Kuşatıcı Allah
Allah-u Müteal'ın her şeye ihatası, tasallut ve hâkimiyeti vardır. [1] Her şeyden yücedir, fakat mekanî yücelik değil. O, her şeyden haberdardır. Âlemdeki varlıklarla sınırlanmamıştır ve onlara mahkûm değildir. O'nun için zaman asla söz konusu olamaz, tesir altında kalmaz, başkalarının yardımına muhtaç değildir.
[1]- "O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır." (Bakara, 254)
Kadir Allah
Allah, kadirdir ve O'nun kudretinin herhangi bir haddi, sınırı, şartı ve kaydı yoktur.[1] Ne kadar yapabilir? Ne zaman yapabilir? Nerede yapabilir?... Allah'ın kudreti hususunda bu gibi sorular söz konusu değildir.
O, her an, her yerde, irade ettiği her şeyi istediği şekilde vücuda getirir veya üzerinde tasarrufta bulunup istediği değişikliği yapar.
Evet, Allah'ın kudreti sonsuzdur ve Allah her yönüyle sınırsızdır. Bu, oldukça geniş ve derin bir felsefî konudur.
Biz var olduğumuz hâlde vücuttan (varlıktan) çok az bir paya sahibiz. Fakat Allah'ın vücudu sonsuzdur. Açıktır ki, bu sözümüzle, bütün varlık âlemini O'nun vücudu kaplamıştır demek istemiyoruz. Çünkü O, mad-de/maddî varlık değildir. (Bu hususta ileride ayriyeten bahsedeceğiz.)
[1]- "Allah, her şeye gücü yetendir." (Bakara, 20)
Âlim Allah
Allah âlimdir. Geçmiş ve gelecekten, aşikâr ve gizliden, hatta herkesin fikir ve niyetinden geçen her şeyden haberdardır.[1] Her şeye ilmî ihatası vardır. Biz eğer bir kısım değişik bilgilere sahip olursak, bir anda onlardan yalnızca birini tasavvur edebiliriz. Fakat Allah'ın her hâlükârda ve her şeye ihatası var ve hiçbir şeyden gaflet etmez.
Yüce Allah, her şeyi daha vücuda gelmeden önce bilendir. İlmini başka bir yerden almaz. Her şeyi yaratan Allah, âlemdeki bütün kanunları ve ilimleri de yaratmıştır.
[1]- "Gaybın anahtarları O'nun katındadır…" (En'âm, 59)
Gören ve Duyan Allah[1]
Allah duyuyor; ama bizler gibi kulak, sinir ve beyin yardımıyla değil. Allah görüyor; ama göz vasıtasıyla değil…
Allah'ın görmesi ve duyması, O'nun her şeyi ve bütün sesleri bilmesidir.
[1]- "Şüphesiz Allah, işiten ve görendir." (Hac, 61)
Kayyum Allah[1]
Her şey Allah ile ayaktadır, Allah ise kendi vücuduyla. Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur ve her şey O'na muhtaçtır.
Hiçbir şeyden feyiz ve yardım almaz. Herhangi bir eksiklik ve noksanlığı yoktur. O'na bekleyiş ya da tekâmül diye bir durum söz konusu olmaz.
[1]- "Allah, O'dan başka ilâh yoktur. Diri'dir, Kaim'dir." (Bakara, 254)
Kahhar ve Rauf Allah
Tevrat'ın tanıttığı tanrı (Yehova), sert ve korkunç bir simaya sahiptir. Sadece adaleti ile amel eden mütekebbir bir cebbardır. Belirlediği sınırı aşmayı (çok az olsa bile) asla affetmez.
İnsanın yalvarabileceği bir tanrıdan, çok çok büyük ve ciddidir.
Evet, "Yehova" denilince akla salâbet, kudret, vahşet gibi şeyler gelir ancak.
Buna karşın Hıristiyanlığın tanrısı "Teos" ise dost, samimi ve yakındır. Gökten inip insanlara karışıyor, insanın babası oluyor ve insan simasında kendini gösteriyor.
Oysa İslâm'ın tanıttığı tanrı "Allah", her iki yöne de sahiptir. Yani Kahhar ve Cebbar olduğu hâlde, Rahman ve Rahim'dir de. Müntakim ve Müheymin iken, şefkatli ve muhabbetlidir de.
Bir taraftan hâkimiyeti bütün âlemi kapsamış, diğer taraftan herkesin kendisine, kendisinden daha yakındır ve herkes vasıtasız olarak O'na yalvarabilir, O'na dilekte bulunabilir ve O'na şükreder.
Bütün âlem ve küçükten büyüğe âlemde olan her şey Allah tarafından yaratılmıştır. Evet, onları yoktan var eden ve varlıklar üzerinde vuku bulan her türlü tasarruf ve değişiklik, ancak O'nun iradesi ile yapılmaktadır.
Bir ibda ve vücuda getirme merhalesi vardır. Yani Allah-u Teâlâ, âlemi ve âlemde olan her şeyi vücuda getirmiştir.[1] Bir de hilkat merhalesi vardır. O da âlemdeki varlıklar üzerinde meydana getirilen değişikliktir. Örneğin, anne rahmindeki çocuk, önce erkek ve kadının nütfesinden vücuda gelir, daha sonra annenin kanından gıda alarak gelişir. Kan ise âlemde bulunan diğer maddelerden oluşur.
Bunun diğer bir örneği, büyük bir ağaç oluncaya dek bir tohumun büyüyüp, gelişme merhaleleridir. İşte bunlar hilkat ve yaratılıştır. Ne var ki o, tabiatta bulunan maddelerin değişiminden ibarettir. Kur'ân, bütün âlemin "ibda edilişini" ve "hilkatini" Allah'a nispet ediyor, âlemdeki en büyük varlıktan en küçük varlığa kadar her şeyi, Allah'ın yarattığını bildiriyor.
Gece ve gündüzün oluşumunu, yağmurun yağmasını, tohumun yeşermesini, rüzgârın esmesini, ziraî ü-rünlerin ve meyvelerin meydana gelmesini, yıldızların akışını, güneşin ışık saçmasını, ayın aydınlığını, tufanı, depremi, şimşek ve yıldırımı, ağaçtaki tomurcukları, son-baharda sararıp kuruyan yaprakları, hatta yaprağın ağaç-tan yere düşmesini, bir bal arısının bal yapmak için çiçekten çiçeğe uçmasını, kısacası her şeyi Allah'ın iradesine isnat ediyor Kur'ân-ı Kerim. Bütün yıldızları, tufan dağları, denizleri, ovaları, hayvanları, bitkileri, çiçekleri, meyveleri, insanları, kuşları, otları, ormanları, yeraltı sularını, gölleri, dereleri ve toptan tabiatta olan her şeyi Allah'ın yarattığını bildiriyor.[2]
Evet, bu hususta Kur'ân'da çok sayıda ayet bulun-maktadır. Biz bütün bu ayetlerden şu neticelere varıyoruz:
1- İslâm, insanların âlemdeki işler için kendi zihninde tasavvur ettiği bütün tanrıları ve vasıtaları kesin bir surette reddediyor. Bazen, zihin yapısı bu tür tanrıların sayısı yüzleri bile aşmakta. Evet, hemen hemen bütün eski İran, Hindistan, Rum, Yunan ve cahiliyet devresi Arap dinleri, bu tür tanrıların ve itikatların elinde esir olmuşlardı…
İslâm bu tür sahte tanrıların ve vasıtaların hiçbir rol oynamadığına inanmakta ve bütün işleri, her şeyi, vasıtasız, tek ve muktedir olan Allah'a isnat etmektedir…
2- Allah'ı dünya işlerinden uzak bilen, Allah'ın bu âlemi yaratıp, harekete geçirdikten sonra bir kenara çekilerek hiçbir işe karışmadığını zannedenlerin aksine[3] İslâm, Allah'ın her şeyi idare ettiğini ve bütün işlerin O'nun nezareti altında olduğunu öğretiyor bizlere.[4] Hiçbir şeyin O'nun irade ve isteği dışında yapılma-dığını, O'nun feyiz, lütuf ve kerametinin daimî olduğunu bildiriyor. Eğer Allah âlemi idare etmekten bir an dahi elini çekse, her şey bir anda yok olup gider.
[1]- "Gökleri ve yeri bir örnek edinmek için yaratandır." (En'-âm, 101)
[2]- En'âm Suresi, 59'dan 105'e kadar; Ra'd Suresi, 2'den 4'e ve 19'a kadar; Nahl Suresi, 2'den 17'ye kadar.
[3]- "Yahudiler: 'Allah'ın eli sıkıdır.' dediler." (Mâide, 64)
[4]- "O, her gün bir iştedir." (Rahmân, 29)
Dostları ilə paylaş: |