İslam’in etrafindaki ŞÜpheler



Yüklə 0,89 Mb.
səhifə14/31
tarix27.12.2018
ölçüsü0,89 Mb.
#87561
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   31

Kıvame Mes'elesi

Kıvame (Sarf, himaye ve idarede erkeğin kadına hâkimiyeti, aile reisliği) meselesine gelince, o kadınla erkek arasında teessüs eden bu ortaklığın ve ondan meydana gelecek olan nesil ile onlara ait mes'uliyet-lerin genel idaresi kendisine verilecek bir âmirin aile müesses esimde bulunmasını gerektiren zaruretlerdir. . İnsanlar bütün tanzim ve idarelerinde mutlaka mes'­ul bir reisin bulunması lâzım geldiği kanaatine var­mışlardır. Aksi halde bütün açıkhğiyle keşmekeş or­talığı kaplar, böylece hüsran herkese şâmil olur. Şim­di ailede mes'uliyet bakımından üç durum farzoluna-bilir:



1 - Erkeğin mes'ul amir olması,

2 - Kadının mes'ul âmir olması,

3 - Her ikisinini de âmir durumda bulunması.

Evvelâ, üçüncü şıkkı uzak addederiz. Zira tercü-beler isbat etmiştir ki, bir işde iki reisin bulunması, o işi başsız, yâ'ni başı boş bırakmaktan daha fazla kötülüklere sevkeder. 3u konu da gökyüzünden ve yerden bahisle Kur'an-ı Mübin der ki: «Eğer yerde ve göklerde Aîlahtan başka ilhâlar bulunsaydı, iki­sinin de nizamı mutlaka bozulurdu.» 94 «O zaman her ilâh yarattıklarını alıp götürür ve onların bazısı diğerleri üzerine saldırırdı.» 95 Bir an için var ol­duğu düşünülen ilâhlar arasında vaziyet böyle olun­ca, acaba değersiz bir yaratık olan insanlar arasında durum nice olur? Düşünün!..

Psikoloji, birbirlerine baş olmak iddiasiyle çekiş­me halinde bulunan ebeveynin elinde yetişen çocuk-; ların temayül ve karekterlerinin mutlaka bozuk ola­cağını ve ruhlarında pek çok ukde ve ıztıraplarm bu­lunacağını tesbit emiştir.

Geriye ilk iki ihtimal kaldı. O ikisinin incelenme­sine başlamadan önce şu suali soralım:

Bir çok mes'uliyetieri ile beraber aile reisliğine ve kumanda vazifesine iki taraftan hangisi daha lâyık­tır, fikir kaynağı olan akıl mı, yoksa temayüller men-baı his mi?

Tabiatiyle sorunun fazla yorulmağa ihtiyaç gös­termeyen cevabı, kumandaya lâyık olanın, akıl oldu-" ğudur. Çünkü çok defa düşünceye zarar vermeden insanı doğru yoldan saptırmadan heyacanlardan uzak olarak işleri tedvir eden, akıldır. O halde müna­kaşaya mahal kalmadan mesele hallalmuştur.

Zira, erkek, heyacanlı tabiatiyle değil, düşünen, mücadele yapmağa muktedir, sinirleri mücadelenin netice ve mesuliyetlerini yüklenmeğe mütehammil olarak yaratılmış olması hasebiyle eve ve aileye re­islik işinde kadından daha elverişlidir. Hattâ bizzzat kadın da, kendisine itaat eden ve arzularına boyun eğen erkeğe saygı göstermez. Çünkü kadın, yaratılı­şı icabı o türlü erkeği küçümser ve ona hiçbir suret ve şekilde itibar etmez. Eğer bu davranış, damgası­nı şuur altında bırakan ve habersizce kadının duy­gularını niteleyen eski terbiyenin tesirindendir, de­nirse cevaben deriz ki, işte tamamiyle erkeğe eşit ol­duktan ve kendisinin müstakil oluş ve hassasiyeti bu­lunduktan sonra Amerikan kadını bu eşitlik hakla­rından vaz geçti ve dönüp kendini erkeğe teslim etti. Böylece neticede erkeğe iîân-ı aşk etmeğe, erkeği mem­nun etmek için ona karşı lûtufkâr davranmağa, er­keğin kuvvetli adalelerini ve geniş göğsünü temaşa etmeğe, sonra kendine nisbetle onun kuvvetli ve üs­tün olduğunu anlayınca erkeğin kucağına kendine at­mağa başladı.

Her ne kadar kadın evliliğin ilk zamanlarında çocuklardan ve onların vücudu ve sinirleri yıpratan terbiye külfet ve m es'uliy etlerinden uzak iken emri­nin nafiz olmasına can atarsa da, o meşguliyetler ge­lip çattığı zaman sür'atle bundan vazgeçer. îşte o za­man kadın, fikir ve düşünce stokunda annelik sorum­luluğundan daha fazlasına tahammül edecek kuvvet ve kudreti bulamaz.

Bunun mânâsı hiç bir vakit erkeğin, kadının ve­ya evin idaresinde diktatörlük etmesi değildir. Sorum­luluğu hakkiyle yüklenen aile reisi hiçbir zaman is­tişare ve yardımlaşmayı ortadan kaldırmaz. Zira mu­vaffak aile reisliği, ancak karşılıklı tam anlaşma ve devamlı sevişme üzerine teessüs eden reisliktir. îslâ-mm bütün emirleri ve aile yuvasında bu ruhun ica­dını, anlaşmazlık ve ayrılıklara karşı anlaşma ruhu­nun galib gelmesini hedef tutar. Kur'ân-ı Kerim bu­yurur ki: «Onlara iyilikle muamele edin.»96 Rasülüllah der ki: «Sizin en hayırlınız, ehline (ailesine), en çok hayırlı olanmızdır.» 97

Böylece İslâm, erkekteki iyilik ölçüsünü, ailesine karşı muamele tarzında arar. Bu ise delâleti doğru bir ölçüdür. Hiçbir normal erkek hayat ortağına kötü mu­amele etmez. Ancak içte ya'ni ruhundaki iyilik yap­ma düzenini bozan veya onu iyiliğe koşmaktan alıko­yan çeşitli sapıklıkların yerleşmiş olması buna sebep olur.

Lâkin, aile içinde, karı-koca arasındaki kanuni münasebetler bir takım izaha muhtaç şüphelere mev­zu olmaktadır. Bu şüphelerin bir kısmı, kadının er­keğe karşı sorumlu olduğu vazifelerle ilgilidir. Bir kısmı da boşanma ve birden fazla evlenme konulariy-le ilgilidir.

Een inanıyorum ki, evlenme meselesi büyük çap­ta şahsi bir meseledir. Her teamülde olduğu gibi iki taraftan birine has olan şahsî seçkinliklere, ruhi, ak­lî ve cismi özelliklere dayanır ki, bu durumda onu herhangi umumî bir kanunla bağlamak cidden zor olur. Anlaşma ve kaynaşmanın hâkim olduğu bir ha­vanın mevcudiyetinin, mutlaka eşlerden her birinin diğerine karşı evliliğin temel prensiplerini gözetmesinden ileri gelmesi zaruri değildir. El ve dil kavgası­nı aşan çetin bir mücadeleden sonra ancak karı koca arasında sevgi ve insicamın kuvvetlendiği, çoğu za­man bir kısım evlilerden işitilen şeylerdir, Anlaşmaz­lık ve uyuşmazlıktan doğan bir durum mevcut oldu-._ ğu zaman buna erkeğin kabalığı veya kadının serkeş­liğinin sebeb olması 'da şart değildir. Çok defa evli iki eşten işitilir ki, onlardan her biri hadd-i zatında in­sanlığa örnek olabilecek olgun kimselerdir. Fakat mi­zaçları uyuşmaz. Bundan mütevellit her biri, arala­rında anlaşma imkânının yolduğuna yanarak ağlar­lar. Fakat yine de anlaşmazlar.

Buna rağmen evlenme işine hükmeden genel bir kanun bulunması şarttır. Hiç bir nizam bu hassas me­sele için, en azından tecavüz edilmesi doğru olmaya­cak genel hudutlar çizen, sonra şahsî tekâfülü bu hu-dular arasında hükmeder halde bırakacak olan bir ka­nun vazetmeden beşerin hayatı ile ilgili hususları tam olarak ihata ettiğini ilân etmeğe kadir olamaz. Tabiî­dir ki, biz birbirimiz sevip anlaştığımız müddetçe de kanuna sığınmayız.

Başarılı evlilik ne kanunun maddelerine istinat eder ne de onun hükmüne girer. Eşlerden hiçbiri ken­di kendine kanun böyle olmamı gerektiriyor, mutla­ka onu yapmalıyım, yoksa onun emirlerine muhalefet olur, demez. Muvaffakiyet ancak -söylediğimiz gi­bi ekseriyetle- mizacın uygunluğundan, elmanın iki yan sim ıı birbirine tıpatıp gelmesinden ve eşlerden bi­rinin diğerine olan aşk ve sevgisinden meydana gelir. Evlilikteki bu basan iki kalbi bir gaye üzerine topla­yan sevgiden ileri gelir. Bu gaye bazan birine veya her ikisine nisbetle «âdil» olmayabilir. Bazan da normal duruma nisbetle ters düşmüş olabilir. Fakat bunların hepsine rağmen sevgi, istenilen maksadı sağlamakta yeter derecede istikrara sahiptir.

Lâkin biz ihtilâfa düştüğümüz zaman kanundan dem vurur ve anlaşmazlığı gidermesi ümidi ile onun nasslarına müracaat ederiz.

Kanundan beklenen gaye hasımlarından birini di­ğerinin hesabına kayırmaması, âdil bir kanun olması ve imkân nisbetinde vukuu muhtemel hallerden geniş bir sahayı içine almasıdır.

Her ne kadar ben, hiç bir kanunun her hali içine almasına veya onun harfiyyen tatbikinin her durum­da' salih ve âdil olacağına imkân bulunmadığını tekrar ediyorsam da...

Kadını ilgilendiren vazife ve sorumluluklar yö­nünden îslâm kanununa bir göz atalım. Çünkü şikâ­yet konusu ve şüphe savurma yeri sadece o'dur. Bu hususta bizce mühim olan üç şeydir:

Hadd-i zatında onlar acaba ağır sorumluluklar mı? Yoksa karşılıksız tek araflı sorumluluklar mıdır?

Acaba onlar istediği zaman kadının yakasını kur­tarmağa mâlik olmadığı ebedî mükellefiyetler midir? 98



Yüklə 0,89 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin