Fat‹hasures‹


- Bu, Allah’ın Kitab’ı hak üzere indirmiş olmasındandır. Kitap hakkında ayrılığa düşenler, derin bir anlaşmazlık içindedirler



Yüklə 1,75 Mb.
səhifə8/32
tarix03.11.2017
ölçüsü1,75 Mb.
#29910
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   32

176- Bu, Allah’ın Kitab’ı hak üzere indirmiş olmasındandır. Kitap hakkında ayrılığa düşenler, derin bir anlaşmazlık içindedirler.

177- Birr, yüzlerinizi doğuya veya batıya çevimeniz değildir. Ancak birr, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere iman eden, O’nun sevgisi ile malı yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yolda kalmış olana, dilenenlere ve kölelere veren, namazı kılan, zekatı veren, söz verdiklerinde sözlerini yerine getiren, darlıkta, hastalıkta ve sıkntı anında sabreden kimselerin yaptıklarıdır. İşte bunlar doğru olanlardır. Takva sahibi olanlar da bunlardır.

O’nun sevgisi ile malı verdi”

Burda bu mastarın; failine muzaaf mı, ki bu durumda zamir “malı veren”e döner, mef’ul mahzuftur, ya da mef’ulune muzaaf mı, ki bu durumda da zamir “mal”a döner, olduğunu açıklamadı. Fakat başka yerde mastarın, failine muzaaf olduğuna dalalet eden şeyi zikretti.

Ve alahubbihi manası da, bu mal için malı vereni sevmektir. O da Allah’ın şu sözüdür: “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe birr’e eremezsiniz” İki söz arasında, açıktır ki, manada ayrılmazlık vardır.

Allah (c.c) şöyle buyurdu:

Ve sıkıntı anında”

El-beis’ten muradın ne olduğunu burada açıklamadı. Fakat başka yerde el-beis’in savaş olduğuna işaret etti.

Ve..............maması da, bu mal için malı verin sevmektir. O da Allah’ın şu sözüdür:(Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe birr’e erememezsiniz) iki söz arasında, açıktır ki, manada ayrılmazlık vardır.

Allah’ın sözü: (Ve sıkıntı anında) ....’ten muradın ne olduğunu burda açıklamadı.

Fakat başka yerde ...’ın savaş olduğuna işaret etti. Oda şu sözüdür: (Muhakkak ki Allah sizden geri bırakanlarla kardeşlerine, haydi bizimle gelin, diyenleri bilmiştir. Azı dışında savaşa gelmediler) Nitekim bu sözn siyakından da zahirdir.

Allah’ın sözü:(sizden öncekilere yazıldığı gibi korunmanız için sizin üzerinizede oruç yazıldı; sayılı günler olarak)

Bazı alimler dedilerki, her aydan üç gün ve Aşura’dır.

Bazı alimler de; o ramazan’d4r, dediler. Allah ta bu görüş üzerine onu şu sözü ile açıkladı (Ramazan ayı)Ayet

Allah’ın sözü: (Ramazan ayı ki, Kur’an onda indirilmiştir) Burda, onun gece yada gündüzünde olduğunu açıklamadı. Bunun dışındaki bir yerde, Ramazanın Kadir gecesinde indirdiğini açıkladı. Bu şu sözündedir: (Biz O’nu kadir gecesinde indirdik) Ve şu sözü :(Biz o’nu mübarek bir gecede indirdik) Çünkü, gerçek şudur ki mübarek gece, Kadir gecesidir. İnzal manasındada iki vecih vardır:

Birincisi:O, onda bir bütün olarak dünya semasına indirildi Nitekim ibn-i Abbas’tan (r.a) sabit olmuştur.

İkincisi:Bazılarınn dediği gibi O’nda indirilmesi, indirilmesinin başlamasıdır.

Allah’ın sözü: (Kullarım sana benden sorar (lar) sa (söyle). Ben (onlara) yakınım. Dua eden, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm.) Allah (c.c) bu ayette, kendisinin aykın olduğunu, dua edenin duasına karşılık verdiğini zikretti.

Başka bir yerde meşietine dair bunun açıklamasını yaptı. O da şu sözüdür. (“kendisine çağırdığınızı eğer dilerse ortaya çıkarır.)

Bazılarıda dediki, ayetin siyasından anlaşıldığı gibi, meşiette askıya alma kafirlerin duasındadır. Mutlak va’d, mü’minlerin duasındadır. duaları geri çevrilmez ya onlara verir istediklerini, ya ondan daha hayırlı bir şeyi onlar için biriktirir yada onunla, miktarınca onlardan kötülüğü def’eder.

Bazı alimler dediler ki:Duadan murad ebirattir. İcabetten de murad sevabtır. bunda da anlaşılmazlık yoktur. Allah’ın sözü: (Size beyaz iplik, siyah iplikten ayırt edilinceye kadar) Onu şu sözüyle açıkladı (Fecirden)Araplar, sabah aydınlığına “iplik,” gecenin karanlığına da “ipliği kapatan” diye isim verirler. Ebu Daud el-İyadi’nin sözünde de:

..............................................................................

Başka birinde sözü:

......................................................................

Allah’ın sözü: (Fakat birr, kim korunusa) Burda korunmadan muradın ne olduğunu açıklamadı. Fakat onu şu sözüyle açıkladı:(Asıl birr, o (kimsenin iyiliği)dir ki, Allah’a ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inandı; sevdiği malını yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencelere ve boyunduruk altında bulunanlara mal verdi; namazı kıldı, zekatı verdi. Antlaşma yaptıkları zaman antlaşmalarını yerine getirenler; sıkıntı hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte doğru olanlar onlardır. Korunanlarda onlardır.) Ayette kelam, muzafın haafi üzeredir. Yani; asıl iyilik sahibi, korunandır. asil iyilik, korunanın iyiliğidir de denildi. Bu konuda Arab sözlerinden ayetin bir benzeri, Hansa’nın sözüdür:

......................

Yani ikbal sahibi. Ve şairin sözü:

............................................

Ve başka birinin sözü0

...........................................................

Yani gençler, sakal nebatı gençler değildir. Allah’ın sözü: (Sizinle savaşanlarla sizde Allah yolunda savaşın) Burda alimlerin üç görüşü vardır.

Birinicisi:“Sizinle savaşanla”dan murad; yani, kadınlar, çocuklar, ihtiyarlarv euzlete çekilenler gibilerinin dışındakiler

ikincisi: Bu, onlarla mutlak olarak savaşmaya delalet eden “kılıç ayeti” ile nesh edildi.

Üçüncüsü: Ayetten murad müslümanların, kafirlere karşısavaşmak için heyecana getirilmesi, emrettiğim onlar, sizinle savaşan hasımlarınız ve düşmanlarınızdır. En Gözde olanı, birincisidir. Üçüncü görüşü, Allah’ın şu sözü açıklıyor ve tanıklık ediyor (Müşrikler sizinle topluca savaştıkları gibi siz de onlarla topluca savaşın)

Allah’ın sözü (eğer çevrilmiş olursunuz, kolayınıza gelen kurbanı (gönderin) Alimler, bu ayet-i kerimedeki kuşatmadan muradın ne olduğu hakkında ihlaf ettiler. Bir gurup dediki o, düşmanın ihramlıyı kabeyi tavattan alıkoymasıve men’etmesidir.

Bir gurupta dediki: İhramlının hastalık veb. sebeplerle hapsedilmesidir. Bir gurupta dediki:Ondan murad, düşman, hastalık ve benzerlerinin hepsini kapsar.

Fakat Allah’ın bundan sonraki sözü: (Emniyete girdiğiniz zaman) burda kuşatmadan muradın, düşmanın ihramlıyı alıyokması olduğuna işaret ediyor. Çünkü Arap dilinde söylendiğinde, hastalıktan şifa bulmak ve benzeri için değil, korkudan emniyete geçmek olarak kullanılır. Kendisinden emniyette kalınan şeyin zikredilmemiş olması bunu teyid ediyor. Böylece ......’dan geçen şeyler murad edildiğine delalet etti. Onun düşman korkusundan (emniyet) olduğu sabit oldu. Bazi alimler de onun, hastalıktan emniyete isim olarak verildiğini söylediler. Nitekim hadiste de “Kim hapşırır da hamd ederse ........tan emniyette olur.” Bunu ibn-i Mace, Süneninde aktardı.

O, zahirin ilgasıdır. Çünkü ondaki emriyetin hastalıktan emniyet oluşu kayıtlıdır.

Yine şöyle cevaplandırılabilir:O zikredilen şu şeylerden korkuyor: .....

Diş ağrısı ......Kulak ağrısı. karın ağrısı. Çünkü bunlar olmadan, olmasından korkuluyor denilir. Onların olmasından emniyette olduğu zaman, korkudan emniyette olur.

Ama bilfiil vaki olduysa, ondan emniyette oldu, denilmesi, hoş olmaz.

Çünkü Arapçada ....gelecekteki bir işten ötürü üzüntüdür, bilfiil vaki olana deği. Dolayısıyla in, hastalıktan şifa bulmaya da denilebileceği savı, gerçeeğe aykırıdır. Bu meselenin yazımını özeti iki konudadır:

Birincisi:....’in Arapçadaki manasında.

İkincisi:Ayeti kerimedeki muradın ne olduğu, bu konudaki alimlerin görüşleri ve delilleri. Biz bütün bunları açıklıyoruz, inşaallah.

Bilki Arab dilbilimcilerin çoğu diyorlar ki, ....., hastalıktan, ub. dolayı olandır. Araplar derlerki.............Düşmandan

dolayı olan ise..’dır. Araplar derlerki:...............kur’anda bu manadaki kullanım, Allah’ın şu sözüdür: (Onları yakalayın ve habsedin) Kur’anda, zikrettiğimiz birinci manadaki kullanım da Allah’ın şu sözünde görülmektedir: (Allah’ın yoluna (kendilerini7 hasreden fakirlere) Ayet. İbn -Miyade’nin sözü de bu manadadır.

..........................

Bazı Arap dilbilimcileri de aksini söylediler: .....düşmandan olur.. de hastalıktan. Bunu ibn-i Faris, el-Mücmel’de söyledi. Ondan da Kurtubinakletti. Bağavi ve benzerleri de saleb’ten naklettiler.

Bir gurup Arap dilbilimcileri de dediki0......., pehsinde kullanılır, de öyle. ilkini diyen el,Ferra’dır. Her ikisinide söyleyen Ebu Nasr el-Kaşiri’dir.

Kaydedicisi dediki, -Allah o’nu affetsin ,tahkikini Allah’ın izniyle göreceğin gibi, ,,,,,,,,,düşmandan olan adenir. Bu Arap dilbilimcilerinin el-ihsar’ın manası hakkında söylediklerini özetidir. Ayet-i Kerime’de ondan muradın ne olduğu hususnda ise alemlir üç görüş çerçevesinde ihtilaf ettiler.

Birincisi:Ondan murad dümanın kuşatmasıdır, hastalık ve benzerinn değil. Bu ibn-i Abas, ibn-Ömer, Enes, İbnüz -Zübeyr, Said b. El-Müseyyib, Said b. Cubeyr, Meruan, İshak, Ahmed b. Hanbel, Malik ve Şafii’nin görüşüdür.

Bu görüşe göre ihsardan murad özellikle düşmandan olandır. Kim hastalık ve benzeri bir şeye yakalanırsa, iyileşinceye kadar ihkamını çözemez. Evi tavaf eder, sa’y eder. Böylece umre ile ilişkinisi kesmiş olur. Bu görüşün delili iki şeyden oluşmuştur:

Birincisi: Allah Tealanın (Eğer çevrimiş olursanız kolayınıza gelen kurbanı (gönderin) ayite kerimesi; alimlerin mutabakatı ile, altı senesinde, Hudeybiye yılında, Peygamber (s.a.v) ve ashabının umre için ihram giydikleri sırada mekke müşriklerinin engellemesi hakkında nazil oldu.

usulde kararlaştırılmıştır ki, girişin yasaklanması olan nüzül sebebinin şeklinin, belirlenmiş olanla çıkarılması mümkün değildir. Ayet-i kerimenin, sebeb-i nüzülü olan düşmanın çevirmesi için şümülü kat’idir. Onun ayetten bir şekilde çıkarılması mümkün değildir.

Malik’ten rivayet edildi ki, sebebi nüzülün şekli, girişin katiliği değil, zanniliğidir. Buda cumhurun görüşüne aykırıdır. es,Suud, Meraki’de buna şu sözüyle işaret etti.

.........................................

bununla da biliyorsun ki rubai sigasıyla ihsarın söyleniminin, şüphesiz olarak gördüğün gibi, Arapça’da düşmandan olana olması sahihtir. el-Alim olan, kur’an’4 i’caz ve fesahatn en yüce derecelerinde indirdi.

İkinci Durum: Eserlerde varid oldu ki hastalık ve benzeri ile çevrilme ancak tavaf ve sa’y ile ilişkiyi keser. Şafii’nin müsnedinde ve Beyhaki’nin de ibn- iabbas’tan düşmanın çevirmesi dışında çevirme yoktur.

Menevi, Şerhu’l -Mühezzeb’te dediki:Buhari ve Müslim’in şartına göre isnadı sahihtir. ibn-i Hacerde onu doğruladı. Buhari ve Nesai’nin ibn-i Ömer’den şu naklettiği de ondandır:“Eğer biriniz hactan alıkonursa, Kabeyi tavaf eder, Safa ile Merve (arasında sa’yeder), sonra gelcek sene hac edinceye kadar her şeyden beraat eder. Kurban keser. Bulamazsa oruç tutar” Malik’in Muvatta’da, Beyhaki’nin de İbn-Ömer’den rivayet ettiği de bundandır:”Hastalık ile çevrilen kişi, Evi tava edip safa ile merve arasında sa’y edinceye kadar beraat etmez. Giymek zorunda olduğu bir elbiseye ya da ilaca mecbur kalırsa bunu yapar ve fidye verir” Malik’in yine Muvatta’da, Beyhaki’nin de Eyub es-Sahtiyan, (onun da) Basra ehlinden yaptığı rivayet te bundandır:Mekke’ye gittim. Abdullah ibn-i Abbas, Abdullah ibn-i Ömer ve insanlar ordaydı. Hiç kimse beraat etmeme ruhsat vermedi. Umre ile beraat edinceye kadar, yedi ay bu şekilde kaldım. Malik, zikredilen Basralı adamı mübhem bıraktı.

İbn-i Abdulbirr dediki:O, Ebu Kallabe Abdullah b. Zeyd el-Cermi’dir. Şeyh Eyub ve öğretmenin, Hammad b. Zeydin Eyub’tan, (onun da) Ebu Kallabe’den rivayet ettiği gibi ve ve ibn-i cerir’in de çeşitli yollardan rivayet ettiği kadr adam, zeyd b. Abdullah b. eş-Şehir diye anıldı.

Malik’in Muvatte’da ve yine Beyhaki’nin Süleyman b. Yesar’dan yaptığı rivayete göre; “Said b. hizabe el-Mahzümi ihramlı olduğu halde Mekke yolunun bir kısmında sara hastalığına tutuldu. Durumu hakkında soracak alimler aradı. Abdullah b. Zübeyr ve Mervan b. Hakim’i gördü. onlara durumunu arzetti. Hepsi de ona; gerekli tedaviyi görüp fidye vermesini, iyileştiğinde de umre yapıp ihramdan çıkmasın, sonrada karşılığında hac edip kendisine kolay gelen kurbanı (göndermesini) emrettiler.

Malik dediki:Düşmanla çevrilenin durumu hakkında nezdimizde bir emir vardır. Ömer İbnü’l-Hattab, Eba Eub elensari ve Hibar b. elEsved’eşöyle emretmiştir: Haccı geçirip te kurban günleri geldiğinde umre yapmalarını sonrada ihramlarını çıkarmalarını, sonrada mukabil bir hac yapıp kurban göndermelerini, kurban bulamayanların üç gün hacta yedi günde beldelerinde oruç tutmalarını emretti.

Malik’in Muvatte’de ve yine Beyhaki’nin Aişe (r.a) den yaptığı rivayet bundandr. o diyorki:“İhramlının, kAbe’yi tavaf etmeden ihram dan çıkmaması gerekir.” Açıktır ki O(aişe), düşmanla kuşatılmayanı kasdetmiştir.Nitekim zerkani’de Muvatta’nın şerhinde bunu kesin bir şekilde ifade etmiştir. Bu; ayeti kerimede ihsardan muradın, düşmanla ilgili bir şeyden olan olduğunun, hastalık ve benzeri şeylerden dolayı olan olmadığının delillerinin özetidir.

İkinci görüş: İhsardan murad, düşman ve benzeri ve hastalık ve benzeri gibi Harem’e varmay amani bütün engelleri kapsıyor. Bu görüşü; ibn-i Mes’ud, Mücahid, Ata, Katade, Urve b. Zübeyr, ibrahim en-Naha’i, Alkame, es-Sevri, Hasan, Ebu Seur, Davud ve Ebu hanife’nin görüşdür.

Bu görüşün, düşmanın kuşatması açısından olan delilleri, bundan önceki görüşün delilleri olarak geçmişti.

Hastalıktan dolayı evrilmeyi de kapsadığına dair delil ise; imam ahmed, dört sünen sahipleri ibn-i Harime, Hakim ve Beyhaki’nin ikrime’den, (onun da)Haccac b. Amr el-Ensari’den (r.a) yaptığı rivayettir. Dediki Peygamber (s.a.v)’i şöyle derken işittim:“Kimin (bir şeyi) kırılırsa yada topal olursa bearat etmiştir. Ona başka bir hac gerekir” Bunu ibn-i Abbas’a ve Ebu Hureyre’ye hatırlattım. Doğrudur, dediler.

Ebu Davud ve ibn-i Mace’nin rivayetindede:Kim topal olur, (birşeyi) kırılır yada hastalanırsa, şeklinde geçer.

Ahmed’in, el-Mervezi’nin rivayetinde zikrettiği bir rivayettede, kim kırıkla yada hastalıkla alıkonulursa, şeklinde geçer. Ebu Davud ve el-Menziri bu hadis hakkında sustular. Tirmizi ise onu hasen gördü.

Nevevi, Şerhu’l -Muhezzeb’te, ikrime’nin bu hadisini naklettikten sonra onu, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, ibn-i Mace ve başkaları saih senedlerle nakletti, dedi.

Bununlada, bu görüşün sahiplerinin delilinin güçlülüğünü ve ikrime’nin hadisi ile gerçeklenen muhaliflerin iki vecihten reddini öğreniyorsun:

Birincisi:Beyhaki’nin zikrettiğ, sünen-i Kübradadır. Dediki, onu bazı ilim ehli şöyel hamletmişler: Hastalık dışında kim beraat ettiren bir şey haccı geçirirse, o beraat eder, yargısı doğru ise, bizde ibn-i Abbas’tan sabit olan bir şey rivayet ettik. O dediki:Düşmanın çevirmesinden başka çevirme yoktur. Allah, en iyi bilendir. O’ndan lafzıyla aktarım bitti.

İkinci Vecih: Hadiste zikredilen beraatinin, ihkramında gerektiren şeylere hamledilmesi ki bu durumda o, Allah’ın özürle onu alıkoyduğu yerde beraat eder. Gerçek olan:Hacta ihram giyme şartına cevaz verilmesi ve bunun yerini de Allah’ın onu alıkoyduğu yer olmasını şart koşulması. Peygamber (s.a.v)’den sabit olmasından ötürü, şart koşmayı men’edenlerin görüşünün önemi yoktur.

Şeyhan, Aişe (r.a)’dan çıkarmıştır. O dediki:Peygamber (s.a.v) bin Hü’z zübeyr’in durumuna muttali oldu. Ona dediki:hac murad edeydin ya? Dediki:yemin olsunki çok ağrım vardı. ona dediki:Haccet ve şart koş. Deki:“Allah’ım yerim, beni alıkoyduğun yerdir. “O, o zaman Mikdad b. Esvedin nikahı altındaydı)

Müslim, Sahihinde, Ahmet ve dört sünen sahibleri de ibn-i Abbas’tan çıkarmışlar “Dabba’e bintü’z -Zübeyr, ey Allah’ın Rasülü:Ben ağır bir kadınım. Ve ben haccetmek istiyorum.. Nasıl yapmamı emredersin. Kurban keseyimmi?Dediki, kurban kes ve şart koş ki, benim yerim, beni alıkoyduğun yerdir. Dediki, anladım.

Nesainin bir rivayetindede “De diki, yapamadığın, Allah’a kalır”

Üçüncü Görüş: ihsardan murad, düşmandan ötürü olunca değil, sadece hastalık ve benzeri şeylerden ötürü olmasıdır.

Bunun pek çok dilbilimciden nakledildiğini takdim ettik. Bu görüştekilere göre, düşmanın cevirmesi durumunda ihramdan çıkma (hactan beraat etme) caiz olur. Çünkü o ayırıcının ilgası, söylenilen hükümlerden, karşısında susulmuşunun alınmasıdır. Onlara göre düşmanın çevirmesi, ayırıcının nefyi ile, hastalığın çevirmesine ahildir.

Sebebi nüzülün şeklinin, girişin yasaklanması olduğunu, bu ayeti kerimenin, Hudeybiye yılında düşmanın çevirmesi hakkında nazil olduğunu takdim ettiğimizden ötürü, bu görüşün geçersizliği gizlenemez. Nitekim cumhurun görüşüde budur v ebu haktır.

Kaydedicisi dediki, zikredilen ggörüşün geçersizliği gizlenemez. Nitekim cumhurun görüşüde budur ve bu haktır.

Kaydedicisi dediki, zikredilen görüşlerden delil itibariyle tercih ettiğimiz, Malik, Şafii ve Ahmed’in de benimsediği en meşhur iki rivayettir. Ki buna göre ayette ihsardan murad, düşmanın çevirmesidir. Ve hastalık gibi şeylerede yakalanan, umre yapmadan ihram çözemez. Çünkü ayetin hakkında indiği, budur ve Allah’ın (emniyette olduğunuzda) Ayet sözü de buna delalet etti.

Özellikle de alimlerden şöyle diyenlerin görüşü üzerine:Ruhsat, mahallini aşamaz. Buda ilim ehlinden bir grubun görüşüdür.

İkrime’nin Haccac b. Amr; İbn-i Abbas ve Ebu hureyre’den rivayet ettiği hadis ise delil olarak getirilemez. Çünkü bunun şart koşulmasının ihram durumuna hamledildiği tayin edildi. Delili de, Aişe’nin Şeyhan’daki ibn-i Abbas’ın Müslim’deki Sünen sahiplerindeki ve diğerelrideki hadislerdir:Peygamber (s.a.v), Debbse bintü’z-Zübeyre şöyle edi “Haccet ve şart koş” Eğer, Haccac b. Amr’ın hadisinden anlaşıldığı gibi, şartsız beraat caiz olsaydı, şart koşmanın faydası olmazdı. Aişe ve ibn-i Abbas’ın şart koşmakla ilgili hadisi, ikrime’nin Haccac b. Amar’dan aldığı hadisinde daha sahihtir. Deliler araksında cem’mümkün ise, vacibdir. es-Suud, Meraki’deki şu sözü ile buna işaret etti:

.................................................................

Bu da; Haccac b. Amr’ın hadisini, bunun ihramda şart koşulmasına hamledilmesi ile, iki hdais arasında mümkürdür. Böylece Sahhi’teki iki sabit hadisle ittifak eder. Denilse ki:Bundan başkada hadisler arasında cem’mümkündür. Bunun yoluda:Şart koşma hadislerin, başka bir delile gerek lalmaksızın beraat eder; şeklinde hamledilmesi ve ikrime’nin haccac b. Amer ve diğerlerinin hadisinin de, başka deliler getirilmesi gereği ile beraat eder, şeklinde hamledilmesi.

Bu cem’ gösteriyor ki, şart koşma hadisleri için, maşka da deliller getirilmei gereği zikredilmedi.

Haccac b. Amr’ın hadisinde Peygamber (s.a.v) dediki: “Beraat etmiştir. Başka delil getirmelidir”

Cevab: Gerektiğinde başka bir umre yada başka bir delille bedelin vacib olması, Peygamber ve ashabının, müşrikler tarafından yapmaktan engellenildikleri umrelerini kaza etmeleridir.

Buhari, sahihide “çevrilene bedel geremez” babında şunları dedi:

Malik ve diğerleri dedilerki, kurbanını keser, bulunduğu yerde traş olur.

Kazası gerekmez.

Çünkü Peygamber (s.a.v) ve ashabı Hudeybiye’de, kurban kestiler, traş oldular ve tavaf etmeden ve kurmanlar eve varmadan herşeyden beraat ettilre. Sonrada Peygamber (s.a.v)’in herhangi birisine herhangi bir şey kaza etmesini emrettiği de zikredilmedi. onun için dönmediler de. Hudeybiye de Harem’in dışındadır. Ondan lafzıyla aktarım bitti.

Malik, Muvatta’da demiştirki:Bana, Peygamber (s.a.v) ve ashabının Hudeybiye’de ihramdan ıktıkları kurban kesitkleri, başlarını traş ettikleri ve Evi tavaf etmeden ve kurban ona varmadan her şeyden bearat ettikleri ulaştı. Sonrada peygamber (s.a.v)’in herhangi birisne herhangibir şey kaza etmesini emrettiği de herhangi bir şey için döndükleri öğrenilmedi. Muvatta’dan lafzıyla aktarım bitti. Zikrettiklerimiz; Vakidi’nin el-Meğazi’de, ez-Zuhri ve Ebu Ma’şer ve diğerleri yolu ile rivayet ettiği ile çelişmez. Dediler ki:Peygamber (s.a.v) ashabına umre etmelerini emretti. Ölenler yada Hayberde öldürülenlerden başka onlardan hiç kimse bu emri yerine getirmekten geri kalmadı. Hdüybiye’ye şahit olmayan iki bin kadar umreci topululkla beraber çıktı. Çünkü şafii dediki, ehl,i meğazinin haberlerinde yer alanlar, zikrettiklerimin benzeridir. Çünkü biz beraberinde gidenlerin hadislerinden biliyoruz ki, Hudeybiye yılında O’nunla beraber bilinen adamlar vardı. Sonra kaza umresini yaptı. onlardan bazıları can ve maldan yana herhangi bir zaruret olmaksızın geride kaldıralr.

İşte Şafii, onlardan bazı bilinen adamları, can ve maldan yana bir zaruret olmaksızın geride kaldıklarını kesin bir şekilde ifade ediyor. Üsülde kaidedir; müsbet, menfiden mukaddemdir.

İbn-i Hacer, e-Fetih’te dediki:Eğer sahih ise, bu ve bundan öncekiler arasında cem’mümkündür. İş tercih meselediri. Çünkü Şafii, bir gurubun özürsüz olarak (kaza umresinden) geri kaldığına emindir.

Kaza umresi hakkında Şafii dediki:Kaza umresi yada umretu’l-kadiyye diye isimlendirilmesi, Peygamberle Kureyş arasındaki davalaşmadan ötürüdür, o umrenin kaza edilmesinin onlara vacib olmasından ötürü değildir.

Vakıdi, ibn-i Ömerin hadisinden bunun gibisini rivayet etti. Bunu ilan-i Hacer söyledi.

Buhari, Sahihinde, zikredilen babta şunları söyledi “Ravh, Şibil’der, ibn-i Ebu Necih’ten, Mücahid’den, (oda) İbn-i Abbas’tan (r.a) dediki, bedel, ancak haccını zevklenmeden dolayı bozan içindir. Bir özürden ve benzeri şeyden dolayı alıkonulan ise, ihramdan çıkar ve dönmez. Ondan, amaç bazında lafzıyla aktarım bitti.

İbn-i Cerri’inAli ibn-i Ebu Talha yoluyla çıkardığı, bunun gibi başka bir isnadla ibn-i Abbas’tan varid olmuştur. Onda şu vardır: Eğer hac farz olan ise kaza etmesi gerekir, değilse gerekmez. Bunu ve; ibn-i Abbas’ın, ikrimenin Haccac b. Amr’ın rivayet ettiği hadisi rivayet edenlerden olduğunu bil. Özellikle de ibn-i Abbasın, peygamberin ona te’vili öğretmesi için dua etitğini bil.

Açıktır ki Peygamber (s.a.v)’in Haccac b. Amr hadisindeki, bir daha haccetmesi gerekir, sözününmanası, farz olan hac olması durumunda dır. Bilirsin ki belirleyici cem; zikrettiğimiz birinci cem’dir. Onu Nemevi ve diğer Şaafii alimleri seçmiştir. Son cem’ ise, sahih olmaz. gerekçesi de, zikredilen delilin hamlinin farz olan hac için belirlenmesidir.

Bir de şöyle diyen görüşe (hamledilmesi) söz konusu. Düşmanın çevirmesinden başka çevirme yoktur. Hastalıkta çevrilen, iyileşip kabeyi tavaf edineceye ve Safa ile Merve arasında (sa’y) edinceye kadar beraat etmez. Sonra da; Sahihi,iBuhari’de ibn-i Ömer’in hadisinden de sabit oludğu gibi, mukabil sene haccedip kurban kesmeyinceye yada oruç tutmayıncaya kadar ihramdan çıkamaz. Nitekim hadis daha önce geçmişti.

Bu, onlara göre hasta çevrilen değildir, demektir. O, ihramı giyip Arafat’ta vakfeye duramayan gibidir. Tavaf eder, sa’y eder ve mukabilinde hac eder ve kurban keser yada oruç tutar.

Meseledeki Dördüncü görüş: O da şudur: Hangi özürle olursa olsun Peygamber (s.a.v)’den sonra çevrilme (ihsar) yoktur. Ki bu da gerçekten zayıftır.

Alimlerin nazarıda da aitibar edilmez. Çünkü hisar hükmü Kur’an ve sünnette yer almıştır ve onda nesh varid olmamıştır. Gördüğün gibi herhangi bir delile gerek kalmaksızın, geçersizliği açıktır. Bu, Allah Teala’nın (eğer çevrilirseniz)sözünün bahsindeki özettir.

(Kurbandan kolayınıza gelin (gönderin) sözüne gelince; çoğu alimler, ondan muradın, koyun ve yukarısı olduğu görüşündedir. Bu dört imamın mezhebidir. Ali ibn-i Ebi Talib onunla ilgili olarak şöyle dedi, ona da said b. Cübeyr ibni Abas’tan rivayet etti. Onu Tavus, Ata, Mücahid, Ebu’l-Aliye, Muhmmed b. ali b. El-Hüseyn, Abdurrahman ibnü’l,Kasım, Şa’bi, Naha’i, Hasan, Katade, Dahhak, Mukatil ibn-i Hayyan ve diğerleri de dedi. Nitekim ibn-i Kesir ve diğerleri onlardan bunu nakletti.

İlim ehlinden bir gurup dediki:Kurbandan kolayınıza gelen, sözünden murad ancak deve ve inektir, koyun değil. Bu görüş te Aişe, ibn-i Ömer, Salim, Kasım, Urve b. Zübeyr, said b. Cübeyr ve diğerlerinden rivayet edildi.

İbn-i Kesir dediki:Açıktır ki bunların dayandığı şey, Hudeybiye kıssasıdır. Onlardan hiç kimseden, bunda koyun kestikleri nakledilmedi. Aksine deve ve inek kestiler.

Sahihayn’de Cabir’den, dediki: “Peygamber (s.a.v)’deve ve ineğe iştirak etmemizi, her yedi kişinin bir ineğe iştirak etmesini bize emretti.”

Kaydedicisi, bu meseledeki gizlenemez gerçeğin şu olduğunu söyledi:


Yüklə 1,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin