Sonunda, en son yüzlüğe bakıp, kendi kendine: «Sahi bir tek yüzlüğü geri götürmeye değmez! Şunu da alıp iyice bir eğleneyim!» demiştir. İşte bizim tanıdığımız gerçek Dimitriy Karamazov öyle yapardı! O bez parçası efsanesi gerçekle öylesine bağdaşmaz bir şeydir ki, böylesini insan aklından bile geçiremez. Herşey akla gelebilir, yalnız bu olamaz! Ama bu konuya gene döneceğiz.374
KARAMAZOV KARDEŞLER
İppolit Kirilloviç, baba ile oğul arasındaki aile ilişkileri ile, aralarında meydana gelen anlaşmazlıklar konusunda mahkeme heyetine bildirilmiş olan şeyleri sırayla, tekrar tekrar belirttikten ve mirasın paylaşılması konusunda eldedeki delillere göre, kimin kime borçlu kaldığını, kimin kimin hak kını yediğini meydana çıkarmanın imkânsız olduğunu bir kez daha söyledikten sonra, Mitya'nın aklına sabit bir dü~ şünce olarak takılan o üç bin ruble konusunda doktorların uzman olarak yaptıkları açıklamaya değindi.
VII
OLAYIN TARİHÇESİ
— Doktorlar incelemelerden sonra yaptıkları açıklama larla, bize sanığın aklı başında olmayan bir insan, bir man yak olduğunu ispat etmeye çalıştılar. Ben şunu iddia ediyo rum ki, aslında aklı başındadır. Ama işin asıl kötüsü de budur: Eğer aklı başında olmasaydı, belki de çok kurnazca davranırdı. Manyak olduğuna gelince, bunu kabul edebiliriz ama yalnız bir konuda: Doktorların da belirttikleri gibi, sa nığm güya babasının kendisine borçlu kaldığı o üç bin ruble konusunda... Bununla birlikte, sanığın bu paralar söz konusu olunca, hemen çileden çıkmasını belki delilikten daha çok akla yakın bir şekilde açıklayan bir neden bulunabilir. Bana kalırsa, ben, sanığın akıl bakımından tüm yeteneklerini kul. lanabilecek ve normal bir durumda bulunduğunu ileri sü ren, yalnız sinirli ve öfkeli olduğunu söyleyen genç doktorun görüşünü paylaşırım. Bence işin asıl önemli noktası bu; sa nığm devamlı bir şekilde çılgınca bir öfke içinde bulunma sının nedeni üç bin ruble gibi bir miktar değildi, aslinda öfkesini uyandıran bambaşka bir neden vardı. Bu da kıs kanclıktı!
Sözün burasında İppolit Kirilloviç, sanığın Gruşenka'ya karşı duyduğu ve kaderini alt üst eden tutkusunun ayrıntılı olarak tüm tablosunu gözler önüne serdi. Sözüne, sanığın «genç bir kadına temiz bir dayak çekmek» için gidişindi başladı. (İppolit Kirilloviç bunları söylerken, sanığın
KARAMAZOV KARDEŞLER
373
'mış olduğu sözleri aynen kullandığını belirtti). Ama genç adam kadını dövecek yerde, ayaklarının dibinde kalmıştı. İşte aşk böyle başlamıştı. Aynı sırada ihtiyar da, sanığın babası da, gözlerini aynı genç kadına doğru çeviriyor. Garip ve uğursuz bir rastlantı oluyor. Her iki yüreğin içinde, aynı anda, hem de her iki erkek de, genç kadını daha önceden tanıdıkları halde, hiçbir sınır tanımayan, tam anlamıyla Ka-ramazov'lara özgü bir tutku alevleniyor.
— Elimizde genç kadının kendi ağzından yaptığı bir açıklama var: «Ben, her ikisiyle de alay ediyordum.» diyor. Evet, aniden hem biriyle, hem de ötekiyle eğlenmek hevesine kapılmıştı. Eskiden böyle bir şey istemiyordu. Sonra birden içinde böyle bir heves uyandı. Sonunda her iki erkek de ona yenilmiş olarak karşısında boyun eğdiler. Tanrıya tapar gibi paraya tapan ihtiyar, hemen, tek genç kadın evini ziyaret etsin diye, üç bin ruble hazırladı. Ama kısa bir süre sonra, genç kadına kendi ismini vermeyi, hatta ona varlığını bağışlamayı bile mutluluk sayacak bir duruma geldi. Yeter ki, genç kadın meşru eşi olmaya razı olsun. Bu konuda kesin delillerimiz vardır.
Sanığa gelince, yaşadığı trajediyi gözlerimizin önünde apaçık görüyoruz. Ama ne yapsın ki, genç kadının keyfi öyle bir «oyun» oynamak istiyordu. Kendisini baştan çıkaran kadın, zavallı genç adama en küçük bir umut bile vermiyordu. Umuda, gerçek bir umuda, ancak son dakikada kendisine işkence eden kadının önünde diz çöktüğü, artık rakibi olan babasının kanına bulanmış olan ellerini ona uzattığı sırada kavuşabildi: İşte bu durumda tevkif edildi. Tevkif edildiği sırada, kadın, artık gerçekten içten gelen bir pişmanlık içinde: «Beni de, beni de, onunla birlikte Sibirya'ya gönderin. Onu ben bu hale getirdim, herkesten önce ben suçluyum!» diye bağırıyordu.
Dava konusu olayı anlatmak görevini üzerine alan yetenekli bir genç daha önceden de değindiğim bay Rakitin, kısa ama karakteristik birkaç cümle ile olayın kahramanı olan kadını şöyle tanıtıyor: «Genç yaşta hayal kırıklığı, genç yaşta aldatılış, doğru yoldan sapma, baştan çıkaran ve kendisini bırakıp giden nişanlının ihaneti, ondan sonra fakirlik, namuslu ailelerin kendisini reddedişi, en sonunda da bugün bile, velinimet saydığı zengin bir ihtiyarın koruyuculuğu...
376
KARAMAZOV KARDEŞLER
Belki de içinde pek çok iyi şeyler saklayan o genç yüreğe kin tohumları pek erken atılmıştı. Yavaş yavaş hesabi, sermaye biriktiren bir kadın tipi ortaya çıktı. İçinde alaycılık ve topluma karşı intikam duygulan besleyen bir tip!»
Karakterinin böylece ortaya konmasından sonra, genç kadının sadece oyun olsun diye, sadece kötülük olsun diye nasıl olup da her ikisi ile eğlendiği anlaşılıyor. İşte, umutsuz bir aşk, moral bozukluğu, nişanlıya ihanet ve kendi namusuna bırakılmış, ama başkasına ait olan bir paraya el koymakla geçen o bir aylık süre içinde sanık, bütün bunlardan başka, durmadan içini yakan bir kıskançlık yüzünden neredeyse kendini kaybedecek, kuduracak hallere geliyor! Hem de kime karşı duyuyor bu kıskançlığı? Kendi babasına karşı! Üstelik kaçık ihtiyar tutulduğu kadının gönlünü çelmeye, onu elde etmeğe çalışıyor. Hem de bunu neyle yapıyor? Oğlunun iddiasına göre kendisine annesinden, kendi soyundan miras kalan ve oğlunun kendisini suçlamasına yol açan o üç bin rubleyle! Evet kabul ediyorum bu dayanılacak şey değildi! Bu durumda insan manyak bile olabilir! İş parada değildi, mutluluğun böylesine iğrenç bir umursamazlıkla, bu paralarla yok edilmesiydi!
Ondan sonra İppolit Kirilloviç, sanığın zihninde babasını öldürme düşüncesinin nasıl yavaş yavaş doğup geliştiğini anlatmaya koyuldu ve sözlerini olaylarla ispatlamağa çalıştı:
— Önce yalnız meyhanelerde dolaşıp bağırıyoruz. Tüm o ay bağırıp duruyoruz. Evet, -biz insanlar arasında yaşamayı severiz, bu insanlara hemen en korkunç, en tehlikeli düşüncelerimizi bile açıklarız, insanlarla herşeyimizi paylaşmaktan zevk duyarız! Üstelik neden olduğu bilinmez, o insanların hemen bize karşı tam bir sempati göstermelerini, tüm dertlerimizi, endişelerimizi anlamalarını, bize dalkavukluk etmelerini ve keyfimize karşı gelmemelerini isteriz. Yoksa kızar. hatta tüm meyhaneyi dağıtırız!
Sözün burasında yüzbaşı Snegirev'le ilgili gülünç küçük hikâye anlatıldı.
— Bu ay içinde sanığı gören ve sözlerini işitenler, eninde sonunda artık işin içinde yalnız bağırışlarla, tehditlerin bulunmadığım, böylesine çılgınlığa varan bir durumda, o tehditlerin de belki gerçek bir davranışa çevrileceğini hissediyorlardı.
KARAMAZOV KARDEŞLER
377
Savcı bunu söyledikten sonra, manastırda yapılan aile toplantısını, Alyoşa ile olan konuşmaları, sanığın yemekten sonra babasının evine zorla girdiği vakit meydana gelen çirkin tecavüz sahnesini anlattı. Sonra devam etti:
— Sanığın daha bu olay meydana gelmeden önce artık soğukkanlılıkla, iyice düşünerek ve önceden beslediği bir niyetle babası ile olan anlaşmazlıklarına, onu öldürerek son vermeğe kararlı olduğunu ısrarla ileri sürecek değilim. Bununla birlikte, bu düşünce birkaç kez aklına gelmişti. Hatta bu konu üzerinde düşünmüştü. Bunu ispat etmek için olaylar, tanıklar gösterebiliriz, hatta kendi açıklamasını bile söz konusu edebiliriz. Size, şunu. belirtmek isterim ki, sayın jüri üyeleri, bugüne dek olayların zorladığı bu cinayeti işlemek için sanığın tam anlamıyla ve bilinçli olarak önceden niyet beslediğini ileri sürmek konusunda kararsızdım. Kesin olarak inanıyordum ki, ilerde meydana gelecek olan uğursuz anı. içinden çok kez geçirmiştir. Bunu yalnız şöylece aklından geçirdiğini, sadece mümkün bir şey olarak düşündüğünü, ama daha ne tarihini, ne de şartlarını tasarlamış olduğunu sanıyordum. Bu konudaki kararsızlığım yalnız bugüne dek, bayan Verhovtzeva, o uğursuz belgeyi ibraz edinceye dek sürdü. Sözlerini kendiniz de işittiniz baylar: «Bu bir plân, bu bir cinayet programıdır!» İşte, talihsiz sanığın «sarhoş ağzıyla» yazdığı mutsuz mektubunu böyle nitelemiştir. Gerçekten de, bu mektupta tam bir program ve önceden beslenen bir niyet bulunduğunu belirten tüm işaretler vardır.. Mektup cinayetten iki gün önce yazılmıştır: böylece simdi kesin olarak öğrenmiş oluyoruz, ki, sanık korkunç niyetini gerçekleştirmeden iki gün önce, eğer ertesi günü para bulamazsa yastığının altında bulunan paraları almak için babasını öldüreceğini yeminle açıklamıştır. «Kırmızı kurdeleli pakette olan parayı alacağım. Yeter ki, İvan buradan gitsin» demiştir. İşitiyorsunuz ya: «Yeter ki İvan gitsin!» Demek ki, her-şey artık düşünülmüş, tüm koşullar tartışılmıştır. Sonra ne oluyor? Herşey tam yazıldığı gibi yerine getiriliyor!
İşin içinde kesin olarak önceden beslenen bir niyet, bir tasarlama vardır. Cinayet hırsızlık niyetiyle işlenecekti. Bu açıkça bildirilmiş, yazılmış, altı da imza edilmiştir. Sanık, kendi imzasını inkâr etmiyor. Diyeceklerdir ki, «Bunu bir sarhoş yazmıştır.* Ama bu hiç bir şeyi küçültmüyor. Hatta ak-378
KARAMAZOV KARDEŞLER
sine işi daha da önemli bir hale sokuyor: Sanık sarhoşken ayık olduğu sırada, tasarladığı şeyleri yazmıştır. Eğer ayıkken bunu düşünmemiş olsaydı, sarhoşken de yazmazdı. «Peki, neden niyetini meyhanelerde bağıra bağıra söyledi?» diyeceklerdir. «Böyle bir işe önceden niyet besleyen insan susar, her şeyi içinde saklar» diyeceklerdir. Doğru, ama sanık daha zihninde bir plân, bir niyet yokken sadece içinden bir istek geçirdiği sırada, daha içindeki eğilim iyice gelişmeden bunu bağıra bağıra söylüyordu. Sonradan görüyoruz ki artık, bundan bağıra bağıra söz etmesi azalıyor.
Bu mektubun yazıldığı akşam sanık, «Başkent» meyhanesinde iyice içtikten sonra, alışıldığının tersine hiç konuşmamış, bilardo oynamamış, bir kenara oturmuş ve hiç kimseyle sohbet etmemiştir. Yalnız kentteki dükkânlardan birinde satış memuru olarak çalışan birini yerinden kovmuştur. Ama bunu, hernen hemen bilinçsiz olarak, sadece artık meyhaneye girerken kavga çıkarmadan edemiyeceği için yapmıştır. Gerçi sanık, son kararı verirken aklına daha önceden, kentte bu konuda artık pek çok bağırıp çağırdığım ve niyetini yerine getirdiği vakit, bunun aleyhinde bir delil olarak onu suçlamak için rahatça kullanılacağını aklından geçirmeliyiz. Ama bu konuda artık pek çok bağırıp çağırdığını ve niyetini yerine getirdiği vakit, bunun aleyhinde bir delil olarak onu suçlamak için rahatça kullanılacağını aklından geçirmeliydi. Ama ne yapmalı ki, bir kez artık bunu açıklamıştı. Ağzından çıkanı geri alamazdı. Hem sonra, daha önce talih onu kurtarmıştı ya! Şimdi de kurtarabilirdi! İnanın ki, yıldızımıza güveniyorduk baylar!
Bununla birlikte şunu da açıklamalıyım ki, sanık bu uğursuz dakikanın gelip çatmaması, kanlı bir sonucun meydana gelmemesi için, pek çok çaba göstermiştir. Bunu kendisine özgü bir dille yazmıştır: «Yarın tüm insanlardan üç bin ruble isteyeceğim, insanlar parayı vermezlerse kan akacaktır!» diye yazmıştır. Sarhoşken yazılan bu sözler ayıkken, tıpkı yazıldığı şekilde yerine getirilmiştir!
Sözün burasında İppolit Kirilloviç, Mityanın cinayeti İŞ" lemekten kaçınmak için gösterdiği tüm çabaların ayrıntılı olarak anlatımına geçti. Samsonov'a gidişini, Lyagaviy'le gö rüşmek için yaptığı yolculuğu anlattı; hepsini de belgelerle ispatlıyordu. Sonunda sanık, bitkin, gülünç bir duruma düş-
KARAMAZOV KARDEŞLER
379
muş, aç bir halde ve yolculuğu yapmak için gereken parayı sağlamak üzere saatini satmış olarak (bununla birlikte üzerinde güya bin beşyüz rubleyle, ama «güya» evet, güya diyorum), sevdiği kadını kentte bıraktığı için kıskançlıktan kendi kendini yiyip bitirerek orada bulunmadığı sırada kadının Fi-yodor Pavloviç'e gideceğini düşünerek, kente dönüyor. Çok şükür! Kadın Fiyodor Pavloviç'e gitmemiştir! Sanık, onu kendi eliyle koruyucusu Samsonov'un evine kadar götürüyor.
Ne gariptir, Samsonov'a karşı kıskançlık göstemiyoruz. Bu da dava konusu olan olayın psikolojik yönünü yansıtan oldukça karakteristik bir noktadır. Ondan sonra sanık hemen, «arka bahçede» olan gözetleme yerine gidiyor. Ama orada Smerdyakov'un sara krizi geçirdiğini, öbür uşağın da hasta olduğunu öğreniyor. Artık meydan açıktır, işaretleri de bildiğine göre, durmasına imkân var mı? O ne kışkırtıcı bir durumdur!
Öyleyken, sanık gene de herşeye rağmen, kendini tutuyor, hepimizin saygı duyduğu ve geçici bir zaman için burada oturan bayan Hohlakova'ya gidiyor. Çoktandır durumu ile ilgilenen bu bayan, ona en akıllıca öğüdü veriyor: Bütün bu içki âlemlerini, bu iğrenç gönül macerasını, bu meyhane meyhane bos boş dolaşmayı, genç vücudunun gücünü boşuna harcamayı bırakıp, Sibirya'ya, altın madenlerine gitmek! «İçinizde fırtına gibi esen güçleri, maceralara susamış romantik karakterinizi tatmin edecek tek yer orasıdır» diyor.
İppolit Kirilloviç, konuşmanın nasıl sonuçlandığını, Gru-şenka'nın Samsonov'a gitmediğini anlayınca, sinirleri fena bozulan mutsuz adamın, sevgilisinin kendisini aldattığını, o sırada muhakkak Fiyodor Pavloviç'in evinde bulunduğunu düşünerek, nasıl çileden çıktığını belirtti. Böylece olayın, sanığın kaderi üzerine nasıl bir rol oynadığına dikkati çekerek Şöyle devam etti:
— Hizmetçi kadın ona, sevgilisinin «eski göz ağrısı» ve «asıl hak sahibi» olan erkeğiyle birlikte Mokroye'de olduğunu söylemek fırsatını bulsa, hiçbir'şey olmayacaktı! Ama kadın, korkudan ne söyleyeceğini şaşırmış, yeminler etmeye, haç Çıkarmaya başlamıştı ve eğer sanık onu hemen orada öldür-diyse, bunu kendisine ihanet eden sevgilisini bulmak için, rüzgâr gibi yola koyulduğundan yapmamıştı. Yalnız şuna dikitinizi çekerim: Ne kadar kendinden geçmiş olursa olsun380
KARAMAZOV KARDEŞLER
gene de yanına bakır havanelini almayı ihmal etmemiştir! Neden ille o bakır havanelini almıştı? Neden başka bir silâh almamıştır, sorarım size? Eğer biz bir aydır olup biteceklerin tablosunu zihnimizde canlandırmışsak, ona hazırlanmışsak, gözümüze çarpan ve silâh olarak kullanabileceğimiz herhangi bir şeyi kapmamız normaldir. Zaten neyin bize silâh olabileceğini bir aydır tasarlamış bulunuyoruz. İste bu yüzden bir anda eşyayı görür görmez, kararsızlığa düşmeden onu silâh olarak kabul ederiz. Bu bakımdan gene diyebiliriz ki, sanık bu uğursuz bakır havanelini, bilinçsiz olarak, elinde olmayarak yakalamış değildi. İşte kendisini babasının bahçesinde görüyoruz... Alan boş, ortada hiç bir tanık yok, derin ve sessiz bir gece, karanlık... ve kıskançlık.
Sanık, kadının orada rakibi ile birlikte, rakibin kollar: arasında bulunduğunu ve belki de o anda kendisi ile alay ettiğini düşünerek, boğulur gibi oluyordu. Hem bu yalnız şüphe değil ki... Artık hangi şüpheden söz edilebilir? Aldatılış apaçık ve bellidir. Kadın şurada, penceresinden ışık sızan odada, onun yanında, perdenin arkasındadır! İşte mutsuz adam, yavaşça pencereye yaklaşıyor, saygı ile içeriye bakıyor sonra. . olanlara uslu uslu boyun eğiyor ve kazadan belâdan uzak olmak, herhangi bir şeyin, tehlikeli ve ahlâksızca bir şeyin meydana gelmemesi için akıllıca davranarak oradan çekilip gidiyor... İşte bizi buna inandırmak istiyorlar. Biz ki, sanığın karakterini biliyor, onun moral bakımdan nasıl bir durumda olduğunu anlıyor, olup bitenlerden ötürü ne halde olduğunu kavrıyoruz. Onun bu haldeyken ve en önemlisi kapıyı hemen açtırıp içeriye girmesini sağlayacak işaretleri bildiği halde, oradan uzaklaştığına inanmanızı istiyor!
Söz «işaretlere» gelince, İppolit Kirilloviç suçlamalarına bir tarafa bırakarak, cinayeti Smerdyakov'un işlediğine dair baştaki bölümde ileri sürülen şüpheleri tüm olarak ortadan kaldırmak ve bu düşünceyi artık bir daha akla getirmiyecek şekilde silmek için, ayrıntılı olarak Smerdyakov'dan söz etmeyi zorunlu saydı. Bunu oldukça esaslı bir şekilde yaptı ve herkes ileri sürülen bu tahmini olmıyacak bir şey olarak kü cümsediği halde, gene de oldukça önemli saydığını anladı.
KARAMAZOV KARDEŞLER 381
VIII
SMERDYAKOV ÜZERİNE ETÜD
İppolit Kirilioviç: «Bir kez böyle bir şüphe nasıl akla gelebilirdi?» diye bir soruyla söze başladı. Smerdyakov tarafından cinayetin işlenmiş olduğunu, önce sanığın kendisi tevkifi sırasında bağırarak ileri sürmüştür. Böyleyken, bağırarak söylediği bu ilk sözden şu ana kadar, yaptığı bu suçlamayı destekleyebilecek bir tek olay, hatta olayı bırakalım, insanın olay olarak kabul edebileceği en küçük akla uygun bir şey gösterememiştir. Ondan sonra, bu suçlamayı yalnız üç kişi tekrarlamıştır: Sanığın iki kardeşi ile Bayan Svetlova. Ama sanığın kardeşlerinden büyüğü şüphesini ancak bugün, hasta bir halde, tam anlamıyla zihninin bulandığı, beyin humması geçirdiği bir sırada açıkladı. Oysa, daha önce tüm bu iki ay içinde, (ki bu bizce kesin olarak bilinmektedir) ağabeyinin suçlu olduğu kanısını paylaşıyor, hatta bu düşünceye karşı gelmeyi aklından bile geçirmiyordu. Ama bu konuyu etraflı olarak daha sonra tekrar inceleriz.
Sonra, sanığın kardeşlerinden küçüğü, kendiliğinden, Smerdyakov'un suçluluğunu gösteren en küçük bir delili bile bulunmadığını, bu düşünceye ancak sanığın kendi sözlerine bakarak ve «yüzündeki ifadeden» ötürü varmış olduğunu bildirdi. Evet bu muazzam delil, biraz önce iki kez kardeşi tarafından ileri sürülmüştü. Bayan Svetlova ise, belki daha da müthiş bir şey söylemişti: «Sanık size ne söylerse ona inanın, kendisi yalan söyliyecek adam değildir.» İşte, sanığın akıbeti ile aşırı derecede ilgili olan bu üç kişinin Smerdyakov'un suç-toluğu konusunda ileri sürebildikleri, elle tutulur tüm deliller bundan ibaret. Bu arada Smerdyakov'un suçluluğu ağızdan dolaştı, tutundu ve belki de hâlâ tutuluyor. Buna ina-mi? Böyle bir şey akla gelebilir mi?
Sözün burasında İppolit Kirilloviç, «hayatına hastalık yüzünden krize tutulduğu bir sırada, zihni durumu bozulmuş,, cinnete uğramış bir durumda son veren» Smerdyakov'un ka-rakterini birkaç sözle anlatmayı gerekli buldu. Smerdyakov'u bakımından fazla gelişmemiş, belirsiz bir tahsil kırıntısı ş, aklının almıyacağı felsefelerle zihni karışmış ve pra-382
KARAMAZOV KARDEŞLER
tik olarak efendisinin, hatta belki babası Fiyodor Pavloviç'ir. yaşadığı dizginsiz, sınır tanımaz hayatından, teorik olarak da efendisinin büyük oğlu ile yapmış olduğu çeşitli garip felsefe tartışmalarından edindiği çağdaş görev ve sorumluluk teorilerinden ürkmüş bir insan olarak tanıttı; İvan Fiyodoroviç'in de onunla seve seve sohbet ettiğini, bunu herhalde can sıkıntısından ya da daha iyi bir eğlence bulamadığı için, onunla alay etmek ihtiyacından yaptığını belirtti.
— Efendisinin evinde geçirdiği son günlerdeki moral durumunu bana kendisi anlattı, diye açıkladı. Ama başkaları da aynı şeyi tanıklık ederken söylediler. Sanığın kendisi, kardeş: hatta uşağı Grigoriy bile, yani onu oldukça yakından tanıyan herkes aynı şeyi söylemiştir. Bundan başka, sara hastalığından bitkin bir halde olan Smerdyakov, «tavuk gibi ürkekti.» Sanığın kendisi daha henüz böyle bir açıklamanın kendi çıkarına uygun olmadığını idrak etmediği bir sırada, bize «benim ayaklarıma kapanmış, ayaklarımı öpmüştür» ve «bu saralı bir tavuktan başka bir şey değil» diyerek onu, kendisine özgü bir dille tanımlamıştır. Öyleyken, sanık işte böyle bir adamı kendisine bir sırdaş olarak seçmiş, (ki bunu bize kendisi açıklamıştır) ve onu o kadar korkutmuştur ki, sonunda öbürü ona bir casus, bir haberci olarak hizmet etmeye razı olmuştur. İşte evde gözcülük eden bir kişi olması sonucudur ki, efendisine ihanet etmekte, sanığa içinde para bulunan bir paketin varlığından ve efendisinin evine girebilmek içi" ne gibi işaretler vermesi gerektiğinden söz açmıştır. Hem bunu haber vermemesine imkân yoktu ki. Sonradan, kendisim korkutarak eziyet etmiş olan adam, artık tevkif edildiği ve onu cezalandırmak için yanma gelebilecek durumda olmadığı halde, karşımızda tiril tiril titriyerek, «beni öldürürlerdi efendim, bunu apaçık görüyorum, beni öldürürlerdi efendim» di' yordu. «Benden her an şüphe ediyorlardı efendim, tek öfke lerini yatıştırmak için, kendiliğimden hemen her sırrı ken lerine haber vermekte acele ediyordum efendim, ki böylece karşılarında suçlu olmadığımı görebilsinler ve beni sağ bırak sınlar.»
İşte Smerdyakov'un söylediği sözler bunlardır. Bunları yere yazmış ve aklımda tutmuşumdur. diz
— Bazen bana öyle bir bağırır ki, hemen karşılarında üstü yere atardım kendimi, diyordu. '
KARAMAZOV KARDEŞLER
383
Yaratılıştan çok namuslu bir genç olan ve yitirdiği parayı Kendisine geri verdiği vakit, bu davranışı ile ve dürüstlüğü sayesinde efendisinin güvenini kazanmış olan zavallı Smerdyakov, öyle sanıyorum ki, velinimeti saydığı ve sevdiği efendisine ihanet ettiğinden ötürü müthiş vicdan azabı çekiyordu. En büyük psikologlara göre, saraya tutulup hastalıkları şiddetli olanlar, daima hiç durmadan tabiî hastalıklarından ileri gelen bir ısrarla; kendi kendilerini suçlarlar. Kendi «suçluluklarından» ötürü üzüntü çekerler, birilerine, bir şeylerden ötürü vicdan azabı duyarak kendilerine eziyet ederler çoğu zaman ortada hiçbir şey yokken olup bitenleri abartırlar, hatta işlemedikleri suçlan, cinayetleri işlediklerini uydururlar. İşte, böyle bir adam, korkudan ya da korkutulmaktan ötürü kabahatli, hatta suçlu olabilir. Bundan başka, gözünün önünde hazırlanan ortamda, kötü bir şeyin meydana gelebileceğini şiddetle hissediyordu. Fiyodor Pavloviç'in ortanca oğlu İvan Fiyodoroviç, felâketten biraz önce Moskova'ya gideceği sırada, Smerdyakov kalması için yalvarmıştı. Öyleyken korkak bir adam olduğu için tüm şüphelerini apaçık ve kesin bir şekilde ona açıklamak cesaretini kendinde bulamamıştı. Yalnız imalarla yetinmişti. Ama karşısındaki imalarını anlamadı. Bu arada şunu belirtmeli ki, Smerdyakov İvan Fiyodoroviç'i bir koruyucu, bir garanti olarak görüyordu; sanki o evdeyken hiç bir felâket olmazdı. Dimitriy Karamazov'un «sarhoş ağzı ile» yazdığı mektupta kullandığı sözleri hatırlayınız: «İhtiyarı öldüreceğim, yeter ki İvan gitsin» demek ki, İvan Fi-yodoroviç'in orada bulunması herkese evde sakinliğin, düzenin bir garantisi olarak görünüyordu. İşte böyle sayılan bir adam. Çekilip gidiyor. Smerdyakov ise genç efendisi gittikten hemen bir saat sonra sara krizine tutuluyor. Bunun artık anlaşılmı-yacak bir yönü yoktur. Burada şunu hatırlatmak gerekir ki, Çektiği korkulardan ve bir bakıma umutsuzluktan bitkin bir
gelen Smerdyakov, özellikle son günlerde sara krizinin hissediyordu; zaten daha önceden bu kriz ken-moral gerginlik ve sarsıntı anlarında geliyordu. Tabii bu krizlerin gününü, saatini, önceden söylemeye imkân yok-tur Ama her saralı krize tutulabilecek bir durumda olduğunu önceden hissedebilir. Tıpkı öyle söylüyor. İşte İvan Fiyodoro-5 gider gitmez, Smerdyakov bu benzetme hoş görülürse, ken-sini «yetim» ve «koruyucusuz kalmış» hissederek, görevi ge-384
KARAMAZOV KARDEŞLER
rektirdiği için bodruma gidiyor, merdivenden aşağı iniyor inerken de «kriz gelir mi, gelmez mi? Ya gelirse o zaman ne yaparım?» diye düşünüyor.
İşte bu duygulardan, bu soruların kendisinde yarattığı kuşkulardan ötürü, birden boğazında sara krizi başlamadan önce daima hissettiği spazmı duyuyor. Birden ve taa yukardan yuvarlana yuvarlana, kendinden geçmiş bir halde bodrumun dibine düşüyor. Şimdi aslında çok tabiî bir raslantı olan bu olaydan ötürü, kurnazlık göstererek, sanki Smerdyakov mahsus hasta numarası yapmış gibi bir şüphe ileri sürüyor, durumunun öyle gösterdiğini söylüyorlar! İyi ama, bunu mahsus yaptıysa o zaman şöyle bir soru akla geliyor: Niçin yaptı? Hangi hesapla, hangi amaçla yaptı? Artık tıptan söz etmiyorum: Diyelim ki, bilim yanılıyor, doktorlar da gerçeği yapmacıktan ayırmasını bilemediler. Öyle olsun, diyelim ki öyle oldu. Şimdi benim soruma karşılık verebilir misiniz? Böyle bir yapmacığa başvurmasının nedeni neydi? Cinayeti tasarladıktan sonra, böyle bir krize tutularak herkesin dikkatini daha önceden, mümkün olduğu kadar çabuk, evlerinde olup bitenlerin üzerine çekmek için olmasın?
Sayın jüri üyeleri cinayet gecesi Fiyodor Pavloviç'in evinde eskiden olduğu gibi beş kişi vardı: Birincisi Fiyodor Pavlo-viç'ti. Ama Fiyodor Pavloviç kendisini öldürmedi, bu belli bir şey. İkincisi uşağı Grigoriy'di. Onu da az kalsın öldürüyorlardı. Üçüncüsü Grigoriy'in karısı Maria İgnatyevna. Artık efendisinin katili olarak bu kadını göstermek ayıp bir şey olur. Geriye iki kişi kalıyor: Sanık ile Smerdyakov! Mademki, sanık cinayeti kendisinin işlemediğini kesin olarak söylüyor, o halde katil Smerdyakov olmalı. Başka biri gösterilemez. Başka bir katil arayıp bulmağa imkân yoktur! İşte dün intihar eden zavallı geri zekâlıya «kurnazca», böylesine büyük bir iftirada bulunmak düşüncesi, buradan doğuyor! Asıl neden, sadece katil olarak ileriye sürülecek başka birini bulmak im-kânının bulunmamasıdır! Bir başkası üzerinde, altıncı bir kişi üzerinde en küçük.de olsa, herhangi bir şüphe gölgesi düşmüş olsa, şu kanıdayım ki, sanığın kendisi bile o zaman Smerdyakov'a iftira etmekten utanır, bu altıncı şahsı ileri sürerdi. Çünkü bu cinayetle Smerdyakov'u suçlamak tam a lamıyla saçma bir şeydir!