SAYIN PULUR
Bugünkü Milliyet'te, iki yazıyı dikkatlice okudum.
Birisine katıla katıla övünçle güldüm, espiriyi bulanı kıskandım. İkincisinde ise şartlanmışlığın parabolunda gördüm, üzüldüm.
Kurulacak kabinenin adı: İsmet İnönü kabinesiMelih Aşık.
İkincisi öğretmenin feryadı, sizindi.
Öğrencilik yıllarımda, iyi öğretmen, dolu dolu veren, çocuğa inebilen, onu coşturabilen, not defterini silah olarak kullanmaya tenezzül etmeyen öğretmendi.
Öğretmen oldum, otuz yıl liselerde, Köy Enstitülerinde çalıştım. En verimli öğretmenler not defterini sadece yoklama yapmak için taşırlardı. Not öğrencinin amacı değildi. Öğretmenin de silahı değildi. Karşılıksız veriyorlardı, ince yağan yağmur gibi bereketin desteğiydiler. Kars lisesi'nden; Ekrem Üçyiğit’ler, Şevket Bohça’lar, Tevfik Aras’lar Düziçi Öğretmen Okulu’nda; Lütfi Dağlar, Bedri Konuşur, İsak Tokar, Nurettin Kars, Müjgan Akalın İvriz Köy Enstitüsü’nde; Ferruh San, İhsan Beyhan Mersin Lisesinde; Cahit Öztelli, Aytekin Yakar, Nushed KIrcıoğlu, Ali Kutun, Ahmet Özen, Hikmet Hazar, Faruk Emek sıradan olmalarına karşın, yüzde yüz başarıyı, kalıcı başarıyı, not korkusuz başarıyı yeni yetmelere tattırmışlardır.
Ürünleri Türkiye genelinde ortadadır.
Mersin Lisesinde; Haşmet Akal, ben Ethem Aydın, Hikmet Hazar, Hüseyin Sevim programda not ağırlığı olmayan derslerin öğretmenleri idik, gelin görün ki, bugünkü İçel'de, yoğun sanat çalkantısının endikleyicileri idik. Öğrencilerden beş numara isteyenler hemen alır, daha çok not isteyenler, en az bizler kadar çaba vermek durumunda kalırlardı, dahası beş numara isteyenlerin sayısı, sınıfta üç veya altıyı geçmezdi.
Devletin ortaöğretim programlarında büyük bir değişiklik olmadı, öğretmen yetiştiren kurumlarda hemen hemen aynı, çocuklarımız dünden daha iyi olmalarına karşın, başarısızlığın nedeni, öğretmenin kendini aşmaması, kendi iç çelişkisini yenememesidir.
Bu yazı size ve bazı okurlara ters gelebilir, sütununuza almayabilirsiniz, çöp sepetini uygun bulabilirsiniz, ama bu bir gerçektir. Saygılarımla.
E. Aydın, 6Mayıs1993
SAYIN DEKAN
Masanıza bu tür bir yazı, sanırım sık sık gelmez.
İki gün önce sizin Balcalı reyonuna uğramıştım, reçel almak için. Yumurta kutusu üzerinde bir reklam yazısı gördüm, “süper kalite” gibi bir laftı. Bana ters geldi, düşünmeye başladım. İşte bu mektup düşüncenin mahsulü.
Vaktiyle Adana'da bir Ziraat okulu vardı, arsam olmadığı için oraya girememiştim. Adana'da öğretmen okulunda okurken oraya sık sık giderdim. Öylesine bilimsel, incelemeler açık, (asırlar ötesi düşünülerek başlatılmış) bir düzenleri vardı. Sanki öğrenciler, iş içinde eğitim görüyorlardı. Botanik müzesi vardı. Yerli bitkiler, özellikleri, tür değiştirme çalışmaları, alınan yakın sonuçlar, ideal yapı, yani ulaşılmak istenen sonuç, azalmaya başlayan türler müzesi, narenciye çeşitleri, yetiştiği yerler, yöresel ve kültürel özellikleri, verimi...
Anonim olarak faydası kabul edilmiş, sayısız yabanıl otlar saksılarda üretilerek isimlendirilmiş. Var sayılan faydaları etiketlerle belirtilmiş. Tavuklar, horozlar cinslerine göre ayrılmış, yumurta verimleri, verimi artıran bulgular, bulguların yan etkileri, süs cinsleri.
O zaman bile aklımın alamayacağı bir titizlikte, şimdi ise sadece bir hayal ürünü görünümünde çalışmalar öğrenciler tarafından yapılırdı. Ziraat okulundan alınmış bir malın ayrıca kalitesi sorulmaz, isim kalite demek olurdu. Yirmibirinci yüzyıl orada simgelenmişti.
Şimdi bilemiyorum... fakülte olundu... neler ileriye dönük değişti, yumurtalarımız süper oldu. Yumurtaların kabuğu sanki bir zar oldu, elde kırılıyor, yumurta sarısının yeri değişti, bazen kabuğa yapıştı. Turunç reçeli kavanozda küfleniyor, yoğurtlar kısa bir sürede ekşiyor, peynir kıvamsız, ticari mallar gibi tuz acısı. Olaylar saymakla bitmez.
Bir Fakültenin amacı üretime dönük olamaz. O zaman akla bir soru gelir, ülkenin ziraatını kim ve nasıl yönlendirecek? Süper kalite ne demek, Balcalı yumurtası sözcüğü yeterlidir.
E. Aydın, 15Ağustos1992
MUHTEREM SÜLEYMAN DEMİREL
Osmanlı'lık ideolojisi, yirmibirinci asrın bile ulaşamayacağı evrensel çizgide bir ideo idi.
İnsan beyni yüceltiye dayanamadı, kişisel çıkarlar onu soysuzlaştırdı. Sonuç malumunuz.
Siz kaderin bir cilvesi olarak ve tabii üstün yetileriniz ve dinamiğinizle, bugünümüze ve yarınımıza yön verebilecek yere geldiniz.
Bu çizgi büyük Türk ulusu için ve dünya ulusları için Tanrının bir lutfu olsa gerek. Eğer bu libayı giyebilir, içinde gurupsal ve partisel, bencil, bodur duygularla kaybolmayabilirseniz ki bu çok zor ama Demirel'e yakışır bir nosyondur. Ancak ondan umulan evrensel bir boyuttur. Değerlendirebilirseniz tarih içinde ulaşılmaz, her faniye nasip olmayan yerinizi alırsınız.
Diplomat gibi düşünerek, meşveret ederek, peygamberler gibi karar vererek, sağ duyu ve evrenselliğin ışığında, günlük güneşlik yarınlara gitmek önce beklentimiz, sonra da umudumuzdur. Ah şu hayallerimiz bir gerçek olsa!. Bu benim kanımca, Türk'ün ateşle ikinci imtihanıdır. Demirel'in de son şansı. İşiniz zor ama umutsuz değil.
Hörmetlerimle.
E. Aydın, 16Kasım1991
SAYIN BAŞBAKAN
SÜLEYMAN DEMİREL
En kötü şartlar içinde iktidardasınız. Olabileceğin en iyi kadrosuyla hükümet ediyorsunuz.
Popüler bir halk adamı ve ülkenin sevgisini ve itimadını kazanmış ender kişilerden, zatlardan birisiniz.
Atatürk'ün nutkundaki gibi karanlık günlerde yaşıyoruz. Sizden beklentilerimiz, biliyorum sizi de aşıyor. Ancak siz de büyüksünüz, zor günlerin adamısınız, nükleer güçsünüz.
Günler sel gibi akıp yıkıp geçiyor. Siz ise hep konuşuyoruz!
Üzerinize bir ülkenin ölüm kalım çizgisinde sorumluluğunu üstlendiniz, çalışma temponuzu değiştirmeniz, çok çok yoğunlaşmanız gerekiyor. Bu çalı çırpı ısısıyla, ne tandır kızar, ne de tencere kaynar.
Halkı aydınlatmayı, kanuoyun oluşturmayı, çizginizde ve rotanızda bulunan hatiplere bırakınız. Siz de biliyorsunuz ki, olayınız bir ekipman olayıdır. Anladığım kadarıyla demokrasi de budur. Herşeyi ben bilirim, ben yaparım dediğinizde ameleliğe soyunmuş olursunuz. Ana temayı veriniz hatiplere, Türkiye genelinde, heryerde gidip konuşsunlar, böylece davalar daha güçlü ve inandırıcı olur. Dahası zaman kazanırsınız.
Sizler aya giden astronotlar gibi, bir süre, ayın öbür yüzüne geçiniz, varlığınızı ve sağlığınızı bilelim, ama teknikten sebep yayınınız kesilsin. İnanıyorum ki, siz çok yoğun bir çalışmayla bu enflasyonu durdurur, kan kaybını önlersiniz.
Bu vampir gibi dikilen olayları, ya Demirel, İnönü ikilisi önler, ya da bundan sonra tufandır.
Düşünüyorum da, bu tür bir mektubu, bir emekli öğretmen başbakana yazabilir mi diye, ama içimdeki sevgi beni, bu duygusal çizgiye getirdi, büyük kusurumu bu nedenle bağışlayınız.
Mektubumu okumanız benim için büyük şeref olacaktır.
Dayanınız başaracaksınız, bu güç damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur. Saygılarımla.
E. Aydın, 19Şubat1992
Dostları ilə paylaş: |