ATMEYDANI
416
417
ATMEYDANI
Bir zamanlar Atmeydanı adını taşıyan Sultanahmet Meydam'mn yüzyılın başlarındaki görünümü.
Jean Baptiste Hilair'in Atmeydam'nı betimleyen bir deseninden gravür. Chousel de Gouffier, Voyage Pittor Ara Güler fotoğraf arşivi
buranın romantik manzarasını çerçeve-lemektedir.
Yeniçeri Ocağı'mn kapatılmasından sonra Atmeydanı'nda bir süre Asâkir-i Mansure-i Muhammediye birliklerinin talim yaptıkları bilinmektedir. II. Mah-mud'un da (hd 1808-1839) buraya gelerek birlikleri teftiş ettiği Tarih-i Lutfî'de yazılıdır. Buna ilişkin yağlıboya bir tablo ise Dolmabahçe Sarayı'ndadır. Bununla birlikte Atmeydanı'nm, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde ilgiden yoksun kaldığı anlaşılıyor. Sadece at meraklılarının uğradıkları, cirit oynanan, Arap ve Tatar atlarının koşturulduğu, doğal olarak at alım satımlarının da yapıldığı bir yerdi. 1853-1856 Kırım Savaşı yıllarında, İstanbul'daki müttefik kuvvetleri subaylarının girişimiyle meydandaki dikilitaşların çevrelerine oval hendekler kazılarak toprak dolgu altında kalan kaidelerin ortaya çıkartıldığı bilinmektedir. Bu düzenleme günümüze kadar korunmuştur. 1863'te ise ilk Osmanlı fuarı olan Sergi-i Umumi-i Osma-nî(-») Atmeydanı'nda açılmıştı. Bu tarihlerde artık buraya Atmeydanı yerine Sultanahmet Meydanı deniliyordu. Sergiden hemen sonra da burası, Zaptiye Nazırı Hüsnü Paşa'mn girişimiyle park olarak düzenlenmiştir.
II. Abdülhamid (1876-1909) ve II. Meşrutiyet dönemlerinde (1908-1918) eski Atmeydam'mn çevresine Ticaret Mektebi, Defter-i Hakanî Nezareti, Baytar Mektebi gibi yeni binalar da yapıl-
mış, bu arada Alman imparatoru II. Wil-helm'in istanbul'u ziyareti anısına Almanya'da yapılan çeşme, 1901'de getirilip meydanın, Bizans imparatorlarının Hippodrom oyunlarını izledikleri loca mevkiine kurulmuştur.
Atmeydanı'nm istanbul kent tarihinde ve Osmanlı yaşayışında birbiriyle zıt iki ayrı olguya mekânlık etmesi ilginçtir. Kent halkını günlerce neşeye boğan büyük sultan düğünleri (sur-ı hümayun) daima burada düzenlendiği gibi, yönetime başkaldıran kapıkulu askerleri de Topkapı Sarayı'na ve Paşakapısı'na, ayrıca kentin alışveriş merkezlerine ve limanına yakın bu meydanı, eylemlerine en uygun yer olarak seçmişlerdir.
Fuad Köprülü, Osmanlılar döneminde saray düğünleri münasebetiyle At-meydam'nda tertip edilen eğlence ve ziyafetlerin, İorga'nın iddia ettiği gibi, Bizans devrindeki Hippodrom şenlikleriy-le bir ilgisinin bulunmadığını savunur. Köprülü'ye göre Atmeydanı eğlenceleri ve genel şölenleri Bizans geleneklerinden apayrı, eski Türk âdetleriyle bağlantılıdır. Nitekim, Köprülü burada düzenlenen her sur-ı hümayunda, herkese açık sofralarda, türlü yemeklerin, şekerleme ve şerbetlerin eski han-ı yağma geleneğini andıracak tarzda sunulduğunu anlatır. Ancak, I. Süleyman'dan (Kanuni) (hd 1520-1566) önce burada bu tür şölen ve şenliklerin düzenlendiğine ilişkin bir bilgi mevcut değildir. Öyle anlaşılıyor ki Atmeydanı, sarayca prog-
'a Grece, c. II, 1822.
ramlanan ve tüm istanbul halkına dönük şenliklere mekânlık etme işlevini, Kanuni'nin vezirazamı (1522-1535) ibrahim Paşa'mn burada yapılan sarayını, hem ikametgâh, hem resmi makam olarak kullanmaya başlaması sürecinde kazanmıştı. Nitekim, Atmeydanı'ndaki saptanabilen ilk şenlik 22 Mayıs 1524 tarihinde Kanuni'nin kız kardeşi Hatice Sultanla ibrahim Paşa'mn 15 gün süren düğünleridir. 1529'da Avusturya seferi dönüşünde "Pişgâh-ı Menzil-i Sultanî" olan Atmeydanı'nda türlü gösteriler yapıldığı, çarşı esnafının alay gösterdiği biliniyor. Fakat asıl büyük düğün, 1530' da Kanuni'nin şehzadelerinin sünnetleri için düzenlendi. Atmeydanı'nm kuzeyinde lacivert sütunlar üzerine konan özel bir tahtta oturan padişah, altın istemeleriyle gözleri kamaştıran bir sâye-ban (gölgelik) altında oyunları izledi. ' Meydana yüzlerce güzel çadır kurulmuştu. Bunlar arasında Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın, Memluk Sultanı Kansu Gavri'nin savaşlarda ele geçen otağları da vardı. Meydandaki gösterilerin en heyecan uyandıranı ise gerçek silahlarla yapılan savaş oyunuydu. Geceleri, meydandaki ahşap kuleler tutuşturuluyor, havai fişekler atılıyordu. Meydandaki iki dikilitaş arasına gerilen bir ipte, Mısırlı bir cambaz hünerler gösterdi. Üç hafta boyunca istanbullular ilk kez muhteşem bir düğün izlediler. Benzeri bir başka sünnet düğünü 1539'da 15 gün süreyle Kanuni'nin iki küçük şehza-
desi (Bayezid ve Cihangir) için tertip edildi. Bu kez Atmeydanı, kaplanların, aslanların, vaşakların, pelenk ve kurtların vahşi boğuşmalarına da tanık oldu. Bu düğünle Kanuni'nin kızı Mihrimah Sultan da Rüstem Paşa ile evlenmişti. 1547' de Osmanlı Devleti'ne sığınan Sa-fevi Şehzadesi Elkas Mirzâ'ya oturması için Atmeydanı'nda bir saray tahsis edilince, konuğun vaktini hoş geçirebilmesi için burada sık sık kılıç-kalkan, cirit müsabakaları ve at yarışları düzenlenmişti. Bayramlarda ise binlerce kişinin doyabileceği kadar yemek pişirilip tevzi edilmekteydi. Atmeydanı'ndaki bir bayram şölenini izleyen H. Dernschwam, parçalanmadan kızartılmış yirmi öküz gövdesinin de şölen yemekleri arasında bulunduğunu, ayrıca, bayrama gelenlerin, meydana salıverilen kurt, tilki ve köpeklerin, tavşanlarla, kuşların peşindeki ko-şuşlarmı heyecanla seyrettiklerini anlatır.
Atmeydanı'nm tanık olduğu en görkemli şenlik ise hazırlıkları bir yıl süren, 7 Haziran-30 Temmuz 1582 tarihleri arasındaki 53 günlük sünnet düğünüdür. III. Murad'ın (hd 1574-1595) oğlu Şehzade Mehmed (III. Mehmed) için tertiplediği bu şenlik için, Atmeydanı'nda geçici ya da temelli birçok seyir köşkü inşa edilmiş, padişahın oyunları izlemesi içinse İbrahim Paşa Sarayı onarılmış ve özel bir şahnişin eklenmişti. Tarih-i Selanik?de, meydandaki düzenlemeler anlatılırken Mehterhane tarafında devlet adamları ve ileri gelenler için uzunlamasına bir divanhane inşa edildiği, burada en alt basamağın yabancı devlet elçilerine ayrıldığı, Kırım hanının kardeşi ile Lehistan elçisi için de divanhanenin karşısına özel bir temâşagâh yapıldığı, halkın şenlikleri izlemesi maksadıyla yamaçlara oturma yerleri hazırlandığı, Arslanhane tarafında pek çok küçük köşkle tahtabendlerin kurulduğu, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa'mn ise donanma ustalarına kendisi için özel bir seyir köşkü yaptırttığı vb anlatılır. Bostanzade Yahya Efendi ise Tarih-i Safta, III. Muradın düğüne gösterdiği ilgiyi, Atmeydanı'ndaki oyun ve gösteri sergilemelerini, örneğin seyyar hamamı, ağaçları, kuşları, karacaları, çimenliği ile yapay tepe vb'yi hikâye etmiştir. Surna-melere konu olan bu düğünde her akşam bin tabak pilav, her tabak için bir ekmek, on altıdan yirmiye kadar kızartılmış öküz dağıtılıyor ve tıpkı eski han-ı yağmalardaki gibi, halk tabak çanakları yağmalıyor, kırıyordu. Gece gösterileri için meydan, yüksek direklere bağlanan kandillerle aydınlatılıyordu. Hıristiyan kölelerin Pirus raksı, Aya Yorgi'nin ejderha ile mücadelesi, deniz cenkleri, binicilik hünerleri, yarışlar, hayalci gösterileri ve en çok da İstanbul esnaf ve sanatkârlarının gösterili geçişleri ilgi uyandırmıştı. Düğün sırasında yeniçeriler arasında çıkan kavgada ise Vezirazam Sinan Paşa'mn önünde iki yeniçeri öldürülmüştü.
İlhan Pınar koleksiyonu
Atmeydanı mekânlı şenlikler, sur-ı hümayunlar ve bayramlar 17. yy'da da bir önceki yüzyılın parlaklığında olmasa da yineleniyordu. Şeyhülislam Yahya (ö. 1644) bir şiirinde, Semend-i nâz ile yüğrük civanlar seyre çıksunlar / Pür olsun hûblarla Atmeydanı Sitanbulun, dediğine göre, meydanda gençlerin kula atlara binip yarıştıkları, cirit oynadıkları, bunları seyretmek için de istanbullu güzellerin buraya geldikleri anlaşılmaktadır. Bu gelenek 18. yy'da da sürmüş, şair Nedim (ö. 1730), Yahya Efen-di'nin dizelerindeki temayı, III. Ah-med'e yazdığı kasidesinde yinelemiştir: Binüb sâd izz ü nâz ile semend-i şûh-reftâre / Güzeller Atmeydamnda alur şimdi meydânı.
Bu yüzyılda Atmeydanı'nm tanık olduğu iki büyük şenlik, 1720'deki III. Ah-med'in oğullarının sünnet düğünü ile 1759'da III. Mustafa'nın kızı Hibetullah Sultan'ın vilâdet (doğum) şenliğidir. 1720 düğününü Surnâme-i Vehbî, At-meydanı'na yansıyan eğlenceleriyle verir. 1759 şenliğinde ise İstanbul esnaf ve sanatkârlarının "kırkbeş sınıf üzere dalga dalga ve arkalarında tabılhâne ile mutantan Atmeydanı'ndan. Saray-ı Hümayun"a yürüdüklerini, Mür'i't-Tevarih anlatır.
Atmeydanı'nm, istanbul halkına korku salan bir yer olarak ünlenmesi ise buradaki idam infazları ve kanlı ayaklanmalardandır. Tarihe geçen önemli idamlardan ilki, dinsizlikle suçlanan Molla Lûtfî'nin 1494'te "Atmeydanına iletülüb başını kılıca uzatması"dır. 1529' da ise Melamî-Bayramî Şeyhi İsmail Ma-şuki ile on iki müridi Atmeydanı'ndaki çeşme önünde boyunları vurularak idam edilmişlerdir. Daha sonra bunların anısına Atmeydanı'na bakan yamaçta Üçler Mescidi yapılmıştır.
Meydanın ayaklanmalara sahne oluşu ise III. Mehmed döneminde 1602' deki ilk sipahi eylemi ile başlamıştır.
Birtakım isteklerle Atmeydanı'nda toplanan sipahilerin üzerine yeniçeri ağası bir bölük yeniçeriyle hücum etmiş ve eylemcileri dağıtmıştı. 1622'deki II. Osman Vakası'nda ise Atmeydanı, ayaklanmacı askerlerle onlara destek veren ulemanın toplanma yeri olmuştu. Bundan sonra sık sık, sipahilerin bazen de yeniçerilerin kışlalarından hareket edip Atmeydanı'na gelerek kazan kaldırmaları olgusu yaşanmıştır. Bunların en korkunçları ve sonuç verenleri, 1622 ve 1648'deki sipahi-yeniçeri kavgalarıdır. Sultan İbrahim'in tahttan indirilmesi, Hezarpare Ahmed Paşa'mn, Cinci Ho-ca'nın idamları sonrasında yaşanan ve bir kent savaşı boyutunda günlerce süren Atmeydanı Olayı(-0; 1651'de Kösem Mahpeyker Sultan'ın boğulmasıyla sonuçlanan olaylar; l655'te 500 silahlıyla istanbul'a gelen Kürt Mehmed'in eylemi; 1656'daki Çınar Olayı(->), ertesi yılki sipahilerin Köprülü Mehmed Pa-şa'ya karşı gerçekleştirdikleri başarısız ayaklanma da Atmeydanı'nda odaklanmıştır. Bu olaylarda, Atmeydanı'ndaki "dıraht-ı çınar" denen bir çınar ağacından söz edilmesi, ayaklanmacı askerlerin bunun altında kazan kaldırmaları, toplanıp kararlar almaları, öldürülenlerin cesetlerinin bu ağacın dallarına asılması ayrıca ilginçtir.
29 Haziran 1680 günü ise istanbul tarihinde bir benzeri daha yaşanmayan bir "recm" (taşlayarak idam) olayı gerçekleşmişti. Aksaray'da, evli bir Müslüman kadın, bir Yahudi ile cinsel ilişki halinde yakalanmış, şeriat gereği rec-medilmesine kadı hüküm vermişti. İnfaz günü IV. Mehmed, İbrahim Paşa Sarayı'na geldi. Suçlu kadın ve Yahudi, Amıeydam'na getirildiler. Önce Yahudi-nin kılıçla boynu vuruldu. Sonra kadın, beline kadar çukura gömüldü. Halk tarafından atılan taşlarla öldürüldü.
1687'de, IV. Mehmed'in tahttan indi-
ATMEYDANI OLAYI
418
419
ATPAZARI SARNICI
rilip II. Süleyman'ın padişah olmasını izleyen günler boyunca kapıkulu askerleri Atmeydam'ndan ayrılmayarak türlü eylemlerde bulundular, idamını istedikleri İstanbul kaymakamının cesedini burada parçaladılar. Kapalıçarşı'yı yağmalayıp naralar atarak Atmeydanı'na döndüler. Sarayı, bahşiş istekleriyle bunalttılar. Sipahilerden başka, yeniçeriler, cebeciler, topçular da bu eylemlere katıldılar. Nihayet 11 Şubat l688'de İstanbul çarşı esnafı beyaz bayrak açıp Atmeyda-nı'ndaki askerlerin üzerine yürüdü. Esnafı, halk, Galata, Eyüp kasabalarından gelen silahlı gençler desteklediler, bunun üzerine isyancılar dağılıp kaçtı.
18. yy'ın başında da Atmeydam, asilerin toplanma yeriydi. Ülkeyi Edirne' den yöneten II. Mustafa'ya (hd 1095-1703) karşı 15 Temmuz 1703'te 200 cebeci Atmeydanı'nda toplanmış; birkaç gün içinde bunlara İstanbul esnafı, halktan yüzlerce insan da katılmıştı. İstanbul'dan yürüyüşe geçen ayaklanmacılar, Edirne Vakası denen ihtilalle II. Mustafa'nın tahttan indirilmesini, birçok kişinin idamını gerçekleştirmişlerdir. 28 Eylül 1730'da başlayan Patrona Halil Ayaklanması^) ve 25 Mayıs 1807'deki Kabakçı Mustafa Ayaklanması'ndaO) da toplanma yeri Atmeydam olmuştu. 1808' deki Alemdar Olayı'nda(->) yeniçeriler, ara kararlar almak ve din bilginlerine danışmak için birkaç kez Atmeydanı'nda toplanmışlardı. Nihayet 1826'da Yeniçeri Ocağı'nın kapatılmasıyla sonuçlanan Vak'a-i Hayriye sırasında da bu meydanda önemli olaylar geçti. Kazan kaldırma olayını haber alan II. Mahmud, Beşiktaş'tan Topkapı Sarayı'na geldi. Sancak-ı şerif çıkartıldı. Herkesin bu kutsal bayrak altında toplanması istendi. Atmeydanı'nda toplanan yeniçeriler, saray muhafız birliğinin başında meydana gelen padişaha saygı gösterdiler. Fakat buyruğunu dinlemeyerek alışkanlıkları olan yağmalan yapmak için kente dağıldılar. Bu, onlara karşı, kesin sonuçlu hareketin başlamasına fırsat verdi.
Tarih-i Lûtfî'de, Yeniçeri Ocağı'nın kapatılmasından, yeniçerilikle ilgili ya da bu ocağı çağrıştıran her şeyin yasaklanmasının ardından, Etmeydanı'na(-») "Ahmediye", Atmeydam'na da Ahmedi-ye Meydanı adlarının verildiği yazılıdır.
30 Eylül 1895 günü, silahlı bir grup Ermeninin Kadırga'dan Sultanahmet Meydanı'na çıkıp buradan Babıâli'ye yönelmeleri, İstanbul'da heyecan uyandırmıştı.
II. Meşrutiyet döneminde, Sultanahmet Meydanı adıyla İstanbul'un başlıca miting alanı durumuna gelen burada, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesinin ardından protesto mitingleri düzenlendi.
Bibi. Şeyhî, Vekayiu'l-Fuzalâ, II, 89, III, 590; Silahdar Tarihi, I, 731; Tarih-i Solakzade, 459; Tarih-i Selânikî, 166; Bostanzade Yahya, Tarih-i Saf/Tuhfetu'l-Ahbab, {Duru Tarih, [haz. N. SakaoğluD, İst., 1978, s. 108-109; Surname-i Hümayun, Topkapı Sarayı Ktp.,
Hazine no. 1344; Evliya, Seyahatname, I, 64-66, 559-560; Vehbî, Surnâme-i Sultan Ah-med Han, Topkapı Sarayı Ktp., Ahmed III, no. 3593-3594; Mür'i't-Tevarih, II/A, 29; Tarih-i Râşid, II, 26-28; Tarih-i Lutfî, III, 166; Hans Derncshwam, istanbul ve Anadolu'ya Seyahat Günlüğü, (çev. Y. Önen), Ankara, 1987, s. 137-140; Kömürciyan, istanbul Tarihi, 92, 93, 97; İnciciyan, İstanbul, 63-66; Jean Thevenot, 1655-1656'da Türkiye, (çev. N. Yıldız), ist., 1978, s. 63; Lady Montagu, Türkiye Mektuplun 1717-1718, (çev. A. Kurutlu-oğlu), ist., ty, s. 126; Doriha L. Neave, Eski istanbul da Hayat, (çev. O. Öndeş), ist., 1978, s. 92; Emest Mamboury, istanbul, Reh-ber-i Seyyahın, ist., 1925, s. 171 vd; Köprülü-zade Mehmed Fuad, "Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Te'siri", Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, I, 1931, s. 270-271; Ahmed Refik "Kafes ve Ferace Devrinde istanbul At Meydanı", Akşam, 17 Şubat 1936; Z. Orgun, ibrahim Paşa Sarayı (Arkitekt'ten ayrı basım), ist., 1939; Konyalı, İstanbul Sarayları; T. Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda istanbul'da Hayat, Ankara 1983, s. 41; Şehsuvaroğlu, İstanbul, 27-28; E. A. Çavlı, "Sultanahmet At Meydanı", Cumhuriyet, Aralık 1960; M. And, Kırkgün Kırkgece, ist., 1959; "Tezkiretü'l Enbiye", Mimar Sinan ile İlgili Tarihi Yazmalar Belgeler, (haz. Z. Sönmez), ist., 1988, s. 74-75.
NECDET SAKAOĞLU
ATMEYDANI OLAYI
25-28 Ekim 1648 günleri boyunca İstanbul'un yaşadığı kanlı olaylar ve karışıklıktır. "Atmeydam Vakası", "Sipahi Fetreti", "Sipahi Fitnesi", "Sultanahmed Muharebesi", "Sultanahmed Vakası" da denmiştir. Bu ayaklanma başlamazdan önce Sultan İbrahim'in tahttan indirilip boğdurulması, eski vezirazam Hezarpa-re Ahmed Paşa'mn, Cinci Hoca'nın idamları, kentteki gerilimi artırmıştı. Bu nedenle kolaylıkla yatıştırılabilecek bir olay, büyük bir ayaklanmaya dönüştü. Atmeydam Olayı, yeniçerilerle sipahiler arasındaki düşmanlığı daha da artırdığından sonraki yıllarda bu iki ocağın askerleri arasında sık sık kavgalar oldu. Osmanlı tarihinde ağalar saltanatı denen kısa ve başarısız bir askeri yönetim de bu olayın bir sonucu olarak ortaya çıktı.
7 yaşında tahta oturtulan IV. Meh-med'in (hd 1648-1087) ilk günlerinde Vezirazam Sofu Mehmed Paşa, kamu ha-zinesindeki açıkları kapatabilmek için önlemler aldı. Acemioğlanlarmın bir bölümünün "çıkma" yöntemiyle sipahi sınıfına geçip ulufeli (aylıklı) olmalarım erteledi. Ocaktan atılmış sipahilere yeniden asker yazılmaları için Girit Savaşı'na gitmeleri koşulunu koydu. Sipahilerin bayram harçlıklarını, kuloğlu denen asker çocuklarının terakkilerini (aylık zammı) vermedi. Bundan dolayı sipahiler Üsküdar'da toplanmaya başladılar. Baba-dağı'ndan dönen ve iki yıldır aylık alamayan bir kısım sipahi de bunlara katıldı. Toplanan vezirler, ocak ağalarını Üsküdar'a gönderip sipahilere öğüt verdirdiler. Ama, Osmanlı deyimiyle "kul yüze çıkmış", ayaklanma kaçınılmaz olmuştu. Bununla birlikte sipahilerin ramazan ayı boyunca etkili bir eylemleri görülmedi.
Diğer yandan, Galata Sarayı'ndaki
acemioğlanları yarı aç, harçlıksız ve başıboş, "çıkma" müjdesi beklerlerken bunun gerçekleşmediğini öğrenince 25 Ekim 1648 günü saraydan boşandılar. Kontrolsüz gruplar halinde kenti heyecana ve paniğe boğarak Atmeydam'na geldiler. Buradaki İbrahim Paşa Sarayı acemioğlanları da kendilerine katıldı. Olayı öğrenen Topkapı Sarayı Enderun gılmanları da (içoğlanları) engelleri aşıp dışarı çıktılar. Yatıştırmaya gelen yeniçeri ağasını tutsak alan acemioğlanları, çarşıya doğru harekete geçtiler. Elçi Ha-nı(-t) ile o çevredeki birkaç hanı ele geçirdiler. Küçük gruplar halinde kente dağılıp yağmaya ve soyguna başladılar. İsteksiz olarak Girit'e gitmek üzere yola çıkmış bulunan bin kadar sipahi de Silivri'den geri döndü. Bıyıklı Mahmud adlı bir sipahi çalığı ise peşindeki zorbalarla Sultan Ahmed Camii'ne yakın bir eve yerleşip ayaklanmanın elebaşısı oldu. Kente dağılmış olan acemioğlanla-rıyla içoğlanları Bıyıklı Mahmud'un, çevresinde toplanmaya başladı. Yönetim karşıtları, çıkarcılar, Sultan İbrahim yanlıları da birer ikişer Mahmud'un yanında yer aldılar. Sofu Mehmed Paşa, ulema sınıfından saygın kişileri nasihatçi gönderdi. Fakat söz dinletmek olanaksızdı. Üsküdür'daki sipahiler de kayıklarla bu tarafa geçip Ahır Kapısı'ndan Atmeydam'na çıkmaktaydılar. Paşakapı-sı'nda toplanan vezirazam ve vezirler, yeniçerilerin silahlanıp karşı hareket için hazır bekletilmeleri kararını aldılar. Şeyhülislam, ayaklanmayı sürdüren sipahilerin ve acemioğlanlarının öldürülmeleri yönünde fetva verdi. Buna karşılık Atmeydanı'nda mevzilenen ve savunma önlemleri alan ayaklanmacılar, 26 Ekim günü aldıkları kararla ayak divanı istediler. Ayrıca, Sultan İbrahim'in katili olan vezirlerin idam edilmeleri koşulunu öne sürdüler. Örgütlenen ayaklanmacılar, yöneticilerin, ocak ağalarının evlerini taşlamaya giriştiler ve kent halkını korkutucu eylemlere yönelttiler. Herkes kaçıp saklanacak yer aramaya başladı. 27 Ekim günü, ikinci bir fetva yayımlanarak teslim olan acemioğlanlarının ocağa çıkarılacakları, diğerlerinin öldürülecekleri duyuruldu. Bunun etkisi görüldü ve bir kısım acemioğlanları ile sipahiler dağılmaya başladılar. Bıyıklı Mahmud da zorbaların bir bölümüyle Üsküdar'a geçti.
Olay neredeyse yatışmış iken Sofu Mehmed Paşa ile Şeyhülislam Abdürra-him Efendi(->), zağarcıbaşını henüz Sultanahmet Meydam'nda bulunan kalabalığa gönderip elebaşıları istediler. Bu, yeni bir tepki doğurduğu gibi, gece denetimi yapan ocak ağaları ve silahlı yeniçeriler, üç sipahiyi tutukladılar. Ertesi gün Şehzadebaşı Camii önünde bunların boyunları vuruldu. Kent içindeki sipahi evlerine baskınlar düzenlendi. Olaylar ikinci kez alevlendi.
Sipahiler ve acemioğlanları "Bunlar bizi ayırıp kılıçtan geçirecekler!" diyerek yemden Atmeydanı'nda toplandılar. Hü-
şeyin Kethüda ve Kara Kethüda, sipahileri kışkırtıcı konuşmalar yaptılar. Sofu Mehmed Paşa ise İstanbul surlarının tüm kapılarının kapatılmasını, deniz ulaşımının durdurulmasını emretti. Fakat ayaklanmacılar Ahır Kapısı'nı açtırıp Üsküdar'a haber ulaştırdılar. Bıyıklı Mahmud, teknelere doldurduğu zorbalarla geri döndü. Saraya bir arzuhal veren ayaklanmacılar, yeniçerilerin kendilerini kıracağını bildirip tarafsız bir vezirazam atanmasını istediler. Padişahın ağzından "Yeniçeri ve sipahi kullarımın çengine iznim yoktur. Dağılırsamz vezirazam ve müftüyü azlederim" yollu bir hatt-ı hümayunla cevap verildi. Bunu öğrenen Sofu Mehmed Paşa, Yeniçeri Ocağı'na sığındı. O ve öteki vezirlerle şeyhülislam, geceyi Orta Cami'de geçirdiler.
Atmeydanı'ndaki ayaklanmayı yeniden örgütleyen Hüseyin Kethüda, Kara Kethüda, Bıyıklı Mahmud, Dalaklı Ali, Oruç Ağa, Kara Abdullah, Pandur Ali, Deli Birader Ahmed, Bengi Mehmed adlı sipahiler, Hüseyin Kethüda'yı başbuğ seçtiler. Fakat meydanı ve camiyi dolduran ayaklanmacıların çoğu silahsızdı. Günlerdir aç susuz ve yorgundular. O gece saray hasahırımn hademe ve seyisleri de kendilerine katıldılar. "Aramızda bir de din bilgini bulunsun!" diyerek o semtte oturan Hanefi Efendi' yi zorla getirdiler. Sabaha kadar, planlar kurdular.
28 Ekim günü sabahı Orta Cami'de toplanan vezirler ve ulemanın gönderdiği öğütçüler bir başarı sağlayamadılar. Kara Abdullah'ın başkanlığındaki bir zorba grubu IV. Mehmed'in katına çıkıp isteklerini yinelediler. Padişah, "Kimi isterseniz vezir yapayım." dedi. Yeniçeriler bunu haber alınca, sipahileri kılıçtan geçirmek üzere harekete geçtiler. Kentin her semtine tellallar gönderip "Kim bu cenge hazır olmazsa avreti boştur!" diye bağırttılar. Mahalle imamlarına haberler saldılar. Bu arada Sofu Mehmed Paşa iki tarafı daha da öfkelendirmek için bir yeniçeri çorbacısını sözde öğüt için Atmeydam'na ğöndertti. Bu subayı, Atmeydam yakınında sipahi kılığına girmiş adamlarına öldürttü. Yeniçeriler olayı öğrenince büsbütün galeyana geldiler. Sipahilerle acemioğlanları ise At-meydanı'nın dört yanına metrisler kazmış, sokak girişlerini tutmuşlardı. Önemli noktalara okçular mevzilenmiş-ti. Yeniçeri bölüklerinin arkasından vezirler, ocak ağaları, ulema da atlara binmiş ilerlemekteydiler. İstanbul, kanlı bir iç savaş gününü yaşamak üzereydi. Şeyhülislam Abdürrahim Efendi'nin oğlu Galata Kadısı Mehmed Çelebi, zırh giymiş, başına miğfer geçirmişti. Nâ-ima'nın deyimiyle "zırh-ı dâvudî giyüb başına miğfer-i polad üzerine kansariy-ye destar-ı cedid ve kolçaklar" ile sefere çıkan vezirler gibiydi. Elçi Hanı önüne gelindiğinde yeniçeriler iki tümene ayrıldılar. Bir kol, Atmeydam'nın bir yönünden diğeri öbür yönünden alanı kuşattılar. Son kez öğütçü giden Kenan
Paşa ile yanındakileri sipahiler tutsak alınca hücuma geçtiler. Önlerine geleni kılıçla doğramaya başladılar. Sipahiler ve içoğlanları ise ok yağdırıp sapan taşı atıyorlardı. Bir ara yeniçeriler neredeyse çekilecek gibi oldular. Ocak ağalarından Muslihiddin, atını ileri sürüp cesaret verdi. Asker "çorbaya seğirtir gibi" çılgınca saldırdı. Bir anda Atmeydam'nın ortasına kadar ilerlediler. Önlerine gelen herkesi kılıçla yere serdiler. Cami avlusuna ve içerisine sığınanlara da tüfeklerle kurşun yağdırdılar. Savaş nedir bilmeyen, fakat ikide bir savaş açılması için fetvalar veren din bilginleri bu can pazarı ortamında tir tir titremekteydi. Kimi ağalara yalvarıyor, kimi kaçmak için yol arıyordu. Meydan, ak sakallı, kara sakallı sipahilerin, gencecik ' içoğlanlarının ve acemioğlanlarının kelleleri, cesetleri ile dolmuştu. Yeniçerilerden de epeyce ölen vardı. Bıyıklı Mahmud ile Hüseyin Kethüda, kendi adamlarıyla Ahır Kapısı'na inip kayıkla Üsküdar'a savuşmuşlardı. Camide kalanlar, şadırvan çevresinde, içeride mihrap önünde, minber basamaklarında kılıçtan geçirildi. Caminin ince kapıları, işlemeli camlan tüfenk fındıkları (kurşun) ile delik deşik oldu. Yeniçeriler, öldürülenlerin giysilerini, para keselerini, silahlarım yağmaladılar. Her baş getirene Yeniçeri Ağası Murad Ağa bahşişler verdi. Minarelere çıkıp şerefelerde yalvarıp ağlayan acemioğlanlarına son anda af ilan edilerek dokunulmadı. Savaş yerinden 70 içoğlanı ve acemi, 50 ahır hademesi, 200 sipahi cesedi toplandı. Olay yatışınca teşhis edilen cesetleri, aileleri ve yakınları alıp götürdüler. Kalan 200 cesedi asesbaşı arabalara yükletip denize attırdı.
Olay, kapıkulu ocaklarının iki büyük sınıfı olan yeniçerilerle sipahiler arasındaki kin ve düşmanlığı artırdı. Sipahilerin süregelen etkinlikleri de bu olayla sona erdi. Yeniçeri Ocağı'nın ileri gelen ağaları, İstanbul'da, yönetimi etkileyecek kadar nüfuz kazandılar. 1651'e değin süren bu nüfuz dönemi, ağalar saltanatı olarak bilinir. Sipahilerin pek çoğunun ocak kayıtları silindi. Sipahioğulları denen ve aylıklı asker adayı sayılanların ise tamamı bu haktan yoksun bırakıldılar. Bursa'ya kaçan Bıyıklı Mahmud, Yenişehir yakınında yakalanıp idam edildi. Olayın etkili olduğu günler boyunca İstanbul'da yaşam durdu. Dükkânlar açılmadı. Kimse sokağa çıkmaya cesaret edemedi. Cemaat, camilere gitmedi. Padişah ve saray halkı, Topkapı içinde mahsur kaldılar. Boğaziçi'nde tek bir gemi görünmedi. Aynı günlerdeki şiddetli bir fırtına halkı büsbütün korkuttu.
Şehrin güvenliğinden sorumlu asker sınıfları ile o dönemin askeri okulları niteliğindeki Acemi Ocağı celepleri (ace-mioğlanı) ile Enderun içoğlanlarının katıldığı bu ayaklanma, İstanbul tarihinin en önemli olaylarındandır. 17. yy'ın ortasında İstanbul'un, disiplinsiz, soyguna, öldürmeye susamış 10-20.000 mevcutlu
bir terör potansiyeli içerdiği bu ayaklanma ile bir kez daha kanıtlanmıştır.
Atmeydanı'nda yoğunlaşan olayın, bu çevredeki tarihi eserlere, en çok da Sultan Ahmed Camii'ne büyük zarar verdiği anlaşılmaktadır. Sipahiler, savunma maksadıyla Atmeydanı'ndaki birçok yapı kalıntısını söküp siperler yapmışlar, kimi yerleri de yıkıp kazmışlardır. Bibi. Tarih-i Naima, IV, 350 vd; J. Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, X, ist., 1338, s.130 vd; Uzunçarşüı, Osmanlı Tarihi, III, I. Kısım, 242-244; Danişmend, Kronoloji, III, 413.
NECDET SAKAOĞLU
Dostları ilə paylaş: |