1 " ÇIRAĞ EBÎLMEK, -ÇIRAK,EDiLMEK,
ÇIRAĞ -OLMAK— İki yerde kullanılır es
ki bir deyimdir.:: •. - : ; - •
'.; l -* Bir cariyenin,-halayığın efendile
ri tarafından çeyizi düzülüp ve basını so
kacak bir ev verilerek evlendirilmesi; sa
rayda Enderunu Hümayunda padişâhm hu
susî hizmetinde bulunmuş bir gencin, ^hiz
met ve sadâkatini mükâfatlandırmak, ona
devlet kapusunda çalışıp yükselme yolunu
açmak için bir memuriyete tayin edilmesi.
2 — Mürâhik bir gencin «kalem» denilen devlet dâirelerinden birine maaşsız şâkird (memur namzedi) olarak alınması. Bir dâireye çırağ edilen genç istidâd ve ka-abiliyeti ve ahlâk ile terbiyesi tecrübe edil-dikden sonra maaşa bağlanır, ona da «nan-pâreye geçdi» denilirdi.
Esnaf hayâtında bir usta yanında işe giren çocuklar hakkında da aynı tâbir kullanılmış, yalnız avam ağzında çırağı kelimesi çırak olmuşdur (B.: Çırak).
Ezelden abd,i memlûkin çırağı hassınım zira Sebeb sensin beni ihyaya devletle, saadetle Senindir hâne yoktîur minnetin şevketlu hünkârım Krem kıl sohbeti helvaya gel ikbâlü şevketle:
İbrahim Paşa
Çırâğımsııı benim sen hem veziri nüktedânımsııl Nazirin yok sadâkatle meşhûri cihânımsın Beni sen eyledin davet ne mümkin eyliyem ben
red Derûniııde olan mührün gibi tiirzi camınsın.
Ahmed III
Çırağ itdiıı beni dâim senin de ey kerimüşşan
Çerağın rûşen itsım dîdei mıihri mücellâyı.
i Nedim
Keremdîde çırağındır kulundur müstemendindîr Unutma pâdiştihım Vehbîi berkeşte samanı
Seyyid Vehbi
Bu kelimenin yukarda kaydettiğimiz yerlerde kullanılmasında bir zerâfet, nükte vardır: çırağın basit lügat mânası kandildir; birinci yerde «kendi ışığına, hürriyetinin ışığına, kendi evinin, isinin ısı&ıria kavuşmak» ikinci yerde de «bir mesleğin, isin ışığı olma» mânâları vardır.
Memuriyet; iş hayatında hattâ pek yüksek mevkilere ulaşmış zatler, vaktiyle şahsî hizmetinde bulundukları kimseler güzel ve temiz hâtıralar bırakıp göçmüş ise: «Ben falanın çırağıyım!...» diye övünürler-di.
ÇIRAĞ GÜLBANGÎ — ..«Mevlevîhâne-
lerde aksamları çırağ uyandırılırken. oku
nurdu, metni .şudur:. ... . '
- - «Akşamı şerif hayr -ola, hayırlar feth
ola, serler def ola, çerağı rûşen, fahri der-
vişan, ziyayı imân, kaanuni merdan, demi
Hazreti Mevlânâ hû diyelim hû» (M. Zeki
Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Te
rimleri).
' ÇIEAĞÎ, ÇîRAĞCI, ÇIEAKCI — «Akşam ezanından sonra tekeklerde mumları uyandıran (yakan) canın unvanı; büyük, şerefli hizmetlerden sayılırdı. Tekkelerde-ki mescidlerin kandillerini uyandıran dervişe de Kandilci denilirdi». (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri).
ÇIEÂĞI HAMZA MAHALLESi — îs-tanbulun eski mahalle taksimatında Fatih-Sultanselim arasında bir mahalle; Çırakçı (Çırağı Hamza) Mescidinin mahallesi idi; hâlen Müftiali Mahallesinin bir parçasını teşkil ettiğini tahmin ediyoruz; 1876 dr-mebus secimi dolayısı ile tanzim edilen bir defterde 75 hâne olarak göster ilmişdir.
ÇIRAK — Bir sanat öğrenmek üzere usta yanına verilen çocuk; bu isim, aslı farsca olup fasih telâffuzu da çerağ olan mum, kandil anlamında çırağ kelimesinden bozmadır; bu yerde kullanılışmdaki nükte çok zarif-dir. ((Bir sanat öğrenmek için aşk ile yanmak, o sanatın yolunda mum gibi, kandil gibi yana yana tükenmek» gerekdiğini ifade eder.
Bazı eski metinlerde ve esnaf nizâmnâmelerinde çırak karşılığı «şâkird» ismi de kullanılır.
Esnaf gediklerinin ve loncalarının bulunduğu devirde, hangi iş-de ve sanatda olursa olsun, bir çırak oğlan iş veya sanat öğrendikten sonra o camia içinde ananevi bir imtihandan sonra kabul edilir ve diploma yerine beline merasimle peştemal kuşatılırdı (B.: Esrıaf; Peştemal).
istanbul'da çırak çocuklar işi, sanatı öğreninceye, . peştemal ku-şafuncaya kadar çok küçük bir gündelikle ve ekseriya boğazı tokluğuna çalışmışlardır. Baba kanadı altında baba işine girmiş olanlar müstesna, bütün çocuklar, İstanbullu ise fukara evlâdı, yahud taşradan gelmiş ise garibler .. olmuşdur ve dükkânların üstündeki odalarda, sureti mahsûsada inşa edilen bekâr odalarında, bekâr hanlarında yatıp kalkmış, barın-mışlardır. Demirci, dökmeci, ka-
laycı çırakları don gömlekle pırpırı, yüz, el ve ayak demir tozuna, kömür tozuna bulanmış; kasab ve bakkal, aşçı çırakları hırpanî kıyafet yağ içinde, kir içinde; onların yanında berber, kahveci çırakları, üstübaşı eli yüzü temiz, çıplak ayaklarında kadife tasmalı nalınlar, perçemli, kâküllü, hülâsa her işin icâbına göre bir kılık ve kıyafete sâhib olmuşlardır. Kaşı gözü yerinde, eli ayağı düzgün olanları şehir eşkıyasından ırz ehli kalfalar, ustalar tarafından korunmuş; bâzan da «aşk olmayınca meşk olmaz sözü hükmünü yürütmüş, çırak-usta münasebetleri türlü maceralara yol açmış-dır ve:
Kara kiraz dirağnı Usta sever çıragnı
tekerlemesi halk deyimleri arasına geçmiş-dir.
Kalaycı Çırağı -(Resim: Sabiha Bozcalı)
:ÇJIRAK
—• 3940 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
3941 —
ÇIRAK MEKTEBİ
On sekizinci asrın külhânî şâirlerinden Haşmet; Üçüncü Sultan Mustafanın kızı Hibetullah Sultanın doğum şenliklerini tasvir için kaleme aldığı «Velâdetnâme» isimli eserinde kendisine donanma nâzın süsü veren bir îstanbul külhanbeyini gece esnafı teftişe çıkarır ve onu bir berber dükkânı önünde berber ile şöyle konuşdurur:
«—Bre gel adam şuraya!... sen ne sekil berbersin?!... Hani senin sinesi âyîne-den saf, gerdeni nûri seherden şeffaf, b'â-zûleri bilekleri sîrnin ve gamzeleri ustura gibi keskin gümüş servi endam çırağın nereye gitti: Bre nâ tıraş tasma kıran, böyle berber dükkânı olur mu?»
Mısır Çarşısı üzerine geçen asır içinde yazılmış anonim bir destanda bir .attar çırağı da şöyle tasvir ediliyor:
Mısır Oarsısıdır güzeller kâm Gayet ile mazbut âdafo erkânı Bir nâm i»e meşhur her bîr dükkânı Anda bütün Mısır Cava Zengübar.
Bâbaı yemininde Kuleli Dükkân Bir l'ûsuf likaya olmuşdur mekân Bir cesmi cellâd destinde çevkân İsmi şerifi hem al şûhin Cebbar.
Güllü mintan üzre al çuha yelek Sıvamış .kolların ol simin bilek Çıraklar içinde bıçkın civelek Üftâclesi amma âyânü kibar.
Sîm gülle topukdan zerkâr kâküle Kıl kadar ayıbsız ol gönce güle Bey paşa olmusdur kul ile köle Elbet kalendere yokdur itibar.
Levendâne eda nümayiş güzel Alım calim nakış elhak bî bedele lâkin külahından sırıtmada kel Zîrâ maarifçe gaayet sebükbar.
Bu manzumede dikkate değer nokta, güzel attar çırağının cehlinin kel başa benzetilmiş olmasıdır; geçen asrın ikinci yarısında İstanbuldaki esnaf çıraklarını okutma yolunda çok hayırlı bir teşebbüsdeh bugün büyük irfan mümessillerimizden biri olan Darüşşaf aka Lisesi doğmuşdur (B.: Çırak Mektebi).
Kalender meşreb şâirlerin esnaf güzelleri sânında kaleme aldıkları ve «Şehren-gs'z» adını verdikleri manzum risaleler övülmüş bütün nevcivanlar çırak çocuklar, delikanlılardır (B.: Şehrengiz). Şehrengizler-den gayri aynı yolda kaleme alınmış mâtû fu isimsiz tek bir güzel olmuş manzumeler
de de bilhassa berber ve kahveci çırakları ile meyhaneci çırağı seçilmişdir ve meyhaneci çıraklarına hemen dâima «muğbeçe>; denilmişdir (B.:-Muğbeçe).
Kahveci çırakları için meşhur bir tekerleme vardır:
Kahvenin köpülüsünü Çırağının topuklusu
Son zamanlara gelinceye kadar berber dükkânları dâima bir kahvehanenin bir parçası, köşesi ola gelmişdir (B.: Berber). Kahvehanelerin ekseriyetle ayak takımının toplantı ve sohbet yeri olması, kalender şâirlerin de avamın bekâr uşağı takımı ile bilhassa kahvehanelerde buluşub ülfet ve muhabbet etmeleridir ki, kahveci çıraklarını da daima gözlerinin önünde bulundur-muşdur; Aşağıdaki manzume geçen asır
îtahveci çırağı (Besim: Sabiha Bozcalı)
sonları ile asrımız başında mektebli tulumbacılarından «Bitli» lâkabı ile meşhur Mer-diveııköylü Tevfik Karkanındır:
Yap be kahveni kahveyi Karasından karasından Tulumbacı külhanbeyi Biz kaçmayız parasından
Varsa güzel bir çırağın Mecidiye tırak tırak Yoksa, güzel bir çırağın Kahveyi ehline bırak.
Kahvecinin taze fidan Olmalı süslü çırağı Gömlek beyaz al eâmedan Billur topuk tumturağı
Al ibrişim futa belde Kuşak sarkmış nâlinine Tıkır tıkır yürüterek Dikkat eyle tâlimine
Kâkülleri kas üstünde Bir dal fesli gül goncesi Alım çalım nümayişi Derdli gönül eğlencesi.
Köhııe keyfi tazeleyen Hem kahve hem taze çırak Yâ hey aman başlayınca Nâz ile pervâza çırak
Erbabı dil demişlerdir
Has kahvenin köpüklüsü Kahvecinin çırağının Makbui gümüş topuklusu.
Hüsnü âteş gözüm lüle Tâ be sabah tüter çırak Tevfik senin âşıklığın Kel basınca şimşir tarak.
ÇIRAKCI BOSTAN SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberinde Fâtih Kazasının Samatya Nahiyesinde Hacıhamza Mahallesinin sokaklarından; Merdivenliçeşme sokağı ile Ali Fakih ve Hamdullah sokak-arı arasında uzanır, Ali Fakih ve Hamdullah sokakları ile bir üç yol ağzı teşkil eder; Tünaydm Sokağı ile de kavuşağı vardır (adı geçen rehberde pafta 11,. no. 62). Yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (1964).
ÇIKARCI ÇEŞMESİ SOKAĞI — Fâtih îlçesi merkez nahiyesinin Şeyh Resmi Mahallesi ile Fener nahiyesinin Müftü Ali ve Abdi Subaşı mahallelerinden geçer bir so-kakdır; Haliç Caddesi ile Tabak Yunus Sokağı arasında uzanır; Kızak Sokağı (Şeyh Resmi Mah.) Dönemeç Sokağı, Cingöz So-
kağı, Tekgözlü Sokağı (Müftü Ali Mah.), ile kavuşakları vardır; Müftü Ali ve Abdi Subaşı mahalleleri arasında sınır olan Fodlacı Sokağı ve Abdi Subaşı Mahallesinde Pir Sultan Sokağı ile dört yol ağzı yaparak kesişir (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 6/98 ve pafta 8/97-99). Haliç Caddesi tarafından gelindiğine göre iki araba geçecek genişlikde, paket taşı döşelidir; kavisli ve uzunca bir yol olub büyüklü küçüklü kagir ve ahşab evler arasından geçer. Cingöz Sokağı kavuşağından sonra toprak yol olur ve yokuş aşağı iner, daralır, iki yanındaki evler küçülür; kapu numaraları 1-70 ve 12-72 dir; sokak hâlen Fodolacı Sokağı ile olan dört yol ağzında durmaktadır, Abdi Subaşı Mahallesi içinde kalan kısmı üzerindeki evler yıkılmışdır (1964).
ı Hakkı GÖKTÜRK
ÇIRAKCI MESCİDİ — Hadikatül Ce-
vâmi: «Sultan Selim Camii kurbindedir. Banisi şamdancılar kethüdası Hamza Ağadır; Sultan Selim Camiine mihrab şamdanlarını yapub bâ izni hümâyun bu mescidi fevkaanî olarak bina eyledi; merkadi nâ malûmdur, minberini İbrahim Ağa nam kimse koynıuşdur, mahallesi vardır» diyor. Bu mescid hâlen mevcud değildir. Semt sakinlerinden emekli albay Ahmed Muhtar Bezmenin malûmatına göre kıymetli ahşab çatı ile örtülü kagir bir yapı olan Çırağihâmza (Cırakçı) mescidi Çırak-çıçeşmesi Sokağında idi, şimdi yerinde Hacı Ahmed Albayrak'ın gecekonduları bulunmaktadır; Fatih yanıngında yanmışdır. Sayın emekli albayın bahsettiği gecekondular arasında dolaşdık, taş duvarla örülü bir metro kadar derinlikte bir çukur içinde, Hadikatül Cevânıiin «kabri nâ malûmdur» dediği banisinin kabrini de bulduk: «Merhum mağfur Çırâgî Hamza Ağanın ruhuna Fatiha» yazı kitabesinde tarih silinmiş, okunmuyordu (mayıs, 1964).
Hakkı GÖKTÜRK
ÇİBAK MEKTEBİ — Maarif târihi-riiizce çok parlak bir mazisi olan, memleketimize büyük hizmetlerde bulunmuş pek seçkin simalar yetişdirmiş olan, zamanımızda da İstanbulun büyük irfan ocaklarından biri olan Dârüşşefaka Lisesinin kurulmasına yol açmış bir mektebdir; Cemiyeti Tedrisiyei îslâmiye tarafından 1864 se-
— 3942 —
ÇIRAK RÜYASI VAK'ASI
ÇIRAK MEKTEBİ
nesinde Beyazıdda açılmış bir mektebdir. Aşağıdaki satırları Cemiyeti Tedrisiyei îs-lâmiyenin 1927 de neşrettiği «Dârüşşefaka, Türkiyede İlk Halk Mektebi); isimli tarihçeden alıyoruz:
«Cemiyetin kuruluşu o tarihlerde Dâi-rei Askeriye ruznamçecisi Yusuf Ziya Beyin (sonra maliye nâzın Yusuf Ziya (Paşa) teşvik ve delâleti ile olmuşdur. O zamanlar Ak-sarayd.a Sofular Mahallesinde oturan Yusuf Ziya Bey, komşusu Muhtar Bey (Gazi Ahmed Muhtar Paşa) ve Tevfik Bey (Vidin-li Tevfik Paşa) ile geceleri buluşdukça islâm unsurunun terakki ve tekâmülünü dü-şünürlermiş. Yusuf Ziya Bey her gün Ba-yazıddaki Dâireyi Askeriyeye giderken sabahları esnaf çıraklarının Büyük Kapalı Çarşı açılıncaya kadar çarşı kapusu önlerinde, kahvehane ve çaycı dükkânlarında boşu boşuna vakit geçirdiklerini görerek onlara su kısa zamanda bir az okuma yazma ile hesab ve bâzı içtimaî esaslar öğretmek emeline düşer ve bu fikrini arkadaşlarına da açarak onların da iştiraki ile «Cemiyeti Tedrisiyei îslâmiye» nâmı ile bir cemiyet teşkil etmişlerdir.
«Yusuf Ziya Bey Bayazıdda Simkeşhâ-. ne dahilindeki Valide Emetulah Kadın Mektebi binasını kendi hesabına tamir et-ettirerek tedrisatın başlamasını bir an evvel temin etti.
«Cemiyetin kuruluşunu ve çırak mektebinin açılışını 12 nisan 1280 (24 nisan 1864) tarihli Tasviri âfkâr Gazetesi şöyle yazmışdır:
«Esbabı zârûriyeye mebni vaktiyle oku-yub yazmaya muvaffak olamayan her sınıf ehâlii müslimeye akaaidi diniyeyi tâlim ile az, vakitde rnektub, sened ve evrakı sâireyi kıraat ve tahrir idecek mertebe tahsil ettirmek niyeti hayriyesi ile ve Cemiyeti Tedrisiyei îslâmiye nâmı ile bir cemiyet teşekkül etmiştir. Dersler esnaf ve sâireye tes-hilâta medar olmak üzere Çarşının küşâ-dmd.an ve iş zamanından evvel verilecek-dir. Mektebe devam edecek sakırdanın kâf-fesine ders kitabları ile yazı kâğıdlan gibi mûlıimâtı talısiliye Cemiyet tarafından meccânen v'erilecekdir.»
«Valide Mektebinin tedrisat hususunda gösterdiği muvaffakiyet az zaman içinde islâm ve hıristiyan çıraklar ile Bâbıse-raskeriye vesâir devlet dâirelerine devam eden kalem efendileri arasında o derece
İSTANBUL
rağbet uyandırdı ki dershane talebeyi isti-âb edemediğinden Aksaray semtinde bir şube açmak zarureti hâsıl oldu.
«Cemiyetin âzası da gittikçe çoğaldı; ileri için ümidler kuvvetlenince çırak mek-tebleri tedrisâtına devam olunmakla beraber ayrıca esaslı bir mekteb tesisi de düşünüldü. Cemiyetin asıl maksadı islâm unsu-rutaun maarifde terâkkisini temin olduğundan gerek çırak mekteblerinin ve gerek yeni açılacak mektebin islâm çocukla rina hasrı esâsı kabul edildi.
«Çırak Mekteblerinde 1281 (1865) de başlayan tedrisat 1290 (1874) tarihine kadar devam etmişdir. Simkeşhânedeki Valide mektebinde açılan Çırak Mektebi, Cemiyetin faaliyetini, başarısını çekemeyen maarif nârızı Münif Paşanın emri ile mekteb binasının cemiyetin elinden alınması yüzünden kapandı.
«Çırak Mektebinin, mekteb levazımı ve kitablar da dahil her şeyi meccani idi ve mekteb üç sınıf üzerine kurulmuşdu. Sınıfların ders programları şöyle tertib edilmiş-
di:
«Birinci sınıf; Pazartesi ve perşenbe günleri, Çarşı açılmadan — Elifbe, Yazı, İlmihal, Kur'an, Malûmatı nâfia (Faydalı bilgiler).
«İkinci sınıf; Pazartesi ve perşenbe günleri, Çarşı açılmadan — İmlâ, yazı, Ka-vâidi Osmaniye (Türkçe gramer).
«Üçüncü sınfı; Salı ve cumartesi günleri resmî dâireler açılmadan — Hesab, kitabet (kompozisyon), Hendese, Coğrafiya.
«1865 de, ilk sene 539 çırak derse başladı, 350 si muvaffak oldu; 1866 da, ikinci sene 590 çırak derse başladı, 373 ü muvaffak oldu (B.: Yusuf Ziya Paşa: Ahmed Muhtar Paşa, Gazi; Tevfik ıPaşa, Vidinli, Naki Efendi, Ali; Cemiyeti Tedrisiyei îslâmiye; Dârüşşefaka).
«1908 de Meşrûtiyetin ilânı üzerine Dârüşşefaka mezunları tstanbuîda bir cemiyet kurdular, feyz aldıkları irfan -ocağının tesisine Sebep olmuş Çırak Mektebi'ni ihya ederek şükran borçlarını ödemek istediler. Tahsilsiz kalmış esnaf çıraklara meccânen okutmak bir gece dershaneyi açmaya karar verdiler. Bina olarak Yeni Camii civarında Çiçek Pazarındaki metruk Taş Mektebi seçdiler; bu mekteb binası hicri 1182 (1768-1769) da Mutfakemini Haseki
ANSİKLOPEDİSİ
İbrahim Ağa tarafından yapdırılmışdı. O zaman İstanbul maarif müdürü olan Prof. Ali Reşad Beyin de gayretli delâleti ile bina Evkaf Müdürlüğü tarafından Dârüşşefaka Mezunları Cemiyetine teslim edildi ve gereken, tamir yapıldıktan sonra Çırak Mektebi Çiçekpazarında ihya edildi ve mekteb 14 şubat 1325 (26 şubat 1909) de Dârüşşefaka ikinci devre, 1882 mezunlarından büyük matematik bilgini Salih Zeki beyin bir hitabesi ile açıldı ve sözünü şöyle bitirdi:
«... Dârüşşefakanın âguşunda bikes olarak yetişmiş bu gayretli çocuklar, yirmi yedi sene evvel ben de onlardan biriydim, büyük babaları Yusuf Ziya Paşanın yolundan gidiyorlar; Çiçek Pazarında, bir zamanlar tedrisâtın intizâmı ile şöhret bulan ve sonra kömür deposu olan mektebi alarak bin müşkilât ile tamir ettirmişler. Bu rada esnaf çocuklarına okumak, yazmak ve biraz hesab yapmak, defter tutmak gibi kendilerine lâzım olan şeyleri öğretecekler. Resmi küşâdına bu ağabeylerini çağırdılar. Davetnameyi okur okumaz kendimi tutamadım, ağladım. Zaman ne olursa olsun kadirşinasdır; bir gün olur ki bir avuç yetimin hizmeti de takdir edilir...»
Çiçek Pazarındaki Çırak Mektebi Dârüşşefaka Mezunları tarafından dört- sene (1325-1328 = 1909-1912) idare edildi. İtalya ile Trablusgarb Harbi, ardından Balkan Harbi çıkdı, Dârüşşefaka Mezunları Cemiyeti dağıldı; Çırak Mektebini idare etmek için yine Dârüşşefaka mezunlarından mürekkep bir Çırak Mektebleri Cemiyeti Ted-risiyesi kuruldu; Çiçek Pazarındaki mekteb 1927 yılına kadar getirildi. 18 senelik bu ikinci devrinde Çırak Mektebinde okutulan evlâdı vatan sayısı şudur:
1909 da
|
?
|
1910 »
|
?
|
1911 »
|
?
|
1912 »
|
140
|
1913 »
|
100
|
1914 »
|
80
|
1915 »
|
95
|
1916 »
|
110
|
1917 »
|
120
|
1918 »
|
87
|
1919 »
|
62
|
1920 »
|
87
|
1921 »
|
104
|
1922 »
|
79
|
1923 »
|
60
|
73 86 75
-
»
-
»
-
»
1358
«Cemiyetin ve Mektebin masrafları Cemiyet âzalarının verdikleri aidat ve Çiçek Pazarı Mektebinin banisi Haseki İbrahim Ağanın torunlarından Hüseyin Beyin her ay verdiği 500 kuruşla kapatılıyordu; İstanbul Vilâyeti Maarif Encümeni ile İstanbul Şehiremâneti (Belediyesi) de sık sık yardımda bulunuyordu. 1926 da Cumhuriyet Halk Partisi yardım elini uzattı ve her sene Çırak Mektebleri Cemiyetine 1200 lira vermeyi taahhüd. etti.».*.
ıBu madedyi yazmak için müracaat ettiğimiz kaynak, yukarda kaydettik, 1927 de basılmışdır. O tarihten sonra Çırak Mektebinin durumu hakkında bilgi edinemedik. Lâtin asıllı türk harflerinin kabulü ve Cumhuriyet Maarifinin ilk tahsil mecburiyeti üzerinde sıkı takibi bir Çırak Mektebinin devamı lüzumu kaldırmış olacak-dır.
ÇIRAK RÜYASI VAK'ASI — 1899 yılı
ekim ayında bir gece Kocamustafapaşa çarşısını heyecan ve dehşete . düşürmüş bir vak'adır ki, fraıısızca Servet Gazetesi «Mo-lier'e konu olmaya lâyık» başlığı altında neşretmiştir.
Çarşıda edeb ve namusu ile tanınmış Kastamonulu helvacı Aziz Ağa, hemşehrisi olan Hasan adındaki rnürâhik çırağı ile beraber dükkânın üstündeki bekâr odasında yatmaktadır ve odada karanlıkda yatarlar. Bir gece çırak Hasan rüyasında iki haydudun hücumuna uğrar, haydudlar oğlanı altlarına alıp boğmaya çalışırlar, Hasan da rüyasının ağırlığı altında boğuk boğuk feryada başlar. Çırağının o boğuk iniltilerine uyanan helvacı Aziz Ağa karanlıkda ve uyku sersemliği içinde: «Dükkâna hırsızlar girdi. Hasanı boğuyorlar!... Onun işini bitirince beni boğacaklar!...» der, kendi canının kaygusuna düşüb usulca yatağından çıkar ve el yordamı ile merdiveni bulursa da korkudan muvâzenesini kaybeder, merdivenden aşağı yuvarlanır; aşağıda bir camekân üstüne düşerek, kırılan cam ile ellerinden, ayaklarından ve yüzünden yaralanır ve «İmdâd!... hırsız var!...» diye bağırmağa başlar. Bu sefer ustasının sesi-
ÇIRAK SOKAĞI
3944
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
3945
ne çırak uyanır, «Dükkâna hırsız girmiş, ustamı boğuyor !...>; diyerek hemen yardım için aşağı iner, karanlıkda, yerde yatan ustasına çarpar, o da yere yuvarlanır.
Bu gürültülere ve feryatlara komşu dükkânlarda yatan esnaf ayaklanır, fenerlerle sokağa fırlarlar ve helvacı dükkânının önünde: «Aziz Ağa!... Hasan!... ne oluyor!» diye bağrışmaya başlar; Aziz Ağa, karanlıkda Hasanı görmediği için : «Yetişin ümmeti Muhammed, hırsızlar Hasanı boğdular!» diye bağırır. Hasan ise, rüyasından bî haber: «Eyvah... Ustam aklını oynatmış!...!) der ve hemen koşub kapuyu açar. Çarşılı fenerlerle helvacı dükkânına girince evvelâ yaralı Aziz Ağanın yardımına koşulur; adamcağız: «Hasanımı öldürdüler!...); diye çırpınırken çırak teessüründen ağlıyarak:
— Ustacığım!... sana ne oldu?!... beni kim öldürdü?! der. Çırak Hasanın bir rüya görmüş olduğu ancak o zaman anlaşılır. Vak'aya komşulardan kimi güler, kimi de «deliler gece yarısı bütün esnafı ayağa kaldırdı» diye kızar, bir kısım şübheciler de: «Bu işin içinde bir bit yeniği var ama an-lıyamadık!...» der. Helvacı Ağa da o geceden itibaren yatdıkları odada bir küçük lâmba bulundurmaya başlar. . Bibi.: Servet Gazetesi
ÇIRAK SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberinde Fâtih Kazasının Fener Nahiyesinin Kâtib Muslihiddin Mahallesi sokaklarından; Kiremit Caddesi ile Kazancı Selim Sokağı arasında, bir kısmı merdivenli bir aralık sokakdır (Adı geçen rehberde pafta 8, no. 104); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (1964).
Dostları ilə paylaş: |