TEKKELER
240
241
TELEFON
istanbul'un 1928 tarihli Telefon Rebberi'mn kapağı.
Nuri Akbayar koleksiyonu
besi arasında ilk telefon hattı çekildi. Aynı yıl buna Galata Liman idaresi ile Kilyos Tahliye İdaresi arasında çekilen tek telli telefon hattı eklendi. 1886'da bu son hat dışındaki tüm hatlar, sürekli komplo kaygısıyla yaşayan II. Abdülhamid (hd 1876-1909) tarafından kaldırıldı. 1892'den itibaren telefon yasağı ağırlaşarak devam etti. Bu dönemde konutlarda özel telefon söz konusu değildi.
1908'de II. Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte telefona karşı büyük bir talep ortaya çıktı. 10 Mayıs 1909'da Sirkeci'deki Büyük Postane binasında 50 hatlık bir santral kuruldu ve 45 adet manyetolu masa telefonu getirtildi. Çoğu yüksek bürokratlar ve bankalar olmak üzere 28 abone-
levihaneleri", GDAD, IV-V (1975-1976), s. 15-46; S. Eyice, "İlk Osmanlı Devrinin Dini-İçtimaî Bir Müessesesi. Zaviyeler ve Zaviyeli Camiler", /. Ü. iktisat Fakültesi Mecmuası, XIII/l-2 (1962-1963), s. 1-80; M. Kara, Din. Hayat. Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, İst., 1980; C. Kerametli, GalataMevlevihanesi, İst., 19/7; N. Kılıç, Tarikatların ve Tekkelerin Tarihi, İst., 1974; M. Ziya, YenikapuMevlevihanesi, İst., 1329; V. Mirmiroğlu, "Tophanede Kadirihane Tekkesi", TTOKBelleteni, S. 60 (Ocak 1946), s. 12-13; G. M. Smith, "The Özbek Tekkes of istanbul", Der islam, 57/1 (1980), s. 130-139; M. Baha Tanman, "Hasırîzade Tekkesi", STY, VII (1977), s. 107-142; ay, "istanbul Süleymani-ye'de Helvaî Tekkesi", STY, XVIII (1979), s. 173-201; ay, "Relations entre leş semahane et leş türbe dans leş tekke d'Istanbul", Arş Turci-ca, (1979), s. 312-322; ay, "Sinan'ın Mirnari-si/Tekkeler", Mimarbaşı Koca Sinan. Yaşadığı Çağ ve Eserleri, I, İst., 1988, s. 311-332; ay, "İstanbul Tekkeleri", Arredamento Dekorasyon, S. 45 (Şubat 1993/2), s. 112-115; TheDer-vish Lodge, Berkeley, 1992; E. Işın, "İstanbul'un Mistik Tarihinde Mevlevîhaneler", istanbul, S. 4 (Ocak 1993), s. 119-131; ay, "İstanbul'un Mistik Tarihinde Beşiktaş/Bahariye Mevlevihanesi", ae, S. 6 (Temmuz 1993), s. 129-137; M. Özdamar, Dersaadet Dergâhtan, İst., 1994.
M. BAHA TANMAN
Tekke Musikisi
Doğuşu, gelişimi ve icra ediliş biçimi yönünden cami ve tekke musikisi olarak ikiye ayrılan Türk dini musikisinin tekke musikisi bölümü. Tekke musikisinin cami mu-
Sofular Tekkesi'nde bulunan türbe. M. Baha Tanman
sikisi ile (bak. dini musiki) pek çok ortak yönü bulunmakla birlikte, asıl önemli özelliği musiki icrasında saz kullanılmasıdır. Tekke musikisinin cami musikisinden ayrı bir üslubu ve tavrı olması da bu musikinin bir başka özelliğidir. Tekke musikisi, işlevsel bir musikidir. Tekkelerde düzenlenen ayinlerde asıl amaç musiki değil, zikirdir. Musiki, zikri süslemek ve yürütmek için kullanılır. Her biri birer tasavvuf kolu olan tarikatlarda; musiki ile dini raks denilebilecek düzenlenmiş uyumlu hareketlerle, hattâ kıyafetler ve renklerle, insanlardaki estetik duyguları geliştirip yüceltmek ve bu yoldan insanı Tanrı'ya ve tanrısal gerçeklere (hakikat-ı ilahi) çekme amacı güdülmektedir.
Tarikat ayinleri, kuudi (oturarak), kı-yami (ayakta) ve devranı (dairesel yürüyüş) olarak üç ana şekilde gerçekleşir. Mevlevi semai ile Bektaşî semahı bu üç ana grubun dışında kalır. Halvetîlik ve bütün kollan ile Kadirîliğin Eşrefî kolu devra-ni; Kadirî, Rıfaî, Bedevî, Sa'dî tarikatları kıyami, Nakşibendîliğin bazı kolları kuudi zikir tarzlarını benimsemişlerdir. Bunların musikisi de bu zikir ve ayin tarzlarına uygun bir üslup ve tavırdadır. Ayrıca her tarikatın benimsemiş olduğu tasavvuf düşüncesi ayinine, dolayısıyla musikisine de yansımıştır. Mesela bir Rıfaî ayinindeki coşkunluk bir Nakşibendî ayininde yoktur ve-
ya bir Celvetî ayinindeki durgunluk ve ağırlık bir Halvetî ayininde görülmez. Hattâ aynı tarikatın ayini sırasında kıyam veya devran zikirlerinde de zikrin temposu değişir. Bütün tarikatların ayinlerinde icra edilen musiki de, ayine uygun olarak ya coşkun ya az hareketli ya da çok ritmiktir. Bu ayinlerde kudüm, bendir, mazhar, halile, nevbe gibi vurmalı sazlar mutlaka kullanılır (yalnızca muharrem ayında Haz-ret-i Hüseyin ve Kerbela şehitlerine bir saygı gösterisi olarak hiç saz kullanılmaz). Ney de tekkelerde çok kullanılan bir sazdır. Genellikle kalbi (harfler belli edilmeden sadece ses çıkararak) ism-i Celal (Allah) zikri sırasında ney üflenir. Bektaşî musikisinde^) daha çok halk çalgıları olan bağlama ailesi kullanılmıştır. Mevlevî musikisinde ise ney, kudüm, rebap, kanun, kemence, ud, tanbur (ve hattâ Galata Mev-levîhanesi'nde piyano) gibi musiki aletleri kullanılır.
Tekke musikisinin ana formu, ilahidir. Zikir devam etmekte iken, zâkirlerce okunan ilahilere zikir ilahisi veya usul ilahisi denir. Zikir dışında topluca okunan ilahilere de cumhur ilahi denir. Bunlar genellikle ayin sırasında ayağa kalkıldığında okunur. Arapça güfteli Türk tekke musikisi eserlerine şuul denir. Şuuller daha çok kıyami tarikatların ayinlerinde kullanılmıştır. Tekke musikisinin önemli bir beste şekli de duraktır. Çok sanatlı ve ağır olan duraklar, serbest ritimli ve tavırlı eserlerdir. Ayin içinde genellikle ayağa kalkılmadan önce bir zâkir tarafından okunur ve herkesçe dinlenir. Naat, tevşih, mersiye, miraciye gibi beste şekilleri cami musikisi ile ortaktır.
Tekke musikisinde kesin bir sınırlama yoktur. Bir ilahi veya bir başka formdaki eser, farklı tarikatların ayininde kullanılır, mesela Mevlevî musikisinin çok ünlü bir eseri olan Nat-ı Mevlana, bir kıyam zikri sırasında bir Kadirî veya Rıfaî ayininde okunabildiği gibi, Sa'dî ilahisi diye bilinen bir eser de bir Halvetî devranında okunabilir. Ancak, Mevlevî ayininde, yalnızca besteli ayin okunur. Aynı şekilde, bir ayinde zikrin başlangıcındaki ağır tempoya uydurulup okunan bir ilahi, usul ve nağme özellikleri bozulmadan, zikir hızlandığın-
Mevlevî
tekkelerinde
musiki
her zaman
önemli
bir yere
sahip
olmuştur.
Cumhuriyet
Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi
da da okunabilir. Bu, zâkirlerin musiki bilgisine ve zikir yönetme yeteneğine bağlı bir konudur. Daha farklı bir ayin tarzı benimsemiş olan Bektaşîlikte musiki özellikle istanbul'da klasik musikinin çizgilerine bürünmüştür. Bektaşî nefesleri İstanbul'da klasik musikinin bir parçası olmuş ve halk musikisi etkisi en aza inmiştir. Büsbütün değişik bir görünümü olan Mevlevîlikte ise, musiki başlıbaşma bir inceleme konusudur.
Tarikatların ayinleri şeyh, sertarik, piş-kadem, zâkirbaşı, meydancı, reis gibi unvanları olan görevlilerce yönetilir. Ayin, bu görevliler uygun gördüğü sürece devam eder. Tarikatın ve ayininin özelliğine göre yönetilen ayin sırasında zikrin gidişine ve temposuna uygun olarak zâkirbaşınca seçilen ilahiler, duraklar, natlar, kasideler okunarak ve sadece vurmalı sazlar kullanılarak musiki icra edilir. Mevlevîlik dışındaki tarikatların ayinlerinde bütün dervişlerin "Allah", "Hay", "Hû", "Kayyum", "Daim" gibi esmaları yüksek sesle tekrar ederek zikretmeleri, yalnızca zâkirlerin ilahi okuması ve vurmalı sazlardan başka saz k"!!amlma-ması, musikinin geri plana itildiği izlenimini uyandırmıştır. Oysa şeyh yönetimindeki zikir ayininin gidişine ve temposuna uygun ilahileri o anda bulmak ve okuyup okutmak gibi her an süprizlerle dolu bir musiki düzeni oluşturmak, bestelenmiş bir eser olan Mevlevî ayinini ezberleyip okumaktan çok daha zor, özel hüner ve yetenek isteyen bir iştir. Okunacak ilahilerde güfte seçimi de tekke musikisinde çok önemlidir, içinde bulunulan hicri ay (re-biyülevvelde Hz Muhammed'in doğumu, ramazanda oruç, muharremde Kerbela olayı, cemaziyülevvelde tövbe, zilhiccede hac ve kurban) ile zikredilmekte olan esma (kelime-i tevhid, ism-i Celal, ism-i Hay) ve zikrin tarzı (kıyam, devran, dalga tevhidi, demdeme) ile ilgili güftelerin seçilmesi gereklidir.
Makam seçimi de ayrı bir önem taşır. Ayinin akışı içinde tempo gittikçe hızlandığı gibi sesler de gittikçe tizleşeceğinden bu özelliğe uygun makamları ve eserleri sıralamak, bir kaside okuyup taksim edilerek başka makama geçildiğinde perdeyi bozmamak gerekir. Bütün bunlar tekke musikisinin çok yönlü niteliklerini, icrasının da bilgi ve ehliyet isteyen bir musiki olduğunu göstermektedir.
Tekkeler musiki üstatlarıyla musiki heveslilerini bir araya getirerek bilgi ve tecrübe aktarımını sağlayan birer konservatuvar gibiydi. Dindışı eser besteleyen ve icra edenlerin pek çoğu ya bir tekke mensubudur veya bir tarikat terbiyesi altında yetişmiştir. Tekke musikisi mensupları arasında besteci ve icracılardan başka, Türk musikisi nazariyatı ile uğraşan, Abdülbâkî Nasır Dede ve Nâyî Osman Dede(-») gibi Türk musikisi ses sistemini ifade edebilecek bir nota sistemi üzerinde çalışan musikişinaslar da vardır. Tekke musikisinin ürünleri olan çeşitli beste şekillerindeki eserler, Türk musikisinin en sanaüı eserleri olduğu gibi, tekke musikisi icrası da Türk musikisinin en sanatlı icra tarzıdır.
istanbul, fetihten sonra Türk kültür ve sanatının da merkezi durumuna geldiğinden, tekke musikisinin de merkezi olmuştur. Tekke musikisi İstanbul'da en yüksek düzeye ulaşmış ve bu musikinin bütün büyük bestecileri ve icracıları istanbul'da yetişmiştir.
istanbul'un ilk tanınmış tekke musikişinasları Üsküplü Niyazî, Trabzonlu Tabî Mehmed, Konyalı Şeyh Vefa, Ladikli Meh-med Çelebi, Aydınlı Şemseddin Nahifi gibi istanbul'a sonradan gelmiş musikişinaslardır. Hepsi II. Mehmed (Fatih) dönemi (1451-1481) musikişinasları olan bu değerlerden sonra istanbul doğumlu bilinen ilk musikişinas Sinaneddin Yusuf Efendi'dir (ö. 1565). Önce Bayezid Camii imamı, sonra Süleymaniye Camii hatibi olan Yusuf Efendi'nin bazı ilahiler bestelediği biliniyorsa da bu eserler bugüne ulaşamamıştır, istanbullu olan ilk zâkirbaşı ise, "Sün-gercizade" diye tanınan Recaî Efendi'dir. l620'li yıllarda ölen Recaî Efendi'nin1 de bugüne ulaşan eseri bilinmemektedir. 1826'da Yeniçeri Ocağı ile birlikte Meh-terhane'nin(-t) kapatılması ve Batı musikisi öğrenimi veren Muzıka-i Hüma-yun'un(-») kurularak saray fasıl heyetinin de buraya bağlanmasından sonra tekkeler, Türk musikisinin tek örgütlü öğretim ocağı haline geldiler. 1925'te tekkeler de kapatılınca, Darü'l-Elhân(-») ve sonra Belediye Konservatuvarı(->) dışında, musiki öğretimi bazı hocaların kişisel çabalan ile kurdukları dernekler ve verdikleri özel dersler ile sürdürülmeye çalışıldı.
ÖMER TUĞRUL İNANÇER
TELEFON
1876'da Sir A. Graham Bell tarafından icat edilen telefon, 1878'de Paris Sergisi'nde ilk kez teşhirinden 3 yıl sonra istanbul'a geldi, istanbul'da iki nokta arasında ilk tesis 1881'de Soğuk Çeşme'de Posta Telgraf Nezareti binası ile Yenicami'deki eski ahşap postane arasında açıldı. Aynı tarihte Galata Millet Ham'ndaki postane ile Yenicami Postanesi arasında ve yine Galata'daki Osmanlı Bankası ile bankanın Yenicami şu-
1928 tarihli
Telefon
Rehberi'nde
abone
adlarının ve
numaralarının
yer aldığı bir
sayfa.
Nuri Akbayar koleksiyonu
$İ:3Ş£&,~'Js~-~i-'••'=:•'-•--$£" 3;;<.î< Jff'^i^ı ~~•&.«:"— :~'~ jj~
^Affa^i-sY '^ğ^/f^^^y^f-^-J.^.r^ ~ -^ ^ """" "â-'^ıCf. İl-»*.ss'-jSİŞj-^»ji ,'jVt;»-~'^.^rT^-ivA ->v>f
ş^j^.;-^'.--^'--^ ^^%1r§^|ij^it.i^fjiü i —.;: ,-"G;
g^2^j'^^OV^!^u^">v^^v^V^r.â;"--~ sBS;.iii.~..-;.:-!,-/
^^^l^^^^^/^^^J^v^
* cî
TELEFON
242
243
TELGRAF
Ekim 1994 İtibariyle İstanbul'da Telefon Abone ve Talep Miktarları
|
ist. Yakası Anadolu Yakası
|
Toplam
|
Abone sayısı
|
Büyükşehir Bel. sahası içindeki abone
|
1.683.486
|
889.591
|
2.573.077
|
Büyükşehir Bel. sahası dışındaki abone
|
92.046
|
63.168
|
155.214
|
Teleks abonesi
|
5.831
|
980
|
6.811
|
Teleteks abonesi
|
271
|
35
|
306
|
Mobil telefon abonesi
|
31.767
|
6.990
|
38.757
|
Çağrı (Paging) sisteminde çalışan abone
|
46.573
|
10.915
|
57.488
|
Paket anahtarlamalı data santralı abonesi
|
1.252
|
-
|
1.252
|
Devre anahtarlamalı data santralı abonesi
|
34
|
3
|
37
|
Dial-Up Modem adedi
|
1.063
|
203
|
1.266
|
Ankesörlü telefon adedi
|
6.652
|
9.697
|
16.349
|
Telefaks abonesi
|
23.807
|
6.583
|
30.390
|
Cep telefonu (tüm İstanbul için)
|
|
|
33.780
|
Bekleyen talep miktarları
|
Büyükşehir Bel. sahası içindeki talep
|
33.528
|
19.670
|
53.198
|
Büyükşehir Bel. sahası dışındaki talep
|
4.227
|
2.608
|
6.835
|
1800 kanallı kuranportör sistemi. Cumhuriyetin 50. Yütnda istanbul. 1973
ye tahsis edilen bu santral kısa sürede ihtiyaca cevap veremez hale geldiğinden Fransa'ya l yüzlük, 2 adet yirmi beşlik, l adet on beşlik ve l adet de onluk olmak üzere 5 santral sipariş edildi ve Beyoğlu, Pangaltı, Maliye ve Mebusan telgrafhanelerine birer telefon santralı kuruldu. 6 Nisan 1911'de bir kanunla istanbul'da merkezi bataryalı (manuel) bir telefon santralı kurulması işi 30 yıl süreyle, İngiliz, Amerikan ve Fransız sermayedarlarından oluşan bir grubu temsil eden Harbert Lows Webbe'e verildi. İmtiyaz sının, Pendik'ten Anadolukavağı'na, Yeşilköy'den Rumelika-vağı'na uzanıyordu. Bu amaçla kurulan Dersaadet Telefon Anonim Şirketi, 3 ana merkezle tali merkezleri bir buçuk sene içinde tesis ve ikmal edecek, gelirin yüz-
de 15'ini 3 ayda bir hükümete verecek, 10 seneden sonra müdür, başmühendis ve başmüfettişten başka yabancı personel çalıştırmayacaktı.
28 Şubat 1913'te Istanbul-Beyoğlu ve Kadıköy santrallarmı açan şirkete I. Dünya Savaşı yüzünden hükümet tarafından el konulduysa da 1919'dan itibaren imtiyazlar geri verildi. Bu tarihte istanbul santralı 9.600, Beyoğlu santralı 6.400, Kadıköy santralı ise 2.000 hat kapasiteli olup Wes-tern Electric no. 10 sisteminde; lambalı merkezi bataryalı sistemde tali santrallar ise no. 9 sisteminde anonsiyatörlüydü. Bunu Mayıs 1921'de Bebek ve Bakırköy, Haziran 1921'de Yeşilköy, eylülde Kandilli, ekimde Erenköy ve Büyükada, Haziran 1922'de Büyükdere ve Tarabya, Ağustos 1923'te Paşabahçe, Kasım 1923'te Kartal, Mart 1924'te ise Heybeliada santralları izledi.
İstanbul-Ankara arasında ilk şehirlerarası görüşme Temmuz 1929'da açılan tek devre üzerinden yapıldı. 18 Ekim 1931'de İstanbul-Sofya devresi ile istanbul Avrupa'ya bağlandı. 1931'de İstanbul-Ankara devresi üzerine konan ilk kuranportör sistemi bu devreye katıldı.
Hükümetin baskısı ile şirket, 1931 ve 1932'de istanbul (Tahtakale), Beyoğlu ve Kadıköy santrallarmı Standart Electric firmasının Paris fabrikası imalatı olan Rotary 7A sistemi ile otomatik santrallara çevirdi (bu dönüşüm ilk olarak 1927'de Ankara'da gerçekleşmiştir). Nihayet l Eylül 1935'te şirketin bütün tesisleri hükümet tarafından satın alınarak PTT Idaresi'ne devredildi. Bu tarihte istanbul'daki abone adedi 10.700 idi. 1936'da İstanbul'un şehirlerarası konuşması, 12,823 çıkan, 16.386 giren; milletlerarası konuşması ise 3.197 çıkan, 3.059 giren konuşmadan ibaretti. 1939'da Şişli'de Ericsonn Şirketi tarafından 2.000 hatlık bir santral kurduruldu (bu şebeke 1943'te 5.000 hat, 1950'de ise 8.000 hat kapasiteye ulaşmıştı). Böylece 1932'de
11.500 olan otomatik santral kapasitesi, 1947'de 16.500'e ulaştı. Aynı dönemde çok kanallı transmisyon sistemine geçildi ve İstanbul-Ankara arasına 2 adet tek kanallı havai hat çoklayıcı sistem eklendi. 1948-1950 arasında, LMT firmasına Tahtakale santralının kapasitesinin 10.000'e, Beyoğ-lu'nun 7.600'e ve Kadıköy'ün kapasitesinin ise 2.400 hata çıkarılması sipariş edildi. 1948'de Ericsonn firması tarafından İstanbul santrallarına 13-500 hat ilave edilmesi öngörüldüyse de yalnızca Kadıköy'e 3.000 hatlık ekleme yapılırken buradaki 2.400 hatlık santralın 1.200'ü Erenköy'e nakledildi (daha sonra Erenköy'e 7B Rotary santralı kurulduğunda aynı tesis Beyoğlu'na nakledildi). Eric-sonn'un Kadıköy'e kurduğu bu 3.000 hat, 1952'de Anadolu'ya sevk edilirken yerine Rotary 7B sisteminde toplam 37.500 hat eklendi. 1954-1959 arasında, Fatih'e 5.000 hat, Bakırköy'e 1.600 hat, Yeşilköy'e 1.300 hat, Şişli'ye 6.800 hat, Tahtakale'ye 4.000 hat, Beyoğlu'na 5.000 hat, Kadıköy'e 6.000 hat, Büyükada'ya 100 hat, Heybeliada'ya 600 hat ve Kartal'a 600 hat eklenmiş, bazı manuel santralların da otomatiğe çevrilmesi ile bu yıllarda istanbul'da otomatik hat kapasitesi 65.600'e yükselmişti. (Bunlardan Tahtakale ve Beyoğlu santral-larındaki 22 ve 24 ile başlayan telefonlar 1970'lerin sonuna dek kullanılmıştır.) 1967'de PTT Genel Müdürlüğü ve Northern Electric Company'nin ortak girişimiyle kurulan NETAŞ şirketi başlangıç kapasitesi yılda 40.000 hat olan Western Electric patentli no. 5 Crossbar sistemini Türkiye'de üretmeye başladı. 1967'de telefon santralı kapasitesi 88.800 hata çıktı ve Şişli, Bakırköy, Yeşilköy, Kartal'daki otomatik santrallar genişletilirken, Paşabahçe, Kandilli, Büyükdere, Tarabya ve Pendik'teki manuel santrallar otomatiğe çevrildi. 1972'de istanbul'daki kapasite tümü otomatik 155.000 hat civarına ulaştı. 1973'te Türkiye'nin ilk otomatik teleks santralı kuruldu ve Aralık 1974'te 4.000 hatlık Gayrettepe santralı kuruldu. 1975'te 4.000 hatlık Bayrampaşa, 2.000 hatlık Gaziosmanpaşa, 2.000 hatlık Pendik ve 4.000 hatlık Beşiktaş santrallarına ilaveten 1975'te Beyoğlu, Kadıköy, Bakırköy, Levent, Bebek, Üsküdar, Erenköy, Gayrettepe, Beşiktaş, Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa ve Pendik santralları 41.000 hatla genişletildi. 1976'da 2.000 hatlık Küçükçekmece, 2.000 hatlık Ümraniye ve 5.000 hatlık Bahçelievler santralları kuruldu, Tahtakale, Kadıköy, Beyoğlu ve Erenköy yeniden genişletildi ve böylece 38.000 yeni hat kazanıldı. 1976'da Antalya Catania denizaltı koaksiyel kablosunun hizmete girmesiyle Avrupa ile çok kanallı iletişim sistemine geçildi ve sistemler BTMC (şimdiki ALCATEL BELL) şirketinden temin edildi. Nisan 1979'da IN-TELSAT üzerinde Atlantik bölgesi uyduları ile 13 yeni ülkeyle görüşme mümkün oldu. Mart 1982'de İstanbul başta olmak üzere diğer büyük merkezlerde ve turistik yörelerde ankesörlü telefonlar hizmete girdi. Bu dönemde istanbul'daki santral kapasitesi 483.900'e ulaşmıştı.
Aralık 1984'te Türkiye'de ilk dijital sistem (icadından 3 yıl sonra) kullanılmaya başlandı fakat ilk sayısal santral İstanbul'da değil Ankara'da hizmete girdi. Aynı yıl PTT laboratuvaıiarınm Teletaş adıyla şirketleşmesi gerçekleşti. Bu girişim telekomünikasyon alanında çok önemli bir sıçramayı işaret etmekteydi. Artık kanal sistemleri yerine gerek santrallarda, gerekse transmisyonlarda sayısal sistemler kullanılmaktadır. Bunu 1986'da kullanılmaya başlayan mobil telefonlar ve çağrı cihazları izledi.
15 Temmuz 1987'de Telefon idaresi, istanbul yakası ve Anadolu yakası olarak iki bölgeye ayrıldı. Aralık 1990'da EMOS l adı verilen ilk fiber optik yurtdışı bağlantısı sayesinde istanbul ve Türkiye'nin dünya ile iletişiminde yeni boyutlar oluştu. Bu gelişmelerin son noktası ise 1994'te hizmete giren TÜRKSAT uydusu oldu.
AYŞE HÜR
TELEVİZYON
istanbul'da ilk televizyon yayını, istanbul Teknik Üniversitesi'nde 1952'de, ders uygulaması ve deneme niteliğinde yapıldı. Taşkışla binasından, Yüksek Frekans Tekniği Kürsüsü tarafından yapılan bu yayın her perşembe, en fazla bir buçuk saat sürüyordu. Bu yayında yabancı kaynaklardan sağlanan filmler ve basit bir stüdyoda, o dönemin ses ve müzik sanatçılarının küçük konserleri yer alırdı. Bu ilk yayın 1963'e kadar devam etti. Aynı yıl, istanbul Teknik Üniversitesi Maçka binasında yeni bir stüdyo yapıldı. Yayınlar yine haf-tada bir cuma günleri, l6.30'dan 20.30'a kadar yapılıyordu. Bu stüdyo 300 rrf'lik bir alana sahipti. Yayınını 1971 başına kadar sürdürdü. İlk naklen yayın da buradan sağlandı. Spor ve Sergi Sarayı'nda temsiller vermekte olan Kafkas Balesi gösterileri ilk naklen yayındı. Naklen yayınlanan ilk maç da İnönü Stadı'nda oynanan Beşiktaş-Fe-nerbahçe futbol maçıydı. Ancak bu ilk dönemde, özellikle 1950 ve 19öO'larda çok az
televizyon alıcısı vardı ve bu yayınlardan İstanbulluların fazla bilgisi yoktu.
1964'te kurulan TRT, televizyon yayınına önce Ankara'da, 1968'de, deneme yayınlarıyla başladı. TRT istanbul'da deneme yayınlarına ancak 1971'de girişebildi. Ankara'da hazırlanan paket programlar merkezde hazırlanıp İstanbul'a gönderiliyordu. Bu paket yayın dönemi, link hatlarının bağlanmasına, 1972'ye kadar sürdü. 1973' te Çamlıca vericisi devreye girdi. Çamlıca TV İstasyonu 5.400 m2'lik bir alan üzerine kurulmuştu. 130 m yüksekliğindeki kulesi Marmara Bölgesi'ne FM ve TV yayınları yapıyordu. Çamlıca TV İstasyonu devreye girene kadar, İstanbul'da televizyon yayınları istanbul Teknik Üniversitesi vericisinden yapılmaya devam etti.
istanbul Televizyonu'nun kendine ait bir stüdyoya kavuşması ancak 1981'de mümkün olabildi. Bu yıla kadar, esas olarak istanbul Teknik Üniversitesi Maçka Stüdyosu, 1976'dan itibaren de bu stüdyoya ek olarak Bağlarbaşı'nda bir sanat okulu kullanıldı. 1981'de, TRT'nin Ortaköy sırtlarındaki, halen kullanılmakta olan tesisleri açıldı, istanbul Televizyonu aslında bu tesislerin bir bölümüne büro olarak 1977'de taşınmıştı. Ancak stüdyoların tamamlanması 1981'i buldu.
TRT İstanbul Televizyonu 42.000 m2'lik bir alana yapılmıştır. Çok sayıda stüdyoya ve 1994'e gelindiğinde önemli bir donanıma sahip olan Ortaköy tesislerinde, halen pek çok TV yapımı gerçekleştirilmektedir.
1950'li ve 1960'lı yıllarda, hattâ 1970'lerin ikinci yarısına kadar istanbul'da TV alıcısı fazla değildi. İstanbullular televizyon yayınlarını seyretmek için alıcısı olan bir tanıdığa girmeyi âdet edinmişlerdi. Televizyon seyretmek üzere gelen misafirler için kullanılan "tele-safir" deyimi buradan doğdu. 1972 Münih Olimpiyatları sırasında "tele-safir"lik çok yaygınlaştı.
Renkli televizyon yayınları 1982'de haftada birkaç saatle sınırlı olarak başladı;
istanbul Teknik Üniversitesi Maçka Stüdyosu'nda Yalçın Ateş Orkestrası bir çekim sırasında, 1968.
Cengiz Kahraman arşivi
1984'te tümüyle renkli yayına geçildi. TRT televizyon kanalları Ekim 1986'da TRT2 ile ikiye yükseldi. Bunu 1989'da TRT3, 1990'da eğitim ağırlıklı TRT4 ve Avrupa'ya yönelik TRT5 kanalları izledi.
Türkiye'de ve İstanbul'da ilk özel televizyon yayını, o dönemde Türkiye'de özel televizyon yayınına yasalar engel olduğu için, yurtdışındaki vericilerden, uydular üzerinden yayın yapan Starl Televizyonu'yla 1989'da başladı. Starl'in büroları ve stüdyoları İstanbul'daydı. Özel televizyonlar 1994'te yasal çerçeveye kavuşana kadar İstanbul'da ülke çapında yayın yapan televizyon kanalları birbirini izledi. 1994 yılı itibariyle İstanbul'da İnter Star, ATV, HBB, Kanal D, Show TV, TGRT, Samanyolu, Kral TV, Genç TV, istanbul TV, Kanal 6, Kanal 7, Flash TV ve şifreli yayın yapan Cine 5 TV kanallarının yanında, çeşitli ilçelerde dar bir çevreye yayın yapan yerel TV istasyonları da vardır.
Kablolu televizyon İstanbul'a, önce Ataköy ve Bostancı'dan başlamak üzere 1992'de geldi. Anadolu yakasında Bostancı'dan başlayarak Kızıltoprak'a kadar Bağdat Caddesi çevresi, Suadiye, Erenköy, Kadıköy'ün bir bölümü, Moda, Acıbadem çevresi 1994'e kadar kablolu televizyona bağlandı. Rumeli kesiminde Ataköy'den sonra Bakırköy, Gayrettepe, Esentepe, Levent, Akatlar, Bebek, Arnavutköy, Ortaköy, Beşiktaş şehrin bu kesiminde kablolu TV ağı kurulan ilk semtler oldular.
1986'da istanbul'da 1.950.000 civarı televizyon alıcısı sayılıyordu ve bu sayı Türkiye'deki toplam televizyonların yüzde 22,9'unu meydana getiriyordu. 1994 itibariyle televizyon alıcısı sayısının 2.600.000'i aştığı tahmin edilmektedir.
istanbul
Dostları ilə paylaş: |