2- Kurâni Delil
Ayetlerin tefsirinde rivayetlerden munfasıl karineler olarak istifade etmenin zaruretine ilişkin, akıl sahiplerinin konuşma-anlaşma yöntemine ilave olarak bazı ayetlere de istidlal edilmiştir. Bu ayetler, Peygamberin (s.a.a), Kurân-ı Kerim’in muallim ve mübeyyini olduğuna delalet etmekte; insanların da Kurân’ı anlamada onun öğretisi ve açıklamasına muhtaç olduklarını göstermektedir. Bu öğreti ve açıklama olmazsa her ne kadar Kurân ayetlerinin çoğuna yakın bir bölüme ait manalardan bir mertebe anlaşılsa bile fakat ayetlerin manalarına ait daha üst mertebedeki anlamlar ve aynı şekilde müteşabih ayetlerin bir bölümünün manası yalnızca Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Masum İmamların (a.s) öğreti ve açıklamalarıyla elde edilebilir.
Aşağıdaki iki ayet Peygamber (s.a.a) ve Masum Önderlerin (a.s) açıklamalarının ayetlerin tefsirindeki zarureti konusunda istidlal edilecek en belirgin ayetlerdendir:
“… İnsanlara, kendilerine indirilmiş olanı açıklayasın ve belki öğüt alırlar diye sana zikri (Kurân’ı) indirdik…”612
“Zikir” kavramı, Kurâni terminolojide her ne kadar geçmiş peygamberlere nazil olan şeyler,613 Allah’ı hatırlamak ve diğer anlamlarda614 kullanılmışsa da, birçok ayette ondan maksat “Kurân”dır.615 Bu ayette de “sana indirdik” karinesinden “zikr”den maksadın “Kurân” olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Yüce Allah’ın Peygambere (s.a.a) indirdiği şey Kurân’dır; bu ne geçmiş semavi kitaplardır ne Allah’ı hatırlamak ne de başka bir şeydir. Elbette bazıları onu, Peygambere (s.a.a) indirilmiş olan sünnetin bir kısmı olarak tefsir etmişlerdir.616 Bu mana her ne kadar kendi yerinde sakıncasız görülse de, Kurâni terminolojide “indirdik” ifadesiyle geçen “zikir” çoğunlukla Kurân hakkında kullanılmıştır ve hiçbir yerde bu iki kavram sünnet hakkında kullanılmamıştır. Öte yandan İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) nakledilen rivayet de göz önünde bulundurulduğunda (ki bu ayete istinaden Yüce Allah’ın Kurân’a zikir ismini verdiğini buyurmuştur617) “zikir”den maksadın Kurân-ı Kerim olduğunda en ufak bir tereddüt kalmamaktadır. Aynı şekilde “مَا نُزِّلَ/kendilerine indirilmiş olan” ifadesinden de maksat Kurân-ı Kerim’dir. Zira “indirilmiş” kelimesi semavi kitaba taallûkta zuhur etmektedir618 ve “لِتُبَيِّنَ/açıklayasın diye” ifadesinin onun kitap olmasıyla tenasübü bu ibarenin semavi kitaptaki zuhurunun menşeidir.
Onun “أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ/sana zikri indirdik” ibaresiyle yakınlığı ve Peygamber Efendimiz (s.a.a) zamanında tüm insanların yalnızca Kurân-ı Kerim’e uymaya emrolundukları ve Kurân’ı açıklamanın ise Resulullah’ın (s.a.a) görevi olduğunu bilmek, bu ibarenin Yüce Peygamber (s.a.a) vasıtasıyla insanlara indirilmiş olan Kuran-ı Kerim’de taayyün etmesini gerektirir. Bu konu, “Ey insanlar! Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir ve size açık bir nur indirmişiz.”619 ayetinde ve aynı şekilde “Size, içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hala düşünmüyor musunuz?”620 ayetinde de beyan edilmiş621 ve sözü geçen zuhuru teyit etmektedir. Gerçi müfessirler “مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ/kendilerine indirilmiş olan” ibaresinin Kurân’ın hangi bölümünü kapsadığı konusunda ihtilaf etmişlerdir.622 Fakat gerçek şu ki “مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ/kendilerine indirilmiş olan” ibaresi mutlaktır. Gerek mefhumunun bütünü gerekse de bir kısmının bir şekilde açıklamaya ihtiyacı olan tüm ayetleri kapsamaktadır.623 Şunu zikretmekte fayda vardır ki ayetlerin açıklaması, Kurân’ın tüm ayetlerini kapsamaktadır.
Elbette hükümle konu arasındaki münasebet karinesine dayalı olarak Kurân-ı Kerim’den açıklamaya gerek bulunmayan hususları kapsamaz. Başka bir ifadeyle Kurân nasları (açıkça maksada delalet eden ve söz konusu maksadı değiştirecek bir karine olmasına ihtimal dahi verilmeyen ayetler), “مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ/kendilerine indirilmiş olan” ibaresinin kapsamı dışındadır. Fakat bunun dışındaki (hatta ayetlerin zahiri anlamlarını veren ama Kurân’ın açıklayıcı beyanında takyit ve karine bulunabilecek) ayetleri kapsamına almaktadır.624 Binaenaleyh her ne kadar bu ayetten, ayetlerden hangi birisinin ve onun mefhumundan ne kadarının açıklamaya ihtiyacı olduğunu anlamak mümkün olmasa da şu çok net anlaşılmaktadır ki Kurân mefhumunun icmalen, az veya çok Yüce Peygamberin (s.a.a) açıklamasına ihtiyacı vardır ve o Hazretin (s.a.a) beyanı olmadan insanlar Kurân’ın tüm maarifine ulaşamazlar. Sonuç olarak bu ayet, Kurân mefhumunun hepsi veya bir bölümünün anlaşılmasının bir mübeyyine ve açıklayıcıya ihtiyacı olduğuna açıkça delalet etmektedir. Yüce Allah Nebiyy-i Ekrem’i (s.a.a) onun mübeyyini ve açıklayıcısı kılmıştır.
2- “Okuma ve yazma bilmeyenler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini tilavet eden, onları arındıran, kitap ve hikmeti onlara öğreten bir elçi gönderen O’dur.”625
Bu ayette siyak karinesinden “elçiden” maksadın Hz. Muhammed (s.a.a) olduğu ve “kitaptan” maksadın Kuran-ı Kerim olduğu anlaşılmaktadır. “Tilavet eden” karinesiyle “ayetlerden” maksadın Kurân’ın ayetleri olduğu da bilinmektedir; çünkü tilavet kelimesi tekvini ve yaratılışla ilgili ayetlerin beyanı hususunda kullanılmaz. Dolayısıyla bu ayette Kurân ayetlerini insanlara tilavet etmenin yanı sıra Kitabı (Kurân’ı) öğretmek de Resul-i Ekrem’in (s.a.a) görevlerinden biri olarak sayılmıştır. Kitabı öğretmenin, ayetleri tilavet etmenin ardından zikredilmiş olması ve “hikmet” sözcüğüne olan yakınlığı karinesiyle Kurân-ı Kerim’in muhtevasının öğretilmesi anlamında ortaya çıktığı veya en azından onu da kapsadığı anlaşılmaktadır.626 Binaenaleyh bu ayet de Kurân’ın muhteva ve mefhumunu anlamanın az veya çok bir öğretmene ihtiyacı olduğuna ve bu muallimin Peygamber-i Ekrem (s.a.a) olduğuna delalet etmektedir. Bu ayetin benzeri Kurân’ın birkaç yerinde gelmiştir.627 Öyleyse Kurân’dan müteaddit ayetler Kurân’ı anlamanın icmalen öğretmene ve açıklayıcıya ihtiyacı olduğuna delalet etmektedir. Gerçi Kurân’ı; beyan, tibyan, kitab-ı mübin, öğüt alınması için apaçık ve kolay anlaşılır Arapça bir kitap olarak tanımlayan ayetler de vardır. Fakat bu ayetler, burada açıkladığımız konuyla çelişmemektedirler. Zira “tefsire ihtiyaç” bahsinin girişinde de ifade edildiği gibi Kurân maarifinin çeşitli dereceleri ve düzeyleri vardır. Ayetlerin bu dereceler ve düzeylere delaletleri eşit şekilde değildir. Bunlardan bir bölümü apaçık ve aşikâr olduğundan Peygamberin (s.a.a) açıklamasına ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla bu ayetler o bölümdeki ayetlerdendir. Ayetlerden bir bölümü ise ancak Peygamberin (s.a.a) açıklamasının ardından açıklığa kavuşur ki bahsettiğimiz ayetler bu bölümdeki ayetlerdir. Masum İmamların (a.s), Peygamberin (s.a.a) temsilcileri oldukları delillerle ispatlandığına göre Kurân’ın açıklanması, din hükümlerinin beyanı ve toplumun önderliği konusundaki bu sözleri onların açıklamalarını da içerecek şekilde genişletebiliriz.
Dostları ilə paylaş: |