30 Mart 2007 – “Başörtülü olmamak yeterli”
Zaman yazarı Bülent Korucu, “Bıyıklı güzel kadın!” başlıklı yazısında KADER’in kampanyasıyla ilgili şunları ifade etti: “Partilerin henüz iltifat etmediği kampanya bir dernek ve reklâm şirketi tarafından organize ediliyor. Bıyık takmış ya da fotoğrafına bıyık çizilmiş kadınlar, 'Meclis'e girmek için erkek olmak şart mı?' diye soruyor. Tabii ki bıyık bırakmak şartı aranmıyor, başörtülü olmamak yeterli! Erkeklerin bıyık altından gülmesine sebep olan kampanya birinci adımı başardı. Kendinden söz ettirdi... KA-DER'in söylemleri bütün kadınların temsilciliğine soyunduğunu gösteriyor. Hal böyle olunca 'bıyıklı kadınlara' kadının temsili ile ilgili soru sorma hakkımız doğuyor. 'Toplumun yarısı kadınlardan oluşuyor' şeklinde söze başladığınızda, kıyafetinden ve yaşam tercihinden dolayı ötekileştirilen insanların, 'beni ne kadar temsil edebilirsiniz ki' serzenişine muhatap olursunuz. Siz zaten yasaklısınız cümlesi, kabahatten büyük özürden olur. Adalet arayışı önce yapay hukuki sınırları hedef almalı değil mi?... Son soru: Bıyıklı kadınlar, başörtülü bir kadının bırakın seçilmeyi, seçilmişin eşi olmasını bile hazmedemeyenlere karşı neden susuyor? Yoksa...”
30 Mart 2007 – Başörtüsü üzerindeki baskı toplumun istikrarını engelliyor
Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Muhammed Nureddin’in Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç’te yayınlanan yazısında, “Türkiye'de kim cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin, istikrar için laiklik ilkesini korumalı. Başörtüsü sorunu da demokrasi çerçevesinde çözülmeli” görüşlerine yer verildi. Radikal’in tercümesini verdiği yazıda Nureddin konuyla ilgili şunları yazdı: “Türkiye'de cumhurbaşkanı konusunda şu iki husus gerekli: Birincisi, Türkiye din ve mezhep çeşitliliğine sahip; bu nedenle de istikran için laiklik ilkesini korumaktan feragat edemez. Erdoğan ve partisinin de üzerinde çabalaması gereken bu. Zaten şu ana kadar da çabaladılar. İkinci önemli konuysa, başörtüsü düğümünden kurtulmak. Bu da, bireysel özgürlüklere üniversitelerde, diğer kamu kurumları ve resmi kurumlarda saygı göstermesi gereken laikler ve askerlerle bağlantılı. Başörtüsü üzerindeki baskının sürmesi, toplumun istikrarı, kalkınması ve güçlenmesinin önünde engel oluşturuyor. Bu iki noktaya saygı, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin selametle geçmesinin güvencesidir.”
31 Mart 2007 - Başörtüsü Platformları Eylemleri
Sakarya Başörtüsü Platformu’nun 81’inci basın açıklamasında “Allah’a kulluk yasaklara baskılara ve adaletsizliklere karşı çıkmaktır.” denildi. Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu 102’inci eylemini yaparken, Ankara’daki eylemlerde 60’ıncı hafta geride kaldı. Van’da yapılan 31’inci basın açıklaması yapılırken, Akyazı’da da İnanç Özgürlüğü Platformu 8’nci kez toplanarak “başörtüsüne özgürlük” çağrısı yaptı.
31 Mart 2007 - 'Danıştay saldırısının sebebi türban değil, para'
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada sanık avukatları esas hakkındaki savunmalarını yaptı. Danıştay saldırganı Alparslan Arslan'la 7 tutuklu sanığın katıldığı duruşmayı Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan ile birlikte çok sayıda yüksek yargı mensubu izledi...Sanık avukatlarından Mehmet Taşdelen, “Hırsızlıktan sabıkalı, tahsilatçılık yapan, kumar oynayan, uyuşturucu ve alkol kullanan sanıkların 'türban' amacıyla Danıştay'a saldırmak için örgüt kurmalarını aklım almıyor.” diyerek müvekkilinin başörtüsü nedeniyle eylem gerçekleştirecek dünya görüşüne sahip olmadığını ifade etti. Taşdelen, Danıştay saldırısı soruşturmasının 'türban kararı' önkabulüyle yürütüldüğünü ileri sürerek, "Bu nedenle gerçeklerin üzeri örtüldü." diye konuştu. (Zaman)
31 Mart 2007 - Başörtülü kadınları kabullenmedikçe hiçbir fikriniz maya tutmaz
Özlem Albayrak, Yeni Şafak’taki “Siyaset ile simge!” başlıklı yazısında başörtüsü karşıtı söylemleri eleştirirken, KADER’in kampanyasını değerlendirdi: “Kadına öngördüğünüz modelin, bu toplumun aileye atfettiği değerler ve kadın algısıyla çatışma ve buluşma noktalarını saptayıp, 'aşırılık'larınızı törpülemedikçe hedefi bulamayacaksınız. Kadınlarla ilgili kazanılmış evrensel hak ve özgürlüklerin kabul göreceği kültürel meşruiyet alanları oluşturmadıkça söylemleriniz 'terane' olarak kalacak. Her şeyden önemlisi hak ve özgürlükleri sadece siz ve sizin gibiler için istemediğinize bütün kadınları ikna etmedikçe ve bu 'bütün'ün içerisine başörtülü kadınları da almadıkça, hiçbir fikriniz maya tutmayacak bu memlekette... Kadının gelişimini yalnızca ve yalnızca ekonomik bağımsızlığa fikslediğiniz müddetçe yerinizde sayacaksınız. Anlayacağınız böyle devam ederseniz, şimdiye dek olduğu gibi kendiniz çalıp kendiniz oynayacaksınız. “Başörtüsünü siyasete alet ediyorlar” ve benzeri ebleh, alık ifadelerden dilinizi temizleyerek işe başlayabilirsiniz.”
BAŞÖRTÜSÜ GÜNDEMİ . NİSAN 2007
2 Nisan 2007 - Yasağa karşı dayanışma fotoğrafı
Başörtüsü yasağının utanç verici bir hak ihlali olduğunu düşünen, Nazlı Ilıcak, Nuray Mert, Leyla İpekçi, Pınar Selek ve Ülkü Özakın, Yeni Şafak'ın davetine uyarak 'ayrımcılığa' ve 'ötekileştirmeye' karşı dayanışma fotoğrafı çektirdi. Başörtüsü yasağı yüzünden üniversite kapıları yüzlerine kapanan, iş bulup çalışamayan, hatta yeterince sosyal faaliyetlere bile katılamayan kadınların sorununu, bir kez daha hatırlatmak isteyen Gazeteci-Yazar Nazlı Ilıcak, Gazeteci Nuray Mert, Gazeteci-Yazar Leyla İpekci, Sosyolog Pınar Selek ve Amargi Feminist Dergi İmtiyaz Sahibi Ülkü Özakın, başlarına taktıkları örtüleriyle ayrımcılığa ve ötekileştirmeye karşı dayanışma fotoğrafı çektirdiler. Demokrasi, özgürlük ve insan hakları adına biraraya gelen kadın gazeteciler başörtüsü yasağının utanç verici bir hak ihlali olduğunu vurgulayarak, başörtüsünden bahsetme sırası şimdi değilse ne zaman gelecek sorusunu yönelttiler. Bu arada son günlerde düzenlediği kampanyayla “kadının siyasete girme hakkı gasp ediliyor” mesajı veren Ka-Der “Başörtülü kadınlara da haksızlık yapılıyor” diyen Yeni Şafak'ın dayanışma fotoğrafında yer almak istemedi.
4 Nisan 2007 – Başörtülü kadınlar da 'temsil' sorunu yaşıyor
Fehmi Koru, Yeni Şafak’taki “Bıyıklı ve başörtülü kadınlar” başlıklı yazısında KADER’in kampanyasını değerlendirdi: “Türk siyasetinde bir 'temsil' sorunu olduğu biliniyor. İnsanların kendi kimlikleriyle siyasî hayat içerisinde yer almalarına müsaade etmeyen bir sistemimiz var. 'Başörtülü kadınlar' da bu sorunu kendi özellerinde yaşıyorlar; onlarınki de bir tür 'temsil' sorunu… Ancak, diğer başörtülü kadınların temsili sorunundan daha derin bir boyutu var bu konunun… Başörtülü kadınlar diğer hemcinslerinden farklı görülüyor ve içlerinden siyasete meraklı olanları, siyasî hayat içerisinde yer alarak hizmet etmek isteyenleri, bu haktan mahrum ediliyorlar. Yararlı hizmetler görebilecekken bundan mahrum bırakılmaları yüzünden, ülkemiz kim bilir neler kaybediyor?”
4 Nisan 2007 – Muhafazakâr kesimden zulüm görmüş tek topluluk, başörtülü, öğrenci genç kadınlardır
Ece Temelkuran, Milliyet’teki köşesinde İçişleri Bakanlığı'nın içkili yerlerin şehrin dışına taşınmasına ilişkin genelgesinin Danıştay tarafından iptaline dair yazdığı yazıda; Türkiye’nin adım adım İslami/muhafazakar bir hayata gittiğini ve AKP iktidarıyla bu genel vaziyetin giderek daha can sıkıcı bir hale geldiğini ifade etti. Temelkuran, “Artık hiçbir kadın şort giyemiyor, ramazanda iftar olmadan yemek yenemiyor, Ankara metrosunda insan trafiğini engelleyecek şekilde toplu namazlar kılınıyor vesaire... Ne ki buna karşı ne yapılacağı, daha nasıl yapılacağı problemli bir konu. Çünkü öyle içinden bir duruma sokuluyor ki insanlar "günahı" savunmak zorunda kalıyorsunuz. Abuk sabuk bir hale geliyor mesele. Açık saçık giyinmeyi savunuyormuşsunuz gibi, ayyaşlığın tarafını tutuyormuşsunuz gibi ve daha çok birçok tam olarak istemediğiniz şeyleri savunuyormuşsunuz durumuna düşürüyorlar sizi.” diye devam ettiği yazısında, “başörtülü genç kadınlar” başlığı altında şu satırlara yer verdi: “Lüzumsuz ve dayanaksız bir hınçla davranıyorlar. Sanki bunca zaman çok zulüm görmüşler de şimdi zulüm sırası onlara gelmiş gibi... Oysa muhafazakâr kesimden zulüm görmüş tek topluluk, başörtülü, öğrenci genç kadınlardır ve kendi düşünceleri iktidarda olmasına rağmen o düşüncenin taşıyıcısı olan erkekler kendileri için hiçbir şey yapmamaktadırlar. Bu ikiyüzlülüğü o erkeklerin yüzlerine vurmak isteyen genç kadınlar ise "cazgır" olmakla suçlanmaktadırlar.” Temelkuran, yazısında sokakların da değişeceğini ve durumun giderek kötüleşeceğini iddia etti.
Dostları ilə paylaş: |