İslam’in etrafindaki ŞÜpheler



Yüklə 0,89 Mb.
səhifə4/31
tarix27.12.2018
ölçüsü0,89 Mb.
#87561
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   31

Îslâm Ve Kölelik

Şu şüphe, gençlerin akidelerini bozmak, inançla­rını sarsmak için, komünistlerin oynamakta oldukla­rı oyunların en çirkini olabilir. Komünist şöyle der:

Eğer İslâm - İslâm dâvetçilerinin dediği gibi her as­ra uygun bir din olsaydı köleliği mubah kılmazdı... Köleliği mubah kılması mahdut bir zaman için geldiğine kesin bir dedir. Muhakkak ki o, vazifesini eda etti, fonksiyonunu ta­mamladı ve nihayet tarihin emanetine tevdi edildi...

«İslâmiyet köleliği nasıl mubah kılmış?» sorusu bir an için inanan müslüman gençliği bile bir takım jşüphelerin çemberi içine alabilir... Bu din ki, Allah tarafından indirildiğinde kat'iyyen şüphe yoktur. Ve yine onun doğruluğunda; bütün nesiller boyunca, be­şeriyetin hayrı için gönderildiğinde şüphe yoktur... Hal böyle iken bu din köleliği nasıl mubah kılmıştır?..

O İslâm ki, kâmil bir müsavat esası üzerine ku­rulmuştur. O, insanları bir asla döndürür ve o müş­terek asıldaki müsavat esasına göre muamele eder... Öyle ise nasıl olmuş da köleliği kendi nizamından bir cüz kılmış ve onun için prensipler vazetmiştir. Allah, insanların ilelebet köle ve efend1'. olarak ikiye ayrılma­larını mı İrade eder, yoksa bu, onun yeryüzündeki ira­desi midir?. Acaba Allah : «Şüphesiz bir âdem mükerrem (saygıdeğer ve şerefli! kıldık.19demek suretiyle üstünlüğünü belirttiği mahlûkunun, alınıp satılan ve ellerde dolaşan bir meta1 olmasına razı mı oluyor? Allahü Teâlâ eğer buna razı olmamış­sa, o halde, şarabı, kumarı, ribayı ve daha İsiâmın çirkin addettiği şeyleri haram ettiği gibi niçin köleli­ğin ilgasını Kur'an'da kesin olarak belirtmemiştir?

Müslüman genç şüphesiz, İslâmm hak din oldu­ğunu bilir. Lâkin o, bu sorusunda tıpkı Hz. İbrahim gibidir: «Yâ Rabbi! Ölüleri nasıl diriltirsin bana gös­ter!» diyen İbrahim'e Allah, «Yoksa inanmadın mı? dedi. O da «Evet, inandım, lâkin kalbimin mutmain olması için sordum,» dedi.20

Fakat, aklını ve akidesini müstemlekeciliğin ifsat ettiği gence gelince, o hiç bir vakit, işin hakikati mey­dana çıkıncaya kadar beklemez, kötü arzuları kendi­sini yakalar ve derhal, münakaşasız olarak, İslâm eski bir nizam olduğunu, onun hedeflerinin tükendiği­ni kabul ve tasdik eder. Özellikle komünistlere gelin­ce, onlar müzeyyef «ilmi* dâvaların erbabıdırlar. On­lar o sahte bilgileri, oradaki efendilerinden alırlar ve aldıklarını garib bir şekilde yayarlar. Onlar, şüphe ve münakaşaya mahal olmayan sonsuz hakikati sa­dece kendilerinin keşfettiklerini zan ve iddia ederler ki, o keşfettikleri hakikat (!), beşerin hayatını, baş­ka tarafa geçiş noktası ve kurtuluş çaresi olmayan bir takım muayyen, iktisadî merhalelere taksim eden cidalci materyalizmdir. O merhaleler de şunlardır:

a) Birinci komünizm devri,

b) Kölelik devri,

c) Ağalık devri,

d) Kapitalizm devri,

e) İkinci komünizm.

(Onlara göre bu merhale âlemin sonudur!..) Akîde, nizam ve fikir akımlarından beşeriyet ne biliyor­sa, onların hepsi, ancak bulundukları devrin iktisadî 'durum­larının veya mevcut iktisadî gelişmelerin bir inikasmdan iba­rettir. O nizam, o zamana uygundur, o devrin şartlariyle bağ­daşır. Lâkin o, yepyeni iktisadî esaslara sahip olması gereken gelecek zamana uygun değildir. İşte bunun içindir ki, dünyada bütün nesillere uygun düşmesi mümkün olabilecek bir nizam mevcut değildir. İslâmiyete gelince o, insanlık tarihindeki mer­halelerden, kölelik devrinin sonu ile ağalık devrinin başında gelmiştir. Onun kanunları, nizamları ve akîde sistemleri, ge­lişme merhalelerinin o devrine münasip olarak gelmiştir. Bi­naenaleyh, İslâm, köleliği kabul etmiş ve ağalığı 21 mubah saymıştır.

İktisadî gelişmeyi dikkate almamak veya uygu­lama için iktisadî imkânları henüz hazır olmayan ye­ni bir nizamı müjdelemek îslâmm takatma sığan bir şey değildi. Çünkü Kari Marks (sözüm ona) bu müm­kün değildir demiş.

Biz burada, şunların ve bunların koparmak iste­dikleri yaygaradan uzak olarak, mes'eleyi, tarihi, iç­timaî ve psikolojik hakikatma uygun bir şekilde vaz­etmek isteriz. Konu ile ilgili hakikate ulaştığımız za­man artık sapıkların ve tezyifcilerin iddialarile bir il­gilimiz kalmıyacaktır.

Biz bugün köleye, yirminci asrin şartlan içinde, köle ticareti yapılan ülkelerde işlenen şenaatlerin, has­saten eski Roma âleminde tarihin tescil ettiği korkunç, vahşî muamelenin ışığında bakar, böylece kö­lelikten tiksiniriz. Bir din veya nizamın, muamelenin bu türlüsünü meşru saymasına, bizim duygu ve vic­danımız tahammül edemez. Sonra bizdeki bu tiksin­me ve çirkin addetme duygusu bize galebe çalar, bu yüzden hayrete düşerek, islâm köleliği nasıl mubah kılmıştır?.. Bütün nizamları ve kanunlariyle insanlı­ğı esaretin her türlü şekil ve renginden kurtarmayı hedef tutan bu din buna nasıl cevaz vermiştir?. îşte bu infial ve teessür içinde, keşke İslâm köleliği açık bir lisanla yasak etse de akıl ve vicdanımızı saraha-ta kavuştursaydı, diye temenni bile ederiz.

Burada, tarihin gerçekleri yanında bir nebzecik duralım. Eski Romalılarda kölelere reva görülen işken­celerin hiçbirisi, İslâm tarihinde görülmemiştir. Roma înıparatorluğundaki kölelerin, içinde yaşadıkları du­ruma şöyle bir müracaat, kölelikle ilgili olarak îslâ­mm getirdiği büyük değişikliği bize göstermeye kâ­fidir. Binaenaleyh, «köleyi hürriyetine kavuşturma yolunda hiçbir şey yapılmamıştır» iddiası doğru değil­dir.

Eski Roma kanun, örf ve âdetlerine göre, köle, in­san olmayan bir şeydi. Hayatta onun hiçbir hakkı yoktu. Fakat, buna rağmen birçok vazifeler ve en ağır yükler kölelerin üzerinde idi. Şimdi ilk olarak, köleliğin nereden geldiğini, kaynaklarının ne olduğu­nu bilmeliyiz.

Köleliğin kaynağı harplerdi, köle harp yolile ge­liyordu. Romalılar devrinde bu harpler, ne bir fikir, ne bir inanç ve ne de bir ilke için yapılırdı, harbin se­bebi Romalıların menfaatleri için başkalarını esir et­me, toprakları alma ve halkını köle olarak çalıştırma idi. Romalılarin, sıcak ve soğuk su hamamlarının safasını sürerek, güzel elbiseler giyerek, çeşit çeşit yemeklerin en güzeli ile gıdaîanarak, şaraplı, kadın­lı ve danslı ihtifal ve merasimlerde ahlâk dışı hay­vanı zevklerin içine gömülerek lüks ve israf hayatı yaşamaları için, diğer milletleri mutlaka köleleştir­mek ve onların kanlarını emmek lâzım geliyordu. Müs­lümanlar Mısır'ı fethetmeden önce, Romanın boyun­duruğu altında bulunan Mısır halkı o köleliğe çirkin bir örnekti. Çünkü Mısır, Roma İmparatorluğunun buğday ambarı ve sonsuz zenginlik kaynağı idi. Müs-temîekeci Roma İmparatorluğu bu çirkin şehvet yolunda meydana geldi ve o yolda yürüdü, o müstemle­kecilikten de kölelik doğdu.

Romalüardaki kölenin durumuna gelince söy­lediğimiz gibi o, beşer haysiyyeti ve beşer hukuku olmayan bir takım eşya mesabesinde idi. Kaçmaları­na mâni olacak şekilde ağır zincirlerle bağlı olarak tarlalarda çalıştırılıyorlardı. Diğer hayvanlar gibi kendilerinin de yeme içme hakkı olduğu için değil, an­cak çalıştırılmaları için yedirüirlerdi. Bu mahlûklar işlerine, efendinin veya vekilinin duyacağı vahşet zev­kini tatmin için, kırbaçlanarak sevkedilirlerdi. Bun­dan sonra köleler, çirkin kokuların kapladığı, farele­rin ve çeşitli hayvanların dolaştığı karanlık zindanlar­da yatırılırlar, zindanlara düzinelerce köle birden atı­lır, bazan bir zindanda elli köle üstüste yığılırdı. Zin-cirlerile beraber zindanlara atılan bu zavallı insanla­ra, ahırlarda hayvanlara yapılan muamele bile çok görülürdü. Lâkin eşine ender rastlanan, müstemleke­cilik ve istirmarcılık vasıtası olarak yeni Avrupalının tevarüs ettiği, eski Romalıların içine düşürüldüğü en büyük ve en çirkin şenaat, kölelere kılıç ve mızrakla yaptırılan hakikî mübareze rol ve gösterileridir. Bu türlü gösteriler, Romalıların en çok sevdikleri bayram­lar idi. Bazan imparator başta olmak üzere efendiler sahiden mübareze yapan, öldürmekten herhangi bir endişe ve çekinme duymadan, vücudun neresine ge­lirse gelsin, kılıç ve mızrak vuruşlarını yönelten köle­leri seyretmek için toplanırlardı. Orada bu vahşî duy­gu son haddine varır, bağırmalar ve alkışlar yükselir, mübarezecilerden biri diğerini tamamen öldürdüğü zaman, zalimane ve çılgınca kahkahalar boşanırdı. Zavallı köle, kahkahalar ve neşe çığlıkları arasında can verirdi. İşte kölenin Roma alemindeki durumu bu idi. O zamanda, köleye ait kanunî bir durum," kendi­sine şikâyet hakkı ve bu şikâyete bakacak bir merci bulunmadığından kölesini öldürmekte, ona işkence yapmakta ve onu istismar etmekte mutlak hak sahi­bi olan efendi hakkında daha. fazla söz söylemeğe lü­zum yoktur, sanırız.

Belde ve şahısların değişmesiyle köleye yapılan çirkin muamele az veya çok değişirse de, kölenin in­sanlık şerefini tamamile kirletmek, mukabilinde hiç bir hak tanımadan köleye en ağır iş ve vazifeleri yük­lemek hususunda îran, Hihd ve diğer memleketlerde­ki durumun söylediklerimizden fazlaca değişen bir tarafı yoktu.

Sonra İslâmiyet geldi...

İnsanların insan olduklarını kendilerine duyurmak ve haklarını vermek için İslâm geldi. Kölelere ve efen- dilere «Sizin bazınız bazmizdandır.22demek için İslâm geldi. İslâm «Kim kölesini öldürürse onu öldürürüz, kim kölesini hapseder veya gıdasını keserse onu hapseder ve gıdasını keseriz. Kim kölesini hadım ya­parsa onu hadım yaparız»23 demek için geldi. İs­lâm «Siz Âdemin oğullarısınız, Âdem de topraktan­dır.» 24diyerek, aslın, menşein ve gidişin bir oldu­ğunu takrir etmek için geldi. Bilinmelidir ki; sadece birinin efendi diğerinin köle olmaları sebebile hiçbir efendinin köleye üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. «Biliniz ki, hiçbir arabin arap olmayana, arap olmayan hiçbir kimsenin de bir araba, hiçbir be­yazın siyaha, hiçbir siyahın da beyaza sureti kat'iy yede üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva yani in-san-ı kâmil olmakladır. 25

İslâm, kölelerine güzel muamele yapmayı efen­dilere emretmek için geldi. «Ebeveyne, yakınlara, ye­timlere, miskinlere, akraba olan veya olmayan kom­şulara, yabancı arkadaşlara, yolcu ve misafirlere ve eliniz altında bulunan kölelere iyilikle muamele edi­niz. Daima onların haklarını gözetiniz. Zira Allah, kendim beğenmiş, mütekebbirleri sevmez.». 26

islâm, efendiler ile köleler arasındaki alâkanın - esaret veya baskı -, tamamen emir altına alma ve­ya tahkir etme alâkası olmadığını, bu alâkanın an­cak yakınlık ve kardeşlik alâkası olduğunu takrir ve ilân etmek için gelmiştir. Efendisi cariyenin ehlidir, onunla evlenmek hususunda izin talebeder. «Eliniz al­tında bulunan jsü'mine genç kızlardan evleniniz. Si­zin bazınız bazınızdandır. Yani hepiniz kardeşsiniz.

Velilerinin iznini alarak onlarla evleniniz. Onların mehirlerini güzelce veriniz.»27Köleler efendileri­nin kardeşleridirler. «Köleleriniz kardeşlerinizdir. Ki­min kardeşi elinin altında bulunursa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Kölelerinize yapamı yacaklan işleri yüklemeyin. Eğer onlara zor işler bu­yurursanız yardım edin.» 28

Kölenin duygularına ziyade hürmet ve riayet et­mek hususunda Resûlüllah şöyle buyurur. «Sizden hiç biriniz, bu benim kölemdir, bu benim cariyemdir, demesin. Ancak benim kızım veya oğlum veya kardeşim desin.» 29Buna dayanarak Ebu Hüreyre, kendişi binekte, kölesi arkasında yaya yürüyen birisine! şöyle der: «Onu arkana bindir. Çünkü, o senin kardeşindir. Onun canı da senin canın gibidir. O da se­nin gibi bir insandır.»

Bu saydıklarımız olup bitenlerden bir nebzedir.!. Bu hususu bir tarafa bırakarak ikinci merhaleye intikâl etmeden önce burada îslâmın, köleyi yükseltmek] hususundaki sıçrama hareketini tescil etmemiz gerek­mektedir.

İslâm devrinde köle artık bir «şey» addolunuyor­du. O, efendilerin sahib olduğu ruha sahib bir beşer oldu. Diğer milletlerin hepsi köleyi, efendilerin cin­sinden başka bir cins sayarlardı. Onun, çalıştırılmak ve tahkir edilmek için yaratılmış olduğunu düşünürlerdi. İşte bu sebepten dolayı, köleyi öldürmek, ona eziyet etmek, ateşle vücudunu dağlamak, çirkin ve zor işlerde kullanmaktan vicdanları zerrece günah­kârlık duymazdı.30

îşte İslâm, sadece nazariyat ve hayaller aleminde değil, belki vâki ve gerçekler âleminde, köleyi ora­lardan alarak şerefli insan kardeşliği seviyesine yük­seltti. Tarih ki, hiçbir kimse hattâ mutaassıp, salipçi Avrupalılar bile inkâr edemez Sadrı İslâmda kö­leye yapılan muamelenin, başka hiç bir yerde ulaş­madığı yüksek insani seviyesinin zirvesine ulaşmış olduğuna, şehadet eder.

Kölelik meselesinde îslânım ulaştığı derece öyle yüksek bir derece idi ki, iktisadi bakımdan tamamen serbest ve kendi işlerinde tam bir hürriyete mâlik ol­dukları halde azad edilen köleler, sabık efendilerini bırakmayı istemiyorlar; onun yanında kalmayı ter­cih ediyorlardı. Çünkü onlar efendilerini kendi aile­leri sayıyorlar, bu yüzden kan rabıtasına benzeyen bir rabıta onları birbirlerine bağlıyordu. Böylece kö­le, kanunla himaye edilen haysiyetli, ne söz ne de fiil ile tecavüz edilmesi caiz olmayan, şerefli bir insan oldu. Sözle incitmeye gelince, Resûlüliah kölelere, kö­le diye çağırmaktan ve köle olduklarını hatırlatmaktan menetti. Buna mukabil onlara, aile sevgisini tel­kin edecek, kölelik vasfını kendilerinden uzaklaştı­racak şeylerle hitab edilmesini emretti. Resuüllah bu yönetmeliğin arzında şöyle dedi: «Allah sizi onlara! mâlik kıldı. Dilerse onları size mâlik kılar.31

O halde, onları köle yapan bu şartlar geçici ilgi­lerdir. Bugün efendi olanların köle, kölelerin de efen­di olmaları da mümkündür. İşte bu sebepten dolayı îsiâm, efendilerin kibirlerini kırar, iki sınıfın birbirle­ri ile olan alâkalarında, bütün insanları birbirine bağ­layan insanî atıfet ipine yapışmağa çağırır, onları, aralarında insanlık sevgisini hâkim kılmağa teşvik eder.

Fiüî tecavüze gelince, onun kanundaki sarih ce­zası nıukabele-i bilmisüdir. «Kim kölesini öldürürsa onu öldürürüz...» 32

Bu söylediklerimiz, efendi ile köleki onun ge­çici vaziyeti kendisi için aslolan insanî vasfından çıkar­maz- arasındaki tam insanî eşitliğe delâleti sarih olan, köle sınıfının hayatını çevreleyen teminatları beyan eden apaçık bir prensiptir. Bunlar, ne îsiâmdan önce ne de sonra, tarih boyunca yaşamış nizamlardan hiçbirinin ulaşamadığı akılları hayrete düşüren se­viyeye ulaşmış olan tam ve yeterli teminatlardır. Çün­kü, İslâm, terbiye maksadının dışında köleye tokat vurmayı, hürriyetine kavuşmaya vesile ve kanunî bir sebep kılmıştır. (Efendi kölesine terbiye kasdile ancak çocuklarına yaptığı muameleyi yapmakla mükellef­tir.)

Bundan sonra ikinci merhaleye; gerçekten hürleş-tirme merhalesine geçelim. Filvaki yukarıda geçen adımlar, köleyi insanlığa çekmesi, aslında efendiden aynlmayan şerefli bir insan olduğu esasına göre mu­amele edilmesini sağlaması sebebile ruhî bir hürleştirmedir. Geri kalan taraflar sadece toplumda doğru­dan doğruya muamelede kölenin harici hürriyetinden bazı şeyleri tahdid eden geçici şartlardır.

Lâkin İslâm bununla iktifa etmedi. Çünkü o'nun gayesi insanlar arasında adalete dayanan eşitliği kur­mak ve herkesi ona teşvik etmektir. Bu ise bütün beşe­riyet için tam hürriyettir. Bunun için İslâm, fiilen kö­leyi hürleştirmeğe iki büyük vesile ile çalışmıştır: 33


Yüklə 0,89 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin