Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə118/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   114   115   116   117   118   119   120   121   ...   134

Bibi. Nedim, Nedim Divanı, ist., 1338, s. 197-280-281; D'Ohsson, XVJII. Yüzyıl Türki-yesinde Örf ve Âdetler, (çev. Z. Yüksel), ist., ty, s. 154; Ahmed Refik, Lâle Devri, ist., 1331, s. 31 vd, 57 vd; İSTA, VII, 3932-3933; Ahmed Refik, "Ahmed-i Sâlis'in Hayatına Dâir", Yeni Mecmua, no. 37, 38.

NECDET SAKAOĞLU



ÇERAĞAN MEVLEVÎHANESİ

bak. BEŞİKTAŞ MEVLEVÎHANESİ



ÇERAĞAN OLAYI

20 Mayıs 1878 Pazartesi günü Ali Suavi' nin(->) V. Murad'ı yeniden tahta çıkarmak ve II. Abdülhamid'i düşürmek için düzenlediği başarısız komplo. "Çırağan Vak'ası", "Çırağan Sarayı Vak'ası", "Ali Suavi Vak'ası" da denir. 1839'da başlayan Tanzimat hareketi, 1878'de önce Meclisli Mebusan'ın tatil edilmesi, ardından bu olayla sona ermiş ve istibdat rejimi başlamıştır.

1877 Osmanlı-Rus Savaşı'nın getirdiği ağır koşullarda İstanbul halkının umut-

ÇIRAĞAN OLAYI

502

503

ÇIRAĞAN SARAYI

t^îli^^liâSlûiils

SiLJıU^ ._jjii_i£^î!.;_'. "P. ıllııLliı-ffl^* > :1 • • -:'j-.-' -• '^LA1211^ ••••'••• ••• \ -~~':'-- • -• i ;•- J IK^lldl j^izdBIil^sS^lifei^iiJ^is* ±^ -*^ I^t^r^ ^^F?N^:''?1T;^3I3'^-: t '.A ••.-?. 'j-r'-'^ril-

Çırağan Sarayı'nın deniz cephesinin görünümü. Sağda sarayın bahçesine yeni yapılan Kempinsky Oteli'nin bir bölümü görülüyor. Ahmet Kuzik, 1994

suzluğu yeni bir ihtilal düşüncesini yay-gınlaştırmıştı. 31 Ağustos 1876'da tahttan indirilen V. Murad'ın annesi Şevkefza Kadın halk arasında propaganda yaptırırken kendisi de ingiltere hükümetine mektuplar yazarak destek aramaktaydı. Kimi hocalar camilerde "Allah muradımızı verecektir" diyerek dua etmekteydiler. Osmanlı hanedanından, Murad'ı tekrar padişah görmek isteyen şehzadeler ve sultan efendiler de vardı. Çırağan O-layı'ndan önce, bu amaca dönük iki girişim de bir sonuç vermedi. Bunlardan ilkini gerçekleştirenler Maliye Nezareti'n-de kâtip Hüsnü ile Adliye Nezareti'nde kâtip Mehmed, Rum İstavridi, Polonyalı Jüli idi. Bunlar kadın kıyafetinde Çırağan Sarayı'na girerek burada göz hapsinde olan V. Murad'la görüşmeyi denediler ve yakalandılar, ikinci girişimin önderliğini Avukat Kleanti Skalyeri, Aziz Bey ve Ali Şefkati yaptılar. Bu ekip, bir italyan işçisinin yardımı ile suyolların-dan Çırağan'a girmeyi ve V. Murad'la görüşmeyi başardı. Eski padişah, kendilerine "Benim zincirlerimi kırmak millete düşen bir vazifedir!" diyerek bir ihtilale olumlu baktığını duyurdu. Skalyeri Komitesi, istanbul'un birçok semtinde duvarlara, üstü kapalı biçimde ihtilal çağrıları içeren yaftalar astı. Komite, Murad'ı aynı suyollarından kaçırıp Hırka-i Şerif Camii'ne ya da Seraskerlik'e götürmeyi tasarlamaktaydı. Bu örgütün varlığı, Çırağan Olayı sonrasındaki soruşturmada ortaya çıkmıştır.

Aynı amaçla gizli bir örgüt kurmuş bulunan Ali Suavi'nin ingiliz asıllı eşi de olasılıkla olayın içindeydi ve dış desteği

sağlamakla görevliydi. Olaydan birkaç gün önce ise Üsküdarlı Kız Nuri Bey, Ali Suavi'nin bir mektubunu V. Murad'a u-laştırmayı başarmıştı. Öte yandan, kendisine ulaşan bir jurnalde, Rumeli göçmenleri kullanılarak bir ihtilal yapılacağının ihbar edilmesi üzerine II. Abdül-hamid, Çırağan Sarayı'ndaki koruma önlemlerini artırmıştı.

Ali Suavi kentte kalabalık bir nüfus oluşturan Rumeli göçmenlerini, Murad tahta çıkarsa Ruslara karşı savaş açılacağı ve yitirilen topraklarının geri alınacağı sözüyle çevresinde toplamaya başladı. Fakat en fazla 250-300 kişiyi ikna edebilmişti. Bunlardan bir bölümü ise Çırağan Sarayı'nın karşısındaki bahçe duvarlarının onarımında çalışmaktaydı. Ali Suavi, olaydan bir gün önce Basiret gazetesindeki yazısında "Sorunların büyüklüğünden, fakat çözümün kolaylığından" söz edip "çözümü açıklayacağım!" diyerek garip bir imada bulunmuştu. 20 Mayıs günü ikindiye doğru, Ali Suavi'nin önderliğindeki birkaç yüz göçmen Kuzguncuk Iskelesi'nden mavnalara binerek Çı-rağan'ın rıhtımına çıktı. Bir kısım göçmen de Ortaköy Mecidiye Camii önünde toplanmıştı. Ali Suavi'nin ve ikinci a-dam Sırp dönmesi Nişli Salih'in yönettiği bu silahlı sopalı kalabalık, nöbetçileri, saray ağalarını ve bahçıvanları etkisiz hale getirerek saray avlusuna doldular. A-ralarında, cami hocaları, medrese öğrencileri de vardı. Bu sırada sarayda yemek servisi yapılıyordu. V. Murad, aldığı haber üzerine dairesinden sofaya çıktı. Resmi giyimli olup kılıç kuşanmış, eline de tabanca almıştı. Ali Suavi ile henüz

Çırağan Olayı'nı betimleyen bir resim. L'Illustration, 8 Haziran 1878 Ara Güler fotoğraf arşivi

konuşmaya başlamıştı ki, Beşiktaş ve Yıldız karakollarından gelen zaptiyeler, avludaki ve içerideki baskıncıları süngüle-meye başladı. Beşiktaş Muhafızı Yedi-Sekiz Hasan Paşa ise demir topuzlu so-pasıyla başına vurarak Ali Suavi'yi yere serdi. Bu olay V. Murad'ın gözü önünde yaşandı. Eski padişahı, kadınlar ve uşaklar uzaklaştırıp taşodaya kapattılar. 5-10 dakikalık vuruşmada pek çok göçmen ve birkaç zaptiye öldü. Çırağan Sarayı a-çıklarındaki donanmadan filikalarla gelen bahriye askerleri de duruma müdahale ettiler. II. Abdülhamid'in direktifi ile ölenler at arabalarına doldurulup Beşiktaş sırtlarına topluca gömüldü. V. Murad, Malta Köşkü'ne götürüldü. Çırağan, karadan ve denizden kuşatmaya alındı, içeride temizlik yapıldı. Durum normale döndükten sonra ise V. Murad, Çırağan Sarayı'nın fer'iye dairesine kapatıldı.

Soruşturma kurulu, kanıtlar üzerinde çalıştıktan sonra II. Abdülhamid'in buyruğu ile olayı kapattı. Fakat halk, bu yüzden Yeşilköy'deki Rus birliklerinin kenti işgal edeceği dedikodusuyla korkulu günler geçirdi. Kapalıçarşı açılmadı. "Ruslar geliyor!" söyletilen yüzünden yer yer izdiham yaşandı. Herkes evine çekildi. Çırağan Olayı, II. Abdülhamid'in, özgürlük beklentilerini cevapsız bırakıp baskıcı ve denetimci bir yönetim kurmasına, halk arasındaki hafiye sayısını artırmasına gerekçe oldu ve istanbul'da istibdat başladı.

Bibi. Osman Nuri, Abdülhamid-i Sânî ve Devr-i Saltanatı, II, ist., 1327, s. 429-440; Mahmud Celaleddin Paşa, Mir'at-ı Hakikat, III, İst., ty, s. 139 vd; Abdurrahman Şeref, Tarih Musahabeleri, ist., 1339, s. 287 vd; İ.

H. Uzunçarşılı. "Ali Suavi ve Çırağan Sarayı Vak'ası", Belleten, S. 29 (1944)° s. 71 vd; M. C. Kuntay, Sarıklı İhtilâlci Ali Suavi, ist., 1946; Z. Melek, "Çırağan Sarayı Vak'ası" Resimli Tarih Mecmuası, s. 761-764.

NECDET SAKAOĞLU

ÇIRAĞAN SARAYI

Beşiktaş ile Ortaköy arasında kendi a-dıyla anılan cadde üzerindedir.

Bugünkü Çırağan Sarayı, istanbul'un Osmanlı döneminin tarih sahnesine birbiri peşine ve son birkaç yüzyıllık zaman parçası içinde eklediği bir dizi güzellik ve sanat tablolarından sonuncusudur.

17. yy'da istanbul coğrafyasında yazın kullanılabilecek en elverişli ve heves çeken sahil, Beşiktaş kıyıları idi. Burası, hem saray ve halk için kışlık semt olan ve hükümet binalarını da barındıran tarihi yarımadaya çok yakın bir konumdaydı, hem de arkası el değmemiş bir ormana sahipti ve Karadeniz'in serin esintisine açık, çok temiz havalı bir yerdi.

Kıyılarda, birtakım pavyonlar ile çiçek bahçeleri yapılmasının, yani insan eli değmiş olarak tarih sahnesinde ilk kez yerini almasının, 1600'lü yıllarda olduğu kabul ediliyor. O tarihlerde bu sahil, "Ka-zancıoğlu Bahçeleri" adını taşıyormuş. Burasının güzelliğine kapılan genç padişah IV. Murad (hd 1623-1640), çevreyi kendi mülkleri içine katmış ve kızı Kaya Sultan'a vermiş. Kaya Sultan'ın kocası Melek Ahmed Paşa'nın yakınlarından olan Evliya Çelebi, sahildeki pavyon için, "Vacibü's-seyr bir yalıdır. Bunda fevkani bir şadırvan vardır ki dünyada öyle bir sanatlı fevvâre görülmemiştir" diyor. A-ma bu kıyılarda (henüz hepsi ahşap) sahil saraylarının ve bahçelerin yıldızı, asıl bir yüzyıl sonra parlamaya başlıyor. Bir eğlence ve onunla beraber bir kültür parlaklığı devrini açan III. Ahmed (hd 1703-1730), buradaki mülkünü, gözde vezirazamı ibrahim Paşa'ya hediye etmiş, yalıyı ise ibrahim Paşa yaptırmış.

Tarihçi Ahmed Refik (Altınay)(-*), III.

Ahmed'in fermanlarını yayımlarken, üç ayrı yerde bu bina hakkında da nakillerde bulunur. Aynı ahşap binalar hakkında bilgi veren bir başka kaynak 18. yy'ın Ermeni yazarı P. G. Inciciyan'dır. O da III. Ahmed'in buyrultularında geçtiği gibi buradaki saraylar için, saray değil, "yalı" deyimini kullanıyor. Bundan, bu yapıların büyük olmadığı sonucu çıkarılabilir.

Bu kıyılar, Lale Devri'nden itibaren, mehtaplı gecelerde düzenlenmeye başlanan ışık ve çiçek dolu eğlencelere sah-nelik etmeye başlıyor. Burasının "Çera-ğan" adını alması da bu dönemin eseridir. Çünkü "çerağ" kelimesi, Farsçadan geçme olarak, "ışık veren, aydınlık veren" anlamındadır.

Bu eğlenceler hakkında daha sonraki tarihçiler, özellikle de 1900'lü yılların başlangıcının yazarları, fantastik hayallere girmişler ve özellikle "kaplumbağa üstünde mum" gibi tuhaf bir imaj icat ederek, bunu meşhur etmişlerdir. Halbuki bu gece eğlencelerinin, çiçek ve ışık gösterilerinin ne gibi dekorları ve sahneleri sergilediğini ayrıntılı olarak anlatan en güvenilir kaynak saraya çok yakın olan Fransız soylusu Baron de Tott' un anılarıdır ve bu anılarda, kaplumbağalara ait tek satır yoktur, ancak çiçek tarhlarının billur fenerler ve aynalarla nasıl aydınlatıldığı anlatılmaktadır.

1800'lü yılların ilk çeyreğine kadar geçen 60-70 yılda ahşap saray birkaç kez el değiştirmiş, sadrazamlar Hacı Ahmed Paşa ile Hekimoğlu Ali Paşa, burayı yabancı elçilerle görüşmeleri ve resmi ziyafetler için kullanmışlardır.

III. Selim (hd 1789-1807), burasını tekrar ihya ederek kız kardeşi Beyhan Sultan'a vermiş, bir süre burada oturmuş, yandaki Rodoslu Yalısı'nı rehinden kurtarıp satın almış ye yerine bir mabeyin dairesi yaptırmıştır. Eskiyen binaların hepsini söküp gönlüne göre yeni bir yalı yaptırmak özlemini taşıdığı için, Sadrazam Yusuf Ziya Paşa, bunun projesini hazırlatarak padişaha sunmuştur. Fakat

o yıllar, devletin yine gailelerle çalkalan-dığı ve çürüyen Yeniçeri Ocağı yerine yeni ve düzenli bir ordunun kurulmasına çalışılan bir dönemdir. III. Selim bu yüzden, o kadar dert arasında kendisine saray yaptırmayı göze almamış; böylece II. Mahmud'a (hd 1808-1839) kadar, bu eski yapılar kısmen onarılarak, kısmen yeni pavyonlar ve köşkler eklenerek, varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Tarihte bu kıyılarda yer alan, bugünkü saraydan bir önceki son bina, II. Mahmud'a aittir. Devir artık Batılılaşma rüzgârlarının estiği 19. yy'm ilk çeyreğidir. Beşiktaş Sarayı'nda, önce, eski tarz bazı pavyonlar yapılır ve onarımlarla, eklemelerle yetinilir. III. Selim'in önce tahttan indirilmesi, sonra da şehit edilmesi ile cereyan eden kanlı olaylar, o tarihte bir çocuk olarak tahta çıkmış bulunan II. Mahmud'u Topkapı Sarayı'ndan soğutmuştu. II. Mahmud'un "Acı anıları olmayan yepyeni bir yerde yaşamak" arzusu, herkesçe biliniyordu. Genç padişah, artık Topkapı Sarayı'nda değil, buradaki eski ahşap Beşiktaş Sarayı'nda o-turmaktaydı. Yeniçeriliğin kaldırılmasına yol açacak olan isyan hareketi de, kendisine bir haziran sabahı, burada haber verilmişti.

Son zamanlara kadar tam aydınlanmamış bir nokta, II. Mahmud'un sarayının mimarının kim olduğu idi. Avrupa tipi saray yapıları genellikle Balyan ailesi bireyleri tarafından yapılmış olduğu i-çin, aslında onlardan daha erken tarihli olan bu bina da çeşitli yazılarda Balyan-lara mal edilerek ve kanıt da göstermeden, geçiştirilirdi. Son yıllarda bu konuda yapılan iki etütte (Tuğlacı ve Cezar), iki değişik tez savunulmuştur. Dönemine ait bir kaynak, ingiliz yazar Miss Pardoe ise, padişahın tercihini beğenmediği i-çin azlettiği bir mimarla, seçerek görevlendirdiği yeni mimarın ikisinin de Ermeni olduklarım açıkça kaydetmiştir. İstanbul peyzajında Batı tipi mimarisi ile büyük bir değişiklik yapan, önleri mer-



ÇIRAĞAN SARAYI

504

505


ÇIRAĞAN SARAYI

Çırağan Sarayı'mn alt kat planı. Eldem, Boğaziçi Amları

mer sütunlu bu ahşap binaların mimarının kim olduğu konusundan daha önemli bir bahis, imparatorluğun geçirmekte olduğu, ekonomik ve sosyal büyük sarsıntıları bu yepyeni binanın yeterince yansıtmakta oluşudur. II. Mahmud'un yepyeni bir mekân ve değişik bir atmosfer özlemi, bu sarayın biçim almasında asıl rolü oynayan, ana faktördür.

II. Mahmud'un sarayı, bu üslup meselesinin dışında ileride çok bahsi edilecek olan başka ve önemli bir konuyu gündeme getirmişti: Eski Saray'ın Beşiktaş tarafında hemen yanı başında yer alan Mevlevihane. O zamana kadar çok iyi ilişkiler içinde olan, bu dini müessese ile saray, yeni ve geniş binanın yapımından dolayı ihtilafa düşmüşlerdi. Çünkü daha geniş bir saray, iki yanındaki eski kullanımları kaldırmak ihtiyacındaydı.

Cumhuriyet döneminde Çırağan Sarayı ile ilgili bütün yazılar, mevlevîhane-nin yıktırılıp Mevlevî büyüklerinin mezarlarının yeni binanın bodrum katına alınması olayının Abdülaziz zamanında (1861-1876) ve onun sarayı için yapıldığı bilgisini vermişlerdir. Halbuki eserini Abdülaziz'den çok önce yazmış olan Miss Pardoe açıkça bu işin II. Mahmud sarayında ve onun tarafında yapıldığını kaydeder. Tekke tahribi ve mezarların temel içine alınması, halk arasında uzun süren bir kanaatin yerleşmesine yol açmıştır.

r~ı


.. ı

::f r


\ h

Çırağan binalarının o tarihten sonra yaşadığı birçok talihsiz olayın kökeni, bu "Mevlevî beddualarının" etkisine bağlanmıştır.

Genç yaşta tahta çıkan Abdülmecid' in (hd 1839-1861) saltanatının başlarında birçok yılını babasının Çırağan Sara-yı'nda geçirmiş, resmi törenlerini burada yapmış, hattâ Batı musikisine dayalı ilk saray orkestrası olan Muzıka-i Hü-mayun'u da burada kurmuş ve yeni sarayı olan Dolmabahçe'ye, 1856'da, Kırım Savaşı'ndan sonra geçmiştir.

Tüberkülozdan mustarip olan bu genç padişah 5 yıl sonra dünyadan ayrılınca, Abdülaziz, ağabeyinin eseri olan ve onun hatıralarını taşıyan Dolmabahçe yerine, kendisine yepyeni, lüks döşeli bir saray yaptırma hevesine kapıldı. Avrupa seyahatinden dönüşte, Süveyş Kanalı'nm a-çılışına giderken ona da bir iade-i ziyarette bulunmak isteyen İmparatoriçe Eugenie için, alelacele, güzel bir saray yaptırmış ve 1869'da, bu amaçla Beyler-beyi'nin yeni sarayını yetiştirmişti. Fakat karşı sahildeki bu tek bina "yazlık" olarak düşünülmüştü. Ayrıca hacmi de küçük geliyordu. O yüzden bir merkezi bina ile, sağı ve solunda fer'iye (ikincil) binaları olan görkemli bir saray kolyesi, onun mizacına daha çok cevap verecekti. Ama bunun için, elde yeterli para yoktu. Bu, çok büyük bir engel sayıl-

madı. Çünkü bu hünkâr, hem bir sorumsuzluk ve israf karakterine sahipti, hem de son bir. yüzyıldır zaten iflas halindeki bir devlet politikasını miras olarak devralmış bulunuyordu, îki tarihçi (Ali Rıza ve Mehmed Galib), Mütercim Rüşdü Paşa'nın sadrazamlığı sırasında, büyük kısmı Anadolu'da İzmit'ten öteye yapılacak demiryoluna, bir kısmı da istanbul'un su ihtiyacına kullanılmak üzere dışarıdan alınan borcun büyük kısmı olan 4.000.000 altın liranın, padişah tarafından yeni sadrazam Şirvanîzade Rüşdü Paşa'nın zaafından yararlanarak, Çırağan Sarayı'mn yapımına kullanıldığını yazarlar.

Abdülaziz, sarayının yapımı için, Avrupa öğrenimli Ermeni mimar Garabet Kalfa'nm oğlu Sarkis Balyan'a yeşil ışık yaktı ve 12 yılda yapılar tamamlandı.

İnşaatın, bir ara yarım kaldığı ve çalışmaların bırakıldığı anlaşılıyor. Hoca-paşa yangınından 6 yıl sonra, yeterli para bulununca, inşaata devam edilmiş olduğunu kaydeden, dönemin resmi tarihçisi Ahmed Lûtfi Efendi, ayrıca yerli bankerlerden de yüzde 12 faizle ve bazı mülklerin geliri karşılık gösterilerek, borç alındığını belirtir. Sarayın yapımı ve iç döşemesi, 1872 başında tamamlanmış bulunuyordu.

Yeni sarayda binalar kompozisyonu şöyleydi: Yangın sonunda dört duvar ha-

linde kalmış olan (ve 1987'de içerisine beton katlar atılarak yeniden inşasına geçilen) esas yapı, hünkâr dairesi ve mu-ayede kısmı. Onun Beşiktaş ve Ortaköy yönlerine doğru dizilen ek yapılarına Fer'iye Sarayları adı verilmiştir. Çünkü bunlar şehzadelere, hareme, askeri-idari servis bölümlerine tahsis edilmiş saray kısımlarını oluştururlar.

Dıştan neoklasik bir stil verilen yeni sarayın ana binasında, arabesk ve klasik Osmanlı üslubu süslemeler esas tutulmuştu. Renkli ve masif mermer sütunların azameti ve içeride arabesk nakışlı süslemeler, fildişi ve sedef kaplamaların nefaseti, gerçekten göz kamaştırıyordu. Salonlardan birbirine geçişler, eski ahşap Osmanlı saraylarının havasına sahipti. Fakat malzeme, beyaz mermer, bordo ve yeşil porfir gibi, en değerli antik taşlara dayanıyordu. Kapı tokmakları başta olmak üzere birçok aksesuvar som gümüştendi. Sahne sanatçısı Ahmed Fe-him Bey, salonların tavanlarındaki yağlıboya peyzajlarının, kuş ve çiçek resimlerinin, dönemin bir tiyatro dekoratörü olan İtalyan sanatçı Marlo'nun fırçasından çıktığını kaydediyor.

Abdülaziz, muhteşem sarayında çok oturmadı. Tarihçi Lûtfi Efendi 1872 olaylarım naklederken padişahın "Dolmabahçe Sarayı'na avdet buyurduğunu" kaydediyor. 4 yıl sonra tahttan indirildiğinde önce Topkapı Sarayı'na götürülen sabık hünkâr, daha sonra Çırağan'ın Ortaköy yönündeki son binasına nakledildi. 4 Haziran 1876 Pazar günü sabahında, burada, daha sonra çok tartışma doğuran bir şekilde hayattan ayrıldı.

Bu olaydan sonra kapılarını dış dünyaya kapatan saray, kısa süre sonra yine tahttan indirilmiş bir padişah için açıldı. 3 aylık bir taht süresi sonunda akıl hastalığı gerekçesiyle tahttan indirilen yeğeni V. Murad (hd 1876), yeni padişah Ab-dülhamid tarafından Çırağan Sarayı'mn ana binasına, yani bugün onarılmış olan hünkâr dairesine kapatıldı.

Abdülhamid'in ilk ayları, büyük askeri ve siyasi çalkantılarla geçiyordu. Ruslarla yapılan savaşın kaybedilmesi, İstanbul'un göçmenlerle doluşu ve Mid-hat Paşa'nın uğradığı akıbet gibi olayların doğurduğu hoşnutsuzluktan yararlanan, ihtilalci ruhlu bir gazeteci olan Ali Suavi, topladığı 200 kadar göçmen işçiyle 20 Mayıs 1878'de mabeyin dairesini bastı ve bu çılgın teşebbüsünü hayatı ile ödedi. V. Murad'ı tekrar tahta çıkarmayı amaçlayan bu tedbirsiz teşebbüsten sonra Abdülhamid, ağabeyini annesiyle beraber önce Malta Köşkü'ne kapattı, kısa bir süre sonra da tekrar Çırağan Sarayı'na iade etti. Ancak bu kez, V. Murad'a ana saray binası değil, şimdi kız lisesi olan harem binası ayrılmıştı. Bu yapı geçen süre içerisinde, sabık bir hükümdarı ve az sayıdaki yakın çevresini, 30 yıla yakın bir süre, tam mahrumiyet şartlan içerisinde barındırmıştır. Gittikçe yaşlanan, duygulu ve melankolik V. Murad 29 Ağustos 1904'te vefat etti.

Ondan, 4 yıl sonra kardeşi Abdülhamid'in tahtını kaybetmesi ile açılan Meşrutiyet döneminde, Meclis-i Mebusan Reisi Ahmed Rıza Bey, parlamentonun açıldığı Ayasofya'daki adliye binasını yetersiz bularak, yeni sultan Reşad'dan, Çırağan Sarayı'na yerleşme iznini aldı. 3 Kasım 1809'da Meclis-i Mebusan ve Âyan'ın nakledildiği Çırağan Sarayı mabeyin binası bu açılıştan sadece 2 ay 4 gün sonra, 6 Ocak 1910'da birkaç saat içerisinde tutuşarak dört duvar haline geldi. Yangının elektrik kontağından çıktığı sonucuna varılmıştır. Fakat muhteşem binanın, kalabalık bir kullanım için tahsisinde en zorunlu önlemlerin alınmayışından, teknik kadroların düşünülmeyişinden, gelen itfaiyenin yetersizliğine kadar bir dizi noksanlar ve yetersizlikler, sosyolojik a-çıdan, "Batı tipi bina kültüründen yoksunluk" temeline dayanmaktaydı.

1924'te hilafet kaldırılıp hanedan mensupları da yurtdışına çıkarılırken, bunun için zorunlu olarak saptanan çok kısa süre içerisinde V. Murad'ın aile bireylerinin oturduğu, diğer 6 binadaki antika eşyalar haraç-mezat ve yok fiyatına satılarak, bütün yapılar boşaltılmış oldu.

Cumhuriyet döneminde, Beşiktaş tarafındaki birinci bina yani Fer'iye Saray-ları'nın ilki, önce ilkokula sonra İETT idaresine tahsis edildi. Ondan önceki boşluğa Et ve Balık Kurumu, çimento bir soğuk hava deposu inşa etti ve çevresini sundurmalarla doldurdu. Kıyıya dikine bakan eski harem binası, kız lisesi yapıldı. Yanmış saray binasından sonraki daha alçak yaverler binası, Yüksek Denizcilik Okulu; ondan sonraki yapı Galatasaray Lisesi ilk kısmı, onun yanındaki Beşiktaş Ortaokulu, son bina ise Kabataş Erkek Lisesi haline getirildi.

12 Eylül askeri operasyonundan sonra açılan dönemde, İETT deposu boşaltılıp restore edilerek, Devlet Konuk Evi haline getirildikten sonra, yeni siyasi iktidar, 1987'den sonra bu kıyıyı yeni bir düzenlemeye kavuşturdu. Uzun yıllar yanık ve terk edilmiş duran ve bahçesi Şeref Stadı olarak kullanılan saray için uluslararası bir ihale açılarak, Hünkâr Bah-çesi'ne bir otel binası inşa ettirildi ve dört duvar halindeki hünkâr dairesi, içerisi betondan inşaatla doldurulup otelin balo ve tören salonları ile restonlarının yerleşimine ayrıldı. Halen modern otel i-le saray binası Alman turizm şirketi Kem-pinsky'nin işletmesindedir. Ortaköy yönündeki fer'iye binaları ise, eğitim konulu kullanımlarına devam etmektedir. ÇELİK GÜLERSOY

Mimari:

Çırağan Sarayı, art arda dizilen Fer'iye Sarayları ile birlikte Boğaziçi'nde yaklaşık 1,5 km uzunluğunda anıtsal bir kordon oluşturur. Sönüp gitmekte olan bir imparatorluğun son pırıltısıdır ve aynı zamanda mimaride ulaşılan süzülmüş beğeniyi ve seçkinliği, el sanatlarındaki ustalığı işaret eden bir performans gösterisidir.

Saray, S. H. Eldem'in yayımladığı rölö-vesine göre yaklaşık 124x45 m boyu-

tunda ve yükseltilmiş bodrum üzerinde iki kadıdır. Kitle olarak, verilen boyutlarda ve yaklaşık 25 m yükseklikte bir dikdörtgenler prizmasıdır.

Çırağan Sarayı'mn zengin stilistik gösterisinin gerisinde planında ve kitlesinde şaşırtıcı bir açıklık ve sadelik gözlenir. Mimar geleneksel plan motiflerini, köşelerindeki birer odayla bir plan birimi o-luşturan eyvanlı sofaları, özgün oranlan ve olanca netliği içinde, karmaşaya yer vermeyen ekonomik bir kullanımla tek bir dikdörtgen içinde toplamıştır. S. H. Eldem'in mimarca bir heyecanla ve altını çizerek belirttiği yüksek kalite, öncelikle, geleneksel üç sofalı planın kristali-ze olmuş bir geometri ile çizilmiş olmasıdır. Bu geometri, plana klasik ve evrensel bir boyut kazandırmaktadır. İkinci önemli nokta planla cephe arasında birebir çakışma olmasıdır. Plan öğeleri, cepheye pencere ve kolon biçimlerindeki ayrıntılarla yansıtılır. Üçüncü nokta, simetrik ve aksiyal düzenlemenin işaret ettiği klasik disiplinin varlığıdır.

Bu özellikler, Çırağan Sarayı'ndaki mimari konseptin plan ve kitle komposiz-yonunda kendini gösteren iki ana bileşenini tanımlamaktadır: Geleneksel ve İstanbullu, klasisist ve Avrupalı. Cephe formülasyonuna bakıldığında ise klasisist altyapının veya kitlenin varlığı kuvvetle duyumsamr ama cephenin klasik olmayan öğelerle giydirildiği görülür. Formülasyonun birinci öğesi, birinci ve ikinci kat cephe düzeninin birbirinin tamamen aynı oluşudur. İkincisi, ritmik bir bölümlemenin varlığıdır. Her plan biriminin üç kez yinelenmesiyle cephede "a/b/a/c/a/bl/a/c/a/b/a" formülüyle gösterilebilecek gayet düzgün ve ritmik bir dizi oluşmaktadır. Planın ana motifi olan eyvanlı merkezi sofaların üçü de "zülvecheyn" denilen iki cepheli ve haç-vari biçimli mekânlardır. Bu sofaların cepheleri, çıkmalı kolon dizileriyle işaretlenmiştir, "b" ile işaret edilen sofa bölümlerinde kolonların öne çıkarılması ve köşelere çift kolon yerleştirilmesi, düzgün diziye barok bir vurgu getirmektedir. Orta sofanın tümü çift olan kolonları bu vurguyu, elbet ritmik dizilişi de, daha güçlendirmektedir. Bu abartısız vurguların canlandırdığı cephede birçok incelikli ayrıntı daha saptanabilir: Bağlantı mekânlarının dizideki "c" bölümünün, birinci katta kolonet, ikinci katta teras olarak düzenlenmesi ve yapıya abartısız bir kitle hareketi kazandırması gibi.

Cephede "a" bölümleri, üçlü bir pencere grubu ile belirtilmişlerdir. Bu grup, iki yanda düz dikdörtgen, yalnızca profilli söveleri olan percerelerle ortada kenarları yatay basık kemerli bir pencereden oluşan son derece sade bir birimdir. Sofa cephelerinde, "b" bölümlerinde, öne çıkmış kolonların gerisinde birer kolonetle çerçevelenen dikdörtgen pencereler vardır, "c" bölümünde yine iki yanında kolonetler olan ama yarım daire kemerli pencereler bulunur.

Birbirinden az farklı üç cephe motifi-



ÇIRAĞAN SARAYI

506

507

Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   114   115   116   117   118   119   120   121   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin