III. BÖLÜM
DİVAN-I HÜMÂYUN RUUS DEFTERLERİ
Divan-ı Hümâyun’un idarî ve siyasî faaliyetlerini belgeleyen ve bu faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkan defter türlerinden birisi de çok zengin muhtevasıyla dikkati çeken ruus defterleridir. Günümüze ulaşmış ilk örnekleri XVI. yüzyılın ortalarına ait olan ruus defterlerinin hangi tarihten itibaren tutulmaya başlandığı belli değildir. İhtiva ettiği belge türleri dolayısıyla Divan-ı Hümâyun’un diğer defterlerinden ayrılan ruus defterleri ruus kalemi tarafından tutulmuştur.
A. Ruus kalemi
Osmanlı Devleti’nin teşkilat yapısını açıklamak üzere yazılan eserlerde Divan-ı Hümâyun merkez bürolarının beylikçi, ruus ve tahvil kalemlerinden teşekkül ettiği ve sonradan buna âmedi kaleminin eklendiği belirtilmektedir.230 Bugüne kadar âmedi kalemi hariç diğer Divan-ı Hümâyun kalemlerinin hiç birinin ortaya çıkış süreçleri açıklanamadığı gibi XVI ve XVII. yüzyılda bu kalemlerin görev alanlarını tanımlayan her hangi bir kanun veya nizamnameye de rastlanmamıştır.231 Bu kalemlere ait tanımlar genellikle D’Ohsson ve Hammer’e dayandırılmaktadır.232 Bugüne kadar ruus kalemi için yapılan tariflerde kullanılan kaynaklar hep XVIII. yüzyıla aittir. Mesela bir Buyuruldu Mecmuası’na istinaden Halil İnalcık ruus kaleminin, vakıflar ile dini müesseselerdeki vazife sahiplerinin, devlet kalemlerindeki büyük, küçük kâtiplerin, saray ağa ve hademelerinin, dizdar ve kale erlerinin berat ve fermanlarını hazırladığını söylemektedir. 233
İsmail Hakkı Uzunçarşılı da yine aynı Buyuruldu Mecmuası ile beraber Hammer’in ruus kalemine dair verdiği bilgileri esas alarak234 ruus kaleminin, vezir, beylerbeyi ve timar sahipleri haricinde Osmanlı memleketindeki bütün vakıflarla vazife sahipleri ve gümrüklerden verilen vazife kayıtlarını tuttuğunu ayrıca bütün dairelerin reis ve mümeyyizleriyle kapucubaşıların, kale ağalıkları, dizdarlıklar, kethüdalıklar, müderris, vaiz, devirhan, imam, hatip ve mütevellilerle hazine ve evkaftan maaş ve tahsisat alanların maaş işlerine baktığını ifade etmektedir. 235
Ancak ruus kalemiyle ilgili olarak Buyuruldu Mecmuası ile Hammer’e dayanan tarifler aslında XVIII. yüzyılda klasik Divan-ı Hümâyun teşkilatının pek çok özellikleriyle ortadan kalktığı ve Bâbıâlî’nin ön plana çıktığı bir döneme aittir. H. İnalcık ve İ. H. Uzunçarşılı tarafından ruus kalemine dair yapılan bu tanımlamalarda, XVI. yüzyılda ruus kaleminin en önemli faaliyet alanlarından birini teşkil eden timar tevcih muamelelerinin hiç yer almadığı görülmektedir. Ayrıca bu tariflerde, kalem için verilen görev alanı tanımlarının geçmiş dönemler için geçerli olamayacağı ruus ve tahvil kalemlerinin birbiriyle ilgisine dair bölümde tartışılacaktır.
XVI. yüzyılın ortalarından başlayıp XIX. yüzyılın ilk yarısına kadar mevcudiyetini sürdüren ruus defterlerinin tutulduğu kalemi ve bu defterlerin ihtiva ettiği kayıt türlerini bütün detaylarıyla tanımlamak oldukça güçtür. Öncelikle ruus kaleminin ne zaman kurulduğuna dair elimizde bizi aydınlatacak hiçbir kaynak mevcut değildir. XVI. yüzyıla ait Osmanlı tarihlerinde ve Şakayık-ı Numaniye’de bu kalemle bağlantılı hiç bir görevlinin ismi geçmediği gibi XVI. ve XVII. yüzyıla ait kanunname ve nizamnamelerde de ruus kaleminin varlığını gösteren kayıtlara rastlanmamaktadır.236 Fakat günümüze uluşan en eski ruus defterinin hicri 953/1546-1547 tarihinden başlaması, XVI. yüzyılda reisülküttabın maiyetinde ruus kaleminin vazifelerini üstlenmiş kâtiplerin olduğunu göstermektedir. Nitekim 13 Muharrem 980/26 Mayıs 1572 tarihine ait bir ruus kaydında Divan-ı Hümâyun kâtiplerinden Mustafa’nın ruus yazmakla vazifeli olduğu görülmektedir: “Yevmî dokuz akçe ile Dîvân-ı âlî kâtibi olup ru’ûs yazan Mustafa’nın ulûfesine bedel timar buyuruldı.”237 Bu buyurulduda Mustafa’nın görevi “Dîvân-ı âlî kâtibi” şeklinde kaydedildikten sonra ruus yazmakla vazifeli olduğunun söylenmesi, ruus kaleminin varlığı için bir delil kabul edilebilir.238
Ruus kaleminin amiri ruus kesedarı idi. Ruus kesedarı ünvanının kullanıldığı en erken belgenin tarihi şimdilik 1109/1697-1698 olarak tesbit edilmiştir.239 1149/1736 tarihli başka bir belgede Divan ve ruus kesedarlarının adı geçmekte olup kesedarların dairelerindeki arşiv malzemesini Hazine-i Amire’de saklamaları emredilmiştir.240
Ruus kaleminin XVIII. yüzyılda bir kalem halinde teşekkül ettiğini gösteren en önemli belge ise Topkapı Sarayı defter tasnifi içerisinde D. 3208 no’da kayıtlıdır.241 Divan-ı Hümâyun kalemlerinin tanıtıldığı ve görev alanlarının tarif ve tahdid edildiği bu belgede ruus kalemi şu şekilde tarif edilmiştir.
“Ruûs-ı Hümâyûn Kalemi
Memâlik-i mahrûsa-i şâhânede kâ’in bilcümle evkâf ve vezâyifleri ve gümrüklerden verilen vezâyif-i sâ’ire kayıdları kalem-i mezbûrda olmağla bir kimesneye vazîfe tevcih olundukda kalem-i merkûmdan ru’ûsu tahrîr olunup berâtı ve tezkiresi tahrîriyçün kaydı olan kaleme gider ve menâsıb-ı dîvâniyenin ve müderrîsinin kayıdları dahî kalem-i mezbûrdadır.” 242
Ruusu ve ruus kalemini bu belge çerçevesinde tanımlamak mümkündür. Buna göre; ruus bir berat türü olmayıp aksine göreve ait beratın yazılmasına esas teşkil eden ve tayin ve tevcih arzının üzerine sadrazam tarafından “buyuruldu” şeklinde yazılan muamele kaydını muhtevi belgedir.243 Ruus kalemi ise Divan’a gelen arz ve arzuhaller üzerine ruus kaydını yazan ve ilgili defterlere kaydeden kalemdir.
Yukarıdaki belgenin tarifinden de anlaşılacağı üzere XVIII. yüzyılın sonunda ruus kaleminin vazifeleri daha çok vakıflarla sınırlı hale gelmiş bulunmaktadır. Belgeden evkaf ve gümrüklerden tevcih olunan görevlerin tayin muamelelerinin, ruus kalemi tarafından verilen ruus belgesiyle başladığı ve berat ve tezkirelerin ise yine ilgili kalemler tarafından ruus kaydına istinaden hazırlandığı ve Divan görevleri ile müderrisliklerin de kayıtlarının ruus kaleminde mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
B. Ruus Defterleri
Ruus defterlerinin ortaya çıkış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber bu defterlerin tutulmaya başlanmasını, Osmanlı bürokrasisinin Kanuni dönemindeki (1520-1566) gelişimiyle irtibatlandırmak mümkündür.244 Kanuni dönemindeki gelişmeler, devlet görevlilerinin tayininde yeni bir uygulamanın başlangıcını teşkil etmiş olmalıdır. Bu uygulama bütün devlet görevlilerinin tayinlerinin sadrazam tarafından padişaha arzedilmesi ve padişahın da tayin hakkındaki görüşünü sadrazama şifahen bildirmesi şeklinde cereyan etmektedir. Arza girme Fatih’ten itibaren kanunlarla düzenlenmiş bir uygulamadır. Fakat bu şekilde arzedilen hususların resmi dokümanlar şeklinde tesbiti işlemi ve buna dair bürokratik usullerin şekillenmesi XVI. yüzyılın ilk yarısında başlamış olmalıdır. Osmanlı bürokrasisinde timar tevcihlerinin XV. yüzyılın sonlarından itibaren düzenli olarak kaydedildiği bilinmekle beraber, devlet görevlilerinin tayinlerine ait kayıtların defterlere sistemli bir şekilde hangi tarihten itibaren kaydedilmeye başlandığı belli değildir. Ruus defterlerine ait kayıtlar, sistemin XVI. yüzyılın ortalarına doğru şekillendiği intibaını vermektedir.
Ruus defterlerine ait ilk tasnif çalışması, XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Mahzen defterleri kataloğunun hazırlanması esnasında yapılmıştır.245 Ruus defterlerinin önemli bir bölümünü de Kamil Kepeci tasnif etmiştir. Kepeci tasnifi içerisinde 208-279, 7515-7518 ve 7528/1-7528/23 numaralar arasında yer alan ruus defterleri bu seriye ait en eski defterler olması dolayısıyla önemlidir. Bu seride 1546-1857 tarihleri arasına ait 105 defter kaydedilmiştir. Kepeci kataloğunun hazırlandığı dönemde, defterlerin hangi ortamlarda ve ne derece düzenli bir şekilde arşive intikal ettiğini bilemediğimiz için defterlerin tasnifinde izlenen metot hakkında da söylenecek pek fazla bir şey bulunmamaktadır.
Kamil Kepeci’den sonra da arşivde mevcut defterlerin tasnifi çalışmaları sürdürülmüş ve bu çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılan ve çoğu dağılmış formalar halinde bulunduğu veya ciltsiz olduğu için Kepeci Tasnifine dahil edilmemiş olan 254 defter, Divan-ı Hümâyun defterlerinin kataloglandığı Bâb-ı Âsafi Defterleri Kataloğunda A.RSK koduyla kaydedilmiştir.246
Ruus defterlerinin bir kısmı da mühimme defterleri arasında tasnif edilmiştir.247 Bu duruma ilk olarak Mithat Sertoğlu tarafından işaret edilmiş248 fakat bunun sebepleri üzerinde durulmamıştır.249 Muhtemelen bu yanlış tasnif, mahzen defterleri katalogunun hazırlanması esnasında yapılmış ve daha sonraki tasniflerde bu yanlışlığın düzeltilmesi cihetine gidilmeyerek bu tasnif aynen korunmuştur. Ruus defterlerinin dağılmış bulunduğu seriler mühimme tasnifiyle sınırlı değildir. Başbakanlık Arşivi’nde muhtelif evrak ve defter tasnifleri içerisinde de, dağılmış formalar halinde veya ciltli olarak ruus defterlerine rastlamak mümkündür. 1 nolu Mahzen defterinde müteferrik defterler kısmında kaydedilmiş olan 16-18 ve 71 numaralı defterler de ruustur.250 Ayrıca, Ali Emiri, İbnülemin, A.DVN, Sadaret Defterleri gibi tasniflerde de ruus defterleri bulunmaktadır.251 Aslında tek bir seri altında toplanması gereken bu defterlerin dağınık vaziyeti tarih araştırmaları için bir engel teşkil etmekte ve araştırmacıların defterlere kolaylıkla ulaşamamasına sebep olmaktadır. Bu hususlar dikkate alınarak muhtelif tasniflere dağılmış olan XVI. yüzyıl ruus defterlerinin yeni bir kronolojik listesi düzenlenmiş ve bu liste tezin sonunda EK II’de verilmiştir.
C. Ruus defter türleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivinde XVI. yüzyıla ait olan ruus defterlerini, tutuldukları yer ve makamla bağlantılı olarak Divan, sefer ve ikindi ruusları şeklinde sınıflandırmak mümkündür. Burada padişaha arzedilerek yapılan tayin ve tevcihler Divan, padişaha arzedilmeden sadrazam veya serdar tarafından yapılan tayin ve tevcihler ise türüne göre ikindi ve sefer ruusu başlığı altında incelenmiştir.
Divan ruusları
Divan ruusları, sadrazamlar tarafından padişaha arz edilerek yapılan bütün idarî ve askerî tayinlerle timar tevcihlerine ait buyuruldu ve tezkirelerin kaydedildiği defterlerdir. Günümüze ulaşmış olan en eski Divan ruusu Kepeci tasnifi içerisinde 208 numarada kayıtlıdır. Bu defterin bir bölümü, Kanuni’nin İstanbul’dan Edirne’ye gidişi esnasında tutulmuştur. 1547-48 (953-954) tarihli bu defterde her hangi bir başlık veya defter ismine işaret eden bir giriş kaydı bulunmamaktadır.252 Defterin 9. sayfasındaki bir hükmün sonunda ise “Ru’ûs-ı kazâyâya kayd olundı.” notu yer almaktadır. Buradaki ruus kelimesi doğrudan ruus defterini nitelemektedir. KK. 209 numaralı defterin ilk sayfasında “Ru’ûs-ı kazâyâdır” şeklinde bir başlık mevcut olmakla beraber gerek bu defterdeki başlıktan gerekse XVI. yüzyıla ait olup bu tür başlıklar taşıyan diğer defter başlıklarından, defterin nerede tutulduğunu anlamak mümkün olmamaktadır.
XVI. yüzyıla ait defterlerdeki başlıklar, ruus defterlerinin tutulduğu yer hakkında bir fikir vermese de bu defterlerde yer alan bazı notlar, hem defterin tutulduğu yere işaret etmekte hem de Osmanlı Divan’ının çalışma şekline ışık tutmaktadır. 208 nolu ruus defteri bu bakımdan oldukça önemli notlar ihtiva etmektedir:
“[Yev]mü’l-isneyn 30 Cemâziye’l-evvel sene 954 (16 Ağustos 1547)
Bugün Rüstem Paşa hazretleri Dîvân’a geldiler.”253
“[Yev]mü’s-sebt 5 Cemâziye’l-âhir sene 954 (21 Ağustos 1547) Kostantiniyye
Rüstem Paşa Hazretleri gelmediler. Dîvân’da Mehmed Paşa Hazretleri ve Ahmed Paşa ve İbrahim Paşa hazretleri maslahat gördiler, pâye-i serîre dahi girilmedi, Pâdişâh hazretleri dahî çıkmadılar.”254
Bu notlar, Kanuni döneminde padişah ve vezirlerin Divan’daki çalışma tarzlarını kısmen de olsa aydınlanmaktadır. Notlardan anlaşıldığına göre; Sadrazam Rüstem Paşa’nın Divan’a gelmediği günlerde Divan-ı Hümâyun, diğer vezirlerin katılımı ile toplanmakta ve arza girilmemektedir. Fakat, başka örneklerle desteklenmedikçe, bu uygulamanın yaygın bir uygulama olduğu ileri sürülemez.
Sefer Ruusları
Sefer ruusları diğer ruuslara göre bazı farklılıklar göstermektedir. Sefer ruusları orduya kumanda eden serdarların kendi divanlarında yapılan tayin ve tevcihlerin kayıtlarını ihtiva eder.255 Sefer dönemlerinde sadrazam veya serdarın yap-mış olduğu tayin ve tevcihler padişaha arz edilmeden yapılırdı. Bu tayin ve tevcihler hem fetih siyasetinin bir aracıdır, hem de orduya komuta eden kişiye mutlak bir hakimiyet ve otorite bahşeder.256
Harpler esnasında Osmanlı serdarlarına tanınan geniş tayin yetkileri, Osmanlı bürokrasisinde iki kutuplu bir yönetim modelinin doğmasına sebep oluyordu. Bürokrasinin bütün katmanları seferler dolayısıyla aynı anda hem merkezde hem de seferde benzer yetkilerle donanmış yöneticilere sahip oluyordu. Sefer dönemlerinde serdarın güzergahındaki bütün vilayetlerin beylerbeyilerini, sancak beylerini ve diğer idarecileri tayin yetkisi serdarlara tanınıyordu. Yönetimdeki bu ikilik bazı sorunlara da yol açıyordu. Cornell Fleischer, Şam beylerbeyiliğine yapılan bir tayin dolayısıyla yaşanan bir yönetim kargaşasını ruus kayıtlarına bağlı olarak tesbit etmiştir. 1585 yılında Şam beylerbeyliğine, İstanbul’da bulunan Vezir İbrahim Paşa tarafından Elvendoğlu Ali Paşa tayin edilirken, seferde bulunan Sad-razam Osman Paşa da bu görevi Hüsrev Paşa’ya vermişti.257 Bu karmaşık durum bir uzlaşmayla çözümlenmiş; Ali Paşa, Üveys Paşa’nın halefi olarak Şam’a tayin edilirken Hüsrev Paşa da Bağdat beylerbeyi Süleyman Paşa’nın görevden alınmasıyla boşalan Bağdat beylerbeyliğine tayin edilmişti.258
Bu iki başlı yönetim şekli sadece idarî sorunlara sebebiyet vermekle kalmı-yor; Osmanlı bürokrasisi de merkez ve seferler için iki ayrı organizasyona sahip olmak zorunda kalıyordu. Sefer dönemlerine mahsus olmak üzere, sefere katılan bütün idarecilerin yerine kaymakamlar tayin ediliyor ve bunlara rikab kaymakamı, reisülküttab kaymakamı gibi isimler veriliyordu.
Bazı ruus defterleri ise serdarlar nezdinde tutulduktan sonra beyaza çekilerek İstanbul’a gönderilmiştir. Mesala Reisülküttab Yahya Çelebi, Ferhad Paşa tarafından, selefi bulunan ve mazulen Malkara’da ikamet eden Sinan Paşa’ya gönderilmiş ve Sinan Paşa nezdindeki ruustan bir sûretini temize çekmesi kendisine emredilmiştir. 259
Sefer (ordu) ruuslarında defterin sefere ait olduğuna dair kayıtlar genellikle defterin cildi üzerinde veya ilk sayfalarında yazılı bulunmaktadır. KK 223 nolu defterin 4. sayfasındaki başlık şu şekildedir:
“Bektemür adası dibinde küffâr-ı hâkisâr gemilerine cenk olduktan sonra paşa hazretleri İnebahtı’ya gelüp yazılan ru’ûsdur. [yev]mü’s-selâse fi 27 Cemâziye’l-ûlâ sene 979”
KK 232 nolu ruus defterinde ise defterin muhtevasını gösteren uzunca bir başlık bu kez cildin üzerine yazılmıştır:
“Hüve
Sa‘âdetlü vezîr-i a‘zam Osman Paşa -edâmallâhu te‘âlâ iclâlehû- hazretlerinin vilâyet-i Şirvan’da sene 986 Şa‘bânü’l-mu‘azzamının evâ’ili gününden sene 987 Recebü’l-müreccebinin evâsıtı gününe gelince virdüği dirliğin evvelki ru’ûsudur”
Bu defterin dördüncü sayfasında Kızılbaş seferine serdar tayin edilen Vezir Mustafa Paşa’nın tayini ve sefer hazırlıkları hakkında Diyarbakır beylerbeyi Derviş Paşa’ya gönderilen bir hüküm, beşinci sayfada padişahın huzuruna gelerek elindeki kale, kasaba ve köylerle “bi’l-cümle tasarrufundaki vilâyeti teslîm ve itâ‘at” eden Birtos Sancağı beyine gönderilmiş bir nişan ve altıncı sayfada Geylan hakimi Cemşid Han’a gönderilen bir name-i Hümâyun kaydedilmiştir. Bu tür berat, ferman ve name-i Hümâyunlara diğer defterlerde nadiren rastlanmaktadır.
Orduda serdarın nezaretinde tutulan ruus defterleri Osmanlı seferlerinin tam bir günlüğü mahiyetindedir. Sefer boyunca konaklanan mevkiler, serdarın akdetmiş olduğu divanlar, elçi kabulleri günü gününe sefer ruuslarına kaydedilmiştir. Padişahların av veya Edirne’ye gidişleri dolayısıyla tutulan defterler de aynı özellikleri taşırlar. KK 221 nolu ruus defteri, Kıbrıs seferine ait olup, donanmanın 10 Zilhicce 977/16 Mayıs 1570’de Beşiktaş’tan hareketinden itibaren uğradığı adalar, iaşe ve ikmal faaliyetleri, donanmaya yolda katılan gemiler vs hususlar hakkında ihtiva ettiği kayıtlar dolayısıyla Kıbrıs seferinin takip edilmesine imkan verecek çok zengin bir bilgi kaynağı durumundadır.260
Sefer ruuslarında ordunun iaşesiyle ilgili kayıtlar sefer organizasyonunun iâşe meselesini aydınlatması bakımından önemlidir. Bu kayıtlar, genellikle ordu için gerekli olan yiyecek malzemelerini temin etmekle görevli şahıslar hakkındaki şikâyetler ile görevini başarıyla yerine getirenlerin taltifine dairdir. 261
İkindi Ruusları
İkindi ruusları sadrazamların ikindi divanında yaptıkları tayin ve tevcihlerin kayıtlarını ihtiva eden defterlerdir. XVI ve XVII. yüzyıl ruus defterleri arasında “ikindi ruusu" kaydını taşıyan iki defter bulunmaktadır. Bu defterlerden ilki XVI. yüzyılın sonlarına ikincisi ise XVII. yüzyılın ortalarına aittir.262
XVI. yüzyılın ortalarında sadrazamın ikindi divanında yapılan tayin ve tevcihler için, Divanda tutulan ruuslardan ayrı bir ikindi ruusu tutulmuyordu. 208 numaralı ruus defterine işlenmiş bazı tayin kayıtlarındaki notlardan ilk önceleri ikindi divanlarındaki tevcihatın da divan ruuslarına kaydedildiği anlaşılmaktadır. Mesela Çaşnigir Mustafa’ya verilen timarla ilgili tevcih kaydından sonra tevcihin nerede yapıldığı ayrıca belirtilmiştir:
“Mustafa nâm çaşnigire Rumeli’nde on bin akçalık timar buyuruldı deyu Paşa hazretleri emr eylediler. İkindü dîvânında.”263
Aynı defterin 119. sayfasındaki timar tevcihlerinin başlığı da bu tarz tayin ve tevcihlerin ikindi divanında topluca yapılabildiğini göstermesi bakımından önemlidir:
“Çahârşenbi gün paşa hazretleri sa’âdethânelerinde emr eyledikleridir”.
Tespitlerimize göre, XVI. yüzyıl ruus defterleri arasında ikindi divanına ait tevcihlerin ayrıca kaydedildiği ilk defter 13 Cemâziyelâhir 989-6 Zilkade 989/15 Temmuz 1581-1 Ocak 1582 tarihli olup yanlış olarak mühimme defterleri arasında tasnif edilmiştir. 45 nolu bu defterin ilk sayfasında, defterin bir ruus defteri olduğunu gösteren “elden düşen ikindi ruûsı” ibaresi, XVI. yüzyıl ruusları içerisinde ruusların türüne işaret eden yegâne kayıt durumundadır. Bu defter, belgelerin diplomatik özellikleri, tarih başlıkları çift sütun kayıt sistemi vs. şekil özellikleri bakımından divan ruuslarıyla aynı özellikleri taşımaktadır. Fakat bu ruus defterini divan ruuslarından ayıran en önemli özellik hiçbir yüksek rütbeli devlet görevlisi tayinini (Divan-ı Hümâyun üyeleri, Bâb-ı defteri, defterhane, ilmiye sınıfı mensupları, eyalet ve liva beğleri gibi) ihtiva etmemesidir. Bu defterde merkez ve eyalet tevcihlerinin de yer almadığı görülmektedir.
III. Murad dönemine (982-1003/1574-1595) tesadüf eden bu tarihte, padişah ile sadrazamı arasında ortaya çıkan güven bunalımı, Osmanlı bürokrasisinin işle-yişinde de önemli bir değişikliğe sebep olmuş ve padişah önceleri sadrazam tarafından huzurunda okunup muamelesi sadrazam tarafından yazılan telhisleri, bizzat kendisi okuyup üstüne “buyuruldı” yazmaya başlamıştır. Fakat timar tevcih ve terakki emirleri, idarî tayinler kadar önem arzetmediğinden bu husustaki muameleler eski tarz üzere devam etmiştir.264
Fakat defterde daha aşağı düzeydeki bürokrat ve askerlere ait tayinlere rastlanmaktadır. Mesela Budin muhasebeciliğinde “bilâ-emr” görev yapan Ali isimli şahsın yerine Budin eyaletinde mukabelecilik görevinde bulunan Rıdvan’ın tayin edilmesi, “içerüde doğancıbaşı tarafından iltimâs” olunmuş ve görev Rıdvan’a verilmiştir.265 Rıdvan’dan boşalan mukabelecilik görevine ise “Seksar sancağında yirmi beş bin akçe ze‘âmete mutasarrıf” olan Ali, Budin beğlerbeğisinin akrabası olması dolayısıyla tayin edilmiştir.
Defterde ayrıca bazı eyaletlerin malî görevlileri ile sancakların askerî yöneticilerine ait tayinler mevcuttur.266 989/1581-1582 tarihli bu defterden anlaşıldığına göre ikindi ruuslarının asıl mevzuu, timarlarla ilgili terakki, tebdil, tecdid ve tekmil muameleleridir. Ölüm, feragat ve görevden uzaklaştırmalar sonucunda boş kalan timarlar için, diğer muamelelerden farklı olarak, ölen sipahinin timar gelirlerine ait dökümler buyuruldunun başında verilmekte ve sonra tevcih kaydı yazılmaktadır.
989 tarihli ikindi ruusunda, merkezdeki askerî birliklerden silahdarlar ve sipahi oğlanları cemaatine mensup olanlara verilen terakkilere dair buyuruldular da kaydedilmiştir. Eyaletlerdeki yeniçeri askerî birliklerinden bazılarına ait tayin, terfi ve yeni görevlere nakil gibi muameleler ikindi ruusunda mevcuttur.
989 tarihli defter bir ikindi ruusu olmasına rağmen Divan-ı Hümâyun’da verilmiş bazı timar tevcihlerini de ihtiva etmektedir. Bu tür tevcihlerin defterde gün başlığının altında “der Dîvân-ı Hümâyûn” şeklinde ayrıca belirtildiği, defterin 15, 23 ve 82. sayfalarındaki kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Tahvil ahkâm defterleri üzerindeki muamele kayıtlarında, ruus defterlerine yapılan atıflar, ruus defterlerinde divan ve ikindi ruusu şeklinde bir ayrımın mevcut olduğunu göstermektedir. Kepeci tasnifindeki 89 ve 104 numaralı tahvil ahkâm defterlerinde ruuslara yapılan atıflarda, defterlerin türleri de özellikle belirtilmiştir.
Kepeci 89 numaralı defterdeki atıfda, atfın yapıldığı ruus defterinin türü “İkindi ruûsında Ferruh hattı ile”267, 104 numaralı defterde ise “Dîvân ru’ûsına geçmişdir.”268 şeklinde gösterilmiştir. Batum beylerbeyine yazılan bir hükmün üstünde de yine benzer bir kayıt bulunmaktadır: “Molla Çelebi hattıyla buyuruldı, dîvân ru’ûsuna yazıldı.”269
Ruus defterlerinden ayrılan seriler
Ruus defterleri XVI. yüzyılın sonuna doğru, konuları bakımından yeni seriler teşkil edecek şekilde bölünmeye başlamıştır. Bir ruus defteri olduğu halde A.DVN serisinde 794 noda kaydedilmiş olan defter (30.3.997-29.2.999/16 Şubat 1589-27 Aralık 1590 tarihli), havass-ı Hümâyun kayıtlarının ayrı kaydedildiği ilk ruus defteri olması dolayısıyla yeni bir uygulamanın ilk örneğini teşkil etmektedir. Daha önceki defterlerde böyle bir ayrım söz konusu değildir. Bu defterde ayrıca sarayın muhtelif hizmetlerinde istihdam edilen ve her biri cemaat şeklinde isimlendirilen sekban, sarrac, arabacıyan-ı hastegân vs. görevlilerin tayinleri de mevcuttur.
XVII. yüzyılın başlarına ait ruuslarda timar tevcih kayıtları ile serdar, beylerbeyi ve sancakbeyleri tarafından arz edilen terakki defterleri ve tezkire türü belgeler tedricen ortadan kalkmıştır. Bu uygulama timar tevcih bürokrasisinde köklü bir değişim başlatmış olmalıdır. Bu yüzyıla ait ruus defterleri imparatorluğun merkez ve taşra kurumlarına yapılan bütün tayinleri ihtiva ettiği için, görev türüne göre sınıflandırılmış tayinlerin kaydedildiği bazı defterler de ortaya çıkmıştır.270
D. Ruus defterlerine kaydedilen belge türleri
XVI. yüzyıl ruus defterlerinde kayıtlı belgelerin diplomatik özellikleri, bu belgelerin buyuruldular ve tezkireler olmak üzere iki ana başlık altında incelenebileceğini göstermektedir. Ruus defterlerinde buyuruldu ve tezkirelerin dışında bazı muhtelif notlar ile emanet ve iltizam kayıtları da bulunmaktadır.
Buyuruldular
Divan-ı Hümâyun defterleri incelenirken üzerinde pek fazla durulmayan hususlardan birisi deftere kaydedilen belgelerin türü olmaktadır. Ruus hakkında yapılan tariflerde ruus kaleminin tayin ve tevcih beratlarını hazırladığı belirtilmektedir.271 Fakat XVI. Yüzyıl ruus defterleri incelendiğinde bu defterlerde kayıtlı belge türünün isimlendirilmesinin problemli bir yönü olduğu görülecektir. Çünkü bu döneme ait defterlerde kaydedilen belgeler hiçbir zaman beratlar olmamıştır. Aksine XVI. Yüzyıl ruus defterlerindeki kayıtların diplomatik özellikleri bunların buyuruldular olduğunu ortaya koymaktadır272.
Buyurulduların dışında ruuslarda standart bir belge özelliği taşımayan bazı emirler ve notlar da kayıtlıdır. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için aşağıda farklı özellikler taşıyan belgelerden birkaçı sıralanacaktır:
“Dîvân-ı hümâyûn kâtibleri reîsi Abdurrahman Çelebi Efendi’nin oğlu Mehmed Çelebi[ye] rûznâmeden on beş akçe ulûfe emr olunup 962 Muharremi’ne gelince ulûfesin alup gurre-i Muharrem’den ulûfesi mahrûsa-i İstanbul’da rûznâmeden virilmek içün İbrahim Paşa’ya hükm-i şerîf buyuruldı.”273
“Galata kadısı Derviş tarîk-i âmmı alup bağçesine katup bağçesinden yol virmiş, meşrû‘ olmamağın kadîmî yol emr olundı.”274
“Emr ile Yedikule’de mahbûs olan Mehmed Han oğlı ıtlak olunmak buyuruldı. Hüküm ile Bali Çavuş gitdi. İsmi Gazi’dir.”275
“Gelibolu kadısına
Venedik balyosı, Venediklü’ye te‘addî iderler deyu arz itmeğin şer‘-i şerîfe ve ahidnâmeye muğâyir kimesneye iş itdirmeyesin”276
“Leh kralı cânibinden esbâbları gâret olan kimesnelerin neleri alınmış olunmuş ise defter oluna, Leh kralına hüküm yazıla, mezkûrlar ve defterleri gönderildi. Sen kul tayin olundın. Varup hükm-i şerîf mûcebince hakların alıviresin”277
Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere XVI. yüzyıl ruuslarında buyurulduların dışında padişah veya sadrazam tarafından verilen muhtelif emirler de kaydedilmektedir. Dolayısıyla ruus defterlerindeki kayıtların ferman veya berat olarak isimlendirilmesi mümkün değildir. Kanuni döneminden sonra, ruus defterlerindeki muhtelif notlar ortadan kalkmış ve ruuslara sadece buyuruldu ve tezkireler kaydedilmiştir.
Ruuslardaki tayinlere dair emir ve buyurulduların defterlere kaydedilmeden önce küçük bir el kağıdına yazıldığını yine bir ruus defterindeki bir nottan öğrenmekteyiz.278 Muhtemelen bu tür bir el kağıdı olan ve bu gün Divan-ı Hümâyun Ruus kalemi 1 nolu dosyasında 20 numarada kaydedilmiş olan belge, günümüze ulaşmış en eski örneklerden biridir. Aşağıda belge ve belgenin ruus defterine kayıtlı şekli görülmektedir:
ARSK. Dosya nr. 1, Belge nr. 20.
208 Nolu ruus defterinde 20 nolu belgenin kayıtlı hali
1 Nolu A.RSK dosyasında yer alan belgenin metni şöyledir :
“Sâbıkâ defterdâr iken vefât iden Rüstem Çelebi’nin Bekir nâm oğluna on akçe terakkî buyuruldı. 17 Muharremü’l-harâm sene 954. Harrarahu el-fakîr Receb”
Ruus defterinde belgenin metni aynen ve 17 Muharrem tarihli başlığın altına kaydedilmiştir. Aradaki tek fark belgeyi hazırlayan katibin isminin ruus defterine kaydedilmemiş olmasıdır. 1 Nolu A.RSK dosyasında XVI. yüzyıla ait belgeler arasında defter-evrak ilişkisini belgeleyecek bu tür ikinci bir örneğe ulaşılamadığı için tayin ve terakkilere dair yürütülen işlemlerin cereyan ediş şekli hakkında kesin bir şey söylemek güçtür.
Tezkireler
Ruuslara kaydedilen bir diğer belge türü de tezkirelerdir. Osmanlı bürokrasisinde tayin ve tevcih işlemlerinin yürütülebilmesi için, bürolar tarafından ihtiyaç duyulan bilgi kaleme yazılır ve kalemde, bilgi istenilen görevle ilgili defter kayıtları bir belge üzerine çıkarılırdı. Bu tür belgeler tezkire şeklinde isimlendirilirdi. Tezkireler; saraya ait hizmetleri yürüten ve cemaat şeklinde isimlendirilen saray görevlilerinin tayinlerine ait olabileceği gibi timar tevcihlerine de ait olabilmektedir.
Cemaat mensuplarından ilk defa bir göreve tayin olunanlar veya ölüm ve azil sebebiyle bir başkasının yerine tayin edilenlerin kayıt muameleleri ruuslarda diğer idarî ve askerî personelden farklı bir tarzda yapılmıştır. Bu tür tayinlerde cemaat mensubunun tayin tezkiresi doğrudan ruusa kaydedilmektedir.279 Fakat 208 numaralı en eski tarihli ruus defterinde (953-954/154-1548) bu tür tezkire şeklinde kayıtlar mevcut değildir. “an cemaat” başlıklı tezkire kayıtlarına ilk defa 209 numaralı ruus defterinde rastlanmaktadır.
“An cemaat” tezkirelerinden farklı olarak ruuslara kaydedilen bir diğer belge türü de timar tezkireleridir. Timar tevcihlerinde, tevcih muamelesinin ilk kademesi arzdır. Beylerbeyi, sancakbeyi vesair arz yetkisine sahip askerî yöneticilerin, savaşta yararlık gösteren sipahi ve yiğitlerden arz ettiklerini sadrazam padişaha okur ve buyurulanlarını ruus defterine kaydedilmek üzere ayırır ve Defterhaneden, tevcih edilen timara ait kayıt çıkartılarak bir tezkire şeklinde düzenlenirdi. Bu tezkire yeni timar tevcihini belgelemek üzere ruusa kaydedilirdi. En son işlem ise tahvil hükmünün hazırlanmasıdır. Sadrazamlar belli miktarlara kadar olan timarları arz etmeden doğrudan kendileri tevcih edebilmekteydi.
E. Ruus defterlerinin diplomatik özellikleri
Ruus defterleri mühimme ve tahvil ahkâm defterlerinden farklı belge türleri ihtiva etmekle beraber düzenlenişleri bakımından diğer defterlerle benzer özellikler taşırlar. Ruus defterlerinin ilk sayfalarında genellikle dua, gün tarihli başlık ve mahall-i tahrir kayıtları bulunmaktadır.
Ruus defterlerinde dua ibarelerinden en sık kullanılanı “hüve”dir. Dua ibaresinin altında günün tarihi “fi yevmi’l-....” şeklinde Arapça olarak ve bazı harflerin çizgi halinde uzatılması ile satırın tamamını kaplayacak şekilde yazılmaktadır. Fakat “fi’l-yevm” kelimesi genellikle kelimenin rumuzu olan “mim” ile kısaltılmış olarak gösterilir. Bunun altında ise tarih ve defterin tutulduğu şehir veya mevkiin adı yazılır. Bu başlıktan sonra çift sütun halinde o gün içerisinde yapılan tevcihatın tamamı ruusa kaydedilir.
Ruus defterlerinde gün tarihli başlıklar altında, defterin tutulduğu güne ait önemli olaylar da notlar halinde kaydedilmiştir. Bu tür notlar padişah ve vezirlerin divan ictimaları, çeşitli tayinler, elçi kabulleri vs hususlar hakkındadır. 208 nolu ruus defterinde Kanuni’nin seyahatine ait olup gün başlıkları altında kaydedilen notlar, Osmanlı tarih çalışmaları açısından son derece önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Bu notlar sayesinde; yolculukta takip edilen güzergah, konaklanan mevkiler ve bu mevkiler arasındaki yolculuğun kaç saat sürdüğü, sadrazam ve vezirlerin yolculuğa iştirakleri vs hakkında bilgi edinmek mümkündür.
XVI. yüzyıla ait ruus defterleri standart bir ebatta değildir.280 Defterlerin içerisinde 21x13cm ebadında281 oldukça küçük boylu olanlarına tesadüf edilebildiği gibi 31x20cm ebadında282 büyük boy defterlere de rastlanmaktadır.
XVI. yüzyıl sonlarına ait ruus defterlerinde diplomatik özellikler değişmeye başlamıştır. Gün tarihli başlık uygulaması XVI. yüzyılın sonlarında kaldırılmış ve belgenin tarihi ruusa kaydedilen belge sûretinin sonuna yazılmaya başlanmıştır. KK 254 nolu (23 Şevval 1005-1 Cemâziye’l-evvel 1006/9 Haziran 1597-10 Aralık 1597) ruus defteri gün başlığı kullanılmayan ilk örneklerden birisini teşkil etmektedir. ARSK 1476 nolu defterde de (13 Cemâziye’l-evvel 1010-19 Safer 1011/9 Kasım 1601-8 Ağustos 1602) gün başlığı kullanılmamış ve tarihler belgenin sonuna kaydedilmiştir.
XVII. yüzyıl ruus defterlerinde belgenin kimin tarafından kaleme alındığını veya tevcih edildiğini gösteren “ bâ-hatt-ı re’îs efendi”, “bâ-hatt-ı sâhib-i devlet”, “bâ-hatt-ı hümâyûn” gibi notlar ile tevcih muamelesinin hangi tür evrak üzerinde yapıldığını gösteren “buyruldusı ağası mektubu üzerindedir”, “buyruldusı arzı üzerindedir, hıfzolunmuştur” şeklinde muamele kayıtları da bu döneme ait ruuslarda sıkça görülmektedir.
XVII. yüzyıla ait ruus defterleri şekil ve defter tutma teknikleri bakımından da mükemmel bir hal almıştır. Ciltleri ve yazısı daha sanatkarane olan bu defterlerde, tayin kayıtları, kabartma bir çizgi ile ortadan ikiye bölünmüş ve her iki bölümde de yedi haneye ayrılmış olan cetveller içerisine yazılmıştır. Bu devre ait ruuslarda “buyuruldu” ibaresi imza şeklini almış ve bütün belgelerde standart bir şekilde yazılmaya başlanmıştır.
Ruus defterlerine kaydedilen belgelerde genellikle Divani yazı kullanılmıştır. İltizam ve emanet yoluyla tevcih olunan mukataalara ait kayıtlar ise siyakat ile yazılmıştır.
F. Ruus defterlerinin muhtevası
Ruus kaleminin faaliyetlerini iki ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar; imparatorluktaki bütün tayinlere ait kayıtların tutulması ve timar tevcih muameleleridir. Bir üçüncü başlık olarak da muhtelif konulara ait kayıtlar zikredilebilir.
XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin personel politikalarını anlamak bakımından ruus defterleri çok zengin bir kaynaktır. Muhtelif dairelerdeki devlet personelinin sayılarının tahdidi, yeni görevlerin ihdası ve yeni personel alımı gibi hususlar dolayısıyla defterlerde yer alan kayıtlar, bu tür politikaların izlenmesine imkan vermektedir.
Ruus defterleri devletin genel politikalarının yanısıra personelin biyografilerini incelemek için de değerli bilgiler ihtiva eder. Özellikle grup biyografileri (sadrazamlar, defterdarlar, nişancılar, kâtipler vs gibi) çalışmaları için ruuslar sürekli artan bir ilgiye muhatap olmaktadır.283 Devlet personelinin, tayinlerinden tekaüd oluşlarına kadar geçen süre içerisinde bütün memuriyetleri dönemindeki terfi hareketlerini ruus kayıtlarından izlemek mümkündür.
Dirlik sahiplerinin tasarruf ettikleri timar zeamet ve hasların kayıtları da ruus kaleminde bulunmaktadır. Yalnız bu tür kayıtlar sadece XVI. yüzyıl ruus defterlerine işlenmiş, XVII. yüzyıl başlarında timar sistemindeki gerileme dolayısıyla ruus kaleminin bu alandaki faaliyetleri son bulmuştur.
Ruus defterlerinin kronolojik bir incelemesi, XVI. yüzyıl ruuslarının, ilmiye sınıfının bir bölümü haricinde bütün idarî ve askerî tayin kayıtlarını ihtiva ettiğini göstermektedir. İdarî tayin kayıtlarını da kendi içerisinde sınıflandırmak mümkündür. Ruus kayıtları Divan-ı Hümâyun üyelerinin Bâb-ı Defteri ve Defterhane’nin teşkilat yapıları ve müesseselerin tarihi gelişimi bakımından değerlendirilebilir. İlmiye sınıfının, saray mensuplarının, vakıf görevlilerinin, eyalet ve sancaklardaki idarecilerin tayinleri de ruus defterlerine kaydedilmiştir.
XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde üç önemli kurum gelişerek klasik dönem Osmanlı devlet teşkilatının esasını oluşturmuşlardı. Bunlardan Divan-ı Hümâyun, teşekkkül tarihi bakımından Bâb-ı Defteri ve Defterhane’den daha önce ortaya çıkmış ve sadrazamın başkanlığında devletin siyasî ve idarî konulardaki tek icra organı olarak çok geniş bir salahiyete kavuşmuştu. Divan-ı Hümâyun’un üyeleri sadrazam, vezirler, defterdar, nişancı ve kazaskerlerdi. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Divan-ı Hümâyun üyelerinin tamamının tayin kayıtları ruus defterlerine işleniyordu.284 Bu kayıtlar, Osmanlı bürokrasisinde XVI. yüzyılın ikinci yarısında mevcut olan terfi sisteminin işleyiş esaslarını göstermesi bakımından önemlidir.
Divan-ı Hümâyun üyesi olmamakla beraber reisülküttab da Divan’da bulunuyor ve ona bağlı tezkireci, kâtip ve tercümanlar da Divan yazışmalarıyla ve evrak kayıt işleriyle uğraşıyorlardı. Bu görevlilerin de tayin kayıtları ruus defterlerine işleniyordu. Fakat reisülküttabların tayin kayıtları diğerlerinden farklı bir tarzda defterlere kaydedilmiştir. Ruus defterleri, doğrudan reisülküttabın nezaretinde tutulduğu için, reisülküttablar kendilerine ait tayinleri genellikle isimlerini vermeden “bu hakîr kullarına fermân olundı”285, “bu fakîr u kesîrü’t-taksîre buyuruldı”286 tarzında bir ifade ile deftere kaydediyorlardı.287
Ruus kayıtları, XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Defterdarlık teşkilatının gelişimini takip etmek ve Bâb-ı Defteri’nin idarî kadrosunu tanımak bakımından en düzenli kaynaklardan birisidir.288 Bu kayıtlar, XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren defterdarlığın ilmiye sınıfının haricinde kendi meslek yolunu ve uzmanlık alanlarını oluşturmaya başladığını göstermektedir.289 Nitekim defterdarlık teşkilatı bu dönemde önemli bir gelişme göstermiş ve Bâb-ı Defteri’ye bağlı yeni daireler ortaya çıkmıştır.
Ruus defterlerindeki ilmiye sınıfına ait tayin kayıtları bugüne kadar ilmiye sınıfının teşkilat yapısı hakkındaki bilgilerimizi tashih etmemize yarayacak önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Bu kayıtlar özellikle XVI. yüzyıl mevleviyet kadılılığı sistemini ve yüksek dereceli müderrisler sınıfının yapısını açıklığa kavuşturmaktadır. Osmanlı bürokrasisinde ilmiye sınıfının tayin muamelelerinin merkez bürokrasisindeki yerine dair İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilat’ı isimli eserinde bilgiler bulunmakla beraber bu tayinlerin nasıl yapıldıkları ve hangi defterlere işlendikleri hakkında yeterli bilgi yoktur. Eserin yazıldığı dönemde ruus defterleri henüz tam anlamıyla tasnif edilmemiş olduğu için ruus defterlerinin yeterince incelenmemesi Uzunçarşılı’yı yanıltmış ve eserde bazı yanlış bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca Anadolu ve Rumeli kazasker ruznamçelerinin bir kısmının Şeriye Sicilleri Arşivi’nde ve diğer bir kısmının da Nuruosmaniye Camii Kütüphanesi’nde bulunması ise Uzunçarşılı’nın eserinin yazılmasından çok ileri bir tarihte gerçekleşmiş olduğundan bu defterlerin de araştırmada kullanılması mümkün olmamıştır.290 Bu sebeple Şeyhülislâm ile Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin faaliyetleri neticesinde teşekkül eden defterler bugüne kadar yeterince incelenmemiştir.
Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin tuttuğu kazasker ruznamçelerinin ortaya çıkışı bakımından, Kanuni döneminde sancak ve kaza kadılıkları ile mülazemet alanında yapılan düzenlemeler önemlidir. Kanuni’nin ilmiye teşkilatında Ebussuud Efendi vasıtasıyla XVI. yüzyıl’ın ortalarında yaptığı reform sayesinde ilmiye sınıfı yeni bir teşkilat yapısına kavuştu ve kaza sistemi bu dönemde yeniden düzenlendi.291 Rumeli ve Anadolu kazaskerlerine bağlı olarak oluşturulan yeni kaza ve medrese teşkilatının sınırları bütün imparatorluğu kapsayacak şekilde geniş tutulmuş ve mülazemet, tayin, azil ve terfi sistemi yeniden şekillendirilmişti. Bu yeni düzenleme ile sancak ve kaza kadıları ile müderrislerin tayin ve terfilerine ait bütün bürokratik muameleler Anadolu ve Rumeli kazaskerleri nezaretinde tutulan ruznamçe defterlerine işlenmeye başlamıştır. Kuruluşundan sonra bazı yeni düzenlemelerle 350 yıl kesintisiz olarak sürecek olan bu sistem, mevcudiyetini, Ebussuud Efendi’nin ilmi zekasının parlaklığının yanısıra idarî dehasına da borçludur.292
XVI. yüzyılda Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin kaza kadılarının tayinlerinin yanısıra mevleviyetler dışındaki bütün sancak kadılarının tayinlerini de yürüttükleri, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri ruznamçelerinin incelenmesinden anlaşılmaktadır. Mesela Budin eyaletine bağlı Budun, Filek, İstomi, Belgrad, Kapan, Seksar, Semendire, Sigetvar, Solnok, Estergon sancaklarına tayin edilen kadılara ait kayıtlar Rumeli kazaskerliğinin 1585-1586 (993-994) tarihli ve 3 numaralı ruznamçesinde mevcuttur.
Mevleviyet olarak da isimlendirilen ve genellikle beylerbeylik merkezleri ile İmparatorluğun İstanbul, Edirne, Bursa, Mekke ve Medine gibi şehirlerinde bulunan yüksek dereceli kadıların tayinleri, şeyhülislâmların yetkisi dahilinde bulunduğu için bunlara ait tayin kayıtları kazasker ruznamçelerinde yer almıyordu. Mevleviyet kadılarının tayinleri XVI. yüzyılın ortalarından itibaren ruus ve tahvil defterlerine kaydedilmekteydi. XVI. yüzyılın ortalarında henüz mevleviyet müddetleri için düzenleme yapılmadığından yeni kadıların boşalan kadılıklara tayinleri de ancak ölüm veya aziller dolayısıyla mümkün olabilmekteydi.
Vezir-i azamlara ait olan yüksek dereceli müderris, kadı ve müftülerin tayin işlemleri 982/1574 tarihinden itibaren Şeyhülislâmlara bırakılmıştı. Ebussuud Efendi’nin haklı şikâyet ve yakınmalarına sebep olan bu yeni durum, fetva görevinin yanında Şeyhülislâmı doğrudan bürokrasinin içine sokmuş ve şeyhülislâmlık teşkilatını yeniden şekillendirmiştir.293 Fakat şeyhülislâmlar yaptıkları tayinler için Anadolu ve Rumeli kazaskerleri gibi müstakil ruznamçe defterleri tutmamışlar ve bu tayinlere ait kayıtlar ruus defterlerine kaydedilmiştir. Bu şekilde ilmiye sınıfına ait bürokratik işlemler kadı ve müderrislerin derecelerine göre Şeyhülislâmlar ve kazaskerler vasıtasıyla yürütülmüştür. XVI. yüzyıldan itibaren geliri 40 akçeden aşağıdaki müderrisler ve 150 akçeden aşağı olan kadılar kazaskerler tarafından tayin edilir ve tayin kayıtları ruznamçe defterlerine işlenirken bunun üstündeki kadı ve müderrisler ile muidlerin tayinleri Şeyhülislâm tarafından yapılır olmuş ve tayin kayıtları ruus defterlerine işlenmiştir. Şeyhülislâm ayrıca ordu kadılarını, bütün vilayet, sancak ve kaza müftülerini, imam hatip ve müezzinleri ve Konya’da post-nişin olan Çelebi Efendinin inhası üzerine Mevlevi şeyhlerini ve kazaskerleri tayin ediyordu. Bunlarla ilgili kayıtların da farklı tarihlerden itibaren ruus defterlerine işlendiği görülmektedir.
Osmanlı Devleti’nde mevleviyetlerle kadılıklar arasında, beylerbeyilerle sancak beyleri arasında olduğu gibi hiyerarşik bir düzenleme mevcut değildi. Mevleviyetler ve kadılıklar birbirinden bağımsız yargı bölgelerine ayrılıyordu. Molla denilen yüksek dereceli kadıların sancak ve kaza kadıları üzerinde herhangi bir denetim hakları yoktu. Ayrıca sancak ve kaza kadılarının tayinleri ile ilgileri de bulunmuyordu. Yüksek dereceli kadı ve müderrisleri tayin yetkisinin Ebussuud Efendi döneminde sadrazamdan Şeyhülislâmlara devredilmesi ile beraber294, Şeyhülislâmlar ilmiye sınıfının en üst mercii noktasına yükselmiş, kazaskerler ise eskiden olduğu gibi sancak ve kaza kadıları ile yevmiyesi 70 akçeden aşağı müderrislerin tayin yetkilerini ellerinde bulundurmaya devam etmişlerdir.
Müderrisler, maaşlarını genellikle aylık olarak, ders verdikleri medresenin bağlı bulunduğu vakıf kurumundan alıyorlardı. Müderrislerin tayinleriyle ilgili ruus kayıtlarında maaşları belirtiliyor;295 alacakları ücret ve maaşın başlangıç tarihi kendilerine verilen hükümlerde açıkça yazılıyordu.296 Vakıf mütevellileri müderrislerin maaşlarını beratlarında yazılan günlük ücretlerin üzerinden hesaplayarak aylık şeklinde ödüyorlardı.
Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin tayinleri de ruus defterlerine işlenmekteydi. Bu tayinler tek bir cümleden ibaret olup göreve getirilen kişinin eski mevkiini ve ismini ihtiva etmektedir.297 Şeyhülislâm tayinlerinin ise XVl. yüzyılın sonlarına doğru ruuslara kaydedildiği görülmektedir.298 Bu tayinler “müftîlik”,299 “hizmet-i fetvâ”,300 “hizmet-i fetvâ der İstanbul”,301 “fetvâ-yı şerîf der İstanbul”302 gibi başlıklar altında kaydedilmiştir.
Ruus defterlerinde, düzenli olmamakla beraber, “fetva” başlığıyla imparatorluğun muhtelif vilayet ve sancaklarına tayin edilen müftülere ait kayıtlara da rastlanmaktadır. Müftüler genellikle şehrin tanınmış müderrisleri arasından seçilmektedir.303
Mevleviyet kadıları ve müderrislerin yanısıra ilmiye sınıfının en üst derecesindeki kazaskerler ve Şeyhülislâm tayinlerinin de kaydedildiği ruus defterleri, Osmanlı ilmiye teşkilatı çalışmaları için en önemli kaynak durumunda bulunmaktadır.
Ruus defterlerinin ortaya çıkardığı önemli hususlardan birisi de XVI. yüzyıl ortalarında Osmanlı eyaletlerinin yönetim yapılarıdır. Bu yapı kısmen bilinmekle beraber eyalet ve sancak yöneticilerinin menşeleri,304 eyalet divanlarının teşekkülü305 ve divan üyelerinin kimlikleri ruus kayıtları ile daha güvenilir bir şekilde ve tarihi seyri içerisinde izlenebilmektedir.
Eyalet sisteminin kuruluşu Osmanlıların Balkanlardaki hızlı yayılış süreciyle ilgilidir. Rumelideki fütuhatın artması sonucu, küçük idarî birimler olan sancakların daha büyük bir idare altında toplanmasına ihtiyaç duyulmuş ve I. Murad döneminde Rumeli’deki uç beylerinin başına bir kumandan tayini ile beylerbeyi kavramı ortaya çıkmıştır.306 Rumeli beylerbeyliğini daha sonra Anadolu beylerbeyliğinin kurulması takip etmiş ve beylerbeylik, bir idarî ünite olarak Osmanlı idarî coğrafyasının ilk ibtidai şekillerine vücut vermiştir. Beylerbeylik teşkilatı zamanla gelişmiş ve yeni fetihlerle beylerbeylik sayısı da artmıştır.307
Eyalette sultanın otoritesini temsil eden beylerbeyi eyalet yönetiminin başıdır. Beylerbeyinin emri altındaki timar defterdarı ve defter kethüdası eyaletlerin timarla ilgili işlemlerini yürütür ve timar defterlerinin tutulması işiyle uğraşır. Hazine defterdarı ise merkezi hazineye ait olan gelirlerin muameleleriyle ilgilenir.308 Bu görevlilerin her birinin kendilerine ait daireleri vardır. Beylerbeyinin emri altındaki bu görevliler ve daireler, teşkilat yapılarında merkezi idareyi model almışlardır. Douglas Howard’ın neşrettiği bir kanunnameye göre309, 983/1575-76 tarihinde beylerbeyi kulları olarak şu görevliler zikredilmiştir: kethüda (timar kethüdası olmalı), kapucıbaşı, emir-i ahur, çaşnigirbaşı, ulûfecibaşı, nişancı, çavuşbaşı, hazinedarbaşı, subaşı ve kapu kethüdası.310 Bu görevlilerden bir kısmı merkezden tayin edilirken bir kısmı da beylerbeyiler tarafından seçilmiştir.
Ruus defterleri Rumeli eyalet divanının diğer eyalet divanlarından daha farklı ve gelişmiş bir teşkilat yapısının olduğunu göstermektedir. Rumeli beylerbeyliği divan üyelerine ait bir tayin kaydı şöyledir:
“Emânet-i defter-i Rumeli
Tezkire emîni olan Ali Çelebi’ye buyuruldı.
Emânet-i Tezkirehâ-yı Rumeli
Rumeli tezkirecisi olan Mehmed’e buyuruldı.
Tezkirecilik-i Rumeli
Rumeli defteri kâtiblerinden ve kadîmî emekdarlarından olan Kâtib Süleyman’a buyuruldı.311
983 tarihinde, Rumeli beylerbeyliğinde, defter emaneti, tezkire emaneti ve tezkirecilik olmak üzere 3 farklı dairenin bulunduğu görülüyor. Bu kayıtlar aynı zamanda beylerbeyilik teşkilatındaki terfi sistemini de gösteriyor. Alttan üste doğru sıralandığı zaman beylerbeyilikteki terfi sistemi defter katibi, tezkireci, tezkire emini, defter emini şeklinde gerçekleşmiştir. Şu halde defter eminleri Rumeli beylerbeyliğinde timarlarla ilgilenen en üst düzeydeki görevli olmuş oluyor. Bunların gelirleri yazılmadığı için ücretler konusunda bir değerlendirme yapmak mümkün olmamaktadır. Fakat diğer ruus kayıtlarının verilerine göre bu tür bir sıralamanın yapılması imkan dahilindedir.
208 nolu defterde beylerbeyi divanındaki görevlilerin yanısıra eyaletin askerî teşkilatına ait tayinlerin de yer aldığı görülmektedir. Mesela Bağdad beğlerbeğisinin mektubu üzerine, Bağdad mir-alemliğine eski Beylerbeyi Süleyman Paşa’nın kullarından olan Hüsrev tayin edilmiştir. 312
Askerî tayinlerin dışında, muhtelif hizmet ve yararlıkları (yoldaşlık) dolayısıyla bazı askerlere verilen terakkilerin topluca ruus defterlerine işlendiği de görülmektedir. Bu tür kayıtlardan biri Bağdad beğlerbeğisi Ayas Paşa’nın arzı ile verilen terakkilere ait olup deftere şu şekilde kaydedilmiştir:
“Bağdad beğlerbeğisi Ayas Paşa Basra’da yoldaşlık idenleri arz idüp terakkî emr olunanlardır ki arzları yanlarına gönderülüp devletlü pâdişah hazretlerinin hatt-ı şerîfleriyle üzerlerine işâret olunmuşdur”313
Bu başlığın altında topçubaşı, çavuşlar kethüdası, sancakbeyi oğlu, gönüllüler ağası oğlu, gönüllüler ağası kardeşi, alaybeyi gibi muhtelif askerî görevlilere ait terakkiler ve tevcih olunan gönüllü gedikleri kaydedilmiştir. Bunlardan iki tanesi örnek olarak aşağıda verilmiştir:
“Sâbıkâ Bağdad beğlerbeğisi olan Süleyman Paşa’nın adamlarından on iki bin akçalık timarla çavuşlar kethüdâsı olan Cafer’e iki bin akçalık terakkî buyuruldı.”
“Bağdad gönüllülerinden yirmi iki akçe ulûfeye mutasarrıf olan Mahmud b. Abdullah’a on beş bin akçalık timar buyuruldı, düşenden”
Bu tür kayıtlar sayesinde bir eyaletin merkezindeki yeniçeri garnizonları, muhtelif askerî sınıflar ve bunların sayıları ve maaşları hakkında bilgi edinmek mümkün olmaktadır.
Bir silahdarın tekaüdü dolayısıyla düzenlenmiş ruus kaydı (KK. Ruus Def. nr. 225, s. 136).
Ruus defterleri beylerbeyliklerin teşkilat yapılarını aydınlatmanın yanısıra XVI. yüzyıl boyunca yeni teşkil olunan beylerbeyliklerin teşekkül safhalarını ve devletin bu husustaki siyasî tavrını gösteren kayıtları da ihtiva etmektedir. Bilhassa XVI. yüzyılın sonlarında kurulan beylerbeyliklere dair ruus kayıtları Osmanlı eyalet tarihi çalışmaları bakımından ruus defterlerinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Mesela 221 nolu ruus defteri kayıtları, Kıbrıs seferi sonucunda Kıbrıs eyaletinin doğuşunun ne denli hızlı ve planlı olarak gerçekleştirildiğini göstermektedir. Fethin hemen akabinde Kıbrıs beylerbeyliği teşkil edilerek, beylerbeyi, defter emini, timar defterdarı, timar kethüdası ve timar tezkirecisi tayinleri gerçekleştirilmiş ve beğlerbeğlik sancak ve kadılıklara ayrılarak bey ve kadılar tayin edilmiştir. Ayrıca kalelere dizdarlar, gönüllü ve azeblere ağalar tayin edilerek askerî yönetim birimleri oluşturulmuştur.
Yeni beylerbeylikler sadece fetihler sonucunda oluşturulmamış, sınırlardaki güvenliğin yeterli görülmediği durumlarda askerî gayelerle de beylerbeylikler kurulmuştur. Kars beylerbeyliğinin doğuşu bu açıdan dikkate değerdir ve Kepeci 237 nolu ruus defterinden beylerbeyliğin teşekkül safhaları izlenebilmektedir:
Beğlerbeğilik-i Kars
Kal‘a-i Kars Erzurum’dan mesafe-i ba‘îdede olup ve serhâd olmağla müstakil beğlerbeğilik olmak lâzım ve mühim olmağın yedi kere yüz bin akçe haslar ile Silistre beği olan Hızır Beğ’e virilmek buyuruldı.
Müjdesi çaşniğir Hüseyin Ağa’ya virildi. 314
Defterdârlık-ı Kars
Gurebâ-i yemîn kethüdâsı Mustafa’ya seksen akçe ile virilmek buyuruldı. Mâl-ı mîrîye müte‘allik hususları dahî görülmek üzere. 315
Kethüdâlık-ı defter-i Kars
Sipâhî oğlanlarından kırkikinci bölükde kırk akçesi olan Piyâle’ye yevmî altmış akçe ile virilmek buyuruldı.316
Emânet-i defter der Kars
Kars beğlerbeğisi Hızır Paşa mektûb gönderüp Erzurum’da dokuz bin beş yüz akçe timara mutasarrıf olan Pervâne ehl-i kalemdir deyu bildirmeğin Kars’da defter emâneti virilmek buyuruldı.317
Emânet-i tezkire der Kars
Kars beğlerbeğisi Hızır Paşa mektûb gönderüp Kars zü‘amâsından Ali içün her vechle yarar ehl-i kalem ve müstakîmdir deyu emânet-i mezbûre virilmek ricâsına arz itmeğin virilmek buyuruldı.318
Ağalık-ı gönüllüyân-ı cânib-i yemîn
Kars beğlerbeğisi Hızır Paşa mektûb gönderüp Kasım içün sâbıkâ ....... bilâ sebeb ma‘zûl olup ........... ........ deyu bildirmeğin zikr olunan ağalık mezbûra virilmek buyuruldı.319
Ağalık-ı cânib-i yesâr der Kars
Müşârun-ileyhin mektûbı mûcebince sâbıkâ cânib-i yemîn ağası olan Mehmed’e virilmek buyuruldı.320
Kethüdâlık-ı çavuşân-ı Kars
Beğlerbeğisi mektûbı mûcebince Erzurum çavuşlarından on bin beş yüz akçe timara müstehak olan Nebi’ye iki bin akçe terakkî ile virilmek buyuruldı. 321
Livâ-i Kars
Hâlâ Kars müstakil beğlerbeğilik olmağla livâ-i mezbûr dahî Kars beğlerbeği olan Hızır Paşa’nın haslarına ilhâk olunmak buyuruldı.322
Tezkerecilik-i timarhâ-i Kars
Müşârunileyhin [Kars beğlerbeğisi Hızır Paşa] arzı mûcebince mezbûr Mehmed Sâfî’ye virilmek buyuruldı.323
Mîralemlik-i Kars
Müşârun ileyhin arzı mûcebince Erzurum zü‘amâsından Hızır’a virilmek buyuruldı.324
Belgelerden de anlaşıldığı üzere 12 Ş 988 (22 Eylül 1580) tarihinde Kars Beylerbeyliği kurulmuş ve defterdar, defter kethüdası, defter emini, tımar tezkirecisi ve tezkire emini tayinleri yapılarak eyalet divanı teşkil edilmiştir. Gönüllüler ağası, çavuşlar kethüdası ve mîr-alem tayinleri ile de eyalet askerî teşkilatı kurulmuştur.
XVI. yüzyılın sonlarında kurulan ve varlığını ruus defterlerindeki tayinler dolayısıyla öğrendiğimiz bazı beylerbeyilikler, Osmanlı eyalet teşkilatı çalışmalarında ruus defterlerinin yeni katkılar sağlayacağını göstermektedir. Aşağıda XVI. yüzyıl boyunca kurulan beylerbeyiliklerden bazılarına ait ruus kayıtları verilecektir.
6 Ra 989 (10 Nisan 1581) tarihli ruus kaydına göre Göri vilayeti müstakil beylerbeylik haline getirilmiş ve beylerbeyliğe Pasin beyi Mirza Ali Bey tayin edilmiştir:
Beğlerbeğilik-i vilayet-i Göri
Hâlâ vilâyet-i mezbûre müstakil beğlerbeğilik olmak lâzım gelmeğin sekiz kere yüzbin akçe ile Pasin beği Mirza Ali Beğ’e virilmek buyuruldı. 325
İbrim sancağının beylerbeyilik haline getirilmesi de ilgi çekici örneklerden biridir. Habeş’in eski beylerbeyi Hızır Paşa’nın, güvenliğin sağlanması, gelirlerin artırılması ve madenlerin işletilmesi hususlarındaki taahhüdü neticesinde Said vilayetinden bazı nahiyelerin de ilave edilmesiyle İbrim? sancağı beylerbeylik olarak Hızır Paşa’ya verilmiştir:
Beğlerbeğilik-i vilâyet-i İbrim?
Sâbıkâ Habeş beğlerbeğisi olan Hızır Paşa kadîmî emekdâr ve serhâdlerde nice def‘a yararlığı zuhûra gelmiş ihtiyâr olup vilâyet-i İbrim serhâd olup şöyle ki Said? Vilâyetinden ba‘zı nevâhî ilhâk olunup müstakil beğlerbeğilik olur ise hem vilâyetin hıfz u hırâsetine ve mâl u galânın izdiyâdına ve ma‘âdinin ihyâsına müte‘ahhid olduğı ecilden İbrim? sancağı beğlerbeğlik olmak üzere müşârun-ileyhe virilmek buyuruldı.326
İbrim beylerbeyiliği ile ilgili tayin kaydının bir yıl sonra yenilendiği görülmektedir. Tayinle ilgili ikinci kayıttan İbrim beylerbeyliğinin Vezir İbrahim Paşa’nın arzı üzerine ve 1.300.000 akçe ile verildiğini öğreniyoruz:
Beğlerbeğilik-i vilâyet-i İbrim
Bâ-hatt-ı hümâyûn
Müjdesi Çaşnigir Ali Ağa’ya
Vezîr İbrâhim Paşa hazretleri arzı mûcebince livâ-i İbrim müstakil beğlerbeğilik olup mukaddemâ Habeş Beğlerbeğisi olan Hızır Paşa’ya virilmek buyuruldı. On üç kere ile virilmiştir.327
Bazı beylerbeylikler ise savaşla alınmış vilayetlerin yeni bir idarî teşkilata tabi tutulması sonucunda kurulmuştur. Mesela Duruzilerin elinden alınan vilayetler bir beylerbeylik haline getirilmiş ve dergâh-ı âlî müteferrikalarından Mustafa’ya verilmiştir:
Beğlerbeğilik-i vilâyet-i Duruz
Muğni oğlı ve sâyir Duruzi melâ‘in elinden zabt olunan vilâyetler dergâh-ı âlî müteferrikalarından Mustafa kethüdâ kadîmî emekdâr ve nice hizmet ve yararlığı zuhûra gelmiş ihtiyâr olmağla müşârunileyhe virilmek buyuruldı.328
Osmanlı eyaletlerinin yanısıra Osmanlı sancak sistemini de ruus defterleri sayesinde tanımak mümkündür. Eyaletlerin alt idarî birimleri olan sancakların yöneticilerine ait tayinler, 954 tarihinden itibaren ruus defterlerine işlenmiştir.329 Sancak beylerine ait tayin kayıtlarından beylerin aile ve mesleki geçmişleri ile tasarruf ettikleri timarların miktarı hakkında bilgi edinilebilmektedir. Ruus defterlerinde sancaklardaki idarî bölgelere ait düzenlemelere de rastlanmaktadır.330 Sancak beylerinin vefatları durumunda maiyetindeki kullarına verilen timarlar dolayısıyla sancak beylerinin maiyeti hakkında da bilgi edinmek mümkün olmaktadır.208 nolu ruus defterindeki bu tür bir kayıt, Vulçitrin sancak beyi iken vefat eden Mahmud Bey’in görevlileri ve bunların menşe ve timar miktarlarını göstermesi bakımından önemlidir.331
Ruus defterlerinde devlet memurlarının tayin ve azil işlemlerinin yanısıra memurların şahsi işlerine ait kayıtlara da rastlanmaktadır. Bunlar arasında en sık karşılaşılan kayıtlar hac izinlerine ait olanlardır.332
XVI. yüzyıl ruuslarında tayin ve tevcih kayıtlarının haricinde muhtelif konulara ait olan ve düzenli olarak ruus defterlerine kaydedilen belgelere de rastlanmaktadır. Sonraki dönemlere ait ruus defterleri, yalnızca tayin ve tevcihlere ait kayıtları ihtiva ettiği için bu tür hususi kayıtlar ya müstakil defterlere işlenmiş ya da farklı defter serilerine kaydedilmiştir. Bu tür belgelerden bir kısmı aşağıda konularına göre tasnif edilerek incelenmiştir.
Ruus kayıtları XVI. yüzyılın ikinci yarısında hekimbaşılık müessesesinin teşekkül etmiş bulunduğunu333 ve hekimbaşıların arz yoluyla gerek İstanbul’da gerekse eyaletlerde mevcut sağlık kuruluşlarına tabip334 ve cerrahlar335 tayin ettiklerini göstermektedir. Sağlık personelinin ücretleri ve görev yaptıkları müesseseler hakkında da ruus kayıtlarından bilgi edinmek mümkündür.
XVI. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı donanmasının muhtelif kapdanlık bölgelerine ayrıldığı ruus kayıtlarında görülmektedir. Bunlardan bazıları Mısır336, Süveyş, Anabolu337 ve Gelibolu gibi kapdanlıklarıdır. Kapdanlıklar doğrudan tevcih olunabildiği gibi, bir liva kapdanlık merkezi addedilerek sancak şeklinde de tevcih edilebiliyordu. Kapdanlar ulûfe veya timar tasarruf edebiliyorlardı. Osmanlı donanmasını teşkil eden muhtelif gemilere tayin edilen reisler de ruuslara kaydedilmekteydi.338 Osmanlı tersanelerinin teşkilat yapıları hakkında da ruuslardan bilgi edinmek mümkündür.339 Galata ve Gelibolu’da mevcut iki Osmanlı tersanesi 50 akçe ulûfe tasarruf eden kethüdalar tarafından yönetilmekteydi.
Ruus defterlerine düzenli olarak kaydedilen hükümlerin bir kısmı da ceza davalarına ait kararlardan meydana gelmektedir. Osmanlı mahkeme sicillerinde hırsızlık, adam öldürme, fuhuş gibi davalar hakkında kadılar tarafından düzenlenmiş hüccet ve ilamlar mevcut olmakla beraber bu suçlar hakkında verilmiş olan ceza hükümlerine rastlanmaz. Çünkü bu davalar mutlak bir şekilde Divanı-ı Hümâyun’a intikal etmekte ve kazasker tarafından hükmün kanuna uygunluğu tasdik edildikten sonra padişaha arz edilip hükmü ihtiva eden karar ruus defterine kaydolunmaktadır.340
Siyaset341, el kesme342, kısas343 gibi ağır cezai müeyyidelerin sadece kadı’nın kararına bırakılmadığı ve Divan-ı Hümâyun’a intikal edip karar onaylandıktan sonra cezasının infaz edildiği görülmektedir. Bu tür kararlar ruus defterlerinin sadece tayin ve tevcihlere münhasır kaldığı XVII. yüzyıl başlarında kal’abend defterleri olarak bilinen ve ceza davalarına ait hükümleri ihtiva eden defterlere kaydedilmeğe başlanmıştır.
Osmanlı Devleti’nde şehirlerin aslî iki yöneticisi olan bey ve kadıların yanısıra şehremini, şehir kethüdası,344 asesbaşı345 ve alay beyi346 gibi farklı idarî ve askerî hizmetleri ifa eden görevlilerin tayin ve azilleri de XVI. yüzyıl ruus defterlerine kaydediliyordu.
Şehirlerde idarî ve askerî görevlilerin XV. yüzyıldan itibaren arttığı bilinmektedir. Fakat bunların düzenli tayin kayıtlarına ancak XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ruus kayıtları sayesinde ulaşmaktayız.347 Ruus kayıtları günümüzde çok az bilinen bazı şehir yöneticilerinin durumlarını günyüzüne çıkarmaktadır. Mesela XVI. yüzyılda şehremini isimli bir yöneticinin varlığı bilinmektedir. Fakat şehreminliğinin mahiyeti ve kadrosu hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. 208 numaralı ruus defterinden Edirne’de 954/1547-48 tarihinde bir şehremini bulunduğunu ve bunun maiyetinde 5 kâtip olduğunu ve bunlardan birinin baş kâtip olarak görevlendirilip ve birinin de meremmet kâtipliğine getirildiğini ve diğerlerinin ise görevine son verildiğini öğrenmekteyiz.
Ruus kayıtları sayesinde, imparatorluk dahilindeki bütün kalelerin yönetim yapıları, yöneticileri ve kalelerde görevli personel hakkında bilgi sahibi olmaktayız. XVI. yüzyıl kalelerinde esas sorumlunun kale dizdarı olduğu348 ve azeblerin başında ise bir kethüda bulunduğu görülmektedir. Kale ve hisarlarda bulunan asker sayısı da tahdit edilmişti. Kale ve hisar görevleri gedikli olarak veriliyordu.349 XVI. yüzyılda askerî üsler olarak kaleler önemini muhafaza etmekteydi. Özellikle düşman saldırılarına açık serhadlerdeki kaleler çok daha sıkı korunuyor ve buralarda Anadolu kalelerinden farklı olarak mühim miktarda asker, cephane ve yiyecek stoğu bulunuyordu. Ruus defterlerinde, kalelere yapılan tayinlerin yanısıra, kaleler için ihtiyaç duyulan topçu, 350 silah ve erzakın sevkine ait kayıtlar da bulunmaktadır.
XVI. yüzyılın sonlarına doğru ruus defterlerine kaydedilmeye başlanan belgelerden biri de muhtelif şehirlerde inşa edilen gemi ve kayıklar için verilen inşa izinleri ile İstanbul zahiresi için muhtelif bölgelerdeki gemi reislerine verilen zahire taşıma izinleridir. Gemi reislerine zahire taşıma izni için verilen hükümlere zahire ahkâmı ismi veriliyordu. Bu tür kayıtların en yoğun görüldüğü defter Kepeci tasnifindeki 230 numaralı ruustur.
Ruus defterlerindeki yabancı ülke elçilerine ait kayıtlar, XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin diplomasi faaliyetlerinin daha çok Fransa, Dubrovnik ve Venedik ile gelişmiş olduğunu göstermektedir. Ruuslarda yabancı ülke elçilerine ait kayıtların büyük bir kısmı İstanbul’a veya Osmanlı sınırları dahilindeki bir şehire gidecek olan elçi, tüccar ve seyyahlara verilecek olan yol izinlerine dair emirlerdir.351 Bunun dışında; elçilerin çeşitli konulardaki şikayetlerinin teftiş edilmesi352, elçilere nafaka ödenmesi353, elçilere yolculuk esnasında refakat edenlere timar verilmesi gibi hususlar hakkında verilmiş emirler de ruus defterlerine kaydedilmiştir.
Osmanlı idarî sistemine mahsus bir uygulama olan devşirme toplama işleminin XVI. yüzyılın ikinci yarısında da sürdürüldüğü ve Rumeli’nin yanısıra Anadolu’dan da devşirme toplandığı ruus kayıtlarından anlaşılmaktadır. 225 nolu ruus defterinde acemi oğlanı toplanılacak livalar ile her livadan toplanılacak acemi oğlanı sayısı verilmiştir.354
Devşirme toplanılacak livaları gösteren ruus kaydı (KK. Ruus Def. nr. 225, s. 160).
Osmanlı Devleti’nde gayr-ı müslimler müslüman olmağa zorlanmamakla beraber, ihtida hereketlerinin muhtelif vesilelerle teşvik edildiği görülmektedir. Hatta Osmanlı kanunnamelerinde Divan-ı Hümâyun’da ihtida edenlere verilecek hediyeler de tesbit edilmişti.355 XVI. yüzyıl ruus defterlerinde ihtidalarla ilgili kayıtlara çok sık tesadüf edilmektedir. Özellikle saray görevlileri, Divan üyeleri ve taşra yöneticilerinin akrabalarına ait ihtida kayıtları, devlet hizmetlerinde görev alabilmenin bir aracı olarak ihtidanın önemli bir rolü olduğunu göstermektedir.356
Hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz saray eğitimi ve çıkma sistemi hakkında da ruus defterleri önemli bir kaynak vazifesi görecektir. 208 nolu ruus defterinde İskender Çelebi sarayından çıkarak sağ ve sol bölük ulufecileri olan 14 kişinin isimleri ve alacakları günlük ücretler kaydedilmiştir.
Şekil 1
İskender Çelebi Sarayı’ndan çıkanlara dair ruus kaydı (KK Ruus Def. nr. 208, s. 165).
Ruus defterlerindeki “ikâme-i pazar” kayıtları, 954/1547 tarihinden başlayarak XVI. yüzyılda kurulan bütün Osmanlı şehir pazarlarının kayıtlarını ihtiva etmekte ve Anadolu şehirlerinin iktisadi durumunu anlamaya yarayacak verileri sağlamaktadır. Osmanlı küçük şehir ve kasabalarında iktisadi faaliyetlerin en önemlilerinden birisi de haftanın belli bir gününde ve genellikle cuma günü kurulan pazarlardır.357 Anadolu Selçuklularından beri var olagelen ve kasabaların yanısıra büyük şehir merkezlerinde bile kısmen devam eden bu hafta pazarı alışkanlığı Osmanlı döneminde de devam etmiştir. Genellikle köylerde ve şehirlerin etrafında üretilen sebze ve meyvenin şehirli tüketiciye doğrudan sunulduğu hafta pazarları, Osmanlılar döneminde merkezi idarenin izni ile kurulabiyordu.358 Bir şehirde pazar kurulması (ikâme-i pazar) için, şehir halkının veya şehir yöneticilerinden birinin Divan-ı Hümâyun’a müracaat etmesi ve bu müracaatın kabul edilmesi gerekiyordu. Kabul edilen müracaatlarla ilgili kayıtlar ruus defterleri ile tahrir defterlerine işleniyordu. Pazarlarla ilgili kayıtlarda pazarların kurulduğu cuma günüyle ilgili tartışmalara da çok sık rastlanmaktadır. Bu konudaki temel şikâyet, pazara gelen köylülerin pazar dolayısıyla cuma namazına gitmekte gösterdikleri isteksizliktir. Şehir kadıları bu hadise dolayısıyla sık sık Divan-ı Hümâyuna müracaat etmekte ve şehir pazarlarını cumanın dışındaki günlere aldırmaktadırlar. Fakat bunun aksine olarak, bazı şehirlerde de köylüler, cuma namazı dolayısıyla pazarın şehre geldikleri cuma günü kurulması için talepte bulunmaktadırlar.359
Ruus kayıtları, Osmanlı Devleti’nin cami, medrese, hamam, başhane gibi binaların yapımını kontrol altında tuttuğunu ve Osmanlı bürokrasisinin bunları kayda geçirdiğini göstermektedir. Osmanlı bürokrasisinde II. Bayezid döneminin başlarından itibaren, muhtelif vesilelerle verilen beratlara ait resimler arasında hamam ve başhane inşası dolaysıyla alınan resimler de zikredilmiştir.360 Bu nişan resimleri şu şekilde tespit edilmişti:
“Hamam binâ olmasına, resm-i berât 300, resm-i kitâbet 60; başhâne binâ olmasına resm-i berât 100, resm-i kitâbet 20.”361
Bu uygulamanın sonraki dönemlerde de devam ettiği ve bu tür inşaatlara ait kayıtların XVI. yüzyılın ikinci yarısında ruus defterlerine işlenmeye başladığı görülmektedir. Ruus defterlerinde hamam ve başhanelerin yanısıra cami, medrese, han, su tesisleri gibi muhtelif yapıların inşasına dair verilen izinler de kaydedilmiştir. Bu kayıtlar, imparatorluk dahilindeki bütün kamu binalarının ve imar faaliyetlerinin yasal izne tâbi olduğunu göstermektedir.
Ruus defterlerinde inşa izinlerinin dışında, deprem, sel ve yangınlarla tahrip olmuş yapılarla zamanla tamire muhtaç hale gelmiş binaların tamirlerine ruhsat veren kayıtlara da rastlanmaktadır. Bu tür belgeler sanat, iktisat ve mimari tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Ruuslardan derlenecek inşaat kayıtları ile XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin inşaat işlerine ait düzenli bir envanterin çıkarılması mümkün olabilecektir.
Kepeci 208 nolu ruus defterinde bu tür kayıtların en eskisi 26 Muharrem 954/18 Mart 1547 tarihli bir hamam inşasına ait izindir.362 Şehzade Sultan Selim’in kapıağası Midilli’de bir hamam yaptırmak istemiş ve kendisine, kimsenin vakıf ve mülküne zarar vermemek ve “şer‘an câ’iz olan mahalde” inşa etmek kaydıyla izin verilmiştir.363
Ruus defterlerinin muhteva bakımından çok zengin bir kaynak olduğu yukarıda değerlendirilen muhtelif belge türlerinden anlaşılmaktadır. Fakat ruus defterleri hakkındaki araştırmalar henüz çok yetersizdir. Bu defter türü üzerinde yapılacak araştırmalar, Osmanlı timar sisteminin yanısıra Osmanlı teşkilat tarihi çalışmalarına da önemli katkılar sağlayacaktır.
Dostları ilə paylaş: |