4 Nisan 2007 – Ka-der, CHP korkusundan başörtüsü ayrımcılığını desteklememiş
Nihal B. Karaca, Zaman’daki “KADER utansın!” başlıklı yazısında KADER’in kampanyası ve sonrasındaki tartışmalar hakkında şu görüşleri ifade etti: “Pazartesi günü Yeni Şafak gazetesini görenler birinci sayfadan anonslanan 'olay' fotoğrafı görmüşlerdir. Gazete, KADER'in, 'Meclis'e girmek için erkek olmak şart mı?' şeklindeki bıyıklı sorusuna 'Meclis'e girmek için 'bazı' kadınlardan olmak şart mı?' sorusuyla cevap vermek anlamına gelebilecek bir organizasyon düzenledi... Kamuoyunda demokrat tutumlarıyla tanınan ve çağrıda bulunulan isimlerin bir kısmı son anda gelmekten vazgeçmişlerdi. Bazıları zaten 'yasaklara karşı olmalarına rağmen' asla başörtüsü takmayacaklarını belirtmişlerdi. KADER üyeleri 'Ayrımcılığa karşı tavır koymak için bıyık taktınız, peki başörtüsü de takar mısınız?' çağrısına kısmen 'hayır' kısmen de 'Böyle bir şeyin içinde yer alırsak KADER'de epeyce etkin olan CHP'li kadınlar bizi asla affetmez' cevabı vermişlerdi. Davalarına kan kaybettirecek bir riski göze almak istememişti 'kalpleri' bizimle olan KADER'liler; fakat pardon, dava 'kadın' değil miydi? 'Kadın' olmayı bir siyasal kategori oluşturacak denli önemli bir ortak payda olarak gören bir hareketin, kadına yönelik her türden ayrımcılığın karşısında olması gerekmez miydi? Gerekmezmiş. KADER'e hayatta başarılar dileriz.”
5 Nisan 2007 – Devir-teslim töreni için türban endişesi
Görev süresi 16 Mayıs'ta dolacak Türkiye'nin 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Çankaya Köşkü'nü boşaltma çalışmalarına başladı. Cumhurbaşkanı Sezer, alternatifli bir devir-teslim tören programı istedi. En merak edilen konu yeni cumhurbaşkanının eşi türbanlı olursa Sezer'in nasıl tavır alacağı. ezer ne yapacak? Çankaya Köşkü'ndeki törenlerde eşi türbanlı olan siyasetçilere eşsiz davetiye gönderen Cumhurbaşkanı Sezer, devir-teslim töreninin nasıl yapılacağına adaylar belli olduktan sonra karar verecek. Bu durumda Sezer'in devir teslim törenine
eşini de götürüp götürmeyeceği merak konusu oldu.” (Posta)
6 Nisan 2007 – Başörtülü kadınlar hiç gözükmesin
Fatma K. Barbarosoğlu, Yeni Şafak’taki köşesinde KADER’in kampanyasıyla başlayan kadın ve siyaset tartışmasına değindi: “Dört bir yanımız duyarsızlar cemaatinin yan kollarıyla çevrilmiş vaziyette. Bakınız Milliyet'ten Meral Tamer. Parlamentoda kadınların temsiliyle ilgili problemi kabul ediyor, o kadınların içinde başörtülüler olmadığı sürece. Yani kadınları en iyi kadınlar temsil ediyor ama ne hikmet ise bu kadınların içinde başörtülüler yok. Başörtülüler olmayınca bu ülkede “öteki” kadınların seçme ve seçilme hakkının gasp edilişi problem olmaktan kendiliğinden çıkıyor zaten. Kadınları kadınlar temsil etsin ama, başörtülü kadınlar hiç gözükmesin. Yok etsin kendini. Ya da sadece en kadınlara/saçlı kadınlara oy verme hakkı olduğunun bilinciyle hareket etsin. Ev ekonomisinden mezun, gazete bile okumaktan aciz bazı kadınlar, “kadın olsun torba dolsun” kotasından parlamentoya girsin. Ama siyaset üzerine doktora yapmış başörtülü, neden seçilme hakkım gasp ediliyor diye soru soracak gibi olunca; köşe yazarı kadınlardan, “yetti ama bu temcid pilavı” diye, anti türbanist kampanya tokadı yesin.”
6 Nisan 2007 – “Meclis'te türbana geçit yok” tartışması
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AIHM), kapatılan Fazilet Partisi milletvekillerinin serbest seçim haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Merve Safa Kavakça, Nazlı Ilıcak ve Mehmet Sılay tarafından 2001'de ve 2002'de yapılan başvurularda Türkiye'nin Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin toplam 6 maddesini ihlal ettiği savunulmuştu. Ancak Mahkeme, serbest seçim hakkı dışındaki beş maddeyi incelemeye değer bulmadı. Davacıların siyasi haklarına getirilen kısıtlamanın Türk politik sisteminin laik yapısını korumaya yönelik olduğunun not edildiğini vurgulayan AİHM, bu unsurun Türkiye açısından taşıdığı önemli olduğunu belirtti. Bu karar bağlamında özellikle Kavakçı'nın başvurusu, diğerlerine göre öne çıkan bir niteliğe sahip. Kavakçı başvurusunda, din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına alan madde ile ayrımcılığı yasaklayan maddeyi gündeme getirmişti. AİHM’in bu maddelere yönelik şikâyetleri incelemeye gerek görmemesi medyada “Kavakçı’nın türbanıyla Medis'e alınmaması konusunda AİHM, Türkiye'nin üniversitelerde uyguladığı türban yasağının TBMM'de de uygulanmasını uygun buldu ve Kavakçı'ya ayrımcılık yapılmadığına karar verdi. Türban yasağının düşünce, din ve vicdan özgürlüğünün ihlali olmadığı sonucuna vardı.” yorumları yapıldı. Diğer taraftan Vakit Gazetesi, AİHM kararını "28 Şubat mahkum oldu" diye değerlendirirken, Yeni Şafak "Onlara haksızlık yapıldı", Zaman ise, "AIHM'nin Merve Kavakçı karan: Serbest seçim hakkı ihlal edildi" başlıklarıyla okurlarına duyurdu.
7 Nisan 2007 - Başörtüsü Platformları Eylemleri
Sakarya Başörtüsü Platformu 82’nci eyleminde “Yapılması gereken bilgi inanç ve eylem bütünlüğünde Yüce Kitabımız Kur’an’ın ve Resul’ün örnekliğinde emredildiği gibi dosdoğru yaşayabilmektir.” ifadelerine yer verildi. Kocaeli’de İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından 103’üncü özgürlük eylemi yapılırken, Ankara’daki 61’inci açıklamada “Türkiye’de başörtüsü problemi çözülecekse bunu çözecek olan bizleriz. Haklarımızı aramak ve korumak için hiç kimseyle siyasi ya da toplumsal mutabakat arayacak da değiliz.” mesajı verildi. Van’da 32’nci, Akyazı’da 9’uncu basın açıklamasıyla başörtüsü eylemleri devam etti. Van’daki açıklamada “Hak ve adalet direnenlerin omzunda yükselerek bir gün yerini bulacaktır. Doğudan batıya, yerdekiler ve göktekiler şahit olsun ki başörtüsü onurumuzdur ve onu korumaya devam edeceğiz.” denildi.
7 Nisan 2007 – AİHM kararının “başörtüsüyle Medis'e girilir” anlamına gelen bir tarafı yok
AİHM’in Merve Kavakçı, Nazlı Ilıcak ve Mehmet Sılay hakkındaki kararını Hürriyet’teki köşesinde değerlendiren Oktay Ekşi, mahkeme kararını şöyle yorumladı: “Şimdi bakıyoruz, bazı kalemler mümkün olsa sütunlarında zil çalıp oynayacaklar. Çünkü bu karar "Kadın artık parlamentoya başörtüsüyle (türbanla) girebilir" anlamına geliyormuş. Gerçi ortada "sevinç naraları" atılacak bir durum yok ama, hadi diyelim ki "başvuruları kabul edildiğine" göre demek ki mahkeme karar vermeye değer bir durum görmüş. Bu bir. ikincisi, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi ne ek 1 No'lu protokolün 3'üncü maddesinin, Türkiye tarafından ihlal edildiğine karar verildiğine göre "davalıların hiç değilse bir noktada haklı bulundukları" da doğrudur. Nitekim "mahkeme masrafları karşılığı" ödenecek para bunun gereğidir. Lakin mahkemenin kararının ne "Bundan böyle başörtüsüyle Meclis'e girilir" anlamına gelen bir tarafı var ne de "Bu milletvekillerine yaptırım uygulamak ve ayrıca partilerini kapatmak, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'ne aykırı görülmüş" dernek mümkün.”
7 Nisan 2007 – “AİHM Kararı TBMM'de Türbana Yol Açıyor mu?”
Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen, AİHM’in Fazilet Partisi’nin kapatılmasıyla ilgili davada aldığı kararla ilgili yorumunda, “Mahkeme Türkiye'yi tazminata değil, mahkeme masraflarını ödemeye mahkûm etmiştir. Ama ne gam! Merve Kavakçı aracılığıyla, türbanı TBMM'ye yani kamu alanının en önde gelen yerine sokmaya çalışan davacı Nazlı Ilıcak, kararı hukuki gerekçesine uygun biçimde değil de, kendi amacı doğrultusunda, tabii ki, yanlış biçimde yorumlayarak AİHM'nin TBMM'de türbana kapıyı açtığını yazabilmiştir.” ifadelerine yer vererek, karardan AİHM’in başörtüsü yasağını eleştirdiği gibi bir sonuç çıkmayacağını savundu.
7 Nisan 2007 – “Semra Sezer: Köşk törenine katılırım”
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in eşi Semra Sezer, Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse eşi Emine Hanım türbanlı olduğu için 16 Mayıs'ta gerçekleşecek devir teslim törenine katılmayacağı yönünde ortaya atılan iddialar konusunda ilk kez konuştu. “Neden katılmamayım” diyen Semra Sezer, “Katılmamam için bir neden yok. Henüz hiçbir şey belli değil.” dedi. (Sabah)
8 Nisan 2007 – “Eşinin giyim tarzı karşıtlarını güçlendiriyor”
“Fransa’nın muhafazakar Le Figaro gazetesi, cumhurbaşkanlığı seçimlerini yorumlarken, muhafazakar islamcı hükümet başkanının, devletin zirvesine geçme olasılığının, ordu tarafından desteklenen laikler kampının şiddetli tepkisiyle karşılandığını yazdı. Le Figaro, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sessizliğini koruyarak aday olup olmayacağı konusunda gizemli kalmaya devam ettiğini belirtti. Gazete, Türk cumhuriyet tarihinde iik defa İslami kesimden bir devlet adamının, laikliğin kalesi olarak görülen Çankaya Köşkü'nü fethetmek üzere olduğuna dikkat çekti ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın "Laiklik karşıtı saldırılar ve terörle mücadele konularında hiç kimse Türk ordusunu saf dışı kalmaya zorlayamaz" sözlerine yer verdi. Le Figaro, Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan için de "Çok ağırbaşlı bir kadın olan Başbakan'ın eşi sadece türban taktığı için gündeme geliyor" diye yazdı. Gazete, Emine Erdoğan'ın her zaman zarif ve İslami Kurallara uygun giyindiğini belirterek, bu giyim tarzının eşinin cumhurbaşkanı seçilmesine karşı olanları güçlendirdiğine yer verdi. Emine Hanım'ın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Köşk'teki davetlere çağrılmadığı da vurgulandı.” (Hürriyet)
9 Nisan 2007 – . Başörtüsünü kamusal alana çıkartma ısrarı, kadın erkek eşitsizliğinin gönüllü kabulü
Ferai Tınç, Hürriyet’teki köşe yazısında, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve başörtüsü sorunu hakkındaki görüşlerini şöyle açıkladı: “Biz maalesef cumhurbaşkanı adaylarımızı tartışamadık. Çünkü tanımadık. Bir numaralı kadının profilini, bu profilin ikiden itibaren tüm kadınlara vereceği vizyonu tartışamıyoruz. Erdoğan, Türkiye için nasıl bir cumhurbaşkanı istediğini açıklıyor ama başkaları açıklayınca kızıyor. Başbakan Erdoğan'ın eşinin başı örtülü olduğu için Çankaya'ya çıkmaması gerektiği görüşünde değilim. Eğer bu konuda toplumsal uzlaşı sağlanmışsa neden olmasın. Ama yok. Olması da mümkün değil. Çünkü mesele bir başörtüsü değil. Başörtüsünü kamusal alana çıkartma ısrarı, kadın erkek eşitsizliğinin gönüllü kabulü. Bu yüzden kadınların bu konudaki ısrarını anlamıyorum. Erdoğan'ın uzlaşma taleplerine kulak tıkayarak Çankaya'ya çıkmasının ideolojik rövanş iklimini tetiklemesinden endişe ediyorum.”
Dostları ilə paylaş: |