İçimde ateşi başımda duman Çalsaıia, çalsana todî çalsana Gönül verdim dostlar ben şu aslana
Aygınım baygınım çiftetelliye
Mestâne mestâne raksı şûîıâne
Dal fesinden salmış sırma kâkülü
Düşmüş samur kaşa fesin püskülü
. Yanmış cîa Peruz savrulup külü
Çalsana çalsana todl çalsana • ••
Civanım karşına benî alsana Aygınım Ijeygınım. cif telliye Çifde çıkdık işte iki telliye Ya leîeîüm lelli m'ah yelelellim.
Yakın geçmişe kadar çiftetelliyi, kadınlar, kızlar, düğünlerin harem bölümün-
de, kendi aralarında oynamışlardır; orta tabakadan ve bilhassa ayak takımından gerdan kırarak, göğüs ve omuz titreterek, parmaklarını şaklatarak oyun oynamasını (Çifte telliyi) bilmeyen kadın ve kız yok gibiydi. Aynı tabakaların erkekleri, mürâ-hik oğlan ve delikanlıları için de böyle idi. Düğünlerde, düğünlerin kadın ve erkek meclislerinde, köçek oğlan ve çengi kızları, saz takımları ile beraber, îstanbulda istisnasız, Sulukule ile Aayvansarayda Lonca cıkarmışdır (B. : Ayvansaray'da Lonca), yâni kıbti olmuşlardır; köçek oğlanlara çoğunluk ile rum ve arada yahudi, ermeni ve ayak takımından türk sikirdim gençler de katılmışdır; fakat meclisin havasında coşkunluk yeli esmeye başlayınca düğün halkı içinden delikanlılar, kıranta erkekler oyun meydanına atılıvermişlerdir, ve içlerinde köçeklere parmak ısırtacak kadar cilveli oynayanlar dâima bulunmuşdur; aynı manzara düğünlerin harem âleminde de görülmüşdür. Bu bakımdan mehdi İstanbul olan çiftetelli, şehvetengiz figürleri ile, merdâne erkek oyunları olan bar, halay, horon ve zeybek oyunları gibi, millî danslarımız arasında yer alır. Hele oyun meydanına çıkan kız veya oğlan, boy, bos, endam, el ve ayak, kesimi ve yüz nakışları ile güzel de olursa, oyununu seyredenleri mest etmiştir. Onun içindir ki güzel kızlar ve güzel oğlanlar, düğünlerde oyuna çıkmaları için dâima ısrarlı teklif ve hattâ tazyik karşısında kalmışlardır. Böyle âlemlerde meydana çıkıp, çiftetelli oynamak hiç de ayıp sayılmadığı halde hicabı gaalib gençler çiftetelliyi oynayamamışlar, aşırı ısrar karşısında, gerdan karamadan, göğüs tit-, retemeden, göbek çalkalayamadan şöyle bir dolaşıp, yarım yamalak parmak şaklatıp çekilmişlerdir.
îstanbulun eski tulumbacılık âleminde ise bir gencin, hele güzel bir delikanlının oyun, çiftetelli bilmemesi âdeta bir nok san sayılırdı; çiftetelli, tulumbacılık sânını tamamlar gibiydi: aşağıdaki satırlar, Üsküdarlı halk şairi Âşık Râzi'nin bu yolda yazılmış bir manzumesidir:
Bir nazlı elif dedim Mustafamm boyuna Ayak öptürmeyince çıkmaz çapkın oyuna
Salmış gümüş topuğa Mustafam kuşağını Çiftetellide gel gör İstanbul uşağını
Savurub sırma saçak kâkülünü Mustafam Tulumbacı sânını oynuyla ider itmam
Güzel çakır Mustafa oyna hem çok çakışdır Çatub ebrûlerini dilber yüze yakışdır
' Kıvırdıkça şehbazım Mustafam gül goncesi Narayı hey hey inler fulya bağçesi.
Ahmed Râsim, Kâğıdhâne yolunda bir kayığa dolmuş tulumbacıları şöyle tasvir ediyor:
«Tentesi gergin, kırmızı püsküllü, ön tarafında bir demet fulya dikili, kıçı sular içinde giden şu sandala bakın. Hele içindeki takım açanlara bir nazar edin. Tâ baş-da duran, kelle tıraş, keçe külâhlı, sırtında ipekli gömlek, kollar sıvanık, bileklere kadar dövme, kara esmer suratlıyı gördünüz mü?... îşte hem mahalle sandığında borucu, hem de Çukurçeşmede yorgancıdır. Adına, biraz hasisçe olduğu için Çömlek derler.
«Gelin sıvıryaya. O ne kıvırcık yağlı saç be!... Andriya salata gibi!... Gözler sürmeli, süzük, sandıkdan kalma îtiyad, sağ omuz biraz aşağıda. Beyaz mendil bağ lamış, fanilası tir tir, belinde beyaz kuşak, beyim uçuyor!... Buna da atal olduğu için Horoz derler.
«Hamladaki ha.beşîyi yabana atmayın, belâlıdır ha!.,. Dikkatle bakmayın, sulanır. Gülllü al mintanın arasında bir şey gizlidir, kıyar ha... îki defa yangında ölümden kurtulmuş, uşaklar buna Ikikavrulmuş derler.
«Aman bakın.... Allahı severseniz bakın, ortada göbek atan siyahiye bakın!... mavi ipekden mendil kudretten kıvırcık saçlarını yarı kapamış, yalnız gözlerinde oynar bir beyazlık var. Fanilâsı uygun, kırmızı kuşağın bir ucu sarkmış, çalkalanıp duruyor (çiftetelli oynamaktadır)... Yaşa Mangır!... Ölme Mangır!...
«Dinliyor musunuz?... Zilli maşa, çığırtma, darbuka... hepsi birden:
— Mangıra hampir!... harnpir!... ham-pir!... diye el çırpıyorlar.
«Fakat bunların yanından geçmeye gelmez, geçerseniz, şu şık bet gibi insanı tarize alırlar. Şık bey kızardı, îkikavrulmuş fena halde söyleniyor. Hepsi birden çalıp okuyorlar:
Aftosu beklerim beklerim Derya derya gezerim Of!., o şık şık oğlan Oğlan, o şık şık oğlan!
«Aferin Mangıra! narayı salıverdi: — Ah anam!... Mangırsa buradayım!...-
n
— ââ?1? —
3976 —
ÇİPTEVAV
«3en dedim ya!... Hoca efendi lâf anlamıyor, bu sandalın yanından gitme, çatarlar. Hayır, illâ ki sırıtarak geçecek... Gördün mü şimdi?
AşağıM mahallenin koca imamı Yuiarki mahallenin küçük imamı Aman yâ lelli canım yâ lelli Yar yâ lelli yâ lelli!...
«Şu zarif, şu mütenâsib hanım da kayıkçıya beriden çek dese de bunların diline düşmese olmaz mı? Ne ihtiyatsız kadmmış! Alın efendim, buyurun!. Bu sefer de dümen tutan Pırgıç başladı, yine makaamı değiştirdiler. Mangır hâlâ göbek atıyor:
Mahzun mahzun gezerim Ben yâri sezerim Dünyâları ezerim Yandım aman yandım a.man Aç yüzünü geliyorum ben!.
«Bravo Dövme Mehmede!... herif atıyor: — Âh!... âh!... gözerin kör olsun sen de bu derdden iflah bulmazsın inşallah!...
«Efendi baba kurnaz, hiç yanaşır mı? aman ne oldu!? nazarım değdi, o da yanaşıyor!... Haydi bakalım, Mangır bir iş çıkar! Çıkardı ya!... Moruğun dızgalm gelin diyor... Bu alay beyleri adam mı geçirirler,..
Sakallım aman aman Ne disem yapar bana Çarşılar yakın, olsa Fistanlar alır toana Dam üstünde kediler Mırnav mırnav dediler. Mahallenin kızları Sakallımı yediler
«Gidiyorlar. Ne ahenk, ne rakıs:
Ha ha.ha!... maşallah!... Pa ha ha!....inşallah!...
Anayisi bayis de Kavurması kıvırması da Çalkaaa!...»
Fakat, düğün âlemlerinin ve tulumbacı cünbüşlerinin, mesirelerdeki âlemlerin dışında kurulan meclislerde: mürâhik bir oğlan veya bir delikanlının oynatılması namus lekeleyici bir olay olarak büinmişdi, şüyûıı da oynayan çocuğun veya gencin altın adını daima bakıra. çıkarmışdı. Ekseriya sonu zabıta,müdahalesine yol açacak şeni arzulara bağlanan o meclislerde oynatılan çocuk veya delikanlı da çiftetelliye, oyun bilsin, < bilmesin, sarhoş edildikten
İSTANBUL
sonra cebren kaldırılırdı. Eski gazetelerin zabıta vak'aları arasında, mahkeme cerideleri kayıdlarında bu çeşid vak'alara çok rastlanır:
«Kapanıdakikde (Unkapanında) beygir sürücüsü iranlı Ali ile Eskici Rifat ve Rumeli muhacirlerinden Şaban nam delikanlı 1301 senesi (1885) temmuzunda bir cumartesi gecesi Büyükdere çayırında îran-îı Hâşimin kır kahvesinde sarhoş oldukları halde kıbti çocuklarını oynattıkları sırada Unkapanında tulumba yapıcısı Ahmed Ustanın oğlu olub biliğfal beraberlerinde Büyükdereye götürüb mezkûr kahvede yanlarında oturmakta olan onyedi yaşındaki Râsim'i de oynatmışlar, bu oyun maddesinden muhacir Şaban ile aralarında zuhur eden münazaada merkum Şaban kamasını bitteşhir Râsimi cebren kıra kaldırıb götürmeye cüret etmiş, vak'anm haber alınması ile bittâkib Rasim iki gün sonra bulunabilmiş ise de mütecaviz Şaban firar etmekle Beygire! Acem Ali ve Eskici Rifat haklarında icâbının icrası ve firarı muhacir .Şabanın taharrisi...» (Ceridei Mahâkimi Adliye).
«Fransız General Baritim Kumpanyasının Mak Mahon gemisi mürettebâttndan Jako nam on altı yaşındaki gemiciyi biliğfal kayık ile Kâğıdhâneye götürüb orada sarhoş idüb çiftetelli oynatan ve iki gün iki gece Cendere Boğazında gezdirip kıbti çalgıcılarla eğlenceler tertib eden Firuzağalı Tulumbacı Arif ve liman hammallarmdan Siirtli Yusuf Pehlivan ve Kayıkçı Kara Pav-li nâm şahısların cürümleri sübut bulunmakla üçer sene hapislerine...» (Ceridei Mahâkimi Adliye).
«1305» (1889) Temmuzunun 11 inci gecesi Fatih Rüşdiyesi talebesinden Cemil Efendiyi Ahırkapusu dışında Kahvehaneye götürüb meclisi işret kurub eğlenirler ve Cemil Efendiye rızâsı ile çiftetelli oynatırlar iken zabıtaca basüıp derdest edilen medresenişin ve softagândan Rizeli Molla Hasan, Kazdağlı Molla Bekir, Seydişehirli Mustafa Hoca ve avamı nasdan Çırpanlı Âşık İbrahim haklarında icâbının icrası ile Cemil Efendinin rnektebden tardına... >;. (Gerideki Mahâkimi, Adliye).
ÇİFTEVAY — Ar ab asıllı eski türk harflerinden vav harfi dinî edebiyatta «Vallâ-hü» kelimesinin kısaltılmışı olarak ve «Vâ-vü kısem», «and vavı» denilir. Arab asıllı
ANSİKLOPEDİSİ
harfler ile eski türk hat sanatında (yazı, kaligrafi sanatında) and vavı, bâzı camilerin, çeşmelerin münâsib yerlerinde tezyini motif olarak kullanılmışdır; ve tezyin gaa-yesine daha uygun düşdüğü için ekseriya aynalı, yâni karşılıklı biri ters ve biri düz yazılmışdır ki ona da «çifte vav» adı veril-mişdir; aynalı yazının bir adı da «müsennâ yazı» dır (B.: Aynalı yazı; cild 3, sayfa 1617).
M. Zeki Pakalm «Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri» isimli değerli kitabında «Aynalı Yazı» maddesinde hattatlar ağzındaki «müsennâ» ismini kullanmadan: «karşılık yazılan yazılardır; çifte vavları, çifte hûlar bu nevidendir» diyor; eserinin «çifte vav» maddesinde ise derin bilgisine yakışmayan büyük bir hatâya düşerek, rnim, se, şeddeli nün ve ye harfleri ile yazılan «müsennâ» adını hafızasında «mim, şad, şaddeli nün ve ayın harfleri ile yazılan «musanna» kelimesi ile karışdırarak «bu türlü yazılara hattı musanna, sanatlı yazı denilirdi» diypr ki hayret edilecek gaflet ve pek cesaretli yakışdırmadır.
ÇİFTEVAV — 196 orta - taburdan mü-rekkeb olarak kurulmuş Yeniçeri Asker O-cağmm her ortasının yazı veya resim bir alâmeti farikası var idi ki bunlara («nişan):, denilirdi, ve yeniçeriler ortalarının nişanlarını, vüeudlarimn göğüs, kol, bâzu, el üstü ve baldır gibi yerlerine dövme usûlü ile nakşettirirler idi; 38. cemaat ortasının nişanı da bir «çifte vav» idi (B.: Balta; Yeniçeri; dövme).
ÇİFTE VAVLAR —- Beşiktaş Vapur İskelesi ile Dolmabağçe Sarayının mutbak dairesi arasındaki yalı boyunun eski adı; rivayet edildiğine göre burada büyük bir yalı varmış ve yalının kapusu üstünde de «çifte vav» yazılı büyük bir levha asılı imiş, oradan kalmış. Rivayet edilen yalının sahibi ve o binanın ne zaman, ne suretle kalk-dığı tesbit edilemedi; yeri, o sahil parçası Çifte Vavlar adım Birinci Cihan Harbine, 1913 - 1914 yıllarına kadar taşımıştır; zamanımızda unutulmuşdur, artık kullanılmıyor.
Bibi.: Şirketi Hayriye ve Boğaziçi.
ÇİFTEVAV SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Galatanm Ömeravni Mahallesi (Kabataş ve etrafını ihtiva eder)
ÇİFTLİK GAZİNOSU
ile Taksimin Gümüşsüyü Mahallesi arasında bir sınır sokakdır; Gümüşsüyü Caddesi ile Sarayarkası Sokağı arasında uzanır; Gümüşsüyü Caddesi tarafından gelindiğine göre sokağın sağını Almanya Konsoloshanesinin bulunduğu büyük ada ve bu konsoloshanenin avlu duvarı kaplar; sol tarafından Kaçınanım Sokağı, Ebehanım Sokağı ve Emekdar Sokağı ile kavuşakları vardır (Pafta 15/169 ve pafta 19/170); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (haziran, 1964).
ÇİEYLİK ALAN KÖYÜ — Eyyub ilçesinin Kemerburyaz nahiyesine bağlı köylerden; adındaki «alan» kelimesi almak kökünden gelmeyüb meydan mânâsında «alan» dır. Fakat istanbul civar haritalarında ismi hemen istisnasız, «çiftlik» kısaltılarak «Çiftalan» diye kaydedilmişdir; bazı haritalarda, adı «Çaptalam, diye yazılıdır; Istranca Dağlarının ve Belgrad Orma-mamnm kuzey eteklerinde, Karadeniz kıyısına yakın bir yerdedir; halkı kömürcülük ile geçinir; ihtiyaçlarını Eyyub pazarından temin eder; 1960 sayımında 140 erkek ve 105 kadın olmak üzere nüfusu 245 kişi idi, bir kısmı 1876 (1293) .harbi Bulgaristan muhaciri, bir kısmı da Lozan Muâhadesi gereğince Yunanistandan gelmiş mübadil türklerdir; enstitü tipinde ve lojman olan bir ilkokulu vardır. İstanbul Ansiklopedisi adına gidilip görülemedi (1964).
Bibi: Ahmed Ağın, Not.
ÇİFTLİK GAZİNOSU — Geçen asır sonlarında Üsküdarda Bağlarbaşında meşhur bir yazlık gazinodur; işinin ehli Yani adında bir rum tarafından işletilir idi ki, Üsküdarlı Vâsıf Hoca bu meyhaneci için : «1885-1890 arasında yirmi yaşlarında gaa-yetie mahbub delikanlı idi, gözlerinin renginden kinaye Çakır Yâni derlerdi. Kürd zenginlerinden Celil Ağa adında bir ada mm makbulü olup Galata rıhtım boyun da kehveci çıraklığından çekip almış ve oğlana Bağlarbaşında bu mükellef gazinoyu açmışdı» diyor.
Çakır Yaninin Andon adında mızıkacı bir kardeşi vardı; her akşam gazinoda An-don'un idaresinde bir bando icrayı ahenk ederdi; bandonun bütün çalgıcıları da Galata ve Beyoğlundan toplanmış sikirdim rum şehbazları idi. Çiftlik Gazinosu «içkilerinin nefaseti, mezelerinin bolluğu ve
ÇİFTLİK IRGATLARI
3978
İSTANBUL
ÂNSÎKLOPEDİSİ
3979
ÇİLEHANE MESCİDİ
müşterilere hizmette pervane misali dönen taze mahbüb cümlesi adalı ve bilhassa Sakızlı uşakları ile» kısa zamanda büyük şöhret kazanmışdı.
Gazinoda bir de sahne vardı; tiyatro kumpanyaları gelirdi; meşhur Hamdi Efendinin kumpanyası yazları bilhassa burayı tercih eder; aşağıdaki satırları Hamdi Efendinin Sabah Gazetesinde çıkmış bir ilânını alıyoruz; ilân sözde bir okuyucu mektubu suretinde çıkmışdır:
((Varaka — Meşhur Hamdi Efendinin tahtı idresinde bulunan oyunun Üsküdar -da Bağlarbaşında Çiftlik Gazinosuna nakil olunduğuna dair geçende bir ilân görmüş, binaenaleyh evelki pazar günü oraya git-mişdim. O gün Mahcûbe Kız nâmında gülünç ve üç perdeyi havi bir oyun icra olunarak bulunanların hakikatin tahsinini mûcib oldu.»
Hüsnü KINAYLI
ÇİFTLİK IRGATLARI — İstanbul şehrinin içindekinden gayri civarında bulunan mandıra, ağıl, eğrek ve çiftliklerde-ki bekâr uşağı oğlan ve ırgatların, büyük şehrin asayiş ve inzibatını bozma yolunda zaman zaman türlü vak'alara sebep oldukları görülmüşdür; ve onların zabtu rabt altında tutulması için çok ciddî kontrol tedbirleri alınmışdır (B.: Bekâr, Bekâr Uşağı, Bekâr Uşağı Nizâmı).
Şehrin dışındaki bekâr uşakları küçümsenmeyecek miktarda ola gelmişdir; bilhassa ihtilâllerde, bu ırgad takımı konak ve sarayları çapul ve yağma yolunda en ön safda atılmışlardır. Evliya Çelebi yalnız çiftlikler için şunları yazıyor: «îs-tanbulun civarında 1060 çiftlik olup bunların beherinde onar adam olsa 10600 nefer olur. Esnaf ordu alayında pür silâh geçerler.» (B.: Ağıllar; Eğrekler; Mandıralar; Esnaf Ordu Alayı).
ÇÎĞBEM (Hatice) — 1959 yılı mayısında işlenmiş ve İstanbul zabıtası tarihinde «Sandık Cinayeti» adı verilmiş iğrenç bir cinâyltin kurbanı 24 yaşında genç, güzel ve müteverrim bir terzi kadın; İstan-bulda İçlevend'de kira ile oturduğu bir ev de sözde nişanlısı, evli ve iki çocuk sahibi, psikopat olduğu için ordudan çıkarılmış eski astsubay Turan Zeki İvgen tarafın dan boğularak öldürüldükten sonra cesedi kendi ceviz çeyiz sandığı içine konmuş, ve
Haydarpaşada Devlet Demiryolları Seyri Seri Anbarı vâsıtası ile 8 Mayıs 1959 da iBurdur'a gönderilmişdir; cesedi taşıyan sandık «İstanbul-da Ziya Aytaç'-dan (Z. Aytaç, H Çiğdem'in eniştesi) Burdur'da Sami Erdinç'e (ailenin bir zaman bu kasabada bulun muş bir yakını)» kaydı ile yola çıkmış, Burdurda sahibi bulunamadığı için üç ay an-barda kalmış, ta-' affün karşısında, 6 ağustosda polis eliyle açıldığında, korkunç cinayet, meydana çıkmış-
Hatice Çiğdem (Resim: S. B.)
dır.
Soğukkanlılığını daima muhafaza etmiş olan kaatil Turan Zeki îvgen, bu müddet içinde kurbanının İçlevenddeki evinin bütün eşyasını boşaltmış, bir kısmını Bit-pazarmda satmış, mobilyasını, radyosunu ve mutfak takımlarını kendi evine naklet mişdir
Zavallı Hatice Çiğdemin cesedi Burdurda defnedilmişdir (B.: Sandık Cinayeti).
ÇİFTLİK KÖYÜ — Çatalca üçesinin Karacaköy bucağı köylerinden; 1960 sayımında nüfusu 1370 kişi idi; Karadenize yakın olmasına rağmen dağlar arasında bulunması dolayısı ile deniz görmez, etrafı ormandır, halkı kömürcülük ve odunculukla geçinir.
Eskiden bir Rum köyü iken Lozan Mu-âhedenâmesi gereğince halkı mübadeleye tâbi tutulmuş, giden rumların yerine Lan-gaza ve Drama muhacirleri iskân edilmiş-dir; bir tepenin yamacında kurulmuş olub tren istasyonu Kabakça'dır; pazar yeri de Çatalca kasabasıdır. Halkı kömürcülük, odunculuk ve sağmalcılıkla geçinir.
Ahırlar ev çatısı altında, ayak yollan kötü tertibde, köyün pislikden geçilmez bir hali vardı. Okulu üç öğretmemi eski bir binadır; Karacaköy-Çatalca yolu bu köyün içinden geçer.
Kışın her tarafla irtibatı kesilir; fırdo-
layı geçid vermez dereler vardır. Binalarının yapısı çok güzel olmakla beraber, mübadil göçmenler hor kullanmışlardır; köyde han, hamam, otel bile vardır, onlar da bakımsızlık, ilgisizlikden çökmektedirler; her evin bağçesi vardır, yeşersin diye bir çubuk dikmezler. Köyün etrafı ormanla, kaplıdır; odun keserler, kömür yaparlar, yazın tüccardan aldıkları para karşılığı odun kömürü götürürler.
Çatalca'nm en büyük köyüdür, ilçe merkezine 32, Karacaköye 15 ve Kabakça tren istasyonuna 20 kilometre mesafededir; dağlardan geçen yolların tabiat güzelliği fevkalâdedir; gaayetle pitoresk yollar-
ÇilekfaâneMescidi (Resim: S. Bozcalı; Plân: Ö, Tel)
dir. Çiftlik Köyüne îstanbuldan gidilmek istenirse Kabakça yolunu tercih etmelidir; nefsi Kabakça, tren istasyonundan az içerdedir, araba istasyonda değil, orada bulunur (1962).
Ahmed AĞIN
ÇİFTLİK KÖYÜ — Yalova kazasının köylerinden; Yalova - Karamürsel yolu bu köyün içinden geçer, halkı mübadil batı Trakya göçmenleridir, 1960 sayımında nüfusu 860 kişi idi, meyvacılıkla meşguldürler; pazar yerleri Yalovadır. İstanbul Ansiklopedisi adına gidip görülemedi (1964).
Bibi: Ahmed Ağın, Not.
ÇlL AKÇE — Halk ağzı,1 deyim; darbhâne-den yeni çıkmış pırıl pırıl madenî para; «çil altın);, «çil kuruş» isimleri ile de halk ve esnaf arasında dâima makbul ola gelmişdi. Nâzımı meçhul şu beyit bir nevci-van hakkında ağır hicivdir:
Çil akçeyi hare itse nola sn gribi dildir
Darbhânesi isler gerisinden geliri var.
' ÇİI AVCI SOKAĞI — Kumkapuda Çadırcı Afcrnod Çelebi Mahalle-sindedir; Gedikpaşa Caddesi ile Balipaşa Yokuşu arasında uzanır; bir araba geçecek geniş-likde, kabataş döşeli bir yoldur, üçer katlı kagir evler arasından geçer, bir doğramacı dükkânı vardır, kapu numaraları 1-27 ve 2-32 dir (haziran 1963).
Hakkı GÖKTÜRK
ÇÎLEHÂNE
Zamanımızda Küçük Çamlıca denilen Bulgurlu Dağının doğu ya maçının üst kısmında,
l f
ÇİLEKEŞ SOKAĞI
— 398Û —
İSTANBUL
ÂNSİKLOPEDİSİ
3981
ÇİLERGTJL (Kızoğİan)
tahminen 6.5x3 metro eb'admda ve tavan yüksekliği de ancak 2 metro olan ve üstü kiremit döşeli bir çatı ile kapatılmış kagir bir odacıkdan ibaret olup, on yedinci asrın büyük mutasavviflerinden Şeyh Aziz Mah-mud Hüdâi Efendi tarafından çilehâne olarak yapdırılmış ve bu namlı şâir şeyhin ölümünden sonra da mescid ittihaz edil-mişdir. Kalın ve bodur kagir minaresi çok yenidir, 1958 de inşâ edilmişdir ve küçücük mescide pek şirin bir görünüş vermişdir. Minarenin lâtin asıllı türk harfleri ile ki-' tâbesi şudur: «Bu minareyi yapdıran Kad-riye Tanrıvere, bütün ölmüşlerinin ruhuna fatiha. 15.11.1958».
Mescid kapusunun önüne ahşab kapalı bir pabuçluk yapümışdır; mihrab uzun duvarlardan birindedir; mihrab duvarında iki, sol duvarda bir ve kapunun bulunduğu diğer uzun duvarda da iki olmak üzere cem'an beş küçük pencere ile aydınla-tılmışdır; zemini tahta döşeli, bir kaç parça halı ve kilim verilmiş, temiz ve bakımlı olan mescidin duvarları müteaddit levhalarla tezyin edilmiştir. Elektrik ile tenvir edilmişdir; mihrab duvarı önünde de kârı kadim sekiz bakır ve dört mermer şamdan bulunuyordu.
Çilehâne Mescidi iki kademe teşkil eden büyük bir bağçe içinde ve bunlardan alt bağçededir; üst bağçede de bir kuyu ile; suyu bu kuyudan temin edilen altı musluklu mermerden bir şadırvan vardır; beyzi şe kilde olan şadırvanın talik hat ile târih kitabesi şudur:
Pîr Mahmud Hüdâî azizülkadrin Bu makaamı yapılup maksemi ab oldu bina Levhi nazm oldu bu târihi güherîe tezyin Nev eser yapdı zehî himmeti Kâmil Paşa. Sene 1291 (milâdî 1874)
Kuyunun da çok güzel bir mermer bileziği vardır, bu bilezik üzerine de yine tâ lık hat ile şu kitabe naht edilmişdir: «Cerj netmekân Sultan Mahmud Han hazretle rinin kadınlarından Üçüncü Âşûkican Ka din Efendinin hayratıdır, sene 1285 (milâ dî 1868 - 1869»). «Âsûciban» ismi taşa imlâsı çok yanlış olarak geçmişdir; medli elif yerine «ayın» yazılmış ve «b» den sonra da bir «ye» ilâve edilerek okunmaz bir hal almışdır (Ekim, 1961).
Bibi.: R.E.K. ve General H.R. Ayyıldız, Gezi notu.
ÇİLEK — Meşhur meyva; hem lezzeti, hem de güzel baygın kokusu ve tatlı penbe rengi ile bu meyvanın en nefisleri asırlar boyunca İstanbul civarında, Boğaz-içinde, Boğazın da bilhassa rumeli yakasında îstinye ile Arnavutköyü sırtlarında yetişdirilmişdir (B.: Arnavudköyü Çileği; cild 2, sayfa 1044). İstinyede çilek tarlası kalmamış gibidir; Arnavudköyünde de çilekçilik gün günden azalmaktadır; mevsiminde İstanbul piyasasının ıBursadan gelen çilekler doldurmaktadır, hele iri iri, kokusuz, tatsız, rengi kırmızıya çalar bir çeşid çîlek pek yayılmışdır; altın yaldızlı yalı kafesleri ardında gizlenmiş taze ve mahcub kızlara benzeyen Boğazın nâzik ve muattar çilekleri yanında bu iri ve hatır hatır, tatsız ve hattâ bâzan ekşimtrak çilekler, allığı taşkın eski Çiçekçi Sokağı ve Kuledibi yosmaları gibidir.
Eskiden İstanbuldan taşraya gönderilen hediyeliklerinde başında çilek reçeli ile çilek şurubu gelirdi; en mütevazı istanbul evinde dahi hiç olmazsa bir kavanoz-luk çilek reçeli yapılır; o nâzik meyva ağdasının içinde şekli bozulmamış olarak görülürdü; zamanımızda ise reçelcilik ve şurubculuk fabrikalaşmışdır; evlerde apartmanlarda reçel ve şurub tencereleri kaynatılmamak! adır; bakkallardan ve şekercilerden alınan çilek reçellerinde meyvalar ko-puşmuş, örselenmiş, hırpalanmış görülür.
Aşağıdaki kıt'a Enderunlu Vâsıf'mdır:
Şükûfezân ızânn gülün nâzîresidir Bahara karşı hezârın o bir mesîresidir Sorulsa Vâsıfı zâre lebânü pistâmn Çilek şekerlemesi yâsemen hamîresidir.
ÇİLEKEŞ SOKAĞI — Karagümrük'de Beyceğiz mahallesi sokaklarından; Beyce-giz Caddesi ile Mehmed Ağa Hamamı Sokağı ve Çulhalar Sokağı arasında uzanır; bu son iki sokakla Mehmedağa Camii .önünde bir üç yol ağzı teşkil eder. Beyceğiz Mahallesinden gelindiğine göre ikişer üçer katlı ve orta halli aile meskenleri ahşab evler arasında Mimar Davud Ağanın eseri olan Mehmed Ağa Camii pek güzel görünür; tablo konusu manzaradır. Kabataş döşeli, iki araba rahat geçebilecek kadar geniş ve bozukça bir sokakdır. Çulhalar Sokağı ve Mehmed Ağa Hamamı Sokağı ka-vuşağı köşesinde Mehmed Ağa Tekkesi bulunmaktadır; Bayrâmiye tarikatine men-sub olub İkinci Sultan Abdülhamid zama-
Dostları ilə paylaş: |