I u n d e n bugüN



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə90/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   86   87   88   89   90   91   92   93   ...   129

ATAÎ (Nev'îzade)

(Ekim 1583, İstanbul - Ekim 1635, İstanbul) Divan şairi. 16. yy'in ünlü şairlerinden Nev'î Efendi'nin oğludur. İyi bir medrese öğrenimi yanında devrin önemli âlimlerinden dersler gördü. İstanbul'da müderrislik yaptı. Rumeli'nin pek çok kasabasında (Babadağ, Varna, Rusçuk, Lofça, Silistre, Tırnova, Tırhala, Üs-küp) kadılıklarda bulundu. Sık sık azillerle karşılaştı. Ömrü, bürokratik mücadelelerle geçti. Mezarı İstanbul'dadır.

Ataî, divan edebiyatında bilhassa mesnevileriyle tanınmıştır. Osmanlı biyografi yazarlarının da önemlilerinden sayılır. Manzum eserleri, Divân, Hamse (Nefhatü'l-Ezbâr, Sohbetü'l-Ebkâr, Hil-yetü'l Efkâr, Heft-hân ve Sakînâme); mensur eserleri ise Hadaiku'l-Hakaikfî



Tekmileti'ş-Şakaik, el-Kavlü 'l-Hasen, Münşeat, Zeyl-i Siyer-i Veysî'dir.

Ataî İstanbulludur ama ömrünün pek çoğunu taşrada geçirmiştir. Bu yüzden taşrada yazdığı eserlerinde İstanbul bir daüssıla özlemiyle anlatılır. Pek çok şiirinde ismi anılsın yahut anılmasın, verilen mekân ve tabiat tasvirleri İstanbul'dan mülhemdir.

Divanında yer alan pek çok kasidenin (bahariyye, nevruziyye, temmuziy-ye) nesip bölümleri kısmen İstanbul'un güzelliğini, baharını, yazını, denizini, bahçelerini, çiçeklerini, kuşlarını vb anlatır. Yine pek çok gazelde tasavvuf ve edebiyat muhitlerinden, eğlence ve zevk dünyasına kadar zengin bir İstanbul hayatım bulmak mümkündür.

Ataî'nin İstanbul'u somut biçimde anlattığı eserleri mesnevileridir. İstanbul dışında yazılan mesnevilerde özlediği bu şehri, mevsim mevsim hasret duygularıyla dile getirir. Sobbetü'l-Eb-kâfın bütün sohbetlerinde, çevre tasvirleri hep İstanbul'dan alınmadır. "Zenpâre-i âvârelerin ahvâli beyânın-dadur" başlıklı hikâyede Üsküdarlı "Kuşu ipli" demekle maruf bir hovardanın tuhaf hikâyesi (41 beyit) ile Ferdî adlı bir mahbûbun başından geçenleri (103 beyit) sosyal hayat sahneleriyle anlatır. Keza Nefhatü l-Ezbâr'da yer yer İstanbul'un bazı ahlaki sorunlarına değinir. İstanbul'u en canlı şekliyle terennüm ettiği eseri ise Sakînâme'dıt. Burada Haliç ile Boğaz'ın güzellikleri, mesireleri, kasırları, tekkeleri vb övülür. Dil ü cana hoş cây-ı zibâdur ol / Meğer mecmâ-i asr-ı İsa 'dur ol beyti ile başlayan Haliç bahsinde, Kafeslerde var nice âlî makam / Olur aksi deryaya düştükçe dam / Kafes içre rahşân meh-veşân / Olur peyker-i encüm-i asman (...) Geçer gah î alay ile hûblar / Olur zevrak anlara dürc-i güher gibi pek çok beyit yer alır. Boğaziçi'nin ve hisarların anlatıldığı "Menkıbet-hânî-i Hisâr-ı gerdûn-iştihâr ve medh-i mesî-regâh" bölümünde de Boğaziçi'nin mehtaplarından yerleşim bölgelerine, ağacından çiçeğine, suyundan toprağına bütün tabiatı ve coğrafyası; sosyal hayat ve eğlenceleri ile hisarlar zengin motiflerle işlenir. Çekilmiş biri Göksu ırmağına/Akıtmış biri bahri ayağına/ Mukabil durur iki dilkeş mahal / Gören meyi eder birbirinden güzel (...) Eder lyş u nûş ehlini kâmyâb / Koyu gölgelikte sürülmüş şarâb beyitleri bunlardandır. Biyografik eseri Hada-iku'l-Hakaik'te de İstanbullu kişilerden söz açıldıkça, sık sık benzetmelerle İstanbul anılır.



Bibi. Ataî, Külliyât (Divân ve Hamse), Nu-ruosmaniye Ktp. no. 3776; vr 49a-50a; 68a-70b, 87a-91b; A. S. Levend, Atayî'nin Hilye-tü'l-Efkâr'ı, Ankara, 1948, s. 4 vd; T. Karacan, Nev'îzade Ataî, Heft-hân Mesnevisi, Ankara, 1974, s. 35 vd; Çelebi, Divan Şiirinde İstanbul, 50-51; Ergun, Türk Şairleri, II, 541-543: A. Karahan, "Nev'îzade Ataî", lA, X, 226-228.

İSKENDER PALA



ATAKÖY

1958'den başlayarak çeşitli dönemlerde yapılmış toplu konut ve tesislerden oluşan, Bakırköy îlçesi'ne(-») bağlı mahalleler grubudur. Gerek yapılarının niteliği, gerek yerleşme düzeni ve şehircilik anlayışıyla Bakırköy İlçesi içinde ayrı bir uydu kent görünümündedir. Bakırköy'ün güneybatısında, eski Ba-ruthane'nin bulunduğu bölgede, Emlak ve Kredi Bankası (bugün Emlak Bankası) tarafından başlatılan toplukonut inşaatı aynı zamanda Türkiye'nin kent ölçeğinde gerçekleştirilen en büyük toplu konut tasarımıdır. Ataköy projesi toplam 12.000 konut ve 60.000 nüfusu öngörmektedir.

Güneyde sahil yolu ve Marmara Denizi, doğuda Bakırköy, batıda Ayamama Deresi ve Yeşilköy, kuzeyde Londra Asfaltı (E-5, yeni koduyla 0-1) ile sınırlanan ve 4.000.000 m2'lik bir alana yayılan Ataköy, dört muhtarlıktan oluşmaktadır.

1958'de başlanan Ataköy 1. Kısım, Fişekhane, N. Tınaztepe ve Strasburg caddeleriyle çevrilidir. 1990 nüfus sayımına göre nüfusu 1.500 civarındadır. Mahallenin deniz tarafında, bugün deniz kirlenmesi yüzünden artık plaj olarak yararlanılmayan, Ataköy'ün kurulduğu sıralarda ise İstanbul'un en iyi ve modern tesisli plajlarından biri sayılan Ataköy Plajı, Emlak ve Kredi Bankası Kampı, Ataköy motelleri yer alır.

Ataköy 2. ve 5. kısımlar doğuda Strasburg Caddesi, batıda Adnan Kahve-

Ataköy toplu

konutlarından

7. ve 8. kısım

(üstte) ile

5. kısımdaki

yerleşmelerden

görünüm.


Hazım Okurer,

Nazım

Timuroğlu (alt)

ci Bulvarı, güneyde Rauf Orbay Caddesi ve Ali Rıza Efendi Caddesi, kuzeyde Lale Sokağı, kuzeydoğuda Doktor Remzi Kazancıgil Caddesi ile sınırlıdır. Tek muhtarlık olup 1990 sayımına göre nüfusu 10 bini aşmaktadır. Bu mahallenin sahilinde, marinayı ve Galleria'yı içeren otellerin, yat kulübünün, restoran ve eğlence yerlerinin, çarşıların, alışveriş merkezlerinin yer aldığı geniş bir turizm kompleksi vardır.

Nüfusu 7.000'e yaklaşan 3. ve 4. kısımlar, kuzeydoğuda Behçet Kemal Çağlar, batıda Doktor Remzi Kazancıgil caddeleri, güneyde Ataköy 1. ve 2. kısımlarla sınırlıdır. Ataköy ortaokul ve lisesiyle M. Üstündağ İlkokulu bu mahallenin ortasında yer alır. 7, 8, 9, 10 ve 11. kısımlar 1990 sayımı sonuçlarına göre Bakırköy Zuhuratbaba Mahallesi'yle birlikte 33-000'i aşan nüfusa sahiptir.

Ataköy 6. Kısım'da inşaat henüz başlamamıştır. Arazi, Ayamama Deresi'ne yakın olup kısmen bataklık durumundadır. Ataköy'ün bütün kısımları ve mahallelerinin kendi alışveriş bölgeleri, çarşıları, spor tesisleri, çocuk bahçe ve parkları vardır.

Ataköy'ün üzerine kurulu olduğu arazide, III. Selim dönemine kadar "Emekçi Çiftliği" adıyla bilinen bir çiftlik vardı. 19. yy'da buraya bir baruthane ile bir ispirto deposu kurulmuştu. Buradaki küçük bir limandan gemilerin bir kısım ihtiyaçları da karşılanabiliyordu. Bunların dışında, bölge, bir yanı kumsal ve

ATAKÖY

378

379

ATANASİOS I

Ataköy


Marina'dan

bir görünüm.



Bünyad Dinç

artık İstanbul ile birleştiği 1960 sonlarında planlanarak inşaata başlandı. Arsa ve diğer girdi fiyatlarının artmış olması, maliyetleri yükselttiği için daha mütevazı, daha küçük konutlar yapıldı. Bu kısımlar da ağırlıklı olarak orta halli memurlar, aydınlar, orta katman aileler tarafından satın alındı. 5. kısmın inşaatına 1976'da başlandı. Konforlu, rahat prefabrik binalar ilk kez 5. kısımda ya-



Ataköy

İstanbul Ansiklopedisi

deniz olan, büyük boş bir araziydi ve Baruthane adıyla bilinirdi.

II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllara kadar istanbul'a yönelen ciddi bir iç göç yoktu. Konut ihtiyacı ve gecekondulaşma 1950'lere doğru kendini göstermeye .' başladı. İstanbul'un 1950'lerden sonra artan konut talebim karşılayabilmek içirt Türkiye Emlak ve Kredi Bankası çeşitli bölgelerde toplu konutlardan oluşan yeni mahalleler kurma işini üstlendi. 1950'de Levent, daha sonra Koşuyolu ve nihayet Ataköy toplu konut projeleri birbiri ardına gerçekleştirilmeye başlandı. Banka, Ataköy'ün üzerine kurulu olduğu araziyi, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu'ndan 1955'te satın alarak altyapı ve planlama çalışmalarını başlattı. Kentin dışında kaldığı için arsa fiyatlarının oldukça düşük olması, öte yandan kente yakınlığı bu bölgenin seçilmesinin başlıca nedenleriydi.

1. kısmın temeli 1958 başında atıldı. Apartman tipindeki konutlar, 3 veya 4 odalı geniş evler olarak planlanmıştı. Konutlar uzun vadeli kredilendirmeyle, yani küçük bir peşinattan sonra aylık

taksitlerle ödeme koşuluyla satışa çıkarıldı ve daha çok orta düzeydeki bürokratlar, orta üst katmandan memur ve emeklilerce tercih edildi. 2. kısımda konutların inşaatına 1963'te başlandı. Apartman daireleri daha küçük tutuldu. Bloklar denize dik olarak yerleştirildi ve binalar, geçiş kolaylığı sağlamak üzere kolonlar üzerinde yükseltildi. 3. ve 4. kısımlar, Ataköy'ün ve çevresinin

Galleria'nın genel

görünümü. Ara Güler

pildi. 9. ve 10. kısma, 1985'te başlanarak kısa sürede tamamlandı. Bu kısımlarda hem 15 katlı yüksek bloklar hem de 5 katlı apartmanlar yer aldı. Lüks inşaat kategorisine giren 9. ve 10. kısımlarda merkezi ısıtma sistemi kullanıldı. Konutların fiyatları artık oldukça yükselmişti. Satın alanların sosyal profili de değişmeye başladı. Varlıklı kesimler, orta üst ve üst gelir grupları bu bölgeden konut aldılar. 1988'de yapımına başlanan 7. ve 8. kısımlar, Ataköy konutlarına talebin fazlalığı nedeniyle villadan, küçük apartman dairelerine kadar çok alternatifli düşünülmüştü. Bu kısımlarda, serpiştirilmiş bloklar yerine eski Türk yaşam biçiminden esinlenen bir yerleşme düzeni oluşturulmasına çalışıldı.

Alçak bloklar arasında sokaklar, sokakların açıldığı meydanlar ve meydanları çevreleyen blokların köşelerine yerleştirilmiş dükkânlarla değişik bir ortam yaratılmak istendi. Bu arada açık artırma ile gerçekleştirilen satışlarda Ataköy konutlarının fiyatları olağanüstü yükselirken bu yükseliş İstanbul konut piyasasına da sıçradı. Böylece, İstanbul'da orta katmanların konut ihtiyacına elverişli koşullarla cevap verebilmek amacıyla kurulan Ataköy, son kısımlarında, her kesimden üst gelir grubundan kişilerin rağbet ettikleri lüks bir yerleşme bölgesi haline geldi.

Günümüzde Ataköy, İstanbul'un düzenli, seçkin ve yer yer de lüks semtlerinden biri sayılmaktadır. Semtte, çeşitli kısımlara dağılmış olarak çarşılar, okullar spor ve kültür tesisleri vardır. Sahildeki marina İstanbul'un en önemli turizm komplekslerinden biri durumundadır. Yine İstanbul'un en büyük alışveriş merkezlerinden Galleria ve Atrium Ataköy'dedir.

Londra Asfaltı'ndan güneye doğru

uzanan, 9. ve 10. kısımların da doğu sınırını çizen Ataköy Bulvan'nın doğusunda, 9. ve 10. kısımların karşısında, buz pateni salonu, kapalı atletizm salonu, olimpiyat evi, açık yüzme havuzu, sporcu sosyal tesisleri gibi önemli spor tesisleri sıralanmıştır. İkinci dereceden korunması gereken tarihi eser sayılan eski Baruthane'nin dışının aynen restore edilmesiyle düzenlenen Yunus Emre Kültür Merkezi de 9. kısımdadır. Bu merkezde iki tiyatro sahnesi ve bir sanat galerisi vardır. Büyük sahnenin bulunduğu salon 360 kişiliktir. Deneme sahnesi ise 260 kişilik salona sahiptir. Merkezde ayrıca 300 mz'lik bir sanat galerisi bulunmaktadır.

İSTANBUL

ATAKÖY VAPURU

Şehir Hatları İşletmesi vapuru. 1961'de İskoçya'da, Glasgow'da Fairfield Ship-building Cop. tezgâhlarında inşa edilen birbirinin eşi 9 şehir hattı vapurundan biridir. 780 grostonluktur. Boyu 69,9 m, genişliği 13,6 m, su kesimi 2,6 m kadardır. Her biri 800 beygirgücünde iki makinesi vardır. Kazanı akaryakıtla ısıtılmaktadır. Çift uskurludur. Daha çok Köprü-Kadıköy arasında çalışmaktadır. ESERTUTEL



Ataköy Vapuru

Eser Tutel

ATANASİOS I

(yak. 1235, Adrianopolis [Edime] - yak. 1315, Konstantinopolis) Konstantinopo-lis patriği (Ekim 1289-Ekim 1293; Haziran 1303-Eylül 1309). Ölümünün ardından, 14. yy'ın ikinci yarısında, Bizans kilisesi tarafından aziz ilan edildi; yortu günü 28 Ekim'dir.

Yaşamının ilk yansım Bizans Impara-torluğu'nun değişik yörelerinde muhtelif manastırlarda keşişlik yaparak geçiren Atanasios, 1282'de tahta çıkan İmparator II. Andronikos (bak. Paleologos Hanedanı) tarafından Konstantinopo-lis'e çağrıldı ve kentin Kseralofos Tepe-si'nde bir manastıra yerleştirildi. 1285'te, Kiliselerin Birleşmesi(-0 taraftarı Patrik İoannes Bekkos'un görevinden azledil-diği Blaherna Konsili'ne katıldı. Dört yıl sonra imparator kendisini patrik tayin etti. Ancak koyu disiplin taraftarı ve fanatik bir din adamı olan Atanasios, aynı zamanda Anadolu'da Türklerin korkusuyla görev bölgelerini (metropolitlik-ler) terk edip başkente gelmiş bulunan çok sayıdaki piskoposa karşı açtığı şiddetli kampanya yüzünden, manastır ve kilise çevrelerinin tepkilerini topladı ve iki kez görevinden uzaklaştırıldı.

Atanasios patriklik dönemlerinin her ikisinde de Bizans kilisesi çeşitli dış ve iç sorunlarla çalkalanmaya devam etti. Bunlardan biri 1274'teki Lyons Konsi-li'nden beri süregelen Kiliselerin Birleşmesi davası, diğeri de 1265'te İmparator VIII. Mihael Paleologos'un(->) meşruiyetini tanımamakta direndiği için patriklik tahtından indirilen Arsenios Autorianos'tan sonra seçilen patrikleri kabul etmeyen ve Arsenitler adıyla anılan bir grubun neden olduğu iç çekişmelerdir. Arsenitlere karşı sert bir kampanya sürdüren Atanasios'un ikinci patriklik döneminin bitmesiyle, bu sorun sona erdi.

ATANASİOS KİLİSESİ

380

381

ATATÜRK ARBORETUMU

İSTANBUL'DA KULLANILAN ATASÖZLERİ'NDEN SEÇMELER

Acı söz insanı dinden çıkarır, tatlı söz yılanı deliğinden. / Aç ile eceli gelen konuşur. / Aç kendini ateşe atar. / Ağzına bir zeytin verir, ardına tulum tutar. / Alan yok satan neylesin, satan yok alan neylesin. / Alma mazlumun ahım çıkar aheste aheste. / Anlatışa göre fetva verilir. / Arif anlar, sağır dinler. / Atı alan Üsküdar'ı geçti. / At tırnaktan, insan kulaktan. / Atın yürük ise bin de kaç. / Ayağında donu yok, başına fesleğen takar. / Babalı fırın has çıkarır. / Bakla değil, baklava bile vakitsiz yenmez. / Balık kavağa çıktığı vakit kösenin sakalı da biter. / Beslemeden kadın, ödağacından odun olmaz. / Bir akça ile dokuz kubbeli hamam yapılmaz. / Can cefadan da usanır safadan da. / Çarşambadan belli olur perşembenin gelişi. / Çuhasını giymektense kenarını kuşandık. / Deniz suyu ne içilir, ne geçilir. / Dilenci bir olsa şekerle beslenir. / Düğün evinde Fat-ma'cığın lâkırdısı mı olur. / Er lokması er kursağında kalmaz. / Hım hım ile bu-runsuz birbirinden uğursuz. / İki kamçı bir kuyruk herkes başına buyruk. / Karganın gönlünden şahinlik geçer. / Kedi öldü fareler baş kaldırdı. / Kedi yavrusunu yiyeceği zaman sıçana benzer dermiş. / Kem söz kalp akça sahibinindir. / Kenarın dilberi nazik de olsa nazenin olmaz. / Kesesine güvenen her gün baklava börek yer. / Lâkırdısını bilmeyen çavuşlar, sönmemiş ateşi avuçlar. Lodosun gözü yaşlıdır. / Paluze diş kırmaz. / Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas. / Rüzgârlı havanın kuytusu, yağmurlu havanın uykusu. / Semizdin hani sarkanların, zengindin hani artanların. / Sındırgıyı sıyırtmış, Karaağaç'a kandil asmış. / Şahin sinek avlamaz. / Tavuk kaza bakmış, kıçını yırtmış. / Ummadık hacıyı deve üstünde yılan sokar. / Uzunçarşı'mn üst başında bir yalan söyler, alt başında kendisi de inanır. / Uzunçarşı baştan başa, beğen beğendiğini al. / Yağmur yağarken küpünü doldurmayan susuz kalır. / Yatsıdan sonra hoş geldin bayram ağa. / Verdik kırkı, gitti korku. / Yüzü kasap süngeriyle silinmiş. / Yüzü güzelden kırk yılda usanılır, huyu güzelden kırk yılda usanılmaz. / Zencinin yüzü yıkamakla ağarmaz. / Zeyrekten başka yokuş, serçeden başka kuş bilinmez. / Züğürt olup düşünmektense uyuz olup kaşınmak iyidir. / Züğürdün gönlü yufka olur.

M. H. Bayrı, İstanbul Folkloru, (1972), s. 38-57

İmparator II. Andronikos'un desteğine rağmen kilise ve manastır çevrelerince benimsenmeyen Patrik I. Atanasios, Konstantinopolis halkı tarafından çok seviliyor, özellikle fakir ve ezilmiş kişilerin koruyucusu olarak tanınıyordu. Konstantinopolis'te 1304'te başlayan ve 1306-1307 kışında doruk noktasına ulaşan açlık sırasında aldığı önlemler bu açıdan önemlidir. Civar topraklarda Ka-talan ve Türk akınları nedeniyle ortaya çıkan ve imparatorun kimi yanlış kararlan yüzünden daha da ciddileşen tahıl kıtlığının başkentteki yansımaları olan yiyecek spekülasyonu, tahıl ve ekmek fiyatlarının artması, açlık, vb gibi sorunlarla şahsen mücadele eden Atanasios, kentin bazı mahallelerinde, köşebaşla-rında, fakir ve aç halka yiyecek dağıtan aşevleri açtırdı. Kent içinde ekmek ve buğday fiyatlarım denetleyen bir komisyon kurulmasına onay ak oldu. Ayrıca Katalan ve Türk akınlarından kaçıp Konstantinopolis'e sığınan Bizanslı ahaliye yiyecek, giyecek ve sığınak yardımında bulundu.

Patrik, bu olaylardan kısa bir süre önce, 1305'te, başkentte çıkan büyük bir yangın sırasında yine etkili olmuş, Petra'daki İoannes Prodromos Manastı-rı'ndan Kinegos Kapısı'na kadar uzanan yangın yöresindeki ev, dükkân ve diğer binaları talan eden bazı fırsat düşkünü kişileri yakalatarak çaldıkları eşyaların sahiplerine iade edilmesini sağlamıştı.

L Atanasios, çok önem verdiği ahlaki değerlere ilişkin kararlar almak üzere, 1304'te başkentte kendi başkanlığı altında bir "sinod" (ruhani meclis) toplatmış-tır. Bazı adaletsizliklerin son bulmasını ve ahlaki standartların yükselmesini amaçlayan bu toplantıda taverna ve hamamların açılış ve kapanış saatlerini ya da fuhuş, zina, veraset gibi birtakım konulan kapsayan kararlar alındı. Bu kararlar 1306'da imparator tarafından onaylanmıştır.

Atanasios'un, başta II. Andronikos olmak üzere, Bizans devletinin ve kilisesinin önde gelen kişilerine yazdığı çok sayıda mektupla verdiği çeşitli vaazlar günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca yaşamöyküsü Palamizm(~>) taraftarı iki Bizanslı din adamı (îosef Kalotetos ve Teoktistos Studites) tarafından ayrı ayrı kaleme alınmıştır.

Ölümünden sonra popülerliği devam eden Atanasios'un mezarı civarında çeşitli mucizelerin gerçekleştiğine inanılmış ve burası kutsal bir ziyaret merkezine dönüşmüştü.



Bibi. A. M. M. Talbot (haz.), The Correspon-dence of Athanasius I, Patriarch of Constantinople, Washington, D. C., 1975; ay, Faith Healing in Late Byzantium; the Posthumous Miracles of the Patriarch Athanasios I of Constantinople by Theoktislos the Stoudite, Brookline, Mass., 1983; A. Laiou, "The Provi-sioning of Constantinople during the Winter of 1306-1307", Byzantion, XXXVII, 1967, s. 91-113; J. Boojamra, Church Reform in the Lale Byzantine Empire, Selanik, 1982.

NEVRA NECİPOĞLU



ATANASİOS (AYİOS) KİLİSESİ

Kurtuluş'ta, güneyde Omuzdaş Sokağı ile doğuda Ateşböceği Sokağı arasında, Omuzdaş Sokağı no. l'de yer alır.

Kilisenin batısında yer alan ve kiliseyle aynı adı taşıyan ayazmanın giriş kapısı üzerindeki 1855 tarihli Yunanca kitabe, yapının inşasına ilişkindir. Kilisede 1893 ve 1949 tarihli iki kitabe daha bulunmaktadır.

Eğimli bir arazi üzerinde yer alan kilise bugünkü yol seviyesinden aşağıda kalan, yüksek duvarların çevrelediği geniş bir avlunun ortasındadır. Avlunun güneybatısında yönetim birimleri vardır.

Kubbeli bazilika tipindeki kilise do-ğu-batı doğrultusunda uzanır. Kuzey ve güneyinde, batıya doğru eksende ve narteks hizasında iki kez kademelene-rek genişleyen yapının dört köşesinde baldaken tipinde çan kuleleri bulunur. Yapı, dört yönde çift yüzlü kırma çatılar ve bunların kesiştiği yerde yüksek kubbe ile örtülüdür.

Kilisenin doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı ve tek nefli naosu, doğusunda içte yarım yuvarlak ve deh-lizli apsis ile sınırlanır. Naosun batısındaki narteks, kuzey ve güney cephelerdeki kademelere oturarak yapıyı dışta "U" biçiminde çevreler. Naosta, kuzey ye güneydeki duvar payeleri ve bunları dört yönde bağlayan yuvarlak kemerlerin sınırladığı merkezi mekân kare planlıdır. Apsis önünde bema ile doğuya doğru uzatılan naos, batısında bemaya eş planlı mekân ile tamamlanmıştır. Naosun batısında narteks üzerinde yer alan galeri, narteks ile eş planlıdır. Galeriye, narteksin kuzeyindeki merdiven ile çıkılır. Doğuda apsis üzerinde eksende küçük bir mahfil bulunmaktadır.

Kilisede merkezi mekânın örtüsü, duvar payelerine oturan ve pandantiflerle geçilen kasnak üzerindeki yüksek kubbedir. Merkezi mekânın doğusunda ve batısında yer alan mekânlar beşik tonoz ile örtülüdür. Apsisin örtüsü içte yarım kubbe, narteksin örtüsü düz tavandır. Kilisenin naosa açılan ve nar-tekste yer alan üç girişinden biri batıda eksende, ikisi karşılıklı olarak kuzey ve

Ayios

Atanasios

Kilisesi

Zafer Karaca

güneydedir. Narteksin girişleri kuzey ve güneydeki çıkıntılar üzerinde yer alır. Yapının kuzey ve güneyinde aynı hizada, eş aralıklı ve eş büyüklükteki yuvarlak kemerli pencereler ile bunların üst hizasında bulunan yarım daire biçimindeki birer pencere karşılıklıdır. Doğu ve batıda üstte, biri eksende ve büyük, ikisi yanlarda simetrik olan karşılıklı üç dikdörtgen pencere vardır. Doğuda bunların alt hizasında üç dar pencere, üst hizasında eksende daire biçiminde bir pencere, batıda ise nartekse bakan yuvarlak kemerli üç pencere bulunur.

Atanasios Kilisesi'nin naosunda, doğuda apsis önünde ahşap ikonostasis, kuzeydoğuda ahşap ambon ve karşısında despot koltuğu yer alır. İkonostasiste ve ambon yüzlerinde ikonalar, yan duvarlarda incil'den sahneler, pandantiflerde dört İncil'in yazarları, kubbede Pantokrator İsa tasvirleri görülmektedir. ZAFER KARACA

ATASÖZLERİ

İstanbul'da kullanılan atasözleri genel anlamda başka kentlerde kullanılanlardan farklı değildir. Yüzyıllar boyunca İstanbul değişik yerlerden sürekli göç aldığı için folklorik zenginlikler de bu olgudan etkilenmiştir. Atasözlerinde İstanbul'a ait yer adlarının sıkça geçmesi de bir özellik olarak belirmektedir. "Arasta, Uzunçarşı, tiryaki isen tütün taşı.", "Uzunçarşı'mn üst başında bir yalan söyler, alt başında kendisi de inanır.", "Uzunçarşı baştan başa, beğen beğendiğini al." bunlara birkaç örnektir. "Divan-yolu'nda fidan büyümez." sözüyle gelip geçenin çok olduğu, Babıâli'ye yani saraya giden bu yolda fazla gidip gelmenin iyi olmayacağı ima edilir. "Eğrika-pı'nın eğrisi, mahallenin doğrusu.", "Ok-meydam'nda buhur yakılmaz.", "Atı alan Üsküdar'ı geçer, alamayan çukuru kazar." sözleri İstanbul hayatının türlü yönlerini hatırlatan gerçek olgulara dayanır.

İstanbul'un eğlenceli geleneklerinden helva sohbetleri(->) sırasında atasözleri de oyunlara konu olurdu. Bunları İstanbul'da Bir Sene adlı eserinin Helva Sohbeti bölümünde oldukça can-

lı bir anlatımla derlemiş olan Çaylak Tevfik, adını açıkça belirtmemekle birlikte güzel bir atasözü oyununa yer vermektedir. Oyuna katılanlar "eliften "ye"ye kadar elifbadaki tüm harflerle başlayan birer atasözü söylerler. Oyun, oynayanların birbirine takılmaları, atasözü bulamayana ya da yamlanlara durumlarına uygun sözler söylemeleriyle devam eder. İstanbullular atasözü kadar değer verilen meşhur mısra, beyit, kelamıkibar türünden sözleri de sıkça kullanmışlardır.



Bibi. B. Gürcan, "İstanbul'da Kullanılan Bâzı Tabirler ve Atasözleri", TFA, VI, S. 141 (Şubat 1962); O. A. Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I-III, Ankara, 1971; A. Oy, Tarih Boyunca Türk Atasözleri, İst., 1972; Bayrı, istanbul Folkloru, 38-57; K. Yund, "Atasözleri-mizde Geçen İstanbul Yer Adları ve Açıklamaları", Türk Folklor Araştırmaları Yıllığı 1975, Ankara, 1976, s. 171-194; M. Tevfik, istanbul'da Bir Sene (haz. N. Akbayar), İst., 1991, s. 64-65.

M. SABRİ KOZ



ATATÜRK ARBORETUMU

İstanbul'a 20 km uzaklıkta, Büyükdere-Kemerburgaz yolu üzerinde, ağaç ve odunsu bitkilerin sergilendiği geniş alan.

Arboretumlar her biri etiketlenmiş ağaç, çalı ve diğer odunsu bitkilerin bir arada yetiştirildikleri ve sergilendikleri yerlerdir. Bunlara "canlı ağaç laboratu-varları" veya "canlı ağaç müzeleri" de denmektedir. Arboretumlardaki ağaçlar

sadece sergilenmek için değil, üzerinde ciddi incelemeler, bilimsel araştırmalar yapmak için yetiştirilmişlerdir. Bu bakımdan orijinlerinin (kökenlerinin) bilinmesi ve özellikle adlarının doğru bir şekilde etiketlenmiş olması gerekmektedir. Onları parklardan ayıran da bu ö-zellikleridir.

Arboretumların rekreasyon değerlerinin yamsıra, daha önemli olan öğretici yanları ağır basmaktadır. Bölge halkına ağaç ve çalılardan, süsleme değeri açısından en güzel olanlarını seçebilme olanağı sağlamak; o bölgeye yeni odunsu bitkilerin getirilmesine ve yayılmasına öncülük etmek; geniş halk kitlesine ağaç sevgisini aşılamak; hangi ağaç türlerinin hangi yerel şartlarda iyi yetiştiğini araştırmak; daha önce o bölgede yetişmeyen ağaç türlerini getirip dikerek bölgenin güzelliğini, ekonomik önemini ve verimliliğini artırmak arboretumların yarar ve işlevleri arasındadır.

Dünyanın birçok ülkesinde kuruluşları yüzyılların ötesine dayanan (örneğin The Arnold Arboretum 1863, The Royal Botanic Garden, 1670) çok sayıda arboretum vardır. Yurdumuzda arboretum kurma fikri ilk kez 1949'da İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hayrettin Kayacık tarafından ortaya konmuş; fikir fakülte kurulunca benimsenip Orman Genel Müdürlüğü'ne teklif edilmiştir. Genel müdürlükçe de kabul edilen bu öneri üzerine, Sarıyer İlçesi hudutları içinde

kalan, çiçek ve bitki zenginliği ile birçok yerli ve yabancı botanikçinin ilgisini çekmiş olan ünlü Belgrad Orma-nı'nın güneydoğusunda seçilen 38 hektarlık bir alan üzerinde çalışmalara başlanmıştır. Sorbonne Üniversitesi botanik bahçesi enspektörlerinden Mr. Camille Guinet davet edilmiş; kendisi 1959-1961 arasında birkaç defa İstanbul'a gelerek arboretumun genel planlamasını yapmıştır. 1980'de Atatürk'ün 100'üncü doğum yılı anısına, arboretumun adı Atatürk Arboretumu olarak değiştirilmiş, alanı da genişletilerek 345 hektara yükseltilmiştir.

Atatürk Arboretumu İstanbul'a yaklaşık 20 km uzaklıktadır. Doğu sınırı İstanbul Boğazı'ndan 5 km, kuzey sınırı Karadeniz'den 8 km içeride kalmaktadır. Büyükdere ve Bahçeköy'ü Kemerburgaz'a bağlayan asfalt kaplamalı devlet yolu Atatürk Arboretumu'nun ana giriş kapısının önünden geçer. Bu yol İstanbul halkına ve ziyaretçilere her mevsim ulaşım kolaylığı sağlamaktadır. Arazinin denizden yüksekliği 80-120 m arasındadır. Arazinin genel bakısı güneydoğu ve güneybatı yönlerinde ise de, değişik yönlere dönük irili ufaklı yamaçlar, vadiler vardır. Bu dalgalı yapı, değişik ağaç türlerinin yetiştirilmesine uygun düşen habitatlan (yetişme ortamlarını) sağlamaktadır.

Topografik yapısının çeşitliliği; içerisinde irili ufaklı dört adet bendin (gölet) bulunması; yapraklı orman formasyonu olan Belgrad Ormanı'nın hemen tüm otsu ve odunsu doğal türlerini içinde barındırması gibi karakteristikler Atatürk Arboretumu'nu dünya arboretum-ları ile karşılaştırdığımızda avantajlı kılan özelliklerdir. Ayrıca birçok arbore-tumda olmayan doğal ve yapısal güzelliklere de sahiptir. Örneğin, II. Mahmud döneminde başlanıp, 1818'de tamamlanan, mermer taşlarla inşa edilmiş Kirazlı Bent, Atatürk Arboretumu sınırları içinde yer almaktadır.

Arboretumun bir başka özelliği de ülkemizde tesis edilen ilk orman fidanlığının yerinin arboretumun sınırları içinde kalmış olmasıdır. Osmanlı İmpa-ratorluğu'nun son yıllarında (1916) burada, Orman Mekteb-i Âlisi'nin öğrencilerine uygulama yaptırmak, genç fide ve fidanları göstermek maksadıyla bir fidanlık kurulmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Atatürk'ün Ankara'da yeşertmeye çalıştığı Gazi Çiftliği'ne dikilmek üzere, bu fidanlıktan yalancı akasya fidanları gönderilmiştir.

Arboretumun doğal ağaç ve çalı türleri sapsız meşe, saplı meşe, Macar meşesi, doğu kayını, adi gürgen, Anadolu kestanesi, adi kızılağaç, titrek kavak, gümüşi ıhlamur, ova akçaağacı, kuşüve-zi, muşmula, geyikdikeni, çakaleriği, karayemiş, aksöğüt, akçakesme, adi kurtbağır, demircik, ateşdikeni, İspanyol katırtırnağı, pembe ve beyaz çiçekli ladenlerdir. Meşe türleri alanın yüzde 75'ini kaplatmakta, bunu sırasıyla adi


Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   86   87   88   89   90   91   92   93   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin