I. GİRİŞ 2 II. Genç İsyani: Karşı – Devrimci “İrticai” Ayaklanma 3


DEVLET TEKELİ (İNHİSAR) VE DEVLET İŞLETMECİLİĞİ



Yüklə 363,91 Kb.
səhifə8/14
tarix02.11.2017
ölçüsü363,91 Kb.
#26658
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   14

DEVLET TEKELİ (İNHİSAR) VE DEVLET İŞLETMECİLİĞİ


İzmir İktisat Kongresi, sanayinin gereksinimlerinin bizzat çıkar grupları temsilcilerince dile getirildiği ilk ve en önemli platformdur. Kongre’de sanayi temsilcileri tarafından dile getirilen taleplerden bir tanesi şudur: “devlet kendisinin kuvvetli bir unsuru iktisadi olduğunu nazar-ı dikkate alarak yalnız fertlerin teşebbüsleri ile dahi kooperatif veyahut anonim şirketler ile başa çıkılamayan büyük sanayi iktisatlarında irşat ve iştirak ile halka yol göstermelidir” (Turan).

Bu çağrıya, Hükümet’in 1925 yılında 1) inhisarlar, 2) devlet işletmeciliği, 3) teşvik ve himaye politikaları ile yanıt verdiği söylenebilir.


  1. Tekel Hakkı ve Tekel İşletmesi


İnhisar (tekel), sözlük anlamı itibariyle “Bir iş veya malın idâresinin bir kişiye, bir ele bırakılması. Bir elden idâre”dir.11 Tekel ilan edilen ticari alanda tekelin işletmesi ya doğrudan Hazine tarafından gerçekleştirilmekte ya da tekel işletme hakkı ihale ile şirketlere devredilmektedir. Hak daha sonrasında yine Hükümet’e devredilmektedir.12

1925 yılı içerisinde, tütün tekelinin işletmesi Fransız Şirket’ten devralınmış; bunun yanında ispirto, barut gibi malzemeler ile liman işletmeciliği hizmet alanlarında yeni tekel kurulmuştur. Bu nedenle, tekel hakkı ve işletmesinin ayrımının farkına varmak gereklidir.

Tütün tekeli, sadece 25 yılında değil, dönem boyunca gündem maddelerinden biridir. Önemlidir çünkü tütün en önemli gelir kaynaklarından biridir; önemlidir çünkü tütün tekelinin Devlet’çe alınması yabancı sermayenin tasfiyesi ile yakından ilgilidir; önemlidir çünkü tütünle uğraşan çiftçi kesimi yüksek gelire sahip varlıklı kesimdir. Bu nedenle, tütün tekeli ele alınmıştır, tütün tekelinin niteliği ve örgütlenmesi incelenmiştir. Yeni tekel kurulan alanlara ise kısaca bölüm sonunda değinilmiştir.

  1. Tütün Tekel Hakkının Hükümetçe Alınması ve İşletilmesi


Tütün, devlet gelirlerinden büyük bir bölümünü oluşturan önemli bir gelir kaynağıdır. Bu nedenle nasıl yönetilmesi gerektiğine dair tartışmalar Cumhuriyet kuruluş yıllarının başlıca gündem maddelerinden biri olmuştur. Tütünün yönetimine dair üç sistem öne çıkmaktadır: inhisar (tekel), bandrol, gümrük sistemi.

Tekel sisteminde, tütün üretimi, dağıtımı tek bir elden yürütülmekte; bandrol sisteminde piyasa serbest bırakılmak ve üretilen tütüne yapıştırılan bandrol ile vergi toplanmaktadır; gümrük vergisi sisteminde ise ihracat sırasında vergi alınmaktadır.

Tütün ile ilgili ilk girişim 26 Şubat tarihli Kanun’dır. 26 Şubat’ta kabul edilen 558 sayılı “Tütün İdare-i Muvakkatesi ve Sigara Kağıdı İnhisarı Hakkında Kanun” ile ünlü Fransız şirketi “Regie Ottomane des Tobacs” tarafından idare edilmekte olan Tütün Rejisi (tekel idaresi) 1 Mart 1925 tarihinden itibaren devlet tarafından satın alınmaktadır. Bir şirket şeklinde çalışacak idare, ülke içerisinde tütün ve sigara kağıdı üretimi, satışı ve işletilmesi tekelini almaktadır:

Madde 1: 1341 senesi Martının birinci gününden itibaren istihlakâtı dahiliyeye mahsus tütün mübayaası, işletilmesi ve tütün ve sigara imali ve satılması muamelesiyle tütüne müteallik sair umur, kavanin ve nizamatı mahsusuna tevfikan doğrudan doğruya hükümetçe ifa edilir.

Madde 2: Birinci maddede Hükümete verilmiş olan salahiyat 1341 senei maliyesi nihayetine kadar muteberdir.

Kanun tasarısı görüşmelerinde, tütün inhisarının geçici olması yönünde görüş oluşmuş ve bandrol sisteminin kabul edilmesinin doğru olacağı konusunda mutabakata varılmıştır. Buna göre, 1341 (1925) mali senesi bitimine kadar tekel kabul edilecek ve 1925 mali yılının bitiminde bandrol sistemine geçilecektir. Meclis, çoğunlukla bandrol sistemine taraftardır. Gerçekten, 23 Mart’ta Meclis’e sunulan Tütün Encümeni Mazbatası (Encümeni Mahsusa)13 ile tütünün tekel idaresi ile değil, bandrol sistemi ile yönetilmesini gerektiğine dair görüş bildirmiştir. Bandrol sisteminin seçilmesindeki neden, Türkiye’nin kendi ihtiyacından fazla üretim yapması olarak gösterilmiştir. Buna göre, bandrol sistemi kullanan ülkelerin üretimlerini günden güne artırdıkları görülürken, tekel idaresinde ise üretimin hem nicelik hem nitelik itibariyle düşmesine tanık olunmaktadır. Mazbatada bu iddia şu şekilde yer almaktadır:

“İnhisar tehlikeli ve muzırdır, rekabet ve serbestinin ihyakâr tesirlerinden mahrumdur. Hangi sanat inhisar altına alınmış ise ya büsbütün sönmüş veyahutta müstaid olduğu derecede inkişaf edememiştir. Onun için hükümetler memleketin serveti meyanmda mühim bir mevkii olan veya onmaya namzet olan sanayi üzerine inhisar koymaktan içtinap etmişlerdir.” (Tütün Encümeni Mahsus Mazbatası)

Yine mazbataya göre, tarihteki deneyimler aksini açıklıkla gösterirken, tekrar tekel sistemine geçmek ticareti bitirmek demektir. Encümen başkanı, Yusuf Kemal Bey şu sözleri dile getirir (22.3.1925, ZC C.16 İ.84 s.115):

“Raporun dokuzuncu sayifesi; 1289 senesinde İstanbul'un ve biladiselasenin tütün İstihlâk rüsumu diyelim - Hıristakı, Zogragos ile zarifiye İnhisara verilmiş yüz bin liraya, bununla başa çıkılmamış, inhisar fesh edilmiş, 1239 tarihli bir nizamname ile bu memlekette hükümet inhisarı istanbul'a mahsus olmak üzere teessüs etmiş, İstanbul kî en ziyade zapturapt kabildir orada devlet inhisarı teessüs etmiş ve fayda vermiş. Ne netice vermiş arkadaşlar? Resmi raporu okuyorum, bir şey daha arzedeyim. O zaman teşekkül eden bu inhisar idaresi müstakil imiş, tütün nezareti imiş. Tabir efendi isminde birisi oraya nazır olmuş, tüccardan kendisine refikler verilmiş. Arkadaşlar! Umuru mülkiye de iyi ve fevkalâde züyeti görülmüş kimseden değil, tüccardan verilmiş. Sonra arkadaşlar! Neticede rapor diyor kî, Kani Paşanın ikinci Rüsumat Emaneti zamanında idarei inhisariye lâğvolunarak Dersaadet tütünleri dahi bandrol usulüne tabi tutulmuş olmasına nazaran yapılan inhisar tecrübesinin matlup derecede temini varidat edememiş, olduğuna hükmetmek iktiza eder.”

Ârif Bey (Eskişehir) rejinin yerine tekelin geçirilerek sektörde daha baskıcı bir sistemin oluşturulduğunu savunmuştur (8.2.1926, ZC C.22 İ.52 s.105-106):

“Bir reji kalkmış yerine diğer bir reji ikame edilmiş olacak. Hem öyle bir reji ki, eski rejinin beş on tane kolcusundan başka kuvvei takibiyesi yoktur. Şimdi koyacağımız reji topuyla, tüfeğiyle, polisiyle, jandarmasıyle bir reji olacaktır. Eskiden halk Reji İdaresinden şikâyet etmek istediği zaman bir iki kapı bulurdu. Fakat halk şimdi kimi kimden şikâyet edecek?”

Halbuki, Ekrem Bey (Rize) de, reji idaresi ile inhisarın bir tutulduğunu, ancak tekelin bir sistem olduğunu; şirket ile ya da devlet tarafından işletilmesinin aynı şey olmadığını iddia belirtmektedir (22.3.1341, ZC C.16 İ.84 s.99). Ayrıca, tütünün çok fazla üretilmesinin pek iyi bir şey olmadığını, asıl sorunun üretilen tütüne pazar bulabilmek olduğunu belirtmektedir (22.3.1341, C.16 İ.84 s.101). Hatta, bandrol sisteminde bandrol şirketlerinin kazanacağını (tütünü alıp sigara yapılmak üzere satarken kendi karını ve vergisini ekler), devlet tekelinde aynı piyasa fiyatındaki tütünden devletin eline daha fazla gelir geçeceğini iddia eder (22.3.1341, ZC C.16 İ.84 s.103). Ayrıca, tütün bandrol sisteminde şirketlerin kar amacı altında idare edilmekte ve nitelik olarak düşmektedir (22.3.1341, C.16 İ.84 s.103). Ayrıca, bandrol kabul edildiği takdirde, inhisara geçmenin olanağı olmadığı savunulmaktadır, çünkü bandrol şirketleri büyüyecek ve daha sonrasında bu şirketleri satın almak imkansız hale gelecektir. Bu nedenle, tekel sistemi ile başlamak gereklidir daha sonra bandrol sistemine dönülebilir (22.3.1341, C. 16 İ.84 s.115). Emin Bey (Eskişehir) de, tütün üretiminin devlet elinde olmasını, gerekli olduğunda piyasaya müdahale edebilmek üzere önemli görmektedir.

Tüm karşı çıkışlara karşın, Hükümet 8 Şubat 1926’da kabul edilen 734 sayılı Kanun ile tekel süresini 1930 yılına kadar uzatacaktır. Bu nedenle, bandrol sistemini tartışmak bir yana Hükümet tekel sistemini pekiştirmiştir.

  1. Yeni Kurulan Tekel Hakları


İspirto İnhisarı: 27 Mayıs’da yayımlanan kararname ile ispirto inhisarının tatbik şekli düzenlenmektedir. İspirto inhisarı 1 Haziran 1925 tarihi itibariyle başlayacaktır ve ispirto imal, ithal ve tagyiri inhisara idaresine ait olacaktır (Düstur III. Tertip C.6).

Liman İşletmeciliği: 14 Nisan’da kabul edilen 618 sayılı “Limanlar Kanunu” ile limanların idare ve temizlenme, genişletilme ve daha birçok liman işlerinin yapılması görevi hükümete verilmektedir. Kanun ile, demirleme, rıhtımlara yanaşma, boşaltma, yükleme ve limanda kalınabilecek müddetlere kadar bir çok nokta düzenlenmektedir (ZC C.18 İ.102).

Askeri Fabrikalar: 28 Kasım’da kabul edilen 672 sayılı “Askerî Fabrikalarına Ait Mevadı İnhisariyenin Maliye Vekâletine Devri Hakkında Kanun” emniyet ve asayişi memleketle alakadar olan barut, dinamit gibi bir kısım mevad inhisara alınmış ve Askerî Fabrikalar Müdiriyeti Umumiyesine verilmiştir. Oysa, tütün, ispirto gibi inhisarlar ile bütçede aynı kalemde gösterilmektedir. Bu nedenle, Askerî Fabrikalar Müdiriyeti Umumiyesina bağlı inhisarlar ile kurulacak inhisarlar da Hazine'ye devredilmektedir (ZC C.19 İ.16).

Gizli Celse’de 19 Kasım’da görüşülerek kabul edilen 664 sayılı Kanun ile Müdafaai Milliye Vekaletine"esliha, mühimmat ve sanayii harbiye fabrikaları ve fennî laboratuvarlar, ..." kurmak üzere yüz elli milyon liralık taahhüdat icra edilmektedir. Anadolu'da silah ve mühimmat üreten fabrikaların olmamasının yarattığı zorluklar ve eksiklikler İstiklal Savaşı sırasında hissedilmiştir.


  1. Devlet İşletmeciliği


1925 senesinde kurulan devlet işletmelerinden bazıları şunlardır: Seyr-i Sefain Müdüriyeti Umumisi (4 Nisan), Karadeniz Boğazı Tahlisiye İdaresi (14 Nisan), İzmir Liman İşleri İnhisarı Türk Anonim Şirketi (13 Mayıs), vb.

Devlet işletmeciliği, Seyr-i Sefain Genel Müdürlüğü (Denizyolları Genel Müdürlüğü, SSGM) ve Sanayi ve Maadin Bankası (Sanayi ve Maden Bankası) üzerinden incelenecektir. Meclis’de devletin iktisadi faaliyetlerine ilişkin tartışmaların hedefinde bu iki kurum vardır.

Bu iki kurum, devlet işletmeciliğinin niteliği ve örgütlenmesi açısından incelenmiştir.

  1. Seyr-i Sefain Genel Müdürlüğü: Devlet İşletmeciliğinde Örgütlenme


Seyr-i Sefain Genel Müdürlüğü (SSGM), deniz yolu ile ulaşım ve nakliyatı sağlamaktadır. Ki, görevini başarıyla yerine getirmektedir. Savaş sonrasında yapılan önemli değişiklikler sonrasında vapurlar tamir edilmiş, seferler durmadan devam etmiş ve en küçük ilçelere dahi uğrayarak seferlerini devam ettirmiştir. Bu doğrultuda, SSGM yurtdışındaki şirketlerle rekabet edebilecek güce yaklaşmıştır (ZC C. 17 İ.91 s.11-27, 61-62, 75).

SSGM’nin bu denli güç kazanması hakkındaki tartışmayı da alevlendirmiştir. SSGM’nin kim tarafından, devlet ya da özel, işletilmesi gerektiği en önemli tartışma başlıklarından biridir. Muhalefet, SSGM’nin Devlet tarafından işletildiği sürece kâr edemediği tezinden yola çıkarak, şirketlere devredilmesi gerektiğini savunmaktadır. SSGM’nin “altı milyon sermaye ile kırk lira kâr getirem[emesi]”ni (ZC C.17 İ.91 s.16) kabullenememektedir. Bu doğrultuda, Eskişehir mebusu Arif Bey, ticari kuruluşların devlet tarafından işletilmesine karşı çıkmaktadır, çünkü devlet işletmeleri “kâr ile zarar arasında… hiçbir fark gözetmeme[ktedir]” (ZC C.17 İ.91 s.12).

Hükümet ise, askeri, idari ya da iktisadi gerekçelerle devlet tarafından işletilmesi gerekli bazı hizmetlerin kâr ya da zarar etmesinin önemli olmadığı tezi üzerinden yanıt vermektedir.

Öncelikle, devlet işletmeciliği zorunlu olarak gelmiştir çünkü “…mütevali harpler dolayısıyle savahilin nüfusu, ziraat ve ticareti azalmış olduğundan diğer şirketler idare edemez, devam ettiremez hale gelmiştir” (Rasih Efendi, ZC C.17 İ.91 s.14). Bu sayede, “muntazam seferleri ancak Seyrisefain temin etmiştir ve bu yüzden o sevahil birçok ecnebi şirketlerin ecnebi bayrakların gölgesinden kurtulmuştur” (Rasih Efendi, ZC C.17 İ.91 s.14). Diğer bir deyişle, sermayedarların hareket etmesine olanak bulunmayan bir dönemde, iktisadi bağımsızlığı sağlayarak işleyebilen sadece devlet işletmeleri olmuştur.

Bunun yanında, devlet işletmeciliği idari ve iktisadi bir takım gerekliliklere dayanılarak kurulmaktadır. Örneğin memurların göreve gidebilmeleri için SSGM’nin öneminden söz edilmektedir (ZC C.17 İ.91 s.20):

“..devletin müfettişleri bu vapurlarla gidiyor kazalara, en küçük kazalara dahi giderek, ticaretin gelişmesini sağlıyor, yurtdışından vatandaşlar bunları kullanarak geliyor, devlet postasını bunlar taşıyor, seferberlik zamanında bunlar sefer yapıyor…”

Bunun aksine, “eğer ticari bir zihniyetle düşünülerek hareket edilmiş olsa Seyrisefain’in İzmirle İstanbul ve İstanbul ile Trabzon arasında işlemesi ve ufak tefek iskelelere uğramaması lazım gelir. Halbuki millet müessesi olduğu için en ufak nahiyelere kadar uğramaya mecbur” tutulmaktadır (ZC C.17 İ.91 s.18).

Çatışmanın nedeni, sermayedarların karlı bir alan olan deniz taşımacılığında var olmak istemesidir. Çünkü, SSGM “milli vapur kumpanyaları ile rekabet ederek, batmalarına neden olmaktadır” (Ordu mebusu Faik Bey, ZC, Devre: II, Cilt: 17, s. 20). Hükümet’in bu durumda olan küçük vapur işletmelerine tavsiyesi, birleşerek milli bir şirketin kurulmasına öncülük etmeleridir. Küçük işletmelerin başarılı olamayacağının görüldüğü sektörde, devlet işletmeleri ile rekabet yerine itilafname imzalanması yararlı olacaktır (Ticaret Vekili Ali Cenani Bey, ZC C.17 İ.91 s.21).

“Birleşerek milli şirketler kurmalılar çünkü hepsinin birer vapuru var. Ayrıca seyrisefain ile rekabet etmek yerine itilafname imzalanmalı ve iki taraf da bu itilafnamenin şartlarına uymalı.”

Söz konusu tartışma, Cumhuriyet’in gelecek 70 – 80 yılına da damgasını vuracaktır.

SSGM, yeni değildir; aksine Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet’e aktarılan kurumlardandır. Yalnız, Osmanlı’da Seyr-i Sefain İdaresi olarak anılan kurum 1925 yılında “Seyr-i Sefain Müdüriyeti Umumiyesi” adını almıştır.

4 Nisan’da kabul edilen 597 sayılı Seyr-i Sefain Müdiriyeti Umumiyesinin Sureti İdaresine Dair Kanun ile SSGM’nin yönetim şekli belirlenmiştir (Düstur III. Tertip C.6).

SSGM, Ticaret Bakanlığına bağlı bir kurumdur. Genel Müdürlük olarak örgütlenen kurumun başında Genel Müdür ve İdare Meclisi vardır. Örgüt, 5 müdürlükten oluşmakta, bunlar haricinde Teftiş Heyeti ve Baştabiblik’e sahiptir:

Tablo 1 Seyr-i Sefain Müdüriyeti Umumiyesi

Müdüriyet-i Umumiye

Meclis-i İdare

İşletme ve Güverte Müdüriyeti

Makine Müdüriyeti

Levazım Müdüriyeti

Muhasebe Müdüriyeti

Muamelat-ı Zatiye Müdüriyeti

Heyet-i Teftişiye

Baş Tababet

Kaynak 1: 1927 -1928 Devlet Salnamesi

Genel Müdürlük, bir idare meclisi tarafından yönetilecektir. İdare meclisi, doğal üye olan Genel Müdür dışında altı kişiden oluşmaktadır. Altı kişinin dördü Ticaret Bakanı’nın önerisi ile Bakanlar Kurulu tarafından; diğer iki üye ise Bakanlar Kurulu’nca seçilen dört üye tarafından uzmanlardan arasından seçilecektir (md. 1). Üyeler, vapur sahibi ya da vapur idareleri ile ilişkili doğrudan çıkar sahibi kimseler olmamalıdır. Üyelik süresi 4 yıldır ve tekrar seçilebilir (md. 1).

İdare meclisi’nin görevleri, bütçe, yıllık hesaplar ile kadroların incelenmesi ve hazırlanması, Her türlü acentelerin seçimlerinin onayı, “3 000 liradan fazla her nevi mubayaat ve siparişat ve mebani inşaatı ve istikrazat ile hariçte yapılmasına lüzum görülecek vapur tamiratı ve 500 liradan yukarı satışlar hakkında karar itası 3 000 liradan yukarı mubayaat ve siparişat için münakasanın şekli icrasının tayini”, vb’dir (md. 2).

SSGM’nin harcamaları, Divanı Muhasebat'ın (Sayıştay) vizesi ile yapabilmekte ve Ticaret ve Maliye Bakanlıklarının denetimine tabi kılınmaktadır.

10 Mayıs’da ise “Seyr-i Sefain Müdüriyeti Umumiyesi Meclisi İdaresinin Vazaif ve Salâhiyetine Dair Talimatnamenin Mer'iyete Vaz'ı Hakkında Kararname” (BK Karar No: 1897) kabul edilmiştir.

  1. Sanayi ve Maadin Bankası: Özelleştirmeye Kadar Devlet İşletmeciliği (Özel sektör – devlet işbirliği: iştiraklik)


Sanayi ve Maadin Bankası’nın kuruluş gerekçesi, Avrupa ve Amerika’da sürekli gelişen sanayiye ulaşmak için gerekli tedbirleri almaktır. Öncelikle, Türkiye Cumhuriyetinde sanayinin neden gelişmediği tespiti yapılmaktadır:

“Memleketimizde sanayinin inkişaf ve terakkisi için tevessül edilecek tedabirin en mühimi mütemerkiz sermayeler vücuda getirmek ve halkı teşebbüsatı iktisadiyeye hazırlamak meselesidir… Fakat memlekette mütemerkiz sermayelerin ademi mevcudiyeti ve efradın teşebbüsatı iktisadiyeye müçtemian tevessül etmesine müsait bir ananeve terbiyeye malik bulunmayışları eşhası hususiyenin sanayi cesime teşebbüslerinden uzak kalmasına sebep olmuştur” (Genel Gerekçe).

Sanayinin gelişmesine engel bu gibi sorunları çözmek ve sanayide rol almak isteyenler ne yapmalıdır? Sorun tespitinin ardından Ticaret Encümeni tarafından diğer ülke deneyimleri incelenmiştir (ZC C.18 İ.106 s. 3):

“Elyevm yüksek bir inkişafı sınaiye vasıl olmuş hükümetler tarafından sırf müessasatı sınaiye ve madeniye tesis ve idare ve memleketin sınai faaliyetini takviye etmek için ayrıca resmi bankalar vücuda getirilmesine memaliki müterakkıyei garbiyede tesadüf edilmemekte ve bu gibi hususat tamamiyle hususi müessasatı itibariye tarafından ifa olunmakta ise de onsekizinci asırda Büyük Fredrik zamanında Prusya’da ve Katerina zamanında Rusya’da hükümetçe böyle bankalar teşkil edildi ve elyevm dahi imparatorluk zamanında tesis edilip harbı umuminin nihayetine kadar idarei askeriye tarafından idare olunan levazım ve mühimmat imal eden onsekiz adet muazzam müessasatı sınaiyesini Almanya Devleti badelharp sermaye eshama münkasem olmakla beraber kâffe, hisseleri hükümetin yedinde bulunmak ve hissedaran Heyeti Umumiyesi makamına milletin bilcümle emvalinin idaresinden mesul olan Maliye nazırı kaim olmak ve erbabı ihtisastan mürekkep mansup bir heyeti idare ile bir murahhas bir müdür tarafından tedviri muamelat etmek üzere (Doyçevorke) namı altında bir anonim idareye tevdi edilmiş olduğu anlaşılmış olduğundan bizde de pek ziyade muhtaç olduğumuz inkişafı sınaiyei istihdaf eden böyle bir bankanın teşkili vücuhu adide ile münasip olduğu teemmül edilmiştir”

Kurulması uygun görülen Sanayi ve Maadin Bankası’nın Bulgaristan, İsveç ve eski Rusya’nın deneyimi ışığında yapılandırıldığı da belirtilmektedir:

“Bulgaristan, İsveç ve eski Rusya’da muhtelif makasit ve bilhassa muamelâtı itibariyeyi ifa etmek üzere sermayesi hükümet tarafından vaz edilen ve gene hükümet tarafından mansup müdür ve heyeti idareler ile tedviri umur eden ve ayrıca bir şahsiyeti hükmiyeyi haiz olan bu gibi müessesata tesadüf edilmekte olduğu ve gerçi bu bankalar hükümetin siyaseti maliye ve itibariyesi noktai nazarından tesis edilmiş ise de sermayenin sureti teşkili ve usulü idaresi itibariyle” Sanayi ve Maadin Bankasına benzerdir.

Sanayi ve Maadin Bankası, sermayesi ve sanayileşmenin öncüsü olacak araçlardan mahrum Türk ekonomisini canlandıracaktır çünkü “[b]izde… müessese vücuda getirmek isteyenlere muavenet ve müzaheret için hükümetten başka bir babı müracaat yoktur” (ZC C.18 İ.106 s.1). Bu doğrultuda, liberal ekonomi ilkesinden vazgeçmeden devlet müdahalesi kabul edilmektedir.

Kanunun 2. maddesine göre;

“Türkiye Sanayii ve Maadin Bankası âtiyüzzikir muamelât ile iştigal eder:


  • Bankaya devredilmiş olan müessasatı sınaiyeyi, teşekkül edecek şirketlere devredinceye kadar, bizzat idare etmek;

  • İştirâk suretiyle tesisatı sınaiyede bulunmak ve işletmek,

  • Bizzat veya iştirâk suretiyle maden imtiyazu ve bil- iştirâk maden işletmek,

  • Türk sanayi ve maadin ashabına ve maden mültezim ve âmillerine ikrazatta bulunmak,

  • Maksadı teşekkülüne muvafık olmak üzere her türlü banka muamelesi yapmak.”

Buna göre, Sanayi ve Maadin Bankası, Osmanlı’dan miras kalan Hereke Fabrikası, Beykoz Kundura ve Deblağ Fabrikası, Feshane İplik Fabrikası, Yıldızdaki Çini Fabrikası, Uşak Şeker Fabrikasını devralacaktır. 1925 yılında Kayseri Bünyan Fabrikası, özel kişiler ile Ticaret Bakanlığı ortaklığı olarak bir anonim şirket biçiminde kurulacaktır (Avcıoğlu, 2001, s. 380).

Ne var ki, Sanayi ve Maadin Bankası Kanunu görüşmelerinde, Banka’nın işletmeleri özele devredip devretmeyeceği konusu tartışmalı bir konu haline gelir.

Akçoraoğlu Yusuf Bey, Hükümet’in verdiği tasarıda 2. maddenin a fıkrasının “bizzat, yahut iştirak suretiyle tesisatı sınaiyede bulunmak ve müessasatı sınaiyeyi işletmek” olarak Encümene gönderildiğini Muvazenei Maliye Encümeninin maddeyi “Bankaya devredilmiş olan müessasatı sınaiyeyi, teşekkül edecek şirketlere devredinceye kadar, bizzat idare etmek” olarak değiştirdiklerini, iktisadın esas meselelerinden birine dair olan bu değişikliğin büyük bir değişikliğe işaret ettiğini belirterek bunun açıklanmasını ister: “Bu hususta, hükümet kendi doktrinini Muvazenei Maliye Encümenine mi feda etmiştir?” (vurgular bana ait, ZC C.18 İ.106 s.139).

Muvazenei Maliye Encümeni Mazbata Muharriri Şekir Bey (Çatalca) açıklama yapma gereksinimi duyar: “Ancak kabul edebildiğimiz miktarı Ticaret Vekâletine devretmiş olduğumuz fabrikalardan, teşekkül edecek şirketlere devri zamanına kadar muattal durmaması için geçici bir devre ait muvakkat işletme hususunda salâhiyet vermektir. Prensip olarak Encümenimiz devlete ait bir müessesenin doğrudan doğruya fabrikacılık yapmamasını iltizam etmektedir. (Bravo sesleri)” (vurgular bana ait, ZC C.18 İ.106 s. 139).

Ticaret Bakanı Ali Cenani Bey (Gaziantep) durumu şu şekilde açıklamıştır: “Bizim teklif ettiğimiz, hükümetten bankaya devredilen askeri fabrikaların idaresi meselesidir. Yeniden yapılan fabrikaların kendilerini idare etmek hususunda müşkülat çekeceğini takdir ederek Muvazenei Maliye Encümeninin bu tashihini kabul ettik. (Bravo sesleri). Bunda doktrinimizden satmış gibi bir vaziyet yoktur” (vurgular bana ait, ZC C.18 İ.106 s.139).

Yalçın Küçük, Sanayi ve Maadin Bankası’nın devletin ekonomi alanına ilk müdahalesi olduğunu belirtmektedir (Küçük, Ekim 1975, s. 225-227). Bu ilk müdahale, Cumhuriyet’in sınıflı yapısına dair önemli ipuçları vermektedir. Öyle ki, burjuvazinin devletin kontrolünde bir işletmeciliğe direnecek kadar gücü vardır ve temsil yeteneği yüksektir. Bu doğrultuda, Kuruluş Kanunu burjuvazinin istekleri doğrultusunda değiştirilerek kabul edilmiştir.

Sanayi ve Maadin Bankası, Ticaret Bakanlığı’na bağlı tüzel kişiliğe sahip bir kuruluştur. Bir genel müdür ile bir yardımcı ve bankacılık ile sanayi ve maden konusunda uzman beş üyeden oluşan yedi kişilik bir idare meclisi tarafından yönetilecektir. Mebuslardan ve maden ve fabrika sahiplerinden üye seçilememektedir (md. 5). Genel Müdür ile yardımcısı ve diğer üyeler, Ticaret Bakanlığının göstereceği adaylar arasından Bakanlar Kurulu Kararı ve Cumhurbaşkanının onayı ile seçilmektedir.

Banka’nın harcamaları önce (kablesarf) ve sonra (badesarf) Sayıştay’ın vize ve incelemesine ve Usulü Muhasebei Umumiye Kanunu’na tabi değildir. Bu düzenleme ile Banka’nın özerkliği ve hareket serbestisi sağlanmıştır (md. 10).

Yabancı sermayenin Banka’ya bizzat iştiraki uygun görülmemiştir:

Böyle memleketimizin istikbali sınaisinin en büyük âmili olan bir bankanın sermayesine doğrudan doğruya ecnebi sermayesini iştirak ettirmek münasip görülmeyerek bankanın esas itibariyle millî ve resmi bir müessese halinde tesisi ve yalnız bankanın tesis ve vücuda getireceği müessesata ecnebi sermayesinin iştirak ettirilmesi sanayi milliyemize daha muvafık görülmüştür.” (TBMM ZC C.18 İ.106 s. 2).

Diğer taraftan, söz konusu sınıfsal temsiliyet, Cumhuriyet’in bürokrat egemenliğinde kurulduğu tezini de yalanlamaktadır (Küçük, Ekim 1975, s. 227-228).

  1. Devlet Teşvikleri ve Korumacılık


Himayecilik (korumacılık), Ticaret Encümeni tarafından şu şekilde tanımlanmaktadır (ZC C.20 İ.21 s.69):

“Ticaret Encümenimiz de himaye taraftarıdır. Fakat himayeden maksat, himaye edilecek olan sanayin bir gün gelip de rekabete karşı koyabilmesi meselesidir…

…himaye, esasen yürüyemeyen bir sanayi vergi ile idame ettirmek demektir. Bu da o vergi miktarı kadar sermayenin tahribi demektir. Binaenaleyh tahrip edilen bu sermaye bir gün bu sanayi serbest yaşatabilmeye hâdim olmalıdır ki mazur görülsün.”

Sermaye korunmalıdır çünkü “Sermaye civadan cevvâl ve havadan kaçkın bir şeydir” (Besim Atalay, ZC C.20 İ.21 s.65).

Korumacılık üzerinde fikir birliğine varılmakla birlikte, hangi sektörlerin koruma altına alınması gerektiği tartışma konusudur. Mensucat sanayi, en çok ilerleyecek sektör olarak koruma altına alınması gerektiği Hükümet tarafından savunulurken, Gümüşhane mebusu Cemal Hüsnü Bey, mensucatın kolonici bir sektör olduğunu, deniz aşırı koloniler olmadan üretimin artırılmasının anlamlı olmadığını iddia etmiştir. Cemal Hüsnü Bey’e göre, Türkiye ziraate önem vermeli, zirai ürünlerde korumacılığı uygulamalıdır (ZC C.20 İ.21 s.70). “Mensucat sanayi, sun’i yaratılabilecek bir sektördür, sermaye ziraatte yani olduğu yerde kalmalı ve olduğu yerden çekilmemelidir” (ZC C.20 İ.21 s.74-75).

Esasen tartışma, sanayi sektörünün mü tarım sektörünün mü koruma altına alınacağı noktasında kilitlenmektedir. 1925 yılında iki sektör arasında bir tercih yapıldığını gösteren bir gelişme yoktur. Aksine hem tekstilde hem de tarımsal alanda koruma tedbirleri alınmıştır.

1925 yılında yapılan düzenlemeler ile koruma sağlanan sektörler şunlardır: sanayide madencilik, tekstil, şeker ve tarımda ise buğday. Koruma altına alınan alanlarda, devlet işletmeciliği artmakta, vergi muafiyetleri/indirimleri tanınmakta, ithalat yasaklanmakta, fabrikalara iştirak yöntemi ile finansman sağlanmakta, vb.’dir.

12 Nisan’da kabul edilen 608 sayılı “Maadin Nizamnamesinin Bazı Maddeleri ile Taşocakları Nizamnamesinin Tadiline Dair Kanun” ile madenlerin Devlet tarafından işletilmesinin önü açılmıştır. Diğer taraftan, Sanayi ve Maadin Bankası kurularak, madencilikte finansman sorununun çözülmesi yolunda adım atılmıştır.

Zonguldak maden ocakları, 1925 senesi içerisinde en çok gündeme gelen yerdir. Bolu mebusu Mehmet Vasfi Bey tarafından iki sorun dile getirilmiştir. Öncelikle, ocakların işletmesini alan şirketlerin amacının sadece kâr olması nedeniyle ocakların şirketler tarafından tahrip edilmesi sorun yaratmaktadır. Ticaret Bakanı Ali Cenani Bey, bu sorunun kısa süreli iltizamdan kaynaklandığını, ocakların "75 sene müddetle bir Türk Anonim Şirketi tesis ederek sureti fenniyede işletmek üzere İş Bankasına ver[ildiğini]" belirterek sorunun çözümlendiğini belirtir (ZC C.20 İ.33). Diğer bir konu ise, Zonguldak’taki Türk sermayedarların, büyük sermayedarların tahakkümünden kurtarılmasıdır. Ali Cenani Bey, ocakların küçük işletmeler ile işletilmesinin doğru olmadığını, amaçlarının "büyük parçalarla menatık tesis ederek, Türk Anonim Şirketlerine bu parçaları vermek" olduğunu belirtmektedir (ZC C.20 İ.33). Madencilikte, bu dönemde anonim şirketleşme teşvik edilmektedir.

9 Aralık’da kabul edilen 688 sayılı “Yerli Kumaştan Elbise Giyilmesine Dair Kanun” kapsamında devlet görevlilerinin kıyafet ve ayakkabılarının yerli malından olması zorunluluğu getirilmektedir. Kanun gerekçesinde de belirtildiği gibi, yerli malının teşvik edilmesinin ve sektörün himaye edilmesinin nedeni bu sektörün “en çok ilerleyecek sektör” olmasıdır. 1925 senesinde, kumaştan, yüne ve turşuya kadar birçok mal ithal edilmektedir. İthal mallar, hem daha kaliteli hem de ucuz olmasından dolayı tercih edilmektedir.

Tarımda başlıca sorun ise 1924 yılı içerisinde buğday üretiminde dünya çapında yaşanan % 20 dolaylarındaki düşüştür. Bu düşüten dolayı buğday ve hububat fiyatları gün geçtikçe artmakta ve hayat pahalılığına neden olmaktadır.

Kıtlık karşısında Macaristan, Bulgaristan ve Rusya hayat pahalılığının önüne geçmek için buğday ihracını yasaklamış ya da ihracatı durduracak önlemler almıştır. Türkiye'de de 22 Ocak’da kabul edilen 546 sayılı “Memleketin Zahire ve Un İhtiyacının Teshili Hakkında Kanun” ile piyasadaki fiyatların kontrol edilebilmesi için Hükümete buğday stoku yapma yetkisi verilmekte, stok için 500 bin lira ödenek ayrılmaktadır (Genel Gerekçe).

Söz konusu düzenleme ile piyasaya müdahale edilmesine rağmen, liberaller bu müdahaleyi meşru görmektedir. Çünkü buğday kıtlığı insanın temel hakkı olan yaşama hakkına zarar verir bir aşamaya gelmiştir ve “refah içerisinde değilse bile vatandaşını yaşatmak” devletin temel görevlerinden biridir (Genel Gerekçe).

Muhtar Bey (Trabzon) de dönemin istisnai özelliğine dikkat çekmektedir (C.12 İ.38 s.236):

"Hükümetin böyle işlere müdahalesinden büyük fayda hâsıl olmadığına rağmen zamanın müstesna olması ve birçok yerlerin şiddetle müzayakada olması dolayısıyla bu paranın verilmesinde bir fayda memul ediyorum."


  1. Yüklə 363,91 Kb.

    Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin