randa tecdiden tamir ettirilmişdir; kitabesinin üzerinde hattat Ömer Necmeddin-in eseri İkinci Abdülhamid tuğrası ile hicrî 1313 tarihi bulunmaktadır. Beş beyitlik manzum kitabenin metni şudur:
Şehinşahı cihan Abdülhâmidi ma'deletkârın Cihan mimarı eltâfıyla âbad olmada her bâr
Hususa işte bu Kızlarağası dergehi pâki Ha,râb olmuşken ihya etti ol sâhib bülend asar.
Vücûdiyle zîybi evrengi hilâfet eylesün Mevlâ D:li uşşâka fer bahseyledikçe pertevi ezkâr
Bu Bayramı Velî dergâhıdır ey sâlikâm Hak Hulusi kalb ile gel eyle dâim zikrü istiğfar
Eahâi bencîesi târihin imlâ etti berceste «Cihanın tâcidarı eyledi bu dergeki i'mar.»
1312 (M. 1894)
Evler umumiyetle bağçelidir (mart, 1947).
Bibi.: REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.
ÇİLERGÜL (Kız oğlan) — 1958 senesinde Beyoğlu paviyon ve barlarında kız kılık kıyafeti altında oryantal danslar yaparak o âlemlerin müdavimleri arasında Çilergül takma adı ile şöhret bulmuş, oyunculuk hüneri ile gaayetle rağbet gör-rnüş 18 yaşında mürâhik bir delikanlıdır; asıl adı Erdoğan Özaltaş olup 1940 doğumlu ve Bursalıdır.
Dansöz Çilergül'ün oğlan olduğu, bilgece bar ve paviyonların ahlâk zabıtası tarafından teftişinde, dansözün gördüğü rağbeti çekemeyen bir kadının ihban üzerine meydana çıkmış, o gece polis müdürlüğüne götürülerek işden men edilmiş, ve vak'a İstanbul gazeteleri tarafından «Seyircilerini hayran eden dansöz erkek çıkdı», «Kadın kıyafeti ile barlarda çalışan bir genç yakalandı» gibi başlıklarla, ve Çilergül'ün kız ve oğlan esvabları altında resimleri ile yayınlanmışdır.
Toplum ahlâkının titiz bir dikkat ile fakat ölçülü bir tâkib ile korunması gerek-diği dünyaca kabul edilmiş bir zaruret olduğuna göre îstanbuldaki Çilergül vak'ası-nın seyri ve Erdoğan Özaltaş'ın bu konudaki ifâdeleri bir şehir kütüğünde tespit edilmeye değer; aşağıdaki satırları 26 Nisan 1958 tarihli Hürriyet Gazetesinden naklediyoruz:
«Bir seneden beri Beyoğlundaki üç pavyonda, her gece birçok erkeği kıvrak danslariyle teshir eden genç ve güzel dan
söz Çilergülün erkek olduğu anlaşılmışdır. ((Dansözün kadın olmadığı, Ahlâk Zabıtası ekibinin evvelki gece yarısından sonra bar ve pavyonları kontrolü sırasında meydana çıkmış-dır. Oryantal danslar yapmak i-çin sırasının gelmesini bekleyen ve bu arada konsomatris kadınların yanında ka-dm kıyafetiyle o-turan Çilergül polis tarafından yakalanınca ne yapacağını şaşır-mışdır.
Erdoğan Bey (Resim1: S. B.)
- ((Yakalandığı zaman sırtında, beyaz kürk - kap, nefti eteklik, ayağında kalem topuklu dekolte ayakkabı bulunan allıklı, pudralı, rimelli, manikürlü, pedikürlü Çilergül'ün makyajına bilhassa itina ettiği görülmüşdür. Saçlarını «Gina Stili» kesen ve hakikî isminin Erdoğan Özaltaş olduğu anlaşılan dansözün sutyeninin altına yerleştirdiği iki lâstik memesi de dikkati çekmişdir.
((Elinde bir de varyete ruhsatı bulunan Erdoğan, kendisi hakkında şunları söylemiştir:
— Benim kimseye bir zararım yok. Gördüğünüz gibi vesikam var ve namusumla para kazanıyorum. Babam ben küçükken öldü. Şimdi her gece üç pavyonda dans ediyorum ve anneciğime baktığım gibi para da biriktiriyorum. Gecede 100 lira kadar kazanıyorum, bankada da 10 bin liram var. Bu iş çok kârlı. Askere gidene kadar çalışıp biraz daha para biriktirerek geldikten sonra dükkân açmak niyetindeyim. Hem ben kendi kendime öğrendiğim mesleğimi çok seviyorum. Müşterilerin hay ran, hayran dansımı seyretmeleri bana zevk veriyor. Erkek kıyafetiyle oryantal dans yapamayacağım için kadın kıyafetine giriyorum. Bu arada makyajıma itina etmemi ve lâstik meme takmamı hoş görürsünüz herhalde. Sahici kadınlar bile bu memelerden kullanıyor. Ben kullanmışım çok mu? Siz sokakta gördüğünüz bir çok
— 3983 —
ÇİLERGÜL (Kızoğîan)
Çilergül Hanım (Besim: S. B.)
kadının Sofia Loren'e benzeyen göğüslerini sahici mi zannediyorsunuz? demişdir.
«Uzun zamandan beri Çilergülü seyreden binlerce kişi onunla konsomasyon yapan yüzlerce müşteri ve hattâ meslek arkadaşlarından bâzıları bile bu dansözün erkek olduğunu anlayamamışlardır.
«1940 doğumlu olan Erdoğan'ın yaşının küçüklüğünün bar ve pavyonlarda çalışmasına mâni olacağı zannedilmektedir.» (Hürriyet Gazetesi).
Bir -akşam gezetesi de Çilergül'ün Kit-kat Barda çalısdığını kaydettikden sonra kız oğlan dansözün evvelce aldığı 79 numaralı mavi variyete kartının iptal edildiğin; yazıyor.
Kadın kılık ve kıyafetinde dansözlük ten man edilen Erdoğan Özaltaş dört ay sonra yine tutulmuşdur; 10 Ağustos 1958 tarihli Hürriyet Gazetesi «Erdoğan dün
İSTANBUL
3982
başlığı altında
tekrar yakayı ele verdi): şunları yazmaktadır:
«Kadın kiyafetine girip, Çilergül takma adı ile şehrin muhtelif semtlerindeki gazinolarda oryantal danslar yapan ve müşterileri teshir eden Erdoğan Özaltaş ismindeki delikanlı dün tekrar yakalanmıştır.
Yenikapıda bir gazinoda çalışan ve bir gecede 50 lira kazanan Erdoğan, dün gece sahneye çıkarken bir okuyucu hanımın dekolte ayakkabılarını giymiş, fakat buna fena halde sinirlenen okuyucu hanım Çilergülü karakola şikâyet etmiştir.
((Böylece polis tarafından yakalanan Erdoğan, sallantılı gümüş küpeleri, mavi çizgili ince bülûzu, kırmızı ekose etekliği, sarı kemeri ile Emniyet Müdürlüğüne gönderilmiş ve döne-dolaşa Ahlâk zabıtasına kadar gelmişdir. Allık, pudra, ruj kullanan, «G-i-na başlı» manikürlü, pedikürlü Erdoğan'ın elindeki dans vesikasını nasıl aldığı da araştırılmaktadır. Erdoğan'ın vesikası iptal edilecektir.» (Hürriyet Gazetesi).
Bu ikinci vak'a üzerine R.S. Koçu, 22 Mayıs 1958 tarihli Hergün Gazetesinde «Çilergül >; başlığı altında şu fıkrayı yazmışdır: «Gazete yapraklarında resimlerini gördüm, resitaller yalancılık fetmiyoüsa jfcsjg* gözü yerinde, .eli ayağı düzgün, bir genç olacak, Çilergül, kadın kıyafetine girip îs-tanhulmı muhtelif semtlerindeki gazinolarda oryantal danslar yaparak maişetini temin eden bir delikanlının takma adıdır; asıl adı Erdoğan Özeltaş imiş.
«Ahlâk zabıtası bu delikanlının peşine düşmüştür. Bundan on gün evvel gazetelerde, yine bir resim ve bir yazı: «Kadın kıyafetine girip danseden delikanlı tekrar yakayı ele verdi.» Hâdiseyi gazete sütunlarında dikkatle okudum; Erdoğan'ın hareketinde hiçbir suç unsuru yoktur.
«Oğlan geçenlerde muayeneye sevkedil-miş, fuhuş âleti bir sapık değil. Hırsız değil, dolandırıcı değil, yankesici değil...
«Erkek kadın esvabı giyemez diye bir kanun yok. Kızlarımız oğlan kılığında sürü sürü dolaşıyorlar, kabahat olmuyor da bir delikanlı entari giyince niçin takip ediliyor? Bir erkek sahnede oryantal dans numaraları gösteriyor, ve gazinolarda yüzlerce seyirci onu kız zannediyor, zevk ile seyrediyor, takdir edip alkışlıyor. Bu çocuk, sadece sanatkârdır.
ANSİKLOPEDİSİ
((Temaşa tarihimizi şöyle bir gözden geçirelim. Rol icâbı sahneye kadın kıyafetinde çıkan namlı aktörlerimiz yok mudur? Hele orta oyununda kadın sanatkâr hiç yoktu «Zenne» başlı başına bir tip, kadın kılığında erkekti.
«On sekizinci asırda Lâle devrinin göz kamaştıran kamaştıran eğlence âlemlerinde kız kılığında ve kız cilvesiyle rakseden bir delikanlıyı devrin seçkin şâiri Nedim: '
Kızoğîaıı kız nâzın nâzın, şehlevend avazı
avazın,
Belâsın ben de biîmenı, kız mısın, oğlan misin
kâffir...
diye methediyor.
«Her fırsatta Garp medeniyeti, Garp medeniyeti... Biz Garplıyız... Garplıyız...» diye bağırıyoruz.
((Evet biz Garp türkleri Şarklı değiliz!
«Garbin en büyük medeniyet merkezlerinde, Pariste, Şerlinde, Londrada avamın eğlendiği içkili, sazlı gazinolarda kadın kıyafetinde çeşitli hünerler gösteren sanatkâr gençler pek çoktur.
«Erdoğan Özeltaş acaba erkekliğin şerefini mi zedeliyor? Hayır, erkeklik şerefi ne entaridir ne de pantalon... Erdoğan da bu yolu tutmuş... Oryantal rakıstaki kabiliyetinin erkek kıyafetinde kazanç temin edemeyeceğini bildiğinden, sahnede kız olmuş... Geçim kavgası, hayat mücadelesi!. Bu yolun bazı nahoş avâkıbı varsa, kendisi düşünsün.. Ve o zaman kendisinden suç sâdir olursa, cezasını çeksin.
«Özeltaş bugün bir Çilergül olmuştur.. Eğer yarın bir Fantoma Erdoğan, bir Arşen Lüper Erdoğan, bir Apartıman faresi. Otel faresi Erdoğan olursa, bu müthiş sukutun, bu hakikî felâketin sebebini, oğlan rakkaseyi amansız takipte aramalıdır.); (R. E.K., Hergün).
1958 den sonra adı tamamen unutulmuş olan Çilergül (Erdoğan Özeltaş) ün bu yıllar içinde askere gitmiş olması muhtemeldir.
(Talha Kemal) — Kuvvetli talebe yetişdirdiği söylenir lise matematik öğretmenlerinden ve gençliğinde Hareket Ordusuna katılmış İttihadcı Komtiecüer-den; aslı da Kümeliden olub hayatının son yıllarını Pertevniyal Lisesi öğretim kadrosu içinde geçirmiş ve o lisenin matematik öğretmenliğinden emekliye ayrılmışdır. 13
ÇİLİNGİR CİVANI
eylül 1962 de İhsaniyedeki evinde yaşı sekseni aşkın olarak ölmüş, Karacaahmed Mezarlığına defnedilmişdir. Etraflıca hal ter-cemesi için büyük oğlu Bay Uluğ'a yazdığımız bir mektup cevapsız kalmıştır. Adı ve hâtırası kaybolmaması gereken bir şahsiyet sahibi idi.
ÇİLİNGİR — Kilid ve anahtar yapan sanatkâr; anahtarı kaybolmuş ve kilidli kalmış küidleri kapuları maymuncuk denilen âleti ve onu kullanma hüneri ile açan adanı; hâneberduş pırpırılar argosunda ka-pu açup giren gece hırsızı (B.: Çilingir Harcı; Çilingir Sofrası).
ÇİLİNGİR — Geçen asırda Galatanın namlı gedikli meyhanelerinden; Galatanın Lüleci Hendek denilen semtinde idi; Tophane ketebesinden halk şâiri Âşık Râzi tarafından bir manzume ile şöyle övülmüşdür:
Lüleci Hendekde nâmı Çilingir Kindâne eünbüşle destur diyüb gir
Meyhanedir bura meyhane yahu Sükkânı dîvâne hüddâmı ahu
jVfahbub uşaklarda sîne kiişâde
Şişhane kadehle sunarlar bade
Sakız nıahbubları gümüş topuklu Kimi kuzu oğlak kimisi toklu
Anlarda din iman ırz ile namus Yazmışdır sîm iîe zer d.eyû kaamûs
Levendâııe reftar tâvûsî eda Urum çapkınlara nakdi can feda.
İstefo Kirişte Dimo F an deli Bidim çakdım oldum zincirlik deli
Gençliğimde önünden birkaç sefer geç-mişliğim vardır; bir dârülnedvei haşerât idi ki hem dışardan görünüşü mülevves, hem müşteri diye içine toplanmış olanlar mülevves, hırsız, yankesici, kaldırım oğlanı, umumhane uşağı, korsan kaptan sikirdim! ve istisnasız cümlesi rum, yaygara, şamataları sokağa taşmış bir yerdi. Âşık Râzi'niıı bu meygedeyi medhi tamamen şair mübalâğası, âşıklık safsatasıdır.
Vâsıf HİÇ
k CÎVANI — Kalender meşreb şâirler tarafından «Şehrengiz adı verilen manzum risalelerle medhedilen esnaf güzelleri arasında Çilingir civanlarına da rastlanır; şehrengiz yollu yazılmış «Hûbannâ-mei Nevedâ» adını taşiyan manzum meç-
— 3084 —
— 3985 —
ÇİLİNGİR HARÖI
muada Çilingir Civanı şu beyitlerle övül-nıüşdür:
Destinde maymuncuk sözün doğrusu Çilingir civanı g-önül oğrusu Harcını çekmeye kalmaz dilberin Girer de gönlüne olmaz haberin Teni billur misâl mukaşşer bâdâm Olsa da pis kokar ol servi endam Zira cümle kızıl saçlı mûsevî İsmi Nesim Miçon Salamon Levi.
ÇİLtNGİE HAECI — Hal ağzı argo, «rüşvet»; çilingirin her kilidi, her kapuyu ağdığına göre, rüşvetin gördüğü iş karşısında meçhul parlak bir zekânın bulduğu çok kuvvetli bir argo deyimdir, misâl:
-
Senin o iş ne oldu?
-
Bildiğin gibi, sürünüp gidiyor...
-
Sen çilingir harcını hazırla, ben sa
na onu iki günde hallederim.
ÇİLİNGİR KÖYÜ — Eyyub kazasına bağlı köylerden; Rami Kışlasının güney batısına düşer; Balkan Harbi muhacirlerinin iskânı sırasında eski Çiços Çiftliğinin yerine kurulmuş bir. muhacir köyüdür. 1960 sayımında nüfusu 204 erkek ve 171 kadın olmak üzere 375 kişi idi. Bir camii, bir muhtar odası, bir okulu, bir misafir odası ve beş çeşmesi vardır; çeşmeleri daimî akar çeşmedir. 1948 de yapılmış olan okulun tamamlanmasında o zamanlar karargâhı Eyyub civarında bulunan 5. Piyade Alayının büyük yardımı olmuşdur; bu köy okulunun kız oğlan karışık ortalama elli öğrencisi vardır.
Çilingir Köyünde eski yapı olarak çiftlik binasile bir değirmen ve eski küçük bir han-görülür. Feniş mer'ası, bol suyu olan köydür; Edirnekapusu - Terkos asfaltı üzerindedir; halkı çiftçi, sağmalcı ve tavukçudur; yumurta istihsalinde, istanbul köylerinden Yassıviran 16 yumurta bir kilo gelerek birinci, bu Çilingir Köyü de 17 yumurta l kilo gelerek ikincidir. Şehire yakınlığı dolayısı ile iş hayatına atılacak çağa gelen çiftçilerin büyük çoğunluğu istanbul içinde yerleşmektedir; kuy nüfusunu tenasül bereketi korumaktadır.
Çilingir Köyü yakın bir gelecekde bü
yük şehrin yazlık yerlerinden biri olarak
da gelişebilir (1962).
i Ahmed AĞIN
Abdi
ÇlLİNGİKLEE MESCÎDİ (B.: Çelebi Camii).
İSTANBUL
ÇiLiNGiR SOFEASI — Bilhassa rakı üzerine içki âlemi deyimlerinden : uzun külfete, zahmete katlanmadan, şöyle bir oturup yahut ayak üstü bir kaç kadeh çakmak için kurulmuş veya hazırlanmış içki sofrası, içki tepsisi; deyim, çilingir isminin argo karşılığı ((hırsız» mânasından gelir; nasıl ki hırsız girdiği yerde durucu değil ise, çilingir sofrası başına oturan, oturanlar da saatlerce işret ve muhabbet edici değildir. Yine aynı yoldan başka tefsir ile, nasıl ki hırsız, görüb bulduğunu alır .götürür ise. Çilingir sofrası da, alelacele, mev-cud yiyecek, mezelerle hazırlanmış sofradır.
ÇİLİNGİR SOKAĞI -- Haliç bölge
sinde Fener ile Balat arasında, Kasımgö-
nani ve Hızırçavuş mahalleleri arasında
müşterek uzun bir sokakdır. Kasımgönâ-
ni Mahallesinde Hacıriza, Hacıisa ve Süt
lâç sokakları ile teşkil ettiği bir dört yol
ağzı ile Hızırçavuş Mahallesinde Çorbacı-
çeşmesi Sokağına bağlanan bir dirsek yol
arasında uzanır. Kasımgönâni Mahallesin
deki başından gelindiğine göre Toptancı
Sokağı, Taribufacı Sokağı ile birer kavuşa-
ğı vardır; Ayan Sokağı (adı geçen iki ma
halle arasında sınır yol), Burçak Sokağı,
Hızırçavuş Mescidi Sokağı, Bekri Mustafa
Sokağı ve Çiçekli Bostan Sokağı ile birer
dört yol ağzıyaparak kesişir; bitimine ya
kın 90 derecelik bir açı ile kırılarak Çor
bacı çeşmesi sokağına bağlanır; bitimi bir
çıkmazdır (1934 Belediye Şehir Rehberi,
Pafta 8, mahalle numaralan 106 ve 111).
Bir araba geçecek genişlikde, iki kenarı ya
ya kaldırımlı, kabataş döşeli bir yoldur.
2-3 katlı kâgir-beton evler arasından geçer
(1964).
} Hakta GÖKTÜRK
ÇÎLİNGİRYAN (Onnik) — 1927 yılında Kumkapuda Ermeni Patrikhânesi Kilisesinin ilâhicilerinin reisi; mezkûr kilisede, kilise kâtibi Hırant Kuyumciyan ile beraber çirkin bir hırsızlık vak'asmda leke-lenmişdir. Basına «Kumkapu Kilisesi Soygunu» diye akseden vak'a şöyle cereyan etmisdlr : Mezkûr kilisede ilâhicilerin soyunup giyindikleri odada, içinde kilise parasının muhafaza edildiği bir kasa vardır, kasanın anahtarı da kâtib Hırant'dadır; kâtib Hırant ile îlâhicibaşı Onnik bu para nrn bin beş yüz lirasını muhtelif zaman -
ANSİKLOPEDİSİ
larda zimmetlerine geçirmişler, ve artık ye rine koyamayacaklarını anlayınca bir rezaletten kurtulmak için, Patrik Efendinin ayaklarına düşüp merhamet ve affına sığınacak yerde, bir kilise soygunu tasnî ederek 2. ve daha büyük bir suç işlemişlerdir; kilisenin bir penceresinin demir parmaklıklarını, kasanın bulunduğu odanın kapusıı-nu, ve kasayı kırmışlar, içinden ihtilaslarını karşılayacak kadar 1800 lira almışlardır. 1927 yılı mayısının sonlarında olan bu soygun hâdisesi zabıtaya intikaal edince, pencere demirlerinin içerden kırıldığı derhal tesbit edilmiş, kasada daha fazla para var iken, bir kapu ile bir de kasa kıran hırsızın yalnız 1800 lira alması şüpheleri Hırant ile Onnik üzerinde toplamış, kâtib ile ilâhicibaşı da suçlarını itirafa mecbur kalmışlardır. Patrikhane muhitini ve ermeni cemâatini çok üzmüş olan bir vak'adır. ilâhicibaşı olduğuna göre mûsikiye de âşinâ bulunması gereken Onnik Çilingiryan'ın hal tercemesi ve akıbeti tesbit edilemedi.
ÇİMDİK — «Batı türkçesine rumca-dan girmiş isimdir : parmakların ucu ile sıkma.» (Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lügati). Tarif tam değildir, mübhemdir, ((çimdik, bir başkasının . yanağını, kolunu, bacağını, veya butunu baş ve şehâdet parmaklan ile can yakacak şiddette sıkmak» dır; edeb ve ahlâka aykırı mütecavi-zâne ve amiyane hareketlerdendir; bu harekete çimdiklemek, çimdik atmak denilir. Bilhassa-geçen asır sonlarında îstanbulun Direklerarası ve Kapalı Çarşıda Kalpakçılar Caddesi gibi meşhur piyasa (gezip tozma) yerlerinde bıçkınlar, çapkınlar,- külhanbeyi erinin hafif meşreb kadınlara karşı bir el. tecâvüzleri-idi ki hemen dâima kadının feryadı, eğer yanında, yaşlı veya yaşlıca diğer bir kadın varsa o kadının mütecavize hücumu, .ortalığın.-karışması, hülâsa bir curcunaya rezalete varırdı; mütecaviz, .erkek kalabalığa karışıp firar imkânını-.bulamaz ise yakalanır .ve zabıtaca ./cezaTandr-lırdı. Çimdik zalimane atılırsa, yeri cürür, morarır, o :takdirde, • tecavüze uğrayan kadın ırz -ehli de :olsa, kocası tarafından boşanma tehlikesi ile de karşılaşabilirdi.
İstanbulda çimdik tecavüzleri hâlâ ola gelmektedir; aşağıdaki satırları l Mayıs 1964 tarihli Hürriyet Gazetesinden alıyoruz:
ÇİMŞİR
((Saçları, Cezaevleri nizamlarına uygun olarak 3 numaralı makine ile kesilmiş, Hamparsum Sansın 4. Sulh Ceza Mahkemesinin sanık yerinde, arkasında jandarma eri olduğu halde sinirli bir halde oturuyordu.
((Suçu, 19 nisan gecesi İstiklâl Caddesinde Ağacamii önünde anne ve babası ile yürümekte olan S.T. adındaki bir kızın kalçasına ((çimdik); atmaktı ve 10 gündür Sultanahmet Cezaevinde idi.
«Dünkü duruşmada, kızın annesi şahit olarak dinlenildikten sonra, hâkim, sanığı 6 ay hapis cezasına çarptırdı ve ceza sim tescil etti.»
ÇİMDİK HOTOZ — Eskiden kadınların bir baş kisvesi ve tuvaleti olan hotoz'-un bir çeşidi (B.: Hotoz); «Hotoz nevilerinden birinin adıdır ki, çimdiklenmişe benzediği için bu adı almışdır; en ziyâde istanbul hanımları tarafından kullanılan hotozların diğer nevilerinin isimleri şunlardı : Saraylı Hotozu, Kürdî Hotoz, Gelin sorgucu. Zeyrek yokuşu, Felek tabancası, Dudulburnu» (M. Zeki Pakalm, Osmanlı .Tarih Deyimleri ve Terimleri).
ÇİMŞİR — Batı türkçesine farseadan girmişdir; farsça aslı «Şemşad», türkçede aydın ağzında «şimşir», ve avam ağzında «cimşir»: yaprağını dökmeyen, kerestesi sert ve sarı renkte bir ağaç. Eskiden tarak, kaşık, nalın ve takunyanın makbulleri bu ağaçdan yapılırdı. Tarakda fil dişinden sonra, kaşıkda gergeden boynuzu, bağadan sonra gelirdi; haddine, mevkine, yaşına uygun olmayan şekilde üstününden, âlâsından, ihtiyarsa genç işi giyinenlere, ve ona benzer şeyler yapanlara karşı «Kel başa şimşir, tarak» deyimi darbı mesellerimiz arasına girmişdir.
Eskiden îstanbmlun büyük- hamamlarında nalınları bilhassa bu ağaçdan yapdı-nrlardı; berber dükkânlarında ve kahvehanelerde de eski nizâmnâmelere göre ze-min dâima taş olur,-çıraklar da o dükkânlarda yaz ve kış yalın ayak, ayaklarında şimşir nalınlarla dolaşırlardı; dellâkin ve mürâhik taze dilber çırağın çıplak ayakla-rındaki nalınlar münasebeti ile «çimşir» kalender meşreb külhan şâirlerin çok kullandığı kelimelerden biri olmuşdur (B. : Berber; Dellâk; Şimşir).
3986
İSTANBUl
Lonca; Sulukule). İstanbul civarında göçebe çingenelerin konub göçdükleri yerler pek çökdur, umumiyetle güzel vadileri, çayırları, dere boylarını seçerler; göçebeler Lonca, ve Sulukule çingenelerine nisbetle daha tipik ve yüz çizgileri daha güzel simalara sahip, vücud yapıları ile daha çâ-lâkdlrler; umumiyetle koyu esmer derileri, kap kara saçları, koyu yeşil gözleri, çingenelerin alâmeti farikalarıdır. Şehir çingeneleri sâzendelik, hanendelik, çengilik, köçeklik, kundura boyacılığı, hammallık, ve nâdir olarak yetişkin delikanlıları hamam dellâklığı, kadınları ise ekseriyetle hamamlarda dellâkiık, natırcüık yaparlar; içlerinden ve bilhassa erkeklerinden mektebe gidip bir meslek sahibi olanlar, memuriyete girenler de olur ki, bu gibiler istisnasız çingeneliklerini gizlerler ve bir nesil sonra o camiadan tamamen çıkarlar; göçebeler ise demircilik, orakçılık, ayıcılık, at-canbazlığınle iştigal ederler; kadınları, kız lan falcılık yapar, mesire yeri çengiliği yapar, lavanta çiçeği, ebegümeci, hindiba, satarlar.
Çingeneler dinsiz (belki putperest),
ÇİNEKOP
ÇÎNAKOP — istanbul sularının en makbul balıklarından lüfer balığının bir boyunun adı; İstanbul balıkhânesindeki satışlarda beş boy üzerine isimlendirilip kıymet alan bu balığın bu beş boyu şunlardır:
-
25-40 adedi l kilo gelirse: «Defne yaprağı»;
-
16-24 adedi l kilo gelirse: «Çinakop»;
-
10-15 adedi l'kilo gelirse: «San kanad»;
-
2-9 adedi l kilo gelirse: «Lüfer»'
5} l adedi l kilodan fazla gelirse «Kofana».
Lezzet bakımından başda «Lüfer», sonra «Çinakop» gelir (B.: Lüfer balığı).
ÇİNGENE, ÇİNGENELER — Asıl vatanları Hindistan olup oradan dünyanın her tarafına, yayılmış olan meşhur kavim; Kıbti adı ile de anılır, Türkiyede de büyük, bir kalabalık teşkil eder, ve bir kısmı şehir ve kasabalarında mahalle kurmuş, yer-leşmişdir; bir kısmı çerke - çadırda oturur, göçebe hayatı sürer; İstanbul'da biri Ayvansarayda Lonca, ve diğer Edirneka-pusu ile Topkapusu arasında kadim kale duvarlarının iç yüzü boyunca uzanan yol boyunca Sulukule olmak üzere iki çingene iskân, bölgesi vardır (B.: Ayvansarayda
Otakçılarda bir çingene obası, 1885 (Fotoğraftan Bülent Seren eliyle)
ANSİKLOPEDİSİ
kıbtii müslim ve kıbtii nasrani olmak üzere üçe ayrılır; müslim olsun, nasranî olsun, cami ve kilise ile pek ilgileri yokdur, yalnız kibtii müslim olanlar İbrahim, İsmail, Hüseyin gibi, müslüman isimleri alırlar; nasrani olanlar da bu dine Bizans devrinde yaşamış cedleri girmiş olduğu içiıı Lambo, Dimitri, Kosti gibi bilhassa rum isimleri taşırlar.
Ahmed Vefik Paşa «Lehçei Osmânî» adındaki meşhur lûgatrnda çingeneler için: «Kendileri isimlerine Romakule derler» diyor; bizim «Çingenece» dediğimiz ve kendilerinin «Romanyol» adını verdikleri bir dilleri vardır; fakat yazıları yokdur, aralarında kulakdan öğrenir, konuşurlar ve Romanyol dilini bilhassa oba çingeneleri, göçebeler konuşur; Lonca ve Sulukule çingenelerinin dili türkçedir, türkçeye pek az romanyol kelimeler katılır, muhatabları kendilerinden olmadığı zaman onları da kullanmazlar.
Oba çingeneleri, göçebeler asırlar boyunca ve hâlâ bir sefaleti mutlaka içinde yaşarlar; erkekleri son zamanlara gelinceye kadar en kaba kumaşlardan potur giyer, kuşak sarar, bir basma mintan üstüne poturun kumaşından çebken giyer; başda ya yağlı ve püskülsüz bir fese, yahud bir keçe külaha yemeni dolar, sarar; kadınları, kızları da basma şalvar ve entari giyerek, entari eteğini şalvar içine sokar, başlarına da bir yemeni atarlardı; bu yemeni-baş örtüsünü tesettür kasdı ile değil, kıbtii müslim tanındıkları için usulen kullanırlar; saçlar dâima meydandadır, göğüs bağır açık, ekseriya memelerinin üst kısımları görülür; kadın, kız ve oğlanlar yazın hemen istisnasız yalın ayak dolaşırlar, erkekleri de çıplak ayaklarına bir yarım pabuç geçirir.
Dostları ilə paylaş: |