Fat‹hasures‹



Yüklə 1,75 Mb.
səhifə6/32
tarix03.11.2017
ölçüsü1,75 Mb.
#29910
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   32

144- Yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Elbette seni, hoşnut kalacağın kıbleye yönelteceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü onun tarafına çevirin. Kendilerine kitap verilmiş olanlar, bunun Rableri katından bir hak olduğunu bilmektedirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.

145- Sen kendilerine kitap verilmiş olanlara bütün delilleri göstersen, yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblelerine uymazlar. Eğer sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan şüphesiz zalimlerden olursun.

146- Kendilerine daha önce kitap vermiş olduklarımız onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Yine de onlardan bir grup bile bile gerçeği gizlerler.

147- Gerçek Rabb’inin tarafından bildirilmektedir. Sakın şüpheye düşenlerden olma.

148- Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Hayırlarda yarışın. Her nerede olursanız olun, Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah herşeye güç yetirendir.

149- Her nereden (yola) çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Şüphesiz bu, Rabb’in tarafından bildirilen bir gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.

150- Her nereden çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. İçlerindeki zalimler dışında, insanların ellerinde sizin aleyhinize kullanacakları bir delillerinin olmaması için nerede bulunursanız bulunun, yüzlerinizi onun tarafına çevirin. Onlardan korkmayın, benden korkun ki, size olan nimetimi tamamlayayım. Böylece olur ki, hidayete erersiniz.

151- Nitekim içinizde, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran ve size Kitab’ı ve hikmeti öğreten, daha önceden bilmediğiniz şeyleri bildiren, sizden bir peygamber gönderdik.

152- Şu halde beni anın ki, ben de sizi anayım ve bana şükredin, bana karşı nankörlük etmeyin.

153- Ey iman edenler!Sabır ve namazla Allah’dan yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.

154- Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Aksine onlar diridirler, ancak siz farkedemiyorsunuz.

155- Biz sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!

156- Onlar başlarına bir musibet geldiğinde “Şüphesiz biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz” derler.

157- İşte böylelerine Rab’lerinden bağışlanma ve rahmet vardır. Doğru yolda olanlar da bunlardır.

158- Safa ile Merve, Allah’ın işaretlerindendir. Kim Ka’be’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için sakınca yoktur. Kim gönülden iyilik yaparsa bilsin ki, Allah, iyiliklerin karşılığını veren ve herşeyi bilendir.”

159- İndirdiğimiz açık delilleri ve Kitab’da insanlara açıklamamızdan sonra hidayet çizgisini gizleyenler var ya, işte onlara Allah da lanet eder, bütün lanet ediciler de lanet eder.

160- Ancak tevbe edip durumlarını düzelten ve (gerçeği) açıklayanların tevbelerini kabul ederim. Ben sürekli tevbeleri kabul eden ve rahmet sahibi olanım.

161- Şüphesiz inkar edip de inkarcı olarak ölenler var ya, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerinedir.

162- Onlar (lanette) sürekli kalıcıdırlar. Üzerlerinden azap hafifletilmez ve kendilerine bakılmaz da.

Lanet edicilerin kim olduğunu burada açıklamadı. Fakat şu sözünde buna işaret etti:

Allah’ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onlaradır”
163- Sizin ilahınız tek bir ilahtır. O’ndan başka ilah yoktur. O Rahman ve Rahim’dir.

164- Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardından gelmesinde, insanlara yarar sağlayan şeylerle denizlerde yüzen gemilerde, Allah’ın gökten su indirip onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve böylece üzerinde bütün canlı türlerini yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gök ile yer arasında dolaştırılan bulutları oluşturmasında akıl eden bir topluluk için ayetler vardır.

Burada göklerin ve yerin ayet olma yönünü açıklamadı. Fakat bunu başka yerlerde açıkladı.

Üzerlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik ve süsledik. Herhangi bir gediği de yoktur. Yere de ki onu yaydık ve ona dağlar attık ve onda her güzel çifti bitirdik; her tevbe eden kula öğüt ve basiret olarak”

O, yedi göğü, birbiri üzerinde tabaka olarak yarattı, Rahman’ın yaratılmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü birkez daha döndür. Göz umudunu keserek hor ve bitkin halde sana döner. Andolsun biz en yakın göğü lambalarla donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık ve onlara çılgın ateş azabını hazırladık”

Ve yer hakkındaki şu sözü:

O size yeri eğer boyun yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allah’ın rızkından yeyin. Dönüş O’nadır.”

Gece ve Gündüzün birbiri ardınca gelmesinin ayet oluş yönünü burada açıklamadı. Fakat onu başka yerlerde açıkladı.

De ki, görüdünüz mü, eğer Allah geceyi kıyamet gününe kadar uzatacak olursa, size ışık getirecek Allah’tan başka ilah kimmiş? Dinlemezmisiniz. De ki, gördünüz mü, eğer Allah gündüzü kıyamet gününe kadar uzatacak olursa, size içinde istirahat edecek geceyi getirecek Allah’tan başka ilah kimmiş? Duymaz mısınız? O’nun rahmetinden biri de geceyi ve gündüzü, içinde istirahat etmeniz ve Allah’ın fazlından istemeniz için kıldı. Ki şükredersiniz”

Gökle yer arasında emre amade kılınmış bulutların nasıl musahhar kılındığını burada açıklamadı. Fakat bunu başka yerlerde açıkladı.

O ki rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci gönderir. Nihayet onlar, ağır ağır bulutları yüklenince, onu ölü bir memlekete yollarız; onunla su indirir ve türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkarırız. Her halde bundan ibret alırsınız”

Allah’ın bulutu sürüp sonra arasını birleştirdiğini ve onu küme küme yaptığını görmedin mi? Derken arasından yağmur tanelarinin çıktığını görürsün”
165- İnsanların içinde Allah’tan başka ortaklar edinerek onları Allah’ı sever gibi seven kimseler bulunmaktadır. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise daha güçlüdür. Zulmedenler azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının gerçekten çok şiddetli olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi.
O zulmedenlerden murad kafirlerdir. Bunu (167.) ayetin sonundaki şu sözü ile açıkladı:

Onlar ateşten çıkacak değillerdir”

Lokman’dan ikrar olarak Allah’ın şu sözü buna delalet ediyor:

Ey oğulcuğum, Allah’a şirk koşma: Çünkü şirk büyük zulümdür”

Şu ayetler de buna delalet eder:

Kafirler zalimlerin ta kendileridir”

Allah’tan başka, sana ne fayda ne de zarar verecek olana çağırma. Bunu yaparsan o takdirde zalimlerden olursun”
166- İşte o zaman da kendilerine uyulanlar, kendilerine uyanlardan uzak olduklarını bildirirler ve aralarındaki bütün bağlar da kesilir.

167- Bunun üzerine, uyanlar da “Bir kez daha elimize fırsat geçseydi de, onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık” derler. Böylece Allah, onların yaptıklarını iç çektirici (eyvah dedirtici) şeyler olarak kendilerine gösterir. Onlar ateşten çıkacak da değillerdir.
Burada ateş ehlinin düşmanlaşmasına işaret etti. Bunu, burada zikrettiklerinden ayrı olarak başka yerlerde açıkladı. Şu sözü gibi:

Zalimleri Rablerinin huzurunda bulunurken görsen. Birbirlerine laf atıyorlar. Mustaz’aflar, müstekbirlere: Siz olmasaydınız mü’minler olurduk. Müstekbirler, mustaz’aflara: Size geldikten sonra biz mi sizi hidayetten alıkoyduk? Asıl siz suçlular idiniz. Mustaz’aflar, müstekbirlere dedi ki: Aksine gece ve gündüz tuzaklarıyla bizi yoldan çıkarıyordunuz. Allah’ın inkar etmemizi ve ona ortaklar koşmamızı bize emrediyordunuz”


168- Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan helal ve temiz şeylerden yiyin. Şeytanın adımlarına uymayın. Şüphesiz o, sizin için açık bir düşmandır.
Burada onun adımlarını izlemenin sebep olduğu zararı zikremedi. Fakat Allah bunu Nur Suresinde şu sözü ile işaret etti:

Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o fahşayı ve münkeri emreder”



169- O, size yalnızca kötülüğü, hayasızlığı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
Onun hakkında bilgisizce söz söyleyenleri burada açıklamadı. Fakat onu başka yerlerde detaylandırdı. Bilgisizce söyledikleri şeylerin şu olduğunu zikretti: Allah’ın bahiraları, saibeleri, haram kıldığı, onun evladının olduğu, onunu ortaklarının olduğu Allah eksikliklerden münezzehtir, bunlardan yüce ve büyüktür. O’nun bunları haram etmediğini şu sözüyle açıkladı:

Allah bahire, saibe, vasile ve ham’ı haram kılmadı. Fakat kafirler Allah’a iftira ediyorlar.”

Allah’ın onlara rızık olarak verdiklerini, Allah’a iftira ederek haram kıldılar.”

De ki, gördünüz mü, Allah’ın size rızık olarak indirdiklerinin bir kısmını helal ve haram kıldınız.”

Dillerinizin yalan yere vasıflandırdıklarını bu helal, bu da haram demeyin.”

Ve kendisini şu sözü ile, iddia edilen ortaklardan da tenzih etti:

Allah ortak koştuklarından münezzehtir”

Ve kendisini, şu sözü ile iddia edilen evladdan tenzih etti:

Allah çocuk edindi, dediler. O bütün noksanlıklardan münezzehtir”

Şu sözündeki, ma ism-i mevsuldeki icmalin tafsili bu ayetlerle zahir oldu.

Ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyi söylemeniz”
170- Onlara ne zaman “Allah’ın indirdiğine uyun” denilse, “biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyuyoruz” derler. Ya, ataları birşeyden anlamıyor veya doğru yolu bulamamış idilerse!...

171- İnkar edenlerin örneği, bağırıp haykırmadan başka bir şeyi duymayan varlığa seslenen birinin örneği gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, dolayısıyla birşeyden anlamazlar.

172- Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve eğer Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na şükredin.

173- (Allah) size leşi, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kılmıştır. Kim mecbur kalır da taşkınlık etmeden ve aşırıya gitmeden yerse, onun için günah yoktur. Allah bağışlayıcıdır, rahmet edicidir.

Bu ayetin zahirine göre bütün ölü çeşitleri ve kan haramdır. Fakat başka yerde deniz ölüsünün bu haram kılmanın dışında olduğunu açıkladı. O da şu sözüdür:

Allah size deniz avını ve (ondan) yemeyi helal kıldı”

Ki ölüsünün dışında deniz avı yiyeceği yoktur. Ve bazı alimlerin örnek olarak zikrettikleri: (bitaamihi) den murad tuzla kurutulmuş ince dilimler ve (bisaydihi)den onun taze olanı. Bu zahire aykırıdır. Çünkü avından ince dilim, ve ince dilimlenmiş avdır. Alimlerin çoğuna göre (bitaamihi) den murad ölüsüdür. Onlar: Ebu Bekir es-Sıddık, Zeyd b.Sabit, Abdullah b. Ömer, Ebu Eyyub el-Ensari -Alah onların hepsinden razı olsun- İkrime, Ebu Seleme b. Abdurrahman, İbrahim en-Nehai, Hasan el-Basri ve diğerleri. Nitekim onlardan İbni Kesir nakletti. Başka bir yerde kanın akıtılmamışının haram olmadığına işaret etti. O da şu sözüdür:

Ölü ya da akıtılmış kan olmasının dışında”

Ondan anlaşılıyor ki, et kesiminin izinden miktarı artan kırmızılık gibi akıtılmamış olan haram değildir.

Akıtılmış” sözü ile yapılan sınırlamaya girdiğinden dolayı, akıtılmış gibi de olsa (haram) değildir.

Bir ek: Peygamber (s.a.v.)’den Allah’ın ümmeti için iki ölüyü ve iki kanı haram kıldığı (rivayeti) gelmiştir. İki ölü: balık ve çekirge. İki kan: Ciğer ve dalak.

Allah’ın izni ile bu hadis hakkındaki açıklama En’am Suresinde gelecektir. Deniz hakkında peygamber (s.a.v.)’den “Ölüsü helaldır.” Onu Malik, Sünen sahibleri, İmam Ahmet, Beyhaki ve Darekutni Sünenlerinde, Hakim Müstedrek’te, İbni el-Carud Munteka’da, İbni Ebi Şeybe, Tirmizi Sahihin’de, İbni Huzeyme, İbni Hibban ve Buhari tahric etmiştir.

Bu hadisin umumunun zahiri ve Allah’ın (vetaamihi) sözünün umumu, kesin olarak deniz ölüsünün mübahlığına delalet ediyor. Peygamber (s.a.v)’in, müttefkun aleyh olan bir hadiste, Amber’in etinden yediği sabit olmuştur. Ki o da denizin ölü olarak attığı büyük bir balıktır. Kıssası da meşhudur.

Bu meselenin net fıkhının sonucu: Deniz ölüsü iki kısımdır: Ancak suda yaşayabilen kısım. Eğer çıkarılırsa ölür. Balina gibi. Ve karada yaşayan kısım. Kurbağa ve benzerleri gibi.

Balina gibi sadece suda yaşayanlar ise, bütün alimlere göre ölüsü helaldir. Ebu Hanife -Allah ona rahmet etsin- onun denizde ölen ve su yüzüne çıkanında muhalefet etti. Onun hakkında dedi ki: O, yenmesi mekruhtur. Ancak insanın öldürdüğü ya da deniz ortaya çıkarıp ta ölen hariç. Ona göre bunların yenmesi mübahtır.

Deniz hayvanlarından olupta karada yaşayanlara gelince: Kurbağalar, kaplumbağalar, yengeç ve su kalkanı gibi. Alimler bunda ihtilaf etmiştir. Malik b. Enes bütün bunlardan deniz ölülerinin yenilmesi mübahtır, yoluna gitmiştir. Kendi kendine ölmesi, suyun yüzüne çıkmış olarak bulunması, ya da avlanmakla (ölen), diri olarak çıkarılan, ateşe atılan, toprağa gömülen olması aynıdır, (sonucu değiştirmez)

İbn-i Nafi ve İbn-i Dinar dedi ki: Karada yaşayan deniz ölüsü necistir.

İbn-i Urfe, suda ölmek arasındaki farkla üçüncü bir görüş nakletti. Bu durumda tahir olur. Karada (ölürse) necis olur. Onu da İbnü’l Kasım’dan İsa’ya dayandırdı. Malik’e göre deniz kurbağaları, yenilmesi mübahtır, içinde ölse bile.

Müdevvene’de de: Kurbağaların yenilmesinde bir beis yoktur, ölse bile. Çünkü o, su avındandır.

Kara kurbağalarının ölüsü ise, alimler arasında hilafsız olarak haramdır. Görüşler, kurbağaların yasaklanmasını kesin olarak ortaya çıkardı, güzel koksa bile. Nitekim buna dair delil gelecektir, inşaallah.

Su köpeği ve domuzu ise: Malik’in mezhebinden meşhur olan, ikisindeki kerahattir. Halil b. İshak el-Malki Muhtasar’ında, su köpeğini ve domuzunu mekruh edilenlere atfederek söyledi.

El-Baci dedi ki: Deniz köpeği ve domuzuna gelince. İbni Şaban rivayet etti ki: O mekruhtur. Onu İbni Habib de söyledi.

İbnü’l-Kasım, Müdevvene’de dedi ki: Malik, su domuzu hakkında bize herhangi bir cevap vermedi. Diyor ki: Siz domuz diyorsunuz.

İbnü’l Kasım dedi ki: Ben ondan sakınırım birisi onu yerse onu haram görmem bu Malik mezhebinin meseledeki özetidir. Ve karada yaşasın ya da yaşamasın deniz hayvanları ölüsünün mübah oluşu konusundaki delilidir

Allah (c.c) şöyle buyurdu:

Size deniz avı ve yenmesi helal kılındı”

Avından ayrı olarak ölüsünden başka yiyeceği yoktur nitekim alimlerin çoğunluğu bunu dedi. Bu da doğrudur. Peygamber (s.a.v.)’in deniz konusundaki şu sözü onu te’yed ediyor: “Onun suyu temiz ölüsü helaldir” bu hadisin subutunu takdim etmiştik. Onda Peygamber (s.a.v.)’in deniz ölüsünün helal olduğu açıklaması vardır. Bu da tartışma mahalindeki nihai noktadır. Usulde kararlaştırılabilir ki müfret marifeye eklendiğinde umum kalıplarından olur.

Şu sözü gibi:

O’nun emrinden geri kalanlar uyarsın”

Eğer Allah’ın nimet(ler)ini saymaya kalkışırsanız sayamazsınız”

Es-Suud Meraki’de umumun sigalarına atfen şu sözü ile işaret etti:

El ile tanımlanan görülmüştür. Ya da tanımlanana izafe ile husus tahakkuk ettiğinde, olumsuzlamıştır.

Bununla biliyoruz ki Peygamber (s.a.v.)’in “ölüsü” sözünün zahiri ile denizdeki bütün ölüleri kapsıyor.

Bu meselede Şafii -Allah ona rahmet etsin-nin mezhebi: Su yüzünde görülsün ya da görülmesin, sadece denizde yaşayanların ölüsü, tartışmasız olarak, helaldir.

Deniz hayvanlarından karada yaşayanlar konusunda ise, Şafii tarafından el-Umm, Muhtasarü’l-Müzni ve ihtilafü’l-Irakiyyin, de yazılmış görüşer vardır: Önceden takdim ettiğimiz deliller uyarınca bütün ölüleri helaldir. Karşısında da iki yaklaşık görüş vardır:

Birisi: Mutlak olarak karada yaşayan deniz ölüsünü men’i

İkincisi: İnek, Koyun gibi karada benzeri yenilen arasında detaylandırılma bu şekildeki deniz ölüsü mübah olur. Köpek, domuz gibi karada benzeri yenilmeyenler arasında detaylandırılma. Bu durumdaki deniz ölüsü haram olur. Peygamber (s.a.v.)’in “ölüsü heladir” sözünün ve Allah’ın, öncede geçtiği gibi, “ve yiyeceği” sözünün umumundan ötürü, birinci delilin daha zahir olduğu gizlenilmez.

İmam Ahmed’in -Allah O’na rahmet etsin- mezhebine gelince: Su yüzünde görünsün ya da görünmesin, sadece denizde yaşayanların ölüsü helaldir. Deniz hayvanlarından karada yaşayanların ölüsü O’na göre haramdır, boğazlanması gerekir. Ancak yengeç kanı olmayanlar O’na göre boğazlanmaksızın mübah olur. Karada yaşayanların ölüsünün mübah olmamasının gerekçesi de, onun karada yaşayan hayvan olması, kendi kendine yaşaması ve bağlanmadan mübah olması. Kuş gibi ve sadece denizde yaşayabilenler hususu üzerine zikrettiğimiz delillerin getirilmesi.

O’na göre su köpeği, boğazlandığında helaldir. Açıktır ki genel hükümlerin tahsisi, nassa ihtiyaç duyar. Malik ve Şafii’in mezhebi daha zahirdir. Allah Teala en iyi bilendir

İmam Ebu Hanife’nin mezhebi ise -Allah ona rahmet etsin-: Asıl olarak bütün karada yaşayıp deniz (hayvanı) olanlar yenilmez. Çünkü habistir. Sadece denizde yaşayanlar ise (balina ve çeşitleri), O’na göre ölüsü helaldir. Ancak denizde tabi bir şekilde ölürse ve su yüzünde görünürse, O, onun yenilmesini kerih görür. O’na göre insanın öldürdüğü ya da deniz ortaya çıkarıp ta ölen helaldir, suyun yüzünde görünen hariç. Karada yaşayanlar hakkında delili: O habistir. Allahu Teala da buyuruyor ki:

Onlara habis şeyleri de haram ediyor”

Su yüzünde görünen balığın kerahati konusundaki delili de, Ebu Davud’un Sünen’inde rivayet etttiğidir.

Bize Ahmed b. Abde, O’na Yahya b. Selim et-Taifi, Ona da İsmail b. Ümeyye söyledi. O Ebu Zübeyr’den, O da Cabir b.Abdullah’tan. Dedi ki: Peygamber (s.a.v.) Dedi ki:

Denizin attığı ya da (çekilmesiyle) ondan çıkanı yeyin. Onda ölüp te su yüzüne çıkanı yemeyin”

Ebu Davud dedi ki: Bu hadisi Süfyan es-Sevri, Eyyub, Hammad, Ebu’z-Zubeyr’den rivayet etti ve onu Cabir’e dayandırdı.

Bu hadis yine, zayıf bir şekilde İbn-i Ebi Zib’e dayandırıldı... O, Ebu’zZubeyr’den, Cabir’den ve Peygamber (s.a.v)’den

Cumhur birinci delillendirmeyi cevaplandırdı: Deniz ölüsü hakkındaki nassların lafızları geneldir. Genel bir nassın tahsisi de, önce de geçtiği gibi, tahsise delalet eden kitab ve sünnetten bir delille olması gerekir

Onun habis olduğu mutlak iddiasına, deniz ölüsünün geneli hakkındaki açık delillerin geneli karşılık vermiyor. İkinci gerekçe hakkında da: Cabir’in zikredilen hadisinin zayıf kılınması ile (cevablandırdılar)

Nevevi, şerhu’l-mezhep’te şunları söyledi: Öncekilerin delil olarak getirdiği Cabir hadisi hakkındaki cevab, hafızların ittifakıyla onun zayıf bir hadis olduğudur.

Ona hiç bir şey karşı olmazsa bile onunla delil getirmez. O, zikrettiğimiz kitaptan delillere ve sahabe (r.a.)’nın yaygın görüşlerine tezat olduğu halde, nasıl bu olur?

Bu hadis te Yahya b. Selim et-Taifi, İsmail b. Ümeyye’den Ebu’z-Zubeyr’den ve Cabir’den yaptığı rivayettir.

Beyhaki dedi ki: Onu yine Yahya b. Ebu Enise, o da Ebu’z-Zübeyr’den merfu olarak rivayet etmiştir. Yahya b. Ebu Enise metruktur, onunla delil getirilmez. Dedi ki: Onu Abdulaziz b.Ubeydullah, O da Vehb b. Kisan, o da Cabir’den merfu’ olarak rivayet etti. Bakıyye’nin tek başına kaldığı şeyle delil getirilmez. Aykırı düşenle nasıl olur? Dedi ki : Sahabeden bir gurubun, rivayet ettiğimizle beraber Cabir’in sözüne aykırı olan sözleri, Peygamber (s.a.v.)’den, O, deniz konusunda dedi ki:

O, suyu temiz, ölüsü helaldir.”

Beyhaki Sünen-i Kübra’da, “Su yüzüne çıkanları kerih görenler” kısmında şunları dedi: Bize Ebu Bekir el-Haris el-Fakih haber verdi: Bize Ali b. Ömer el-Hafız haber verdi: Bize Muhammed b. İbrahim b. Firüz söyledi: Bize İsmail el-Hasani söyledi: Bize İbn-i Nümeyr söyledi: Bize Ubeydullah b. Ömer söyledi:Ebu’z-Zubyr’den, o da Cabir (r.a)’den o da Peygamber’den. O şöyle diyordu:

Denizin (karaya) vurduğu, ortaya çıkardığı ya da onda avlanılanı ye. Onda ölüp sonra su yüzüne çıkanı yeme”

Bu manasında onu, Eyyub es-Sahtıyani, İbn-i Cerir, Zübeyr b. Muaviye, Hammad b. Seleme ve benzerleri Ebu’z-Zübeyr’den,o da Cabir’den, merfu’ olarak; Abdurrezzak, Abdullah b. el-Velid el-Adeni, Ebu Asım, Müemmil b. İsmail ve benzerleri de Süfyan es-Sevri’den mevkuf olarak rivayet etti.

Ebu Ahmed ez-Zübeyri onlara muhalefet etti. Onu es-Sevri’den merfu’ olarak rivayet etti. O da içindeki en mühimidir. Bize Ebu Hasan b. Abdan haber verdi. Bize Süleyman b. Ahmed el-Lehemi haber verdi. Ali b. İshak el-Esbahani söyledi. Bize Nasr b. Ali söyledi. Bize Ebu Ahmed ez-Zübeyri söyledi. Bize Süfyan söyledi. O Ebu’z-Zübeyr’den, o da Cabir’den, Peygamber(s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etti: “Balık su yüzüne çıktığında onu yeme. Deniz onu ortaya çıkardığında yeyin. Kıyısında olduğu sürece onu yeyin.” Süleyman dedi ki, bu hadisi Süfyan’dan sadece Ebu Ahmed aktarmıştır. Sonra Beyhaki bu sözden sonra Ebu Davud’un takdim ettiğimiz hadisini ve Nevevi’den naklettiğimiz sözü zikretti. Kaydedicisi -Allah onu affetsin- özetle dedi ki: Cabir’in su yüzüne çıkan balığın yemesini nehy hakkındaki hadisini, alimlerin çoğu zayıf görme ve delil getirilemez bulma yoluna gittiler. Cabir’de durmasının bunu ispat ettiğine hükmettiler. Öyleyse o, onlardan bir gurup sahabenin sözleriyle çelişen bir sahabi sözüdür: Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.), ayetle ve eskilerin hadisi usul ve hadis ilminin yapımının Cabir’in zikredilen hadsini reddetme hükmünü gerektirmediği bakanlar için zahir olabilir. Çünkü onun alınması çok değişik yollardan gelmiştir ve bir kısmı da sahihtir. Ebu Davud’un merfu olarak takdim ettiğimiz rivayetini, isnadında Yahya b. Selim et-Taifi olduğu ve onunda hafızasının köü olduğu gerekçesiyle zayıf gördüler.

Ondan başkası da onu merfu olarak rivayet etmiştir. Ne var ki zikredilen Yahya b.Selim Buhari ve Müslim’in sahihlerindeki ricalindedir. Ebu Ahmed ez-Zübeyri’nin es-Sevri’den merfu olarak yapılan rivayet Beyhaki ve Darekutni’dedir O’nun onda vehimli olduğu gerekçesiyle zayıf gördüler. Dediler ki: Onda vaki’ ve diğerleri muhalefet etti. Onu es-Sevri’den merfu olarak rivayet ettiler.

Malumdur ki, zikredilen Ebu Ahmed ez-Zübeyri’nin, Muhammed b. Abdullah b. Zübeyr b. Amr b. Dirhem el-Esdi’ye göre sika olduğu sabittir. Nitekim İbn-i Hacer et-Takrib’de dedi ki: O, es-Sevri’nin hadisinde hata edebilir. Onun aktarımı ile o iki rivayet, Beyhaki ve diğerlerinin yanında merfu olan Bakıyye İbnü’l-Velid’in rivayetiyle içiçe geçerler.

Zikredilenlerin geri kalanı,alimlerin bir çoğu onda konuşmuşsa bile, Müslim’in sahih’indeki adamlarındadır. Bu da aynı şeklde Cabir’den merfu olarak, Ebu’z-Zübeyr’e ondan Vehb b. Kisan’a ve ondan da Abdlaziz b. Ubeydullah’a olan rivayetle uyuşuyor.

Yahya ibn-i Enise’nin Ebu’z-Zübeyr’den, o da Cabir’den merfu’ olarak olan rivayeti, zikredilen Abdulaziz b. Ubeydullah ve Yahya b. Ebi Enise zayıf olslar bile, onların rivayetleri sika rivayetle uyuşuyor. Bu yine İbn-i Ebi Zi’bin, Ebu’z-Zübeyr’den onun da Cabir’den merfu’ olarak Tirmizi ve diğerlerinin yanındaki rivayetle uyuşuyor. Açık olan şudur ki, Cabir’in zikredilen hadisinin sabit olmadığına hükmetmek gerekmez. Nitekim kendisiyle rivayet edilen aktarım yollarını gördün. Bazıları da, Ebu Ahmed’in zikredilen rivayeti gibi, sahihtir. Aktarım çoktur. Adlin çokluğu da makbuldür.

Meraki’de es-Suud dedi ki:

Raf’, vasl ve lafzın artması Hıfz imamının yanında makbuldür. Çünkü Allah’ın: “Deniz avı ve yemesi size helal kılındı” sözünün ve Peygamber (s.a.v.)’in deniz hakkındaki “Onun suyu temiz, ölüsü helaldir” sözünün umumu Cabir’in bu hadisinden daha kavidir. Bunu kıyasla uyuşması da te’yid ediyor. Çünkü kıyasta suyun yüzünde görünenle diğerleri arasında fark yoktur. Onun ne genel ne de özelle çelişmediği şeklende de cevaplandırılabilir. Cabir’in, suyun yüzünde kalan hakkındaki hadisi ise, ibahe delillerinin umumunu tahsis edendir.

Suyun yüzeyinde kalan balığın yenmesinin kerahatine dair delil biraz güçlücedir. Allah en iyi bilendir. “Et-Tafi balık” tan murad denizde ölüpte suyun yüzeyinde görünen balıktır. Araplar, suyun üzerinde yükselen ve ona batmayan şeyleri Tafi diye isimlendirirler. Abdullah b. Revaha’nın (r.a) sözü de bundandır.

Arş, suyun üzerinde görünür Arşın üzerinde de Alemlerin Rabbi.

Delilerin nüktelerinde anlatılır: Delinin birinin yanından, Beni Rasıp’tan ve Beni Tafave’den birer gurup geçti. Bir hizmetçi hakkında çekişiyorlardı. Deli onlara dedi ki: Hizmetçiyi denize atın. Eğer içine batarsa o Beni Rasip’tendir. Eğer yüzeyinde kalırsa o Beni Tafave’dendir.

Buhari sahihinde, AllahTeala’nın

Deniz avı ve yemesi, size geçimlik olarak, helal kılındı” sözü babında dedi ki; Ömer dedi ki: Onun avı avlanılanıdır, yemesi de attığıdır.

Ebu Bekir dedi ki: Yüzüne çıkan helaldir. İbn-i Abbas da dedi ki, yiyeceği ölüsüdür. Ancak atılmış olanı hariç. Akanı yahudiler yemezler biz ise yeriz.

Peygamber (s.a.v.)’in sahabesinden Şerih dedi ki: Denizdeki herşey kesilmişdir. Ata dedi ki: Kuşun ise kesilmesi gerektiğini düşünüyorum.

İbn-i Cerir dedi ki: Ata’ya dedim ki: Nehirlerin avı ve sel getirileni deniz avı mıdır? Dedi ki: “Evet. Sonra okudu “Bu tatlı, hoş, kolay içimlidir. Bu da tuzlu, acıdır. Hepsinden de taze et yiyorsunuz.” Hasan da su köpeği derisinden eyerin üzerine bindi. Şafii dedi ki: Eğer alim kurbağaları yeseydi, onlara yedirirdim. Hasan kaplumbağalarda herhangi bir bais görmedi.

İbn-i Abbas dedi ki: Deniz avından tümü Hiristiyan,Yahudi ya da Mecusi’dir.

Bilindiği üzere Buhari, -Allah O’na rahmet etsin- yanında sahih ve sabit olması cezm sigasına tutunmaz.

Hafız ibn-i Hacer, Fethu’l Bari’de, Buhari’den zikrettiğimiz bu derlemeler hakkındaki sözlerde şunları demiştir: Ömer (İbnü’l- Hattab’tır) dedi ki, “Avı” sözü avlanılandır. “Yiyeceği” sözü de attığıdır. Tarih hakkında yazılan O’na ulaştı.

Abd b. Hamid, Ömer b. Ebu Seleme yoluyla babasından, o da Ebu Hureyre’den; dedi ki: Bahreyn’e vardığımda ehli bana denizin attığından sordu. Onlara yemelerini emrettim. Ömer’e gittiğimde bir kıssa zikretti. Dedi ki: Allah kitabında buyurdu ki: “Size deniz avı ve yiyeceği helal kılındı” Avı: Avlanılandır. Yiyeceği ise: Attığıdır.

Ebu Bekir ( es-Sıddık’tır) dedi ki, su yüzünde görünen helaldir. O’na Ebu Bekir b. Ebi Şeybe ulaştırdı. Tahavi, Darekutni, Abdulmelik b. Ebi Beşir’in, rivayetinden, İkrimeden, İbn-iAbbas’tan dedi ki: Ebu Bekir’in şunu dediğine şahitlik ediyorum: Su yüzünden görünen balık helaldir. Tahavi onu yemek isteyen için arttırdı. Onu Darekutni tahric etti. Abd b. Hamid ve Ta beri de ondandır. Bir kısmında, Ebu Bekir’in su yüzünde kalan balığı yediğine şahitlik ediyorum. Darekutni’den ayrı bir yönde, sizin ibn-iAbbas’tan, Ebu Bekir’den: Allah denizdekileri sizin için kesti. Onu hepsini ye. O boğazlanmıştır.

İbn-i Abbas dedi ki: Yiyeceği ölüsüdür. Ancak atılanı hariç. O’na Taberi, Ebu Bekir b. Hafs, İkrime’den, İbn-i Abbas’tan ulaştırdı. Allah’ın sözünde: “Size deniz avlaması ve yiyeği helal kılındı” Dedi ki, yiyeceği: Ölüsüdür. Abdurrezak, ayrı bir yönden, İbn-i Abbas’tan almıştır. El-Ecleh senedinde, deniz avının su yüzünde görüneni yeme diye zikretti. Ki o da iyidir.Ondan önce geçen İbn-iAbbas’ın hadisi onu güçsüzleştirdi. Onun sözü: Akanı (el-cari) Yahudi yemez, biz yeriz. O’na Abdurrezzak, Sevri’den, Abdulkerim el-Cezeri’den, İkrime’den, İbn-i Abbas’tan ulaştırdı. “Akan” hakkında ona sordu, dedi ki: Onda beis yoktur. O sadece Yahudilerin kerih gördüğü bir şeydir. Onu İbn-i Ebi Şeybe, Veki’den, Es-Sevri’den aktarmıştır. Rivayetinde dedi ki: İbn-i Abbas’a “el-cari” hakkında sordum. Dedi ki: Onda beis yoktur. Onu sadece Yahudiler haram kılıyorlar. Biz de yiyiyoruz. Bu, sahih şart üzerindedir. İbn-i Habib Malikeye’den dedi ki: Onu sadece kerih görürüm. Çünkü deniliyor ki: O dönüşümlerindendir. Ezheri dedi ki: El-ceriyeti balinalara benzeyen bir çeşit balıktır. Denildi ki: Kabuğu olmayan bir balıktır. Yine onun için denildi ki: Mermahi ve Sellür onun gibidir . Hattabi dedi ki: O, balıktan dönüşmüştür. Balinalara benziyor. Başkası dedi ki: Geniş gövdeli ince uçlu bir çeşittir. Peygamber (s.a.v)’in sahabelerinden Şerih dedi ki: Denizdeki her şey kesilmiştir. Ata dedi ki: Kuşun ise kesilmesini gerekli görürüm. Ona, tarite el-Musannıf ve Marife’de İbn-i Mendeh, İbn-i Cerir rivayetinden ulaştırdı. Amr b. Dinar ve Ebu’z-Zübeyr’den. O ikisi Peygamber (s.a.v.)’in sahabesinden Şerih’ten duydular: Denizdeki her şey kesilmiştir. Dedi ki: Bunu Ata’ya hatırlattım. Bunun üzerine dedi ki: Kuşun ise kesilmesini gerekli görürüm. Onu darekutni ve Ebu Na’im sahabeden merfu olarak Şerih’in hadisinden tahric etti. Mevkuf olması esahtır.

İbn-i Ebi Kasım, yiyecekler konusunda Amr b. Dinar kanalıyla tahric etti. Yaşlı bir ihtiyarı işittim. Ademoğullarına Allah’ın kesmediği hayvan yoktur denizde diye Allah’a yemin ediyordu. Darekutni, Abdullah b. Sercis’in hadisinden tahric etmiştir: Allah bütün denizdekileri Ademoğulları için kesmiştir. Senedi zayıftır. Taberani, İbn-i Ömer’in hadisinden benzerini aktarmıştır. Onun da senedi zayıftır. Abdurrezzak Ömer’den iki iyi senetle aktardı. Sonra Ali’den: Bütün büyük balıklar boğazlanmıştır. İbn-i Ceric dedi ki: Ata’ya dedim ki: Nehirlerin avı ve sel getirileri deniz avı mıdır? Dedi ki:

“Evet.” Sonra şu ayeti okudu:

Bu tatlı, leziz, hoş içimlidir, bu da tuzlu ve acı. Hepsinden de taze et yiyiyorsunuz.”

Abdurrezzak tefsirinde İbn-i Ceric’ten bu düzeyde ulaştırdı. El-Fakihi, Kitabu Mekke’de Abdulmecid b. Davud, (o da) İbn-i Ceric’in rivayetinden, bundan daha tam aktardı. O’na “Birketü’l Keşiri” deki -O haremdeki büyük bir kuyudur- balıkların avlanıp avlanmayacağını sordum. Dedi ki: Evet. Ve O’na “İbnü’lMa’” ve benzerlerini sordum, deniz avı mı kara avı mı? Dedi ki: Hangisinde çoksa onun avıdır.

Kılatun -sonu müsennadır- Sağlam bir rivayette üçgen şeklinde geldi. Birinci doğru (nokta): Kaletün’ün çoğulu. Bahrün- Biharün gibi. O da kayadaki oyuktur. Onda su toplanır. Şafii dedi ki: Eğer ailem kurbağaları yeseydi, onlara yedirirdim. Hasan da kaplumbağalarda da bir beis görmedi Hasan’ın birinci sözü, O İbn-i Ali’dir. Denildi ki: El-Basri’dir. Birincisi o’nun “Hasan (a.s) bindi” Rivayetine girdiğini te’yid ediyor. Cidden bir eğer üzerine, sözü: Su köpekleri derisinden alınma demektir. Şafii’nin sözüne gelince: Defadiun, Difdeun’un çoğuludur. İbnü’t-Tin dedi ki: Eş-Şa’bi, boğazlanıp boğazlanmadığını açıklamadı.

Malik mezhebinde o kesilmeksizin yenir. Onlardan kimi de onun su sığınağı ile diğerlerinin arasını ayırdı. Hanefiye’den ve Şafii’den bir rivayet: Kesilmesi gerekir. Kaydedicisi - Allah onu affetsin- dedi ki: Allah’ın “Size leş haram kılındı” sözü gereği, kara kurbağalarının leşinin necasetinin de farklı olması gerekmez. O deniz hayvanlarından değildir.Çünkü o kara (hayvanlarındandır). Nitekim Albdulhak, onun öülüsünün Malik mezhebinde necis olduğunu açıkladı. Bunu ondan Hattab, Mevak ve diğerleri nakletti, Halil’in sözünün şerhinde: Bütün hayatını karada geçirse bile deniz (hayvanıdır) İbn-i Hacer geçen sözün devamında dedi ki, Hasan’ın kaplumbağa hakkındaki sözü ona, İbn-i Ebi Şeybe, İbn-i Tavus yoluyla babasından ulaştırdı: O, kaplumbağanın yenilmesinde beis görmezdi. Mübarek b. Feddale yoluyla Hasan’dan, dedi ki: Yenilmesinde bir sakınca yoktur. Sülahfahu şeklindedir. Sülahfae şeklinde de olabilir. Muhkem’de, Sulhafatu olarak ta söylenmiştir. Selahfiyetu şeklinde de gelmiştir.

İbn-i Abbas dedi ki: Bütün deniz avcıları Hristiyan,Yahudi ya da Mecusi’dir.

Kirmani dedi ki eski nüshada böyledir. Bazılarında Hristiyan lafzından önce “Avladığı” ifadesi vardır. Derim ki: Bu yorumu ona Beyhaki Semmak b. Harb yoluyla İkrime’den (o da) İbn-i Abbas’tan, dedi ki: Bütün denizin attığı ve ondan avlanılan onu yahudi, Hiristiyan ya da mecusi avladı.

İbnü’t-Tin dedi ki: Onun mefhumu, deniz avı, bunların dışındakiler avladığıysa yenmez. Toplumda da bu böyledir.

İbn-i Ebi Şeybe Sahih bir senetle ve Said b. Cübeyr’den başka bir senetle de Ali’den, Mecusinin avladığı balığın kerahetini tahric etti. Fethül-Bari’den aktarım bitti.

Ebu ’d-Derda’nın el-Mery’deki sözü:

“Zebehe’l-hamra en-fiynanu ve’ş-şemse”

Bu Meşhur lafzından zebehe mazi fiildir. El-hamra mef’ulun bih’tir. El-niynan, zebehe’nin failidir. Eş-şemsü, niynan olan faile matuftur. En-Niynan nun’un cemi’dir ve o da: El-hutu ve’l-muryu’dur, sahih kavle göre es-Sıhah ve’n-Nihaye’nin sahibinin hilafına olarak. Ki O, mim’in ötresi ve şeddeli ra’nin esresi ile okudu, Mürr’a nisbetle ki o meşhur tattır. Zikdedilen el-mery, Şam’dan yapılan bir yemek idi. Şarab alınır, içine tuz ve balık konurdu ve güneşe bırakılırdı. Şarab tadı değişir, boşluk oluşur. Balık tuz ve güneş, şarabın tadını değiştirir ve sarhoş ediciliğini giderir. Bu da Ebu ed-Derda’nın balıkların ve güneşin zebhinden murad ettiğidir. Zebhin ortaya çıkması, sarhoş şarkıcı kadının şiddetini gidermek içindir. Ebu’d-Derda bunu yazdı. Ona İbrahim el-Harbi, Ebu’z-Zahiriye yoluyla Cubeyr b. Nafi’den, (o da) Ebu’d-Derda’dan, kendisini garibü’l hadisinde ulaştırdı.

Ebu-Derda (r.a.) şöyle düşünüyordu: Şarabın tuza yatırılması mübahtır. Bir çok alim ise ekşitilmesini yasakladı. Eğer herhangi bir etkenle olmak dışında kendi kendine ekşirse, icma ile helaldir.

İbn-i Hacer el-Fetih’te dedi ki: Ebu’d-Derda ve bir topluluk şaraptan yapılmış bu el-Mary’i yiyiyordu. Onu Buhari deniz avının temizliğine katmıştır. Balığın temiz ve helal olmasını ister. Temizliği ve helalliği başkasına da geçer, tuz gibi. O kadar ki, necis-haram şey görenlerin görüşüdür ki o da Ebu’d-Derda ve bir topluluğun sözüdür.

Kaydedicisi dedi ki-Allah onu affetsin- Zahir olan kurbağaların yenmesinin mutlak olarak yasaklanmasıdır. Zira sabittir ki, Peygamber (s.a.v.) onun öldürülmesini yasakladı. Ebu Davud Sünen’inde dedi ki: Bize Muhammed b. Kesir söyledi: Bize Süfyan İbn-i Ebi Zi’b’ten haber verdi: (o da) Sait b. Halid’ten,(o da) Said b. Müseyyeb’den, (o da) Abdurrahman b. Osman’dan: Bir doktor Peygamber (s.a.v.)’e kurbağadan ilaç yapmak hakkında sordu. Peygamber (s.a.v.) onu öldürmekten nehyetti.

Nesai Sünen’inde dedi ki, bize Futeyke İbn-i Ebi Zi’b’ten haber verdi, (o da) Said b. Halid’ten,(o da) Said b. Müseyyeb’den, (o da) Abdurrahman b. Osman’dan: Bir doktor Peygamber (s.a.v.)’in yanında ilaç içinde kurbağadan söz etti. Peygamber (s.a.v.) de onu öldürmekten nehyetti.

Nevevi Şerhü’l-Mühezzeb’te dedi ki: Peygamber’in kurbağaların katli hakkındaki hadisine gelince, onu Ebu Davud hasen bir isnadla, Nesai sahih bir isnatla Abdurrahman b. Osman b. Ubeydullah et-Teymi es-Sahbi’nin rivayetinden aktardı. O da İbn-i Ebi Talha b. Ubeydullah dedi ki: Bir doktor Peygamber (s.a.v.)’e kurbağadan bir ilaç yapmak hakkında sordu. O da kurbağa öldürmekten onu nehyetti. Kurbağanın yenilmesi konusundaki fazla açıklama, inşaallah En’am Suresinde “De ki bana vahyedilende bulmuyorum” sözü hakkındaki izahta gelecektir.

Kurbağanın mutlak olarak haram kılınması hakkındazikrettiklerimizi İmam Ahmed ve bir topluluk söyledi. O da Şafii mezhebinde sahihtir. El-Abderi, Ebu Bekir es-Sıddık, Ömer, Osman İbn-i Abbas’tan nakletti. -Allah onlardan razı olsun- Kurbağa dışında bütün deniz ölüleri helaldir. Bunu Nevevi söyledi.

Ahmed’den -Allah ona rahmet etsin- timsahın yenilmezliğine delalet eden ifade nakledildi. Ezvai dedi ki, canı çeken için onda beis yoktur.

İbn-i Hamid dedi ki: Timsah, kılıçbalığı yenilmez. Çünkü o ikisi insan yer. İbrahim en-Nehai ve diğerlerinden rivayet edilmiştir. O dedi ki: Denizin ve karanın yırtıcılarını kerih görürlerdi. Çünkü Peygamber (s.a.v.) bütün köpek dişli yırtıcılardan nehyetti.

Ebu Ali en-Necat dedi ki, benzeri karada haram kılınan, denizde de haramdır. Su köpeği, domuzu, insanı. Köpek hariç Leys’in görüşü de budur. Çünkü o karanın ve denizin köpeğini mübah görür. Bunu İbn-i Kudame Muğni’de söyledi. Bazı alimler deniz kaplumbağalarının yenmesini yasakladılar. İlim Allah Teala’nın nezdindedir.

Uyarı: Ed-dem aslında demiyyun’dur. Bu da Arapların lamını hazfedip yerine bir şey koymadıkları isimlerdendir. Onu Ayn’ı üzere irab ettim. Tasgir’de Lam’ı geri gelir. Demiyyun dersin, Ya’ı tasgirin kelimenin Lam’ı olan Ya’dan dönüşmedir. Nice defa tesniyede aynı şekilde sabit kaldı. Süheym er-Riyahi’nin sözünde de

“Velev ene ala hacer zebehna

Cera’d-dimyane bi’l-haberi’l-yakiyn”

Mazi ve muzaride de bu şekilde Lam’ı sabit kalıyor. Ondan iştikak durumundaki vasıfta deriz ki: Mazide, demiytu yedehu, rada gibi. Şu sözde de:

“Hel ente illa isbaundemeyte

Ve fi sebilillahi ma legiytu”

Muzaride de, Ya’nın Elif’e yer değiştirmesi ile, yedma dersin. Yerda, yes’a ve yahşa da olduğu gibi. Şairin şu sözü de ondandır:

“Velisanen ale’l-e’gabi tedmi kelumena

Velakin ala ekdamina tektiru’d-dema”

Vasıflamada dersin ki, yarası kanlı oldu. Er-Raciz’in sözü de ondandır.

“Nerde evlaleha ala ehraha

Nerdeha damiyetu kelaha”

Doğrusu, Lam’ın aslının Ya’ olduğudur. Aslı Vav’dır denildi. Ya’ ancak mazide dönüştürüldü: Kesreden sonra aşırılığı için. Nitekim aslı itibariyle Lamları vav olan kaviyyun, radiyyun ve şeciyyun’da olduğu gibi. Çünkü bunlar rıdvanun, kavatün ve şucun’dandır.

Bazıları dedi ki, kökü dema’dur dem’de denildi. Allah Teale en iyi bilendir.

Allah (c.c) şöyle buyurdu:

Ama kim mecbur kalırsa (başkalarına) saldırmadan, sınırı aşmadan (bunlardan) yemesinde bir günah yoktur”

Burada mecburiyetin sebebini ve saldırılandan ve haddi aşandan muradı açıklamadı. Fakat başka yerde zikredilen mecburiyetin sebebinin muhmisatün olduğuna işaret etti. O da açlıktır. Bu da şu sözündedir: “Kim açlıkta mecbur olursa” El-Bağiy ve El-Adiy’den muradın günaha meyleden olduğuna işaret etti. Bu da şu sözündedir: “Kim günaha meyletmeksizin açlıkta mecbur olursa” El-Mütecanife, meyledendir. El- E’şa’nın sözü de bundadır:

“Tecanefu an haceru’l-yemametu nakati

Vema kasaret min ehdeha’s-sevaika”

Ayette saldıran ve haddi aşanın, günaha meyleden olduğu anlaşılıyor. Bu da onda anlaşılan amaçtır.

Bazı alimler dediler ki: Baği’nin meylettiği günah, müslümanların imamına karşı çıkmaktır. Çoğu zaman bağy ismi, imama muhalefete verilir. Adi’nin meylettiği günah ise, müslümanlara karşı eşkiyalık ve yol kesiciliktir. Bununla her defasında Allah’a isyana girer.

Bazı alimler dediler ki: Baği ve Adi’nin günahı, başkası olduğu halde haram edilen şeyleri yemeleridir. Şu sözüsanki te’kid gibidir: “Kim mecbur olursa” Birinci görüşe göre, tevbe etmedikleri sürece, ölümden korksalar bile, yol kesici ve imama karşı çıkana ölü eti yemek caiz değildir. İkinci görüşe göre, tevbe etmeseler bile, ölmekten korksalar, ölü eti yiyebilirler.

Kurtubi, Katade Hasan, Rebi’, İbn-i Zeyd ve İkrime’den nakletti: Saldırmadan’ın manası, yani: Yemesinde, ihtiyacının üstüne çıkması. Haddi aşmadan’ın ise, bu haram kılınmışlara alternatif bulup ta yemesi.

Aynı şekilde Süddi’den nakledildi. Saldırmaksızın’ın manası, iştahla ve zevkle yemesidir. Haddi aşmadan’ın manası ise, doyuncaya kadar yemesidir.

Kurtubi, Mücahid, İbn-i Cübeyr ve diğerleri dedi ki: Mana; müslümanlara saldırmamak, onlara karşı haddi aşmamak. Bu iki kelimeye; yol kesmek, sultana karşı çıkmak, sıla-i rahim’i kesmek, müslümanlara saldırmak, ve buna benzer şeyler girer. Bu da sahihtir. Sözlükte bağy’nin aslı, fesat kastıdır. Denilir ki:

“Beğati’l-mer’etu tebği buğae iza feceret”

Allah-u Teala buyurdu ki:

Gençlerinizi haddi aşmaya zorlamayın”

Çoğu kez bağy, fesat dışı istekte kullanılır. Araplar der ki:

“Harace’r-raculü fi buğai ibili lehu”Yani “fi taniyha”

Şairin şu sözü de bundandır:

“La yemneake min buğa

El-hayru te’kadu’r-retaim

İnne’l-eşaim ke’l-eya

Min ve’l-eya min keleşaim”

Kurtubi Mücahid’den zikretti: Bu ayette mecburiyyetten murad: Haram kılınmış şeyi yemeye zorlamak. Bir adam’ı düşman alıpta onu Allah’a ma’siyetten olan domuz eti ve diğerlerine zorlamaları gibi. Alimlerin çoğuna göre: Ondan muradın zikrettiğimiz gibi, açlık olduğunu zikretti.

Kim d e açlıkta mecbur olursa” ayetinin bunu açıkladığını takdim ettik. Zikredilenleri yemeye, zorlanma hükmü ise, en evla yolla, Allah’ın şu sözündedir: “Ancak kimin kalbi imanla mutmain olduğu halde zorlanırsa” ve “Allah benim için ümmetimden hatayı, unutmayı ve zorlandıkları şeyi affetmiştir.” hadisinden alınıyor.

Ölü etini yemeye mecbur olmaya dair meseleler:



Yüklə 1,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin