BaşÖRTÜSÜ raporu 2007 Sakarya Başörtüsü Platformu


Nisan 2007 - Başörtüsü Platformları Eylemleri



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə22/102
tarix30.10.2017
ölçüsü2,1 Mb.
#22656
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   102

21 Nisan 2007 - Başörtüsü Platformları Eylemleri


Sakarya Başörtüsü Platformu 84’üncü eyleminde “Militarizm sorgulanmadan adalet ve huzur gelir mi?” sorusunu gündeme getirdi. Kocaeli’deki 105’inci eylemde “14 Nisan 2007’de İzmit’te hukuka aykırı bir şekilde Emniyet müdürlüğünün müdahaleler yaptığı ortadadır. Keyfilik ortadadır. Kocaeli Emniyet müdürü Hüseyin Namal halktan özür dilemeli ve derhal istifa etmelidir.” denildi. Ankara İnanç Platformu üyeleri 63’üncü haftada da Abdi İpekçi Parkı’nda bir araya geldi. Malatya’daki misyonerlerin öldürülmesiyle ilgili olarak açıklamada, Ankara Mazlum-Der Şubesi başkanı yardımcısı Ali Dalaz, “Bu bir vahşettir. Hangi dine mensup olursa olsun insanlar dinlerini özgürce yaşama ve anlatma hakkına sahiptir. Fikrin karşılığı silah değil düşüncedir” dedi. Eylemler Van’daki 34’üncü, Akyazı’daki 11’inci açıklamayla devam etti.
22 Nisan 2007 – Sorun Erdoğan'ın kafasının içinin türbanlı olup olmamasıdır

AKP iktidarına karşı birlik çağrısı yapan Alevi-Bektaşi örgütü temsilcileri 14 Nisan'dan sonra ülkenin yeni bir sürece girdiğini söylediler.Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Selahattin Özel, 14 Nisan'lara gereksinim duyan bir ülkenin yurttaşlarının daha bilinçli hareket etmesi gerektiğini vurguladı. Özel, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Sorun Sayın Erdoğan'ın eşinin kafasının türbanlı olup olmaması değil, kafasının içinin türbanlı olup olmamasıdır. O Sivas katillerini bir kere kınadı mı ki benim de cumhurbaşkanım olsun. Solingen'e gitmeyi biliyor, Madımak'ın müze olması önerisi AKP oylarıyla engelleniyor. (Cumhuriyet)

23 Nisan 2007 – “İki Ayrı Türkiye (mi Var?)...”

Erdal Atabek, Ankara’da 14 Nisan’da yapılan Cumhuriyet mitinginden sonra dış basına yansıyan “İki ayrı Türkiye” görüntüsü hakkında Cumhuriyet gazetesinde yazdığı yazısında, “Laik Türkiye, İslam ülkesine dönüşmüştür.” derken, tespitine delil olarak şu ifadelere yer verdi: “Köy Enstitülerinin yerini imam hatip okulları almıştır. Halkevlerinin yerine çocuklarımız Kuran kurslarında eğitilmektedir. Kadınların başını örtmesi özgürlük olarak nitelenmekte, başı açık olmak din emrine aykırılık olarak yorumlanmaktadır. Başbakan'ın bütün söylemleri din referanslıdır. Politika, açıkça din ekseninde yürütülmektedir. Eğitim, zorunlu din dersleri odağında genişletilmektedir. Yönetim kadrosu, din eğitimi görenlere teslim edilmektedir. Ekonomi, yeşil sermayenin ağırlığı altına girmiştir. Türkiye açıkça iki ayrı ülkeye dönüştürülmektedir: "Laik, bağımsız Atatürk Cumhuriyeti" ile "din eksenli ılımlı İslam cumhuriyeti".”



24 Nisan 2007 – “Ya bir başka eşi türbanlı çıkarsa”

Yalçın Doğan, köşk seçiminin Başbakan Erdoğan’a kilitlendiği bir noktada “Ya bir başka eşi türbanlı çıkarsa” başlığıyla Hürriyet’te kaleme aldığı yazısında; Nimet Çubukçu aday gösterildiği takdirde “Çankaya'da türban tartışması sona erecek.” derken sebep olarak Çubukçu’nun “başının açık” olmasını gösterdi. Doğan, adayların en ayırt edici özelliklerinin eşlerinin örtüsü olacağını ise şu ifadeleriyle ortaya koydu: “Sanki, şimdi eğer, Gül seçilirse, onun eşi türbanlı değil mi? Ne fark edecek? Değişen ne olacak? Ya da eşi türbanlı, bir başka biri çıkarsa?”



25 Nisan 2007 – “Türban bireysel tercihtir”

AKP'nin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, yaptığı basın toplantısı eşinin başörtülü olmasıyla ilgili olarak, "Bunlar bireysel tercihlerdir. Bireysel tercihlere herkesin saygı göstermesi gerekir. Demokrasi içinde herkesin bireysel temel hak ve özgürlükleri vardır. Bunlara bireysel, temel hak ve özgürlükler çerçevesinde bakarsanız o zaman Türkiye'nin birçok probleminin zaten çözüldüğünü görürsünüz" dedi. Eşi Hayrünisa Gül'ün AİHM'ye başvurusunun anımsatılması ve bu konunun zamanında sıkıntı yarattığı yorumunun yapılması üzerine Gül, “Sıkıntı falan söz konusu değildi, çünkü Türkiye vatandaşlarına AİHM'ye başvurma hakkını vermekten övünç duymuştur. Ama bazı şeyler vardır ki şık olmaz ve siz fedakârlıklarda bulunmak zorundasınız. Benim o konumuma pek yakışmıyordu. Ama eşimin bireysel hakkıdır o. Dolayısıyla AİHM'ye gitmekten dolayı sıkıntı olduğu doğru değil; o zaman Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlarına verdiği hakkı önemsemiyor demektir” dedi.



25 Nisan 2007 – “Gül suyu”

Türker Alkan, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesiyle ilgili şunları yazdı: “AKP'yi oluşturanların en büyük icatlarından birisi geçmişte 'türban' olmuştu. Başörtüsünün yarı askeri, yarı üniforma gibi olan bir biçimiydi türban. Sezer, beğenin veya beğenmeyin, kendince bir çözüm getirdi, 'Kamusal alanda giyilemez' diyerek türbanı Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne sokmadı. Gül nasıl bir çözüm bulacak, göreceğiz. Fakat, türbandan daha büyük sorunu, kadrolaşma atağında yaşayabilirler. AKP dışından ve Meclis dışından, herkesin saygı göstereceği bir aday olsa, yaşanmayacak pek çok sorun, Pandora'nın kutusu açılacak ve ortalığa saçılacak. Allah hepimize kolaylık versin!”


25 Nisan 2007 – Türban ilk kez Çankaya'ya tırmanıyor

Melih Aşık, Milliyet’teki köşesinde yer alan ve “Gül'ün adaylığı AKP grubunu sevince boğarken geri kalan toplum kesimleri endişeler içinde. E-postalar birbiri peşinden sökün ediyor... Bizim dostlar kaygılı...” cümleleriyle başladığı yazısında, adaylık konusunda görüşünü şöyle açıkladı: “Köşk adayı "sözde değil, özde laik" tanımına da uymuyor. Türban ilk kez Çankaya'ya tırmanıyor. Abdullah Gül adını Bülent Arınç'ın zorladığı artık sır değil... Arınç'ın bu zorlamasında biraz da türban intikamı seziliyor... Abdullah Gül denince kayıp trilyon davası anımsanıyor. İkincisi, eşinin türbanı ve Türkiye Cumhuriyeti'ni türban yüzünden mahkemeye vermiş olması...”
25 Nisan 2007 – Gül'ün eşinin türbanı hemen sorun olarak algılanmaya başlandı bile

İsmet Berkan, Radikal’deki yazısında Abdullah Gül’ün adaylığını şu şekilde değerlendirdi: “Cumhurbaşkanlığı seçimine bugün gelinen nokta itibarıyla iki açıdan bakmak mümkün. Birinci açı, ülkemizin ve rejimimizin geleceği. Recep Tayyip Erdoğan aday olmadı, yerine Abdullah Gül'ü aday gösterdi diye mevcut gerilimin kalkmasını beklemek doğru olmaz. Evet, Gül için 'Çankaya noteri olur" veya 'Erdoğan'ın sözünden çıkmaz' denemez. Ama Erdoğan için geçerli itirazların tamamının, itirazcılar açısından düşünüldüğünde, Gül için de geçerli olduğunu unutmamak gerek. Gül sonuçta iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iki numaralı lideridir. Kişisel olarak ben Türkiye'deki gerçek kavganın laik-dinci veya türban kavgası olmadığını düşünsem de kavganın bu araçlarla yapıldığını unutmamak gerek. O bakımdan Gül'ün eşinin türbanı hemen sorun olarak algılanmaya başlandı bile. Bu da gerginliğe hizmet edecektir. Türkiye'nin ise en son ihtiyacı olan şey gerginlik…”

25 Nisan 2007 – Hangi kural, seçilecek kişinin eşinin baş örtülü olmamasını hükme bağlıyor?

Cengiz Çandar, Referans’ta yayınlanan yazısında Abdullah Gül’ün adaylığıyla birlikte gelen tartışmaların alevlendiği başörtüsü konusunda şunları ifade etti: “Tayyip Erdoğan olmayacaksa Abdullah Gül'den doğal bir başka bir isim niçin olsun? Ama onun da eşi baş örtülü. Evet, öyle. Ve yine ama: 1- Türkiye'de cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen hangi kural, seçilecek kişinin eşinin baş örtülü olması ya da olmamasını hükme bağlıyor? 2- Daha önemlisi: Türkiye, cumhurbaşkanı seçiyor; "First Lady" seçmiyor. Bırakın da Türkiye'ye cumhurbaşkanı olabilecek insan, eşini seçebilsin! Artık, ona da karışılmasın. Onlar, başkalarının giyimine müdahale etmedikleri sürece. Ki, Gül çiftinin insan ilişkilerinde insancıl ve kıvamlı, hoşgörülü kişiliklerini, kendilerini tanıyan herkes biliyor.”


25 Nisan 2007 – “Cumhurbaşkanlığı işine başörtüsü karıştırılmamalı”


Zaman yazarı Mustafa Ünal, “Abdullah Gül” başlıklı yazısında, Gül’ün adaylığında ‘eş’ durumunu dile getirenleri eleştirdi: “Başından beri başörtüsünü bir kriter olarak sunuyor bazı kesimler. Gül'ün adaylığına da buradan yaklaşanlar var, bu kesinlikle doğru değil. Cumhurbaşkanlığı işine başörtüsü karıştırılmamalı. Bu ülkede başı açıklar da, başı kapalılar da bir arada huzur içinde yaşıyor. Bir tarafı doğru diğer tarafı yanlış diyerek cumhur arasında ayrım yapmak bölücülükten farksız... Başı açığa da kapalıya da saygı duyulmalı. Abdullah Gül isminin başörtüsü üzerinden kritiğe tabi tutulmasını yadırgamamak mümkün değil.”

25 Nisan 2007 – Başkomutanın eşi türbanlı olursa...

Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya, Abdullah Gül’ün aday olmasıyla Hayrünnisa Gül’ün konumunun tartışma doğuracağını söylediği yazısında şu ifadelere yer verdi: “Biliyorsunuz, Abdullah Gül'ün eşi Hayrünisa Gül "sıkmabaşlı". Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi'ne "sıkmabaşın giyim kuşam özgürlüğü" olduğu gerekçesiyle dava açmış, kaybedeceğini anlayınca da davayı geri çekmişti Hayrünisa Hanım. Türkiye'ye karşı dava açan Hayrünisa Hanım, şimdi cumhurbaşkanı eşi olarak Çankaya'da oturacak... Abdullah Gül, cumhurbaşkanı seçilince Türk Silahlı Kuvvetlerinin başkomutanı olacak... Başkomutanın eşi sıkmabaşlı, komutanların eşlerinin ise başı açık olacak bu yaz!.. Aklıma, Habertürk Ankara Temsilcisi Taki Doğan'ın, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a basın toplantısında sorduğu soru geldi: "Aslında Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili görüşlerinizi söylediniz, ama şu soruyu sormadan geçemeyeceğim: Türk Silahlı Kuvvetleri'nde subay eşlerinin türban takması yasaktır. İhlal ettiği takdirde Silahlı Kuvvetler'den ihraç ediliyor. Acaba TSK'nin başkomutanının eşi türbanlı olursa başkomutanın altında çalışan subay, astsubay ve komutanların tavrı, bakış açıları nasıl olur?" Başbakan Erdoğan ve AKP, 14 Nisan'daki Tandoğan Mitingi'nden ders almamış! Türkiye'yi çok sıcak bir yaz bekliyor.”



25 Nisan 2007 – Kızınıza türban, oğlunuza takke, eşinize çarşaf...

Necati Doğru, Vatan’daki köşesinde, Abdullah Gül’ün adaylığı ve AKP hakkında şu yorumu yaptı: “Oyları yüzde 25'in altına inmez ve yeni seçimlerde alacaktan oyla yeniden iktidarda kalabilirlerse; "Türkiye'yi beyaz laiklikten fıstık yeşili ikinci cumhuriyet'e götürecekler… Demokrasi bu! Saygı duymalıyız. Halk isterse yaparlar. Her halk da eninde sonunda kendisine layık olardan seçer. Ve isterse onları yıllarca iktidarda tutar, isterse ve izin verilirse seçimle indirir, izin verilmezse devrimle devirir. Bu yüzden telaşlanmayın. Kızınıza türban... Oğlunuza takke. Kendinize tespih... Eşinize çarşaf... Hazırlamak için acele etmeyin ve "beyaz birinci cumhuriyet bitti, fıstıki yeşil ikinci cumhuriyet geldi" diye dövünüp üzülmeyin, önümüzde seçimler var… Son sözü halk söyleyecek. O söylemeli. ”



25 Nisan 2007 – “Türban meselesi çözülüyor”

Akşam Gazetesi yazarı Serdar Turgut, modernleşme tartışmalarının kılık-kıyafet üzerinden yapılmasına değindiği yazısında, Hayrünisa Gül’ün sorunun çözümünde önemli bir görev üstlenebileceğini iddia etti. Turgut, yazısını şu şekilde tamamladı: “Hayrünnisa Hanım, muhafazakâr olabilir ama moderndir de... O kendi kişiliğinde ikiye bölünmüş Türk kadınını birleştirmek, buluşturmak gibi bir misyon üstlendi şimdi. Bu konuda ilginç tartışmalar olabilir ama kriz olmasını beklemiyorum. Aksine, Türkiye bir rahatlama sürecine girecektir. Hayrünnisa Hanım, türban takmayan ve takmayacak kadınlarla iyi bir diyalog kurar, güven ortamını oluşturur ve bölünmüşlük görünümünden bizi kurtarırsa kocasından daha fazla bu memlekete hizmet etmiş olacaktır. Bir de not: Ben Hayrünnisa Hanım'ın eşinin görevine rağmen Türk Devletini İnsan Haklan Mahkemesi'nde dava etmiş olmasını hayli de modern bir davranış olarak görüyorum. Sokağa kocasının izni olmadan çıkamayan çok sayıda kadının var olduğu bir ülkede bu yüzden bu modern bir davranıştır, ileriye doğru açılımdır.”



26 Nisan 2007 - Eşi tesettürlü bir siyasetçi Çankaya'ya çıkmaya hazırlanıyor

Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak’taki “Abdullah Gül ve 367 meselesi” başlıklı yazısında Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı adayı olmasını değerlendirdi: “Türkiye ve Türk demokrasisi kritik bir eşikten geçiyor. Eşi tesettürlü bir siyasetçi, laik düzene hiç halel getirmeden Çankaya'ya çıkmaya hazırlanıyor. Uzun süre İslami kökenli addedilen bir siyasi parti ve siyasi aktörler siyasi merkeze tüm gücüyle damgasını vuruyor ve her geçen gün merkezi bir özellik kazanıyor. 1982 Anayasası'nın öngördüğü “iki başlı yürütme modeli”nin sonuna gelmiş bulunuluyor. Ülke emekli ve devlet dengeleri gözeten cumhurbaşkanı modelini de terk etmeye hazırlanıyor. Asker, kışla ile siyaset arasında huzursuz bir şekilde zihni ve siyasi gezintiler yapıyor. Bu çerçevede “laiklik elden gidiyor, karşı devrim gerçekleşiyor” üzerine kurulu ne karşıtı ne yandaşı itibariyle toplumsal karşılığı bulunan siyasi seferberlik çabaları “son ciddi kurşunları”nı atıyor. Bu kritik eşiğin demokratik kurallar ve imkânlar içinde atlatılması son derece önemlidir ve bir o kadar da mümkündür.”



Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin