Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə60/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   134

BİZANTİOS, SKARIATOS

260

261

BLAHERNAİ AYAZMASI

rie ımıletıîr h çııert* . ili

ıtjn. l'.ıt de combjılre. »ı*i oul orp»-

ııî-.m-kîc ıjıîlic If'j.b^n pmo.r.

—.. — , . - ^...- r.« î. :î?-« ^-s- -



- - ;.na,,(uv puu^«.>jlnl l*» klHlr» io-»n*,-.,! . J'mı Mil animi rt ıl'qo

-.f |>.lurn

«rr i.t r.'rnmıt l'örirc du Sc;ıan

Alexandre Blacque'm yönettiği Takvim-i Vekayi'nin Fransızcası olan Moniteur Ottomarim 30 Ağustos 1834 tarihli 86. sayısının ilk sayfasından ayrıntı. Gözlem Yayıncılık Arşivi

Bibi E. Oberhummer-J. Miller-W. Kubitschek, "Byzantion". Pauly's Realencyclopedia der klassichen Altertumtuissenschaft, III (1897), 1116-1158; Millingen, Walls, 1-14; Janin, Constantinople byzantine, 1950, 13-21; Mül-ler-Wiener, Bildlexikon, 16-19; C. Mango, Le Developpement urbain de Constantinople, OVe-VIIe siecles), Paris, 1985, s. 13-21.

DOĞAN KUBAN



BİZANTİOS, SKARIATOS

(1798, Yaş [bugün Romanya'da Jassy] -1878, Atina) Yunan asıllı yazar. Genç yaşta yeni kumlan Yunan devletinin içişleri Bakanlığı'nda görev aldı, Din İşleri ve Eğitim Bakanlığı'nda müsteşarlık görevi yaptı.

Daha sonra Yunan kilisesi meclisinde kral temsilciliği görevinde bulundu. 1836'da Yunan kilisesinin muhtariyeti meselesi sırasında Fener Patrikhanesi ile ihtilafa düşülmesi üzerine görevinden istifa etti.

1854'te eğitim müdürlüğüne atandı. Ölümüne kadar sürdürdüğü bu görevi sırasında eğitim alanında önemli reformlar gerçekleştirdi. Bizantios bütün meşgalelerine karşın edebiyatçı olarak çalışmalarına devam etmiştir. Önce eski-yeni Grekçe sözlüğünü, daha sonra ise Grek-çe-Fransızca ve Fransızca-Grekçe sözlükler yayımlamıştır. Bu eserleri Balkan-lar'da büyük ilgi görmüştür. Bizantios' un en önemli eseri Konstantinopolis adlı üç ciltlik kitabıdır. İlk cildi 1852'de, diğer ikisi 1867-1869'da Atina'da yayımlanmıştır. İlk cilt eski İstanbul'un topografyasını ihtiva etmektedir. Son iki cildin 15 yıllık bir gecikme ile yayımlanmasının sebebi İstanbul'da Kırım Savaşı'ndan (1853-1856) oluşan yeni şartlardı. Bu dönemde İstanbul'da savaştan kaynaklanan büyük zararlar olmuş, yangınlar ve yıkımlar sonucu şehrin silueti bozulmuştu. Daha sonra açılan yeni caddeler ve meydanlar şehrin tarihi görüntüsünü ve surlarının önemli bir bölümünü yok etmiştir. Son iki ciltte bu değişiklikler etraflıca anlatılmakta, böylece şehrin topografyasının eski ve yeni durumu verilmektedir.

Yazar aynı zamanda İstanbul sakinlerinin örf ve âdetlerinden etraflıca bahsederek bu tarihi başkentin tam bir görüntüsünü vermeye çalışmıştır.

Bizantios bu eseri ile o döneme kadar Bizans tarihi araştırmacılarının çözemediği birçok konuya kendi çapında çözümler getirmiş ve yeni yorumlar yapmıştır. Devrinin yazarları arasında, sadeliği, renkliliği ve doğruluğu ile özel bir yere sahiptir.

DlMİTRİ RAYCONOVSKİ



BİZAS

İstanbul kentinin efsanevi kurucusu, dolayısıyla "Bizans" teriminin yaratıcısı. En eski kaynaklarda İstanbul kenti Bizanti-on olarak adlandırılır ve bu adlandırma bazı efsanelere dayandırılır.

Bunlardan birincisi Zeus'un tanımına aittir. Efsaneye göre baştann Zeus günün birinde Argos Kralı İnahos'un İo

adlı güzelliğiyle ünlü kızına aşık olur. Hera durumu öğrenince kıskançlığını ortaya döker. Zeus da Hera'nın öfkesinden korumak için kızı beyaz bir inek biçimine sokar. Ancak Hera, Zeus'tan ineği ister ve başına bin gözlü dev Argos'u bekçi olarak diker. Zeus habercisi Her-mes'i gönderip Argos'u öldürtür. Hera bu kez ineğe bir atsineği musallat eder. İnek atsineğinden kaçmak için yüzerek karşı kıyıya geçer böylece Boğaziçi'nin Yunanca adı olan Bosfbros sözcüğü (bo-os: sığır, foros: geçmek) ortaya çıkar.

İo atsineğinden kaçarken Halic'in sonunda Kidaros (Alibeyköyü) ve Barbi-sos (Kâğıthane) dereleri arasındaki tepede kızı Keroessa'yı doğurur. Keroes-sa'yı su perilerinden Semestra büyütür. Hrisokeras (Altın Boynuz yani Haliç) sözcüğü de Keroessa'dan türetilmiş olsa gerektir. Keroessa denizlerin tanrısı Po-seidon'dan hamile kalır. Bizas adı verilen çocuk büyür ve İstanbul kentini yani Bizantion'u kurar. Apollon ve Posei-don'un yardımıyla kenti surlarla çevirir. Trakya Kralı Haimos kente saldırdığında onu yener ve geri çekilmesini sağlar. Ancak Trakyalıları kovalarken Bizantion İşkillerin saldırısına uğrar. Fakat Bizas' in karısı Fidaleia diğer kadınlarla birlikte saldırganların karargâhına yüzlerce yılan atarak onları püskürtür.

Efsanenin içine yerleştirilmiş bu söylenceyi bir yerde tamamlayan ikinci bir söylenceye göre Bizas, su perisi Semest-ra'nın büyüyünce Trak kralı olan oğludur. Bir başka kral Barbisios'un kızı Fidaleia ile evlidir. Bizantion kentini kayınpederinin yardımı ile kurar.

Batılı kaynakların daha önemli buldukları bir üçüncü rivayete göre Bizas, bugünkü Sarayburnu'nda koloni kuran Megaralı kolonistlerin reisidir. MÖ 667' de, kenti kurmadan önce yaygın geleneğe göre ünlü Delfi Tapınağı'nda kenti nerede kuracağını danışan Bizas'a, kâhinler kenti "körler ülkesi karşısında" kurmasını söylemişler. Kâhinler böylece Sarayburnu'ndaki güzelliği fark edemeyip Halkedon'da (bugünkü Kadıköy) kent kuranları "kör" olarak nitelemişler.

Heredot da Tarib'inde Dairus'un komutanlarından Megabazos'a, Halkedon-lular için benzeri güzelliği göremeyen "körler" nitelemesini yaptırır.

Filolojik veriler "ion" ekinin MÖ 13. yy sonunda Trakya'dan Anadolu'ya geçen Friglere ait olduğunu, "Bizant" söz-cüğündeki "nt" ekinin MÖ 3. bin yıldaki yer adlarıyla bağlantısı bulunduğunu ortaya koymaktadır.

1970'li yıllarda Alibeyköyü'nde yapılan kazılarda MÖ 6. yy'a ait kalıntılar çıkartılmıştır. İstanbul'un ilk yerleşim yerlerinden birinin Haliç sonunda, doğal limana sahip iki dere arasındaki verimli topraklarda kurulmuş olabileceği savı, bugün çok önemli bulunmaktadır. Megaralı kolonistlerin başı, kentin bir başka yöresinde kurucu olarak ünlenmiş bir kişinin adını sonradan da almış olabilir.

MÖ 5. yy'da basılan Bizantion sikke-

leri üzerinde yunus balığı üstünde duran inek ve Poseidon kabartmaları bulunur. Roma imparatorluk dönemi sikkeleri üzerinde ise kenti adlandıran kişi olarak Bizas'ın başı vardır.

FARUK PEKİN

BLACK STOCKEVGS

İlk Türk futbol takımı. 1901'de Kadıköy'de, Bahriye Mektebi öğrencisi, Fuad Hüsnü Bey (Kayacan) ve arkadaşı, Hariciye Nezareti memurlarından Reşat Dan-yal Bey tarafından kuruldu. Devrin hafiyelerinin dikkatini çekmemek için İngiliz adı altında gizlenmeyi yeğlediler. Tamamı Türklerden oluşan takımın futbolcuları kendi aralarında birkaç antrenman yaptıktan sonra semtteki ünlü Papazın Çayırı'nda, 26 Ekim 1901'de Rum takımına karşı ilk maçlarına çıktılar. Fuad Hüsnü ve Reşat Danyal beylerden başka Ke-manî Nuri, Fahri, Hafız Mehmed, Nured-din, Hafız Mustafa, Emcet, Şevki beylerle, Tamburacı Osman Pehlivan'm yer aldıkları Black Stockings takımı bu ilk maçında Rum takımına 4-1 yenilirken tek golü, ilk Türk futbolcusu olarak bilinen Fuad Hüsnü Bey atmıştı. Ancak maçın bitmesiyle Kadıköy ve çevresini titreten Hafiye Şâmil ve adamları sahayı basmışlardı. Fuad Hüsnü Bey, maçı izlemeye gelen babası Hüseyin Hüsnü Paşa'nın faytonuna atlayarak kaçabilmiş, yakalanan diğer kurucu Reşat Danyal Bey ise görevli bulunduğu Hariciye Nezareti tarafından cezaen kâtip olarak Tahran Se-farethanesi'ne sürülmüştü. Ancak çok geçmeden Fuad Hüsnü Bey de yakalanıp divan-ı harbe verilmişti. Fuad Hüsnü Bey, "karşılıklı kaleler kurup, Rumlarla aynı elbiseleri lâbis oldukları halde, top endahtı ile talim icra etmek" suçuyla yargılanmış ve işin gerçek yüzünü anlatabilene kadar akla karayı seçmiş, sonunda bir ihtar cezasıyla kurtulabilmişti. Black Stockings ilk maçından sonra silinip gitti. CEM ATABEYOĞLU



BLACQUE, ALEXANDRE

(28 Ekim 1792, Paris - 21 Mayıs 1836, Malta) Avrupa'da da ün yapan, Osmanlı Devleti'nin savunucusu ve sözcüsü niteliğiyle yargılarına büyük önem verilen gazeteci. Paris'te hukuk öğrenimi yaptı. 1820'de İzmir'e yerleşti. Avukatlık ve ticaret yapacaktı, ancak 1821'de başlayan Yunan ayaklanması ticari faaliyetleri baltalayınca gazeteciliğe yöneldi. Yayımladığı Spectateur Oriental'de Fransız Dev-rimi'nden esinlenen fikirlerin ve zarara giren Avrupalı tüccarların sözcülüğünü yaptı. Fransız kolonisinin temsilciliğine seçildi. Daha sonra çıkardığı Courrier de Smyrne'de Avrupa devletlerinin politikalarını eleştirdi. Rusya'ya şiddetle çattı ve II. Mahmud'un yeniçerileri ortadan kaldırmakla başlattığı yenilikleri savundu. Bu çizgisiyle yabancı elçiliklerin düşmanlığını kazandı.

1831'de İstanbul'da Osmanlı resmi gazetesi Takvim-i Vekayi'mn çıkarılması

hazırlıklarına girişildiğinde Blacque'ın fikirlerine başvuruldu ve Fransızca nüshası Moniteur Ottoman'm başına getirildi. 5 Kasım 1831'de yayın hayatına giren bu gazete, artık "Blak Bey" diye anılan Alexandre Blacque'ın yazılan sayesinde Avrupa diplomasi ve ticaret çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. O kadar ki, Osmanlı politikasında aktif rol oynamaya başladı ve Tanzimat'ın fikir babalan arasında yer aldı. Sağlığı pek iyi değildi, tedavi amacıyla ve belki de diplomatik bazı görevlerle Paris'e giderken Malta'da rahatsızlanıp öldü. Biyografisi 19. yy'm bütün ansiklopedilerinde yer alacak kadar önem kazanmıştı.

Bibi. O. Koloğlu, "Blak Bey Precurseur du Tanzimat", Anatolia Modema, no. l (1990), s. 47-114; M. Aktepe, "Dünkü Fransızlar Blak Bey ve Oğlu", TD, S. 33, (1980/81), s. 255-270.

ORHAN KOLOĞLU



BLACQUE, EDOUARD

(1824, İzmir - l Temmuz 1895, istanbul) Osmanlı diplomatı, gazetecisi, matbuat müdürü. Osmanlı Devleti'ne sadakatle hizmet eden babası Alexandre Blacque'm(-0 ölümü üzerine Babıâli hesabına Paris'te eğitim gördü. İstanbul'a dönüşünde Liman Odası'nda çalışmaya başladı (1842), sonra hükümetin maddi desteğiyle 1845'te Courrier de Constantinople gazetesini çıkardı. 1853'te Osmanlı hariciyesinde görev aldı. Paris, Torino, Napoli temsilciliklerinde çalıştıktan sonra 1867'de Osmanlı Devleti'nin ilk elçisi olarak Washington'a atandı. Devletin çıkarlarını çok iyi koruduğu gibi, siyasi çevrelerde de büyük saygı topladı. Blac-que 1872'de İstanbul'a dönünce matbuat müdürlüğü ve Şûra-yı Devlet azalığından sonra 1877'de Altıncı Daire-i Beledi-ye(-0 reisliğine getirildi. Görevi, bütün elçiliklerin ve Avrupa kolonilerinin yaşadığı Pera-Galata bölgesinin bütün hizmetlerini ve ilişkilerini içerdiğinden son

derece önemliydi. Bunu da başarıyla yerine getirdi, 1890'da bir ara Bükreş'te elçilik yaptıktan sonra 1893'te yine Altıncı Daire-i Belediye'nin başına getirildi. İki oğlundan Edmond (1867-1953) Osmanlı ordusunda generalliğe, Richard (1869-1927) hariciyede elçilik müsteşarlığına kadar yükselmişlerdir.



Bibi. S. iskit, Türkiye'de Matbuat İdareleri ve Politikaları, ist., 1943, s. 65-67; M. Aktepe, "Dünkü Fransızlar Blak Bey ve Oğlu", TD, S. 33 (1980/81), s. 255-270.

ORHAN KOLOĞLU



BLAHERNAİ AYAZMASI

Bugünkü Ayvansaray'da, Meryem'e ithaf edilmiş, Bizans dönemine ait ayazma. Ayvansaray'da, Panayia Blahernai Kilisesi ve buna bağlı binaların yer aldığı ve bahçe kapısı Kuyu Sokağı, Mustafa Paşa Bostanı Sokağı ile Dervişzade Sokağı'mn kesiştiği yerde bulunan dini kompleksin bünyesinde, kilisenin bitişiğindedir. Bizans döneminde ise şehrin kuzeybatı köşesinde kalan 14. regio (bölge) içinde, Ayvansaray ile Eğrikapı arasında sur dahilinde bulunuyordu.

Pek çok dini yapı ve profan binalarıyla ünlü, Bizans İstanbul'unun tarihinde adından çok sık söz edilen bu bölge, 447'de, dört ay içinde birkaç kez şehri sallayan, özellikle bu bölgedeki yapılara ve surlara zarar veren depremde harap olduktan sonra, sur duvarları öncelikli olmak üzere imar edilmiştir. Bu arada İmparator Markianos döneminde (450-457) İmparatoriçe Pulheria buraya üç nefli bazilika planındaki Panayia (Meryem) Kilisesi'ni yaptırmıştır (şimdi bunun yerinde 19. yy yapısı bir kilise bulunmaktadır).

Meryem Kilisesi'nin yanına I. Leon dönemi (457-474) sonlarına doğru inşa edilen ayazmanın yapım tarihi 473'tür. Ayazmanın I. İustinianos döneminde (527-565) onarıldığı biliniyor. İmparator II.

Basileios (hd 976-1025) ayazma ve suyo-lunu yeniletmiş; oldukça gösterişli bir yapı haline gelen bu kilise ve ayazma III. Romanos döneminde (1028-1034) tamir ve tezyin edilmesi sırasında elden geçirilmiştir. IV. Romanos Diogenos döneminde (1068-1071) çıkan 1069 yangınında zarar görmüş, ardından hemen o-nanlrmştır. 1204'te Latin yağmasından bu kilise ve ayazma da payını almıştır. 1403' te kiliseyi gören Kastilya Elçisi G. de Clavijo(->) kilisenin güzel, fakat bakımsız olduğunu belirtir. VIII. İoannes Paleolo-gos döneminde (1425-1448) 1434'te çıkan ve kiliseyi temellerine kadar yakan, ayazmaya da bir hayli zarar veren büyük yangında harap olan binalar terk edilmiştir. Ayazmanın İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethine ne durumda ulaştığı bilinmez, muhtemelen kilise ile birlikte ayazma da harabe halindeydi. Nitekim fetihten sonra 16. yy içinde İstanbul'a iki kez gelmiş olan Fransız zoologu gezgin Pierre Gilles şehri ilk ziyaretinde (1544) her iki yapıyı da görmüş, kilisenin çok harap durumda olan kalıntıları ile ayazmanın hâlâ akan suyundan bahsetmiştir. Ermeni yazar P. ğ. İnciciyan (1758-1833) 19. yy'm başlarında, Gilles'in sözünü ettiği kalıntıları da bulamamıştır. Ancak ayazmanın yöre halkı tarafından "Çingene Ayazması" diye anıldığını belirtir. Bu bölgede 18. yy sonlarında süpürge imal eden Çingenelerin olduğundan ise Sar-gis-Sarraf Hovannesyan'ın (1750-1805) bahsettiğine İnciciyan işaret eder.

Bugün mevcut durumdaki kagir kilise geçen yüzyılın ortalarında yapılmış, ayazma da bu sırada son halini almıştır. Yunanlı Paspates 1870'te kilise ve ayazmayı görmüş ve Galanakis'in çizdiği bir gravürü kitabında kullanmıştır.

Ayazmanın suyu Eğrikapı yönünden, cılız bir kaynaktan gelerek, yapının arka kısmındaki bir hazneye damla damla akmaktadır. Oradan tonozlu bir kanal aracılığıyla ayazmaya ulaşan su, bir kemer açıklığının bulunduğu yerden, zeminden az aşağıdaki geniş bir havuza birikmektedir.

Yapının mimari yönden çok fazla bir özellik taşıdığı söylenemez. Ayazma, kilisenin güney kısmına bitişik ve onun ikonastasisinin sağındadır. Zarif başlıkları olan iki mermer sütunçe üzerinde, ortasındaki kilit taşında çift başlı kartal kabartması olan geniş, yayvan bir kemerin arkasında, beşik tonozun altındaki ayazmanın bu kemer başlangıcına rastlayan yerinde mermerden yapılmış alçak bir seki, bunun iki köşesinde birer mermer su çanağı ve ortada yeni yapılmış mermerden küçük bir musluklu su deposu bulunur. Oltadaki havuz önceleri orans vaziyetinde tasvir edilmiş mermerden yapılma bir Meryem kabartmasından, onun elinin içine rastlayan deliklerden akan kutsal su ile doluyordu. Bu kabartma 1960'ta kırılmıştır. Yerinde şimdi yeni bir Meryem ikonası bulunmaktadır. Bu ikonada, kucağındaki bebek İsa ile Meryem'in oluşturduğu



BLAHERNAİ KİLİSESİ

262


263

BODRUM CAMÜ

.»'*«!.'-*;„-

"Hodegetria Meryemi" kompozisyonu bulunmaktadır.

Yortusu 2 Temmuz'da başlayan bu ayazma Bizans döneminde sık sık ziyaret edilmiştir, imparatorların buraya gelerek Meryem rölyefinin elinden akan suyun toplandığı kutsal havuza üç kez dalıp çıktıkları bilinmektedir. Ayazma bugün oldukça bakımlı ve istanbul'un Ortodoks halkı ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilen bir yeri ise de, kilisenin cemaati ve ayazmanın ziyaretçileri son yıllarda bir hayli azalmıştır. Aynı dini kompleks içinde, kilisenin hemen batısında, ayrı bir mekân halinde ikinci bir ayazma daha bulunmaktadır ki, aynı suyla beslenen bu küçük ayazma Azize Katerina'ya ithaf edilmiştir.



Bibi. P. Gilles, The Antiquities of Constanti-nople, Londra, 1729, s. 245-246; A. G. Paspa-tis, Byzantinai Meletai, ist., 1877, s. 390-395; F. Dirimtekin, "14. Mıntıka Blachernae", Fatih ve İstanbul, 1/2 (1953), s. 200; İSTA, III, 1553-1554; Janin, Egüses et monasteres, 161-171; Inciciyan, İstanbul, 62; S. Eyice, "İstanbul'da ihmal Edilmiş Tarihi Bir Semt: Ayvan-saray", TAÇ, S. 5 (1987), s. 43-44; Kömürci-yan, istanbul Tarihi, 172; P. A. Dethier, Boğaziçi ve istanbul, (çev. Ö. Öztürk), İst., 1993, s. 70.

ENİS KARAKAYA



BLAHERNAİ KİLİSESİ

Bugün Ayvansaray'da sadece ayazması duran, Konstantinopolis'in Ayasofya'dan sonraki en önemli kilisesi.

Bizans döneminde başkentin kuzeybatı köşesinde olan Blahernai adındaki semtin bu adı nereden aldığı kesin olarak bilinmez. Bizantionlu Dionisios'a göre Blahernai, burada öldürülen Blaker-nes adındaki bir İskit başbuğundan gelmiştir. Bizanslı yazar Kodinos'a yakıştırılan anonim yazıda ise Blahernai adının esası o dönemlerde bataklık ve sulak olan bu yerde bol yetişen blakna denilen eğreltiotundan alınmıştır. Başka yazarlar ise adın kökünü, palamut balığı anlamına gelen lakernai'ya bağlamak isterler.

Blahernas veya Blahernai semtinin kurulu bulunduğu yerin ilkçağda bir yerleşime sahip olup olmadığı bilinmez. Bu bölgede şimdiye kadar antik çağa ait bir kalıntıya rastlanmamıştır. Ancak semtin



Blahernai Ayazması,

1877


Enis Karakaya koleksiyonu

4. yy'da etrafının bir sur duvarı ile çevrili bulunduğu Notitia Urbis Constantinopo-litae adındaki risaleye dayanarak kabul edilir. Bu belgenin günümüze ulaşan metni 423-444 arasına ait olmakla beraber, orijinalinin L Theodosius döneminde (379-395) yazıldığı tespit edilmiştir. Notitia'dz yazıldığına göre, bu mahalle (veya semt) şehrin 14. bölgesi olup, kendisine mahsus duvarla çevriliydi ve adeta "ikinci bir şehir" teşkil ediyordu. Burada "bir kilise, bir saray, bir nimfe-um, bir hamam, bir tiyatro, bir lusorium, bir ahşap köprü, on bir vici (sokak), 167 .ev, iki büyük direkli cadde, beş özel hamam, bir genel ve bir özel fırın ile beş ekmek dağıtım yeri vardı".

Blahernai semtinde birçok kilise bulunmakla beraber bunların en önemlisi, kutsal bir su (ayazma) yakınında kurulan Meryem (Teotokos) Kilisesi idi. Marki-anos'un (hd 450-457) eşi Pulheria tarafından yapımına başlanan ve muhtemelen I. Leon zamanında (457-474) bitirilen kilisenin bitişiğindeki şapelde (küçük kilise) Meryem'in giydiği rivayet edilen, "Maforion" adında ve 473'te Filistin'den getirilmiş bir giysi (veya başörtü veya kuşak) özel bir mahfaza içinde saklanıyordu. Kilise İustinianos tarafından, henüz tahta çıkmadan amcası I. İustinos zamanında (518-527) genişletilmiş, III. Romanos döneminde de (1028-1034) restore edilmiştir. 1070'te tamamen yanan kÜiseyi IV. Romanos (hd 1068-1071) ihya ettirmişlerdir. Blahernai Kilisesi güvercin avlayan çocukların çıkardıkları bir yangın sonunda 1434'te bir daha yanmış ve artık tamir edilmemiştir.

Meryem Kilisesi iki sütun dizisi ile üç nefe ayrılmış bir bazilika idi. Meryem'in kutsal elbise veya örtüsü ise bitişikteki yuvarlak şapelde saklanıyordu. Kilisenin içinin göz kamaştırıcı derecede bezenmiş olduğu, hattâ sütun başlıklarının altın yaldızla kaplandığı bilinir. II. İustinos, kilisenin iki tarafında birer çıkıntılı kanat yaparak ona bir haç biçimi vermiştir. Duvarlar mermer levhalarla kaplı, orta nefin üst duvarları mozaiklerle süslenmiştir. Bunlarda tasvir edilen sahnelerin listesi mevcuttur.

Bizans tarihinde çok sık adı geçen Meryem Kilisesi'nde imparatorlar belirli günlerde ayinlere katılıyorlardı, kilisede Meryem'in giysisinden başka çeşitli aziz ve azizelere ait rölikler (kutsal kalıntılar) bulunmaktaydı. Özel saygı gösterilen bir de Meryem ikonası vardı. 200'ü aşkın Meryem tasviri arasında Blaherni-otissa olarak adlandırılan bu resimde orans duruşunda (iki kolunu kaldırmış niyaz eder vaziyette) bir Meryem tasvirinin göğsü üzerinde madalyon içinde İsa'nın büst halinde resmi yer alıyordu. 11. yy'dan itibaren bu ikonayı örten i-pek örtü, cuma günleri akşam ayini sırasında "kendiliğinden" sarılıyor, ertesi gün aynı saatte tekrar kapanıyor ve halkın inancına pek uygun cereyan eden bu metafizik gösteriye "alışılmış mucize" deniyordu. Blaherniotissa Meryem ikonasının röprodüksiyonu Bizans sikkeleri ve kurşun mühürler üzerinde de yer aldığından çok yaygınlaşmıştır.

6l9'da, Herakleia'ya (Marmaraereğli-si) kadar gelen Avarlardan korumak amacıyla, kilisedeki diğer eşyalarla birlikte, Ayasofya'ya taşman "Maforion", Meryem'in giysisi ve kemerinin bir parçasından oluşan kutsal emanetlerin 620" de kiliseye dönüşü şerefine her yıl 2 Temmuz'da bir yortu düzenlenmeye başlanmıştı. 626'da, Avarlarm Konstantino-polis'i kuşatması sırasında, İmparator Heraklios'un oğlu genç Konstantinos, Patrik Sergios ve soylu Bonus, "Mafori-on"u ve "Blaherniotissa Meryem"ini, halka cesaret vermek için surlar üzerinde gezdirmişlerdir. Avarlarm yenilerek çe-•kilmeleri üzerine, Meryem Ana şehrin koruyucu azizesi kabul edilmiştir.

Kilisede saklanan bu kutsal emanetler, yalnızca Avar saldırılarında değil, 717'deki Arap kuşatmasında, 822'deki General Tomas isyanında, 860'taki Slav hücumlarında, 926'daki Bulgar kuşatmasında da halka güç vermişti.

Blahernai Kilisesi, yalnızca dinsel açıdan değil, siyasal ve sosyal açıdan da çok önemli olaylara sahne olmuştur. 561' de Maviler (bak. Maviler ve Yeşiller), 563'te imparatora karşı bir komploya karışan Sergios, 705'te II. İustinianos'a karşı ayaklanan oğul Tiberios, 1081'de Kom-nenos ailesinin bazı üyeleri ve Aleksios Meryem Ana Kilisesi'ne sığınan politik şahsiyetlerdi. 892'de, İmparatoriçe Te-ofano burada rahibe olmuş, 1040'ta îm-paratoriçe 2oe(->) daha sonra tahta geçecek olan V. Mihael'i burada evlat edinmiş, 1347'de İmparator VI. İoannes Kan-takuzenos burada taç giymiş, kızı Hele-na ile V. İoannes Paleologos'u burada evlendirmişti. Öte yandan tüm mülklerini adı geçen kiliseye adayan soylular arasında, İmparatoriçe Teofano'yu, I. Le-on'un karısı Anna'yı ve Teofilos'un karısı İmparatoriçe Teodora'yı(~») sayabiliriz.

Bugün ayazması (bak. Blahernai A-yazması) hariç bu kiliseden geriye bir şey kalmamıştır.

Bibi. Mordtmann, Esquisse; A. D. Mordt-mann, "Die Hafenquantiere von Byzans", Mtt-

teilungen deş deutschen Excursions-Clubs, III (1893) s. 1-6; Millingen, The Walls, 109 vd; J. B. Papadopoulos, Leş palais et leş eglises deş Blachernes, Atina, 1928; Schneider, Byzanz, 80; A. M. Schneider, "Die Blachernen", Ori-ens, IV (1951) s. 82-120; Schneider, Mauem, 65-107; Janin, Constantinople byzantine, (4. bas.), 124-127; Janin, Eglises et monasteres, 161-171; Feridun Dirimtekin, "14. Mıntıka (Blachernae), Surlar, Saraylar ve Kiliseler", Fatih ve İstanbul, İstanbul Fethi Derneği Dergisi, I, 2 (1953) s. 193-222; P. Verzone, "Quar-tadecima Regio", Festschrift W. Sas-Zalozi-ecky, zum 60: Geburtstag, Graz, 1956, s. 174-177; Paspatis, Byzantinai Meletai, s. 390; R. E. Koçu, "Aya Vlaherna Kilisesi", İSTA, III, 1553-1554; Müller-Wiener, Bildlexikon, 223-224, 301-307.

SEMAVÎ EYICE



BLAHERNAİ SARAYI

Bugünkü Ayvansaray'da kalıntılarına rastlanan Bizans sarayı.

Blahernai Sarayı'nın esası, büyük ihtimalle 5. yy'da burada var olduğu Notitia Urbis-Constantinopolita&den öğrenilen triklinosa dayanır. İçinde bir ibadet yeri ile kabul salonu, bir de yatak odası bulunan bu triklinos sonra çoğaltılarak dört tane olmuş ve binalar Soros, Danu-bios, Anastasios ve Okeanos adları ile tanınmışlardır.

I. Leon döneminde (457-474) yapıldığı sanılan Ayios Soros Triklinosu denilen yapı bir yatak odası, bir kabul salonu, bir de ibadet yerinden ibaret küçük bir "köşk" idi ve buradaki "Kutsal rölik mahfazası" kilisenin ekiydi; hattâ belki de binanın üst katında bir bölümdü. Da-nubios Triklinosu denilen ikinci pavyon ise öncekine nazaran biraz daha yukarıda yer alıyordu, irrfparator buraya iki ayrı merdivenden çıkarak ulaşıyordu. Daha da yukarıda, I. Anastasios (hd 491-518) tarafından yaptırılan üçüncü triklinos bulunuyordu. Bir yatak odasından oluşan bu küçük daireden Okeanos adlı dördüncü triklinosa geçirildi ki, imparator büyük bir yortu olan 2 Şubat günü burada ziyafet verirdi.

Bugünkü Ayvansaray'ın güneyinde az yukarıda yer alan, günümüzde hâlâ ziyaret edilen Blehernai Ayazması'nın yukarısında, Hançerli Hamamı'nın bulunduğu yerden itibaren güneye uzanan arazide dört triklinosun yer aldığı bir tahmin olarak ileri sürülebilir.

10. yy'a gelindiğinde triklinoslar ve müştemilatının gelişmesiyle artık bir saray kompleksi teşekkül etmiş ve imparatorlar 11. yy'da iyiden iyiye burayı tercih eder olmuşlardır. İmparator I. Aleksios Komnenos (hd 1081-1118)(-») surlara bitişik veya çok yakın yerde yaptırdığı "kale" gibi tahkim edilmiş bir sarayda, I. Haçlı Seferi başkomutanlarını kabul etmiş, buranın zenginlik ve ihtişamı ile onların gözlerini adeta kamaştırmıştır. Alek-siakos Basilikos Triklinos (Aleksios'un İmparatorluk Triklinosu) adı verilen bu saray veya pavyonun, şimdi üzerinde İvaz Efendi Camii'nin bulunduğu teras üstünde yer aldığı sanılmaktadır. İmparator Manuel Komnenos da, çağdaşı tarihçilerin ve seyyahların, iç ve dış ihtişa-

mını anlattıkları, hem şehre, hem denize (Halic'e), hem de arkadaki araziye hâkim bir mevkide, dünyada eşi olmadığı bildirilen bir saray yaptırtmıştı ki, bunun Tekfur Sarayı olduğu tahmin edilmektedir. Nihayet II. İsaakios Angelos da (hd 1185-1195) surlara bitişik olarak ve içinde yaşanabilecek mekânlara sahip bir kule inşa ettirmiştir. Bugün Blahernai saray kompleksinden, Tekfur Sarayı dışında sadece bazı set duvarları ile altyapıyı teşkil eden mahzenler kalmıştır.


Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin