«Toplum hayatında günlük çiçek istihlâki hiç şüphesiz ki zamanımızda olduğu kadar yaygın değildi. Çiçekçi dükkânları mah-dud idi ve ancak mevsimlik ticâret konusuydu. Köprünün Haydarpaşa - Kadıköy İskelesinde, Anadolu ve Rumeli yakası ıBoğaz iskelelerinde bir de Eminönün'de Köprübaşında tahsildar kulübesinin arkasındaki sergi - dükkân-cıklarda satılırdı. Her semtte çiçek satıcılığı istisnasız tulumbacıların elinde idi. Dükkân - sergi sermâyesini semtin, sandık reisi koyardı, çığırtkan satıcısı da muhakkak uçarı bir şehbaz delikanlı yahud bir pırpırı mürâhik oğlan olurdu. Patron gaayet temiz giyinir ve dükkân önüne atılmış bir iskemlede oturur, cı-garasmı, kahvesini içerdi; geçer-
ken uğramış hatırlı kimselere ikramlarda bulunurdu. Çığırtkan delikanlılar, oğlanlar ise muhakkak yalın ayak dolaşırlardı; karaya çalan koyu güvez fes kaşlar üstüne düşmüş, şakaklar zülüflü, sağ kulak ardına muhakkak bir gül goncası veya bir karanfil iliştirilmiş, sırtında allı pullu basma mintan, belinde kırmızı Girid kuşağı, yelek düğmeleri muhakkak çözük, incik kemikleri görünür de baldırlar görünmez. Ticaret metâı çiçek olduğuna göre çığırtkanın da kaş ve göz nakşının ve el ayak kesiminin güzelliğine, düzgünlüğüne dikkat edilirdi ve her dükkân-serginin münâsib bir yerine çiçek üzerine bir levha bulundurmak da âdet gibiydi, meselâ:
Ehli bezme çekdirir zerrin1 kadehler intizâr
Cıır'ai meyden midir Saki bu. rengi lâlezar! *
Ol goncei sermest sabah olsan uyansın Âyinei mü! gül yüzünü görsün utansın!
*
«Ada vapurlarında da mevsiminde manolya ve mimoza satan rum delikanlılarını, sikirdim oğlanlarını unutmamalıdır...))
«Hezliyyâtı Raşid Efendi» isimli yazma bir risalede bir çiçekçi bağçıvan güzeli sânında iki fıkra vardır:
«Petro dirler idi, Yedikule dışında bağ-çıvanın oğlu gaayetle dilber mürâhik taze civan idi; şehrimizin kibar ve ricali bağ-çede iş vardır diye davet iderler ve ol rû-mî fetânın türlü türlü cilveli dilbazlıklarm ile saflamrlardı. Bedestânî Mehmed Beyefendi ki Tavukçu Mehmed Bey diye mülâk-kabdır, Âşir Mollaya bir nâdîde sünbül soğanı ile bir gür f idam gönderir; bu Petro civan eliyle, Raşid Efendi merhum o gün Molla Beyin bağçesinde imiş, şu ebyâtı söyler:.
Görüb Tavukçu Mehmedin yeni açmış sünbülünü Unutmuşdur sandım bağçıvan güzeli kâkülünü Süzme ayak, gümüş baldır, âyîne sînei pâki Koydum çiçeğin adım ben de «Neveivan Petrâki» *
Çiçekçi güzeli Samurkaş Petri Gül üstünde şebnem muattar teri Beşk ider kâküle sünbül benefşe Aferin kim ise kesen berberi Getirmiş Mollaya bir gül fidanı Kendi gülden güzel urum: püseri Pâ bürehne şehbaz gümüş topuklu Levendâne yürür ditretir yeri.
Bu satırların yazüdığı 1964 de istanbul çiçekçileri «Köklü çiçek ve tohum üzerine iş yapanlar» ve «Kesilmiş sap üstünde çiçek satanlar», olmak üzere iki kısma ayrümış bulunuyordu; köklü çiçek ve tohumculuk ile meşgul olanlar binden fazla olub bir ((Çiçekçiler Derneği» kurmuşlardır; içlerinde yarım asırdanberi çiçekçilik yapanlar vardır (B.: Çiçek Pazarı ve Çiçek Pazarı Çiçekçileri; Çiçekçiler Derneği); kesilmiş çiçek satıcılarının toptan çiçek satışı işlerini gören, müzayedeleri yaptıran bir Çiçekçiler Kooperatifi vardır, kesilmiş çiçek satan mağazaların sâhibleri bu kooperatif üyesidirler; onların sayısı da bine yaklaşır. Kesik çiçek müzayedeleri haftada üç gün, pazartesi, çarşanba ve cuma günleri kooperatifin bulunduğu Beyoğlun-da Suriye Pasajında yapılır.
Nadide, bahalı çiçekler yetiştiren bağçıvan çiçekçilerin en namlıları 1964 yılında yedi kişi idi ki, yedisi de bulgar idi ve bunlardan Nikoli, Kiryas, Mitko, îli, Van-gel ve Lüben'in bağçeleri Kasırnpaşada Bü-yükpiyâlede, Vasilin bağçesi de Boğaziçin-de Ortaköyde idi. 1961 yılında basılmış İstanbul şehri telefon rehberinde isim ve adresleri bulunan çiçekçi mağazaları şunlardır:
Anna Kukula, İlkbahar Çiçek Evi, Beyoğlu, Emirnevruc çıkmazı;
Ar Çiçek Evi, Beyazıd, Yeniçeriler Caddesi 69;
Athanasatos Yani, Cumhuriyet Caddesi, 127;
Baysal Mevlud, Beyoğlu, Mis Sokağı, 1;
Bozok Muzaffer, Teşvikiye Caddesi, 166;
Çiçekçi Fotis, Halâskârgazi Caddesi, 298;
Çiçekçilik İtihsal ve Satış Kooperatifi Şirketi, İstiklâl Cadedsi, 348;
Demiriz Ziya, Gümüşsüyü Caddesi, 26;
Fidan Çiçekevi, Beyoğlu, Saidpaşa Geçidi, 10.
Fulya Çiçek Evi, Kadıköy Mühürdar Caddesi, 28;
Güdenyan Artin, Beyazıd Yeniçeriler Caddesi, 69;
Gül Çiçek Evi, Halâskârgazi Caddesi, 196;
Hamameiyan Aris, Nişantaşı, Mim Kemal Öke Caddesi, 19;
Helvacıoğlu Salâhaddin, Taksim Çiçek Evi. Sıraselviler Caddesi, 5;
Jirayr Çiçek Evi, Meşrutiyet Caddesi
Kaderini Niko, Beyoğlu, Sahne Sokak, 15;
Kamelya Çiçek Evi, Teşvikiye Caddesi, 174;
Lotus Çiçek Mağazası, Halâskârgazi Caddesi, 137;
— 3958 —
ÇİÇEK
Mari Çiçek Evi, İstiklâl Caddesi, 396;
Mihailidu Glikeria, İstiklâl Caddesi, 360;
Milinski İvan, Beyoğlu, Hristaki Pasajı, 3; , Okıü Menmed, Beyoğlu, Balo Sokağı, 17;
Park Çiçek Evi, Kadıköy, Muvakkithâne Cd. 20;
Parsehyan Aşot, Halâskârgazi Caddesi, 243,
Sabuncakis Yorgi Çiçek Evi, İstiklâl Caddesi, 239;
Sapuncakis Koço, İstiklâl Caddesi, 304; s Sadıkoğlu Sadık, Halâskârgazi Caddesi, 137;
Sanoyan Haygaran, Çarşıkapı Yeniçeriler Caddesi, 109;
, Selyi Serkis ve şeriki, İstiklâl Caddesi; : Sezgin Netaahat ve Şevket, Teşvikiye Caddesi 174; ı Şehir Çiçek Evi, İstiklâl Caddesi, 237;
Tilkioğlu Andon, Beyoğlu, Sahne Sokağı, 6;
Viyolet Çiçek Evi, Teşvikiye Caddesi, 145;
Bunlar telefona sâhib olan mağazalardır; iki misli olarak telefonsuz çiçekçi mağazaları ve bir o kadar da seyyar çiçekçiler ilâve edilse büyük istanbul için yine azımsanır.
Türk çiçekçiliği bir inhitat devrinde-dir. Çiçekçiliği ihya yolunda ihdas edilmiş Bahar ve Çiçek Bayramı da bir kaç yıldan-beri tavsamış, unutulmuşdur.
ikinci Abdülhamid devri sonları ile meşrutiyet devrinde îstanbulun şık beyleri, gençleri, yaz ve kış, yıl boyunca her gün yakalarına bir çiçek takarlardı; hâlen bu güzel süs unutulmuş gibidir; bilhassa gençler arasında çiçek sevgisi hemen hemen yok olmuş gibidir, istanbul aydınları arasında biri yaşlıca, biri olgun çağında iki muharrir her gün yakalarında birer karanfilleri ayrıca şöhret sahibidirler; yaşlı olanı Ord. Prof. Şükrü Baban, olgun çağda olanı da Ümid Deniz'dir.
Daha eskiler, Tanzimatdan önceki devrin erkekleri ise çiçeği yakaya değil, başa takarlar, serpuşun nev'i her ne ise üstüne sarılmış dülbendin bir kıvrımına iliştirir-lerdi; dal külah, dal fes olanlar da, baş çiçeklerinin sapını külah veya fesin kenarından içeri sokarlar, çiçeği oradan şakaklarına sarkıtırlardı. Meselâ Sürûri bir kasidesinde:
Şeyhülislâmı şerîfünneseb Es'adzade Taksa destârma kesbi şeref eyler sünbül
diyor.
ÇiÇEK — Halk ağzında ve İstanbul-un hâneberduş pırpırları argosunda «taze
İSTANBUL
ve körpe güzel kız veya oğlan» anlamında kullanılır.
Bu kelime ile halk ağzı deyimler vardır:
Çiçeği burnunda — Mesleğine yeni girmiş, bir işe yeni başlamış gençler hakkında kullanılır : Çiçeği burnunda doktor, çiçeği burnunda zabit gibi.
Bir çiçekle yaz olmaz — Zenpâre erkek ile oynaş peşinde yosma kadının hayat felsefesinin aforizması: bir güzel ve dilber maşukaya yâhud maşuka bağlan-mayıp dildârını oynaşını sık sık değiştirip tazelemek.
Kabak çiçeği — Bilhassa büyükler, uslular önünde, yeni girdiği bir muhitte pek çabuk lâübalileşen; ekseriya «kabak çiçeği gibi açılmak» diye tavzih ile kullanılır.
Gülü tarife ne hacet, ne çiçekdir biliriz — Darbı mesel; sadâkati, vefası, samimiyeti, içden sevgisi olmayan fakat sevimli, şirin, cazibeli kimseleri tarif için kulla-1 anılır.
Çiçek — Bayram günlerinde veya her hangi bir şenlik vesilesi ile çarşı pazar boylarındaki şekerci sergilerinin, manav salaşlarının, kahvehanelerin avâmî zevkle süslenmesinde ince ve ahenkli kâğıdlardan yapılmış çiçek taklidi şeyler (B.: Çalgılı Kahvehaneler).
Çiçekli — Üzerinde çiçek şeklinde tezyini motifleri olan giyim eşyası halk ağzında «çiçekli» adını almışdır; «çiçekli çorab, çiçekli mintan, çiçekli basma» gibi; bu isimler kalender meşreb halk şâirlerinin kalemi ile îstanbulun ayak takımı arasından dilber şehbazların kılık ve kıyafetleri tasvir edilirken renkli portrelerin çizilmesine yardım etmişdir; aşağıdaki iki manzumeden birincisi Üsküdarlı Âşık Râz'nin ikincisi de Kazdağlı Ahmed adındaki çırağı için Kahveci Bitlisli Ali Çamiç Ağanındır (B.: Çamiç Ağa, Bitlisli Ali):
Baygın Yusuf berberlerin yosması Mintanı var al çiçekli basması Billur topuk ayağında nâlini Şimşirdendir al kadife tasması Naz mi disem cilve midir bilemem Söz virüb de dildâdesin asması.
ANSİKLOPEDİSİ
Yaraşıkdır elhak Şah Kazdağhna Al çiçekli yörük nakşı çorabı Mintanı hem çiçeklidir ol gülün Nasıl olmam anın ayak türabı Ruhlerinde açmış cennet gülleri Lâ'Ii lebiıı suna kevşer şarâbı.
Çiçek suyu — ((Bazı kokulu çiçeklerden ve bilhassa turunç çiçeğinden taktir edilen su» (H. Kâzım, Büyük Türk Lügati). Çiçek sularından yalnız biri çiçeğinin adına nisbetle anılır ki «Gülsuyu» dur (B.: Gülsuyu). İstanbulda geçen asrın ortalarında Kolonya Suyunun yayılmağına kadar hafif ve iç açıcı, ferahlık verici güzel koku olarak çiçeksuları kullanılmışdır; çiçek suyunun hamamlarda ve berber dükkânlarında muhakkak bulundurulması ise esnaf nizâmnâmeleri ile tesbit edilmiş; hamamlarda ve berber dükkânlarında natıra, dellâka, pabuççuya ve çırağa bahşiş müşterinin mürüvvetine bırakılmış idi, müşteri bahşiş vermez ise istenmesi yasak idi; fakat bu nizâmnâmelerde : ((müşteri mürüvveten bahşiş verdikde gülsuyu yâhud çiçek suyu ile ikram olunur» kaydı vardır.
îstanbulun her evinde çiçek suyu muhakkak bulunurdu, herhangi bir sebeple bir kimse baygınlık geçirir, bayılırsa; derhal alnı ve bilekleri çiçek suyu ile ovulurdu; bâzan da ferahlık için suyu damlatılarak içilir, içirilirdi.
Çiçeklik — Eski istanbul saray, konak ve yalılarında ser karşılığı kullanılmış isimdir; fakat Tanzimttan sonra çiçekçilik yerine ser karşılığı ((limonluk);, adı kullanılmışdır.
Çiçekçi — Argo; elinde çocuk denilecek yaşlarda çok körpe sermâyeler bulunanı muhabbet dellâlı; misâl:
Bir Beyoğlu gazinosunda:
-
Arkadaş!., şu ağa ne söylersen vere
cek, on dört on beş yaşında bir şey istiyor...
-
Yok efendi, ben çiçekçi değilim!...
ÇiÇEK — On sekizinci asrın son yıllarında Gümüşhânede gaayetle dilber bir köçek oğlan, bütün emsali gibi bu isim köçeğin lâkabıdır, asıl adı bilinmiyor; yine bir rum olacakdır, Mercan adında bir kol-başmın perverdesi, uşağı, mahbubu olub, büyük kalenderlerden ünlü divân şâiri En-derunlu Fâzıl Bey mâden eminliği ile G-ü-müşhâneye gitdiğinde, bu Çiçek Oğlanın
çiçek
S95Ö —
oyunlarının hayranı ve güzelliğinin meftunu olarak onu İstanbula kaçırıp getirmek istemişdir; muvaffak olup olmadığı bilinmiyor, fakat divânında Çiçek için bir müseddes ile bir şarkı vardır (B.: Fâzıl Bey, Enderunlu; Defteri Aşk; Çenginâme); manzumeler şunlardır:
ŞARKI
O Gümüşhâneli sîm endamım Didim ismin ne ola sultânım Nâz ile didi Çiçekdir nâmını Ne çiçeksin biliriz ey canım
Belî elmas çiçeksin biiürüz Gülde perverde bebeksin biiürüz. Sevdiğim huri meleksin biiürüz Şahbazım sana ben şabanım.
Ehli Mâden seni bilmez cana Anlamazlar ne gühersin hâlâ Yürü İstaııfoula ey nazlı eda Kum rakkaası benim cananım.
Aşıkta ta bu kadar nâz olmaz Çeşmi şûhin gibi şehbâz olmaz. Bir çiçekle güzelim yaz olmaz Açıl ey taze güli handanım.
İşte aharda kır at amade Yürü bir zevk ideîim dünyâde Sana Fazıl gibi var üftâde Yürü ey dilberi âlîşâmm
MÜSEDDES
Âteşi aşk ile gönlüm yine püryan oldu Bir gözü kanîu delîkanluya kurban oldu Her bir ahım yine bir şûlei sûzan oldu Aşk ile cismi nîzânm kuru bir can oîdu Gice kan ağlamadan dîdelerim; kan oldu, Şöyle ki her biri bir subhai mercan oldu.
Büşdüm ol cevher yektâye aman. Mâdende Aşikâr eyler isem, hâlime âlem hande Âh yâ Eab ne bu âteş ne bu halet bende Gizlesem aşkını oîmaz yanar âteş tende Gice kan ağlamakdan dîdelerim kan oldu Şöyle ki her biri bir subhai mercan oldu
O Gümüşhâneli gevher kî Çiçek nâmında Simden servi gibi hüsnü va
Geldi Mercan dediğim kahbe rakib oldu yine Dest i canan ile bâîü perimi yoldu yine Kehrübâ gibi o Mercanla yüzüm soldu, yine NârI firkat ile âh iki gözüm doldu yine Gice kan ağlamadan dîdelerim kan oldu Şöyle ki her biri bir subhai mercan oldu.
ANSİKLOPEDİSÎ
Çiçekçi Kahvelerinde Çırak Cemil (Alî Riza Beyin deseninden, S. Bozcalı eli ile)
ÇiÇEK BOSTANI SOKAĞI
Katli usşâkı ider ustası Mercan tâlini Hançeri kabzai Mercanına olmuş teslim Âh eğer olmasa babında o şeytânı leîm Canıma yetti belâyı gamı Allah kerim Gice kan ağlamadan dîdelerim kan oldu Şöyle ki her biri bir subhai mercan oldu.
Rûm rakkası a mehpâre güli îsâyî Nice bir bu sitem ey can alıcı lıercâyi Tâ be key aşkın ile Fâzıla, bu riisvâyî Gice âhile bîzar iderim dünyâyı Gice kan ağlamadan dîdelerim kan oldu Şöyle ki her biri bir subhai mercan oldu.
' ÇİÇEK'BOSTANI SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fâtih Kazasının Şehremini nahiyesinin İbrahimça-vuş mahallesi sokaklarından; Kayguluba-ba ve îmam Ferdi Sokakları arasında uzanır (Pafta 10/70); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Haziran, 1964).
ÇİÇEKÇİ — Geçen asrın sonlarında Beyoğlunda Çiçekçi Sokağında bir koltuk meyhanesinin halk ağzındaki adı; 1880 ile 1890 arasında Doktor lâkabı ile tanınmış Yunan tebaalı bir rum tarafından işletilir idi (B.: îstelyo, Çıplak); uygunsuz rum mahbablarının ve Çiçekçi Sokağı ile Yeni-çarşı fahişelerinin uğrak, konak yerlerinden idi; Doktor, birini orta hizmetinde, birini de tezgâh başında bulundurduğu iki çırağını da sureti mahsusada Ege Adalarından, bilhassa Sakız Adasından getirtir, onları da fuhuş yoluna sevk ederek iğrenç menfaatler sağlardı. Fuhuş ve rezalet yollarının acemisi olan Çiçekçinin eşiğinden içeri adım atamazdı; aslında bu meyhanenin müşterileri hemen tamamen istanbul ramlarının eclâf ve esâfili, yunanlı, italyan, rus, ingiliz, fransız gemicileriydi, içinde daima rumca konuşulur, kapusundan sokağa, .zaman zaman neşeli terennümler, galiz küfürler, rum şamata ve yaygarası taşardı.
Bu kötü meyhane, 1889 - 1890 kışında içinde işlenen bir cinâyetden sonra kapatıldı ve cinayet dâvası içinde türlü rezalet ve şenaatleri ortaya dökülen Doktor hudud dışı edildi.
; " Tevfik KARKAN
ÇÎÇEKÇlBAŞI BAĞÇESİ — On sekizinci asır yazarlarından Aziz Efendinin «Muhayyelât» adındaki meşhur hikâye kitabında Molla Emin hikâyesinden öğren-
3960
istanbul
diğimize göre o asırda Haydarpaşada lebideryada namlı bir mesiredir; hattâ arada padişahların bile gelip uğradığı yerlerden biridir (E.: Aziz Efendi). Başka bir kayda rastlayamadık; muhayyel bir yer olması ihtimali yokdur; zira Aziz Efendi, yukarda adı geçen Molla Emin adındaki nevcivâ-nm muhayyel macerasını yazarken yerlerin, dekorların, kıyafetlerin, örf ve âdetlerin tarif ve tasvirinde hakikate mutlak sadâkat göstermişdir.
ÇİÇEKÇİ BOSTANI SOKAĞI — Çamlıca yollarından; yerine gidilip şu satrıla-rın yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Haziran, 1964).
ÇİÇEKÇİ CIVANI — Kalender meşreb şâirler tarafından «Şehrengiz» adı verilen manzum risalelerle medhedilen esnaf güzelleri arasında Çiçekçi civanlarına da rastlanır; şehrengiz yollu yazılmış ve «Huban-nâmei Nevedâ» adını taşıyan manzum mecmuada Çiçekçi Civanı şu beyitler ile övülmüştür:
Çiçekçi civanı gül goncesi gah Tetişdirenlere hezar maşallah Toptop sünbiil kâkül ile perçemi Maşuklar Tekkesi şeyhi hemdemi Tariki aşk üzre mühürlü ayak Bûsegâhı aşk iki ak zanbak
ÇİÇEKÇİ KAHVEHANESİ — Üsküdar-da Karacaahmed Mezarlığı civarında çok eski ve meşhur bir kahvehane; tramvay j/olu ile Haydarpaşa tarafından gelindiğine göre (1934 Belediye Şehir Rehberinde Tıbbiye Caddesi) Üsküdarm eşiği yerinde olan Duvardibi mevkiinde, Selimiye Dergâhını geçdikten sonra sol kolda Üçüncü Sultan Selimin çeşmesinin hemen karşısında, caddeye nisbetle azıcık geride, bir bağçe içinde, toprak üstü tek katlı, 1964 yılında mesken olarak kullanılan soluk kırmızı aşı boyalı ahşab binâcıklardır; önünde, bağçesi içinde bir namazgah taşı vardır; namazgah kaldırılmışdır.
Adına onsekizinci asır metinlerinde rastlanmış; şehirde tebdili kıyafetle sık sık dolaşan ve kendisini Topkapulu Osman Ağa diye tanıtarak halkın derdlerini dinleyen Üçüncü Sultan Osman (padişahlığı 1754 - 1757) Üsküdara geçdiği zamanlar hemen dâima bu kahvehaneye uğrardı. Asrımızda da en seçkin müşterisi büyük res-
ÇİÇEKÇİ KAHVEHANESİ
sam Hoca Ali Riza Bey olmuşdu; üstadın bu kahvehanede oturur iken çizdiği iki üç desen vardır; ekseriya, İstanbulu dolaşırken çizdiği krokiler üzerinde de, burada oturur, çalışırdı; 1885 - 1895 arasında Haddehâ-neli Cemil adında çok güzel bir genç bu çiçekçi Kahvehanesinde çıraklık yapmış, bir gün Ali Riza Bey Cemil'in de portresini çizerek imzalı bir kopyasını Üsküdarlı halk şâiri Vâsıf Hiç'e (Vâsıf Hoca) hediye etmişti (B.: Ali Riza Bey, Üsküdarlı, cild 2, sayfa 703; Cemil, Haddehanen', cild 6, sayfa 2446)
Çiçekçi Kahvehanesinin çırak Gemili için söylenmiş şu ayaklı mânilerle kıt'a Merdivenköylü Tevfik Karkan'ındır:
Adanı aman... «fe» si var!
Altuıbaşak perçeme yaraşmış al fesi var
Adanı aman... «fe» si var !
Çiçekçi Kahvesinin bir çapkın dalfesl var.
Çiçekçiye gittim bîr çiçek gördüm Târi muhabbetim oldu kördüğüm.
Yıllarca güzeller peşinde koşdum' Böyle bir güzel şey yokdu gördüğüm*
— 3961
Çiçekçi Kahvehanesi (Ord, Prof. Süheyl Ünver'in resminden Sabiha Bozealı eli ile)
3963
— 3962 —
ÇİÇEKÇİ KANTOLARI
Adanı aman... «ınil»î var!
Kaçmış Haddehaneye kızgın şişi mili var
Adam aman... «mil»i var!
Tevfikin gözlerinde tüter bir Cemili var.
Merhum Vâsıf Hiç bu kıymetli hâtırasını naklederek: «Bu kahvehanenin hemen bütün müşterileri; müdavimleri, üde-bâ, zürefâ, ilim ve sanat, marifet ve erbabı idi, nice beyler, paşalar, olgun dolgun kalem efendileri bu kahvehaneye çıkarlardı, içlerinde mütekaaidin hattâ gecelik entarileri üstüne bir ceket, sako, palto alıp gelirlerdi. Dedikodu yapılmaz, edibâne, hakimane, rindâne sohbet ve muhabbetle va-kit geçirilirdi. Bazan Cemil Bey Pehlivan ve Esvabçıbaşının Alâeddin Bey gibi azılı kabadayılar da gelirdi, fakat edebleriyle otururlar, oranın vekarlı havasını asla. bozmazlardı» diyor.
Aşağıdaki satırları bu ansiklopedinin seçkin kalem arkadaşlarından Ord. Prof. Dr A. Süheyl Ünver'in 1962 yılında Türk Etnografya dergisinin 5 numaralı sayısında intişar etmiş ((Türkiye'de Kahve Kahvehaneler;; başlıklı makaalesinden alıyoruz:
«Tunusbağından Karacaahmed'i sola alarak Duvardibinde Pertev Paşa Camiine (Selimiye Dergâhına) gelirken (Duvardı-bine Üsküdar tarafından gelindiğine göre) îhsaniye'de Namazgâh'a sapan 3/0! başında ve Selimi Sâlis tuğraîı çeşmenin karşısına rastlar.
Bir katlı ve kırmızıya boyalı, bağçe içinde bir binadır. Hâlen kapalıdır. Kiralık ev gibi kullanılmaktadır. Sahibine Hacı derlerdi. O da Çiçekçi Aziz'den tutmuşdu. Bundan 45 sene evvel açıkdı. Yazın bağçe-sinde oturmak mutad idi. Vaktiyle yeri bir açık namazgah imiş ve mihrabı taşı ve ab-dest musluğu için tulumhalı kuyu vardı ki, ben hatırlarım» (adı geÇen dergiden ayrı basım, 1963).
ÇİÇEKÇİ KANTOLARI — Tiyatromu
zun emekleme devrinde aktris kantocu -
rakkaase kızların türlü isimler altındaki
kantoları arasında «çiçekçi» kantoları var
dı; ellerinde birer çiçek sepeti ile sahneye
çiçekçi kız kıyafetinde çıkarlardı;, aşağıda
ki kantolardan birincisi Şamran Hanımın
rast kantosu, ikincisi de Kamela Hanımın
kantosudur: .,
ISTANBUl
Gülistanda var bir fidan Koparmaya kıymaz insan Dikenine el sürülmez Goncasından vaz greçilmez Gaayet nâzikdir bu güller Feryâd ediyor bülbüller Üç kuruşa fiyatı Sîk beylerin tuvaleti Çok sevimlisin a gülüm Neredesin a bülbülüm Ucuz ucuz satıyorum Ah geç kaldım gidiyorum Çiçekçi kızı gidiyor Sokak sokak haykırıyor.
*
Ben çiçekçi kızıyım Satarım vîyolet Giiî karanfil gaziya Yokdur emsali elbet Fatsa roz kamelya Ufacık sepetde Envai çiçek çok Pek çok taze bu çiçekler Daha neler var bende Akşam paşan ucuzca Verip hemen gideceğim.
Emsali arasında çok üstün bir sanatkâr olan Peruz Hanımın da bir çiçekçi kantosu vardı; Peruz bu kantoya mürâhik bir oğlan kıyafetinde çıkardı; diğerleriyle beraber maalesef notasını elde edemediğimiz Peruz'un Çiçekçi Kantosu da şudur:
Çiçekçiyim nevcivânım Gaayet körpe bir fidanım Euhlerim gül saçım sünbül Çapkın eda sırma kâlriil Misk kokulu manolyalar Baygm baygın kamelyalar Yakaya çiçek takmadan Aynaya şöyle bakmadan Baloya gitmez sik beyler. Ne de yosma şu matmazel Odur baloda en güzel - Kamelyası pek açmış Hem misk gibi koku saçmış Çiçekçi civanım
Hep güzel matmazeller vurgun bana Baygın baygın işmar çakan çakana Yasemin menekşe zerrin begonya Lupetya, şebboy1, zanbak, petonya Bütün şık beyler seviyor beni Ararlar baloda çiçekçi güzelini Karanfil, lâle, hetyotropa Limon çiçeği, krizantem, margerite Hepsi birbirinden güzel Ben hepsinden güzel...
ANSİKLOPEDİSİ
ÇİÇEKÇİLER DEENEĞİ — Köklü çi-,çek tohumu üzerine iş yapan çiçekçi bağ-çıvanlar ile çiçekçi esnafı tarafından 1952 senesinde kurulmuşdur; üyesi binin üstünde olup bu satırların yazıldığı sırada dernek reisi otuz yıldanberi çiçekçilik yapan Bay Hüseyin Gülerler idi (temmuz, 1964).
ÇİÇEKÇÎOĞLU — Geçen asır sonlarında yaşamış bir mûsevi hokkabaz - soytarı; Yasefin oğlu adındaki hokkabazın yar-daklığından yetişmişdir.
Ahmed Râsim «Muharrir bu ya...» adlı eserinde: «Benim Dârüşşefakada bulunduğum zamanlarda iki üç senede bir mek-tebde sünnet düğünü yapılırdı. Bu münasebetle hokkabaz, karagöz, orta oyunu oynanırdı. Karagözcülerin isimlerini tahattur edemiyorum ama hokkabaz herhalde Çiçekçioğlu veya Karanfil Ustanın takımlarından biriydi...» diyor.
Serrned Muhtar Alus da Çiçekçioğlu-nu çağdaşı diğer hokkabazlarla kıyas ederek: «Portakal oğlundan daha yüksekdi, ondan üstünü de Boyacıoğlu idi» diyor.
Hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi. '
ÇİÇEKÇİ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Üsküdar m sokaklarından; îhsaniye'dedir, Harem iskelesi Sokağı ile Şerif Bey Çeşmesi Sokağı arasında uzanır (Pafta 27); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (haziran 1964).
ÇtCEKÇÎ SOKAĞI — Geçen asır sonlarında Beyoğlunun en namlı fuhuş yataklarından biri; 1934 Belediye Şehir Rehberinde «Eski Çiçekçi Sokağı» ismi ile gösterilmiştir; istiklâl Caddesi (Beyoğlu Caddei Kebiri) ile Yeniçarşı Caddesi arasında uzanır, Sen-t-antuvan (Saint Antoin) Katolik Kilisesinin bağçe duvarı yanından geçer. Beyoğlunun ilk umumhaneleri, 1855 den, Kırım Harbinden sonra, gayri rnüslim azınlıklara rnensub uygunsuz kadınlar tarafından Yeniçarşı Caddesi ile bu Çiçekçi Sokağında açılmışdır ki, o zamanlar Katolik Kilisesinin yerinde tiyatrosu, gazinosu ve kumarhanesi ile pek meşhur bir eğlence yeri olan Konkordiya bulunuyordu (B. : Konkordiya). 'Galatasaray! Mektebi Sultanisine çok yakın olduğu için önce Yeniçarşı Caddesindeki umumî evler kaldırılarak sâhib ve sahibeleri ile sermâyeleri Abanoz
ÇİÇEKÇİ SOKAĞI
Sokağına nakledildi (B.: Abanoz Sokağı); bir müddet sonra da Konkordiyanm yerine kilise inşâ edilince Çiçekçi Sokağı temizlendi ve adı değiştirilerek Linardo Sokağı oldu; 1934 Belediye Şehir Rehberi tanzim olunur iken de, bilhassa Beyoğlunda münasebetsiz yabancı isimler taşıyan pek -çok sokakla beraber Linardo adı da «Eski Çiçekçi» olarak tebdil edildi.
Dostları ilə paylaş: |