AHMED AĞA ÇEŞMESİ
bak. AYRILIK ÇEŞMESİ
AHMED AMİŞ EFENDİ
(1808, Tırnova - 1920, İstanbul) Halveti ve Nakşî tarikatlarına mensup mutasavvıf. Üçüncü devre Melamîlerinden olup "Fatih türbedarı" unvanıyla da tanınır.
Tırnova'da medrese eğitimi gördü ve sıbyan mektebi hocalığı yaptı. 1853'te tabur imamı olarak Kırım Savaşı'na katıldı. Abdülmecid ve Abdülaziz döneminde iki defa İstanbul'a gelerek kısa aralıklarla kaldıktan sonra tekrar memleketine döndü. Bir süre Tırnova'da hamam işletti ve 1877'de İstanbul'a yerleşerek vefatına kadar faaliyetlerini burada sürdürdü. Mezarı, Fatih Camii hazi-resindedir.
Küçük yaşta tasavvufa yönelen Amiş Efendi, Halvetîliğe bağlı Şabanîlikten kendi adına kol ayıran Kuşadah İbrahim Efendi'nin(->) Tırnova'ya gönderdiği halifesi Ömer Halvetî'ye intisap etti. Kuşadavîlik veya İbrahimîlik olarak da tanınan bu Şabanî koluna bağlanan A-miş Efendi, Kuşadalı'nın 1845'te vefatından sonra İstanbul'a gelerek onun baş halifesi Bosnavî Tevfik Efendi'den 1846'da hilafet almıştır. İstanbul'a ikinci gelişi 1866'da Tevfik Efendi'nin vefatı üzerinedir. Aralarında Tevfik Efendi'nin müritlerinden Nalçacı Tekkesi Şeyhi Mustafa Enver Bey (ö. 1872), Fatih Türbedarı Niğdeli Bekir Efendi (ö. 1877) ile Kaşgar hükümetinin İstanbul temsilcisi Yakub Han'ın da (ö. 1907) bulunduğu çevreye girmiş ve düzenlenen tasavvuf sohbetlerine katılmıştır.
1877'de bir daha ayrılmamak üzere İstanbul'a gelen Amiş Efendi, aynı yıl vefat eden Niğdeli Bekir Efendi'den Fatih Camii türbedarlığını devralmış ve bu nedenle tarikat çevrelerinde "Fatih türbedarı" olarak isim yapmıştır.
Ahmed Amiş Efendi'nin Nakşibendîliğe de intisabı vardır. Nakşî-Halidî şeyhi Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî'-den(->) icazet almış ise de onun üzerindeki asıl büyük etkiyi Melamîlik yapmıştır. Kendisini Melamî olarak kabul etmeyen Amiş Efendi'nin üçüncü devre Melamîliğinin kurucusu Muhammed Nur'a bağlandığı ve onun vefatından sonra bu mistik akımın İstanbul'daki en güçlü temsilcisi sayıldığı bilinmektedir. Şehrin kültür hayatı üzerindeki derin etkisini, çevresine topladığı ve bu mistik akım içinde yer alan aydınlar aracılığıy-
Ahmed Amiş
Efendi'nin Fatih Camii haziresinde bulunan mezar taşı. Ekrem Işın. 1992
la yapmıştır. Bunlar arasında Bursalı Mehmed Tahir, Babanzade Ahmed Na-im, İsmail Fennî (Ertuğrul), Ahmed Avni (Konuk) ve Balıkesirli Abdülaziz Mecdî (Tolun) gibi son dönem Osmanlı düşünce adamları da vardır.
Kuşadalı İbrahim Efendi'nin (ö. 1845) Şabanîlik(-») içinde geliştirdiği Melamî-meşrep tarikat anlayışı, Amiş Efendi'nin kişiliğinde Nakşî-Melamî mistisizmiyle bütünleşerek 19. yy İstanbul'unun tasavvuf kültürünü zenginleştirmiştir. Amiş Efendi, tarikatların şematik kurallara bağlanıp vahdet ilkesinden kopmalarını ve böylece asıl fonksiyonlarından uzaklaşarak tutucu kurumlara dönüşmelerini eleştiren Kuşadalı'nın düşünce mirasına sahip çıkmış bir mutasavvıftır. Ona ait olan, "Mücâhedâtın bir kısmını Kuşadalı kaldırdı, mütebakisini de ben ref'ettim" sözü İstanbul'un mistik hayatında yaptığı reformun veciz bir ifadesidir. Bu açıdan Amiş Efendi, klasik anlamda bir tarikat şeyhi sayılmaz. Herhangi bir tekkede postnişinlik yapmamış, "mukabele", "esma" ve "riyazat" gibi geleneksel tarikat ritüellerine itibar etmeyerek müritlerini Melamîliğin temel yöntemi olan "sohbet" ile eğitmiştir.:
Yetiştirdiği mutasavvıflar onun mistik düşünce sistemini, Cumhuriyet döneminde de etkin kılmışlardır. Kayserili Mehmed Tevfik; Efendi (ö. 1927) ve halifesi Maraşlı Ahmed Tahir Efendi (ö. 1954), Kuşadalı ile başlayıp Amiş Efendi ile devam eden tasavvuf anlayışının Cumhuriyet dönemindeki sözcüleri olmuşlardır. Diğer halifeleri arasında Şem-seddin Paşa, Evrenoszade Süleyman Sa-mî ve özellikle Abdülaziz Mecdî To-lun'un adları zikredilebilir.
Bibi. Vicdanî, Tomar-Halvetiye, 81-82; ay, Tomar-Melâmilik, 101-104; Vassaf, Sefine, IV, 110; O. N. Ergin, Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun, ist., 1942, s. 134-167; Y. N. Öz-türk, Muhammed Tevfîk Basnevî. Hayatı, Mektuplan, Halifeleri, İst., 1981, s. 18-28; ay, Kuşadalı ibrahim Halveti. Hayatı, Düşünceleri, Mektuplan, İst., 1982, s. 48; N. Azamat, "Ahmed Amiş Efendi", DİA, II, 43-44.
EKREM IŞIN
AHMED BESİM PAŞA
(8 Eylül 1850, Kandiye/Girit - 31 Ağustos 1928, istanbul) Osmanlı amirali ve makine mühendisi. Soyca bir ilişkisi olmamakla birlikte çok iyi İngilizce bilmesi nedeniyle "İngiliz Ahmed Paşa" olarak anılır. Bahriye Miralayı Şükrü Bey'in oğludur. 1864'te Mekteb-i Bahri-ye'ye girdi, 1282/1865-66'da harbiye sınıfına terfi ederek 1286/1869-70'te buhar (makine) bölümünü birincilikle ve üsteğmen olarak, bitirdi. Aynı yıl, Tersa-ne-i Âmire'nin İngiliz başmühendisi Alexander Shanks'ın yanına yardımcı olarak atandı. 1876'da Shanks'ın ayrılması üzerine başmühendisliğe getirildi ve 16 Kasım 1909'da emekli olana kadar bu görevini sürdürdü. 1879'da yüzbaşı, 1887'de miralay (albay), 1897'de bahriye livası (tümamiral) ve 1906'da bahriye feriki (koramiral) oldu. Tersa-
nedeki görevi sırasında çizdiği planlar uyarınca 120 tane buhar makinesi yapıldı. Bu planlardan birçoğu İngiliz teknik dergilerinde yayımlandı. Buhar makinesi konusunda yaptığı çeşitli buluşların patentlerini aldı. Osmanlı döneminde yabancı uzmanlar dışında Ahmed Besim Paşa'dan başka makine tasarımı yapan bir mühendis bilinmemektedir. 1887'de İngiltere'deki Makine Mühendisleri Ens-titüsü'ne üye olmuş ve 19l4'e kadar enstitünün yaz toplantılarına düzenli olarak katılmıştır.
Ahmed Besim Paşa
IRCICA / Yıldız Fotoğraf Albümleri Koleksiyonu
Hümanist-Batıcı bir Osmanlı yurtseveri ve bir antimilitarist olan Ahmed Paşa, İngiliz İşçi Partisi lideri Keir Hardie ile 1909-1914 yılları arasında mektuplaş-mış ve 1910'da partiye üye olmuştur. Mektuplarında hem II. Abdülhamid dönemini, hem de İttihat ve Terakki'nin eylemlerini eleştirmiş, Trablusgarp Savaşı dolayısıyla İngiliz sosyalist kamuoyunu Türklerden yana etkilemeye çalışmıştır. İşçi Partisi ile olan ilişkisini I. Dünya Savaşı sonrasında da sürdürmüştür. Silahlanma yarışına karşı ve yaklaşan Avrupa savaşını önleme amacıyla 19l4'te kurulmuş olan Avrupa Birliği Derneği ile ilişkiye geçmiş ve 19l4'te derneğin danışma kuruluna üye seçilmiştir. Emekli olduğu 1909'dan 1928'de-ki ölümüne kadar geçen süre içinde İngiltere'deki çeşitli kişi ve çevrelerle olan eski ilişkilerini kullanarak çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bunlardan biri 1909-1910 yıllarında Üsküdar ve Kadıköy elektrikli tramvayları ile bu bölgelerin elektrikle aydınlatılması konusunda sermaye ve imtiyaz sağlamak için yaptığı girişimlerdir. Bu amaçla İngiltere'nin Leeds kentinde ortaklık kuran Rowland Edward Dixon ile Joseph Nicholsen, Ahmed Besim Paşa'ya Osmanlı hükümetine imtiyaz için başvurma yetkisi vermişlerdir. Bu girişim sonuçsuz kalmış, dönemin siyasal koşullarının da etkisiyle bu imtiyazlar İngiliz sermayesine verilmemiştir.
19H'de yakın geçmişte İstanbul'da çıkan yangınların tahrip ettiği yerlerin imarı konusunda girişimde bulunmuş,
AHMED BUHARÎ
120
121
AHMED DEDE
konuyu ilginç bulan İngiliz finans kuruluşlarından Dunn Fischer and Co., bu amaçla 1.000.000 sterlinlik ikrazda bulunma kararına varmış olmakla birlikte bu girişim de sonuçlanmamıştır.
Ahmed Besim Paşa'nın 30 yıla yakın bir süre üzerinde ısrarla çalıştığı önemli bir konu Boğaziçi tünelidir, ingiliz Henry John Cooke ile birlikte 19. yy'ın sonlarında başladıkları bu girişim konusundaki ilk'başvuru 1909'da Nafıa Ne-zareti'ne yapılmıştır. Bu başvuruya Lloyds İngiliz Bankası'mn bir banka mektubu ile bir de plan eklenerek tünelin üç yıl içinde bitirilebileceği ve 3.500.000 sterline mal olacağı belirtilmiştir. Tünel girişimi 1920'li yılların başlarında yeniden ve yoğun bir biçimde gündeme gelmiştir. 1923'te denizaltı tü-nelleri yapımı konusunda çeşitli patentleri olan mühendis Lewis Thomas Godfrey-Evans. girişime ortak olmuş, gerekli sermayedarları bulmuş ve 15 ay içinde bitirilmesi düşünülen tüneli gerçekleştirmek ve işletmek için düşünülen şirketin sermaye yapısı, yatırım, amortisman ve kâr marjına ilişkin bir tasarı hazırlamıştır. Ahmed Besim Paşa 1922'de İstanbul Şehremaneti'ne başvurarak 10 yıldan fazla bir süredir düşünülen, ari'cak savaşlar nedeniyle gecikmeye uğramış olan Anadolu ve Rumeli demiryollarını Haydarpaşa ile Saraybur-nu veya Sirkeci arasında bir denizaltı tüneli ile birleştirme konusunda gerekli fenni ve mali proje ve planların hazırlanmış olduğunu belirterek kentin gelişmesine yardımcı olacak bu girişim konusunda görüşmelere başlama talebinde bulunmuştur. 1923'te de aynı konuda TBMM Başkanlığı ile Nafıa Vekâle-ti'ne başvurmuştur. 1925'te şehremaneti konunun Dahiliye Vekâleti'ne iletildiğini ve daha önce hükümete yapılan başvuruların incelenebilmesi için gerekli mali ve fenni bilgilerin ayrıntılı olarak verilmesinin istenildiğini bildirmiştir. Türk hükümetinin konuyu incelemek için banka garantisi istemesi ve bankaların da garanti vermek için Türk hükümetinin garantisini istemeleri üzerine konu bir kısır döngü içine girmiştir. H. J. Cooke ile L. T. Godfrey-Evans 1925 yılı başında Londra'da noterde hazırladıkları bir yazı ile Anadolu ve İstanbul demiryolu terminallerini denizaltından birleştirecek Boğaziçi tüneli için ortak olduklarını ve bu konuda yasal imtiyazı elde etmek için her türlü girişimde bulunmak üzere Ahmed Besim Paşa'yı tam yetki ile yasal temsilci tayin ettiklerini beyan etmişlerdir.
Sonunda sermayesi 1.550.000 İngiliz Sterlini olan ve merkezi İstanbul'da bulunan İstanbul-Üsküdar Tünel Kumpanyası kuruluş aşamasına kadar gelmiştir. Önerilen koşullara göre imtiyaz süresi 60 yıl olacak ve şirket hükümete her yıl 15.500 lirası amortisman bedeli olmak üzere 58.125 lira verecektir. Hükümetin bu 15.500 lirayı her yıl bir bankaya yatırması durumunda altmış yıl sonunda
bileşik faiz ile 1.550.000 lira toplanmış olacaktır. İmtiyazın bitiminde bu paranın hisse senedi sahiplerine ödenmesi sonucunda tünel hükümet tarafından satın alınmış olacaktır.
Tünelin yapımına ilişkin deniz derinliği ölçümleri yapılarak kesin yer saptanmış, gerekli plan ve projeler de büyük ölçüde hazırlanmıştır. Çok ilginç olduğu kuşkusuz olan bu belgeler bugün elde bulunmamaktadır. Tünel için bir şirketin kurulması aşamasına kadar gelinmiş olmakla birlikte, anlaşıldığı kadarıyla Türk hükümetinin günün siyasal ve ekonomik koşulları içinde olaya soğuk bakması, Ahmed Besim Paşa'nın hastalığı ve 1928'de ölümü girişimi sonuçsuz bırakmıştır.
Bibi. Ahmed Paşa, "Single sorew engines for a Turrkish war vessel", Tbe Mecbanical World, 5 September 1902, s. 114-115; Deniz Mektepleri Tarihçesi (1929), ist., 1931; E. Dölen; "Makine Mühendisliği ve Bahriye Feriki Ahmed Besim Paşa", TCTA, II, s. 514-515; E. Dölen, "XX. yüzyıl başlarında 'Boğaziçi Tüneli' girişimi ve Ahmed Besim Paşa", //. Türk Bilim Tarihi Sempozyumu (İstanbul, 3-5 Nisan 1989) Bildirileri; The Institution of Mechanical Engineers: Memoirs, December 1928, London, (1928), s. 1033; M. Tuncay, "İngiliz işçi Partisi'nde bir Osmanlı Amirali", Bilineceği Bilmek, İst., 1983, s. 166-197.
EMRE DÖLEN
AHMED BUHARÎ
(1453, Buhara - 1516, İstanbul) Nakşibendî tarikatına mensup şeyh. Abdullah İlahî'den sonra Nakşîliğin İstanbul'da yaygınlaşmasını sağlayan kişi olarak tanınır.
Nakşibendîliği 15. yy sonlarında İstanbul'un gündelik hayatına sokan Abdullah llahî'nin(-0 halifesidir. Hayatı hakkındaki bilgiler, kendisiyle aynı adı taşıyan""bîr"diğer Nafcşî şeyhi ile karıştırıldığı için yeterince aydınlatıcı değildir.
Seyyid Mehmed Efendi'nin oğlu ve Emir Sultan'in amcazadesi olan Ahmed Buharî, Semerkant'ta Nakşîliğin önemli temsilcilerinden Ubeydullah Ahrar'a (ö. 1490) intisap etti. Burada Abdullah İlahî ile tanıştı ve her ikisi de bir süre sonra Ahrar tarafından Nakşîliği yaymak üzere Anadolu'ya gönderildi. İlahî'nin memleketi Simav'a yerleşen Ahmed Buharî, hac ziyareti için tekrar uzun bir yolculuğa çıktı ve Kudüs'te bir süre kaldı. Simav'a döndükten sonra Abdullah İlahî'den hilafet alarak şeyhi tarafından halife sıfatıyla İstanbul'a gönderildi. Burada Zeynî tarikatının ileri gelenlerinden Şeyh Vefa ile tanıştı ve onun tekkesine misafir oldu. Şeyh Vefa ile kurduğu bu yakın ilişki, aynı meşrebe sahip olan Zeynîlik ile Nakşîliğin İstanbul'da ortak bir toplumsal zemin üzerinde örgütlenmelerini sağladı. Bu sırada II.-Meh-med'in Abdullah İlahî'yi İstanbul'a davet etmesini, yerel güç odaklarını denetlemeye yönelik bir plan olarak değerlendiren Ahmed Buharî, şeyhine gönderdiği Farsça bir beyitle kuşkularını dile getirdi ve İlahî'nin İstanbul'a gel-
mesini önledi. II. Mehmed'in vefatından sonra İstanbul'a gelebilen Abdullah İlahî. Nakşîliğin şehir hayatı içinde örgütlenip yaygınlaşması konusunda Buha-rî'yi görevlendirdi. II. Bayezid'in kendisine sağladığı yakın desteği çok iyi değerlendiren Ahmed Buharî, bu görevini vefatına kadar başarıyla yürüttü ve Nakşîliği İstanbul'un mistik hayatını şekillendiren temel kurumlardan birisi hali-ne getirdi. Türbesi, Fatih'te kendi kurduğu ve bugün harap durumdaki tekkesinin yanındadır. Türbe penceresi üzerindeki kitabe, ebced hesabıyla vefat tarihi olan 15l6'yı verir: Can dimağın çünki bu sevda Buharî kapıldı / Dil didi^ târih ey Seyyîd Buharî ah vah! 922. Önceleri Fatih civarındaki evinde, müritlerinin eğitimiyle meşgul olan Ahmed Buharî, buranın zamanla ihtiyaca cevap vermemesi üzerine İstanbul'daki ilk büyük Nakşî merkezi sayılabilecek tekkesini inşa ettirmiş, bu tekkenin hemen karşısına da II. Bayezid, Ahmed Buharî adına bir mescit yaptırmıştır. Bu ilk tekkeyi daha sonra Edirnekapı ve Ayvansaray'da kurulan diğer tekkeler izlemiştir. Ahmed Buharî, yetiştirdiği; halifeleri aracılığıyla Nakşîliği İstanbul'da yaygınlaştırmış ve bu halifelere bağlı olarak faaliyet gösteren söz konusu tekkeler de tarikatın şehir hayatındaki etkinliğini artırmıştır.
Halifelerinden Şeyh Mahmud Çelebi (ö. 1531), Buharî'nin kızı Fatma Hanım ile evlenerek ona damat olmuş ve şeyhinin vefatından sonra Fatih'deki tekkenin postnişinliğini yapmıştır. Mahmud Çelebi aynı zamanda Ahmed Buharî adına Edirnekapı dışında kurulan ikinci önemli Nakşî tekkesinin de şeyhliğine getirilmek suretiyle her iki dergâhın ortak meşihatini üstlenmiş, vefatıyla yerine damadı Abdüllatif Efendi (ö. 1563) geçmiştir. Bir diğer halifesi Hekîm Çelebi olarak anılan Seyyid Mehmed Efen-di'dir (ö. 1566). Halıcılar civarında kendi adına kurduğu Hekîm Çelebi Tekke-si'nde faaliyet göstermîşlîrT Buharî'nin halifelerinden olan Nefehatü'l-Üns mütercimi Bursalı Lamiî Çelebi (ö. 1531) ise Nakşîliğin daha çok ilmiye sınıfı içinde yaygınlaşmasına hizmet etmiştir.
Nakşîliği İstanbul'da kurumlaştıran Ahmed Buharî, aynı zamanda tarikatı mali yönden güçlü kılan vakıf organizasyonunu da gerçekleştirmiştir. Bu vakıf sistemi sayesinde Nakşîlik diğer tarikatlara oranla daha erken bir dönemde mali özerkliğe kavuşmuş ve böylece kazandığı nüfuzu siyasi açıdan İstanbul'un üst tabakası üzerinde daha rahat kullanabilmiştir. 1546'da Ahmed Buharî'nin Fatih, Edirnekapı ve Âyvansaray'daki üç tekkesine toplam 44 adet vakıftan gelir bağlanması, tarikatın şehir hayatı içinde ulaştığı gücü açıkça göstermektedir.
Ahmed Buharî, Abdullah İlahî'den sonra Horasan kökenli Nakşîliğin İstanbul'daki en önemli temsilcisi sayılır. Tarikatın hâcegân koluna mensup bulunan Buharî'nin tasavvuf anlayışı, fütüvvet ge-
leneğine bağlı olan geleneksel Nakşîliğin mistik çerçevesi içinde şekillenmiştir. Bu açıdan tarikat ilmiye sınıfının ya-nısıra İstanbul'un esnaf tabakası arasında da yaygınlık kazanabilmiş ve bu özelliğini günümüze kadar korumuştur.
Bibi. Lâmîî, Nefehât, 460-465; Mecdî, Hada-ikü'ş-Şakaik, 262-265: Ataî, Hadaiku'l-Haka-ik, 61-62; Şeyhî, Vekayiu'l-Fuzalâ, I, 48-49; Ayvansarayî, Hadîka, I, 42-44; ay, Mecmuâ-i Tevârih, 231; Hocazade, Ziyaret, 10-14; Zâ-kir, Mecmua-i Tekâyâ, 54, 66, 68; K. Kufralı, "Molla İlahî ve Kendisinden Sonraki Nakş-bendiye Muhiti", TDED, m/1-2, (1948), 135-143; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 203-208; I. Gündüz, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, ist., 1989, s. 53-55; H. L. Şuşud, İslâm Tasavvufunda Hâcegân Hanedanı, ist., 1992, s. 100-102.
EKREM IŞIN
AHMED BUHARÎ TEKKESİ
bak. EMİR BUHARÎ TEKKESİ
AHMED ÇELEBİ (Hezarfen)
(l 7. yy) Kendi yaptığı kanatlı bir araçla uçmayı başarmış ilginç bir kişidir. Hakkında bilgi veren tek kaynak olan Evliya Çelebi'ye göre, Hezarfen Ahmed Çelebi ilk çalışmalarım Okmeydanı'nda yaptı. Sonra Galata Kulesi'nden Üsküdar Doğancılar'a kadar, şiddetli rüzgâr eşliğinde uçmayı başardı. Saraybur-nu'nda Sinan Paşa Köşkü'nden kendisini izleyen IV. Murad (hd 1623-1640) bir kese altınla onu ödüllendirdiyse de sonradan böyle sıradışı bir olayı gerçekleştiren adamın tehlikeli olacağını söyleyerek Cezayir'e sürgüne gönderdi. Evliya Çelebi'ye göre, Hezarfen Ahmed Çelebi orada ölmüştür. Bibi. Evliya Çelebi, Seyahatname, I, 670.
İSTANBUL
Hezarfen Ahmed Çelebi'nin Galata Kulesi'nden havalanışını gösteren bir resim.
Ana Yayıncılık Arşivi
AHMED ÇELEBİ MESCİDİ
Üsküdar İlçesi'nde, Ahmetçelebi Mahal-lesi'nde, Hüdai Mahmud Sokağı ile Açıktürbe Sokağı'nın kavşağında yer almaktadır.
Hadîka'da., kitabesi bulunmayan bu mescidin, 975/1567-68'de Ahmed Çelebi adında bir hayır sahibi tarafından yaptırıldığı bildirilmektedir. Baninin kabri, her ne kadar Hadîka'da mihrap duvarının önünde bulunduğu kaydedilmişse de,
mescidin batı yönünde, sokağa doğru taşan kavisli bir çıkmanın ortasında yer almaktadır. Sonradan yenilendiği izlenimini veren bu taşın üzerinde, sülüs hatla " Hüve'l-Hayyü'l-bakî sahibü'l-hayrât merhum el-Hac Ahmed Çelebi ruhuna Fatiha sene 975'' kaydı okunmakta, üzerine eski bir kavuğun oturtulmuş olduğu görülmektedir. Kabrin yanında, duvara yaslanmış olan kitabe levhasında da "Bu mescid-i şerifin banisi merhum el-Hac Ahmed Çelebi'nin ruhu için el-Fatiha sene 1181 fi 8 Şevval/1768 " yazısı yer almaktadır. Burada iki ihtimal söz konusudur: Ya mescit, ilk banisi ile aynı ada ve lakaba sahip, bu tarihte vefat etmiş olan bir kişi tarafından yeniden inşa ettirilmiştir; ya da bu kitabe 17ö8'de gerçekleştirilen bir onanma aittir. Ahmed Çelebi Mescidi birçok onarım ve değişim geçirmiştir. Bugünkü yapı 19. yy'ın ikinci yarısından kalmıştır.
Dikdörtgen bir alanı kaplayan mescit kagir duvarlı ve ahşap çatılıdır. Bu duvarın kuzey kesimindeki kapıdan, kapalı son cemaat yeri niteliğindeki mahfile girilmekte, mahfille harimin sınırındaki iki ahşap dikmenin arasında harime dahil olunmaktadır. Dikmelerle duvarlar arasındaki açıklıklar ajurlu ahşap korkuluklarla donatılmış, dikmelerin üst kesimi ile kirişe çakılan ahşap köşebentlerle Bursa kemeri görünümü yaratılmıştır. Girişteki bu mahfilin üst katı, hanımlara mahsus fevkani bir mahfil olarak değerlendirilmiş, mescidin kuzeydoğu köşesine bu mahfile geçit veren bir merdiven yerleştirilmiştir. Fevkani mahfilin harime bakan açıklığı, ahşap dikmelerle dokuz bölüme ayrılmış, dilimli kaş kemerlerle taçlandırılan bu bölümlerin alt kısmına ajurlu korkuluklar, bunların üstüne de sık dokulu ahşap kafesler konulmuştur.
Kare planlı harimin doğu ve batı duvarlarında, ayrıca mahfillerin arkasında kalan kuzey duvarında üçer çift, mihrabın yanlarında birer çift pencere bulunmaktadır. İki sıra halinde düzenlenmiş olan pencerelerden alttakiler dikdörtgen açıklıklı, üsttekiler kaş kemerlidir. Ufak boyutlu ve kaş kemerli bu tepe pencerelerinden bir tane de girişin üzerine yerleştirilmiştir. Yuvarlak nişli ve sivri kemerli mihrap sade bir tasarım sergiler.
Harimin tavanında, çıtalardan oluşturulmuş ince uzun dikdörtgenler sıralanmaktadır. "Çubuklu" denilen türden bu tavanın merkezinde göbek bulunmamaktadır. Güneydoğu köşesindeki ahşap vaaz kürsüsünün tek süslemesi tabanında sıralanan "çatık kaş kemer" biçimindeki ajurlardır. 1970'lerde konulduğu anlaşılan ahşap minber son derece sadedir. Mescidin en ilginç unsuru, kuzeybatı köşesinde, çatının içinden çıkan bodur ahşap minaresidir. Çokgen gövdesini oluşturan düşey ahşap panolar, enli çıtalarla birbirlerine tutturulmuş, şerefe ahşap konsollarla desteklenmiş, kısa bir saçakla son bulan peteğin üzerine, basık soğan kubbe biçiminde, kurşun kaplı bir ahşap külah oturtulmuştur.
Ahmed Çelebi Mescidi
M. Baha Tanınan
Ahmed Çelebi Mescidi'nin, İstanbul'un işgal altında olduğu yıllarda, Milli Mücadele yanlısı Üsküdarlıların gizli merkezlerinden biri olduğu bilinmektedir.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 214-215; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 56-57, no. 247; Raif, Mir'at, 63; İSTA, I, 347-348; Öz, istanbul Camileri, II, 2; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 86; IKSA, I, 395-396.
M. BAHA TANMAN
AHMED DEDE (Müneccimbaşı)
(l 631, Selanik - 27 Şubat 1702, Mekke) Osmanlı tarihçi. Yaşamının bir bölümünü geçirdiği İstanbul'da müneccimbaşı-lık görevinde bulunmuştur.
Konya Ereğlisi'nden Selanik'e göç etmiş, Lutfullah adlı bir çulhanın oğludur. Çocukluğu Selanik'te geçti. Babasının sanatını öğrendi. Selanik Mevlevîhanesi'ne kapılandı. l655'te İstanbul'a geldi. Medreselere ve cami derslerine devam etti. Tıp, doğal bilimler, matematik, felsefe, hadis okudu. Dönemin müneccimbaşısı Mehmed Efendi'ye şakird (asistan) oldu. Galata Mevlevîhanesi'nde çile doldururken Mesnevi okudu ve müzik eğitimi aldı. Daha sonra Kasımpaşa Mevlevîhanesi Şeyhi Halil Dede'ye bağlandı. Ayrıca dönemin müneccimbaşısı Mehmed Efen-di'den heyet (astronomi), riyaziye (matematik) ve ilm-i nücum (astroloji) dersleri aldı. Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine l668'de, IV. Mehmed tarafından münec-cimbaşı ve musahip olarak görevlendirildi. Görevi gereği daha çok sarayda çalışmaya başladı. Biga ve Kemer-Edremit, kendisine arpalık verildi. Müneccimbaşı olarak görevi, o zamanın gelenekleri uyarınca önemli kararların uygulanmaya konması için en uğurlu zamanı, birtakım astrolojik ölçümler ve tahminler yapıp belirlemekti. Örneğin, yeni sadrazama mühür verilmesi, kızaktaki geminin denize indirilmesi, temel atılması, ziyafet verilmesi, sefere çıkılması vb için ilm-i nücum denen Doğu'ya özgü astroloji kural-
ili
123
AHMED EFENDİ ÇEŞMESİ 122_
lanna göre zayiçe hazırlıyordu. Saptanan bu uygun zamanlara vakt-i hoceste-fer-câm, saat-i saadet-encâm, vakt-i mübarek, eşref saat vb denmekteydi. Tarih-i Raşid'de. Müneccimbaşı Ahmed'in bir kez, padişahın huzurunda sınavdan geçirildiği anlatılır: IV. Mehmed, bir rikâb ağasına billur (kristal) bir kâse vermiş ve saklamasını istemiş. Sonra Ahmed Efen-di'ye saklananın ne olduğunu sormuş. Ahmed Efendi, elindeki zayiçeyi kullanarak, bunun dürbün vb cam ve mercekleri türünden bir şey olabileceğini bildirmiş. Padişahın takdirini kazanmış. IV. Mehmed, merak edip elindeki zayiçeyi almış. Arkasında bir dizi borcun yazılı olduğunu görünce ihsanda bulunmuş.
IV. Mehmed'in tahttan indirilmesinin (1687) ardından, onunla yakınlığı olan başkaları gibi Ahmed Dede de gözden düştü ve Mısır'a sürgün edildi. Kahi-re'de dört yıl kaldı. l691'de hacca gitti. Mekke Mevlevîhanesi'ne şeyh oldu. 1700'de II. Mustafa tarafından münec-cimbaşılık için istanbul'a çağrıldı. Yaşlılığından dönemedi ve orada öldü.
17. yy'm ikinci yarısındaki istanbul kültürünü çok yönlü temsil eden Ahmed Dede; tarih, tıp, tefsir, hadis, mantık,^ahlak gibi alanlarda eserler vermiş, Âşık mahlasıyla şiirler de yazmıştır. Asıl ününü sağlayan Sahaifü'l-Ahbar adlı iki ciltlik Arapça tarihini, çoğu sonradan kaybolmuş bulunan Arapça, Farsça, Türkçe kaynaklardan yararlanarak yazmıştır. Eser Camiü'd-Düvel adıyla da tanınır. Hz Âdem'den l672'ye değin olayları kapsayan genel bir tarih olan Sahaifü'l-Ahbar medrese çevrelerinin tarih bilimine sıcak bakmaması yüzünden Lale Devri'ne değin hiç okunmamış, değeri de anlaşılmamıştır. 1720-1730 arasındaki bilimsel çalışmalar sırasında şair Nedim'in başkanlığındaki bir kurulca Türkçeye çevrilmiştir. Osmanlı tarihiyle ilgili bölümleri, güvenilir bir kaynaktır. İstanbul'un IV. Mehmed dönemi için de eserde önemli pasajlar yer alır. Sahaifü'l-Ahbar 3 cilt olarak 1285/1868'de İstanbul'da basılmıştır. Osmanlılara ilişkin bölümü de Arapça aslından İsmail Erünsal tarafından çevrilerek Müneccimbaşı Tarihi (İst., 1974, 2 c.) adıyla yayımlanmıştır. Müneccimbaşı Ahmed Dede'nin diğer eserleri, Risale-i Musikî, Lisanü'l-Gayb ve'l-ilham, Letâifnâme, Gâyetü'l-Beyan fî Dekaik-i İlmi'l-Be-yân, Risale-i Kinaye ve't-Tâ'rtödit. Bibi. Şeyhî, Vekayiu'l-Fuzalâ, II-III, 206-207; Osmanlı Müellifleri, III, 142 vd; Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları, 258-259; Ali Enver, Semahane, 9 vd.
NECDET SAKAOĞLU
Dostları ilə paylaş: |