Soru: Türkiye Avrupa Birliği üyesi olsaydı memurların veya çalışanların hakları ne olurdu?
Mustafa Ecevit: Öncelikle biz sendikalarımızı kurduğumuz 90'lı yıllardan bu yana uluslararası emek örgütleriyle ilişki içerisindeyiz. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu üyesiyiz. Dünya Sendikalar Konferedasyonu üyesiyiz. Yani şunu söylüyorum; biz dünya emekçileriyle birlikte aynı hakları kullanmaya en gelişmiş demokratik hakları kullanmaktan yanayız. Şimdi ne olurdu? Gerçekten bir kere toplu görüşme yerine toplu sözleşme yapardık. Demokratik haklarımızı, sendikal haklarımızı özgürce kullanırdık. Özgür bir toplu pazarlık sisteminin hayata geçmesini sağlardık. Başka ne olurdu? Özellikle emeğimizin değerini alma noktasında önemli adımlar atılmış olurdu. Toplumun çalışanların üretenlerin talepleri hükümetler tarafından algılanırdı ve bu kadar büyük eylemlerin yapıldığı dönemlerde hükümetler eylemleri baskıyla ve emniyet zoruyla engellemek yerine onların yerine gelmesi için hayat bulması için yasal düzenlemeleri yapardı. Bunlar olmadığı için Türkiye'de demokrasi tam çalışmıyor. Bunlar olmadığı için ya da demokratik kurallar yerine gelmediği için karşılıklı bir diyalog gelişmediği için çalışanların işverenler kadar söz hakkı olmadığı için gelen hükümetlerin hep işverenlerin çok net olarak tercih ettikleri, işverenlerin taleplerini tercih ettiklerinden bugünkü sorunları yaşıyoruz. Ama dünyada da gelişmeye başlayan bir sosyal diyalog, en azından Türkiye'de tek taraflı hükümetlerin sadece işverenlerin taleplerini hemde çekinmeden, dönem dönem bu aşağı da çıkarak kimi zamanlarda başbakanlar en zenginleri severim demiştir. Kimi zaman ki şu andaki hükümetin içerisinden zenginler akıllıdır ifadesi var. Kimi zaman biz zenginlerin önünde eğiliriz diyenler var. Ama bunların karşısında çalışanlar kendi taleplerinin gerçekkleşmediğini gördüklerinde hükümetlerin de bu çalışanları eğilmiyorlar ama bulundukları yerlerden aşağı iniyorlar. Ki biz o noktada bir kez daha demokrasinin kurumsallaşması için Bircan Başkanın da başlangıçta söylediği bu kadar çok uyum paketi yapıyorsunuz, bir uyum paketinde çalışanların demokratik katılımı ve sendikal haklarını düzenleyen değişiklikler için bekliyoruz, sıra oraya geldi. Aslında belki de bu akşam belki de yarın hükümet şunu da açıklayabilir; buna yasal bir engel yok, evet kamu çalışanlarıyla toplu sözleşme yapacağım, bu 15 gün içerisinde pazarlığın sonucunda bir uzlaşmayı imza altına alacağız diyebilir, bu demokratik bir açılım tercihidir, buna yasal bir engel yoktur. Aslında Anayasa'da ve yasalarda toplu görüşme demesine rağmen toplu sözleşme yapılması yasaklanmamıştır. Engel değildir. Sadece demokratik bir anlayış, kafamızdaki yasakçı anlayış ortadan silinirse Türkiye'de her şeyin sağlıklı işlediğini göreceğiz. Bu anlamda baştan sorulduğu gibi Avrupa Birliği'ne girmiş olsaydık biz en doğal demokratik haklarımızı kullanıyor olacaktır.
KESK TOPLU GÖRÜŞME SÜRECI 2003
2002 yılında yapılan ve erken seçim gündemiyle tam olarak işletilemeyen ilk toplu görüşme sürecinin ardından 2003 yılı toplu görüşme süreci önemli köşe taşlarıyla yaşanmıştır.
Bütünlüklü olarak değerlendirildiğinde;
1) 2002'ye göre KESK teknik hazırlığını tam anlamıyla yaparak, Toplu görüşmelere başlamıştır.
2) KESK kendi gündemi ve önerileriyle masaya oturmuş, bu konuda T. Kamu Sen'i yanına almaya çalışmışsa da sürecin anlamlı talepleri konusunda ikna edemeyerek kamu çalışanlarının haklı ve vazgeçilmez taleplerini kendisi savunmuştur.
3) Toplu görüşmeler sürecinde kısmi hatalar yapılmış, ancak bu noktadan geri dönüş örgütün duyarlı tabanı tarafından hatırlatılarak masada görüşmelerin tamamlanmasını sağlamıştır.
4) Masayı güçlendirecek olan eylemlerin temeli olan 23 Ağustos Kızılay eylemi provakosyana açık KESK insiyatifinin zaman zaman kaybedildiği biçimde gelişmiştir. Yine eyleme katılan kitlenin ve hak alma adına orada bulunanların tepkileri zamanında doğru algılanarak eylem şiddete
5) Bizi desteklemek için eylemimize katıldıklarını ifade eden dergi çevreleri ve partiler, kamu çalışanlarının hak alma mücadelesini desteklemeyi bırakıp, kendi görüşleri doğrultusunda eylem içinde eylem yapmakta, hatta kamu emekçilerine şiddet uygulamaya varan sonuçlara neden olmaktadırlar. Bundan böyle bu gurup ve partilerin eylemimizi proveke etmelerine izin verilmemeli ve eylemlerimize KESK disiplini içinde katılmaları sağlanmalı; KESK bu konuda üyelerine açık, samimi ve dürüst olmalı, KESK'in kamuoyundaki imajının bozulmasına izin verilmemelidir.
6) 13 Ağustos'ta T. Kamu Sen Genel Merkezinde Memur-Sen ve KESK'in T. Kamu Sen'i ziyaretiyle başlayan Toplu görüşme sürecinde Güvenpark'ta 10 gün boyunca sürdürülen alan eylemi daha güçlü bir diplomasi ile kamuoyuna mal edilir ve KESK'in hafızalardan silinmeyecek bir desteklenme zemini oluşabilirdi. Bu alan daha çok marjinal grupların gösteri alanına dönüşmesine yol açmıştır.
7) Bu toplu görüşme süreci KESK'in örgütsel ihtiyaçlarının yeniden tartışılmasının yolunu açması açısından önemlidir. Her görüşme öncesi KESK Başkanlar Kurulu fiili olarak toplanmış ve değerlendirmeler yapmıştır. Bu durum sendika genel başkanlarının örgütlerinin değerlendirmelerinin üst temsiliyet noktasından sunulmasını sağlarken, Danışma Meclisinde yaşanan grup çatışmalarına olanak tanımaması açısından önümüzdeki döneme yeni görevler koymuştur.
8) KESK'in kurumsallaşması için, genel merkezin bir an önce Ankara'ya taşınması ve donanımlı (grup ve politik ilişkiler dışında) uzman çalışan kadrosu oluşturmasının fiili ve meşru kitle gücüne anlamlı bir güç katacağının tüm bileşenler tarafından kabul edilmesi geleceği güçlendiren bir süreç olmuştur.
9) KESK, toplumsal muhalefetin en güçlü örgütü ve öncüsü olduğunu kanıtlarken, pazarlık sürecinin karşılıklı önerilerle uzlaşmaya varmanın reformist ve sendikalist anlayış olarak algılama ve bunu sürdürme yanlışından vazgeçme noktasına taşınması ihtiyacının ortaya olduğu görülmektedir. Hükümetin mali önerilerine karşın KESK kendi önerilerini sunamamaktadır. Ilk noktada durmak, tıpkı tasarruflardaki sonucu doğuracağı ikinci bir yanlış yapılmadan görülmelidir. Bu alanda müdahale yine taban tarafından yapılmalıdır.
10) Bugüne kadar AKP'nin "gerici", "tarikat" ve "cemaat" ilişkilerini açığa çıkarmaktan; kadrolaşma yoluyla laik, demokratik parlamenter rejime karşı duruşunu ifade etmekten kaçınan KESK istem dışı da olsa TV programlarında Genel Başkan ve Bakan arasında yaşanan polemiklerle geniş bir kesimi yanına alarak kamu çalışanlarının taleplerinin bir kısmının AKP tarafından dikkate alınması sağlanmıştır.
KIRŞEHİR SENDİKAL BİRLİK
Sayın Basın Emekçileri ,
Değerli Kamu Emekçileri,
Üyesi bulunduğumuz Eğitim-Sen'in Genel Başkanı Alaaddin Dinçer ile SES Genel Başkanı İ.Hakkı Tombul dün Kırşehir'e gelip, bir parti ve onun belediye başkan adayının düzenlediği toplantıya katılarak SES Genel Başkanı ve Eğitim-Sen Genel Başkanı olarak sözü edilen adayı desteklediklerini, tüm eğitim emekçilerinin de velilerinden bu aday adına oy isteyerek destek olmalarını istemiştir.
Bizler, Kırşehirli Eğitim Emekçileri ve Kamu Çalışanları olarak genel başkanlığı süresince Kırşehir'deki kamu çalışanlarına bir panel, bir toplantı, bir söyleşi için zaman ayırmayan Alaaddin Dinçer'in; ahbap-çavuş ilişkisi içinde bulunduğu bir adaya sendikayı kiralamaya gelmesini şiddetle kınıyoruz.
Bir kitle ve sınıf sendikası olan KESK ve ona bağlı sendikaların küçük bir grup ya da partiyi desteklemesi, sendikanın kitle sendikası olma özelliğini yitirip marjinal hale gelmesini sağlar.
Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer ile SES Genel Başkanı İ.Hakkı Tombul yaptıkları açıklamalarla KESK'in kalbine bomba koyduklarının ya farkında değiller ya da KESK ile KESK'e bağlı sendikaların üyelerini sürü mantığı ile hareket eden zavallılar sayıyorlar.
Bizler, sendikamızı marjinal hale getirme anlayışını kınıyoruz, KESK üyelerini sürü mantığı ile hareket eden yığınlar olarak gören anlayışı kınıyoruz. Bizler ahbap-çavuş ilişkisiyle sendikamızı parçalama girişimi başlatan Alaaddin Dinçer ve İsmail Hakkı Tombul'u kınıyoruz. Sendikayı, partilerin arka bahçesi haline getirmek isteyen Alaaddin Dinçer ve İsmail Hakkı Tombul'u Kamu Emekçilerinin sırtında siyasal rant elde etmek yerine görevlerinden istifa ederek hem kamu emekçilerini bölmekten vazgeçmeye hem de yürekleri varsa yoldaşı olduklarıyla siyasi partilerde siyaset yapmaya çağırıyoruz.
Genel Başkanın Kırşehir'e gelişinde, sözü edilen toplantıya katılmasından bizler Şube Sekreteri Tevfik YANIK, Mali Sekreter Kadir ARDIÇ, Örgütlenme Sekreteri Özdemir BEYHAN ile Denetleme Kurulu Başkanı Rıza EROL'un ve SES Tis ve Hukuk Sekreteri Adalet DAĞISTAN'ın haberi yoktur.
Bizler yöneticilere haber vermeyen zihniyeti kınıyoruz. 19.03.2004
Tevfik YANIK Eğitim Sen Şube Sekreteri
Kadir ARDIÇ Eğitim Sen Şube Mali Sekreteri
Özdemir BEYHAN Eğitim Sen Şube Örgütlenme Sekreteri
Rıza EROL Eğitim Sen Denetleme Kurulu Başkanı
Adalet DAĞISTAN SES Tis ve Hukuk Sekreteri
KESK bölge toplantıları yapıldı.
KESK bölge toplantıları 19 merkezde 22-23 Şubat tarihlerinde yapıldı.
Kesk bölge toplantılarında: Kesk'in Genel kurul kararları gereğini bir an önce Ankara'ya taşınması gerektiği; Kesk'in bir an önce kurumsallaşması gerektiği; Toplu görüşmelere daha hazırlıklı gitmesi gerektiği; KESK'in nema ve maaş artışları görüşmeleri sırasında başarısız görüşmeler yürüttüğü; Eylem ve etkinliklerin esas amaçları dışında kullanılmaya çalışıldığı, bazı grupların siyasal tercihlerini sendikal mücadelenin önüne taşımaya çalışmalarının hem onlara hem de örgütlerimize zarar vereceği, örgütsel bütünlüğümüzün tehlike altına gireceği; sendikaların siyaseti bir parti için değil, tüm üyelerinin haklarını korumak ve yeni kazanımlar sağlamak için yapması gerektiği, KESK'in seçimler sırasında sendikal bağımsızlık ilkesini hiçe saydığı; kitleselleşmesi ve emeği temsil etme gücü olmayan bazı partilere üyelerini yönlendirmeye çalıştığı; bunu yaparken de yaptığı yazılı bir açıklamayla "sosyal demokratların parçalanmış ve ilkesiz" olduğunu kamuoyuna duyurmuş (sanki sosyal demokrat olmayan sol parçalanmamış ve ilkeli), KESK ve bağlı sendikaların üyelerinin de ezici bir çoğunluğunu oluşturan sosyal demokrat kamu çalışanlarının, KESK MYK'ya güvenlerinin kalmamasına neden olduğu; bu konuda takınılan tutum ve tavırların KESK'in kitleselleşmesinin önünde engel olduğu; KESK'in inandırıcılığının kalmadığı; örgütlenme çalışmalarının yetersiz olduğu; yetki almamış sendikaların neden yetki almadıklarının sorgulanmadığı; MHP'li bakanların rakip sendikaları koruma ve kollamasının işin kolayına kaçmak olduğunu, bu dönem yetki sürecinde de AKP'li bakanlıkların aynı işi yaptığının öne sürüleceği endişesinin taşındığı; Yetki almamış sendikaların yönetim kurullarının kendilerini ve yıllardır izledikleri politikaları gözden geçirmesi gerektiği; genel kurullarını acilen toplaması, yıllardır sendikal istemler yerine siyasal talepleri sendika önüne koyanların özeleştiri vermesi ve gereğini yapmaları gerektiği; KESK'in Yurtta Barış, Dünyada Barış ilkesi doğrultusunda daha etkin çalışması gerektiği; KESK MYK'nın tasarruf, maaş artışları ve toplu görüşmelerde başarısız olduğu; Hükümet ve KAMU SEN’in bile açıklamaya cesaret edemeyeceği bir ödeme planını kabul edermişçesine açıklamayı yapan KESK başkanının, örgüte karşı bir değerlendirme yaparak, gereğini yapması gerektiği vurgulanmıştır.
SENDİKAL DEMOKRASİ
Ali Berberoğlu, Kasım 2001
Demokrasi Kavramı
Demokrasi kısaca, bir topluluğun kendini ya doğrudan ya da özgürce seçtiği temsilcilerin aldığı kararlarla yönetmesi anlamına gelir.
Demokraside "özgür seçim" ve "özgür karar alma"nın temel koşulu "özgürleşmiş" olmaktır. Bu da özgür aklın eseridir. Özgür akıl; aklın bilimin ışığında aydınlanması demektir. Bilim dışı ve telkinlerle tutsak edilmiş akıl, özgür akıl değildir, dolayısıyla, seçim yoluyla da olsa alacağı kararlar kişiyi özgürleştirmez, tutsak eder. Bu durumda demokrasiden söz edilemez, çünkü demokrasinin amacı, insanı daha çok özgürleştirmektir. Kısa bir örnek verirsek, seçim yoluyla da olsa erkeklerin çok kadınla evliliğini kararlaştırmak, demokrasinin özüne aykırıdır. Sendikaların da kadın üyelerinin, başlarını siyasal simge olan örtülerle örtmelerini savunmaları, kadının özgürleşmesine aykırı olduğu için, demokratik değildir.
Demokrasinin olmazsa olmaz bazı öğeleri vardır: bilimin öncülüğü; serbest seçimler; eşit oy hakkı; birden çok seçenek; katılım; çoğulculuk; çoğunluğun yönetme hakkı; azınlığın çoğunluk olma hakkının korunması; bağımsız yargı ve yargı denetimi gibi. Bunlar, ülke yönetiminde de, aile yönetiminde de, sendika yönetiminde de geçerlidir.
Demokrasinin yaşayabilmesi, demokrasi kültürünün ve davranışının kazanılmasına bağlıdır. Yani, demokrasinin bilgisini edinmek yetmez, bu bilgilerin davranışa dönüşmesi, uygulanabilmesi gerekir. Ülkemizde demokrasinin yaşama geçememesinin en önemli nedeni demokrasi bilgisinin olmaması değil, onun beceriye davranışa dönüşememesidir.
Ülkemizde sendikal demokrasinin yeterince işlememesinin, sayılan genel durumun etkileriyle birlikte birkaç önemli nedeni daha vardı: Örgütsel yapı ve kurumlaşmanın (mekanizmanın) yetersiz ya da hatalı olması; sendika ve demokrasi kültürünün yetersizliği; etkin ve dinsel ayrılığın abartılıp kullanılması; sendikanın özgül siyasal tercihlere alet edilmesi; kişisel hırslar; işlevsel ve üyeleri çekici programların yapılıp uygulanamaması; işverenin vurdumduymaz ve baskıcı tavrı; ...... gibi. Üstelik olumsuz etkenler birbirini de beslemektedir. Bu hataların giderilememesi, sadece sendikadan sıradan beklentileri olanları (üyeleri) değil, sendika ve siyaset liderlerini de hayal kırıklığına uğratmaktadır.
Sendikal Demokrasi Nasıl İşletilebilir?
Sendika, çalışanlarla işveren arasındaki çalışma ilişkilerini düzenleme aracıdır. Amacı da bu ilişkilerin çalışanların hak ve çıkarlarını koruyup geliştirecek biçimde düzenlenmesidir. Gücü ise, üyeleri ve üyesi olmasa da etkileyebildiği kitleden gelir. işte sendikacılığın bu güç kaynağı ve amacı unutulmadan, kitlenin somut beklenti ve gereksinimlerini içeren ayrıntılı programlar yapılıp tartışmaya açılmalıdır.
1. Sendikacılıkta ve demokraside açıklık esastır. Sendikanın tüm karar ve etkinliklerinin, oluşumu ve uygulama süreçleri, üyelerin, işkolu çalışanlarının ve ilgili kamuoyunun yeterince gözleyip değerlendirebileceği, bireysel ve toplumca tutum ve tavır oluşturabileceği bir açıklık içinde gerçekleşmelidir. "Üyeler her şeyi bilmez, bilse de ilgilenmez" mantığı sakattır. Yönetenlerin görevi, gündem üretmek ve onu tartıştırmaktır. 0 zaman, bilmeyen ve ilgilenmeyen de öğrenir ve ilgilenir.
2. Öncelikle örgütsel yapı, en geniş katılıma elverişli hale getirilmelidir. Bunun temel gereği " işverene paralel" örgütlenmedir. En kısa zamanda il şubeleri tek'e indirilmelidir. Paralel örgütlenme, demokrasiyi tabana yayma olanağı da sağlayacaktır. 0 zaman, her şeyin çözümü genel merkezde aranmayacak, alt birimler de tartışıp çözüm üretecektir. Bu yapı daha çok kişinin katılımını da sağlayacaktır. Bu yapılanmayla birlikte, sendikal karar ve etkinlikler tasarlanırken, o karar ve etkinliklerin ilgilendirdiği ve etkiliyeceği organ, yönetici ve üyelerin tamanının katılım amaçlanmalı, en azından tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü toplantı ve karar yeter sayıları aranmalıdır. Tabanın görüşünün alınması ya da demokratik katılım böylece gerçeklik kazanacaktır.
3. KESK'in örgütsel yapısı, demokrasiyi öldüren bir yapıdır. Bu yapı oluşturduğu "şubeler platformu" ile genel merkezleri yok saymıştır. Bunun demokrasi ile bir ilişkis yoktur, aksine anarşi yaratmaktadır. Ayrıca yıllardır uygulanan GYK gibi, yönetim bilimine aykırı bir yapılanmanın da demokrasi ile ilişkisi yoktur. Demokraside kişilere ne kadar yetki verilirse, o kadar da sorumluluk yüklenir. Sendikasında şube delegesi bile olamayan kişinin kendi genel başkanının tepesine oturmasının, değil demokrasiyle nezaketle bile ilgisi yoktur.
Bildiğimiz gibi KESK'in yeni tüzüğünde GYK kaldırılmıştır. Ancak, Danışma Kurulu, Danışma Meclisi diye iki organ eklenmiştir. Yine işlerliliği olmayan böyle kurullarla demokratik işleyiş sağlanamaz... Kaldı ki şayet KESK kendisine bağlı sendikaların görüşlerini, önerilerini, özlemlerini öğrenmek istiyorsa bunu o sendikanın tüzel kişiliği üzerinden yapmalıdır. Sendikalar kendi demokratik karar alma mekanizmalarını, işleyişlerini kendileri oluşturacak, katılımcı, demokratik işleyişler sonucu ortaya çıkan talep veya önermelerde tüzel kişilikleri üzerinden KESK'e ulaşacaktır. Öbür türlü KESK'in üye sendikaların genel merkezlerini yok sayarak onların işyeri temsilcileri veya şube yönetimlerini danışma meclisi biçiminde işletmesi sendikal hiyerarşiye de sendikal özgünlüğü de sendikal demokrasiye de aykırıdır.
4. Sendikal varlığın siyasetçilerle paylaşılmaya çalışılması, sadece sendikalar değil, partileri de yok edebilir. Elbette partilerin de sendikalara yaklaşım konusunda özenli davranmaları dileğimizdir. Ancak örgütsel bağımsızlık esas olarak partilerin dikkati ile degil, sendikacıların dirayeti ile sağlanabilir. Kamu çalışanlarının sendikal mücadelesinde geçen on yıl da göstermiştir ki; özellikle de çalışanların siyasal tercihlerinin farklılık gösterdiği dönemlerde örgütsel bağımsızlık toz kondurmaya sendikacıyım diyen hiç kimsenin hakkı olmamalıdır.
5. Etnik ayrılıkçılığın, demokrasiye, insan haklarına, sınıf kardeşliğine aykırılığı, artık bu ayrılığı sürükleyenlercede anlaşılmış gözükmektedir. Bunun sürdürülmesi sendikaların yaşam koşullarını bile tehdit etmektedir. Dil, din, ırk, siyasi düşünce, felsefi inanç, etnik köken farkı gözetmeksizin, sınıf kardeşliği temelinde, farklılıklarımıza karşın, hiç olmazsa sendikal mücadele sınırlarını içinde olsa, bir arada olamayı becermek değil midir demokrasi?
6. Sendikal demokrasi, daha çok üyeyle daha sağlıklı işler. Bunun için eğitim işkolu daha bir önem arz etmektedir. Sayıları bugün 550 bin olmakla beraber, önümüzdeki on yıl içinde 1 milyon çıkması beklenen öğretmen kitlesinin örgütlenmesi, hem sendikal demokrasi, hem de ülke demokrasisi için yaşamsal önem taşımaktadır.
7. Günümüzde Cumhuriyetin temel değerlerinin korunması, toplumun pek çok kesimi için ciddi bir önem taşımaktadır. Emperyalist dayatmaların, irticanın, eli kanlı mafyanın, ayrılıkçılığın ve her türden şovenizmin kapıya dayandığı bir dönemde, Cumhuriyet'in kuruluş ve kurtuluş felsefesine göre yaşatılmasında ortak davranmak şarttır. Bu her türlü özgürlüğün, klasik demokrasinin ve sosyalizmin yaşaması için bir zorunluluktur.
Sendikal Demokrasinin İşletilmesi
Buraya kadar belirtilen genel dudumla birlikte sendikalarımızda ve KESK'te sendikal demokrasiye işlerlik kazandırabilmek için bir model ortaya koymamız gerekiyor.
Sendikal demokrasi, örgütün kurumsal yapı ve işleyişine uygunluk ile eylem ve etkinliklerde demokratik karar alma yöntemlerine uygunluğu gerektirir.
Sendikanın kurumsal yapı işleyişini belirleyen temel metin tüzüğüdür.
Sendika tüzüğü, sendikanın işkolunu, üye alanını, amaçlarını görevlerin, örgütsel yapısını, işleyişini, karar ve etkinlik süreçlerini belirleyen bir temel uzlaşma belgesidir; bir anlamda sendikal anayasasıdır.
Sendika yönetici ve üyelerinin her türlü karar ve etkinlikleri, bu sendika içi temel hukuk belgesinin öngördüğü kurallara uygun olmak zorundadır. Bu aynı zamanda sendikal düzenin, dayanışma ruhunun korunması, etkinlik ve verimliliğin sağlanmasının da ön koşuludur. Bu nedenle sendikal kararlarda:
1. İşkolu koşullarına uygunluk gözetilmelidir,
2. Sendikal amaçlara uygunluk gözetilmelidir,
3. Sendika programa uygunluk gözetilmelidir,
4. Sendikal organın (genel merkez, il, ilçe, işyeri) görev ve yetki alanına uygunluk gözetilmelidir.
Sendikal kararların yeterli üye desteği bulması ve işveren üzerinde beklenen baskı gücüne ulaşması işe iyi işletilen demokratik karar süreçleriyle sağlanabilir. Bunun için sendikanın tüm karar ve etkinliklerinin, oluşum ve uygulama süreçlerinde şu temel ilkeleri işletmek gerekir.
1. Açıklık: Her şey ilgililerin (üye, işkolu çalışanı vb.) yeterince gözleyip değerlendirebileceği ve tutum geliştirebileceği bir açıklık içinde gerçekleşmelidir.
2. Yeterli iletişim: Kararla ilgili örgüt kademesi, yönetici, temsilci ve üyelerin iletişimi, katılımlarını tam sağlayacak biçimde gerçekleştirilmelidir.
3. Yeterli bilgilendirme: Katılımı istenen organ, yönetici, temsilci ve üyelerin, karar ve etkinliğin tasarlanmasına yeterli ölçüde önceden bilgilendirilmeleri sağlanmalıdır.
4. Yeterli katılım: Karar ve etkinliğin ilgilendirdiği ve etkileyeceği birim ve üyelerin tamamının katılım amaçlanmalı, ama en azından tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü toplantı ve karar yeter sayılarının aranması bir ölçü olmalıdır.
5. Yeterli görüşme-tartışma: Kararın en gerçekçi, en uygulanabilir, en katılımlı biçimde oluşması için insanların yeterince görüşme ve tartışmalarına olanak ve özgürlük tanınmalıdır.
6. Seçenekleri artırma: Sendikal karar ve etkinliğin tasarlanmasına katılanlar, yöneticilerin önerilerini değiştirme, geliştirme, kaldırma, yenilerin oluşturma özgürlüğünü kullanabilmelidir.
7. Tutanaklama: İletişim, bilgilendirme, görüşme ve tartışmalar yazılı, işitsel, görsel (tutanak, ses ve görüntü bandı) belgelerle saptanmalıdır.
8. Demokratik oylama: Öncelikle tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü, yoksa, katılanların belirlediği oyalama biçimleri, toplantı ve karar yeter sayıları göz önünde tutularak gerçekleştirilmelidir.
9. Uygun işbölümü ve görevlendirme: Demokratik oylama sonucu ortaya çıkan kararların uygulanması ve etkinliklerin gerçekleştirilmesi için yazı, tüzük ve yönetmeliklerin yoksa, katılanların belirlediği işbölümü ve görevlendirmeler yapılmalıdır.
10. Rapor ve belge düzenleme: Tüm bu süreçler tutanaklara geçirilmeli, kararlar ilgili organ defterlerine işlenmeli, yetkililerince (kurul, divan, komisyon ya da yetkilendirilen kişi vb.) imzalanarak, örnekleri ilgili yerlere (üst organ, alt organ vb.) ulaştırılmalıdır.
11. Değerlendirme: Alınan kararın uygulanış aşama ve sonuçları, bu kararı alan, uygulayan ve denetleyenlerce değerlendirilmeli ve geleceğe ilişkin görüş ve önerilere dönüştürülmelidir.
Bütün bunlar ayrıntı gibi görünebilir. Hele de içinde yaşadığımız durum gözönüne alınınca. Ancak, olması gereken budur.
Sonuç olarak, ülke yönetimlerinin veya siyasi partilerin yaptıkları uygulamalar çok farklı yorumlamalara neden olabilecek olsa da her biri demokrasiden söz etmekte, kendisini demokrasiyi sahiplenmek zorunda hissetmektedir. Çünkü artık "çağımızda demokrasiyi sahiplenmemek ayıptır". Ülkemizde 12 Eylül darbesini yapan generaller bile daha ilk açıklamalarında "demokrasiyi korumak ve kollamak için" geldiklerini söylemediler mi?
Demokrasi, demokratların sahiplenip koruyup geliştirmesiyle yaşatılabilecektir. Ülkemizde demokrasinin yaşam biçimine dönüşebilmesi için mücadele etme iddiasında olan örgütlerimiz öncelikle kendi içinde demokrasiyi yaşanır kılmak zorundadır. Yoksa bir gün demokratlığımızı tartışmak zorunda kalabiliriz.
Sendikal Birlik Grubunun kuruluşu
Bilindiği gibi 12 Eylül'den sonra ilk kamu çalışanları sendikası Eğitim-İş, 28 Mayıs 1990 yılında kuruldu. 1995 yılında Eğitim-İş ve Eğit-Sen kendilerini feshederek 23 Ocak 1995'de kurulan EĞİTİM SEN'e katıldılar.
Sendikal Birlik grubu, Eğitim Sen'in kurulmasından hemen sonra Eğit-Sen'in içinde var olan gruplar karşısında doğru sendikal anlayışı iktidara taşımak amacıyla kuruldu.
Sendikal Birlik Grubunun anlayışı ve diğer gruplardan farkı nedir?
-
En önemli farklılığımız örgütsel bağımsızlık konusundadır. Sendika içinde kararları alırken sendika içi karar mekanizmaları işletilerek kararlar alınmasını savunmaktadır.
-
Sendikal Birlik olarak sendikalarımızı siyasi partilerin arka bahçesi haline getirmek isteyen anlayışlara karşı çıkmaktadır. Önce siyasi partilerinde karar alıp sonra sendikalarımızda uygulamak isteyenler hem sendikalarımıza hem de partilerine zarar vermektedir. Partilerin sendikaların iç işlerine karışmasına karşıyız.
-
Kamu çalışanlarının partilere üye olması ve partilerin kurullarında çalışabilmesini savunmaktadır.
-
Sendikaları sisteme muhalif örgütler olarak görmekte; sendikaların amacı dışında görevler yüklemesine karşıdır.
-
Sendikaların siyaseti bir parti için değil, tüm üyelerinin haklarını korumak ve yeni kazanımlar sağlayamak için, ilkelere dayalı ve esnek bir şekilde yapmasını savunmaktadır.
-
Mücadelenin üç ayağı olduğunu bunların sokak, parlamento, toplu sözleşme olduğunu; bunlardan bazıları zaman zaman öne geçebileceğini ama bunlardan hiç birini mutlaklaştırmaması gerektiğini savunmaktadır.
-
Mücadele-uzlaşma-mücadele. Bir mücadele biter, diğer bir mücadele başlar ilkesi doğrultusunda mücadelenin sürekli olduğunu savunmuştur.
-
Üyelerin karar alma mekanizmalarına katılmalarını savunmaktadır.
-
Sendikalarımızda "doğrudan demokrasi" yöntemiyle seçimlerin yapılmasını yani tüm üyelerin katılımıyla seçimlerin yapılmasını savunmaktadır.
-
Dostları ilə paylaş: |