itirafı:
Erbabı dil oldu hep civana meftun
Hiç kalmadı bir zen ülfetinden memnun
İşte Nedim'in iki şarkısı ki, çırağan âlemlerinin, şiirle, mûsiki ile, rakkasların ve sakilerin dilber yüzlerinin ve ışıklı çiçeklerin temaşası ile ağırbaşlı edebî meclisler olduğundan başka bir sahne tahayyül ettirmiyor:
Yine bezmi çemene lâle fürûzan greldj Müjdeler gülşene kim vakti çırağan geldi Bülbül âşiftelenüb bezme gazelhan geldi Müjdeler gülşene kim vakti çırağan geldi.
Çıkub ikbâl ile gülzâre şehlnşâhı cihan İltifatiyle ider gülleri şâdü handan Lâlezâre gelür elbet yine sultânı zaman Müjdeler gülşene kaıti vakti çırağan geldi.
Seyr olub raksi yine dilberi mümtazların Yine eflâke çıkar nâleîeri sazların Câne âteş bırakur şulesi avazların Müjdeler gülşene kim vakti çırağan geldi.
Neyü santuru rebâbü defü tanbûr ile cenk Nağmei bülbülü kumrûye olub hem ahenk Pür ider âlemi şevku tarabı rengârenk Müjdeler gülşene kim vakti çırağan geldi.
Canfeza turrei hûban gibi zülfi sünbül Dilküşâ nazmı Nedîmâ gibi ruhsârei gül Düıı gülistanda işittim ki dir idi bülbül Müjdeler gülşene kim vakti çırağan geldi *
İrişdi ııevbahâr eyyamı açıldı gülü gülsen Çırağan vakti geldi iâlezârın dîdesi rûşen Çemenler döndü rûyî yâre rengi lâlevü gülden Çırağan vakti geldi iâlezârın dîdesi rûşen Açıldı dilberin ruhsârı gibi lâleler güller Yakışdı zülfi hûban veş zemine saçlı sünbüller Nevâsâz olmada bin şevk ile âşifte bülbüller Çırağan vakti geldi iâlezârın dîdesi rûşen. Gelür deyû cihanın şehrîyân bezmi gülzâre Temaşa itmek için yâsemenler çıkdı dîvâre Tebessümle d.idi gülgonce gûşi bülbüli zâre Çırağan vakti geldi iâlezârın dîdesi rûşen Olub gülşeıı şırâgjan ile pür şevkü neşât efzâ Zem'ni iâlezârın nurdan tâvusdur güya. Kczâ-ra Riüjrtekim açıldı rııyi goncei zîba Çırâgaıı vakti geldi lâîezârın dîdesi rûşen Sezadır kim cihanın pâdişâhı mekremetkârı Müşerref ide teşrifi hümâyûniyle gülzârı Ncd'min sazlarla okuna bıı taze güftârı Çırağan -vakti geldi iâlezârın dîdesi rûşen
ÇIEAĞAN CADDESİ — Galatayı Ru-melikavağına bağlayan Boğaziçinin Rumeli yakasının ana caddesinin Beşiktaşdan geçen kısmının adı; o büyük sahil yolunun «Bolmabağçe Caddesi» ve «Muallim Naci Caddesi» isimlerini taşıyan parçaları arasındadır, Beşiktaşı Ortaköye bağlayan uzun bir yoldur; ve büyük bir kısmı yanık çıra-rağan sahil sarayının arkasından geçer.
Beşiktaşdaki başı, ana cadde ile deniz arasında uzanan sokaklardan Çiğdem Sokağı kavuşağı, Oratköydeki başı da, keza ana cadde ile deniz arasında uzanan Ortaköy Vapur İskelesi Sokağı, kavuşağıdır. Beşik taş tarafından gelindiğine göre, sahil tarafı olan sağ kolda Beşiktaş Yalı Sokağı, Os-manpaşa Mekteb Sokağı, Sinanpaşa Deni:/ Hamamı Sokağı (Bu sokaklar Beşiktaşda-dır). Ortaköy Salhane Sokağı (bu sokak da Ortaköydedir), sol kolda da Serencebey Yokuşu, Peri Çıkmazı, Şahnişin Sokağı, Hasanpaşa Dere Sokağı, Müvezzi Caddesi, Yahya Efendi Çıkmazı (bu sokaklar Beşik -taşdadır), Taş Basamak Sokağı (Bu sokak da Ortaköydedir) ile kavuşakları vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 20).
Paket taşı dâşeli, iki kenarı ağaçlı, yaya kaldırımlı, iki araba çok rahat geçecek genişlikde bir caddedir; eskiden Bebeğe kadar giden tramvaylar bu caddeden çift
hatla geçerdi (B.: Tramvay); Bu satırların yazıldığı sırada (temmuz, 1964) yaya kaldırımları yükseltilmekte, ortasındaki paket taşları da sökülmüş bulunuyordu, asfalt yola kalbedileceği söylenmişdir.
Yukarıda da zikrettiğimiz gibi, yanık Çırağan Sarayının avlusunun sokak kapuları her biri âbidevî kapu-dur, bu caddeye açılır; mezkûr saray avlusunun Boğaz tarafındaki kısmi) Beşiktaş Spor Kulübünün stadyomu hâline çevrilmiş bulunuyordu (Şeref Stadı), dolayısı ile stadyoma bu caddeye açılmış muhdes kapulardan girilir. Bu stadyomda büyük futbal maçları olduğu günler, bilhassa maç bittikten sonra bu caddede bir saat kadar trafik felce uğrar; .bir ana yolun bu hâle düşmesi,' Şeref Stadının Çırağan Sar&yı avlusunun tesisinin ne kadar yersiz olduğunu gösterir.
Yanık sahil sarayın gerideki büyük mutfak binası - da, metruk bir kagir yapı olarak bu cadde üzerindedir; Mecidiye Camii ve onun-hemen yanı başında Yıldız Sarayı Parkının bir kapusu da bu cadde üstündedir; meşhur Yahya Efendi dergâhına ve mezarlığına giden yol da bu caddeden başlar.
Bu cadde üzerinde kayda değer şâir binalar, müesseseler şunlardır:
Et ve Balık Kurumu Beşiktaş Soğuk Depo Müdürlüğü, Et ve Balık Kurumu İstanbul Balıkçılık Müdürlüğü, Beşiktaş îlk Öğretim Müdürlüğü, Barbaros İlkokulu, Şair Nedim İlkokulu, İ. E. T. T. Umum Müdürlüğü Mağaza ve Atölyeleri, Yüksek Denizcilik Okulu, Galatasaray Lisesi Şubesi, Kabataş Erkek Lisesi, Kabataş Lisesi Mezunları Derneği, İnşaat Mühendisliği ve Mimarlık Özel Yüksek Okulu, Kızılay Anbarı (Çırağan Sarayında), Yapı ve Kredi Bankası Levazım Deposu, Panaiya Rum Ortodoks Kilisesi (Ortaköy'de).
Beşiktaşda ve Ortaköyde bu cadde üzerinde şu dükkânlar tesbit edilmiştir: l oto mağazası (Doğu Ticaret A.Ş.), 2 kunduracı, l terzi, 3 bakkal, 2 saz yapıcısı, l kırtasiyeci, l gaz ocağı tamircisi, l benzinci (Schell), l berber, l kadın berberi, l büfe, l kereste mağazası, l oto lâstik tamircisi.
ÇÎRAĞAN OTELİ CİNAYETİ
— 3034 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3935
ÇIRAĞAN SARAYI
Galatasarayı Lisesinin şubesi karşısında Denizcilik Bankası bir hastahâne yap-tırmakda idi. Caddenin Ortaköy tarafı bitiminde Çırağan ve Avşar isimleri altında iki apartıman bulunmakta idi. Kapu numaraları 7-109 ve 2-130 dur.
Hakkı GÖKTÜRK
ÇIHAĞAN OTELi CÎNAYETÎ — Ka-
atil de maktul de milyoner; 1964 yüı haziran ayında Beşiktaşda Çırağan Otelinin dördüncü katında Boğaza nazır 407 numaralı lüks odada işlenmiş bir cinâyetdir ki, hiçden büyük servetlere ancak karanlık yollardan ulaşıldığı sözünün hakikatini bütün çıplaklığı üe ortaya koymşdur; öyle ki, cinayeti müteâkib zabıta, maktul ile ka-atilin miyonlarını nasıl kazandıklarını araşdırmaya başlamışdır.
1961 de bekçi tahsildarlığı yapan kaa-til Reşid Alpan 1964 de cinayet gecesi vak'a yerine «34 EE 650» İstanbul plâkalı 1964 model Pontiac Parisienne otomobili ile git-mişdir ve «Çift Tokmak Madenî Eşya Fabrikası»; nın sahibidir.
Misafir kaldığı lüks otel odasında öldürüldüğü zaman sırtında kırmızı bir ipekli pijama bulunan ve dışarda «31 AD 929» İskendrun plâkalı 1959 model Chevrolet împala hususî lüks arabası ile dolasan 35 yaşındaki tüccar Gazi Urfalı da 1961-1962 yıllarına kadar şunun bunun emrinde hizmet kulu bir şofördür.
Telefon ile konuşub randevu aldıktan sonra cinayet yerine 24 haziran gecesi saat 00,10 da gelen kaatil maktulün odasına çıkdığında, o sırada efendisinin yanında bulunan maktulün şofurü Hüseyin Akyıl-dız, Gazi Urfalının misafirine: «Biliyorsun senin için üç milyona imza koydum, bu bonoların yarısını ben ödedim; işlerin iyi gidiyor, geri kalanını da sen öde, benim ticaret şerefimle oynama!» dediğini duy-muşdur.
Cinayeti müteâkib kaçmak isterken yakalanan kaatil ise: «500 bin lira alacağımı istemek için gitmişdim» demişdir.
Yine kaatil: «Gazi Urf aliyi nefsini mü-dafa için onun kendi tabancası ile vurdum» demiş, halbuki maktulün ruhsatsız tabancası hiç kullanılmamış olarak valizinden bulunduktan başka, sigarasının da parmakları arasında hâlâ yanmakda olduğu görülmüşdür.
Maktulün valizinde tabancasından gayri bir sustalı biçak, 10 uçak bileti, vizesi alınmış şahsî pasaportu ve para çantasında 34.000 türk lirası, 261 dolar, 9 ruble ve muhtelif kıymetlerde pek çok yabancı para ve 10 aded onluk seyahat çeki bulun -muşdur.
Bu cinayet haberini birinci sayfasında «Milyonerler Cinayeti>:> başlığı ile veren Hürriyet Gazetesi, yukarıdaki notları aldığımız yazıyı şu satırlar ile bağlıyor: «Polis otoriteleri maktulün büyük çapda iş yapan kaçakçılardan biri olduğunu, cinayetin de muhtemelen eski ve büyük bir alacak meselesinden işlendiğini söylemişlerdir» (Hürriyet, 26 haziran 1964).
ÇIRAĞAN SAHİLSAEAYI — Boğaziçi-nin eşiğinde Beşiktaş kıyısında eski devirlerin hâtıralarını taşıyan bir saha üzerinde yanık harabesi durmakda olan Çırağan Sâbilsarayı Sultan Abdülaziz devrinde inşâ edilmişdlr; yapışma 1863 de başlanmış ve 1871 de tamamlanmışdır; Osmanlı imparatorluğunun ağır dış borçlar altına girdiği Tanzimat Devrinin hesabsız ve plânsız işleri arasında, rivayete göre fevkalâde ağır lüks eşyası ile beraber 4 milyon Osmanlı altınına mal olmuşdu ki zamanımız-daki karşılığı tahminen 200 milyon Türk lirasıdır.
Mimarı Serkis Bey Balyandır (B.: Salyan, Serkis Bey); ondokuzuncu asır Türk yapı sanatının en güzel eseridir; fakat banisi Sultan Abdülaziz içinde hemen hemen hiç oturmamış, Çırağan Sâhilsarayı 1876 dan 1904 yılına kadar 28 sene tahtından indirilmiş Beşinci Sultan Murad ile ailesine ikâmetgâh olmuşdur (B.: Murad V.). Meşrutiyetin ilânında bu muhteşem saray muhteşem eşyası ile beraber Millî Meclisin emrine verilmiş, mebusan ve ayan meclislerinin toplanması için gereken salon tadi-jâtları yapıldıktan sonra meclisin ikinci devre oturumu Çırağan Sarayında 15 kasım 1909 da tantanalı bir törenle açılmış, iki ay kadar sonra da 19 ocak 1910 da bir çarşanba günü güzeliği ve zenginliği göz kamasdıran saray içinden çıkan ateşle iki saatde yanıp mahvolmuş, yanık duvarlardan ibaret bir iskelet kalmışdır ve zamanımıza kadar tam 44 yıl, yarım asır o hâzin haliyle dura gelmişdir. Istanbulun en güzel bir mevkiinde, kıymetine baha biçilmez bir
arsa üzerinde bu yanık sarayın 44 sene öylece bırakılması çok acı tefsirlere yol açacak bir haldir.
Çırağan Sâhilsarayının zaman zaman büyük ve muhteşem bir otel olarak tamir ve ihyâsı lâfları çıkmış, ve her seferinde de günün hâdiseleri arasında pek çabuk unutul-muşdur. Otel hikâyesinin en eskisini Amiral Vâsıf merhum şöylece anlatıyor: ((Balkan Harbi sıralarında idi, Vulford adında büyük bir İngiliz iş adamı ile tanışdım, hem Türk dostu hem de sanat muhibbi yaşlı bir zât idi, îstanbulun da âşıklarından di. Çırağan Sarayını otel olarak ihya etmek istedi; mühendis göndererek sondaj yaptırdı; rıhtım sağlam, temeller sağlam, duvarlar kaymamış. Hemen teşebbüse girişmek üzereydi ki, Vulford öldü; ardından da Birinci Cihan Harbi çıkdı...»
Otel hikâyesinin son teranesi de şudur ki, aşağıdaki satırları 9 Şubat 1961 tarihli Hürriyet Gazetesinden alıyoruz: ((Çırağan Sarayı otel hâline getiriliyor; bir Amerikan firması ile varılan prensip anlaşmasına göre 120 milyon türk lirası ile tamir edilerek büyük bir turistik otel olacakdır...»
Bir ara Çırağan Sarayının Deniz Müzesi yapılması düşünüldü; zemin katı Dördüncü Sultan Mehmedin meşhur kadırgası ile şâir saltanat kayıklarının teşhir edileceği bir salon. - kayıkhane hâline konulacak, birinci kat hazfedilip balkon haline gelecek, son katı da müze salonlarına tahsis edilecek idi. Yâni Sâhilsaray jyangîn âfetinden yarım asır sonra imâr ve ihya adı altında yok olacakdı. Müze tasarısının tahakkuk etmeyişi hayırlı olmuşdur.
Sâhilsarayının yalı boyu geniş avlusunun Boğaz tarafındaki parçası ' Beşiktaş Spor Kulübüne verilmiş ve ((Şeref Stadı» adı ile bu kulübün futbol sahası hâline konmuşdur ki her halde garabet örneklerindendir. Yanık sarayın önü ve etrafı da derme çatma kulübeler, bir takım hurda demir yığınları ve türlü muzahrefât ile ayrıca telvis edilmişdir.
Çırağan Sâhilsarayının yeri on yedinci asır başlarında «Kazancıoğlu Bağçesi» adı ile anılırdı, emlâki hümâyun arsasına alınmış, Dördüncü Sultan Murad tarafından kızı Kaya Sultana verilmiş, bu sultan da zevci Melek Ahmed Paşa ile bazı yazları burada yaptırdığı küçük bir yalıda ggçir-mişdir. On sekizinci asrın ilk yarısında bu
yalı Üçüncü Sultan Ahmed tarafından Sad-rıâzâm Nevşehirli ibrahim Paşanın kethüdası ve damadı Mehnıed Paşaya verilmiş ve Lâle Devrinin bu meşhur veziri zamanındadır ki «Çırağan Yalısı» adını almışdır. İbrahim Paşa ile Üçüncü Sultan Ahmedin sık sık geldikleri ve çırağan âlemleri ile eğlendikleri kâşanelerden biri olmuşdur. (B.: Çırağan Âlemleri).
1730 ihtilâlinden sonra yine mîrîye in-tikaal eden Çırağan Yalısı uzunca bir zaman metruk kalmış ve harab olmuşdur.
Beşiktaş Mevlevîhânesi Çırağan Yalısının hemen bitişiğinde bulunuyordu; ondokuzuncu asrın ilk yıllarında mevlevîhâ-nenin öbür yanında da sahibi idam edilmiş Kodoşla Ahmed Ağanın yalısı vardı.
1805 de Üçüncü Sultan Selim mîrî yalının tamirini emretti: sadırâzâm Yusuf Ziya Paşa Rodoslu Yalısını kendi kesesinden satın alarak her iki yalıyı yıkdırdı ve yerlerine pek lâtif iki yeni yalı yapdırarak yine Çırağan Yalısı adı ile Sultan Selime hediye etti; pâdişâh bir mevlevî muhibbi olduğu için yeni Çırağan Yalısının iki parçası arasında kalmış Beşiktaş Mevlevîhâ-nesini de tamir ettirdi, dergâhın âyin günleri çarşanba idi, Sultan Selimin âyinleri seyretmesi için de semahanenin bir yanına gaayet mükellef bir mahfil inşâ ettirdi.
Yeni Çırağan Yalısı Üçüncü Sultan Selim ile İkinci Sultan Mahmudun pek sevdikleri bir yer oldu.
1860 da Abdülmecid daha büyük ve daha şatafatlı bir yalı yapdırmak için Çırağan Yalılarını yıkdırdı; lâkin inşaata başlatmak için ömrü vefa etmedi, yapıya 1863 de Abdülaziz zamanında başlandı. Mimar Serkis Bey Balyan muhteşem bir sâ-hilsaray yapabilmek için arsanın tam ortasındaki Mevlevîhânenin yıkılmasının zaruretini arz etti; bunun üzerine Maçkâda yeni bir Mevlevihane yapılarak 1868 de Beşiktaş Mevlevîhânesi oraya nakledildi (İB.: Maçka.; Beşiktaş Mevlevömesi; Bahariye Mevlevîhânesi), ve yukarıda kaydettiğimiz gibi 1871 de de şimdi yanık iskeleti görülen Çırağan Sâhilsarayı tamamlandı.
Çırağan Sarayının bina eminliğini Mahmud Mesud Paşa yapmışdı; bu zât sarayın inşâsında hem güzelliğe hem sağlamlığa azami dikkati göstermişdi; hâlen yanık harabesi bile pek dilrübâdır. Yukarda kaydettiğimiz turistik otel hikâyesi bir
ÇIRAĞAN VÂK'ASÎ
— 3936
İSTANBUL
— 3937
gün hakikat olursa, yalnız istanbul değil, yeryüzü en güzel otellerinden birini kazanmış olacakdır.
Zamanımızda Yıldız Park diye meşhur büyük koru, aslında Çırağan Sâhilsarayı-nın arka bağçesi - korusu idi. Bu koruda Malta Kasrı da sâhilsarayla beraber yapıl-mışdır.
ÇIRAĞAN VAK'ASI — Aklî muvazenesi bozuk olduğu için tahtdan indirilmiş Beşinci Sultan Muradı, ikaametine tahsis edilmiş Çırağan Sarayından silâh kuvve-tile cebren alarak yine pâdişâh ilân etmek üzere, devrin maceraperest politikacısı ve gazetecilerinden Ali Suavî'nin, etrafına topladığı bir takım adamlarla 18 cemâziyelev-vel 1295, 20 mayıs 1878 bir pazartesi günü tam öğle vakti Çırağan Sarayına deniz tarafından yapdığı bir silâhlı baskındır (B.: Ali Suâvî). «Ali Suâvî Vak'ası» diye de anılır. Son osmanlı vak'anüvisi Abdürrah-man Şeref Bey vak'ayı şöyle anlatıyor:
((Ali Süâvi Avrupadan geldikten sonra Mektebi Sultaniye (Galatasarayı Sultanisi) müdür oldu; gazetelere siyasî makaleler yazar, saraya devam eder, devlet işlerine dâir mütalâalar beyan eder, layihalar takdim eder, makaalelerinde Midhat Paşa aleyhinde bulunarak Sultan Hamide yaranmak yolunu tutmuşdu; hem güftârı, hem etvârı perişan adamdı, idaresizliği ve çok bilmişlik iddiası ile Mektebi Sultanîde tedrisatın altını üstüne getirdi. Güya mu-allimesi sıfati ile Avrupadan peşine takdı-ğı güzel bir kadın ile mektebde yerleşip oturmak saygısızlığında bulunması ile de ayrıca dile düşmüsdü. Mü-dürlükde kalması her cihetçe caiz olmadığından azledildi. Açıkda kalınca sürünmeye başladı, sürünmekden kurtulmak için de büyük bir cür'etle yokdan yükselme yoluna sapdı. Sakin olduğu Üsküdar semtinde bir takım sâdedil muhacirleri (1876 türk -rus harbinin Rumeli muhacirleri) başına toplayıp, onları türlü vaidler, yalanlarla Sultan Muradı tekrar tahta çıkarma sevdasına düşdü. Basit aklınca ikmâli tertibat eylediğine kanaat getirdikde silâhlanmış muhacir yaranını bir mavunaya doldurarak Kuzguncukdan, Sultan Muradın oturduğu Çırağan Sâhilsarayına ani yanaşdı, ve rıhtımda nöbet bekleyen askerleri silâh la kaçırtıp Sâhilsarayın harem dairesine kadar girdi.
«Suâvinin şu cür'eti mecnunânesin-den hiç kimsenin malûmatı yokdu. Sultan Murad, Sâhüsarayı basanların bağrışmalarından çok telâşlandı, kendine suîkasd zan ederek aklı başından gidip şaşkın şaşkın etrafa bakınır iken, eline Suâvi bir tüfenk vererek pâdişâhım çok yaşa velvelesi ile mavunaya girmeye ve birlikde Anadolu yakasına geçmeye davet ediyordu. Keyfiyet Beşiktaş zabıtasına derhal aksedip Beşiktaş muhafızı mirilivâ Hasan Paşa (B.: Hasan Paşa, Yedisekiz) maiyetine alabildiği zabti-ye ve nizamiye efradı ile Çırağana koşarak, fakat silâhla müdafaayı görünce o dahi silâh kullanmaya mecbur olup iki tarafdan atılan kurşunlar ve çıkan sayhalar Yıldız tepelerine kadar yapıldığından zâtişâhâne dahi dehşeti azîmeye uğrayup asker celbi için etrafda bulunan askeri kıt'alar kumandanlarına emirler gönderildi, istenilen askerler gelinceye kadar Ali Suâvi ve ayak-daşîarmdan yirmi kişi kadar Hasan Paşa nın elinde öldürülüp muhacirlerin geri kalanı yaralı veya sağlam ele geçirildi. Muhakemeleri divânı harbde yapılarak kabahatlerinin derecesine göre kanunî cezaları icra kılınmışdır. Ali Suâvinin muavini Filibe muhacirlerinden Ahmed Paşa ki iyiyi kötüyü ayırmakdan âciz bir adam idi, kürek cezası ile mahkûm olmuşdur.
«Çırağan bağçesinden tüfenk sesleri uzak yerlerden dahi işidildiğinden herkes ne olduğunu bilmeyüb ruslar İstanbula hücum etmişler, muharebeye başlanmış diye halk arasında bir velvele kopdu (Türk-rus harbi mağlûbiyetimizle sona ermiş, Ruslar Ayastefanosa, bugünkü adı ile Yeşilköye kadar gelmiş, bu vak'adan 48 gün evvel, 3 mart 1878 de Ayastefanos muahedesi imzalanmış, ruslar hâlâ Ayastefanosda bulunuyordu); İstanbulda ve Galatada dükkânlar kapandı, ehâlinin telâşından ve koşuşmasından çarşıda bayılan kadınlar oldu. Tüfenk sesleri o gün Eyyub tepelerinde tarafımdan işidilmişdiD; (Abdürranman Şeref, Tarih Müsâhebeleri).
Yukarıdaki satırlarda vak'a çok basit anlatılmışdır. Türk Ansiklopedisinde şu malûmat veriliyor:
((Ali Suâvi bu olayda Osmanlı-Rus harbi (1876 - 1878) yüzünden Balkanlardan (Kümelinden) kaçıp İstanbula sığının göçmenlerden de faydalanmışdır. Ali Süâvi, Çırağan Vak'asından bir gün önce Basiret
ANSİKLOPEDİSİ
Gazetesinde (B.: Basiret Gazetesi) yayınladığı kısa bir mektubla hem adamlarına parola vermiş, hem de ertesi gün yapacağı büyük iş hakkında üstü kapalı olarak dikkati çekmek istenıişdi. içlerinde Filibeli Ahmed Paşanın da bulunduğu beş yüz kişiden fazla bir kalabalık, Çırağan Sarayı yakınındaki Mecidiye Camii önüne geldikleri sırada, Ali Suâvi de bir kısım adamları ile Kuzguncukdan mavunaya binip Çırağan Sarayı rıhtımına çıkmışdır. Sarayın rıhtım tara-f-mdaki muhafızlarının silâhlarını toplayıp saraya girmye çalışır iken, Mecidiye Camii tarafmdakiler de buradaki muhafızlarla çarpışarak onların silâhlarını almışlardır. Ali Suâvî, Sultan Muradı dairesinde bulup kendisini yeniden hükümdar yapmak için geldiğini bildirmiş ve aşağı indir-mişdir. Bu sırada göçmenlerle göçmen kılığına girmiş olanlar sarayın alt katını doldurmuşdur. Çırağan Sarayında olaylar bu şekilde gelişirken, Besinci Muradın yanında gözcü olarak bulundurulan Dilâver Ağanın gönderdiği haber üzerine askerler ve zabtiyeler yetişib saraya girmişlerdir. Dilâver Ağa, ilk gelen 6 neferi sarayın.divan kapusu önüne nöbetçi dikerek Ali Suâvi ile arkadaşlarının dışarı çıkmalarına engel olmıışdur; bir vandan da Beşiktaş Ka-rakoJıma haber göndermiş, Beşiktaş muM-fm Yedisekiz Hasan Paşa zabtiye kuvvetleriyle Çırağan Sarayına koşmuş. Hasan Paea sarayın kapucularmın birinden aldığı kaim sopayı, elebaşı olduğunu anladığı Ali Suâvinin kafasına şiddetle vurmuş ve onu oturmuştur. Bunun üzerine ortalık karıs-hvs, Hasan Paşanın adamlarının ateş etmeleri baskıncıları şaşırtmış, bunlardan çoğu öldürülmüşdür.»
Maceraperest Ali Suâvî ki «Biz onu adanı sanmışdık» diyen Namık Kemal tarafından şu hiciv beyti ile karikatürize edilmişdir:
Suâvî dedikleri o küçük adam
-p2HF.de oturmuş yanında madam!
ÇIRAĞAN VAK'ASI
«... bu vak'a, ruh kuvvetinin misline ender tesadüf edilen muhteşem bir beyyi-nesidir, büyük ihtilâlcinin hayatına mal olan bu müdhiş teşebbüsden maksadı, havsalasına sığmayan Ayastefanos Mukadde-mâtı Sulhiyesini ibtâl ederek istanbul önlerindeki Rus ordusuna mukaavemet, ve hattâ taarruzdur. Bu fikrini Sultan Hamide kabul ettiremediği için saltanat tebeddülüne lüzum gördüğünden bahsedilir.
«... Çırağan Sarayı rıhtımına çıkmış, kapudaki nöbetçi yaralandıktan sonra pencere camları kırılıp pâdişâhım çok yaşa sesleri ile içeri girilmiş, Eğinli Said Paşanın hatıratına göre, Ali Suâvi Sultan Mu radı kolundan tutup :
— Aman efendim, gel bizi Moskoflar-dan halâs et!... dediği sırada içeri dalan Beşiktaş muhafızı Hasan Paşa elindeki sopayı Suâvînin talihsiz basına indirerek derhal vere sermişdir...^ (t. H. Dânişmend, Kronoloji).
Türk Ansiklopedisinin ((parola» olarak vasıflandırdığı Basiret Gazetesinde neşredilen mektub için bu gazetenin sahibi Ali Efendi şunları yazıyor:
«... (Ali Suâvî) meşâhiri muharririni osmânived.en olup kendilerini pek iyi tanıdığım cihetle aralıkda hanelerine gidip Basirete dere edilmek üzere felsefî .ve siyasi makaa.lelerini alıp gazeteye dere evler idim. Cumartesi günü akşam üzeri müşârü-ilevrtden hizmetkârı vasıtası ile bir varaka aldım, mezkûr varakada aynen su sözler muharrer idi:
Devleti Aliyvenin haricî politikası şu sırada bir takım müskilâta tesadüf etmiş ise de bunun hüsnü suretle tesviyesi çâresi imkânsız gibidir, pazartesi günü eazete-niz île neşredeceğim rrmkaalenin mütalaa-snıı evlivâyı umura ve umum ehâliye tavsiye ederim, - .
(dsbu Varakayı aynen ve imzası altında Basirete dere eyledik... O gün Çırağan Sarayı baskını vak'ası oldu...»
Basîretçi Ali Efendi kürek, kalebend* lik gibi ağır bir cezadan keftdismi güçlükle kurtarabilmiş, ğâzete'si Kapatılmış, Ali Efendi de Kudüse Sürülmüş idi • (B.: Ali Efendi; Basiret Gazetesi).
Çırağan Vak'asıhda Ali Suâvînin adamlarından vak'a yerinde 23 kişinin öldürülmüş olduğu söylenilir, bunlardan Üsküdar-da berberlik yapan «Lofçalı» lâkab'ile anılır
ÇIRAĞ EDİLMEK
3938 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3939 —
ÇIRAK
bir muhacir delikanlı için Üsküdarlı halk şâiri Âşık Hâzinin bir mersiyesi vardır, manzume, Lofçalıyı görmemiş olan şâir tarafından, vak'adan yıllarca sonra yazılmış-dır; üç kıt'alık mersiye şudur:
Nasıl uydun Suâvi'nin fendine Genç yaşında kendin ettin kendine Gittin de I/ofçalım gidip dönmedin Takip kuburları kemer bendine Şahin başdaıı yere düşmüş al fesin Şehid oldun yolunda bir nâkesin. Kümelinin sahi hûban dilberi Üsküdarın taze civan berberi Nasıl igfâ! idüp takdı peşine Lofcalımı kokonah serseri Şâhiıı başdaıı yere düşmüş al fesin Şehid oldun yolunda bir nâkesin. Sol memenin üstündedir yâresi Al kanlarla yatar ciğerparesi Son tuhfei matem oldu bizlere Solmuş âhû gözlerinin kaaresi 1 Şâhhı başdan yere düşmüş al fesin Şehid oldun yolunda bir nâkesin.
Çırağan Vak'asına bağlı garib bir hâdise de.vak'adan bir hafta kadar sonra başvekil Sadık Paşanın azlidir, ilk Osmanlı Meclisi Mebusanı kurulur iken ananevi «sadırâzârm. unvanı da «iBasvekil» olarak değiştirilmisdi. Sadık Pasa 28 nisanda azledilen ilk başvekil Ahmed Vefik Paşadan sonra, vak'adan bir av kadar evvel hükümet basına getirtilmisdi. Sadık Pasa Çırağa n vak'ası üzerine son derecede heyecana düsen Sultan Abdülbamidi teskin etmek istemiş, fakat konuşma sanatını bilmediği için: «Efendim... bir mavuna dolusu karga demesi ile bir pâdişâhı tahtdan indirme gibi büvük bir iş hiç başarılabilir mi?...» de-ıriisdi. Bu lâf padisâhda. «Demek ki bu a.dam bir pâdişâhın tahtından nasıl indirileceğini biliyor» sübhesini uyandırdı, bir hafta sonra azledilip sürgüne gönderildi, başvekil unvanı da tekrar sadırâzâma çevrildi (B.: Sadık Paşa). •••"••
Dostları ilə paylaş: |