İstanbul ansiklopediSİ Büyükada Camii (Resim: Kemal Zeren)



Yüklə 4,97 Mb.
səhifə13/75
tarix07.01.2019
ölçüsü4,97 Mb.
#91759
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   75

1253 —

ATATÜRK HEYKELİ





Yine Gazi Köprüsünden gelindiğine göre sağ tarafta:

Geniş bir saha kamyon parkı olmuştur; karşıdaki çarşı tipinde 4 blok baraka da buraya yapılmıştır; «İstanbul İnşaat Limited Ortaklığı İş Hanı» adı altında şeddadi bir hanın yapısı bitmek üzere idi; geniş bir arsa tahta perde ile çevrilmiş ve üzerine «İnhisarlar Umum Müdürlüğü inşaatı» levhası asılmış; onun yanında da M. Karakullukçuya aid büyük bir inşaat malzeme deposu bulunuyordu; sed üstünde Haydar Yazlık Sınaması, sonra büyük bir arsa, daha sonra altları bir sıra dükkânlar İşçi Sigortalarının blok apartmanları geliyordu, bu apartmanlardan birinin altındaki bir yere de bir P.T.T.






şubesi yerleşmiş idi.

Bozdoğan Kemerinden öte bulvar yeni bir tâdil görmekte idi, bu yolun târihî su kemerinden Yenikapuya kadar olan kısmı için bu Ansiklopedide «İmâr» maddesine bakınız.



ATATÜRK HEYKELİ — Sarayburnun-da, bir buçuk metre kadar yükseklikte, mermer bir kaide üzerinde, cesameti tabiîyeden bir buçuk misli kadar büyüklükte bir tunç heykeldir; Türkiyede Atatürk'ün ilk heykelidir; İstanbul şehri adına Avusturyalı heykel-traş Krippel'e yaptırılmıştır. Devrinin ünva-niyle Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa ayakta gösterilmiştir; yüzü Boğaza karşıdır ve Anadolu kıyısına doğru bakar; başı açık, sağ pençesi azimkârane yumulmuş ve gövdesine bitişik, sağ bacağı vekar ve irade ifade eden bir hamle ile ileri atılmış, sol eli kalçası üstündedir; bir yabancı sanatkârın verebileceği en güzel eserlerden biridir; Türk gençliğinin heykeltıraşlık vadisinde bugünkü kıymet-

Gülhane Parkında Atatürk Heykeli (Resim: Nezih)

lerinin henüz yetişmemiş bulunduğu o tarihlerde İstanbul Belediyesi Krippel'i seçmekle hiç de hatâ etmemiştir. İnsaf ile düşünmelidir ki, halk ağzındaki adiyle Sarayburnu heykeli bu sanatkârın da Gazi Mustafa Kemal mevzuu üzerinde ilk eseridir. Krippel 1942 de memleketinde bir hava bombardımanında ölmüştür.

Heykelin mermer kaidesi, genişçe mermer bir platforun ortasındadır; platformun etrafı da bodur mermer sütuncuklarla eklenmiş bir mermer korkulukla çevrilmiştir; bu bodur sütuncukların üzerine de tunçtan arabesk oymalı başlıklar geçirilmiştir; platforma mozayik çakıl döşeli iki küçük yoldan girilir; medhal açıklığı mücellâ birer .zincirle kapanmıştır. Ne kadar yazıktır ki bu sütun başlıklarından iki tanesi vidaları sökülmek suretiyle çalınmış, zincirler de pek tabiîdir ki yine hırsız eliyle yok olmuş, hattâ zincirlerin merbut bulunduğu küçük bronz plâklar da yerlerinden sökülmüş, yerine âdi birer tel gerilmiştir. Bu tecavüz ancak vandalizm sıfatiyle ifade edilebilir; mütecavizlere imkân veren ihmal de hiyanettir, cehlin eseri de olsa affedilmez; İstanbul Ansiklopedisi çalan ve çaldırtan mücrimleri tel'in ederken çalman yerine tez elden yenisini yaptırıp yerine koymıyan ve Atatürk heykelinin önünde tel parçaları görmeğe tahammül eden ve ziyaretçilerin zevkini rencide eden muhafazaya memur kimseleri de ayıplar. Öyle sanıyoruz ki bu başlıklarla zincirler mütevazi gelirli bir vatandaş kesesinin himmeti ile de yerine (konulabilir, elverir ki ilgili makamlar izin versinler.

Atatürk heykelinin açılış merasimini nakleden aşağıdaki satırlar ertesi günü 4 teşrinievvel 1926 tarihli Cumhuriyet gazetesin^ den alınmıştır:

«Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Gülhane parkına rekzedilmiş olan heykellerinin resmi küşadı, dün saat on beşte yapıldı.

«Davetliler saat on dörtten itibaren gelmeğe başlamışlardı, halk ise daha erkenden, heykelin etrafında kesif bir kütle halinde toplanmışlardı. Halkın davetlilere tahsis edilen mahalle geçmemesi için zabıtai belediye memurları, gelenlerden davetiyelerini soruyorlardı. Davetliler heykelin kaidesi yakınında biriktiler. Sehrimizdeki mebuslar, araların-

da Şükrü Naili, Sami Sabit ve Kenan Paşalarla Merkez Kumandanı Şâkir Bey bulunan erkânı askeriye, Hariciye murahhası Nusret, Vali Süleyman Sami, Vali Muavini Hüsnü, Emanet muavinleri Şerif ve Şükrü Âli, Müfettişi umumî Tevfik, Heyeti fenniye müdürü Fuad, Mektupçu Osman, Cemiyeti Belediye Kâtibi umumisi Tarık Ziya Beylerle Emanet rüesayi memurini, erkânı adliye, cemiyeti umumiyei belediye ve meclisi unıumîi vilâyet azaları, İnhisarlar müdürü umumîleri, matbuat müntesipleri ve diğer birçok zevat bu meyanda-idiler.

«Vakit yaklaşmıştı, heykelin etrafını çeviren jandarma, asker, polis zabıtai belediye müfrezeleri selâm vaziyeti aldılar. Herkesin yüzü: üzeri beyaz bir tülle örtülü ve kırmızı kordelâlarla süslü heykele çevrilmişti.

Sehiremini Muhiddin Bey, heykelin deniz cihetindeki kaidesi önüne kurulmuş kürsüye çıktı. Çok heyecanlı ve titrek bir sesle bir nutuk okudu.

«Davetliler ve halk bu nutukları şiddetle alkışladı. Bu sırada asker süngü taktı, bahriye mızıkası selâm havasına başladı. Şehremini Muhiddin Bey heykelin kordelâlarım çözdü, tül ağır ağır düşüyor, Büyük Gazinin timsah' meydana çıkıyor, halkın tezahüratı en şe-did heyecanları, en coşkun bir hasreti ifade ediyordu.

«Bir taraftan alkış tufanı devam ediyor, bir yandan halk Gazinin Sarayburnurida yükselen heykelini tavaf ediyordu. Heykelin kaidesinde (îstihlâs 336) (Heykelin rekzi 1926) (Cumhuriyetin ilânı 1339) (Muzafferiyeti katiye 1338) tarihleri mahkûktü.

«Temaşa edenlerin umumî mütalâası, etrafında vâki olan tenkitlere rağmen, heykelin kuvvetli bir sanatkârın eseri olduğuna dairdi.

«Heykelin kaideleri dibine koşan tema-şagerlerin akını gece geç vakte kadar devam etti.

Resmi küşad münasebetiyle Gazi Paşaya aşağıdaki telgrafname çekilmiştir.



«Ankara; Reisicumhur Gazi Paşa Hazretlerine:

Büyük kudretinizin yarattığı derin inkılâbın medenî semerelerini birer birer idrâk ve iktifa ediyoruz. Bugün binlerle müştakınız heyecan ve sürurdan mütevellid gözyaşlariyle



ATATÜRK HEYKELİ

— 1254 —


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

İ255

ATATÜRK ve İNKILÂP MÜZESİ




mübarek timsalinizi ıslatmak saadetini idrâk ettiler. Heykeliniz minnet ve şükran hisleriyle çalkalanan İstanbul çocuklarına mutafı mukaddes oldu. Bundan mütevellid saadet ve mefhareti arz ve iblâğ ile arzı bahtiyarı eylerim efendimiz.

İstanbul Sehiremini Muhiddin»

ATATÜRK HEYKELİ — (B,: İstanbul

Üniversitesi).

ATATÜRKÜN İSTANBUL HEMŞEHRİLİĞİ — Büyük zaferden sonra İtilâf devletlerinin İstanbuldaki işgal kuvvetleri henüz çekilmemiş bulunduğu devirde, İstanbul Cemiyeti Umumiyei Belediyesi 28 şubat 1339 da da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşaya Büyükşeh-rin tabiî hemşehriliğini vermişti. O zaman, Gazi Pasa, İstanbul Belediyesine şu tarihî yazıyı göndermişti:

«Bugün İstanbulun necib halkının yeni bir essri itimad ve teveccühüne mazhar olmakla bahtiyar bulunuyorum. Âzası ve rüe-sası İstanbul halkının intihabgerdesi olan Cemiyeti Umumiyei Belediye, haiz olduğu salâhiyeti teras: üyeye istinaden 28 Şubat 1339 tarihindeki ictimamda ittihaz edilmiş bir karar ile bana İstanbulun tabiî hemşehriliğini tevcih eylemiştir. Türk ve Müslüman İstanbulun ruh, irfan ve nezahetine yaraşan tezhi-batiyle de bir nefise! sanat ve marifet olan cemiyeti müsarünileyhanın mazbatasını, bu nişanei teveccüh ve muhabbeti büyük bir hürmet ve tahassüsle, heyeti mahsusası elinden aldım. Bu vesile ile güzel İstanbulu, onun temiz ve hassas 'halkının feyiz ve faziletini bütün şümulü ile bir daha yâd ettim.

«İstanbul, Mücadelei Milliyemizin devamı müddetince millî ve vatanî aşkımızın, kudsî ve yüksek bir mihrabı olmuştur. Bundan sonra da hiç bir hâdise, hiç bir kuvvet ruhumuzu bu mihrabı mukaddesten çevire-miyecektir.

«Bugün her Türk ve Müslüman kalbi, İstanbul aşkının, İstanbul hasret ve iştiyakının bir harimidir. Dört beş asırlık mesaii mil-liyemizin mahsulü, bu güzide medinemizde toplanmıştır. Kabiliyeti milliyemizin müeb-bed ve beliğ birer nişanesi olan bunca âbi-dat ve müesseSat hep oradadır.

«Vaktiyle bu güzel beldede oturan ve mukadderatı millete tahakküm etmek isteyen hükümdarlar ve zimamdarlara daima millete karşı vefakâr ve hamiyetkâr davranmamışlardır. Bu bir hakikati tarihiyedir ki kimse inkâr edemez.

«Vatanımıza bir silsilei mesaib davet eylemiş bulunan dahiyei istibdadın kahr ve is-tisali vücubuna, yine İstanbulun bu faciaları yakından gören münevver ve hassas halkı herkesten ziyade kani bulunuyordu; bundan hiç bir zaman şüphe etmedim.

«23 Nisan 1336 tarihinden itibaren mukadderatı millete fiilen vaziyet etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi l Teşrinisani 1338 tarihli karariyle hâkimiyet ve saltanatın bilâ kaydü şart millete ait bulunduğunu bir daha tasrih ve ilân eylediği zaman İstanbulun hamiyetkâr sinesinden ne büyük heyecanı tasvib ve kabul kopmuştu! İstanbul halkı henüz mevâni ve tazyikaatı hariciyeden bilkül-liye halâs bulmamış olmasına rağmen hiç bir şey o güne kadar kalbinde sakladığı hissiyatı necibesini heyecan ve galeyan halinde izhar etmesine ve bu münasebetle millî istiklâl ve hâkimiyete olan alâkai şedidesini göstermesine mâni olamamıştı.

İstanbul vatanperverliğinin yeni ve yüksek bir eseri tecellisine daha şahit bulunuyoruz: Hâkimiyetimizin, millî itilâ ve istiklâlimizin tarsîni için Türkiye Büyük Millet Meclisinin verdiği tecdidi intihabat kararı üzerine bugün bütün hakayiki müdrik olan münevver İstanbul halkının yâr ve ağyara karşı müttehid ve mütesanid bir kütlei milliye halinde çalıştığı ve şayanı memnuniyet bir ne-ticei mes'udeye vasıl olmak üzere bulunduğu kemali şükranla görülmektedir. Böyle bir halkın samimî ve vicdanî bir delili muhabbeti olarak tevcihettiği tabiî hemşehriliği kendim için büyük bir sebebi mefharet ve şeref addederim.

«Milletimizin ruhu asilinde ötedenberi gördüğüm feyiz ve gabiliyetten kuvvet almak, millî mücadelemizin esasını ihzar eylemek üzere bundan dört sene evvel îstanbulu terke ttiğîm gün, duyduğum yeis ve hicranı asla unutamıyorum; halbuki ayrılık sair aksamı vatan ile beraber esir ve muztarib inliyen İstanbulun halâsına matuf bir çare idi.

«Cenabı Hakka çok şükür olsun ki, bü-

yük milletimizin azim ve iradesi muvaffak oldu. Amali milliyemiz tahakkuk ve tecelli etti, ediyor ve daha edecektir.

«Düne nisbetle bugün daha hür hava teneffüs eden İstanbulun tamamen halâs'ı uzak değildir. İstanbul bu halâsı ile yalnız işgal ve esarette kurtulmuş olmakla kalmıyacak, belki Türkiye camiasında artık anavatana ve millete avdet eylemek gibi yeni bir hayat ve saadete kavuşacaktır.

«Müstebid sultanların ihtiras ve dar âtına makar olmak İstanbul için şerefli bir vaziyet değildi. Hür ve mukadderatına kendisi hâkim büyük Türkiyenin münevver ve kıymetli bir medinesi olduğu zamandır ki İstanbul en tabiî feyz ve faziletiyle en hakikî mevkii bü-lendine yükselecektir.

«Bu muazzam neticeleri elde etmek için bütün millet ve memleketimizle beraber İstanbulun da pek çok çektiğini biliyoruz; fakat şurası da inkâr edilemez ki musibetler, ıztı-rablar bizim için azim ve kuvvet menbaı oldu. İstiklâl ve hâkimiyeti yedi iktidar ve inhisarına almış olan milletin sayei himmetinde kariben bu ıztırab ve mihnetlerin, bu tahribat ve haşaratın telâfi edileceğine emin olabiliriz.

«Bu samimî vesile ile tabiî hemşehriliğinin müftehiri olduğum İstanbulun artık hak edilmiş saadetti bir devrei hayat içinde hür ve mes'ud yükselmesine intizaren büyük, küçük bütün halkına en har ve samimî iştiyaklarımın tebliğini rica ederim efendim».

ATATÜRK VE İNKILÂB MÜZESİ — Millî Mücadeleden evvel Atatürkün Şişlide tramvay caddesinde kira ile oturdukları üç katlı ve bir de çatı katı bulunan ev, İstanbul Belediyesi tarafından satın alınarak bir müze ittihaz edilmiş ve büyük adama ait eşya ve hatırat toplanmıştır.

Aşağıdaki notlar 1947 yılında tesbit edilmiştir:

Zemin katında sokak kapısından girince karşıya gelen oda Millî Mücadeleye tahsis edilmiştir. Bu salonda duvarlar askerî harekâtı gösteren harita, ve krokiler ve Atatürkün bu yıllardaki hayatına ait fotoğraflarla bezenmiştir. Bu arada büyük adamın Trablus-garb Harbinden Birinci Cihan Harbi sonuna kadar geçen devir içindeki hayatına dair kıymetli fotoğraflar da bulunmaktadır. İtalyan

ressamı Pisani'nin iki güzel sulu boyası vardır. Bunlardan biri Çanakkalede bir Türk hücumunu, diğeri de İzmir cephesinde ilk Türk mukavemetlerinden birini tasvir etmektedir. Ortadaki vitrinde Gazinin büyük nutkundan bir nüsha, İstiklâl Madalyasını gösteren renkli bir resim, bir kağnı fotoğrafı ve yuanlılardan iğtinam olunmuş iki tüfek vardır.

İstiklâl Madalyasının aslını koymak mümkün iken kitaptan kesilmiş resim, müzenin şanına lâyık değildir. Tüfeklere gelince 'bunların da yeri Askerî Müzedir. Zira iki tüfek, bir Atatürk ve İnkılâb müzesinde düşmanı yok etmiş Türk hamasetini ve muzaffer Türk ordusunu temsil edemez.

Zemin katında sokak kapısından girince sağdaki oda Atatürkün İstanbuldaki hatıratına tahsis edilmiştir.

Duvarlar fotoğraflarla tezyin edilmiş olup oda kapısından girilince hemen solda, geniş ve büyük bir çerçeve içinde, ki kabartma tezyinatı ihtiva eden bu çerçevenin üst kısmında bir madalyon içinde Atatürkün kabartma bir başı vardır, Gazi Mustafa Kemalin siyah zemin üzerinde eski harflerle pirinçten l Temmuz 1927 nutku bulunmaktadır, bu güzel eser Hamdi imzasını taşımaktadır.

Merdivenden çıkılınca ikinci katta hemen karşıya gelen bölmede şu hâtıralar toplanmıştır:

Duvarda İbrahim Çallı'nm 1937 tarihli büyük bir Atatürk portresi. Gazi Mustafa Kemal Paşanın fesli, kalpaklı, baş açık üç büyük fotoğraf portresi.

Duvarın önündeki üç vitrinden sağdaki portresi.

Duvarın önündeki üç vitrinden sağdaki vitrinde Atatürkün mareşal üniforması. Ortadaki vitrinde kartvizitleri, kalpağı, küçük camlı bir gümüş ;kutu içinde saçları; dört madalyon: Mareşal üniformasiyle yandan, baş açık yandan, Cumhuriyetin onuncu yıldönümünde halk için basılmış küçük madalyon, Neyvorktan kalkıp bir uçuşta Yeşilköye inen Amerikalı tayyareci Polando'ya verilen 1931 tarihli hâtıra madalyonu; Atatürkün sesinin plâğı, «Sahibinin Sesi» markasını taşıyan bu plâğın üzerinde şu cümle yazılıdır:

«Büyük önder Gazi Mustafa Kemalin

ATATÜRK ve İNKILAP MÜZESİ

— 1256 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

1257 —

ATATÜRKÜN TAHNİTİ




Celâl Beye (Ceîâl B ayar) armağanı»; Atatürkün gümüş sigara kutusu; altın kartal başlı fildişi kâğıt keseceği.

Soldaki vitrinde Mustafa Kemal Paşanın Sivas Kongresinde giydiği redingot.

Sağdaki küçük odada bulunan vitrinlerde Atatürk'e ait m hâtıralar toplanmıştır:

İpek iç donu ve fanilâsı, beyaz ve renkli ,ipekli gömlekleri, beyaz kolalı gömleği krem, giivez ve siyah çubuklu kravatı, büyük nutkunu okurken giydiği redingot, smokini, Erzurum dan Sivasa giderken giydiği sarı vidaladan fotinleri.

Sağdaki büyük odada yaldızlı üç kırmızı kadife koltuk Atatürkün bu evde oturduğu günlerde kullandığı eşyalardandır. Duvarlarda Dil İnkılâbı çalışmaları günlerine ait el-

''.' t-'_'S^ s/şj" x,jr///v"X/V_x xx x i

=S=Û*-— ı. " ' —<•""—-- ~- — ,-— _

Şişlide Atatürk ve înkılâb Müzesi (Resim: Behçet)

yazıları ve Cemal Nadir'in arap harfleri üzerine yaptığı zarif karikatürün orijinali.

Soldaki büyük salonda iki sigara masası, bir kanape, dört koltuk, Atatürkün bu evde oturduğu günlerin eşyalarındandır. Duvarlarda Atatürke ait çok güzel fotoğraflar yer almıştır.

Ayrıca Arif Bediînin 1938 tarihli yağlı boya büyük bir Atatürk portresi ve keza yağlı boya ve Kemal imzalı Atatürkün Selânikte doğduğu evin resmi, bu evde doğduğu odayı gösteren bir iç resmi vardır. (Bu ressam Kemal 1959 da Galatasaray resim muallimi bulunan Kemal Zeren'dir)

Evin üçüncü katı bir müze olarak ziyaretçilere açılmamıştır. İstanbul Ansiklopedisi bu katta bulunan bazı eşyayı burada zikretmek ister:

Katafalkın altı meş'alesi buradadır ve büyütülmüş bir fotoğrafla Dolmabahçe Sarayındaki katafalk merdivenden çıkınca karşıya gelmek üzere tanzim edilmiştir. Muhtelif odaların duvarlarında İtalyan ressamı Pisani'nin fırçasından çıkmış ve Yunan işgalinin çok acı günlerini tesbit eden ve hepsi hakikaten yüksek bir tarih kıymeti taşıyan sekiz suluboya resim vardır. Mevzular şunlardır:

1— İzmir işgali, Saat Kulesi mey


danında sivil Türklerin katliamı;

2— Bir harp sahnesi; 3—


Rıhtımda ihraç ve katliam; 4—
Yangın, talan; -kıtal; 5— Türk köy
lü kadınlarının yaralı erkeklerine
yardımları; 6— Kış gününde Yu
nan çetelerinden kaçan Türk köy
lüleri; 7— Bir evin yağması; 8—
Felâketzede muhacirlerin yardımı
na koşan Hilâliahmer.

Yağlıboya, Atatürkün tabutunu taşıyan top arabası Kompozisyonu; Zeki Kocamemi'nin imzasını ve 1939 tarihini taşıyan bu tablo bir büyük mükâfat kazanmıştır.

Mareşal Framehet d'Esprey'in İstanbula girişini tasvir eden ve Beyoğlundaki Caddei Kebiri (İstiklâl Caddesi) Yunan ıbayraklariyle donanmış gösteren imzasız yağlı boya bir resim; Ş. Ruhi imzasını

ve 1934 tarihini taşıyan yağlı boya «İşgal kuvvetlerinin İstanbula girişi», ayni ressamın tarihsiz yağlı boya «Türk askerinin İstanbula girişi» resimleri, ki her üçü de sanat kıymetinden mahrum eserlerdir.

Atatürk ve İnkılâp müessesesine, son şeklini almış ve eşsiz büyük adamın bütün hatıratını içinde toplamış bir müessesedir denilemez.

İstanbul Ansiklopedisi, bu müzeyi, Mustafa Kemal Paşanın bu evde oturduğu günlerin havası ve dekoru içinde, Kahraman Atatürkün en küçük eşyasına varıncaya kadar bütün metrukâtının toplandığı bir hazine olarak görmek isterdi. Kendi eliyle bahşettiği hediyeleri müstesna, gözlerini ebediyen yumduktan sonra onun her şeyi milletindir. Hattâ, onun bir hediyesine nail olmak suretiyle iltifatına mazhar olanlar dahi, bir gün aile eşyalarının dağılıp kaybolabileceğini düşünerek, ellerindekileri bu müzeye tevdi etmeleri gerekirdi, şu şartla ki kendi isimleri de o eşyanın yanında tesbit edilirdi; bu da Atatürkün bir büyüklük şanıdır ki, küçücük bir hediyesi dahi, sahibinin adını, bir müzenin etiketleri üzerinde ebedileştirecektir.

Atatürkün müzesini gezenlerin gözleri bazı şeyler arıyor:

Durmadan sigara içen büyük adamın sigaraları nerede?.. Bir kahve tiryakisi olan Atatürkün kahve fincanı nerede?.. Hususî hayatında yemek yediği çatalı, kaşığı, bıçağı nerede?.. Büyük askerin tabancası nerede?.. Son Trakya manevralarında giydiği o zarif spor kostümü ve kasketi nerede?.. Kalpağı müzede, Şapka İnkılâbını yapan Atatürkün şapkaları nerede?.. Meşhur nutuklarını yazan ve cumhuriyeti Türk gençliğine emanet eden kalemi nerede?.. Atatürke dünya meşahirin-den ve devlet reislerinden gelmiş hediyeler vardır, onlar nerede?., v.s...

Eğer bunlar ve bunlara mümasil diğer metrûkât ve hatıratı başka bir yerde toplanmış ise, Şişlideki evin kapısı üzerine «Atatürk ve İnkılâb Müzesi» levhası konulmuş bulunduğuna göre her şeyinin buraya devri lâzımdır.

1959 yılı ağustosunda Belediye Müzelerinin değerli müdürü Edhem Sezin, İstanbul Ansiklopedisine şu malûmatı tevdi etmiştir:

1955 de tamire muhtaç olan bu ahşab

bina 9700 liraya iç ve dış yağlı boyaları ile beraber tamir edilmiştir.

Bu arada sobalar kaldırılmış, 852 liraya kalorifer tesisatı tamir olunmuş, 1955 -1956 kışında müze kaloriferle ısıtılmıştır.

Ressam İbrahim Çallı'nm 1927 tarihini taşıyan «Trikopisin Gaziye kılıcını teslimi» adındaki 6 metre boyunda büyük tabolsu Emlâki Milliye elinde muhafaza edilmekte idi; defterdarlığa müracaat edilmiş ve 1955 yılında bedelsiz olarak bu müzeye mal edilmiştir.

Bu bina Mustafa Kemal Paşa tarafından 1918 senesi aralık ayının birinden itibaren bir sene müddetle •kiralanmıştı. Büyük adam ordu müfettişi olarak bu evden beş buçuk ay sonra ayrılmıştır. Evin o zamanki hâlini bilenlerden Sayın Tevfik Rüştü Araş ve Dr. Rasim Ferid 1956 da Müzeye davet edilmişler, kendilerinden alman bilgiye uyularak 3000 lira civarında sarfiyat ile etamin tül perdeler yaptırılmıştır. Gazinin Sakarya muharebesinde giydiği gri kalpak ile Atatürkün son Trakya manevrasında kullandığı bir çift rugan çizme Tevfik Rüştü Araş tarafından Müzeye verilmiştir.

Şurası da dikkat ve ehemmiyetle daima gözönünde bulundurulmalıdır ki, Şişlideki ev, içi ahşap bir yapıdır. Bir yangın âfeti, bir anda, Atatürkün aziz metrûkât ve hatıratını yok edebilir. Şişlideki ev, bundan böyle bir devlet, belediye mülkü olarak kalmalı, bir Atatürk ve Inkılâ'b müzesinin de, tez elden, temeli atılmalıdır. Büyükşehir halkı, muhakkak -ki Atatürk Bulvarını tezyin edecek mebâninin başında da bu müzeyi görmek ister.

ATATÜRKÜN TAHNİTİ — Atatürk'ün aziz nâşi vefatları günü Dolmabahçe Sarayına telefon" ile davet edilen Gülhâne Askerî Tıb Akademisi anatomi patoloji profesörü merhum Doktor M. Lüfi Aksoy tarafından fevkalâde dikkatle yapılmıştı; Ankarada Etnografya Müzesindeki muvakkat kabrinde on beş sene yattıktan sonra 1953 de Anıd Kabire nakledilirken tabut açılmış ve Büyük adamın nâşi hiç bozulmamış olarak bulunmuştu. Profesör Lütfi Aksoy tahnit işinde formol ile di-, ger tahnit maddeleri, büyük bir enjektör, muhtelif boyda ve kalınlıkta iğneler, pens ve trokar kullanmıştı ki bu âletler 1959 yılında Profesörün muavinleri elinde bulunup Şişli-

ATÂULLAH EFENDİ

— 1258 —


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

— 1259 —

ATÂULLAH EFENDİ (Şanizâde)




deki Atatürk ve İnkilâb Müzesine tevdi edilmek üzereidi.

Nâşid Saylav

ATÂULLAH EFENDİ — On altıncı asır ulemasından, ikinci Sultan Selimin hocası; aslı Aydamn Birki kasabasmdandır; Rüstem-paşa Medresesinde müderris iken Şehzade Selime muallim tayin edilmiş ve bu şehzadenin derin hürmet ve sevgisini kazanmış; Şehzadesinin cülusunda, beş yıl kadar, îstanbulda en nüfuzlu devlet erkânından biri olmuştu; kapısı «mercii ulema ve ekâbir» olmuştu. Gençliğinde Ebüssuud Efendiden feyiz alanlardan olduğu halde üstadına riayet ve ikramda kusur ettiğinden, müverrihin kaydına göre galiba Ebüssuud Efendinin bedduasına uğramış, (H. 979) 1571 de ölmüş, cenaze namazını Şeyhülislâm Ebussud Efendi kıldırmış idi ki, efendinin yüzüne dikkat edenler yüzünde bir «meserreti hakikâ» görmüşlerdi.

Atâullah Efendinin bazı ahbabları anla-tırmış, ölümünden birkaç gün evvel bir rüya görür, ulema meclisinin sadrında otururken içeriye sofu kıyafetinde eli asalı bir adam girer: «Kum min meclisike yâ nâsiüledeb!» (meclisimizden kalk ey edebi unutan adam!) diye üç defa üzerine hücum eder, Atâullah Efendiyi yerinden kaldırırlar, efendi meclis-tekilere bu adam kimdir diye sorar, Ebüssuud efendinin babası Muhiddin İskilibidir derler.

Bibi.: Peçevili Tarihi, I.

ATÂULLAH EFENDİ (Arabzade) — On sekizinci asır ulemasından; şeyhülislâmların seksen altıncısı; Üçüncü Ahmedin imamı Ab-dürrahman Efendinin oğludur; (H. 1132) 1719 da doğdu; on sekiz yaşında müderris oldu; on yedi yıl kadar naipliklerde dolaştı, Haleb kadısı oldu, Edirne payesi aldı, (H. 1183-1193) 1769 -1779 arasında geçen on yıl içinde Şam, Mekke ve İstanbul kadısı oldu; ilmiye mesleğinde katedilnıesi icabeden Anadolu ve Rumeli Kazaskerliklerinde de bulunarak (H. 1199) 1786 da şeyhülislâm oldu; fakat tutulduğu hastalıktan kurtulamıyarak altmış üç gün sonra öldü; Atikalipaşa - Sedefçiler hazi-resine gömüldü.

Bibi.: İlmiye Salnamesi.



ATÂULLAH EFENDİ (Çivizâde) — On

yedinci asır ulemasından, Büyükşehrin namlı

çiçek meraklılarından; birisini «Şerefrîz» adı ile tescil ettirdiği üç tane gayet güzel turuncu lâle elde etmişti.

Bibi.: Ubeydullah, Tezkirei Şükûfeciyan.

ATÂULLAH EFENDİ (Dürrizade Meh-

med — On sekizinci asır ulemasından ve şeyhülislâmların seksen besincisi; Şeyhülislâm Dürrizade Mustafa efendinin oğludur; (H. 1142) 1729 da doğdu, babasının himayesinde süratle terakki etti; (H. 1172-1197) 1758-1782 arasında sırasiyle Selanik, Mekke, İstanbul kadılıklariyle Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulundu ve (H. 1197) 1782 de Şeyhülislâm oldu; Halil Hamid Paşa ile yakın dostluğu (B.: Halil Hamid Paşa) iki sene sonra azli ile Geliboluya sürgün gönderilmesine sebep oldu; ve o yıl içinde Geliboluda öldü; Ya-zıcızâde Mahmud Efendinin kabri yanma gömüldü (H. 1199 = M. 1784). Devrinin pek kibar, mütevazi ve gayet cömerd bir sîmâsı olarak tanınmıştı.

Bibi.: İlmiye Salnamesi.

ATÂULLAH EFENDİ (Esseyid'Mehmed Topal) — On sekizinci asır ulemasından, (H. 1173) 1759 da doğdu. Şeyhülislâm Esadefen-dizâde Şerif Efendinin oğludur; asrın beşik uleması arasında on iki yaşında müderris oldu; süratle terakki ederek yirmi dört yaşında Galata kadısı tâyin edildi. Otuz bir yaşında (H. 1208 — M. 1793) İstanbul kadılığına ilâve olarak nakib-ül-eşşraf oldu; ilmiye silsilesinin Anadolu kazaskerliği basamağını atlayarak beş yıl sonra Rumeli payesi aldı, (H. 1219) 1804 de bilfiil Rumeli kazaskeri ve (H. 1221) 1806 da Şeyhülislâm oldu. Kabakçı Mustafâ vakasında. Üçüncü Selime karşı irticai temsil eden başlıca simalardan biridir. Alemdar Mustafa Paşanın ordûyi hümâyûnla beraber İstan-bula geldiğinin tezine azledildi; Bebekteki yalısına sürüldü.

Dördüncü Mustafa'nın hal'i ve İkinci Mahmudun cülusu üzerine Kızanlığa, iki sene sonra da arpalığı olan Güzelhisara gönderildi ve (H. 1226) 1811 de orada öldü. Halk arasında Topal Ata Efendi diye meşhurdur. Çocukluğunda hususî hocalar elinde, bilhassa müderris Tokadî Mustafa Efendiden sağlam bir tahsil görmüştü. Medrese erbabı arasında makbul ve muteber haşiye ve risaleleri vardır. Türkçe tabirat ile Beyzavî tefsirine muh-

tasar bir haşiye yazmağa başlamış fakat tamamlayamamıştı. Vakayi Selimiyede oynadığı siyasî rol, ilmî şöhretini unutturacak kadar meş'um olmuştur (B.: Selim III; Mustafa IV; Mustafa Paşa, Alemdar; Kabakçı Mustafa vak'ası).

Bibi. : İlmiye Salnamesi.

ATÂULLAH EFENDİ (Mehmed) — On

sekizinci asır ulemasından; şeyhülislâmların elli sekizincisi; ibrahim Efendi isminde bir kadının oğludur; mesleğinde yolu ile yükselerek (H. 1125) 1713 de Şeyhülislâm oldu. Fıkıh ilminde derin bir âlim ve ilmiye tâbiri ile «ahkâmı şeriyeye vakıf ve usulü istihadda yegâne» olmasına rağmen fetva makamında ancak üç ay kadar kalabildi; ilmî meratibi ehliyet ve sitihkak sahiplerine veremedi, rüşvet ve irtikâp meydan aldı; nihayet Sadırâzam Şehid Ali Paşanın tavsiyesiyle azledildi; dilini tutamayıp devlet erkânı aleyhinde bulunması üzerine Sinoba sürgün edildi; Trabzona sürülen Şeyhülislâm Ebezâde Abdullah Efendi ile beraber bindikleri gemi Karadenizde şiddetli bir fırtınaya tutularak battı; Abdullah Efendi boğuldu, Atâullah Efendi, pek az olarak kurtulanlar arasında, karadan Boluya geldi; geçirdiği felâket üzerine menfası da Sinobdan Boluya tahvil edildi; ve pek az sonra 1715 (H. 1127) de orada öldü. Bibi.: İlmiye Salnamesi.

ATÂULLAH EFENDİ (Mollacıkzâde) —

On sekizinci asır sonu ulemasından (H. 1155) 1742 de doğmuş, Rumeli kazaskerliğine kadar yükselmiş, bu makamdan ma'zul bulunurken (H. 1227) 1812 de ölmüştür; babası Rumeli kazaskerlerinden İshak Efendi, dedesi de yine ilmiye ricalinden Mollacık Mehmed Efendidir.

Çok güzel konuşur, sohbeti tatlı ve zengin bir İstanbullu idi, ve devrinin namlı afyon tiryakilerinden idi, kışın konağı, yazın yalısı, bu keyif zehirinin müptelâlariye dolup boşalırdı. Cevdet Paşa Tarihinin onuncu cildinde şu fıkrayı nakleder: ?

Rumeli kazaskerliğinde, bir gün Babıâli-deki Arz odasında dâva dinlerken, kendisine keyif ehli zümresinin «şeker» dedikleri ımızganmak (zamanımızın argosiyle dalga geçmek) hali gelmiş, şöyle bir toplanınca kendisini tiryakilerle dolu olan koağmda sanmış, kahve

istemek üzere el çırpmış. Meclisinde bulunanlardan bir kısmı hayret içinde kalmış, bir kısmı da gülmekten katıla yazmış, fakat, Sadâret Kaymakamı Şakir Ahmed Paşa işi tatlıya bağlamak zarafet ve nezaketini göstererek: — Doğru.. Pek yorulduk.. Bir kahve içecek kadar teneffüs edelim! diye davacıları dışarı çıkarmış.

Bibi.: Tarihi Cevdet, X.

ATÂULLAH EFENDİ (Seyyid) — On sekizinci asır hattatlarından; babası Sipahi ocağı kethüdası Bandırmalı Mustafa Efendidir; kendisi Sipahi, kalemi kâtiplerinden olup nesih ve sülül yazıyı Şeyh Mehmed Efendiden tahsil etmiştir (H. 1191) 1777 de ölmüştür. Bibi.: Mustakimzâde, Tuhfei hattâtin.



Yüklə 4,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin