanında sadrıâzama gönderilen kürkü götürmek idiM.Sertoğlu.
EMİN-İ CEV Arpa emini demektir. (Bak. Arpa emini)M.Sertoğlu.
EMÎR Türkçede bey karşılığı olarak kullanılmıştır. Kelime mânası bir kavmin, bir milletin hâkimi. Fatih devrine gelinceye kadar Osmanb hükümdarları Emîr, Bey unvanını kullanmışlar, hattâ birçoğu bastıkları paralarda da kullanmışlardır. Osmanlı Devleti teşkilâtında en az sancak beyi seviyesinde olanlara emîr kelimesinin çoğulu olarak Ümera denmiş ve beğ-lerbeğilerine icabında Emir-ül Ümera diye hitap olunmuşturM.Sertoğlu.
EMÎRİ (Bak. Mîrî)M.Sertoğlu.
EMÎR-t AHUR (Bak. Imrahor)M.Sertoğlu.
EMÎR-t ALEM (Bak. Mîr-i Alem)M.Sertoğlu.
EMÎR ÜL-HAC islâm devletlerinde ve Osmanlılarda her sene hacca gidecek olanların teşkil ettikleri kafileye reis seçilen kimse. Bu kafile Şam yolunu takip ettiği için uzun zaman Şam valileri Emîr ül-hac tâyin olunurlardı. Bu vazife sonraları Surre eminliği'ne tahvil olunr muşturM.Sertoğlu.
EMÎR ÜL-MÜMİNİN islâm halifelerinin unvanı, ilk defa hazreti Ebubekir'e bu şekilde hitap olunmuş, sonra gelen bütün halifeler tarafından kullanılmıştırM.Sertoğlu.
EMİR-ÜL ÜMERA (Bak. Emir)M.Sertoğlu.
EMNÂBÂT IH. Ahmed'in kızı ve Damat Nevşehirli ibrahim Paşa'nm hanımı Fatma Sultan için Fındıklı'da yapılan sarayM.Sertoğlu.
EMR-İ ÂLİ Padişah tarafından verilen emir. (Bak. Ferman)M.Sertoğlu.
EMR-İ SAMİ Sadrıâzamlar tarafından verilen emirM.Sertoğlu.
EMR-İ ŞERİF Padişah tarafından verilen emir. (Bak. Ferman)M.Sertoğlu.
EN (Bak. Çuka-i en)M.Sertoğlu.
EN AŞAĞI Saray iç hizmetine, yani harem dairesine yeni alınan zenci hadım ağalarına verilen isim. (Bak. Harem Ağaları)M.Sertoğlu.
ENCÜMEN-İ DANİŞ 1851 yılında kurulan Türk ilimler Akamedisi. Parlak bir törenle açıldığı halde kendisinden beklenen vazifeyi görememiştir. 1862 den sonra dağılmıştır. Başardığı en müspet iş, azadan Cevdet Paşa'nm 1774-1824 yıllarını kapsıyan meşhur on iki ciltlik tarihin vücuda gelmesidir. Muvaffakıyetsizliğin başlıca sebebi, memleketin ilim seviyesinin düşük olması, ilimden çok idarî işlerle meşgul olan kimselerin üye seçilms-si ve bu suretle asıl ilim adamlarının ikinci panda bırakılması ve müessesenin müstakil ve salahiyetli bir bünyeye sahip olmamasıdırM.Sertoğlu.
ENCÜMEN-İ ÜLFET 1870 yılında İstanbul'da ilk defa açılan Avrupa tarzı kulüp. Yeri, Çemberlitaş'ta bir ara Vakıflar Müdürlüğünün bulunduğu binada idi. Halen bir kısmı Çemberlitaş Kız orta okuludur. Devrin bütün ileri gelen devlet adamları, güzide münevverleri bu kulübe dahil olmuşlardı. Âza olmak için muayyen bir mevki ve rütbe sahibi olmak lâzımdı. Bu kulüp bir sene kadar faaliyet gösterdikten sonra Sadrıâzam olan Mah-mud Nedim Paşa zamanında kumar oynandığı bahanesiyle kapatılmıştır. Encü-men-i ülfet, bizde aynı zamanda muntazaman ve âdeta alenen ilk kumar oynanan yerdirM.Sertoğlu.
ENDAZE (Bak. Arşın)M.Sertoğlu.
ENDERUN Topkapı sarayının üçün cü kapısı olan Bâb'üs-saade veya Akağa-lar kapısından sonra başhyan kısmına verilen isim. Kapının ön kısmında mermer sütunlara dayanan bir revak vardır. Cüluslarda, Ayak divanı denilen fevkalâde divanlarda, hükümdarla bayramlaşmalarda Padişahın tahtı burada kurulurdu. Bayramlaşmaların burada oluşu Abdül-âziz devrine kadar devam etmiştir. (Bak. Bâb'üs-saade). Bu kapıdan sonra Üçüncü Yer diye anılan kısım başlar. Kapının karşısında Arz Odası denilen meşhur tarihi oda bulunmaktadır. Burası, Padişahların arz günlerinde, elçi kulübünde ve Sadrıâzam değişikliklerinde Vezirleri, Kazaskerleri, Defterdarları ve bundan başka mühim vazife alan devlet ricalini kabul ettiği salondur. Arz odasının arkasında III. Ah-med'in yaptırdığı kütüphane bulunmaktadır. (Bak. Arz Odası). Üçüncü yer, bir dörtgen şeklindedir. Bunun ön kenarında Akağalar kapısı, sağ kenarında Seferli koğuşu ve Büyük oda ile Ha/ine-i Hümayun, karşı kenarında Kiler koğuşu (Abdiilmecid devrinde burası Hazine Kethüdalığı dairesi olarak yeniden inşa edilmiştir) ile Hazine koğuşu ve aralarında Dördüncü yer'e giden üstü kapalı, merdivenli yol, sol kenarında Hırka-i Saadet ve sair mukaddes emanetlerin durduğu Has oda ve Enderun ağalarının mescidi, Küçük oda üs Kuşhane denilen Padişahların hususi mutfağı ve asıl harem dairesine geçilen kapı vardır. (Bak. Kuşhane Matbahı, Kuşhane Meydanı). / Dördündü yer, tamamen Boğaziçi'ne ve Marmara'ya nazırdır. Bağdad köşkü, Revan köşkü, Kara Mustafa Paşa köşkü, Mecidiye köşkü ve lâle bahçesi buradadır. Ayrıca set üzerinde Sultan ibrahim'in yaptırdığı Sünnet odası ve itfaiye Köşkü bulunmaktadır. / Üçüncü ve Dördüncü yerde hizmet s-den îçoğlanlarına Enderun ağaları, Gıl-manan-ı Enderun veya kısıca Enderunlu-lar denirdi. / Enderuna alınacak devşirmeler, Edirne sarayı, Atmeydanı veya ibrahim Paşa sarayı ve Galatasaray! Içoğlanlan arasından ve bazan bizzat hükümdar tarafından itina ile seçilirdi. Mamafih bazan da bunların haricinde esir edilen asilzade çocukları, Boşnak ve Arnavut devşirmeleri ve hükümdarların şahsen beğenip seçtikleri kimseler de Enderuna alınırdı. / Enderunda içoğlanlarına mahsus altı oda veya koğuş vardı ki derece sırasiyle şunlardı: / 6 — Büyük ve Küçükodalar, 5 — Doğancı koğuşu, 4 — Seferli koğuşu, 3 — Kiler odası, 2 — Hazine odası, l — Has oda. / Hepsine birden Yenisaray içoğlanları da denilen Enderunlular Dolamak ve Kaf-tanlı olmak üzere iki kısımdılar. Büyük ve Küçük odalılara dolamalı, öbürlerine kaftanh derlerdi. Bu da, giydikleri elbiseden ötürü idi. Yenisaray içoğlanlarmın maaşından başka, bütün giyecek ve yiyecek ihtiyaçları da saray tarafından temin olunurdu. / Hane-i kebir ve Hane-i sagir diye de anılan Büyük ve Küçük odalara, Acemi-oğlanı yetiştiren saraylardan ilk gelenler verilirlerdi. Burada müteaddit hocalardan ders görürler, Türk-lslâm kültür ve akidesiyle yetişirlerdi. Bundan başka, güreş, atlama, meç, ok gibi talim ve sporlarla da meşgul olurlardı. En yaşlıları on beş yaşında bulunurdu. Bu oda oğlanları zamanı gelince, Sefarli koğuşu'na naklonu-lurlar, buraya geçemiyenler Çıkma'larda sekiz ile yirmi akça yevmiye ile Süvari Ocaklarının Sipah veya Silâhdar bölüklerine çıkarlardı. Bu odalar 1675 yılında lağvolunmuştur. Amirleri Sefarli koğuşuna da bakan Saray Kethüdası idi. Hane-i bâz-yan diye de anılan Doğancı koğuşu kırk kişilik idi. IV. Mehmed zamanında ilga edilmiş olduklarından sonraları ismine rastlanmamaktadır. Bunların âmirine Doğanbaşı denirdi. (Bak. .Doğancıbaşı). / Seferli koğuşunun bir ismi de Hane-i seferli idi. IV. Murad Revan seferine giderken, 1635 tarihinde bir kısım Büyükoda oğlanlarını ayırıp burasını teşkil etmişti. Burada tahsil seviyesi daha yüksek olup ayrıca musikişinaslar, hanendeler, kemankeşler, pehlivanlar, berberler, hamamcılar, tellâklar, çamaşırcılar buradan yetişir. Dilsiz ve cüceler, soytarılar da bu koğuşa mensup idiler. Buradan birçok âlimler de yetişmiştir. Mevcutları yüz kadar olup âmirleri Saray Kethüdası idi. Kıdemlileri Kilerodâsına geçer veya en az yirmi, en çok otuz beş akça yevmiye ile Sipah bölüğüne çıkarlardı. Bu koğuş, 1831 yılında ilga olunmuştur. / Kiler koğuşu Fatih devrinde kurulmuştur. Âmiri Kilercibaşı veya Ser ki-lâri-i hassa denilen kimse idi. Vazifesi Padişahın yemeğini önüne koymaktı. (Bak. Kilercibaşı). Kilerkoğuşu içoğlanlan, hükümdarın ve harem halkının ekmek, et yemiş, tatlı, şerbet ve saire gibi şeylerini hazırlar ve saklarlardı. Adetleri otuz kadardı. Bu koğuşta bir de küçük revir vardı. Kiler koğuşunun en kıdemli oğlanı terfi ederse Has odaya, öbürleri ise hazine odasına geçerler, çıkmalarda bunlar da seferliler gibi Kapıkulu Süvari bölüklerine verilirlerdi. / Hazine koğuşu veya odası, Fatih tarafından kurulmuştur. Mevcudu altmış kadar iken XVIII. Yüzyılda yüze, hattâ yüz elliye çıkmıştı. Âmirleri Serhâzin-i Enderun denilen Hazinedarbaşı idi. (Bak. Ha-Zinedarbaşı). Hazineliler, Enderun hazinesini muhafazaya memurdular. Odanın en kıdemlileri terfi ederse Hasodaya geçer, dı-çarı çıkarlarsa Müteferrika olurlardı. Öbür oğlanlar, çıkmalarda nadiren müteferrika, daha ziyade, Çaşnigir olurlar, kıdemsizleri Kapıkulu Süvari bölüklerinden Sipahi bölüğüne verilirlerdi. / Hasodayı da Fatih yaptırmış ve teşkilâtını o kurmuştur. Enderunun en muteber birinci odasıydı. Bir adı da Hane-i has idi. Buradaki oğlanların sayısı otuz Ue kırk arasında değişirdi. Has odanın âmiri Hasodabaşı idi. (Bak. Hasodabaşı), Ondan sonra sırasiyle Silâhdar, Çuhadar, «ikâbdar, Tülbent gulâmı, Miftah gulâmı idi. (Bak. Silâhdar, Çuhadar, Rikâbdar, Tülbent Gulâmı, Miftah Gulâmı). Bunların ilk dördüne arz ağalan veya Çar er-fcân-ı havass-ı cflvani denirdi. Altı ağaya birden ise Erkân-ı havass-ı cüvani adı verilirdi. / Hasodaya, Hazine, Kiler ve Seferli odalarından geçilirdi. Bir de Padişahın emriyle defaten bu odaya alınmak mümkündü. Hasodalıların asıl vazifesi Hırka-i Şerif dairesinin süpürülmesi, tozunun alınması, muayyen ve mübarek gecelerde 5d ağacı yakılıp gül suyu serpilmesi, Kur'-an-ı Kerîm okunmasıydı. Gene, ibriktar, Berberbaşı, Kahvecibaşı, Sır kâtibi, Hünkâr müezzini gibi hizmetliler de Hasoda efradı arasındaydı. / Çıkmalarda Hasodalıların altı büyük ağadan gayn kıdemlileri Müteferrika, acemileri Çaşnigir olurlardı. Bazan bunlara sancak beyliği de verildiği olurdu. / Enderunda bu koğuşlar halkından başka iç oğlanı olarak seyyar hizmette kullanılan bir de Zülüflü Baltacılar vardı. (Bak. Zülüflü Baltacılar). / Enderunun birinci koğuşu olan Hasoda-mn altı. büyük ağası, büyük devlet me-muriyetleriyle çıktıkları ve daha aşağı derecelerle çıkanlar da zamanla bu cins vazifelere namzet oldukları için Enderun uzun zaman devlet ricali yetiştiren bir mektep vazifesini görmüştür. Bundan başka birçok hattat, nakkaş, musikişinas, kemankeş, âlim şair ve sanat sahibi kimseler bu ocaktan yetişmiştir. Enderunlu-lar, birbirlerini çok tutarlar ve dış hizmetlerde de bu rabıtayı muhafaza ederek birbirlerini korurlar, görüp gözetirler ve kayırırlardı. Sarayda bulundukları müddetçe evlenemezler ve geceleri dışarıda kalamazlar, esasen hususi müsaade olmadıkça saraydan ayrılamazlardıM.Sertoğlu.
ENDERUN AĞALARI (Bak. Enderun)M.Sertoğlu.
ENDERUN HAZiNESi (Bak. Hazinedarbaşı)M.Sertoğlu.
ENGERUS Osmanlıların dilinde Macarlar. Hungrie, Hungarya'nın Osmanlı-caya uydurulması. Doğrusu Ungeros'turM.Sertoğlu.
ERBAB-I KALEM Muharrir, müellif ve kâtiplere verilen isimM.Sertoğlu.
ERBAB-I SEYF Askerlere umumiyetle verilen isimM.Sertoğlu.
ERBAİN Seninin 22 aralıktan 31 Ocağa kadar süren en soğuk kırk günü hakkında kullanılan bir tâbirM.Sertoğlu.
ERBAİN ÇIKARMAK Bazı tarikatlara ve özellikle Halveti ve onun kollan olan Şabani, Ramazani, Bayrami, Cerrahi, Sünbüli, Celveti v.s. gibi tarikatlara mensup olanların vicdanlarını tasfiye için girdikleri kırk günlük çileM.Sertoğlu.
ERDEB Mısır'da ve Hicaz'da kullanılan bir cins zahire ölçüsü. Mısır'da kullanılanı yüz yirmi okkadır. Hicaz'daki yer yer yüz ile yüz yirmi okka arasında değişirdi, İstanbul'da ise dokuz İstanbul kilesi itibar olunmuştur. Bak. İstanbul Kilesi). Kelimenin doğrusu erdib'dirM.Sertoğlu.
ERDEL Bugünkü Romanya'nın batı kısmını teşkil eden Transilvanya'ya Osmanlılar tarafından verilen isim. Macarlar buraya Erdelly, Rumenler Ardeal derlerdi. Erdel şeklindeki telâffuz Türklere Slavlardan geçmiştir. Erdel Türk hâkimiyetine XVI. Yüzyılda Kanuni tarafından sokulmuştur. O zamandan beri Osmanlı imparatorluğuna tâbi bir kırallık olarak devam etti. Buraya Türkler tarafından tâyin olunan ilk kıral Jan Zapolya'dır ki Osmanlılarca Yanoş Kıral diye anılır. Başkenti Gyula feher-Var = Alba-Julia = Erdel-belgradı = Apulum gibi isimler taşırdı. Erdel 1699 da akdolunan Karlofça muahedesiyle imparatorluktan ayrılmış ve sonra Avusturya tarafından ilhak olunmuştur. Halkının çoğu Rumen aslından olan bu mıntıka 1920 de Romanya'ya iltihak etmiştir. (Bak. Eflâk)M.Sertoğlu.
ERKAM-I DtVANİYE Divan muamelâtında ve daha ziyade malî işlerde kullanılan rakamlar. Siyakat alfabesinin rakam kısmı. (Bak. Siyakat). Osmanlı Türkleri bunu Selçuk Türklerinden alarak kullanmışlardır. Her rakamın arapça söylemlisinden alınan harflerin siyakat tarzında yazılmasından meydana gelmiştir. Bunlara siyakat rakamları da denirM.Sertoğlu.
ERKÂN Her sınıf ve meslekte ileri gelmiş olanlar hakkında kullanılan bir tâbir. Eskiden albaydan yukarı olan subaylar da bu isimle anılırdıM.Sertoğlu.
ERKÂN-I HARB KurmayM.Sertoğlu.
ERKÂN-I HAVASS-I CÜVANl (Bak. Enderun)M.Sertoğlu.
ERKÂN KÜRKÜ Devlet erkânına mahsus geniş yenli kürkM.Sertoğlu.
ERİŞ Orta parmak ucundan dirseğe kadar olan mesafe. Eskiden uzunluk ölçüsü olarak kullanılmıştır. (Bak. Arşın)M.Sertoğlu.
ESÂME Kapıkulu askerinin ana kütükte kayıtlı olan isimleri. Bu askerlere üzerinde künyeleri ve ulufe dereceleri yazılı olarak verilen kâğıt. Yeniçeri teşkilâtı bozulduktan sonra bu esâme kâğıtları para ve tahvil gibi kıymet kazanmış, ocak mevcudunun iki üç misline çıkmıştı. Yeniçerilikle hiç alâkası olmayan kimselerin elinde büyük miktarda birikmiş, bu suretle devletin askerî masrafları için ayrılan para senelerce hakkı olmayanların cebine akıp durmuştur. Ocağın ilga-siyle bütün bunlar tarihe karışmış olduM.Sertoğlu.
ESAME ÇALMAK Herhangi bir suçtan dolayı Kapıkulu askerlerinden birisinin Ocaktan koğularak adının kütükten çalınması, yani silinmesi mânasına kullanılmış bir tâbirM.Sertoğlu.
ESEDİ Üstünde arslan resmi bulunan bir cins Felemenk parası. Buna Ars-lanh da denirdi. Kıymeti altın 120 akçe olduğuna göre seksen akça idi. Bak. Guruş)M.Sertoğlu.
ESER-İ CEDİD Eskiden kullanılan yazı kâğıtlarının bir cinsi. Baş tarafında soğuk damga ile bu isim yazılı bulunurdu. Son zamanlara kadar, bu damga bulunmadığı halde iki tabakadan ibaret yazı kâğıtlarına bu isim verilirdiM.Sertoğlu.
ESER-İ İSTANBUL İstanbulda yapılan bir cins porselen. Ayrıca İstanbul'da Topkapı semtinde bir ermeni ailenin dokuduğu çok değerli halılar da bu adla anılırdı. Bu aileden son yetişen sanatkâr, Zare ustadırM.Sertoğlu.
ESHAM fik defa m. Mustafa zamanında çıkartılan iç istikraz tahvillerine verilen isim. Sonraları her cins tahvile ve hisse senetlerine bu isim verilmiştirM.Sertoğlu.
ESHAM-I CEDİDE (Bak. Konsolid)M.Sertoğlu.
ESİRCİ Esaret milletlerarası anlaşmalarla kaldırılmadan evvel esir alıp satanlara verilen isim. Osmanlı devleti 1847 re için seçilen ve memuriyetleri devletçe tasdik olunan kimselerM.Sertoğlu.
ESİRCİ EMİNİ Esir alıp satanlardan devlet namına muayyen olan vergiyi tahsile memur kimseM.Sertoğlu.
ESİRCİ ŞEYHİ, KETHÜDASI Esirci esnaf teşekkülü tarafından kendilerini idare için seçilen ve memuriyetleri devletçe tasdik olunan kimselerM.Sertoğlu.
ESİR PAZARI İstanbulda Tavukpaza-n civarında bulunan, esirlerin satılmasına mahsus yer. 1847 de esirciliğin ilgası üzerine bu pazar kapatılmıştır. Bundan başka XVI. Yüzyıl sonlarına kadar Cerrahpaşa Camiinin biraz ilerisinde ve sağ tarafta, Bizans devrinde Arkadyus sütunu dikili bulunduğu için Arkadyus Meydanı diye anılan yer, esir pazarı olarak kullanılmıştır. Burada daha çok kadın esirler satılır, bu yüzden de Avrat Pazarı diye anılırdıM.Sertoğlu.
ESKİ Herhangi bir teşekkülde bulu-~nan kıdemli kimselere verilen isimM.Sertoğlu.
ESKi AĞAKAPISI (Bak. Ağakapısı)M.Sertoğlu.
ESKİ DİVANHANE Topkapı sarayında Kanuni tarafından yaptırılan Divanhaneden evvel onun yanında bulunan divan yeri, sonraları yabancı elçilerin huzura girmeden evvel istirahatlerine ve divan merasimi seyretmelerine tahsis olunmuştur. (Bak. Divanhane)M.Sertoğlu.
ESKİ DİVAN KASRI Topkapı sarayında Bâb-ı Hümayun ile Orta kapı arasında Birinci yerde vaktiyle bulunan bir yer. Divan toplandığı sırada vezirlerden biri nöbetle buraya gelip verilen istida lan toplar ve hülâsa ederek divana arz-ederdi. Bir adı da Deavî kasrı idiM.Sertoğlu.
ESKİ İL Konya vilâyeti dahilinde bulunan bir mevkiin, bir kasabanın adı. Burada iskân edilmiş olan Türkmen aşiretleri mevkie adlarını vermişlerdi. Bu Türkmenlerin yıllık vergilerini iltizam şekliyle tahsile memur kimseye de Eski il voyvodası denirdiM.Sertoğlu.
ESKİ MEHTERHANE Ayasofya ca-miinin karşısında yanan adliye binasının yerinde bulunan mehterler kışlası. Sonradan Odunkapısı'na naklolunmuştu. (Bak. Mehterhane)M.Sertoğlu.
ESKİ MÜLÂZIMLAR (Bak. Mülâzım)M.Sertoğlu.
ESKİ ODALAR İstanbul alındıktan sonra ilk defa bugün Şehzadebaşı camii-nin bulunduğu yerle bunun karşısına Yeniçeriler için yapılan kışlalar. Aksaray tarafında Yeni odalar yapıldıktan sonra bu ismi almışlardır. (Bak. Yeni Odalar). Eski odalar, içine yabancı kimseler girmemesi için üç kapı ile tahdit edilmişti. Bunlar da Çukurçeşme kapısı, (Kırk dört kapısı), Şehzadebaşı kapısı ve Meyit kapısı idi. Şehzadebaşı kapısına daha evvel Kapamacılar veya altmış bir kapısı da denirdi. Şehzade camii yapılırken bu odaların bir kısmı yıkılmış, içinde oturanlar kısmen Eski odalara ve kısmen Yeni odalara naklolunmuşlardı. Eski odalarda yirmi altı orta ve bölük otururdu. Burada 47 tane ocaklı oda, 55 kerevet, 21 çardak, l tekke ve 26 ahır vardı. Ocağın ilgasını müteakip bunlar yıktırılmış ve yerine dükkânlar ve evler yapılarak Feyziye adı verilmiştir. Feyziye çarşısı adlı mahal, bu yerde hâlâ mevcutturM.Sertoğlu.
ESKİ PAŞAKAPISI (Bak. Paşakapısı)M.Sertoğlu.
ESKİ SARAY İstanbulun fethinden sonra Fatih tarafından bugün Üniversite merkez binasının bulunduğu yerde yaptırılan saray. Bir adı da Saray-ı atik veya Saray-ı atîk-ı mamure idi. Sonra burada oturulmayarak Topkapı sarayı yapılmış ve Eski saray vefat eden padişahların valide ve zevcelerine tahsis olunmuştur. Eski sarayda hem hizmet ve hem muhafaza vazifesiyle mükellef olarak bir hayli Harem ağası, Kapı ağası, Kapıcı, Baltacı ve saire vardı. Bayramın üçüncü günü hükümdarların Eski saraya gelerek oradaki kadınlarla ağaların tebriklerini kabul etmeleri âdetti. Eski sarayın havi olduğu bütün binalar topluluğu, yüksek ve kalın duvarlarla çevrili bulunup bu surların harice açılan üç kapısı da kapıcıların nezaretinde idi. Bu kapılardan doğu tarafındaki Divan kapısı (Mercan), güneydeki Bayezid kapısı ve batıdaki Süleymaniye kapısı diye anılırdı. Eski saray ilk defa 1540 senesinde bir yangın sonunda tamamen yandığı için Kanuni tarafından Mimar Sinan'a yeniden yaptırılmış, 1715 yılında yine kısmen yandığı gibi 1726 yılında Baltacılar dairesi de yandığından bu kısımlar ertesi yıl genişletilerek bir de muhteşem hamam ilâvesiyle tekrar inşa ettirilmiştir. 1826 yılında Yeniçeri Ocağının ilgası üzerine içinde bulunan kadınlar kısmen Topkapı sarayına ve kısmen Çiftesaraylar'a nakledilmişlerdir. (Çiftesaraylar, bugünkü İstanbul Erkek Lisesinin deniz tarafına düşmekteydi. Hâlâ mevcut olan arsası Çiftesaraylar diye anılır). Boşalan Eski saray ise Serasker kapısı ittihaz olunmuş, sonradan bu bina yandığından yerine 1870 yılında bugün Üniversite merkez binası olan yer yapılıp 1922 yılına, yani İmparatorluğun sonuna kadar Harbiye Nezareti olarak kullanılmıştır. Edirne'de, Sultanselim camii civarında Türkler tarafından ilk yaptırılan saray da Eski saray diye anılırdı. (Bak. Edirne Sarayı)M.Sertoğlu.
Dostları ilə paylaş: |