I d I n I a V a 3IV1ho nin



Yüklə 8,6 Mb.
səhifə135/140
tarix30.12.2018
ölçüsü8,6 Mb.
#87959
1   ...   132   133   134   135   136   137   138   139   140

ZEKİ MEHMED AĞA

(l 776, istanbul - Kasım 1846, Mekke) Tan-buri, bestekâr.

, II. Mahmud'un (hd 1808-1839) musa-hiblerinden bestekâr Tanburi Numan Ağa' nın oğlu, ünlü saz eserleri bestekârı Tanburi Osman Bey'in(->) babasıdır. Babasından tanbur çalmayı öğrenerek onun aracılığıyla küçük yaşta Enderun'a alındı. Huzurda düzenlenen saray incesaz fasıllarında babasıyla birlikte tanbur çaldı. Önceleri çavuş rütbesiyle görevliyken II. Mah-mud döneminde musahib-i şehriyari oldu. 1820 sonlarında bir şikâyet üzerine Midilli Adası'na sürgün edilmişti. 1821'de suçu bağışlanınca İstanbul'a döndü ve saraydaki görevine devam etti. III. Selim, II. Mahmud ve Abdülmecid dönemlerinde İstanbul'un gösterişli sanat hayatı içinde usta bir tanburi ve titiz bir bestekâr olarak ün kazandı. Dönemine ait tarihi bir belgede, Beykoz civarındaki Hünkâr İskelesi'ne yakın bir mesirede icra edilen fasılda Zeki

Mehmed Ağa'nın başsazende olarak gösterdiği ustalıktan övgüyle söz edilmektedir. Zeki Mehmed Ağa geleneksel tanbur üslubunun ünlü temsilcilerinden biri olarak Türk musikisi tarihine geçmiştir. Geleneksel tanbur üslubunun büyük üstadı Tanburi İzak(->) ile babasından tanbur desleri aldığı halde tanbur üslubunda on-larınkinden ayrı, kendine özgü bir tavır geliştirmişti. Bestekâr olarak asıl peşrevle-riyle büyük başarı göstermiştir. Özellikle ferahfeza ve ferahnak peşrevleri titiz bir çalışmanın ürünleri olarak zarif üsluplarıyla hemen dikkati çeker. Ferahfeza ve hisarbuselik peşrevlerinin saz semailerini sonradan oğlu Tanburi Osman Bey bestelemiştir. Zavil, mahur, ırak, neva, şehnaz-buselik peşrevleri de tanınmış eserlerindendir. Bu eserler günümüze kadar fasılların vazgeçilmez peşrevleri olarak sık sık çalınmıştır. Sözlü eserlerinin güfteleri halk şiiri zevkine yakın şiirlerden seçilmiştir. Günümüzde 15 peşrevi ile 6 şarkısı biliniyor. Zeki Mehmed Ağa 1846'da İsmail Dede Efendi ile birlikte gittiği Mekke'de hac ziyareti sırasında yakalandığı kolera hastalığından öldü.



Bibi. Hafız Hızır İlyas Ağa, Letâif-i Enderun, İst., 1857; N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, I, Ankara, 1986; Öztuna, BTMA, II; S. Aksüt, Türk Musikisinin 100 Bestekârı, İst., 1993.

GÜLDENİZ EKMEN



ZEKİ PAŞA YALISI

Rumelihisarı'nda, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün altında, Baltalimam-Hisar yolu no. 10'dadır. Tapuya ada 78, parsel 20 ile kayıtlıdır.

19. yy'm son çeyreğinde inşa edilen yalının mimarı belgelenmemiş olmakla birlikte Fransız kökenli Levanten mimar Alexan-dre Vallaury(-0 olarak geçmektedir.

Yalının ilk sahibi II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) 17 yıl Tophane müşirliği ve 25 yıl Askeri Mektepler nazırlığı yapmış olan Zeki Paşa'dır (1849-1914). Müşir Zeki Paşa Meşrutiyet'in ilanından sonra Küçük Said Paşa kabinesinde 7 gün bulunmuş, sonra azledilmiştir.

Boğaziçi'nin geleneksel yalı mimarisinden farklı olarak bir şato görünümünde inşa edilmiş olan Zeki Paşa Yalısı deniz üzerinde kayalara oturmaktadır. Barok üsluba yakın bir mimariyle, zemin katı üzerinde dört katlı olarak inşa edilmiş olan yalıya, hem bahçe hem de deniz tarafından ğirilebilmektedir. Geniş bir rıhtımı olan yalının bahçesinde sekiz çanaklı mermer sel-sebil ile mermer bir havuz bulunmaktadır.

Caddeye açılan iki yüksek bahçe kapısı dikdörtgen mermer söveli olup birer iri kilit taşıyla bezenmiştir. Yalının bahçe girişleri, simetrik olarak kuzeybatı ve güneybatıdan iki kollu döner merdivenlerle ulaşılan, orijinal vitraylarla süslü, camekânlı bölümlerle sağlanır. Yapıldığı dönemden kalan camekânlı bölümlerden ikişer hole geçilmekte, bu mekânlar da ortadaki geniş servis holüne açılmaktadır. Denize dik uzanan servis holünün iki yanında büyük salonlar ve odalar yer almakta, bu plan

diğer üç katta da tekrarlanmaktadır. Diğer katlara, binanın batı cephesindeki çıkmaya yerleştirilmiş bir merdivenle ulaşılır. Zemin katta döşemesi mermer olan merdiven, diğer katlardaki meşe döşemeleri çürüdüğünden, günümüzde karo mozaik kaplıdır.

Cepheler farklı renk ve boyutlarda sıfır derzli poligonal taş kaplamalı olup kademeli çıkmalarla hareketlendirilmiştir. Her katın ve çıkmalarının farklı pencere açıklıkları değişik kemerler ve sövelerle biçimlendirilmiştir. Cephelerde dekoratif olarak İyon başlıklı sütunlar, ajurlu parapetler, kemerlerde kilit taşı olarak kullanılan ayrıca denizlikleri de taşıyan bitkisel süsle-meli konsollar, katları ayıran silmeler ve pencere aralarında pilastrlar kullanılmıştır.



Bibi. C. Can, "istanbul'da 19. yy Batılı ve Levanten Mimarların Yapıları ve Koruma Sorunları", (Yıldız Teknik Üniversitesi, yayımlanmamış doktora tezi), 1993, s. 229; Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri, IV, 740-741; S. M. Alus, İstanbul Yazılan, İst., 1994, s. 110-112; Ü. Kuyucu, "Boğaz'ın Rumeli Sahili Yalıları", (istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, yayımlanmamış yüksek lisans tezi), 1966, s. 80.

YASEMİN SUNER



ZENBİLLİ ALİ EFENDİ SffiYAN MEKTEBİ

Zeyrek'te, İtfaiye Caddesi ile İbadethane Sokağı'nın kesiştiği yerdedir.

Sekizinci şeyhülislam olan Zenbilli Ali Efendi'nin banisi olduğu mektebin hazi-resindeki mermer lahtinin yanında bulunan kitabeden 932/1525'te vefat ettiği anlaşılmaktadır.

Kalın derzli kesme taşlarla inşa edilen kare planlı yapı, sekizgen planlı bir kasnak üzerine oturan kubbe ile örtülüdür. Kubbe günümüzde kurşun taklidi betonla kaplıdır. Kasnak bölümü beden duvarlarından içeri çekilerek kademeli bir görünüm almıştır. Yapının saçak seviyesinde, dışarıdan belirgin olarak görülen geçiş öğelerinin ve kasnağın çevresi kalın taş silmelerle kuşatılmıştır. Kubbe, geniş ve üçgene yakın pandantifler içine oturmaktadır. Kasnağın içine dört yönde yuvarlak pencereler açılmıştır. Yapı iki sıra pencere dizisi ile aydınlanmaktadır. Alt pencereler içeriden düz söveli, dışarıdan sivri boşaltma kemerleri altında düz sövelidir. Sivri kemerli üst pencereler revzenli, içeriden renkli camlıdır. Mektebin kapısı mermer söveler içine alınmış basık kemerlidir. Üç adet gülçey-



Zenbilli Ali Efendi Sıbyan Mektebi

Sadat Hasanoğlu, 1994

le taçlanan basık kemerin üzerinde boş bir kitabe panosu yer almaktadır. İç mekân kapının karşısındaki ocak ve duvarlar içine derin nişler halinde açılmış raflarla oldukça mütevazıdır. Ocak beden duvarı içinden dışarıya taşkın biçimde yükselerek, tuğladan, kare kesitli, küçük ve sevimli bir bacayla son bulmaktadır. Yapıyı üç yönden kuşatan avlu duvarları, girişte ve caddeye bakan yönde ikişer pencereyle açılmaktadır. Mermer söveli avlu kapısı ve iki yanındaki pencereler boşaltma kemerleri altına alınmış, düz sövelidirler. Avlu kapısından mektebin kapısına uzanan küçük koridorun iki tarafı yükseltilmiştir. Sağ tarafta baninin de mezarının dahil olduğu küçük bir hazire sokağa bakar. İki sıra kirpi dişi saçak avlu duvarlarını kuşatmaktadır.

Bibi. Yüksel, Bâyezid-Yavuz, 430; M. O. Bayrak, İstanbul'da Gömülü Meşhur Adamlar İst, 1979, s. 64.

TARKAN OKÇUOĞLU



ZERDECİZADE HÜSEYİN EFENDİ TEKKESİ

Fatih İlçesi'nde, Silivrikapı'da, Veledi Karabaş Mahallesi'nde, Karagöz Tekkesi Sokağı ile Karabaş Çeşmesi Sokağı'nın kavşağında yer almaktadır.



Söz konusu tekke, Sadullah Çavuş adında bir hayır sahibi tarafından, tespit edilemeyen bir tarihte inşa ettirilen ve yakınındaki Karagöz Mehmed Paşa Çeşme-si'nden dolayı "Karagöz Mescidi" olarak da anılan mescide, Halvetî-Cerrahî şeyhlerinden Zerdecizade Reisülkurra Şeyh Hüseyin Efendi'nin (ö. 1786) meşihat koyması sonucunda kurulmuştur. Tabokatü'l-Cer-rahî'de, Hüseyin Efendi'nin, Mora'nın Tri-poliça (Tripoli) şehrinde, İstanbul-Kara-gümrük'teki Nureddin Cerrahî Tekke-si'nin(->) altıncı postnişini Moravî Şeyh Yahya Efendi'nin (ö. 1770) oğlu ve halifesi olan, bu şehirde bir Cerrahî tekkesi inşa ettiren, aynı zamanda da Tripoliça müftüsü olan Zahirî Şeyh Abdülbaki Efendi'ye intisap ettiği belirtilmektedir. Aynı kaynakta Hüseyin Efendi'nin, intisabından sonra İstanbul'a geldiği, burada kıraat tahsilim tamamladıktan sonra mürşidi Abdülbaki Efendi'den hilafet aldığı ve tekrar İstanbul'a gelerek, imametini üstlendiği Karagöz Mescidi'ne meşihat koymak suretiyle burada irşat faaliyetine başladığı kaydedilmiştir. Tekkenin, Moravî Şeyh Yahya Efendi'nin Nureddin Cerrahî Tekkesi'ne postnişin olduğu tarihten (1760) sonra faaliyete geçtiği tahmin edilebilir. Nureddin Cerrahî Tekkesi'nin onuncu postnişini Şeyh Abdurrahman Hilmî Efendi'nin (ö. 1800) kayınpederi olan Şeyh Hüseyin Efendi'nin kurmuş olduğu tekkeye bir ev vakfetmiş, vefatında cenaze namazı Sün-bül Efendi Tekkesi'nde(->) eda edilmiş, naaşı mescit-tevhidhanenin doğusuna, minarenin yanına defnedilmiştir.

Ayin günü bazı tekke listelerinde çarşamba, bazılarında da cumartesi olarak verilen tekke çeşitli adlarla (Karagöz, Sadullah Çavuş, Zerdecizade Hüseyin Efendi)



ZEUGMA

548


549

ZEYNEB HANEM KONAĞI

anılmaktadır. Şeyh Hüseyin Efendi'den sonra posta halifelerinden Şeyh Mehmed Salih Efendi (ö. 1823) geçmiş, aynı zamanda Nureddin Cerrahî Tekkesi postnişini A. Hilmî Efendi'nin damadı olan M. Salih Efendi'yi, Halvetîliğin Sünbülî koluna bağlı Şeyh Mahmud Efendi (ö. 1842), Şekerpare Mektebi'nin hocası Şeyh Seyyid İsmail Efendi (ö. 1845), Şehremini Mektebi'nin hocası Şeyh Hafız Mehmed İzzet Efendi (ö. 1858), geçen yüzyılın ileri gelen Cerrahî şeyhlerinden Kavaklı Şeyh Mehmed Şakir Efendi'nin (ö. 1849) halifesi Şeyh Seyyid Mehmed Said Efendi (ö. 1876), M. Said Efendi'nin oğlu Şeyh İsmail Hakkı Efendi (ö. 1911) ve Şeyh Hüsnü Efendi izlemiştir. Tekkenin, mescit-tevhidhane dışında kalan bölümleri tarihe karışmış, geçen yüzyılın ilk yarısında son şeklini aldığı anlaşılan bu yapı da tekkelerin kapatılmasından (1925) sonra harap düşmüş ve 196l'de çevre halkının yardımlarıyla yeni baştan inşa ettirilmiştir. Encümen Arşivi 'nde bulunan 1944 tarihli fotoğraflarda mescit-tev-hidhanenin kagir duvarlı bir harim ile ahşap duvarlarla kuşatılmış bir son cemaat yerinden meydana geldiği, her iki bölümün de alaturka kiremit kaplı bir kırma çatı altına alınmış olduğu görülmektedir. Moloz taş örgülü harim duvarlarında basık kemerli ve demir parmaklıklı pencereler, ha-rimin kuzeydoğu köşesinde, yıkılmış olan minarenin moloz taş örgülü, kare tabanlı kaidesi bulunmaktaydı. Kagir duvarlı ve beşik çatılı olarak inşa edilmiş bulunan bugünkü yapıda son cemaat yeri betonarmeyle yenilenmiş, harimin duvarlarına ikişer tane dikdörtgen açıklıklı pencere yerleştirilmiştir. Yapının mütevazı boyutlarıyla uyum sağlayan bodur minare, kesme küfeki taşı ile örülmüş, kare tabanlı bir kaideye oturmaktadır. Pabuç kısmını oluşturan örgülü, silindir biçimindeki gövde alt ve üst hizalarında birer simitle donatılmış, şerefenin altı testere dişi silmelerle dolgu-lanmıştır.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 160; Çetin, Tekkeler, 586; Aynur, Saliha Sultan, 37, no. 151; Âsitâne, 5; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 48-49, no. 72; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 6, 12; Ihsaiyat II, 22; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 34; Vassaf, Sefine, V, 274; Öz, istanbul Camileri, I, 82; Fatih Camileri, 141, 301; M. Özdamar, DersaadetDergâhları, ist., 1994, s. 115.

M. BAHA TANMAN



ZEUGMA

Bugünkü Unkapanı bölgesinde bulunan bir yerin Bizans dönemindeki adı.

Kelime anlamı "bağlama ya da birleştirme yeri" demek olan Zeugma adı, büyük olasılıkla Konstantinopolis'le Galata arasında sefer yapan deniz taşıtlarının buradan hareket etmesi yüzünden verilmişti.

Zeugma, Unkapanı Kapısı'nm dışında bulunduğu tahmin edilen küçük bir iskele ile aynı şey olmalıdır. Fakat Bizans kaynakları bu ismin kökenini Ayios Stefa-nos'un röliklerinin Constantius döneminde (337-361) dini alayla şehre getirilmesinde ararlar. Fakat aynı adın 500'lerde yaşamış Anikia İuliana(->) ile ilgili söylencede de

geçtiği görülür. Buna göre İuliana'mn vücudu bir tekne ile burada karaya çıkarılmış ve katırların çektiği bir arabaya bindirilmişti.

Modern tarihçilerden C. Mango, Zeugma adına ilişkin yeni bir hipotez geliştirmiştir. Ona göre Zeugma, Marmara kıyısında bulunan ve daha sonradan dolarak Langa Bostanı adını alan eski körfezle beraber, eski dönemlerde, Konstantinopolis'in kurulu olduğu yarımadayı bir kıstakla daraltarak daha müstakil hale getiren derin bir körfezin ardındaki birleşme şeridinin adıydı.

Anıtsal bir haçla dekore edilen Zeug-ma'ya, 6-10. yy'lar arasında sıkça değinilmiş, fakat bu tarihten sonraki kaynaklarda rastlanmamıştır.

Bibi. Janin, Constantinople byzantine, 441-442; G. Prinzing-P. Speck, "Fünf Lokalitaten in Konstantinopel", Studien zur Frühgeschichte von Konstantinopel, Münih, 1973, s. 186-187; C. Mango, Le developpement urbain de Constantinople, (IVe-VIIe siecle), Paris, 1985, s. 17-18; A. Berger, Untersuchungen zu den Pat-ria Konstantinupoleos, Bonn, 1988, s. 486-487. ALBRECHT BERGER

ZEUKSİPPOS HAMAMI

Erken Bizans döneminde şehrin en büyük ve en zengin surette bezenmiş hamamı olan Zeuksippos Hamamı, Hippod-rom'a(->) komşu idi.

Roma döneminde Septimius Severus (hd 193-211) tarafından 195'ten sonra yaptırılan hamama esasında kurucusunun adı verilmişti. Fakat Tetrastoos adındaki meydanı süsleyen atlı bir heykelin kaidesinde Zeus Hippios'un adı yazılı olduğundan hamam bu adı almıştı. Başka bir söylentiye göre ise Zeus Hippios'a sunulmuş bir mabedin yanında olduğundan hamama Zeuksippos denilmişti.

I. Constantinus (hd 324-337) 330'da şehri genişleterek yeniden imarında, bu hamamı da restore ettirmiş ve içinin antik çağın ünlü heykelleri ile süslenmesine özen göstermişti. Mermerden, bronzdan veya pişmiş topraktan olan bu filozof, şair, hatip ve asker heykelleri o derecede canlı görünürlerdi ki yalnız ruhlarının eksik olduğu sanılırdı. Bunların arasında bilhassa Homeros'un heykeli dikkati çekerdi. Teba-ili Kristoforos, Anthologia Palatina başlıklı antoloji derlemesinde günümüze kadar gelen bir şiirinde Zeuksippos Hama-mı'm süsleyen 75 heykeli anlatır.

Hamam, İmparator I. İustinianos'un ilk yıllarında, 532'de olan Nika Ayaklanma-sı'nda(->) çıkan yangında zarar gördü, fakat durum düzeldikten sonra onarıldı. Bundan sonra kaynaklarda pek adı geçmez. Teodosios ve İustinianos kanunlarında gelirleri hamamın bakımına ayrılan ev ve dükkânların varlığı öğrenilir. Büyük Saray'ın esas girişi olan Halke (Khalke) Kapı-sı'na komşu olan Zeuksippos Hamamı, orta Bizans döneminde esas görevinden uzaklaştırılarak, Numera adı verilen saray hapishanesine dönüşmüş olmalıdır. Nitekim Bizanslı yazar Nikeforos Kallistos, Zeuksippos Hamamı'na sonra Numera denildiğini bildirir.

Zeuksippos Hamamı'ndan hiçbir kalın-

tı günümüze kadar gelmemiştir. Divanyo-lu Caddesi'nin başlangıcında bulunan bazı kalıntıların bu hamamın izleri olabileceği bir ara düşünülmüş, fakat Ayasofya'nın güneydoğusunda olan Halke Kapısı'na ve Büyük Saray'a bu kalıntıların uzaklığı düşünülerek bu tahminden vazgeçilmiştir. Sultan Ahmed Medresesi ve Türbesi'nin önünde rastlanan kalıntılar da Zeuksippos Hamamı'na ait gibi görünür ise de bunlar da Halke Kapısı'na uzak düşmektedir.



Bibi. F. W. Unger, Queüen derbyzantinischen Kunstgeschichte, Viyana, 1878,1, s. 278-283; E. Mamboury, "Un nouvel element pour la to-pographie de I'antique Byzance", Archâolo-gischer Anzeiger, (1934), sütun 49-62; Janin, Constantinople byzantine, 167 (hapishane), 215-217, 404-405.

SEMAVİ EYİCE



ZEVKÎ KADIN ÇEŞMESİ

Beyoğlu İlçesi'nde Fındıklı'da(->) Meclisi Mebusan Caddesi'nde Mimar Sinan Üni-versitesi'nin(-») önündeki Zevkî Kadın Sıb-yan Mektebi'nin(->) ön cephesi üzerinde yer alır.

Kitabesinden III. Osman'ın (hd 1754-1757) üçüncü kadını Zevkî Kadın'ın 11Ö9/ 1755'te çeşmeyi yaptırdığı anlaşılmaktadır. Çeşme gerek üstündeki süslemeler, gerek monte edildiği almaşık duvarlı yapının tuğla işçiliğiyle dikkati çeker. Bilindiği gibi Taş Mektep olarak da isimlendirilen bu yapı Güzel Sanatlar Akademisi'nin heykel atölyesi, Anıtlar Yüksek Kurulu binası olarak hizmet verdikten sonra şimdi Mimar Sinan Üniversitesi Meslek Yüksekokulu tarafından kullanılmaktadır. İki basamakla inilen yapı yükseltilen yol kotunun altına düştüğünden çeşmenin teknesi ve dinlenme taşlarının kaideleri kaldırıma gömülü durumdadır.

Sıbyan mektebinin küfeki taşıyla ön cephesi kaplanmış, birinci katına monte edilmiş olan duvar çeşmesi beyaz mermerden yapılmıştır. Yatay ve dikey silmelerden oluşan dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış çeşmenin ortasında profilasyonlu iki ayağı birbirine bağlayan, uçları "C" kıvrımla son bulan yuvarlak bir kemer gözü içine giydirilmiş, üç dilimli, kör bir kemer biçiminde aynataşı yer almaktadır.



Zevkî

Kadın

Çeşmesi,

Fındıklı

Ozan


Bilgiseren,

1994


Kilit taşı kengel yapraklarıyla taşınan bir kabara ile belirlenmiş profilasyonlu yuvarlak kemerin yan üçgen boşlukları ters oturtulmuş, "C" kıvrımlı bir dalın ucundan sarkan dörder boruçiçeği ile bezenmiştir. Kabaranın iki tarafı iki yönde aşağı doğru yönlendirilmiş bir yapraklı boruçiçeği arasına kemer kavsini bir taç gibi saran gül dallan yerleştirilmiştir. Plastik özelliklerinin yamsıra hareket öğesiyle ilgi çeken gül dalları III. Osman döneminin üslubunu yansıtmaktadır.

Yuvarlak kemeri yukarıda geniş bir alınlık sınırlamaktadır. Burada yarım rozet-çiçeği ile başlayıp biten, 5x5=20 kartuş içinde kitabe görülmektedir. Celi sülüsle yazılmış, hattat Emin Efendi'nin kalemi olan kitabe kartuşlarının birbirine birer ro-zetçiçeği ile bağlandığı gözlenmektedir.

Aynataşının üzerinde en yukarıda defne dallan ile kuşatılmış ay-yıldız motifi bulunmaktadır. Onun altında bir örgü motifinden gelişen ve üstte birbirine bir midye formu ile bağlanan, iki "C" kıvrımlı yapraktan oluşan bir kabara içine gömülmüş musluk lülesi vardır. Musluk lülesi birer püskülle başlayıp biten iki sütunçe üzerine oturtulmuş, bir kabara ile taçlı, dilimli bir alınlık formuyla bezenmiştir. Aynataşının önünde dışa doğru taşan tekne yer almaktadır. İç kısımda iki yönde "C" kıvrımlı dönüşlerle aynataşına bağlanan dinlenme taşlan ile sınırlanmış, ortada bir dille hareketlendirilmiş, "C" kıvrımlı teknenin içine dilimli bir kurna oturtulmuştur.

Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 114-115; H. Ö. Barışta, istanbul Çeşmeleri, Kabataş He-kimoğlu Ali Paşa Çeşmesi, îst., 1993, s. 85, 90; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 840, 841.

H. ÖRGÜN BARIŞTA



ZEVKÎ KADIN SffiYAN MEKTEBİ

Beyoğlu İlçesi'nde Fındıklı'da(-0, Meclisi Mebusan Caddesi üzerinde ve Mimar Sinan Üniversitesi'nin(-0 bahçesinde bulunmaktadır.

Bina, III. Osman'ın (hd 1754-1757) zevcesi Zevkî Kadın'ın bir hayratı olup, 1169/1755'te yapılmıştır. 18. yy'da Osmanlı sanatına hâkim bir duruma geçen barok üslubun, sıbyan mekteplerinin mimarisi üzerindeki etki ve özelliklerini bu yapıda çok belirgin bir şekilde görmek mümkündür.

Mimari açıdan, geleneksel tarzdaki sıbyan mektepleri planından farklılıklar göstermeyen yapı, sadece iç mekanlardaki teyzini öğeler açısından değişikliğe uğramıştır.

Fevkani tarzda ve iki katlı olarak inşa edilen yapının duvarları, bir kesme taş ve üç sıra tuğla dizisi ile örülmüştür. Binanın esas giriş kapısı, bugün caddeye bakan kuzeydeki ön cephededir. İki kanatlı ve mermer söveli bu ahşap kapının üzerinde yuvarlak bir kemer ve onun içinde de bir aydınlık penceresi bulunur.

Kapının üzerinde bulunan 1169/1755 tarihli kitabe, mermerden yapılmış olup üç satır üzerine nefis bir celi sülüs yazıyla hakkedilmiştir. Binanın ön cephe-



Zevkî Kadın Sıbyan Mektebi, Fındıklı

Ozan Bilgiseren, 1994

sinde ikinci kata ait altlı üstlü dörder adet pencere vardır. Bunlardan alttakiler demir şebekeli, aydınlık penceresi olarak yapılan üsttekiler ise alçı şebekelidir. Pencerelerin üzerinde tuğladan yapılmış basık sivri kemerler vardır. Kemer boşluklarında ise yine tuğladan yapılmış rozetler yer almaktadır. Binanın ön cephesinde bulunan en önemli öğe ise yapının banisi ile aynı adı taşıyan muhteşem barok çeşmedir (bak. Zevkî Kadın Çeşmesi). Binanın doğu yönündeki yan cephesinde altlı üstlü birer pencere yer alır. Batı yönündeki cephede ise ön cephedeki pencerelerle aynı özelliklere ve karaktere sahip, altlı üstlü dörder adet pencere vardır. Bu cephede bulunan, ahşaptan yapılmış tek kanatlı ve camlı kapı, günümüzde binaya giriş çıkışı sağlayan yegâne kapıdır. Binanın batı cephesindeki duvarında ve zemin katı seviyesinde demir şebekeli küçük bir pencere de vardır.

Gerek günümüzde kullanılan kapı, gerekse binanın esas giriş kapısı dar bir koridora açılır. Fevkani salonun bulunduğu esas mekâna dar bir mermer merdivenden çıkılır. İkinci katta da dar bir koridor ve aynalı tonozla örtülmüş bir derslik vardır. Derslik tabir edilen bu fevkani salonun iki mermer sütun ile ayrılan bir bölmesi bulunmaktadır. Bu odada yer alan barok kıvrımlarla biçimlendirilmiş davlumbazlı ocak oldukça ilgi çekicidir.

Yakın bir zamana kadar Anıtlar Yüksek Kurulu'na tahsis edilmiş olan yapı, günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi Meslek Yüksekokulu'nun derslik ve idari birimleri olarak kullanılmaktadır.

Bibi. Aksoy, Sıbyan Mektepleri; Y. Durbalı, "İstanbul Kütüphaneleri ve Sıbyan Mektepleri", (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Sanat Tarihi Bölümü, lisans mezuniyet tezi), 1963; A. Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 840-841; G. Ercan, "İstanbul'daki Sıb-

yan Mektepleri", (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Sanat Tarihi Kürsüsü, lisans tezi), 1967; Ergin, Maarij'Tarihi; T. Kut, "İstanbul Sıbyan Mektepleri ile İlgili Bir Vesika", Türklük Bilgisi Araştırmaları, II (1978), s. 59; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 114; Tuğlacı, Balyan Ailesi, 58-59; Yüngül, Taksim Suyu, 64; S. Eyice, "istanbul (tarihi eserler)", lA, V/2, 1214/108.

HALUK KARGI



ZEYNEB HANIM KONAĞI

Eminönü İlçesi'nde, Koska'da, bugünkü İstanbul Üniversitesi Edebiyat ve Fen fakülteleri binalarının yerinde bulunmaktaydı.

İstanbul'da Tanzimat döneminin ilk kagir konaklarından olan bu yapı 1280/1864' te Kavalalı Mehmed Ali Paşa'mn (ö. 1848) kızı ve Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa'mn (ö. 1876) eşi Zeyneb Kâmil Hanım (ö. 1882) tarafından yaptırılmıştır. Aynı arsada daha önce, kuruluşu 17. yy'm sonlarına kadar inen, sonradan Mihrişah Valide Sul-tan'ın kethüdası Yusuf Ağa'ya (ö. 1807) intikal eden konağın yer aldığı bilinmektedir. Büyüklüğü, ihtişamı, mefruşatının zenginliği ve özellikle Abdülaziz dönemindeki (1861-1876) debdebeli yaşantısı ile ün yapan konak 1903-1909 arasında, İstanbul'un ilk Müslüman yetimhanesi ve sanat okulu olan Darü'1-Hayr-ı Âli(--0 olarak kullanılmış, 1909'dan itibaren Darülfü-nun'a(-t) tahsis edilmiştir. Başlangıçta tıbbiye ve hukuk şubeleri dışında kalan ulum-ı edebiye, ulum-ı şer'iye ve fen şubelerini (edebiyat, ilahiyat ve fen fakültelerini) bünyesinde toplayan konak 1922'de E. Hakkı Ayverdi'nin(->) denetiminde bir onarım geçirmiş ve 28 Şubat 1942'de vuku bulan yangınla tarihe karışmıştır. Günümüzde Zeyneb Hanım Konağı'ndan geriye kalan yegâne mimari öğe Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan kitabedir. Konağın Beyazıt yönüne (doğuya) bakan giriş cephesinin eksenindeki kavisli alınlıkta yer aldığı bilinen kitabe, beyzi bir mermer levha üzerine hattat Vahdetî Efendi' nin(->) sülüs istifiyle yazılmış bir ayeti içermekte ve 1280/1864 tarihini taşımaktadır.

Zeyneb Hanım Konağı kuzey-güney doğrultusunda gelişen, üç katlı, büyük boyutlu bir binaydı. Ampir ve neoröne-sans üsluplarının egemen olduğu, kusursuz bir simetrinin gözlendiği anıtsal cepheleri, kademeli olarak ileri ve geri çekilmek suretiyle hareketlendirilmiştir. Kat aralarında ve saçak hizasında yer alan silmelerin yatay dilimlere ayırdığı cephelerde, çıkıntıların köşeleri pilastrlar ile belirtilmiş, zemin kattaki pilastrlar bilezikli ve Toskan başlıklı, birinci kattakiler İyon başlıklı, ikinci kattakiler ise Korint başlıklı olarak tasarlanmıştır. Dış görünümde tekdüzeliğe yer vermemek amacıyla pencerelerde de farklı biçimler ve ayrıntılar kullanılmıştır. Zemin katta, madeni şebekelerle donatılmış olan pencereler yuvarlak kemerlidir. Birinci ve ikinci katlardaki pencerelerin büyük çoğunluğu dikdörtgen açıklıklı olup bunlardan bazıları İyon başlıklı gömme sütunlara oturan yuvarlak hafifletme kemerleriyle taçlandırılmış, ba-

550


Yüklə 8,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   132   133   134   135   136   137   138   139   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin