ESKi SARAY AĞASI Eski sarayda bulunan hizmet ve muhafaza ile mükellef kimselerin başı. (Bak. Eski Saray)M.Sertoğlu.
ESKt SARAY BALTACILARI Bir adı da Teberdârân-ı saray-ı atîk olan bu zümre Yeni sarayda harem dairesiyle Eski sarayın, Şehzadelerin ve saray haricindeki Sultanların muhafazalarına ve hizmetlerine memurdu. Vazifeleri dolayısiyle Kızlarağasma tâbi idiler. Kışlaları Eski sarayın Mercan kapısı tarafında olduğu için bu isimle de anılırlardı. Baltacı Ocağına Galatasaray acemi ocağından, saray aşçı ve helvacılarından acemi alınırdı. Eski saray baltacılarından çoğu Haremeyn Evkafı hizmetlerinde kullanılırlar, bir kısmı da Bayazid camiinde ders okutan müderristen ders görüp yetişirlerdi. Yeşil ve kırmızı dolama giyerlerdi. Serpuşları mor keçedendi. Çıkmalarda Kapıkulu Süvarisi olurlar, kıdemlilerine ise Müteferrikalık verilirdi. Bu teşkilât 1757 senesinde ilga olunmuşsa da 1774 yılında tekrar ihya edilmiştir. (Bak. Baltacı)M.Sertoğlu.
ESKi SARAY KAPICILARI (Bak. Kapıcı)M.Sertoğlu.
ESKi VEZİR SARAYI (Bak. Paşa-kapısı)M.Sertoğlu.
ESLlHA-İ NÂRİYE Ateşli silâhların hepsine birden verilen isimM.Sertoğlu.
ESNAF LONCASI (Bak. Lonca)M.Sertoğlu.
ESNAF ŞEYHl (Bak. Lonca)M.Sertoğlu.
ESNAF YİĞİTBAŞISI Her cins esna fin arasında bulunup zenaata ve ustalığa ait meselelerle meşgul olan, işçilik seviyesinin düşmemesine ve yeni ustaların yetişmesine, aralarındaki zaptırapta nezaret eden kimse. (Bak. Lonca)M.Sertoğlu.
ES SEYYİD (Bak. Seyyid)M.Sertoğlu.
ESTERGON Macaristanda Budin'in şimalinde Vaç ile Ciğerdelen arasında ve Tuna kıyısında Türk halk şarkılarına kadar girmiş olan meşhur kale. İlk defa Kanuni'nin 1529 Viyana seferi esnasında muhasara edilmiş, Ekim ayı başlarında ruhanî reisleri tarafından kale anahtarları Viyana önlerinde olan Padişaha teslim edilmiştir. 1531 yılında Arşidük Fer-dinandx tarafından bazı kalelerle birlikte ele geçirildi. 1543 yılında Kanuni tarafından yeniden fetholunmuş, 1595 te elden çıkmış, 1603 de tekrar alınmış ve 1683 de Viyana bozgunu üzerine katî olarak kaybedilmiştirM.Sertoğlu.
ESTİMARE Fıçı, varil gibi şeylerin darasını ve hacmini tayin elme ameliyesi. Estimare memurlarını bilhassa düyun-ı umumiye idaresi kullanırdı. İçki resmini tahsil bu idareye verildiği için iskelelerde kantarcılarla beraber bunları bulundururdu. (Bak. Düyun-ı Umumiye)M.Sertoğlu.
ESVAB AKÇASI (Bak. Elbise Parası)M.Sertoğlu.
ESVABCI Padişahların elbiseleriyle meşgul olan kimseler. Başlarına Esvabçı-başı veya Seresvabî denirdi. Devlet erkânının elbiselerine ve elbiseye ait her çeşit siparişlere bakan kimseye bu isim verilirdiM.Sertoğlu.
ESVAB EMlNl Yeniçerilik ilga olunup muntazam asker kurulduktan sonra ordunun bilhassa süvari alaylarında elbise depolarına nezaret eden ve birliğin resmî dairelerindeki işini takip etmeye memur olan subayM.Sertoğlu.
ESVABI (Bak. Esvapçı)M.Sertoğlu.
ESVAPÇIBAŞI (Bak. Esvabcı)M.Sertoğlu.
EŞBEH Mert, yiğit, kabadayı, cesur, gösterişli kimse. Bilhassa Yeniçeriler hakkında kullanılırdıM.Sertoğlu.
EŞKÂL DEFTERi İstanbula getirilen yeni devşirilmiş oğlanların isim ve hüviyetlerinin, devşirildikleri sancak, kaza ve köylerinin, babalarının, sipahilerinin, sürücülerinin, göz, saç, boy gibi ayırıcı alâmetlerinin kaydolunduğu defter. (Bak. Devşirme)M.Sertoğlu.
EŞKİNCİ Umumî mânası sefere, yani harbe iştirak eden demektir. Bununla beraber Kapıkulu askeri hakkında söylenmez. Bu tâbir başta Tımarlı sipahi olmak üzere geri hizmetlerde kullanılan Müsellem, Kızılca müsellem, Yörük, Yaya, Tatar, Canbaz ve sairenin sefere gitmeleri hakkında müstameldir. Tımarlı süvari tamamen eşkincidir. Aralarında yalnız Mülk tımar sahipleri bizzat gitmeyip yerlerine cebelü gönderirler ve Benevbet tımarı olanlardan yalnız nöbeti olanlar sefere gidip şerikleri gitmezler. Doğancı tı-marı'na sahip olan Yuvacı ve Kayacı'lar dahi sefere gitmezler. Sefer hizmetine karşılık sanatlarına ait hizmeti görürler. (Bak. Tımar, Cebelü, Kayacı, Yuvacı). Bu tâbirin en çok kullanıldığı yer geri hizmetlerde çalışan Yaya, Müsellem, Kızılca Müsellem, Yörük, Canbaz gibi teşekküllerdir. (Bak. Yaya, Müsellem, Yörük, Canbazân). Bunlar, 1590 tarihlerine kadar yirmişer, seksen sene kadar sonra otuzar kişilik ocaklara ayrılmış olarak mevcuttular. Her ocakta beş kişi eşkinci, yani sefere gitmeye memur, kalanları ise Yamaktır. Yamak olanlar hiçbir zaman sefere gitmezler. Yalnız her yamak eşkinciye bir sefer için elli akça verir. Bu yüzden yamaklara Ellici de denirdi. Yalnız buradaki sefer tâbirinden mutlaka muharebe anlaşılmamalıdır. Bunlar daha ziyade taş mermi yapmak, kereste kesmek, hisar veya köprü, yol ve saire inşa etmek gibi işlerde kullanılırlardı. Yeniçeriliğin ilgasından ve Asakir-i Mansure-i Muhammediye'nin teşekkülünden evvel ü. Mahmud zamanında ve onun tarafından Avrupa tarzında talimli asker olarak kurulan teşekkülün adına da o zaman Eşkinci denmişti ki, Nizamı Cedit'-ten sonra ikinci talimli asker bunlardır. Bu teşkilâtın yapılmasından bir ay sonra Yeniçerilerin son isyanı vâki olmuş, lâkin bu isyan bastırılarak Ocak dağıtılmıştırM.Sertoğlu.
EŞMEK Sefere gitmek.
EŞRAF Bir memleketin ileri gelenleriM.Sertoğlu.
EŞRAT-I SAAT Kıyamet gününün yaklaşmakta olduğunu haber veren delil ve alâmetler. Büyük fitne ve ayaklanmalara delâlet eden emarelerM.Sertoğlu.
EŞREFİ Akkoyunlular devrinde kullanılan bir nevi gümüş para olup elli Osmanlı akçesi değerinde idiM.Sertoğlu.
EŞREFÎ ALTIN Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fethettikten sonra orada kendi namına 1517 yılında bastırdığı paraya Mısırlılar tarafından verilen isimM.Sertoğlu.
EŞREFİYYE 1353 yılında iznik'te doğan Eşrefoğlu Abdullah tarafından Anadolu Kadirîleri arasında kurulan yeni bir dinî tarikat. Mensuplarına Eşrefi denir. Eşrefiler, Eşrefoğlu'nu Pir-i sâni yani İkinci pîr diye anarlar. Halk edebiyatı tarzında tasavvufi şiirlerden mürekkep divanı vardır. 1419 yılında vefat etmiştirM.Sertoğlu.
EŞREFOĞLU (Bak. Eşref iye)M.Sertoğlu.
EŞREFOĞULLARI Selçuklular ümerasından Emîr Sinan Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bsy tarafından Beyşehir'de tesis olunmuş bir beylik olup çok az devam etmiş ve 1327 tarihinde ilhanlıların Anadolu umumi valisi Demirtaş tarafından ortadan kaldırılmıştırM.Sertoğlu.
EŞREF SAAT Bir işin yapılması için uygun ve uğurlu sayılan vakit hakkında kullanılan bir tâbir. Eşref saat Osmanlı teşrifatında resmen mevcuttu. Ordunun, hareketi, bir geminin denize indirilmesi ve saire gibi işler içn Mttneccimbası eşref saat tâyin ederdi. (Bak. Müneccim-başı)M.Sertoğlu.
ETİBBA-I HASSA (Bak. Hekimbaşı)M.Sertoğlu.
ETMEYDANI İstanbulda, Aksaray semtinde vaktiyle bulunan bir meydan. Yeniçerilerin Yeni odalar denilen bir kısım kışlaları burada bulunurdu. (Bak. Yeni Odalar.) Yeniçeriler isyan çıkarlacaklan zaman Etmeydanında toplanarak kazan kaldırırlardı. (Bak. Kazan Kaldırmak). Etmeydam'na Meydan-ı lâhim de denirdiM.Sertoğlu.
ET KAPISI Yeni odaların kapılarından biri. (Bak. Yeni Odalar)M.Sertoğlu.
ET TOMRUĞU Yeniçerilerin Etmey-danı'nda ocağa mahsus olarak mevcut olan kasap dükkânları. Bunlar sekiz tane idiM.Sertoğlu.
EVÂHİR Arabi ayların yirmisinden sonuna kadar olan günlerM.Sertoğlu.
EVÂHİR-1 MALİYE KALEMİ Osmanlı Maliye teşkilâtının kançılarya kalemidir. Diyanet memurlarının, vakıfları idare edenlerin, vakıflardan para alanların beratları ve maliyeye ait hükümler ve emirler buradan yazılırdı. Evâmir maliye kalemi XVIII. Yüzyılda ihdas olunmuştur. Daha evvel her defterdarlığa bağlı olarak ayrı ayrı bulunan Ahkâm-ı maliye kalemleri bu işleri görürlerdi. Papazlara verilen beratlarda bu kaleme bağlı olan piskopos halifeliği kaleminde hazırlanırdı. Piskopos halifeliği 1837 senesinde buradan ayrılıp Divan-ı hümayuna bağlanmıştıM.Sertoğlu.
EVÂİL Arabî ayların birinden onuna kadar olan günlerM.Sertoğlu.
EVANÎ Altın, Gümüş, bakır, pirinç, tunç gibi madenlerden, yahut billur veya çiniden yapılmış sofra, kahve takımları, ibrikler, leğenler v.s. hakkında kullanılan bir tâbirM.Sertoğlu.
EVÂSIT Arabî ayların onundan yirmisine kadar olan günlerM.Sertoğlu.
EVKAF Vakıf, tahsis olunan şeyler. Bu tâbir, cami, mescit, tekke, türbe, medrese, mektep, imaret gibi dinî müesseselerle hayır müesseselerinin masrafı karşılığı olarak muayyen bir mülkün veya paranın gelirini tahsis etmek mânasına kullanılırdı. Vakıf olunan şey; satılmaz, miras olarak kalmaz, kimse tarafından müdahale edilmez ve devletin himayesi altında bulunurdu. Osmanlı imparatorluğu dahilinde gerek Padişahlar ve gerekse sair şahıslar tarafından tesis olunmuş pek muazzam vakıflar vardı. Bugün bunları Vakıflar Genel Müdürlüğü idare etmektedirM.Sertoğlu.
EVKAF-I CELÂLİYE Mevlevi tarikatı kurucusu Mevlânâ Celâleddin Rumî'ye nispet edilerek gelirleri mevlevî tarikatına tahsis olunan vakıflarM.Sertoğlu.
EVKAF-I GAYR-I MAZBUTA (Bak. Evkaf-ı mülhaka)M.Sertoğlu.
EVKAF-I HÜMAYUN Saltanat hanedanına mensup olanlar tarafından tesis olunan vakıflarM.Sertoğlu.
EVKAF-I MAZBUTA Devlet tarafından idare olunan vakıflarM.Sertoğlu.
EVKAF-I MÜLHAKA Devletin nezareti altında olmak şartiyle tesis edenin neslinden gelen ve Mütevelii denilen hususi şahıslar tarafından idare olunan vakıflarM.Sertoğlu.
EVKAF-I SALATİN (Bak. Evkaf-ı hümayun)M.Sertoğlu.
EVLAD-I FATİHAN Rumeli'nin Manastır, Pirlepe, Florina, Radovişte, Ustu-rumca, Iştip, Cuma, Dovran, Avratpaza-rı, Tikveş, Demirhisar, Serez, Zihne, Vo-dina, Yenice, Langaza, Drama şehir ve kasabalarında ve bunların civarında oturan Rumeli fatihlerinin evlâtları ile bE kıta fetholundukça Anadolunun muhtelif yerlerinden getirtilip iskân edilmiş olanlar. Sefer vukuunda bunlar ayrı birlikler halinde iştirak ederlerdi. Bulundukları mıntıkalarda kendi Çeribaşı'larına tâbi olurlar. Kapıcıbaşı rütbesinde bulunan büyük zabitleri İstanbulda oturarak onlan devlet nezdinde temsil ederlerdi. Evlâd-ı Fatihanın muayyen maaşları, vergiden muafiyetleri ve sair imtiyazları varken Tazminattan altı sene sonra bütün bunlar ilga olunarak sair halktan farksız hale gelmişlerdirM.Sertoğlu.
EVLÂD-I UM Ana bir olan kardeşlerM.Sertoğlu.
EVLÂDİYYET (Bak. Mülk Vakıf)M.Sertoğlu.
EVLEK Dönümün dörtte biri. (Bak. Dönüm)M.Sertoğlu.
EVLİYA Veli kelimesinin çoğuludur. Lâkin tekil anlamına kullanılır. Ermiş, keramet sahibi büyük din adamı, Aziz, Fransızlar Saint, Rumlar Aya, Slavlar Sveti kelimesini aynı mânada kullanırlarM.Sertoğlu.
EVLİ YENİÇERİ Yeniçerilerin bekâr olmaları şarttı. Ocağa mensup olanlardan Çorbacı, yani Bölükbaşı veya Yayabaşıdan daha küçük rütbede bulunanlar asla evlenemezlerdi. Yavuz'un İkinci veziri olan Yunus Paşa ilk defa olarak ocakta bulunan ve pek ihtiyar olan kardeşi için evlenme müsaadesi almıştı. Sonra yalnız ihtiyar olanların evlenmesine müsaade olundu. Lâkin evli bir yeniçeri ne kadar olursa olsun Odabaşı olamazdı. Çünkü bunların daimi olarak kışlalarında oturması lâzımdı. Ocağın eski teşkilâtı bozulunca, diğer yeniçerilerin de evlenmesine göz yumulmuştur. Bunların ulufeleri evlerini idareye yetişmediğinden zamanla ticaret ve esnaflık yapmışlar, bu da ocağın ayrıca zayıflamasına sebep olmuştu. Bunların çocuklarından yetim kalanlara Kuloğan denir, muayyen çağa kadar aylık alır ve sonra Acemi Ocağına kaydolunurlardı. (Bak. Yeniçeri)
EVRAK-I SAHlHA (Bak. Damgalı kâğıt)M.Sertoğlu.
EVSAT ClZYE Orta halli Hıristiyan-lardan alınan cizye. (Bak. Cizye)M.Sertoğlu.
EVVEL-1 SEFER-1 DERYA Eskiden donanmanın denize açılma mevsiminin başlangıcı. Bu mevsim, ilkbaharda başlardıM.Sertoğlu.
E YALAT Eyaletler. (Bak. Eyalet)M.Sertoğlu.
EYALÂT-I MÜMTAZE Osmanlı İm paratorluğuna bağlı hususi imtiyaz anlaş-malariyle idare olunan eyaletler. Bunlar devlete maktu bir vergi ve bazıları sefer zamanında asker vererek dahili işlerinde tamamen serbest bulunurlardı. Muhtelif tarihlerde görülen Eyalât-ı mümtaze şunlardı: Mekke şerifliği, Mısır hıdivi?ği, Sisam beğliği, Cebeli Lübnan mutasarrıflığı, Kıbrıs adası, Bulgaristan prensliği, Bosna Hersek, Kırım hanlığı, Erdel kıral-lığı, Eflâk-Boğdan voyvodalığı, Aynaroz. Emaret diye de anılan bu teşekküllerden 1908 inkılâbından sonra elde kalanlarının imtiyazları ilga olunmuşturM.Sertoğlu.
EYÂLET Osmanlı devleti idarî teşkilâtının en büyük parçası, imparatorluk Eyâletlere, eyâletler Sancaklara, Sancaklar Kazalara, Kazalar Nahiyelere bölünmüş haldeydiler. Eyaletler Beğlerbeğiler ve XVI. Yüzyıl ortalarından sonra Vezirler tarafından idare olunmuşlardır. Bunlar; hem idarî, hem de askerî âmir olup eyâletlerde hükümdarı temsil ederler, kazal meselelerden başka her işte mutlak salâhiyet sahibi olurlardı. Hududu en geniş bulunduğu sırada Osmanlı imparatorluğunu teşkil eden eyâletler şunlardı: Rumeli, Bosna, Budin, Kanije, Eğri, Temeşvar, Anadolu; Karaman, Maraş, Sivas, Trabzon, Kefe, Diyarbekir, Şam, Halep, Çıldır, Erzurum, Kars, Van, Rakka, Şehri-zor, Musul, Trablusşam, Girit, Kıbrıs, Cezair-i Bahr-i Şef id (Kaptanpaşa), Mısır, Yemen, Habeş, Basra, Lahsa, Bağdat, Trablusgarb, Tunus, Cezayir-i garb. Eyâletlerin çoğu imparatorluğa katılmış eski devletlerdi. Bunların arasından sondan dokuz tanesi Salyâneli idi. (Bak. Müstesna Eyaletler)M.Sertoğlu.
EYALET ASKERi Harb zamanlarında Kapıkulu piyadesi ve süvarisinden ve paşaların kapı halkından başka, eyaletlerden harbe iştirak için gelen veya sair zamanlarda eyaletlerin muhafazasıyla meşgul olan asker. Eylet askeri dört sınıftı: l — Topraklı süvari. (Bak. Tımar); 2 — Yerli kulu askeri. (Bak. Gönüllü); 3 — Serhad kulu askeri. (Bak. Serhadli); 4 — Topraklı süvariden başka olan eşkinciler. (Bak. Eşkinci). Bunlardan başka, Kırım hanlığı, Erdel kırallığı, Eflâk ve Buğdan voyvodalığı gibi bazı emaretler de harb zamanlarında orduya fiilen yardımla mükelleftilerM.Sertoğlu.
EYALET DÎVANLARI Her eyalette buluann Vezir veya Beğlerbeğiler, devlet idaresini ve merkezin yüksek hâkimiyetini temsilen kendi nezaretleri altında ts-tanbulda olduğu gibi divan tertip ederlerdi. (Bak. Divan-ı hümayun). Buna Paşa divanı da denirdi. Bu divanda eyaletin âmirinden başka Kadı, Kenar defterdarı, Tımar defterdarı, Paganın tezkerecileri, Subaşı veya Asesbaşı ve saire bulunurlardı. Bu divanda verilen kararlar müracaat sahibini tatmin etmezse merkezdeki Divan-ı hümayuna baş vurmaya hakla olurdu. Burada verilen hükümler, mahalli şer'i mahkeme sicillerine kaydolunurdu. Bazan da merkezden ancak eyaletlerde ve yerinde hallolunabilecek davalar mahallinde şer' ile hüküm buyuruldu kaydiyle buraya havale olunurduM.Sertoğlu.
EYALET KADILARI Bir eyaletin bütün hukuki ve kazaî işlerine bilfiil ba kan kadı. Bunlara Mevâlî de denirdi ve üç yüz akça yevmiyeleri vardı. Rumeli kadıları Rumeli kazaskerinin, Anadolu, Suriye, Arabistan ilh... kadıları Anadolu kazaskerlerinin idare ve nezareti altında bulunurdu. Eyalet kadılığının bir adı da Mevle-viyet idi. (Bak. Kadı)M.Sertoğlu.
EYALET VEZİRLERİ Bir eyaleti idare eden vezir. (Bak. Eyalet)M.Sertoğlu.
EYVAN Çardak şeklinde, sütunlu, direkli ve bazan kemerli, üstü kapalı, etrafı açık bina, gölgelik, sayeban, Sayvan, evlerin önünde önü açık, kapalı kısmı, verandaM.Sertoğlu.
EYYAM-I BUHUR 2 Ağustostan 9 Ağustosa kadar devam eden senenin yedi sıcak günüM.Sertoğlu.
EYYAM REİSİ Her şahsa ve her devre uyan, dalkavuk, günün adamıM.Sertoğlu.
EYYUBİLER Son Fatımî hükümdarı Adidüddin'in veziri iken onun ölümüyle hükümdar olan Salâhattin Eyyubî'nin Mısırda kurduğu devlet ve sülâlenin adı. Bu sülâleden on kadar hükümdar gelmiş ve 1171 den 1251 yılına kadar devam etmiştir. Salâhatin Eyyubî, Mısır'dan Şiî Is-maîlîği kaldırarak Sünnî-Şafiîliği kurmuş ve yaymıştır. Kendisi bilhassa Haçlılara karşı olan savaşlariyle meşhurdur. (Bak. Fatımîler)M.Sertoğlu.
EZANİ SAAT Güneşin batışı 12 itibar olunduğu için her mevsime göre değişen eski alaturka saatM.Sertoğlu.
EZHER Fatımîler parafından Mısır'ın zaptı ile Kahire'nin teessüsünden sonra bu şehirde 954 yılında kurulan meşhur medrese. Cami-ül-ezher diye de anılır. Hâlâ mevcuttur. (Bak. Fatımîler)M.Sertoğlu.
EZMAYİŞ Tahtadan yapılmış demir temrenli ve çok kuvvetli bir cins okM.Sertoğlu.
FAĞRUR Porselenden yapılmış Çin işi yarı şeffaf her türlü evani. Beyaz çiçekli olursa Hataî, aleladesine Kâsî denirdiM.Sertoğlu.
FEHAMETLÛ Sadrıâzamlar, Mısır hidivleri ve ecnebi prensler hakkında kullanılan unvanM.Sertoğlu.
FAHRİ OYMASI Fahri adlı Bursalı bir sanatkâr tarafından katı' - kesme usu-liyle kâğıttan kesilip oyulan ve sonra başka kâğıda veya cama yapıştırılmak suretiyle meydana gelen yazı veya her türlü nakısa verilen isimM.Sertoğlu.
FAHRİYE Bir sairin kendi kendisini övmek için yazdığı şiirM.Sertoğlu.
FAHRİ YENİÇEERİ Ocak teşkilâtı mn adam akıllı bozulduğu XVIII. Yüz yılda muharebe zamanlarında taşra delikanlılarından Yeniçeri Ocağına alınıp kaydolunanlarM.Sertoğlu.
FAKİ Fakih kelimesinden bozmadır. Taşralı okur yazar, köy imamı mânalarına gelirdi. (Bak. Fakih)M.Sertoğlu.
FAKİH islâm şeriatı ve islâm hukuku tatbikatı üzerinde ihtisas sahibi kimseM.Sertoğlu.
FALAKA îki ucunda bir ipin uçları bağlı bir sırıktan ibaret olan işkence ve ceza aleti. Ayak bilekleri iple sırık arasında burularak kaldırılır ve tabanlara sopa ile vurulurdu. Kelime, bir şeyi kolay kaldırmak aleti mânasına olan Lâtince Phlangae sözünden bozmadır. Falaka, Osmanlı imparatorluğu devrinde resmî ceza aleti idi. Bu ceza cumhuriyet devrine kadar mekteplerde dersini bilmeyen veya yaramazlık eden çocuklara da tatbik olunurduM.Sertoğlu.
FALAKACIBAŞI Sadrıâzam, İstanbul kadısı veya Yeniçeri Ağası, Sekbanbaşı şehri teftişe çıktıkları zamrn kabahatli bulduklarını cezalandırmak için yanlarında müteaddit falakacı gezdirirlerdi. Bunların başı ve âmiri olan zata Falakacıba-şı denirdiM.Sertoğlu.
FALYA Eski ağızdan dolma toplan, doldurduktan sonra ateşlemek için barut haznesinden harice açılan delik. Bu deliğin içindeki boru barut ile dolar ve dışar dan ateşlenirdiM.Sertoğlu.
FALYA ÇANAĞI Havan topu nevinden dik mahrekli topların falyalarının dışarı açılan ağızlarında barutun dökülmemesi için bulunan çukurlukM.Sertoğlu.
FALYA ÇİVİLEMEK Çekilmelerde düşmana terkedilmesi icab eden toplarla, kalede sarılmış bulunanların çıkış hareketleri yaptıkları sırada yaklaşabildikleri topların bir daha işe yaramamaları için .falyalarının demir çubuklar sokularak tıkanıp battal edilmesi. (Bak. Falya)M.Sertoğlu.
FÂRlSAN Hudut kalelerinde muhafaza hizmetinde kullanılan atlı hisar eri. Ekserisi Ulûfeli, bazıları ise Tımarlı idi-erM.Sertoğlu.
FARZ Dinen yapılması emrolunan şeylerM.Sertoğlu.
FARZ SAHİPLERİ Bir mirastan birinci derecede istihkak sahibi olanlar. Yani kan, koca, baba, büyük baba, büyük baba babası, ana bir oğlan ve kız kardeşler, kız, oğul, oğulun ve onun oğlunun fazı, baba bir ana ayrı kardeşler, babanın anası, büyük babanın anası, ananın ve onun anasının anasıM.Sertoğlu.
FATIMÎLER Mağribde ve sonra Mısır, Şam ve Hicaz'da hükümet sürmüş Şiî - Ismailî mezhebinde bir islâm devleti ve sülâlesi. Kurucusu Ubeydullahül Mehdi, kendisinin Hazreti Fatımamn ve dolayısiy-le Peygamberimizin neslinden olduğunu iddia ettiği için devletine bu ismi vermiştir. Şam civarında doğmuş, Abbasoğul-larının takibine uğrayarak Magribe Sicil-mase şehrine gitmiş, orada hapsolunmuş, sonra taraftarları vasıtasiyle kurtularak 909 yılında kendisini sultan ve halife ilân etmiştir. 14 hükümdar yetiştiren Fatımî-ler zamanla Mısır'ı, Suriye'yi, Şam'ı, Hicaz ve Yemen'i, Diyarbekir, Musul v& Kûfe'yi ele geçirmişlerse de sonra zayıflayıp Mısır'a çekilmişlerdir. Son hükümdar Adidüddin varis bırakmadan ölünce Salâhaddin Eyyubî 1171 de onun yerine geçip Eyyubî devletini kurmuştur. (Bak; Eyyubîler). Kahire şehrini kuran ve Ez-her medresesini tesis eden FatımîlerdirM.Sertoğlu.
FATiH Bir memleketi veya meşhur şehri, kaleyi fetheden, alan kimseye verilen unvan. En meşhuru İstanbul'u alan ü. Mehmed'dirM.Sertoğlu.
FATİH DAR ÜŞ-ŞİFASI Fatih tarafından yaptırılıp 1470 te açılan hastahane. Buranın hastalara mahsus ayrı bir imareti de vardı. Dârüşşifanın iki tabibi ile-yardımcıları, bir eczacısı, bir göz hekimi ve bir cerrahı vardı. Bundan maada kâtibi hastabakıcıları, vekilharcı, ambar memuru, kapıcısı bulunuyordu. Burada yatan hastalardan başka, ayakta tedavi için gelenler de haftada bir gün muayene edilirler ve ilâçları bedava olarak verilirdiM.Sertoğlu.
FATİH İMARETİ Fatih'in, cami, medrese ve darüşşifa ile beraber yaptırdığı meşhur imaret. Burada günde iki defa yemek pişer ve medreseler talebe-leriyle hastahane ve kütüphane memurları, külliyenin bütün müstahdemleri, misafirler ve fukara olmak üzere her övünde-bin kişi yemek yerdi, imarette bir kâtip-,bir vekihlarç, bir kilerci, iki süpürücü, bir kandilci, altı aşçı, altı ekmekçi, bir buhurdana, iki bulaşıkçı, bir et hamalı bir odun hamalı ve sair müstahdemler vardı. Sabahlan pirinç çorbası, akşamları buğday aşı, et yahnisi, sebze, zerde, cu--ma geceleri -ve ramazanlarda zırva, ak-şıaş. üzüm hoşafı, soğan turşusu imarette verilen yemeklerdendi. Ekmek yerine ise fodla verilirdi. (Bak. Zırva, Akşıaş, Fodla). Yemek harici zamanlarda imarete gelenlere fodla ile bal veya pekmez ve peynir ikram olunurdu. Kabak zamanı, kırk gün kabak pişmesi âdetti. Kabak tadı verdi sözü bundan kalmadırM.Sertoğlu.
FATİH MEDRESELERİ Fatih tarafından yaptırılan caminin kuzey ve güney taraflarında inşa olunan dörderden sekiz medrese. Bunlara Sahn-ı seman da denirdi. Bu medreselerde, ilahiyat, Edebiyat, Hukuk ilimleri okunurdu. Sekiz medresenin her birinde Musıla-ı sahn denilen yüksek tahsile hazırlayıcı kısımlar da vardı ki bunların bir adı da Tetümme medreseleriydi. (Bak. Medrese). Yüksek tahsil talebesine Danişmend, öbürlerine Suhte-Softa denirdi. Her medresede elli akçalık bir müderris, yani profesör ve yirmi beş akça yevmiyeli bir Muid yani müderris yardımcısı ve müzakereci bulunurdu. Dânismendler de iki akça yevmiyeli idiler ve musıladan daha küçük olan medreselerin Çömez denilen talebelerine ders verirlerdiM.Sertoğlu.
FATMA SULTAN SARAYI (Bak. Paşakapısı)M.Sertoğlu.
FAYTON Dört kişilik açık, körüklü, mükemmel yaylı, lâstik tekerlekli, çift atla çekilen binek arabası. OtomobiLn yayılmasından evvel en çok kullanılan araba şekli bu idi. Tamamen ortadan kalkmış gibidirM.Sertoğlu.
FAZİLETLÜ ilmiye sınıfından İstanbul ve haremeyn payelerine yükselmiş olanlara mahsus unvanM.Sertoğlu.
FECR-İ ÂTİ 1908 de Meşrutiyet inkılâbından sonra teşekkül eden ebedî topluluğun adı. Buna mensub olan şair, romancı ve hikayeciler şunlardı: Celâl Sahir, Ahmed Haşim, Emin Bülent, Hamdullah Suphi, İzzet Melih, Ali Canip, Faik Âli, Fazıl Ahmed, Fuad Köprülü, Yakup Kadri, Ahmed Samim, Emin Lâmi, Tahsin Nahit, Cemil Süleyman, Refik Halit, Abdülhak Hayri, Sahabettin Süleyman, Ali Süha, Mehmed Behçet, Mehmed Rüştü, Müfit Ratip. Fecri Aticiler, umumiyetle hiçbir prensibin müdafiliğini yapmamışlar ve muayyen bir sanat telâkkisi etrafında birleşmemişlerdi. Bu yüzden çabuk dağılmışlar, içlerinde hakiki kıymet sahibi olanlar müstakil olarak ebedî faaliyetlerine devam etmiş, öbürleri ise unutulup gitmişlerdirM.Sertoğlu.
FEDA Düşman esirlerini muayyen bir para karşılığında veya düşmanın aldığı esirlerle değiştirmekM.Sertoğlu.
FEDAİ (Bak. Dalkılıç)M.Sertoğlu.
FEDDAN Daha ziyade Mısır'da kullanılan bir cins arazi ölçüsü. Takriben dört dönüme karşılıktıM.Sertoğlu.
FEKKİ LENGER Geminin demir almasıM.Sertoğlu.
FEKK-İ RAKABE Bir esiri azad etmekM.Sertoğlu.
FELEKİYYAT Astronomi ilmiM.Sertoğlu.
FELEMENK GURUŞU (Bak. Esedî)M.Sertoğlu.
FENERLİ KAPTAN (Bak. Bahriye Azabları)M.Sertoğlu.
FENERLİLER Divan-ı hümayun ter cümanlığında ve XVIII. Yüzyıldan itibaren Eflâk ve Boğdan beğliklerinde bulunmuş olan Fenerli Rumlar. Bunlar, merkezi Fener'de bulunan patrikhanenin etrafında toplanmış oldukları için bu ismi almışlardı. İstanbul'lu ve Egeli eşraf ailelerine mensuptularM.Sertoğlu.
FENERLİ REİS Devlete ait gemilerin yüz elli akçaya kadar ulûfeli olan kaptanlarıM.Sertoğlu.
FER' Ok müsabakalarında hedefe bir sayı fazlasiyle ok isabet ettirilmesiM.Sertoğlu.
FERACE Çarşafın yayılmasından evvel Türk kadınlarının sokakta giydikleri üst elbisesi. Çuhadan softan veya fantazi kumaştan yapılırdı. Renkleri daha ziyade koya iken sonraları açık renk feraceler de yapmışlardı. Kolları, yenleri ve bedeni bol ve uzun olur, boyuna kadar olan kısmı örterdi. Baş kısmına ise kolalı, ince beyaz bir örtü örtülür, buna da yaşmak denirdi. Yaşmak, kaşlar ve gözler hariç, yüzün geri kalan tarafını örtmek üzere iki parçadan mürekkepti. Bundan başka, 1848 yılından sonra ilmiye sınıfına mensup olanların giydiği, bol yenli uzun üst, elbisesine do bu isim verilmiştir. Buna Biniş de denirdi. (Bak. Biniş). Tanzimattan evvel sarayın ileri gelen bazı erkânı ferace giyerlerdi. Bunların kürklü olanı da vardıM.Sertoğlu.
Dostları ilə paylaş: |