Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi


Bibi. G. Schlumberger, "Le palais et l'eglise deş Blachernes", Leş iles deş Princes, Paris, SEMAVİ EYÎCE BODRUM CAMÜ



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə61/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   134

Bibi. G. Schlumberger, "Le palais et l'eglise deş Blachernes", Leş iles deş Princes, Paris,

SEMAVİ EYÎCE



BODRUM CAMÜ

Laleli'de Ordu Gaddesi'nin güneyinde . bulunan Bodrum Camii, eski bir Bizans kilisesi olup cami olarak kurucusunun adıyla Mesih Paşa Camii olarak tanınır.

Genellikle kabul edilen görüşe göre Bodrum Camii, 10. yüzyılda VEI. Konstantinos Porfirogennetos'un (hd 913-959) yanında taht ortağı olan I. Romanos Le-kapenos (hd 920-944) tarafından kurulan Mirelaion Manastırı'nın kilisesi olarak yapılmıştır. Bizans kaynaklarının verdiği bilgiye göre Romanos, özel sarayım manastıra dönüştürmüştü. Bu manastırın esasında daha eski ve 8. yy'da var olduğu, İkonoklazma döneminde, bu akımın taraftarı İmparator V. Kons-tantinos'un (hd 741-775), kokulu yağ, misk anlamına gelen "Mirelaion" adım, "Psarelaion"a (balık kızartma yağı) dönüştürmesinin, çok sonraları İkonoklazma düşmanları tarafından uydurulduğu açıkça bellidir.

Romanos kurduğu manastırın aynı zamanda kendi aile mezarı olmasını da düşünmüş, ilk olarak karısı Teodora 922' de buraya gömülmüştür. Söylentiye göre, 602'de öldürülen İmparator Mavriki-os ile çocuklarının lahitleri de Roma-nos'un emri ile buraya taşınmıştı. 932'de ölen büyük oğlu Kristoforos ve 948'de sürgün olduğu Kınalıada'da (Proti) ölümünden sonra Romanos buraya gömülmüştür. Daha sonra Romanos'un kızı ve VII. Konstantinos'un karısı Helena da 96l'de babasının yanına gömüldü.

II. Romanos (hd 959-963) kız kardeşi Anna'yı (veya Agata) rahibe olarak 960' ta bu manastıra kapattırmış, I. îsaakios Komnenos (hd 1057-1059), 1059'da tahttan inip, keşiş olarak bir manastıra çekildiğinde karısı Katerina ile kızı Maria da bu manastıra rahibe olmuşlardır. Böylece Mirelaion Manastırı'nın bir kadınlar manastırı olduğu anlaşılır.

Manastır ve kilisenin fetih sıralarında ne durumda oldukları bilinmez. Yalnız son yıllarda yapılan kazı ve araştırmalarda, kilisenin geç bir dönemde, belki de Latin işgali sırasında 13. yy'da bir yangın geçirmiş olduğu tespit edilmiştir. Fetihten bir süre sonra, II. Bayezid döneminde (1481-1512) metruk kalmış eski kilise ve manastırları "şenlendirme" politikası uyarınca hayır sahipleri tarafından ihya

edilerek, İslam vakıfları yapıldıklarında, Sadrazam Mesih Ali Paşa da kiliseyi camiye çevirmiştir. 953/1546 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri'nde, caminin Rebiyülevvel 907/Eylül-Ekim 1501' de yazılmış bir vakfiyesi olduğu bildirildiğine göre, camiye dönüştürülme bu tarih civarında olmalıdır. Bu vakfiyede, hayratın yakınında gelirleri vakfa ait birçok hücre ve evin bulunduğu bildirilir. Ayrıca başka hayır sahipleri de bu camide Kuran okunması için vakfiyeler düzenlemişler ve bu hizmet karşılığında mülkler bırakmışlardır. Mesih Paşa, vakfiyesinin yazıldığı yıl Galata'da çıkan bir yangının söndürülmesi için çalışırken, damdan düşerek yaralanmış ve -907 / 1501'de ölmüştür. Kabri, Aksaray'da Mu-rad Paşa Camii haziresindedir.

Caminin Bodrum Camii olarak adlandırılması ise, altında büyük bir su sarnıcının bulunması yüzündendir. Caminin kapısı yanında 1231/18l6'da Arpaemini Salih Ağa (sonra sadrazam) bir çeşme ile abdest muslukları yaptırmıştır. İstanbul'un büyük yangınlarından 1782 tari-hindekinde zarar gören Bodrum Camii, 191 l'de Mercan'dan, Laleli'ye kadar uzanan yangında harap olmuş ve uzun yıllar öylece kalmıştır. 1930'da bir İngiliz arkeoloji heyeti D. Talbot Rice idaresinde caminin içinde ve çevresinde araştırmalar yapmış, fakat önemli bir buluntu ortaya koyamamıştır. Yalnız binanın güneybatısında, Mesih Paşa Caddesi'nin karşı tarafında bir yuvarlak bina kalıntısının varlığı tespit edilmiştir.

Müzeler İdaresi'ne bağlanmakla beraber, ilgilenilmediği için çok kötü durumda olan Bodrum Camii kömür deposu, yersizlere barınak olmuş, 1950'li yıllarda bilgisizce yapılmasına başlanan fakat yarım kalan bir restorasyon denemesi de görmüştür. Tekrar camiye dönüştürülme-

Bodrum Camii'nin planı.



Müller-Wiener, Bildlexikon /Alman Arkeoloji Enstitüsü

BODRUM CAMÜ SARNICI

264

265 BODRUMÎ ÖMER LÜTFİ EFENDİ

rumî Ömer Lütfi Efendi (d. 1817-0. 1896) tarafından II. Abdülhamid'in yardımlarıyla yaptırılmıştır. Ömer Lütfi Efendi 1889' da şeyhülislam olmuştur.

Caminin duvarları moloz taş, çatısı ahşaptır. Doğuda bir kapı ve bir pencere, güneyde üç, kuzeyde iki ve batıda bir pencere açılmıştır. Doğudaki kapısından iki küçük bölüme ayrılmış olan bir mekâna, kapalı son cemaat yeri niteliğindeki bu mekândan da harime geçilir. Söz konusu yan mekân ve harim çubuklu ahşap tavanlarla donatılmıştır. Yarım daire kesitli mihrabı ile minberi oldukça basittir. Bugün mevcut olmayan ahşap minaresinin girişi içeride, kuzeybatıdadır. Caminin kapısı önünde, bahçe içinde Ömer Lütfi Efendi'nin mermer lahti bulunur.

Bibi. Öz, İstanbul Camileri, II, 13; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 117-119.

TARKAN OKÇUOĞLU



Bodrumî Ömer Lütfi Efendi Camii

Yavuz Çelenk, 1994

m

si hususunda çevrede oturanların istekleri de devamlı geri çevrilmiştir. 19ö5'ten sonra C. L. Striker, caminin altındaki mahzeni temizlemiş, aynı yıllarda R. Nau-mann, caminin hemen yanında bir kazı yaparak, Romanos'un sarayının izlerini oltaya çıkarmaya gayret etmiştir. 1986'da bir dernek tarafından, Bodrum Camii'nin restorasyon ve ihyasına girişilmiş, belki yeteri kadar ilmi olmamakla beraber, en azından bu çok önemli tarihi eser utanç verici görünümünden kurtulmuştur.

Mirelaion Manastırı'ndan bugün hiçbir iz yoktur. Roma dönemine ait olduğu anlaşılan büyük bir yuvarlak yapı kalıntısının kenarında inşa edilen kilisenin altında, ana çizgileri ile üstteki yapıya u-yan ve ona temel olan bir kripta (mahzen) yapılmıştır. Bunun İmparator Ro-manos ve ailesinin mezarlarına mahsus olduğu düşülmüş ise de bazı lahit ve kemikler bulunmakla beraber, bir imparator ve imparotoriçeye layık lahitlere rastlanmamıştır. Bu mahzenin bir duvarında bir fresko resim meydana çıkarılmıştır.

Bu altyapının üstünde yükselen esas kilise ise tuğladan yapılmıştır. Plan bakımından, Bizans mimarisinde bilhassa 9. yy'dan itibaren çok yaygın olarak uygulanan dört destekli, kapalı haç biçiminde yapılmıştır. Üç bölümlü bir giriş nartek-sinden (hol) sonra gelen ana mekânda ortada yüksek ve pencereli kasnaklı bir kubbe bulunur. Kubbeye geçişi sağlayan pandantiflerin oturduğu dört paye taştan yapılmış kaba desteklerdir. Bunların yerlerinde evvelce mermer sütunların bulunduğu ve bir yangında (belki 1784) bu sütunların herhalde kavrulması üzerine bu payelerin yapıldıklarına ihtimal verilir. Haçın kollarının üstleri değişik biçimde tonozlarla örtülmüştür. Yapının doğu tarafında içten yanm yuvarlak, dıştan üç cepheli bir apsis ile iki yanında yonca biçiminde planlı pastoforion hücreleri vardır.

Dış mimari bakımından, hareketli bir estetiğe sahip olan cephelerde yarım yuvarlak payandalarla duvarlar desteklenmiştir. Orijinal biçimini koruyabilmiş o-lan kubbenin, kademeli kemerler içinde

10. yy'da Mirelaion Manastm'mn kilisesi olarak yapılan

Bodrum Camii. Erkin Emiroğlu, 1989

açılan pencereleri dalgalı bir üst silme ile belirtilmiştir. Payandaların hâkim kıldığı vertikal hatlar hâkimiyeti mermer bir silme ve testere dişi tuğla bir saçak ile dengelenmiştir. Rus sanat tarihçisi N. Brunov tarafından ileri sürülen, bütün bu tip Bizans kiliselerinin yanlarında birer nef daha olduğu yolundaki hipotez, bunu destekleyecek bir bilgiye kavuşmamıştır.

Eski fotoğraflarında, caminin içinde ilgi çekici kalem işi nakışlar vardı. 1930' da duvarlarda mozaik veya fresko bulmak için bütün sıvalar kazındığından, bu nakışlar yok olduğu gibi hiçbir Bizans duvar resmi de bulunmamıştır. Sağdaki minare tamamen taştan yapılmış olup, şerefe çıkmasının sade oluşu, bunun en azından üst kısmının 16. yy başına ait olmadığını gösterir. Yine eski fotoğraflarında caminin etrafında evvelce bir avlu duvarının dolaştığı görülür. Bugün bu duvardan hiçbir iz olmadığı gibi, etrafındaki plansız ve eski esere saygısız yapılaşma, caminin hemen yakınma kadar apartmanların inşasını mümkün kılmıştır. Üstteki cami ihya edildikten sonra, altta bulunan mahzen kısmı da namaz mekânı haline getirilmiş bulunmaktadır. Eski fotoğrafta izleri görülen ahşap çatılı son cemaat yeri de son tamirde ihya edilmemiştir.

1992'de çarşıya

dönüştürmek

amacıyla

temizlenmiş ve

onarım görmüş

olan Bodrum

Camii Sarnıcı.

Yavuz Çelenk, 1993

Bibi. A. G. Paspatis, Byzantinai Meletai, İst., 1877, s. 334-336; D. Pulgher, Leş anciennes eglises byzantines de Constantinople, Viyana 1877, s. 27, levha XII; Gurlitt, Konstantino-pels, I, 36; Janin, Eglises et monasteres, 351-353; Millingen, Byzantine Churches, 196-200; Ebersolt-Thiers, Eglises, 139-146; D. Tal-bot Rice, "Excavations at Bodrum Camii", Byzantion, VII (1933) s. 151-174; Schneider, Byzanz, 64-65; C. L. Striker, "Bodrum Camiinde Yeni Bir Araştırma ve Myrelaion Problemi" ARY, XIII-XIV (1966), s. 71-75; R. Na-umann, "Der Antike Rudbau beim Myrelaion und der Palast Roınanos I. Lekapenos", ist. Mitt, XVI (1966), s. 199-216; C. L. Striker, The Myrelaion (Bodrum Camii), Princeton, 1981; T. F. Mathews, The Byzantine Churches of İstanbul, Pennsylvania, 1976, s. 209-219; Müller-Wiener, Bildlexikon, 104-107; Ayvan-sarayî, Hadîka, I, 55; Ayvansarayî, Vefeyât-ı Selâtin, 9; İhsan Erzi, Camilerimiz Ansiklopedisi, I, ist., 1987, s. 88-90; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 42, no. 799; İSTA, V, 2840-2841; S. Eyice, "Bodrum Camii" DİA, VI, 250; Eminönü Camileri, 41-43.

SEMAVi EYlCE



BODRUM CAMÜ SARNICI

Bodrum Camii'nin(-») yanında eski bir su sarnıcı bulunur. Bu aslında çapı dıştan 30 m'yi bulan ve iri kesme taş bloklar ile yaklaşık 5 m kalınlığında bir duvarla çevrili olan Roma dönemine ait yuvarlak bir yapının içine yapılmıştır. Yuvarlak binanın bir mezar binası olarak yapıldığı (Selanik'teki Galerius Mausole-um'u gibi), fakat belki de tamamlanmadan kaldığı tahmin edilir. Bazılarına göre ise bu, aslı II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) çizilmekle beraber, bugün bilinen en eski nüshası 1510-1515 tarihlerine doğru Venedik'te Va-vassore tarafından ağaç gravür olarak basılan İstanbul resminde görülen yarı yıkık binanın temelidir. Burada İmparator I. Romanos Lekapenos (hd 920-944) sarayını yaptırıp sonra aynı yerde Mirelaion Manastırı'nı kurduğunda, bu kalıntının içi devşirme sütunların taşıdığı tonozlarla kapatılarak sarnıç haline getirilmiştir. Romanos'un sarayı, Bonos Sarnı-cı'mn(->) yakınında olduğuna göre, bu değişikliğin daha önce yapılmış olması gerekir. Bu takdirde Romanos'un sarayı ve Mirelaion Manastın daha önce yapı-

lan Bonos Sarnıcı üzerine kurulmuştur. Kalınlığı 5 m'yi aşan bir duvarla çevrili olan bu yuvarlak binanın içinde dört eksedra (yarım yuvarlak niş) vardır. Bunların aralarında ise karşılıklı iki dikdörtgen niş ile içinde evvelce girişler olan iki niş daha vardır. Bunların önlerinde evvelce veranda şeklinde mimariler olduğu kazılarda görülmüştür. Ayrıca kalın duvarın içinde bir çift döner merdivenin de varlığı anlaşılmıştır.

Burası sarnıca dönüştürüldüğünde eski yapılardan toplanmış devşirme sütunlarla bölünerek üstleri kısmen kubbeli, kısmen çapraz tonozlarla örtülmüştür. Bu kubbeli kısmın üstünde evvelce sarayın bulunduğu ileri sürülmektedir. Son yıllarda hızlı yapılaşma sırasında sarnıcın dış duvarları yeni yapılarla sarılmış, hattâ caminin mihrap duvarı dışında, nereye ait oldukları bilinmeyen kalıntılar hiç incelenmeden yıkılıp yerlerine apartmanlar yapılmış, sarnıcın kuzey girişi önünde son kazılarda meydana çıkarılan veranda da, buraya oturtulan Belediye İş-hanı tarafından yok edilmiştir.

Uzun yıllardır içine çevre binalarından mecra akıtılan ve çöp atılarak doldurulan Bodrum Sarnıcı'na girmek mümkün değildi. 1992'de burada bir çarşı yapılması projesi ile sarnıcın içindeki bütün moloz ve pislik temizlenerek orijinal tuğla taban bulunmuş, çatlak veya dağılmış sütunlar ile başlıkları yenilenmiş, gergiler yeniden yapılmış, çökmüş kemer ve tonozlar tekrar tamamlanmıştır. Etrafını saran yeni yapılar yüzünden dışarı ile bağlantısı kalmadığından yeni bir menfez açmak gerekli olmuştur. Çalışmalar bu aşamaya geldiğinde bu Bizans sarnıcının, en eski vakıf defterinde bu hususta hiçbir kayıt olmamasına rağmen, Vakıflar İdaresi'ne ait olduğu iddia edilerek sahip çıkılmak istendiğinden işler durmuştur.

Bibi. Strzygowski-Forchheimer, Byzantini-schen, Wasserbebâlter, 58-59; D. Talbot Rice, "Excavations at Bodrum Camii" Byzantion, VIII (1933), s. 170-174; Janin, Constantinople byzantine, 207; Schneider, Byzanz, 64-65; K. Wulzinger, Byzantinische Baudenkmâler zu Konstantinopel, Honnover, 1925, s. 98-110; Müller-Wiener, Bildlexikon, 106.

SEMAVİ EYİCE



BODRUM HANI

Kapalıçarşı'nın Yorgancılar Kapısı ile Çadırcılar Caddesi, Bitpazarı Sokağı'nın sınırladığı ada üzerinde bir tarafından Ali Paşa Hanı(->) ile komşu olarak inşa edilen yapının tarihi, yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir.

Bulunduğu yerin şekline uydurulan enine dikdörtgene yakın bir plan semasıyla inşa edilmiş olan hanın giriş cephesi, Bitpazarı Sokağı ve devamı olan Fesçiler Sokağı'na bir sıra dükkânla açılır. Çadırcılar Caddesi'ne de bir sıra dükkânla açılan yan cephe, yapının köşesine yakın bir dar açıklıkla da bu caddeyle bağlantı kurar.

Bodrum Hanı, iki katlı plan kuruluşuyla, inşa edildiği alanın şekline bağlı

Bodrum Hanı'nın avlusundan genel bir görünüm. Yavuz Çelenk, 1993

kalmış bir handır. Bu nedenle planın dış konturları gibi avlu konturlan da düzenli bir şekil göstermez. Yaklaşık 70x40 m ölçüsünde bir alana inşa edilen yapının bodrum ve kısmen zemin katında yapı malzemesi tuğla-derz olmuştur. Bitpazarı Sokağı'na açılan giriş, beşik tonozla örtülü uzun bir hacimle avluya açılır. Yapıda her iki kat revaklarında da kemerler tuğla-derz dokulu olup kare kesitli taş örme payelere biner. Burada zemin kat revakları sivri kemerli, üst kat revakları yuvarlak kemerli olarak inşa edilmiştir. Zemin kat mekânları birer kapı ve pencere ile revak altına açılmakta olup hem mekânlar, hem de revaklar beşik tonoz örtülü, sadece köşe mekânları çapraz tonoz örtülüdür. Üst kat mekânları da revak altına birer kapı ve pencere ile açılırken cephedeki pencerelerle de dışa açılırlar. Bodrum Hanı'nın bir cephesi dışındaki diğer cepheleri dükkân sırasıyla kuşatılmıştır. Günümüze, özgün durumlarını kaybederek ulaşmış olan bu dükkânların üzerinde devam eden cephelerde her mekâna tekabül eden birer pencere bulunur. Ve cephelerin dokusu dönemin inşa tekniğine uygun olarak tuğla-derz ve taş sıralamasıyla oluşturulmuştur. Avluyu çeviren revak payeleri örme taş dokulu olduğu gibi, kapı ve pencere söveleri de taştandır. Yapıya adını veren bodrum katı, zemin ve üst kat gibi yapısal özellikleriyle bir 18. yy yapısı olarak değerlendirilebilir.

GÖNÜL CANTAY

BODRUMÎ ÖMER LÜTFİ EFENDİ CAMÜ

Küçükçamlıca'nm doğusunda, Bulgurlu Mahallesi'nde kendi adım taşıyan sokağın (Bodrumî Camii Sokağı) üzerindedir. Kuzey duvarında Şair Refet'in hazırlamış olduğu altı satırlık talik kitabeye göre, cami 1309/1891'de Şeyhülislam Bod-



267

BOĞAZİÇİ 266^

BOĞAZİÇİ -f"

Karadeniz ile Marmara Denizi'ni bağlayan, kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanan dar suyolu. Yazılı kaynaklarda ve konuşma dilinde Boğaziçi, "istanbul Boğazı" ya da "Boğaz" olarak anılır. Batı dillerinde ve literatürde Bosforus (Bosp-horus) veya Bosfor (Bosphore) olarak geçer. Sözcük, Yunanca "Sığır Geçidi" anlamını taşıyan "Boos-Foros"tan gelir. Mitolojiye göre, Tanrı Inahos'un kızı İo, Tanrı Zeus'un karısı Hera ile arasındaki bir mücadelede inek haline getirilir, îo, kendisine musallat edilen atsineğinden kurtulmak için denize doğru kaçar, inek şeklinde Boğaz'ı geçerek Mısır'a gider. Sığır Geçidi (Bosphorus) ismi buradan gelir.

İstanbul'un fethine bir savaşçı olarak katılan ve fethin tarihini yazan Tursun Bey de Tarih-i Ebu'l-Feth isimli eserinde Boğaz'ı "Hakkın kudretiyle Karadeniz'in dalgalarından bir dağ ortasından yarılıp bir cetvel olmuşdur ki, Nil'den büyük, Tuna'dan geniştir. Yer yer kulaklar ve koltuklar yapılmış, orasında burasında kısıklar göstermiş bir nehr-i aziz şeklinde akar" diye tanımlar.

Gerçekte İstanbul Boğazı, bir "su olu-ğu"dur. Avrupa ve Asya'yı birbirinden ayırır. Karadeniz ve Akdeniz kültürlerim birleştiren tek suyoludur. İki kıta ve denizin buluştuğu istisnai bir yer ve Karadeniz havzasının tek kapısıdır. İstanbul'u dünyanın en önemli kavşaklarından biri yapan da bu özelliklerdir. Yöre olarak Boğaziçi, dar anlamda güneyde Topha-ne-Salacak hattı ve kuzeyde Rumeli ve Anadolu fenerleri hattı arasındaki kısımdır. Ancak doğal mekândaki kullanımların belirlediği bir "Boğaziçi alam" vardır ki, doğal yapı olarak bu alan, yaklaşık 285.000-300.000 hektarlık bir çevreyi kapsar.

Kocaeli ve Trakya peneplenlerinin bitimleri olan Kocaeli ve Trakya yarımadalarını da belirleyen Boğaziçi su oluğu, 31 km uzunluktadır. Orta aks boyunca, Kız Kulesi'nden fenerlere kadar bu u-zunluk 55 km'dir. Genişliği ise Karadeniz'e açılan yerde 3.600 m, Marmara'da 1.675 m'dir. Boğaz'ın en dar yeri 698 m ile Rumeli ve Anadolu hisarları arasıdır. Kıyıları, ortadan yırtılmışçasına birbirine koşuttur. Bu koşutluk Karadeniz girişinde kaybolur. Her burun ve dil karşısında bir körfez ya da bir koy vardır. Her iki yakada kara kısmı vadilerle yarılmıştır. Boğaz akış yönü, kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunu izler, güneyde bir süre kuzey-güney doğrultusunda devam eder, Salacak önlerinde hafifçe kuzeybatıya döner ve tekrar kuzey-güney doğrultusunu alır. Paşabahçe-Yeniköy hattından sonra da kuzeybatıya yönelir. Hafif bir dirsekle kuzeydoğuya, daha sonra güneybatıya ve batıya doğrulur.

Boğaziçi, su oluğu ve çevresindeki kara parçalarıyla oluşan ve iskân edilmiş bir yüzey şeklidir. Topografik yapı, Boğaziçi'nde yerleşmeyi etkilemiş ve ta-

rihi süreçte kendine özgü bir yerleşme ortaya çıkarmıştır. Dar kıyılarda yalılar, vadilerde köylerin oluşturduğu bu yerleşmeler, fiziki yapı ile uyumlu ve çok değişik bir Boğaziçi peyzajı yaratmıştır. 18. yy'da en olumlu biçimine ulaşan bu peyzaj, 20. yy ortalarından sonra özelliklerini kaybetmeye başlamıştır.

Boğaziçi'nde topografya oldukça hareketlidir. Sahilden sonraki kısımlarda eğim yüzde 10'dan fazladır. Yer yer yüzde 30'u aşar. Doğu yakasında bu eğim, yüzde 15'ten başlayarak kuzeye doğru artış gösterir. Eğim akarsu ağızlarında da yüzde 15 civarındadır. Topografya özellikleri ve Boğaz, oluğunun yer yer değişen doğrultusu, Boğaz'ı her türlü fırtınalara karşı mükemmel bir koruma limanı haline getirir. Genel olarak topografya, Haliç ve Marmara Denizi'ne uzanan tepeler ve sırtlardan oluşur. Denizden, 150-200 m yüksekte bulunan platolara arazi dik olarak çıkar. Boğaziçi'nde büyük tepeler doğu yakasındadır. Büyük-çamlıca Tepesi 262 m, Yuşa Tepesi 201 m'dir. Bölgenin kuzeyinde yüzde 60'lara varan ve gelişmeye uygun olmayan dik yamaçlar vardır. Batıda Rumelikavağı ve Sarıyer, doğuda Beykoz sırtları en dik yamaçlardır. Bazı bölgelerde eğim yüzde 30'lara düşer.

Dar anlamda Boğaz ve çevresi, Boğaz'ın kuzey ayağından başlayarak iki yanda güneye doğru genişlemek suretiyle uzanan, kabaca, üçgen şeklindeki alandır. Bu alanın tabanı Küçükçekme-ce-Tuzla arasındadır. Bu alan İstanbul Boğazı ve çevresinin de antik çağdan beri beliren çekirdeğidir. Buna "iç yöre" denir. Geniş anlamda İstanbul Boğazı ve çevresi, Terkos, Büyükçekmece ve Tuzla-Anadolufeneri arasındaki alandır. Buna da "dış yöre" denir. İç yöre, sosyoekonomik yönden bu alanı besler. İç ve dış yörenin organik bağları vardır. Çeşitli beşeri hareketler birbirini etkiler. Boğaziçi çevresini oluşturan alan, bitki, toprak, iklim arasındaki doğal dengenin aranmasına bağlı olarak su ve yağış havzaları ile sınırlanır. Buna göre Boğaziçi alanı sının, batıda Terkos .Gölü'nden, doğuda Alemdağı ve Kayışdağı'na kadar uzanır. Bu alan, fiziki faktörlere göre III. Jeolojik Zaman'da oluşan büyük bir akarsu olması nedeniyle, akarsu kollarının oluşturduğu doğal bir su havza alanı olarak da tanımlanır. Bu sınırlar batıda yaklaşık 88 km2, doğuda ise 197 km2 ve toplam olarak 285 km2'ye yayılan Boğaziçi alanını oluşturur.

Boğaz'ın Oluşumu ve Yeryüzü Şekilleri: Boğaz'ın varlığından mitolojide antik Yunanistan'ın tanrılar döneminde de söz edilir. MÖ 270'li yıllarda yaşamış cilan Strabon'a göre Boğaziçi oluğu, bir içdeniz olan Karadeniz'in taşan sularının aşındırması sonucu ortaya çıkmıştır. 18. yy sonu ve 19. yy başında kabul gören görüş budur. Yakın dönemde ise, tektonik kırılmalar ya da volkan patlamaları sonucu açılmış olabileceği görüşü ileri sürülmüştür. Boğaz'ın kuzeyinde rastla-

nan lavların varlığı bu sonucu doğrulamıştır. Boğaz oluşumuna ilişkin ortaya atılan çok sayıda görüşü dört grupta toplamak mümkündür: Birinci görüş, Boğaz'ın, Karadeniz'in taşması sonucu, a-şınma ile ortaya, çıkmasıdır. İkinci görüş; Boğaz'ın bir volkanik patlama sonucu oluşmasıdır. Üçüncü görüş; Boğaz'ın tektonik hareketler sonucu, çökmeden ötürü ve patlama olmadan, kırılma ile ortaya çıkmasıdır. Dördüncü görüş; III. Zaman sonucunda bugünkünden daha düşük seviyede olan Karadeniz'in, IV. Zaman ortalarına doğru nehir yataklarım istilası sonucu oluğun genişlemesidir. Üzerinde birleşilen görüş de budur. Buna göre, yerkabuğunun jeolojik gelişme tablosu içinde Miosen Devri (III. Zaman) sonunda, bugünkü Marmara Denizi ile Boğazların yerinde dağlık kara parçalan bulunmaktaydı ve Macaristan'dan Aral Gölü'ne kadar yayılan, Ter-kos-Kilyos kıyılarından güneye uzanan bir körfezi de oluşturan Sarmat Denizi vardı. III. Zaman sonu Pliosen Devri başlangıcında bu içdenizin çekilmesiyle karalar oltaya çıkmıştır. Akarsular ile uzun bir erozyon devri sonucunda yükseltiler kaybolmuş, sert oluşumlar, kuvarsit tepeler halinde kalmıştır. Bu aşınım devri sırasında Boğaziçi vadisi hayli genişlemiştir. Pliosen Devri ortasında arazi hareketleri ile peneplenlerin kuzey tarafı kabarmış, güneye doğru eğimli bir arazi oluşmuş ve bu eğim, akarsuların hızını artırmıştır. Akarsuların aşındırmaları ile eski akarsu yatakları yamaçlarda teraslar halinde kalmıştır.

IV. Zaman'da Trakya-Kocaeli penepleninin güney kısmının çökmesi ile de peneplenin akarsu vadileri, akarsu kolları, dereler ve bütün girinti ve çıkıntılar deniz sularının altında kalmış böylece, Boğaziçi oluğu ortaya çıkmıştır.

Boğaz'ın kuzey kısmı, Anadolu yakasında Anadolukavağı ve Avrupa yakasında Yenimahalle'ye kadar II. Jeolojik Zaman sonu volkanik bir arazi yapısındadır. Diğer kısımlar I. Zaman ortalarında oluşmuş devoniyendir. Kalker kayaların tepeleri kışın kahverengiye dönüşen Akdeniz. Bölgesi'ne özgü kırmızı killi topraklıdır. Alüvyonlarla kaplı vadi yataklarında toprak oldukça kalındır. Boğaz ve çevresinin içinde yer aldığı plato yakın bir jeolojik devirde kuzeybatı-gü-neydoğu doğrultusunda kubbeleşmiştir. Plato üzerinde yoğun bir vadi şebekesinin mevcudiyeti, vadi yoğunluğunun paleozoik düzeyinde çok daha fazla olduğu ve bütün vadilerin plato içine derin bir şekilde gömülerek onu parçaladıkları dikkati çeker. Platoyu yaran vadilerin en önemlisi ise İstanbul Boğazı'dır.

Bu yarma ve onun çok önemli sonuçları olan topografik parçalanma ve kuvvetli eğimler, Kuarterner esnasında muhtemelen son glasiyale tekabül eden daha alçak bir taban seviyesine göre meydana gelmiştir ve Boğaz tabam bugünkü deniz seviyesinden 110 m aşağıya inmiştir. Birçok vadinin tabanında alüvyal dolgu

kalınlığı 20-30 m'yi aşar. Bu yarıklar safhasını denizin son yükselişi izlemiştir. Bunun sonucunda Boğaz vadisi deniz tarafından işgal edilmiştir. İstanbul Boğazı ve çevresinde topografyanın esas unsuru ise, yükseltisi 100-200 m arasında oynayan alçak platodur ve Marmara Denizi ve Karadeniz'in derin çukurlarını bir eşik gibi ayırır. Plato, yükselti basamaklarının ve arızalarının dağılışı bakımından Boğaz'ın her iki yakasında asimetrik durum gösterir. Batıda en yüksek kısımlar Karadeniz kıyılarıdır. Bu durum kısmen gene deformasyonların, kısmen de litolojik farkların sonucudur.

Genel olarak yörenin kıyıları, zamanımızdan yaklaşık 10.000 yıl kadar önce, bugünkü seviyesine ulaşan son deniz kabarması (Flandre transgresyonu) sonucu sular altında kalmıştır. Deniz basması, sular altında kalan sahaların değişik morfolojik özelliklerine bağlı, farklı kıyı tipleri oluşturmuştur. Bu tipler zamanla kıyı olaylarının da etkisi altında önemli değişikliklere uğramıştır.

Boğaz'ın kuzey ağzının her iki yanında, volkanik kayalardan oluşan platoların kenarındaki yüksek bölgeler ve çentikli genç bir kıyı tipi görülür. Boğaz'da kıyılar dik ve derindir, sığ topluluklar ve kayalıklar yoktur. Kıyı boyunca bazı vadilerin ağızlarında, akıntı nedeniyle gelişmemiş küçük ve güdük deltalar veya birikinti kolonları vardır. Yerleşmelerin büyük bir kısmı, bunlar üzerindedir. Genel olarak Boğaz kıyıları sular altında kalan eski bir vadidir ve paleozoik temel üzerindeki bir plato içine gömüldüğü için "ria" olarak nitelenir. Haliç, İstin-ye, Tarabya koyları tipik birer riadır.



Denizaltı Topografyası, Hidrolojik Koşullar: Boğaziçi denizaltı haritası, iskandil ölçümlerine dayanarak 1853'te Fransız amiralliği haritacıları tarafından yapılmıştır. 1872'de yapılan İngiliz amirallik haritalarından sonra 1917-1918'de Dr. Alfred Merz, kaynak oluşturan araştırmalar yapmıştır.

İstanbul Boğazı'nın tabanında birçok çukur ve tümsek vardır ve taban güney-kuzey doğrultusunda 0,001 derece eğimlidir. Boğaz'ı baştan başa kat eden Boğaz oluğunun derinliği, 50-70 m olup, güneyde Beşiktaş ile Üsküdar ve Kuzguncuk arasında kendi ekseni boyunca uzanan 25-30 m seviyedeki bir sırt ve iki yan oluğa ayrılır. Kuzeye gidildikçe ortadaki "sırt" kaybolur ve tek bir oluk olur. Bu kısımda dar olup, göbek biçimli çukurlara rastlanır. Arnavutköy-Vaniköy a-rasındaki çukurun derinliği 106 m, Bebek Camii ile Kandilli Burnu arasındaki ikinci çukurun derinliği 120 m'dir. Boğaz' m her iki ucunda da en çok 50 m derinlikte birer eşik bulunur. Kuzey eşiği, düzensiz ve yarım daire şeklindedir ve Rumeli ve Anadolu fenerlerinden sonra yer alır. Diğer eşik ise, Boğaz'ın güney girişinde Sarayburnu-Selimiye arasındadır. Boğaziçi'nde sığlıklar da vardır. Rumeli Feneri önünde Öreke Taşı Sığlığı, Bü-yükdere karşısında Umur Sığlığı ve Bey-

Boğaziçi'nin akarsuları ve deniz topografyası.

istanbul Ansiklopedisi

koz ile Serinburnu, Yeniköy ve İstinye arasındaki sığlıklar başlıcalarıdır.

Karadeniz ve Marmara Denizi arasındaki su değişimi Boğaz yolu ile olur. Havzaların farklı hidrolojik özellikleri nedeniyle Boğaz'da ilginç bir akıntı sistemi vardır. Sistem, Karadeniz'den Marmara' ya yönelen üst akıntı ve Marmara' dan Karadeniz'e doğru olan bir alt akıntıdan oluşur. Üst akıntının taşıdığı su kitlesi 360 km3, Karadeniz'e su kitlesi taşıyan alt akıntı ise 185 km3 civarındadır. Üst akıntının ortalama hızı saniyede 150 cm'den fazladır. Bu hız kuzey rüzgârlarının şiddetine bağlı olarak birkaç kat artar. Güney rüzgârları güneye akışı yavaşlatır, hattâ tersine çevirir. Bu ters akıntıya "orkoz" denir. Kuzeye yönelen alt akıntı derine inildikçe kuvvetlenir, Çengelköy'den itibaren kuzeye doğru şiddetlenerek yüzey akıntısının hızına eşit


Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin