H firat (Not 1: Parentez içindeki rakamlar kitabın orjinal sayfa numarasıdır. Sayfa numaraları o sayfanın sonunu işaretler)



Yüklə 0,88 Mb.
səhifə8/55
tarix25.11.2017
ölçüsü0,88 Mb.
#32875
növüYazı
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   55

Öte yandan, sorunun kapsamı belli bakımlardan benzer gibi göründüğü halde, çözümü buna rağmen başka olabilir ya da önemli farklılıklar taşıyabilir. Egemen sınıf bir parça burjuvalaşmış da olsa esasta feodal soyluluksa, egemen siyasal biçim bu soyluluğun siyasal yönetim biçimiyse, toplumun dörtte üçü, hatta beşte dördü kırsal bir yaşamın içindeyse, yani serflik ilişkileri yaygın bir ekonomik ilişki biçimiyse, bu toplumda demokrasi sorununun kapsamı ve dolayısıyla çözümü başkadır. Ve bakıyoruz, devrim öncesi Rusya’da, ekonomik ilişkiler alanında güçlü ortaçağ kalıntıları var. Dönüp siyasal üstyapısına bakıyoruz; modernleşmiş biçimler almış olsa bile temelde bir ortaçağ yönetim biçimi olan çarlık rejimidir sözkonusu olan. Çarlık rejimi siyasal açıdan özünde feodal karakterde bir monarşidir. Böyle bir toplumda demokrasi sorununun çözümü elbetteki başkadır. Bu toplumda ezilen ulus sorunu var, bu toplumda toprak sorunu var, bu toplumda siyasal özgürlük sorunu var. Yüzeysel bir gözle bakıldığında, benzer sorunlar farklı ölçülerde de olsa bugünün Türkiye’sinde de var. Bizde de feodal kalıntılar var, dinin önemli bir etkisi var, ezilen bir ulusumuz var. Ve en önemlisi, toplumumuzda siyasal özgürlük yok ve hiçbir zaman da olmadı. Yani temel burjuva demokratik sorunlar, toplumumuzda şu veya bu ölçüde çözülmemiş olarak duruyor.

Ama nasıl bir toplum bu? Hangi temel sınıf ilişkileri egemen? Toplumsal yapıya hangi sınıf damgasını vuruyor? Burjuva demokratik gelişme kapsamına giren bir dizi sorun duruyor da, bunların çözülmesinin önünde bugün artık hangi sınıfın siyasal ve toplumsal egemenliği bir engel olarak duruyor? Rusya’da egemen yönetim biçimi çarlıktı. Feodal soyluluğun bu siyasal egemenlik biçimi ve kırsal yaşamdaki yaygın feodal ilişkiler, siyasal demokrasi kapsamına giren tüm sorunların çözümü önündeki temel engel durumundaydı. Türkiye’de siyasal özgürlük yok, tersine faşist bir siyasal rejim var. Ezilen ulus sorunu, Kürt sorunu var. Türkiye’nin toplum yaşamından(30)feodalizmin iktisadi, sosyal, kültürel, ideolojik kalıntıları değişen ölçülerde bugün de yaşamayı sürdürüyor. Bunların tümü de bir gerçek. Ama toplum gerçeğimiz bundan mı ibaret? Dahası, tüm bu gerçeklerin de üzerinde hala yaşama imkanı bulduğu asıl zemin, belirleyici olan temel gerçek hangisi? Türkiye toplumuna bugün hangi temel iktisadi ve sosyal ilişkiler, hangi temel sınıf ilişkileri egemen? Ortaçağ’ın geçmişten bugüne kalan tüm etkileri ve kalıntıları, bugün hangi sınıfın egemenliği temelinde yeni bir biçim kazanarak hala yaşama imkanı bulabiliyor? Daha basitleştirerek soralım. Bugün siyasal gericiliğin temel dayanağı hangi sınıftır? Siyasal özgürlüğü kazanmanın önünde hangi sınıfın siyasal ve toplumsal egemenliği bir engel olarak duruyor? Emperyalist egemenliğin iç toplumsal dayanağı nedir? Hangi iktisadi ilişkiler ve hangi sınıfın egemenliğine dayanıyor emperyalist hükümranlık? Kürdistan’daki sömürgeci egemenliğin, Kürtlere karşı yürütülen kirli yok etme savaşının gerisinde hangi toplumsal sınıf var? Daha da uzatılabilir bu sorular. Ama bu sorulardan çıkarılabilecek kısa, özlü ve herkesin anlayabileceği sonuç şudur. Demokrasi kapsamına giren siyasal sorunların varlığına işaret etmek, bu sorunların konuluşu ye çözümünde bizi bir santim bile ileri götüremez. Asıl sorun, bu sorunların hangi tarihsel gelişme aşamasındaki bir toplumda, hangi egemen ekonomik ve sosyal düzen tabanı üzerinde, hangi sınıfın toplumsal-siyasal egemenliği altında kendini gösterdiği, ya da hala varlığını sürdürdüğüdür. Demokratik siyasal sorunları salt kapitalizm öncesi, ya da yeterince kapitalistleşememiş toplumlara özgü sayanların bunu bir türlü anlayamamalarına ve sorunun bu kritik alanından kaçmalarına ilerde yeniden değineceğiz.

Türkiye’nin bugünkü nesnel gerçekliklerine bakıldığı zaman, burjuva demokratik karakterdeki bütün sorunların çözümünün önündeki temel toplumsal-siyasal engel, sermayenin sınıf egemenliğidir. Ve eğer önündeki engel bu ise, siyasal ge(31)riciliğin asıl kaynağı burjuvazi ise, böyle bir toplumda demokrasi sorununun devrimci çözümü daha farklı bir içerik kazanır. Çünkü burada aslında bir önceki tarihsel döneme ait bir sorun, gelip bir sonraki tarihsel döneme ait bir sorunla yanyana düşmüştür. Bu kendine özgü tarihsel durumun ikili yönünü organik bir bütünlük içinde ele almayı başarmak durumundayız. Türkiye devriminin kendine özgü karakteri ve kapsamı bu doğru ele alışla ortaya çıkar.

Bir taraftan, egemen sınıf burjuvazidir; dolayısıyla gerçek bir devrim, ancak bu burjuva sınıf egemenliğinin ortadan kaldırılması ölçüsünde mümkün olabilir. Burjuvazi devrilmedikçe siyasal sınıf iktidarının el değiştirmesi sözkonusu olmaz; dolayısıyla gerçek bir devrim sözkonusu olmaz. Öte yandan ise, geçmişten kalan bir dizi burjuva demokratik nitelikte sorun yaşadığımız toplumda hala çözülmemiş olarak duruyor. Bu sorunların çözümünü kapsamayan devrimci bir programın, bu sorunların yarattığı çelişki zenginliğini değerlendiremeyen bir devrimci stratejinin herhangi bir başarı şansı olamaz. Problem nasıl mı çözülür? Toplumsal düzenin belirleyici toplumsal-siyasal ilişkilerini gözeten bir ele alışla. Temel sınıf ilişkisi burjuvazi ile proletarya ilişkisidir, temel sınıfsal çelişki emek ile sermaye arasındadır diyoruz. (Yalnızca biz demiyoruz, bir-iki istisnayla bugünün Türkiye’sinde neredeyse tüm devrimci akımlar artık bunu böyle söylüyorlar.) Ve dolayısıyla doğru çözümün kritik noktası budur. Her toplumda gerçek bir devrim, topluma egemen temel çelişkinin çözümüdür, iktidarın bu anlamda el değiştirmesidir. Zira her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur, egemen sınıf iktidarının devrilmesi sorunudur. Dolayısıyla, bizim toplumumuzda demokrasi sorunlarını çözmenin, daha doğrusu bu sorunları köklü ve kalıcı bir biçimde çözmenin biricik gerçek yolu, egemen sınıf olan sermayeyi devirmekten geçer.

Elbette bu, bu sınıf devrilmeden bu sorunlardan herbirinin şu veya bu ölçüde bir çözüm bulamayacağı anlamına gel(32)mez. Bulur, kısmi ve iğreti de olsa bulabilir. Kürt sorunu bir “siyasal çözüm”e kavuşur, bir ara çözüm ya da kısmi bir çözüm bulabilir. Ama burada toplumsal sınıf ilişkilerinde temel bir değişim meydana gelmez. Zaten sorunun bir başka kritik yanı da, teorik olarak kavranması gereken yanı da budur. Teorik olarak baktığınızda, siyasal demokrasinin tüm sorunları, burjuva toplumun sınırları içerisinde şu veya bu ölçüde çözülebilir. Teorik olarak, siyasal demokrasinin tüm sorunları, kapitalizmin sınırları içerisinde bir çözüme kavuşabilir. Bu mümkündür, bu olmayacak bir şey değildir. Ulusal sorun da belli bir çözüm bulabilir. Laiklik ya da din sorunu da kendine göre bir çözüm bulabilir, iktisadi alanda ise zaten bunun bir engeli yok. Kapitalizmin gelişmesi feodal kalıntıları sürekli süpürüp bir tarafa atıyor. Siyasal demokrasi şu ya da bu ölçüde kazanılabilir. Nitekim yakın geçmişte bir takım ülkelerde kısmen de olsa kazanıldı. İspanya’da, Portekiz’de, Yunanistan’da, başka bazı ülkelerde... Ama bu sınırlar içindeki çözümler bizim sorunumuz olamaz. Biz her zaman devrime dayalı çözümler için çalışırız. Oysa saydığımız örneklerde bir devrim sözkonusu değil. Ya da Portekiz örneğinde olduğu gibi, kurulu düzenin sosyal ve iktisadi sınırları içinde gerçekleşen bir rejim değişikliği anlamında bir devrim sözkonusu.


Yüklə 0,88 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin