ERTÜZ (Halil Nusret) — «Gazeteci; 1915 de Istanbulda doğdu, babasının adı Tâhir, annesinin adı Cemile Câvidan'dır; Balmumcu Dumîupınar Yatılı ilk Okulu, Gaziosmanpaşa Orta Okulunda okudu, 1937 de Kabataş lisesini bitirdi. Gazetecilik hayatına talebe iken atılmış; Son Posta, Kırmızı Beyaz, Top, Türk-spor, Son -Telgraf ve Zaman gazete ve mecmualarında çalışmışdır; 1952-1962 arasında Yeni Sabah Gazetesinde bulunuyordu. Gazeteciler Cemiyeti ve Feriköy Spor Kulübü üyesidir. Son Telgğraf gazetesinde hikâyeler yazmış, spor dergilerinde de güreş tefrikaları yayınlamıştır. Atiye (Özkardeş) hanımla evlidir. Fransızca bilir» (Kim Kimdir Ansiklopedisi, 1962).
ERTÜZÜN (Sadeddin) — Kitabcı, Galata Rıhtımında Kadıköy - Haydarpaşa vapurları iskelesi karşısında SA-HA Kitabevinin sahibi; 1933 de Istanbulda doğdu, babasının adı, Hüseyin, annesinin adı Halide'dir. 1955 de Fransız Saint-Benoit Lisesini bitirmişdir, iyi Fransızca bilir.
Melih yüzlü, nâzik, hâli ve tavırları ile kibar bir kişidir. Rıhtım boyundaki küçücük SA-HA kitabevi akademik bir mahfil olmaya namzed idi. Spor-Toto bayiliği de yapıyordu. Ne gibi zaruretler karşısında kalmışdır, iş hayatının cilveleri bilinmez, Sadeddin Ertüzün 1968 yılında o şirin, güzel SA-HA Kitabevini kapamışdır.
ERUÇAR (Fehmi) — Hevesle, gayreüe otodidakt olarak yetişmiş bir yazar; 1942 de Mersinde doğdu, babasının adı Mehmed Hıfzı, annesinin adı Cennet'tir; istiklâl ilk Okulunda okudu, 1958 de Askerî Orta Okulda iken tahsili terk ederek iki sene manifaturacı çıraklığı, iki sene de (1958-1960) 16-18 yaşlarında iken sahne aktörlüğü yapdı, bir yıl bir iş yerinin sekreterliğinde bulundu, bu satırların yazıhdığı sırada Güneş Reklâm müessesesinde idi (1962). Resim yapar, karikatür çizer ve sahne hayatına olan hevesini muhafaza et-
tiğini söyler. Büyük bir kitab olabilecek kadar şiirleri ve şarkı-türkü güfteleri vardır, ve pek çok hikâye yazmışdır, «Ya para ver, ya kızı ver» adında bir romanı vardır. Bibi.: Kim Kimdir Ansiklopedisi.
ERYÜREK (Methi) — Türk halk musikisinin saz san'takâlarından ve okuyucularından; 1929 da Üsküdarda doğdu, Albay Ali Fe-rid adında bir zâtin oğludur, annesinin adı Mihriban Hanımdır. Üsküdar 19. ilk Okulda, Üsküdar I. Orta Okulda, Haydarpaşada Anadolu Özel Lisesinde okudu ve bu liseden 1950 yılında diploma alarak Yedeksubay Okuluna gitti, 1952 de süvari asteğmeni olarak Sarı-kamışa gönderildi, süresini doldurup terhis e-dileceği sırada tezkire terkederek orduda 4,5 yıl kaldı. Askerlikden ayrıldıktan sonradır ki çocukluğundan beri yakın ilgi duyduğu musiki ile meslek olarak çalışmaya başladı.
Lise öğrencisi iken Nubar Tekyay'dan keman ve Sadi Işılay'dan musiki dersleri almış, Emin Onganm idare ettiği Üsküdar Musiki Cemiyetine devam etmişdi, ve bir ara da caz müziği ile uğraşmışdı. Askerlikden ayrıl-dıkdan sonra Türk halk musikisi ile iştigal etti. 1960 da istanbul Radyosunda açılan bir imtihanı kazanarak saz ve ses san'atkârı olarak bu radyoya intisap etti. Ahmed Yamacı'-dan çok faydalandı, fakat asıl hocaları, «kendilerini dâima şükran ile yâd edeceğim» dediği Neriman Tüfekçi ile Nida Tüfekçi oldu.
Asıl geçimini ticâretle sağlamaktadır, Üsküdarda «Kâtibim» adında bir esvab temizleme fabrikası kurmuşdur, ayrıca piyasada hayli rağbet gördüğünü söylediği «Form» adında temizleme makinaları îmal etmektedir. Evli ve üç çocuk sahibidir.
Hakkı GÖKTÜRK
ERZAKANBARI SOKAĞI — (B.: Mısır Çarşısı).
ERZAKCI SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberlerine göre Fatih ilçesinin Fener Bucağının Haydar Mahallesi sokaklarından; Ali Tekin Sokağı ile Salihpaşa Caddesi arasında uzanır (1934 B.Ş.R. Pafta 8/96). Salihpaşa Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek genişlikde kabataş döşeli olarak baş lar ve sonra bakım.sıziıkdan bir toprak yol oldu-
pn^-s.
EKZENE (Hüsnü Uluğ)
5240 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 5241 —
ERZİ (İhsan)
ğu görülür; birer ikişer katlı evler arasından geçer; kapu numaralan 1-11 ve 2-6 dır. (1967)
Hakkı GÖKTÜRK
ERZENE (Hüsnü Uluğ) — Çağdaş Türk maarifinin seçkin sımalarından; değerli bir matematik muallimi ve idareci; 1890 da Erzurum-da doğdu, Erzurumun yerlisi, eşrafdan Kılıçcı-zâde Osman Nuri Beyin oğludur, annesinin a-dı Hayriye Hanımdır; ünlü §âir Kemâleddin Kâmi'nin ağabeyidir. İlk tahsilini hususî olarak yapdı, arabca öğrendi, sonra Erzurum Askerî Rüşdiyesinde, Erzurum İdadisinde ve Trabzon Sultanîsinde okudu ve bu sultanîden 1910 da diploma aldı, 1913 de İstanbulda Dâ-rülmuallimini âliyenin (Yüksek Öğretmen O-kulu)nun riyaziye şubesini bitirerek meslek hayatına atıldı, sırası ile Bursa Sultanîsi, Konya Sultanîsi riyaziye (matematik) muallimliklerinde, Erzurum Sultanîsi riyaziye muallimliği ve müdürlüğünde, Trabzon Sultanîsi riyaziye muallimliği ve müdürlüğünde, tevhidi tedrisat dolayısı ile Kuleli Askerî Lisesi ders nazırlığında, Adana Muallim Mektebi müdürlüğünde, Ankara Lisesi riyaziye nazırlığında, Adana muallim mektebi müdürlüğünde, Ankara lisesi riyaziye muallimliğinde, Sivas Maarif Müdürlüğünde, Eskişehir Maarif Müdürlüğünde, Konya Maarif Müdürlüğünde, İstanbulda Haydarpaşa Lisesi, Kadıköy Kız Lisesi ve Vefa Erkek Lisesi matematik muallimliklerinde bulundu, bu son vazifesinde iken 1951 senesinde vefat etti.
Konya Sultanîsindeki muallimliği sırasında talebeler arasında «Arşimed» lâkabı ile a-nılırdı. Devrinin en kudretli riyaziye muallim-lerindendi; talebeleri tarafından hem korkulan hem sevilen, arkadaşları tarafından hürmet gören vekarlı, ciddî, sadâkat ve vefa bilir, şefkat ve muhabbetli merd adamdı.
ERZİ (Adnan) — Tarih profesörü, Türk Tarih Kurumu üyesi; 1924 de İstanbulda doğdu, seçkin ulemâdan ve Süleymaniye Camii baş imamlarından reisülkurrâ Sâdık Erzi Efendinin küçük oğlu; ilk tahsilini îstanbulda yapdı; parasız yatılı öğrenci imtihanlarını kazanarak Bilecik Orta Okulunda ve Kütahya Lisesinde okudu. Yazı yazmaya okul sırasında iken heves etti, ve o zamanlar Halk Evleri-
nin organı olan Ülkü mecmuasına gönderdiği makaleler devrin Maarif Vekâleti müsteşarı tarih bilginlerinden İhsan Sungu'nun (B.: Sungu, İhsan) dikkatini çekdi, daha müsâid şartlarla çalışabilmesi için yine yatılı öğrenci olarak Kütahyadan îstanbulda Kabataş Lisesine nakledildi, bu liseden diploma alarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin tarih bölümüne girdi.
Lisenin son sınıfında iken ve üniversite öğrenciliği yıllarında babasının, dostlarından ve ulemâdan Prof. Şerefeddin Yaltkaya'dan hususî olarak arabca ve farsca okudu ve bu iki dili hakkı ile öğrendi (B.: Yaltkaya, Şerefeddin).
Üniversitede Fuad Köprülü, Mükrimin Halil Yınanç, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Şem-seddin Günaltay gibi otoritelerin seçkin bir talebesi oldu ve bilhassa İ.H. Uzuııçarşılının teveccühünü kazandı. Üniversite tahsilini tamamladığında Ankara Üniversitesine asistanlıkla intisap etti, orada doktora imtihanını verdi. Belirli süre sonunda doçent oldu, Üniversite dışında da Millî Eğitim Bakanlığı ter-ceme bürosunda çalışdı. Erzurumda Atatürk Üniversitesi kurulur iken orada görev aldı, 1960 da Ankaraya dönerek profesör oldu ve Türk Tarih Kurumuna üye seçildi.
1961 de dört ay kadar devlet bakanlığı da yapmış olan Adnan Erzi bu satırların yazıldığı sırada Ankara Üniversitesindeki kürsüsünde bulunuyordu (1968).
1961 -1962 arasında yakın arkadaşı Prof. Orhan Köprülü ile birlikte Millî Kültür Yayınları adı ile bir yayın evi kurdu; bu satırların yazıldığı sırada o yayın evi de neşriyatına devam etmekde idi.
ERZİ (İhsan) — Maliyeci, idareci, bu satırların yazıldığı sırada İstanbul Vakıflar Başmüdürü 1968; mühim hizmetleri ile, bu arada îstanbulda Halıcılarda Sultanselim Medresesinde «Türk Yazı Sanatları Müzesi» nin kurulmasında, kurucusu denilmeye değer büyük himmeti görülmüş aydın ve seçkin bir idare âmiri; 1919 da îstanbulda doğdu, seçkin ulemâdan ve Süleymaniye Camii başimamlarından reisülkurrâ Sâdık Erzi Efendinin büyük oğlu, genç tarih bilginlerimizden Adnan Erzi'-nin ağabeyi; Nümûnei İrfan ve Büyük Reşid
Paşa İlk Okullarında okudu, orta tahsilini Per-tevniyal Lisesinde yapdı (1937), 1940 da An-karada Siyasal Bilgiler Fakültesinin mâlî şubesinden diploma aldı ve Mâliye Bakanlığında memuriyet hayatına atıldı; on yıl kadar o ba-kanlıkda muhtelif vazifelerde bulunduktan sonra 1950 de Vakıflar Genel Müdürlüğüne müfettişlikle intisab etti; teşkilâtı çok geniş bu genel müdürlükde iktisat müşavirliği, Vakıf Zeytinlikler İşletme Müdürlüğü yapdı ve 1966 da İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğüne tayin edildi.
İstanbul Başmüdürlüğüne gelmeden, Genel Müdürlük camiası içinde çalıştığı sıralarda «Orta Tahsil Vakıf Talebe Yurdları»nın açıl-masmdaki gayret ve himmeti Türk maarifine ve toplum hayatına büyük hizmetlerdendir. Yurdumuzu asırlar boyunca tezyin etmiş Türk yapı san'atmm büyüklü, küçüklü şaheserleri Vakıflar Genel Müdürlüğü elinde bulunmaktadır, muhtelif yerlerdeki tarihî binaların tamir ve restorasyonu yolundaki gayret ve hizmetleri de büyük olmuşdur.
îstanbula geldikten sonra ilk işlerinden biri kapalı duran Dolmabağçe Camimin tamirini sür'atle tamamlatarak ibâdete açmak olmuş-
İüısan Erzi
(Resim: Yaşar Ekinci)
dur; Mimar Sinanın şaheserlerinden Rüstem Paşa Camiinin minaresi tehlikeli görülmüş, yıktırılmış, cami yıllardan beri minaresiz duruyordu, îhsan Erzi'nin himmeti ile o minare de yeniden inşâ edilmiş, onu da Gazi Hasan Paşa Camiinin, Fenârî îsâ ve Ahmedpaşa Mes-cidlerinin tamir edilerek ibâdete açılmaları tâ-kib etmişdir.
Bu tamir işleri dışında bu aydın adamın en mühim başarılarından biri, şahsının telkin ettiği güvenle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün eski eserleri koruma faaliyeti yanında geniş imkânlarını müzecilik üzerinde de göstermesini sağlamak olmuşdur, ve bu yolda çok kısa zamanda îstanbulda üç büyük iş yapılmışdır:
1. Kendi nefsinde bir müze olan ve elli yı
la yakın bir zamandan beri kapalı duran Ye
ni Cami Hünkâr Kasrı ziyarete açılmışdır.
-
Sarachânebaşında Amıcazâde Hüseyin
Paşa Külliyesinde «Türk İnşaat ve San'at E-
serleri Müzesi» açılmışdır.
-
Halıcılarda Sultanselim Medresesinde
«Türk Yazı San'atları Müzesi» kurulmuşdur.
Bu satırların yazıldığı sırada, salonların tan
zim işi tamamlandığı halde henüz ziyarete a-
çılmamış olan bu müze, hiç tereddüd etmeden
kaydederiz ki İhsan Erzi'nin himmet ve gayre
ti eseridir. Bu İstanbul Ansiklopedisinin mü-
devvini ve müellifi R.E. Koçu şunları yazıyor:
«Henüz açılmamış olan müzeyi ziyaret ettim.
Sultanselim Medresesinde toplanan eserlerle
bir irfan hazînesi, bir sanat hazînesi yok ol-
makdan kurtarılmışdır. Şurada buradaki an-
barlarda yıllardan beri çürümekte olan ve de
ğerlerine bahâ biçilmez eserler arasında mus-
haflar, ve bilhassa büyük cami mushafları eşi
ne rastlanmaz bir koleksiyondur. Vakıflar U-
mum Müdürü, müzenin kurucusu îhsan Erzi
ve eserlerin tasnif, tarif ve tanziminde çalı
şanlar için tebrik ve takdir yolunda en kesin
söz: Allah onlardan razı olsun.»
Büyük işler, .nahvet ve gururla başarıl-maz, îhsan Erzi son derecede mütevâzi, nâzik, açık kalbli bir kişidir, sohbeti tatlı, yerinde nüktedan, otoritesini şiddetle değil, ciddiyet ve şefkatle kurmuş bir idare âmiridir. Odasının kapusu Vakıflarda işi olan herkese açıkdır (B.: Amucazâde Külliyesi, cild 2, sayfa 792; Sultanselim Medresesi; Türk inşaat ve San'at Eserleri Müzesi; Türk Yazı San'atlan Müzesi).
Erdem YÜCEL
•fes^;^
ES (H. Feridun)
— 5242 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
5243 —
ESAD (Yorgancı)
ES (Hikmet Feridun) — Yazar, gazeteci; 1909 da îstanbulda doğdu, Yemende 21 yaşında ölen süvari subaylarından Feridun Beyin oğludur, annesinin adı İhsan Hanımdır, gazeteciliğe mekteb sıralarında iken Akşam gazetesinde başladı ve yıllarca fıkralar, hikâyeler, röportaj yazıları ve bilhassa seyahat hâtırala-
Hikmet Feridun Es
(Resim: S. Bozcalı)
n yazdı; «7 Gün» mecmuası sahibi Sedad Si-mavînin güvendiği bir genç muharrir olarak bu mecmua adına Amerikaya gitti ve iki yıl kadar orada kaldı; Amerika dönüşünde de yine Sedad Simâvî tarafından kurulmuş olan Hürriyet Gazetesine girdi, bu büyük gazete adına da Afrikaya ve Arabistan, Pakistan, Hindistan, Birmanya, Çin ve Japonyaya gönderildi. Pasifik Adalarını dolaşdı, Orta ve Güney A-merika memleketlerine gitti; bu seyahat mektupları - notlan Hürriyet Gazetesinde çok rağbet gördü. Hürriyet Gazetesinden Sedad Si-mâvî'nin ölümünden az sonra ayrılan Hikmet Feridun Es Hayat mecmuasına umum neşriyat müdürü oldu. Malezyaya, Borneoya gitti, Kongoya gitti, Kongo ihtilâlini izledi.
Semiha (Özkurt) Hanımla evlidir; Fransa zca ve ingilizce bilir.
Hakkı GÖKTÜRK
ESAD (Bahriyeli Arab) — Gegen asır sonlarında yaşamış okur yazar tulumbacılardan; üçüncü sınıf sandıklardan Hasköy Sandı-
ğının uşaklarından Arab lâkabını alacak dere
cede esmer, veçhen dilber, uzun boylu, zeber-
dest bir delikanlı idi; Bahriye Sibyan Mızıkası
efradından iken bir uygunsuzluğu yüzünden
tard edilmiş, Hasköy iskelesinde yanaşma ka
yıkçılık yapardı; Küfvü akranı olmadığı için
ülfet, sohbet ve muhabbet edemediği bir güze
le gönül vermiş, bu aşk ile akşamcılığını ayyaş
lığa dökmüş, yalın ayak yarı çıplak hâneber-
duşlardan olmuşdu; öyle ki koşarlı tulumbacı
lığı şöyle dursun, kayıkçılık bile yapamaz ol
du. Bir ramazan Üsküdarda işlettiğim çalgılı
kahvehaneye gelmişdi, sarhoş ve perişanlı,
hürmet ettim, ikramda bulundum, o gün bir
köşede ağlayarak destan yollu şu manzumeyi
yazdı, bir suretini aldım ve cebine biraz harç
lık koydum (B.: Çalgılı Kahvehaneler, cild
7, sayfa 3683): r j
Geceler ah geceler, geceler ah geceler Saati dakikası yar adını heceler Uyku haram gözüme girdikde döşeğime Ben kıvranım durayım yârime eğlenceler
~«n
Geceler ah geceler, söyleyin yârim nerde Görünmedi bir aydır Hasköy, Balat, Fenerde Muhabbete mânidir bir kalın siyah perde
Bûsi paye bir izin verin ey gönül gonceler
;: ~i Kaçılır mı âşıkdan kibarlık sebebiyle
Haydi 'benden kaçarsın ya niçin düşdün dile Sen rakip engelle gez, âşık doldursun çile Vurulsun nâzik güzel eline kelepçeler
Bir kopuk aşıkımm baş açık yalın ayak Beni dîvâne ettin ellerine kına yak Yolun çevirip atsanı az gelir sana dayak Ey cellâdı bî aman yeter be işkenceler
Bir selâm esirgemez âşıkdan sahi bütan Hicrânfi hasretini rakıdır tek avutan Nedîr bu gaddarlığın vahşetinden bir utan Kâfir iken ağlıyor hâlime muğbeçeler
Geceler ah geceler Esadm zindanıdır Tâ be sabah zihninde ol güli handanıdır Yoluna baş koyduğu şahların nadanıdır Ben koğuşda yanarken yârim nerde geceler
Gerçi tulumbacıyız ateşde semenderiz Yalın ayak pırpırı âşıkı kalenderiz Kavgaayı aşka girmiş zeberdest İskenderiz Çaldı beni yerlere yârimdeki pençeler
Bir kış günü barındığı tulumbacı koğuşunda bir omuzdaşı ile birlikte kömür ateşinden zehirlenerek öldü, ölümünde 30-35 yaşlarında idi. Hasköy tulumbacılarının grup hâlinde çek-dirdikleri bir fotğrafda resmi vardır, o resimde tahminen yirmi yaşlarındadır.
Vâsıf HİÇ
ESAD (Celâlin) — Geçen asır sonlarında Üsküdarm gazete müvezzilerinden külhanbeyi bir kopuk; Şirketi Hayriye vapurlarından birinde çımacılık yapan babası genç yaşında ölmüş, 12-13 yaşlarında yetim kalan Esad çok dilber bir çocuk olduğu için güzelliği yetimliğinden beter belâ olmuş, uygunsuzluk yoluna saptırılmışdı; tazelik çağında Üsküdar Belediye Dâiresi tulumbacılarından ve Balaban iskelesi hammallarından Kürd Celâlin şıkırdımı idi; baldın çıplak fakat gaayetle cömerd hamisinin sayesinde o güruhun en şık genci olarak dolaşırdı. .Bir köçek kadar güzel oyun oynardı, sesi de pek tatlı idi; gazete müvezzili-ğine 19 yaşlarında başladı, bilhassa Servet ve Malûmat gazetelerinin Üsküdar müvezzi olmuşdu. Sürtükçe bir kadın olan anasının evi Bülbülderesinde idi; Esad hammal hamisinin bekâr odasında barınır, eğer Celâlin Galata-dan veya Tophaneden gece yatısına getirilmiş bir misafiri olursa ya bir sabahçı kahvesinde, yahud bir hamamda, bir tekkede sabahlar, nadiren de anasının evine giderdi. Her akşam içer, kumar oynar, bütün kötülüğü nefsine idi; kimseyi rencide etmezdi. Müvezziiiğe başlayınca ayakdaşları ağzında «apiko» denilen şıklığını bırakdı, sokaklan yalın ayak dolaşır oldu. Servet ve Malûmat gazetelerinin meşhur muharriri Ahmed Râsim Bey «Şehir Mektub-ları» isimli eserinde Celâlin Esaddan bahset-mişdir, fakat yanılmış lâkabını isim zan ederek adını Celâl diye kaydetmişdir; A. Rasim Bey şöylece anlatıyor:
«Alın size Üsküdar müvezzini, bakın bu Bey ne Beydir!., ismi Üsküdarda Celâl, Ağa-hamamında, Tekkede Derviş, diğer ismi Mangiz tutmaz. Kendisi gaayet emin, yalan yere etmez yemin, kanı resim, bizim idare memuru gibi helâlzade, çoluk çocukdan azade. Beli bükük bir ninesi vardır, eli açık, biraz kaçık, tir tir gezer, her yaz domates pestili ezer. Celâl işi çokça, sesi pekçe, sabahları gazete, öğle
vakti destan, roman satar, satmazsa kahvede
iskambile dalar, yutulunca madik ettiniz diye
çıngar çıkarır. Kuru peykede yatar, meyhane
de bağırır, bakkalın önünde nâra atar, kış ge
celeri nâra atma hevesini keten helva satışın
dan çıkarır; kandillerde sebilci, ramazanda
davulcudur..». .< . •.
Bu fakirin destanlarını da Esad satardı; tek meteliğimi yememişdir. hiçi evlenmemiş o-lan Esad da, garib tesadüflerdendir, Celâl a-dmda bir kopuk oğlanı çırak olarak yanına aldı, evlâd muamelesi yaparak onunla yaşadı, o çocuğa da Esadm Celâl dediler; Ahmed Râ-sinı'in hatâsı öyle tahmin ederim ki usta ile çırağın isimleri karıştırmasından olmuşdur; Servet ve Malûmatın meşhur Üsküdar müvez-zii Celâl değil, Esaddır. Celâlin Esad ne zaman ölmüşdür, tesbit edemedim.
Vâsıf HİÇ
ESAD (Kanbur) — Geçen asır başlarında ikinci Sultan Mahmud devrinde namlı bir mu-kallid, sarayda hünkâr dalkavuklarından; pâdişâh huzurunda bâzı devlet ricalinin taklidle-rini yapardı; hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.
Bibi.: E.A. Sevengil,,İstan-Öul eğleniyordu.
ESAD (Mak'ad) 4- G%çen asrın ikinci yarısında yaşamış şehir oğlaîıı bıçkın bir orta oyuncu; yalnız adına rastlandı, hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi. Bibi.: Hafız llyas, Vekaayii Letâifi Enderun
ESAD (Yorgancı Kara),;--- 1885 ile 1890
arasında Fındıklıda yorgancı çırağı yahud kal
fası bir delikanlı; devrin kalender halk şâiri
Üsküdarlı Âşık Râzi tarafİ&dari şu manzume
ile övülmüşdür: ;r :
Açdım işte efendim bir çapkından kelâmı Yorgancı Kara Esad şahın şöhreti nâmı
Letafeti siması kamaşdırır gözleri Bediai hilkatdir tenasübü endamı
Ak tumanla mintanla yalın ayak pırpırı Rûyi arza eylemiş firar cennet gulâmı
Canfes ile atlasa iğne vururken eli Gamze ucuyla verir uşşâkma selâmı
ESAD BABA
—5244 —
İSTANBUL
ANStKLOPEDÎSÎ
— 5245
ESAD EFENDİ
Dükkânını sorarsan Fındıklı çarşısında Heman yara basurda meşhur Müftü Hammâmı
Reşkâveri dflberan tasviri dflpezîrin Nakşeylemiş aşk ile bir ermeni ressamı
(Tarih)
Çapkının cazibesi kırmızı dalfes midir Rûyinde rengi hicab atlas mı canfes midir Ondokuz cevher ile tarih mülhem yaşından «Yorgancı Kara Esad nam civanın resmidir.» 1286 + 19 = 1305 (M. 1887-1888)
Âşık Râzinin bahsettiği resim, evrakı
metrûkesi arasında bulunmuş kara kalem bir
desendir; kalender şâir resmin bir kenarına
şu notu ilâve etmişdir. «Tifüsü ermeni ressa
ma iki mecidiyeye yaptınlmışdır». Resim «A.
L.» harfleri ile imzalanmışdır, san'atkârın asıl
adı öğrenilemedi. Vâsıf HiÇ
Yorgancı Kara Esad
(Resim: H. Kutay)
ESAD BABA — Geçen asır başlarında Aksarayda Şekerci Sokağında oturur aslı istanbullu bir bektâşi babası; 1826 da Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan az sonra Türkiyede Bektâşi tarikatı da lâğvedilip bektâşilerin ileri gelenlerinden birkaçı îdam edildiğinde yetmiş yaşlarında bulunan Esad Baba da Aksaray Camii civarında öldürülmüşdü; şu nefes o-nundur:
İkrârü îmandan haber sorarsan İkrârü îman «Kaalû belî»den gelir Yol ile erkândan rehber sorarsan Yol ile bu erkân «Ali» den gelir.
Dediler bu sır ezelîden gelir Kaygusuz Sultanıdır anın talibi Kırkların serdârı Şah Musahibi Hünkâr Hacı Bektaş Velîden gelir.
Dün gece yerimde bir âlî divan Kırklar oturmuş da sürerler erkân ligdendi takınıp ettiler kurban Dediler bu sır ezelîden gelir
Horasan kapusu mübarek kapu İçine girende yok durur korku Haydar postunda oturur 'bir ulu Nasib almış Kızıl Deliden gelir.
Derviş Esad bîçâredir derdimend Erenlerden umar mürüvvet meded Mürşid lisanından işitilen pend Üsküdarda Merdivenliden gelir.
Son mısrâdaki «Merdivenli», Merdiven -Merdivenli Köyündeki meşhur Bektâşi Tekke-sidir (B.: Merdivenli Köyü). Bu Esad Babanın hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.
Bibi.: Sadeddin Nüzhet Ergun, Bektaşi Şâirleri ve Nefesleri.
ESAD BEY — Geçen asır sonlarında yaşamış bir gazeteci, Tarik Gazetesinde başmuharrirlik yapmışdır; hayatı hakkında bilgi e-dinilemedi.
ESAD BEY (Borlu Pîrîzâde Mehmed) —
Kalem sahibi askerlerden; millî kütübhâne-mizde gaayetle önemli ve değerli «Mir'âtı Mek-
tebi Harbiye» ve «Mir'âtı Mühendishânei Ber-rîi Hümâyın* isimli iki eserin müellifi (B.: Mir'ât-ı Mektebi Harbiye; Mir'ât-ı Mühendis-hâne-i Berrî-i Hümâyun). 1850-1851 arasında Niğdenin Bor kazasında doğdu, ilmiyeden Pîrîzâde Naim Efendinin oğludur; ilk tahsilim ve rüşdiye tahsilini memleketinde yapdı, Bur-sada Işıklar Askerî İdadisinde okudu ve hicrî 1288 (1871) de Harbiye Mektebine girdi, 1292 (1875) de Harbiyeden piyade mülâzimi olarak mezun oldu ve o yıl Bosna Askerî idadisi kavâid (Türkçe gramer) muallimliğine tâyin edildi, üstün başarısı takdir edilerek kendi fikrî ve ilmî inkişafım da temin için bir sene sonra, (1876 -1877 arasında) İstanbulda Kuleli Askerî Idâdîsi Kitabet (Türkçe kompozisyon) muallimliğine nakledildi; onbeş yıldan fazla Kulelide kaldı, bu arada fahrî olarak Dârüşşefakada Ja muallimlik yapdı, asıl askerlik mesleğinde de sırası ile yüzbaşı, sağ kolağası oldu, hicrî 1311 (1893 - 1894) de binbaşılığa terfi ettiğinde kendi dileği ile kıt'a hizmetine çıkdı ve Düzce redif taburu kumandanlığına tâyin edildi, 1897 Türk - Yunan harbine taburu ile iştirak etti, birçok muharebelerde bulundu ve bilhassa Velestin muharebesinde yararlığı görüldü; ve harb sonunda, 1898 de yine taburu ile beraber Düzceye döndü, 1900 de Niğde Redif taburu binbaşılığına nakledildi; on yıl kadar orada kaldı, kaymakam (yarbay) oldu ve kendi isteği ile emekliye ayrılarak îstanbula gelip yerleşdi; 13 Kânunu sâni 1335 (25 Ocak 1919) da 69 - 70 yaşlarında vefat ederek Karacaahmed kabristanına defnedildi.
Dinî salâbet sahibi, müşfik, gaayetle nâzik bir zât idi, devrinin geleneğine uyarak şiir ile de uğraşmış, münâcaatlar, naitler, gazeller, kıt'alar, tarihler yazmışdır, mürettep dîvânı basılmamışdır, fakat manzumelerinin bâzılarını Tercemânı Hakikat ve Cerîdei Askeriyede neşretmişdir; İstanbulda öğrencilere yardım olmak üzere farsca bir gazete çıkardığı da söylenir ise bu gazetenin adı öğrenilemedi. Yine kitab olarak basılmamış bir Gülistan tercemesi bırakmışdır.
Kardeşi merhum miralay (Albay) Mesud Bey de Beşiktaş ve Soğukçeşme Askerî rüşdi-yelerinde riyaziye (matematik) muallimliği yapmış, «Hendesei Sanayi» ve «ilmi Hesab»
isimli iki eser bırakmışdır.
Mehmed Esad Beyin yukardaki hal tercemesi, bir kıs torunun zevci olan Prof. Dr. Bedî Şehsüvâroğlundan alınan bilgi ile yazılmışdır. E. General Nazmi ÇAĞAN
ESAD BEY (Meşalecizâde) — Hicrî 1208 (M. 1793 - 1794) de ölmüş istanbullu bir şâir; medreseden yetişmiş, müderrisliklerde bulun-muşdur; hayatı hakkında bilgi edinilemedi; şu beyiti geçen asrın aydınları arasında darbı meselimsi söylenirmiş:
Dostları ilə paylaş: |