Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə81/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   97

SAYIN NEJLA AKBULUT


1950'lerde Mersin lisesine İşResim öğretmeni olarak atandığımda, Türkkuşu Yüksek Ehliyetim vardı. Belgemin başlığında, yazardı. Ayrıca model uçak öğretmeni belgem de vardı.

Mersin lisesinde, beş yıl kurslar açtım. Öğrenci sayısı yüz civarındaydı. Model uçak kursları da evrensel çaplıdır.

Belli tarihlerde, türlü dallarda, türlü niteliklerde özellikleri kapsayan yarışmalar yapılır. En küçük birimlerden yani kurslardan başarılı olanlar, büyük merkezlere, oradan da dünya çaplı yarışmalara açık programları vardı.

Türk Yılmaz Sakınç, Ayhan Korucu, Güngör Gürpınar, daha birçokları, bölgeden Ankara'ya kadar ulaşmış, ödüller almışlardı. Ayrıca Türk Yılmaz Sakınç ve isimlerini anımsayamadığım birkaç kişi de, Türkkuşu'nun İnönü Planör kampına katılarak, yüksek ehliyet almışlardı.

Havacılık olayı benimle bitmiş miydi, yoksa sürüyor da haberim mi olmadı bilmiyorum. Bu sabah sizi zevkle dinledim ve yeni başlıyormuş gibi gözüken; Mersin'de planör ve Havacılık ilgisi ve uygulaması, hiç olamazsa 1950'lere uzatılamaz mı?

Türk Yılmaz ve arkadaşları, bir başka programda sizinle olsa, daha eğitimsel ve onurlu olmazmıydı diye düşündüm. Beni bağışlayacağınızı umar sizi öperim. Saygılar

E. Aydın

SAYIN AVUKAT AKBULUT


(Editörün Notu: Bu mektup dönemin başbakanı Sn. Yıldırım Akbulut’a yazılmıştır)

Yeni yıl mesajınızı aldım, teşekkürler ederim. Sizin de, çok çok aydınlık yıllara gitmeni dilemek için düşündüm, bu nameyi yazıyorum. Benim elimden de gelen bu kadar. Evim, üç demir kapının içindeydi, üçü de kilitliyken masama mesaj nasıl ulaştı bilmiyorum. İzlediğime göre eksiksiz her eve ulaşmışsınız, bu tek ve büyük başarı. Gönüllü ekibe teşekkürler.

İnsanlar doğuştan ayrıcalıklı ve kişiye özgü yetilerle süslemişler, farklı kılınmışlardır. Yani hepsi kıymetli hepsi muhteremdir. Ancak kişi kendini tanıması ve yetileri önünde hareket etmesi kaydıyla. Sayın Akbulut, ömür dediğin bir karıştır, programe edilmezse, ne kadar uzun yaşanırsa yaşansın heder edilmiş olur. Siz çevrenizin güvendiği bir avukatsınız, size verilen konuyu ince ince ve uzun uzun düşünür, kitapları günlerce karıştırır, doğruyu yakalamaya zaman verirdiniz. Bu sizin belirgin karekteriniz idi. Ani çıkışlardan çekinirdiniz, iyi bir avukat olmanın çizgisindeydiniz. Sonra, iç benliğinizin itisiyle, hepimizde var olan aşağılık duygusu sizi de esintisine aldı, sürükledi, siyasi oldunuz. Bu da bizleri sevindirdi ama, artık mantık çizginizi bir kenara koydunuz, kendi özbeninizden uzaklaştınız, rüzgarların sürüklediği buluta döndünüz.

O, kıymetli kişiliğiniz, yapı karekteriniz yitti. Sadık bir piyon, bir emir kulu, kendi, çevresi ve halkı için düşünemez ama konuşur hale geldiniz, grafik hep düşüş kaydetti.

Merak ediyorum ve sormak istiyorum, çevrenizde, eşiniz de dahil bu durumu görüp size hatırlatan hiç mi kimse yok?

Sanki baypas ameliyatını Özal değil, siz geçirmiş gibisiniz. Artık sizi tanımak imkansız oldu. Ne dediğinizde, ne de yaptığınızda tutarlılık kaldı!

Bazı kişilerin bu ülkeyi savaşa götürmekte, bir ideoları olabilir. Ama siz, bu çizginin insanı değilsiniz ki.!

Sizi bu tutumunuzla tarih yazacak, ama Efes tapınağını yakan arestirot gibi yazacak. Eğer Akbulut’u karabulut olmaktan kurtarmak istiyorsan, önce başbakanlıktan sonra da siyasetten çekil, bu yangından ne kurtarabilirseniz o sizin karınız olur.

Konuyu avukat Akbulut'un masasına koy ve irdele, o size doğruyu söyleyecektir. Sizi seven bir dost. Öperim.

E. Aydın, 21Ocak1991


SEVGİLİ KADİR


Belki biliyorsun, ben sizi öğrenciliğinizden severim. Belki o günler belleğinden kaymış olabilir, ancak durum budur.

Mektubum bu yüklem içinde tekrarlanıyor. Yeni yürümeye başlamış bebekler gibi sendeleyerek koşar ve yürürsün. İnsan sizi, düştü düşecek diye heyecanla izler. Her defasında sizin sağ duyunuz, düz görünüz, size doğru çizgiyi buldurur. Böylece canlı, yaşam dolu,hareketli, renkli bir kişiliği ortaya kor.

Söze Monaigne, Baudelaire ikilemiyle başlıyorum

Baudelaire, belki de ailevi nedenleriyle, ilmi kariyer yapamamış birisi, biliyorsun annesinin ölümünden sonra, babası tekrar evlendi, analık bunu sevemedi, doğaldır ki bu da analığı sevemedi. Aile meclisi kendisini Hindistan'a postaladı. Okyanusların durgun, dingin, doğrucu havası, ona doğruyu yani kendi doğrusunu burada bulduruyor, jeton düşüyor, gemiden bir ücra limanda inip, uzun sayılacak bir süre sonra Fransa'ya dönüyor, ailesine karşı savaş veriyor, kanuni haklarını kazanıyor. Yazım hayatına başlıyor. Bohem yapılı yazarımız düz yazı ve şiir olarak yazıp çizmeye başlıyor. Les Fleur Du Mal, Les Paradis Artificiels onun ölmezleri arasındadır.

Montaigne ondan üçyüz yıl önce yaşamış, hukuk okumuş, saygın bir aileden geliyor, belediye başkanlığıda yapıyor, felsefeyi seviyor, metafizikle uğraşıyor, milattan önce yaşamış olan Epikür'ü iyi biliyor, yaşadığımız dünyadan başka bir dünya olmadığını, kainatın moleküllerden olduğunu, onların kendi iç dönüşümleri nedeniyle doğulup ölündüğü, tanrının olmadığını ortaya sürüyor.

Fizik ötesi gerçeklere ulaşmakta, insan beyninin düştüğü çelişkiler üzerine eser vermiş, bir Epikürcü ve Teo'cudur.

Beni bu kişilere benzetmekte, büyük iltifat etmiş oluyorsun, abartmış oluyorsun, zira onlar da birer insandılar, Kadir Kaçar gibi, Ethem Aydın gibi. Her kişinin bir doğrusu vardır. Doğruların birleşkesi ise kişileri bayraklaştırır. Bu ise zamana gereksinim duyar, hem de uzun uzun zaman dilimlerine. Yakından bakılınca, insan hiç bir şeydir, sıradandır, aleladedir.

Ama zaman faktörü devreye girince, Atatürk 'ler, İnönü'ler, Karacaoğlan'lar, Dadaloğul’ları, Yunus’lar, Hacıbektaş’lar, Veysel’ler, Sokrat’lar, Aristo ’lar, Anştayın’lar, Monteigne’ler, Baudelair’ler oluşuyor. Öyleyse yol böyle beliriyorsa bundan sonra neden olmasın?!

Ata nal çakıldığını görmüş kurbağa, ayağını uzatmış demeyelim bu aşağılık duygusu olur. Bayrak yarışına devam edelim. Bugün altun ararken kömür yarın da kömür ararken altun bulunur.

Kadir'ciğim, insanlar ölümlüdür. Sen de ben de öleceğiz, annenizin öldüğü gibi. Ölenlerle ölmeyi düşünmek bir görevden kaçıştır. Yarınlarda Kadir 'lere gereksinim var. O mantığınızın rotasını düzeltiniz.

Bütün bunları yazarken, hem seninle başbaşa olmak istedim, böylece iç benimi de korumuş oldum. Yani hep size yazmadım, ben de vardım.

Yazmak böyle olunca, bir angarya olmaktan, bir yasak savma çizgisinde olmaktan kurtuluyor. Yani denize birşeyler at, bir bilen olur gibi.

Kadir'ciğim, ilk mektubumu şiirinize bir tepki olarak yayınlarsanız, o güzel şiiri topluma daha çok açmış olursunuz. Seni öper, fırsat bulursan Mersin 'e beklerim.

E. Aydın, 6Ağustos1991



Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin