İÇİndekiler takdiM 3


İSLÂM BİRLİĞİ’NDE RİSALE-İ NUR'UN ROLÜ



Yüklə 495,45 Kb.
səhifə16/18
tarix05.09.2018
ölçüsü495,45 Kb.
#76818
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18

İSLÂM BİRLİĞİ’NDE RİSALE-İ NUR'UN ROLÜ


Risale-i Nur’un bu memlekete kazandırdığı en ehem­miyetli iki fayda:

«Risale-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir ha­lâs­kârı518 olmak cihetiyle, şimdi iki dehşetli mânevî belâyı def et­mek için matbuat âlemiyle tezahüre519 başlamak, ders ver­mek zamanı geldi ve­ya gelecek gibidir zannederim.



O dehşetli belâdan birisi: Hıristiyan dinini mağlûp eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik ce­reyanı, bu vatanı mânevî isti­lâsına karşı Risalei’n-Nur, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî vazifesini görebi­lir ve âlem-i İs­lâmın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ithamlarını izale etmek için mat­buat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kal­bime ihtar edildi.

Ben dünyanın halini bilmiyorum. Fakat Avrupa’­da isti­lâkâ­râne hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan deh­şetli cere­yanın istilâsına karşı Risale-i Nur hakikatleri bir kale olduğu gibi, âlem-i İslâmın ve Asya kıt’asının hal-i hazırdaki itiraz ve ithamını izale ve eskideki mu­habbet ve uhuvve­tini520 iade etmeye vesile olan bir mucize-i Kur’âniyedir. Bu memleketin vatanperver si­yasî­leri çabuk ak­lını başına alıp Risale-i Nur’u tab ederek resmî521 neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki be­lâya karşı siper ol­sun.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 102)



Bediüzzaman Hazretleri, Risalelerinin tab edilip neş­redilmesinin, memleketin umumi menfaati için gerekli olduğunu beyan ederken der ki:

«Afyon Emniyet Müdürlüğüne!

...Madem ben de bu vatanın bir evlâdıyım, bu va­tanın sa­adetine hizmet etmek benim için farzdır. Maddî cihette elimden hiçbir şey gelmiyor. Yalnız Kur’ân’dan anladığım ve kaleme al­dığım Meyve Risalesi ile Hüccetü’l-Bâliğa’yı yeni hurufla tab et­mek için bazı kardeşlerime izin verdim. O iki ri­saleyi iki seneye yakın alâkadar Ankara makamatı ve ehl-i vukufu, hem Denizli Mahkemesi tetkik­ten sonra mu­cib-i mes­’uliyet hiçbir şey bulama­ya­rak bize resmen teslim ettiler.

Hem cevap gönderdim ki, sansüre ve büyük muharrir­lere göstersinler, sonra tab’ etsinler. Hem tab’dan sonra res­men hü­kûmetin on iki makamatına vermek bir usuldür. Sonra da İhlâs Risalesi ile İktisat Risalesi’ni de o iki risale­nin âhi­rine ilhak edip yeni hurufla tab’ edilsin.



Kat’iyen size beyan ediyorum ki benim maksa­dım, bu­nun tab’ında, bu mübarek milleti ve va­tanı mânevî ve maddî anarşilik­ten muhafaza et­mek ve âsâyiş ve inzibata mânevî yardım etmek ve anarşiliği uyandıran hâricî bir cere­yanın isti­lâ­sına mânevî sed çekmek ve âlem-i İslâmın bize karşı itiraz ve ithamını izaleye522 ve eski mu­habbet ve uhuvvetini celb523 etmeye çalışmaktır. Fakat ma­attees­süf ben dünya ile alâkadar olmadığımdan ve ehl-i idare ile de görüşmediğimden ve dünya halini bilmedi­ğimden ve kanun­suz ilişmek belâ­sına mâruz kaldı­ğımdan, eskiden beri perde al­tında bana husumet eden bazı insan­lar, fırsat bulup zâbıtayı, ya adliyeyi evhamlandırıyor­lar.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 105)

Memleketimizde zuhur eden Risale-i Nur hiz­metinin, Âlem-i İslâm’ı alâkadar ettiğini beyan eden bir mektup:

«Bu vatandaki milletin en büyük kuvveti olan Âlem-i İslâmın teveccühünü ve hamiyetini ve uhuv­ve­tini kırmak ve nefret verdirmek için, siya­seti dinsiz­liğe âlet ederek, perde altında küfr-ü mutlakı yer­leştirmek iste­yenler, hükûmeti iğfal ve adliyeyi iki defadır şa­şırtıp, der: “Risale-i Nur şa­kirdleri, dini siyasete âlet eder; emniyete zarar vermek ih­timali var.”

Halbuki, bu memlekete maddî ve manevî bere­keti ve fevka­lâde hizmeti ve umum âlem-i İslâma taallûk524 ede­cek hakaiki cami olduğu, otuz üç âyât-ı Kur’âniyenin işa­retiyle ve İmam-ı Ali’nin (r.a.) üç keramet-i gaybiye­siyle ve Gavs-ı Âzamın kat’î ih­barıyla tahakkuk etmiş olan Risale-i Nur’un si­ya­setle alâkası yoktur. Fakat, küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşilik ve üstü olan istibdad-ı mutlakı, esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti ve âsâyişi ve hür­riyeti ve adaleti temin eder.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 126)


EHL-İ BEYT VE SEYYİDLER CEMAATİNİN, İSLÂM BİRLİĞİ’NİN TEŞEKKÜLÜNDEKİ VAZİFESİ


«Mehdi-i Âl-i Resul'ün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı manevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cem'iyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:

Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdi'nin o vazifesini bizzât kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade edemez. Çünki hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) cihetindeki saltanatı, onun ile iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zât, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.

İkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ünvanı ile şeair-i İslâmiyeyi ihya etmektir. Âlem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gazab-ı İlahîden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hâdimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır.

Üçüncü Vazifesi: İnkılabat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla o zât, bütün ehl-i imanın manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle ve bütün ülema ve evliyanın ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmağa çalışır.» (Emirdağ Lâhikası-l sh:266)

Peygamberimiz (A.S.M.) buyurur ki:

«"Size iki şey bırakıyorum. Onlara temessük etseniz, necat bulursunuz. Biri: Kitabullah, biri: Âl-i Beytim." Çünki Sünnet-i Seniyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan Âl-i Beyttir.

İşte bu sırra binaendir ki; Kitab ve Sünnete ittiba ünvanıyla bu hakikat-ı hadîsiye bildirilmiştir. Demek Âl-i Beytten, vazife-i risaletçe muradı: Sünnet-i Seniyesidir. Sünnet-i Seniyeye ittibaı terkeden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz» (Lem’alar sh: 21)

«Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, Âl-i İbrahim Aleyhisselâm gibi öyle bir vaziyet almış ki; umum mübarek silsilelerin başında, umum aktar ve a'sarın mecma'larında o nuranî zâtlar kumandanlık ediyorlar. (Haşiye) Ve öyle bir kesrettedirler ki; o kumandanların mecmu'u, muazzam bir ordu teşkil ediyorlar. Eğer maddî şekle girse ve bir tesanüd ile bir fırka vaziyetini alsalar, İslâmiyet dinini milliyet-i mukaddese hükmünde rabıta-i ittifak ve intibah yapsalar, hiçbir milletin ordusu onlara karşı dayanamaz! İşte o pek kesretli o muktedir ordu, Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır ve Hazret-i Mehdi'nin en has ordusudur.

Evet bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senedlerle ve an'ane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve âlî haseb ve asil neseb ile mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl-i Beyt'ten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun. Eski zamandan beri bütün ehl-i hakikatın fırkaları başında onlar ve ehl-i kemalin namdar reisleri yine onlardır. Şimdi de, kemmiyeten milyonları geçen bir nesl-i mübarektir. Mütenebbih ve kalbleri imanlı ve muhabbet-i Nebevî ile dolu ve cihandeğer şeref-i intisabıyla serfirazdırlar. Böyle bir cemaat-ı azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek ve uyandıracak hâdisat-ı azîme vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki bir hamiyet-i âliye feveran edecek ve Hazret-i Mehdi başına geçip, tarîk-ı hak ve hakikata sevkedecek. Böyle olmak ve böyle olmasını; bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi, âdetullahtan ve rahmet-i İlahiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız.» (Mektubat sh: 441)


Yüklə 495,45 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin